Turhan Feyizoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Turhan Feyizoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2015 Pazartesi

1961-71 Döneminde Kemalizm ve Gençlik




1961-71 Döneminde Kemalizm ve Gençlik




Turhan Feyizoğlu

1961-71 döneminde kendilerini “Kemalist”, “Kemalist sosyalistler”, “Sol Kemalistler” olarak niteleyen Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB), Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (TDGF), Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu (SDDF), “Kemalist Devrimciler Birliği” gibi örgütler söylenebilir.
Bu örgütlenmeler, “Mustafa Kemal’in başlattığı burjuva devriminin bitirilmemiş olduğu, bunun tamamlanması gerektiği” tezini savunan örgütlerdir.
Temel tezleri, “İkinci Milli Kurtuluş Savaşı” vererek “Demokratik Halk Devrimi”ni gerçekleştirmektir. Bu örgütlerden bazıları, bu düşünceye Marks’çı bir içerik kazandırmak istemişlerdir. Bu, ilk önce, “Milli Demokratik Devrim”, “Ulusal Demokratik Devrim” ya da “Burjuva Demokratik Devrim” olarak ortaya konmuştur. Daha sonra, “Halk Savaşı”, “Öncü savaş” tezleri gündeme gelir. Örgütlerin yönetim kadrosu değiştiği zaman, savunulan tezler de değişmiştir.
SDDF, düşüncelerini şöyle açıklamıştır:
“Sosyal demokrat gençler, çağdaş olmayı, ideolojik ayrıntılar yüzünden bir birine düşman olmamayı savunmuşlardır. Kemalist çizgide Sosyal Demokrasiyle birleşmenin, Anayasa’nın tam olarak uygulanmasının mücadelesini vermişlerdir.”
Bugün, bazı kesimlerce belki gülünç karşılanabilecek, bu nedenle mi ayrışmalar, çatışmalar olmuş denilebilecek nedenlerle, o dönem, ciddi kavgalar yaşanmıştır.
1961-1971 döneminde, gençliği sol politik açıdan etkileyen iki akım vardır: Kemalizm ve sosyalizm. O dönem, gençlik örgütleri arasındaki mücadele daha çok sosyalistlerin kendi içinde ve sosyalistlerle sosyal demokratlar arasındadır.
1960’lı yılların ilk yarısında, Kemalizm veya bir deyişle Atatürkçülük, gençlik örgütlerinde egemendir. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren gençlik örgütlerinde sosyalist düşünce de egemen olmaya başlar. Fakat Kemalizmden tam kopuş değildir. Sol ile Kemalizmin buluşmasıdır.
Türkiye’de güçlü bir Kemalist gelenek vardır. Doğan Avcıoğlu, 22 Ağustos 1962 tarihli YÖN Dergisi’nde, “Sosyalizmi, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkelerine dayanan Atatürkçülük’ün en tabii sonucu ve devamı sayıyoruz. Sosyalizmin, Atatürk devrimlerini geliştirme ve ileri götürme yolu olduğuna inanıyoruz” der.
Tabii Senatör Muzaffer Karan da, 12.9.1962 tarihli, YÖN dergisinde yazdığı yazısında, “Kemalizmin altı oku, Türk sosyalizminin temel taşlarıdır.” der.
Bu dönem, gençlerin yaptığı bileşim ise ilginçtir. Ahmet Börüban, “1969’da ODTÜ’de öğrenci iken, bilgisayarda Che Guevera’nın silueti üzerine Atatürk’ün Bursa Nutku’nu yazar, bunu bildiri haline sokar, dağıtırdık” demiştir.
Hüseyin İnan, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün bir toplantısında, Atatürk için, “Gök gözlü oportünist” diyen, birisinin üzerine, “Polis, provokatör” diye hışımla yürüyerek, dövmek istemiştir.
