2 Eylül 2014 Salı

BEDELLİ’NİN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK?

BEDELLİ’NİN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK?

Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi fedakârlığı göze aldırmayan bir millet esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir.(Gazi Mustafa Kemal Atatürk – 1930) 

Başbakan Erdoğan 22 Kasım 2011’de TBMM’de yaptığı grup toplantısında “Bedelli Askerlik” konusunda son noktayı koydu. 30 yaşından gün almış olanların 30.000 TL. bedel karşılığında askerlik hizmetinden muaf tutulacaklarını açıkladı.
Oysa sayın başbakan 16 Mart 2011’de Rusya dönüşünde Esenboğa Havalimanı’nda gazetecilerin CHP’nin bedelli askerlikle ilgili yasa teklifinin sorulması üzerine; “Bunun neresi proje, böyle proje mi olur? Ayaküstü yolda giderken proje açıklanır mı? Bedelli askerlik ne getirir, götürür, halkın tavrı nedir, ne değildir, parası olan var, olmayan var. Parası olana bedelli buyur kullan diyeceksin, bu da gitsin yapsın diyeceksin. Benim vatandaşımın belli kesimi mağdur etmeyeceğine inansaydık bunu hallederdik.” diye konuşmuştu.
Daha sekiz ay önce gerçek bir devlet adamına yakışır bu ifadelerden sonra ne oldu da birdenbire kamuoyunda üzüntüye yer açan böyle bir karar almak zorunda kalındı. Bu konuda kamuoyunun yetkili ağızlardan bilgilendirilmesine acilen ihtiyaç vardır.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, uygulamadan 460 bin kişinin yararlanabileceğini belirtti. “Ön gördüğümüz yaş sınırıyla, askerlik ve güvenlik hizmetlerinin aksamasına asla izin vermiyoruz. Yeni düzenlemeyle asker kaçakları da askerlik yapmaktan kurtulacak” dedi. Ama bu uygulama ile bundan sonra askerden kaçmanın önünü sonuna kadar açtıklarından bahsetmedi. Yine bu kararın Ordu-milleti temsil eden Mehmetçik kavramına vereceği zarardan hiç söz etmedi.
Yeni uygulama ile oturma ve çalışma iznine sahip olarak, işçi, işveren sıfatıyla toplam en az 3 yıl süreyle fiilen yabancı ülkelerde bulunanlara 38 yaş sınırı gözetilmeksizin 10 bin Euro bedelle askerlik hizmetini yapma hakkını getiriliyor. Ayrıca bunların aldıkları 21 günlük temel eğitim de kaldırılıyor.
Bilindiği gibi dövizli askerlik hizmeti 1981 yılında başlatılmıştır. O zaman 15.000 Mark ödeyenler Burdur’da iki aylık süre askerlik hizmetini tamamlıyorlardı. Bu şekilde bulundukları ülkelerdeki işlerini kaybetmiyorlar, anavatanlarını yakından tanıyorlar hem de çok arzu ettikleri Mehmetçik olabilme imkânı ile onurlandırılıyorlardı.
Dövizli askerlik uygulamasının ülkemize kazandırdığı sadece döviz değildir. Buradaki asıl kazanç yabancı kültürler arasında asimile olma tehlikesi altındaki gençlere kısa süre içinde yoğun milli kültür ve şuurlaşma eğitimi verilerek vatana, millete ve devlete bağlılıklarını pekiştirmiş yurttaş olmalarını sağlamak idi. Ayrıca asker ocağında edinilen arkadaşlık ve yaratılan dayanışma ruhu ile bulundukları yabancı ülkelerde de kaynaşmış toplum halinde yaşamaları sağlanıyordu.
Yeni getirilen dövizli askerlik uygulaması ile 21 günlük askerlik hizmetinden de muaf tutulmaları sonucu 30 yıldır başarı ile sürdürülen yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın vatandaşlık bilgileriyle yetiştirilme ve Türklük milli kültürüyle şuurlandırma işlevi de son bulmuş olacaktır. Bir bakıma yurt dışındaki Türkler 1981 öncesinde olduğu gibi kendi kaderleri ile baş başa bırakılmış ve asimilasyona açık hale dönmüş olacaklardır.