Geneli yansıtmasa da belli bazı merkezlerde yapılan anket ve seçim sonuçları konu hakkında bilgi verir.
ANT Dergisi’nin İstanbul Üniversitesi Merkez Binası’nda 150 öğrenciyle 1967 yılında yaptığı ve 31 Ekim 1967 günü yayınladığı bir ankete göre öğrencilerin beğendikleri liderler sırayla şöyledir:
Atatürk, De Gaulle, Che Guevera, Mao Çe Tung, Kennedy, Nasır, Castro, İnönü, Lenin, Lumumbo, Ho Şi Minh, Aybar, Alpaslan Türkeş ve Gandi.
2 Haziran 1968 Pazar günü, Kısmi Senato, Belediye, İl Genel Meclisi, Muhtar ve boş yerlerdeki milletvekili seçimi yapılır.
İstanbul’da bulunan öğrenci yurtlarında çıkan seçim sonuçları şöyledir:
Site Öğrenci Yurdu: CHP:160, TİP:115, AP:67, CKMP:43
Çemberlitaş Kız Yurdu: CHP:70, TİP:31, AP:30, CKMP:2
1961-71 döneminde kendisini “Kemalist” ya da “Sosyalist” olarak tanımlayan birçok gençlik örgütünü çatısı altında toplayan üst kuruluşlar bulunmaktadır.
Tanımlamalar sadece bilinen anlamları açısından değil, kimin nasıl tanımladığına da bakmak gereklidir.
TMGT, DÖB, ODTÜ Öğrenci Birliği, Ankara Üniversitesi Talebe Birliği, 30 Ekim-10 Kasım 1968 günleri, Samsun’dan Ankara’ya, “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenler.
DÖB, yürüyüş hakkında şu açıklamayı yapar:
“Biz, Devrimci Öğrenci Birliği olarak hareketin niteliğinin, özünün Amerikan emperyalizmine-Feodalizme-İşbirlikçi sermaye çevrelerine karşı bir mücadele, gerçek demokrasi için bir mücadele olacağını belirttik. Zira Tam Bağımsız Türkiye, ancak bu güçlere karşı savaşın başarıya ulaşması ile gerçekleşebilirdi. Biz, Mustafa Kemal Gençliği olarak, Türkiye’nin istiklalinin zedelendiğini, elden gittiğini görüyorduk. Onun için atılması gereken devrimci adımın ‘İstiklali Tam Türkiye’ için olacağını, gerçekleştirilmesi gereken ilk amacın ‘Tam Bağımsız Türkiye’ olduğuna inanıyorduk. Ve bu fikrimizde de direndik. Sosyalist şiarlar atmadığımız için diğer örgütler tedirgin olmadılar.”
Bir örgüt, “sosyalist şiarlar atmadığını” bildiride açıklama gereksinimi duyduğuna göre, ciddi veya önemli bulduğu bazı kesimler vardır ve bu kesimlere mesaj göndermektedir.
23 Nisan 1970’de, “Ulusal bağımsızlık ve Ekonomi Haftası” başlatan SDDF, yayınladığı bildiride özetle şu açıklamayı yapmıştır:
“Kemalist devrimci hareketimiz her türlü baskıya karşı yürütülecektir. Amerikancı iktidar ve destekleyicileri bunu böyle bilmelidir.”
Peki İstanbul TDGF Bölge Yürütme Kurulu, Ulusal Egemenlik Bayramı dolayısıyla, 23 Nisan 1970’de nasıl bir bildiri yayınlamıştır, ona bakalım.
Bildiri özetle şöyledir:
“Yeraltı ve yerüstü servetlerini Amerika’ya peşkeş çekmiş; Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık ilkesini emperyalist çizmeleriyle ezmiş ve ihanetlerini belgelemiş iktidarlara karşı, işçisiyle, köylüsüyle, Kemalist ordusuyla ve devrimci gençliğiyle artık ‘Dur’ demenin zamanı gelmiştir.”
Bu dönem ayrıca, Harp Okulu’nda eğitim gören bir kısım öğrencide, yaşanan politik gelişmelerden etkilenmiştir. İlk önce 69 deniz subayı (Daha sonra katılanlarla imza sayısı 110’a çıkmıştır) imzaladığı için “69 Deniz Subayının Bildirisi” olarak anılan ve Aralık 1969’da yayınlanan bildiride şu cümleler yeralmaktadır:
“Bu savaş bir avuç insanın değildi ki, dursun. Bu savaş senin; bu savaş ezilenlerin. bu savaş Mustafa Kemal’in savaşı... Milli Kurtuluş Savaşı’mızın en büyük dayanağı yiğit halkımızsa, onun yumruğu devrimci gençliktir. Onun yumruğu bizleriz. Gece yarılarından alacakaranlıklarda, gençliğe sıkılan kurşun gerçekte Mustafa Kemal’e sıkılıyor.”
Örnek olarak verdiğim bu açıklamalar esasında, o dönem, bu örgütlerin ve kendisini MDD’ci olarak olarak adlandıran kesimlerin bütün bildirilerinde yeralan ortak açıklamalardır.
O dönemin, en popüler gençlik örgütü olan TDGF’nin yaptığı eylemlere ve açıklamalarına bakalım.
TDGF, 14 Mart 1970 Cumartesi günü, Ankara’da, “Bağımsızlık Haftası” düzenler.
14 Mart 1970 Cumartesi günü, TDGF, ODTÜ Öğrenci Birliği, Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği, SBF Öğrenci Derneği, Üniversite Asistanları Derneği, Ankara Üniversite Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği, Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Öğrenci Derneği, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Öğrenci Derneği ve bir çok kuruluş, DTCF bahçesinde bir forum yapar.
Forumda alınan karar gereğince, “Mustafa Kemal’in kurduğu Birinci Millet Meclisine gidilecek ve orada da forum” düzenlenecektir.
Binlerce genç, en önde Türk bayrağı koşarak, Ulus’taki ilk TBMM’ne gelir. Sanki ilk TBMM’deki gibi bazı konular tartışılır, görüşülür ve sonunda karara bağlanır.
İlk TBMM balkonundan, Ulus Meydanında bulunan binlerce gence şu duyuru yapılır:
“Mustafa Kemal’in yürüttüğü milli kurtuluş savaşımızın başarıya ulaşması için 23 Nisan 1920’de ilk toplantısını yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi, onurlu bir ulusun parlamentosuydu.
Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan parlamento emperyalizmin kovulması, halkımızın kurtulması için kararlar alıyor, işgal kuvvetlerini atmak için planlar yapıyordu.
Biz, Türkiye’nin milli kurtuluşçu, devrimci gençliği olarak böylesine onurlu bir parlamentoyu özlüyoruz.
Biz, Amerikan emperyalizminin ve işbirlikçilerinin egemenliğindeki bir gerici politik düzeni değil, işçi-köylü-asker ve gençliğiyle tüm ulusumuzu temsil eden devrimci ve demokratik bir politik düzeni özlüyoruz.
Biz, devrimci gençlik olarak, Amerikan uşaklarının, oy pazarında para ile satın alınan kişilerin, halkımızın sırtından milyonlar vuranların at oynattığı bir politik düzeni tanımıyoruz.
Yaşasın Mustafa Kemal’in milli, onurlu, parlamentosu!.
Yaşasın işçi-köylü-asker ve gençliğin devrimci dayanışması!.
Toplantıda alınan kararlar şunlardır:
“1- Amerikan emperyalistleri, işbirlikçileri ve toprak ağaları halkımızın baş düşmanıdırlar.
2- Halkımızın ve gençliğin hiçbir siyasi partiye güveni yoktur.
3- Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye’yi kurmak için:
-Yurdumuz bütün Amerikan Askeri üslerinden ve tesislerinden, bütün Amerikan askerlerinden, Barış Gönüllülerinden ve bütün Amerikan sivil uzmanlarından temizlenmelidir.
-Yer altı ve yer üstü servetlerimizi sömüren bütün yabancı şirketlere ve yabancılarla işbirliği yapan zenginlerin mallarına el konmalıdır.
-Milli çıkarlarımızı zedeleyen bütün ikili anlaşmalar feshedilmeli NATO ve CENTO’dan çıkılmalıdır.
-Toprak ağalığı ve tefecilik ortadan kaldırılmalı ve ağaların toprakları yoksul köylülere dağıtılmalıdır.
-Bütün milli sınıf ve tabakaların, işçilerin, köylülerin, memurların, öğretmenlerin teşkilatlanmalarını ve demokratik mücadelesini engelleyen bütün kısıtlamalar kaldırılmalıdır.
-Bütün ilkokullar, ortaokullar, liseler, yüksek okullar ve bütün eğitim ve öğretim sistemimiz yabancılara değil, Türkiye halkına hizmet eder duruma getirilmelidir.
-İstiklali tam Türkiye için mücadele, gerçek demokrasinin kurulması için mücadele devrimci görevimizdir.
Bu uğurda mücadeleye katılmak her yurtseverin hem hakkı, hem de görevidir.”
Bu eylem ve kararlar, Atilla Sarp’ın TDGF Genel Başkanı olduğu dönemde yapılmıştır.
60’lı yılların sonunda en kalabalık yürüyüşlerden birisi 10 Kasım 1970 Salı günü yapılmıştır.
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF), Üniversite Asistanları Sendikası (ÜNAS), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği, Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Birliği ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği, Yapı İşçileri Sendikası (YİS), Sağlık İşçileri Sendikası (Sağ-Kur), 10 Kasım 1970 Salı günü, “Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenler.
Ellerinde taşıdıkları “Mustafa Kemal”in kalpaklı afişleriyle çoğunluğunu öğrencilerin teşkil ettiği yürüyüş, saat 11.00’de Anıt-Kabir’de başlar.
İstiklal Marşı’nın okunması ve saygı duruşundan sonra TDGF Başkanı, özetle şu konuşmayı yapar:
“Atatürk, istiklal-i tam Türkiye görüşünün ışığı altında anılmalıdır. Yeni bir kurtuluş savaşının eşiğindeyiz. Emperyalizmin bütün dünyada hızla çöktüğü bir dönemde Ata’yı anıyoruz. Ata’yı anmak için Birinci Kurtuluş hareketinin manasını iyi bilmek lazımdır.”
Gençler, “Bağımsızlık andı” içtikten sonra, Anıtkabir önünden yürüyüşe geçer.
“Atatürk geliyor”, “Kahrolsun Amerika”, “Bağımsız Türkiye”, “Devrimciler el ele, milli cephede”, “İşçi gençlik ele ele, milli cephede” sloganlarıyla Tandoğan Alanı’na gelen gençler, İstasyon yolu üzerinden eski TBMM önünde toplanır. Bu arada, bir grup genç, Cento binası önüne gelerek yarıya indirilmiş Amerikan bayrağını indirerek yırtar. Yürüyüşe devam eden gençler, Cemal Gürsel Alanı’nda yapılan kısa konuşmalardan sonra dağılır.
“Mustafa Kemal Yürüyüşü”nü düzenleyen kuruluşlar, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF)’nde de, saat 17.00’de “Mustafa Kemal” forumu düzenler.
Forumda TDGF Başkanı Ertuğrul Kürkçü, TÖS Başkanı Fakir Baykurt, Prof. Muammer Aksoy, Milli Birlik Komitesi üyelerinden Tabii Senatör Suphi Karaman, Devrim Gazetesi Sahibi Doğan Avcıoğlu, ODTÜ Öğrenci Birliği Başkanı Erhan Erdoğmuş, konuşma yapar.
Bu yürüyüşten yaklaşık üç ay sonra, 12 Mart 1971 Cuma günü, askeri muhtıra verilir. Türkiye, yeni bir siyasi dönemin içindedir artık.


..

31 Ocak 2015 Cumartesi

18 Temmuz 1703 Ayaklanması ve SOKAK HAREKETLERİ




 18 Temmuz 1703 Ayaklanması  
SOKAK HAREKETLERİ 

Turhan Feyizoğlu


Hazırlamakta olduğum herhangi bir kitap için binlerce sayfa belge okur, göz atarım. Ayrıca, onlarca dergi, onlarca gazete tarıyorum. Bu belgeleri okur, göz atarken ilgili olduğum konunun dışında da çok değişik konular ister istemez zaman zaman ilgimi çekiyor ve bunları not alıyorum. Dergilerde ve gazelerde yeralan her türlü olay ve konu yeralmaktadır not aldıklarım arasında. Siyasi bir olay, reklam, cinsellik, spor, anketler, edebiyat, sinema v.b.
Birçok dergi ve gazetede gibi TÜRKSOLU dergisi de uzun zamandır benden, kendi yayınlarına yazı yazmamı istiyordu. Yoğun çalışmalarım nedeni ile bunu yapamıyordum.
Kitap haline getirmek istediğim konular zaten kitap olarak yayınlanarak okuyucuya bir anlamda ulaşmakta. Bunun dışında kalan ve ilgimi çekip de not aldığım konu ve olaylar “Tarihin tozlu sayfalarında” kalmasın diye düşünerek TÜRKSOLU dergisine yazmaya karar verdim.
Yeni bir konu üzerine çalışmaktayım. Daha sonra kitaplaştıracağım bu konu hakkında en son okuduğum bir kitapta ilginç bir bilgiye rastladım ve not aldım. Ayrıca, günlük gazeteleri ve yayınları takip ederken, bir açıklamanın not ettiğim konu ile paralellik oluşturduğunu gördüm.
Okuduğum kitap ile televizyonda izlediğim haberi özetle aktarıyorum.

NTV’nin 25 Kasım 2003 Salı günü, saat 13.00’de yayınlanan haberinde, Gürcistan eski Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze, özetle şu açıklamayı yapıyordu:
“Etrafta ellerinde pankartlarla koşuşturan gençleri önemsemedim. Değerlendirme hatası yaptım. Dolaşır dolaşır giderler diye düşünüyordum. Sonra hükümet darbesi oldu.”
Muhalefetin, Gürcistan parlamentosunu basması sonucu 27 saat sonra istifa eden Şevardnadze’nin bu açıklamasını duyunca, aklıma Türkiye Cumhuriyeti’nde sağın ünlü politikacılarından Süleyman Demirel geldi.
Herşey aynı anda olmuyorve yaşanmıyor tabii. Bir dönem başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış olan Süleyman Demirel’in sokak gösterileri-eylemleri ile ilgili ilginç tanımlamaları vardır. Bunları biliriz ama bilmeyenler için aktarmak istiyorum. Bir kısmı sırasıyla şöyledir:
1-10 Kasım 1968 tarihleri arasında, Samsun’dan Ankara’ya “Süleyman Demirel Hükümetini Mustafa Kemal Atatürk’e Şikayet” yürüyüşü yapan gençleri kastederek, 8 Kasım 1968’de Başbakan Süleyman Demirel, şu açıklamayı yapıyordu:
“Talebeler yürüsün. Sokaklar eskimez. Önemli olan, gösteriler kanunsuz yapıldığı, saldırı halini aldığı zaman bunu önleme gücünün gösterilmesidir.”
12 Mart 1971’de verilen askeri muhtıra ile Süleyman Demirel başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmıştır.
12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbe sonrası kurulan Doğru Yol Partisi’nin bir dönem Genel Başkanlığını yapan Süleyman Demirel, 20 Ekim 1990’da yayınlanan açıklamasında sokak hareketleri için şu değerlendirmeyi yapıyordu:
“1876’lı yıllarda Abdülaziz’in tahttan indirilmesine kadar giderek, Talebe-i Ulum hareketleri, daha sonra gençlik hareketi olarak sokağa konulmuştur. Üniversite gençliği olması şart değildir. Bu sokak hareketlerinin arkasından da iktidar değişmiştir.”
9. Cumhurbaşkanı olarak Süleyman Demirel, 3 Temmuz 2000’de yayınlanan açıklamasında da şunları söylüyordu:
“Meydanlar demokrasinin ciğeridir. Meydanlar, idare edilen ile idare edenlerin hesaplaştığı yerlerdir.”
TÜRKSOLU dergisine sunduğum bu ilk yazının konusu Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanmış sokak hareketlerinden bir olaydır.
Tarih: 18. yüzyıl.
Yer: Osmanlı İmparatorluğu’nun bir dönem başkenti olan Edirne.
Olay: Tarihi belgelerde “Edirne Vak’ası” ve “Feyzullah Efendi Vak’ası” olarak yeralmakta, Padişah-Sultan II. Mustafa döneminde geçmektedir.
Padişah II. Mustafa, 1664-1703 yıllarında, yaşamıştır.
Yazıya konu olan şahıs Seyid Feyzullah Efendi, Sultan IV. Mehmet’in çocukları olan şehzâde Ahmet ve Mustafa’nın öğretmenliklerini yaptı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun 22. padişahı II. Mustafa, bu nedenle hocası Seyid Feyzullah Efendi’yi çok sayardı. Bu sevgisinden ve saygısından ötürü onu padişahlığı döneminde Şeyhülislam yapmıştı.
Babası Erzurum müftüsü olan ve büyük bir İslam Hukuku âlimi olan Seyid Feyzullah Efendi, Erzurum’da doğmuştu. Bir çok risâle ve kitabın yazarı idi. Oğullarından en büyüğü önce Nakibül-eşraf, yani emirler başı yahut Peygamber sülalesinden gelenlerin reisi idi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Padişahı II. Mustafa döneminde Şeyhülislamlık yapan Seyid Feyzullah Efendi’nin kayınvâlidesi olan Ummetul Cebbâr da, sarayın tanınmış nüfuzlu vâizi Vâni Efendi’nin eşi ve bilgili bir kadındı.
Şeyhülislam Seyid Feyzullah Efendi, II. Mustafa’nın kendisini çok sevmesi ve koruması nedeniyle devletin her işine karışmış, gücünü ve yetkisini kullanarak hemen bütün akrabalarını devletin en üst kademelerine getirmişti.
Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin elde ettiği bu güç saray içinde iktidar savaşına yol açmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda silahlı kuvvetler içinde cebeci olarak adlandırılan 200 kadar asker, biriken aylıklarını alamadıklarını öne sürerek, 18 Temmuz 1703 tarihinde ayaklandı.

Padişah II. Mustafa da, Şeyhülislam Feyzullah Efendi gibi kızlarından birisini Köprülüzade Numan Efendi ile evlendirmişti. Numan Paşa bir dönem Erzurum’da valilik yapmıştı. Bu arada bir noktayı belirtmek istiyorum. Bir çok olayın bir geçmişi olduğu hiç bir zaman unutulmamalı. Küçük bir ayrıntı olabilir ama bir örnek teşkil ettiği için vurgulamak istyorum. Erzurum’un İspir kazasında “Numan Paşa” isimli bir köy bulunmaktadır ve Numan Paşa’nın burada akrabaları vardır.
Rami Mehmet Paşa’nın kışkırtığı ayaklanma, Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin damadı olan İstanbul Kaymakamı Köprülüzade Abdullah Paşa’nın olayı küçümsemesi ve önemsememesi sonucu gelişti. Yeniçerilerin, ulemanın, İstanbul esnafı ile tüccarının da katılmasıyla tüm kente              yayıldı.
İstanbul’daki olaylar sırasında sekbanbaşı Murtaza Ağa öldürüldü. Daha sonra, Orta Cami’de toplanan isyancılar, 21 Temmuz 1703 günü, İmam Mehmet Efendi’yi şeyhülislamlığa, Amcazade Hüseyin Paşa’nın damadı Kavanoz Ahmet Paşa’yı da sadaret kaymakamlığına atadı. İsyancılar, 50 bin kişilik düzenli bir orduyla Edirne’ye hareket etti. İsyan otuzaltı gün devam etti. Sonuçta, Padişah II. Mustafa, tahttan indirildi. Yerine, kardeşi III. Ahmet getirilerek padişah yapıldı.
Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin oğulları, kâhyası ve muhasebe müdürü Magosa’ya, damadı İstanbul kadısı Mahmud, Bursa’ya sürgün edildi.
Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin karşılaştığı ilk ayaklanma değildir bu ayaklanma. 2 Mart 1688 pazar günü akşamı sadrâzam Siyâvuş Paşa aleyhine yeniçeriler isyan etmişler ve bu sırada Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ile birlikte sadrâzam sarayında bulunan Şeyhülislam Feyzullah Efendi, sürgün olarak Erzurum’a gönderilmiştir.
Sultan-Padişah II. Mustafa döneminde, 18 Temmuz 1703 tahinde başlayan isyan 22 Ağustos 1703 tarihinde sona ermiştir. İsyanı yapan dönme ve devşirmeler, Şeyhülislam Feyzullah Efendi’yi de yakaladı. Ayaklananlar, Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin ilk önce burnunu, sonra kulaklarını ve en sonra da dudaklarını kesti. Bunlar yapıldıktan sonra, hakaret olsun, aşağılansın diye, Şeyhülislam Seyid Feyzullah Efendi bir eşeğe ters bindirildi, gem yerine eşeğin kuyruğu eline verildi. Bu eziyet ve barbarlık yetmedi. Sokak sokak gezdirildikten sonra Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin ayrıca kolları, bacakları da kırıldı. En sonra da kafası kesildi. Şeyhülislam Feyzullah Efendi, ibret olsun diye bu şekilde Edirne caddelerinde gezdirildi. Bu sırada oğullarından biri de öldürüldü.
Ayaklananların içinde bulunan ve öfkesi dinmeyen bazı dönme ve devşirmeler:
“Bu cesedi Meriç’e atalım” dedi.
Bu sesler üzerine Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin cesedi Meriç’in önemli kollarından biri olan Tunca nehrinin sularına atıldı. Meriç’in suları Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin cesedini sürükledi Ege denizine götürdü.
Tarihte yaşanan olaylar gösteriyor ki, bazı ayaklanma dönemlerinde, ayaklananlar hiç bir toplumsal kuralı tanımıyorlar. Bazen barbarlaşabiliyor ve en korkunç işkence ve zalimlikleri yapabiliyorlar. Dinin temsilcisi olan ve en üst düzeyde sayılan şeyhülislama en korkunç işkence yapılarak öldürülmüş ve dinin en büyük temsilcisi olan halife padişah tahtından indirilerek hapis edilmiştir.
Şeyhülislam Seyid Feyzullah Efendi, bu döneme kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nda zorbalıkla öldürülen üçüncü şeyhülislamdır.
Bu olay ayrıca göstermiştir ki, bazı olaylar, sonuçları önceden kestirilemeyen olaylara yol açmaktadır. Örneğin üç ay biriken maaşını alamayan 200 kadar memurun başlattığı hareket, bir iktidarın sonunu getirmiştir.

http://www.turksolu.com.tr/48/feyizoglu48.htm

..