Medyada Genelkurmay’ın bedelli ve dövizli askerlik konusunda hükümetle anlaştığına dair haberler yer almaktadır. Bu haberler yanlış bilgiden kaynaklanmaktadır. Çünkü asker alma hizmetlerinin Genelkurmay ile hiçbir ilgisi yoktur. Asker alma hizmeti tamamen siyasi iradenin tasarrufudur ve başında hükümetin bir bakanının bulunduğu MSB’ lığının Asker Alma Dairesi tarafından yürütülmektedir. Genelkurmayın askerler ile olan görev, sorumluluk ve yetkileri askere sevk edilenlerin kışla kapısından girdiği an başlamakta ve terhisleri ile birlikte sona ermektedir.
Bedelli askerlik uygulaması, yani her Türk gencinin yapmakla yükümlü olduğu vatan hizmetinin para ile satın alınması hususu etik olarak yanlış olması yanında anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Eşitlik ilkesi 1982 Anayasasının 10’uncu maddesinde şu şekilde ifadesini bulmuştur: “Herkes dil ırk renk cinsiyet siyasi düşünce felsefi inanç din mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Anayasanın bu temel maddesi halen yürürlükte iken ayni şartlardaki yükümlülerden bazılarını “sadece parası var” diyerek askerlik hizmetinden muaf tutmanın hukuki dayanağının bulunmadığı değerlendirilmektedir.
Bedelli askerlik konusu kamuoyu gündeminde halen tartışılmaya devam edilmektedir. Ak Partinin meclis çoğunluğunu göz önüne alarak başbakanın açıklamalarının mutlaka kanunlaşacağını düşünen bankalarımız en iyi şartlarda bedelli kredisi vermek için sınırlarını zorlayarak birbirleriyle yarışmaktadırlar. Ayrıca magazin gazetecileri de askerlikten yırtan ünlülerin isim ve resimlerini yayınlamaya başlamışladır.
Bedelli askerlik uygulamasını savunanlara karşı halkımızın askerlik konusundaki duygularını en iyi şekilde anlatan bir haber 23 Kasım tarihli gazetelerde yer almıştır. 74 milyonun hislerine tercüman olan ibret verici haber aynen şöyledir;
“Bingöl’de iki ay önce şehit olan Muhammet Aygör’ün Konya’da yaşayan annesi Cemile Aygör, askerlik yapmama hakkı bulunmasına rağmen oğlu Sinan’ı verdiği dilekçe ile asker ocağına göndermeğe hazırlanıyor. Askere gönderdiği dört oğlunun vatani görevlerini tamamlayarak evlerine döndüğünü, iki ay önce oğlu Muhammet’in şehit olduğunu hatırlatan Cemile Aygör; Şehit annesi olarak çok gururluyum. Sağlıklı olan oğlumun da her Türk evladı gibi davul- zurna ile askere uğurlamak istiyorum. Oğlumun birini vatan için şehit verdim. Şimdi küçük oğlumu da vatana ve devlete emanet ediyorum.”
“ Biz profesyonel askerliği getireceğiz. Sözleşmeli askerlerle şehit kanı ile vatanlaşmış topraklarımızı 3 ay eğitim almış tecrübesiz Mehmetçik’ten daha iyi koruruz” diyenler sadece kendilerini değil, milleti de yanlış yönlendirmektedirler. Çünkü vatan toprakları binlerce yıldır olduğu gibi ancak ordu-milletin ruhunu taşıyan Mehmetçik ile korunabilir.
Kendimi biran yeniden birlik komutanı olarak görüyorum. Parasını verenlerin vatan hizmetinden muaf tutulduğunu emrimdeki vatan uğrunda ölmeğe hazır askerlerime nasıl anlatabilirim diye düşünüyorum. Ama bunun yöntemini bulamıyorum. Sanırım şu anda Türk ordusunun bütün kışlalarında bu konu komuta kademesindeki sıralı askerlerin öncelikli sorunudur. Komutanların bundan sonra askerlerini vatan uğruna ölmeleri için kolayca motive edebilecekleri konusunda şüphelerim vardır. Bu devirde görev yapan muvazzaf subaylarımıza Allah kolaylık versin diyorum.
O görünüşü basit, saf ve temiz bakışlı ama içinde bir patlamaya hazır atom bombası gücünde milli ruh taşıyan Mehmetçikler kolay yetişmemektedir. Onlar binlerce yıllık şanlı bir geçmişin tecrübelerinin bir kişide hayat bulmasıyla oluşmuş devlerdir. Bir kalemde kaldırdım denilerek asla yok edilemezler. TBMM’nin bu konuda tarihi gerçekleri göz önüne alacağını ve milletvekillerimizin Mehmetçik kavramının para karşılığında yok edilmesini önleyeceğini değerlendiriyorum.
Muhalefet partilerinin iktidarın bedelli kararına şiddetle karşı koyarak 74 milyonun isteklerini sahipleneceklerine inanmak istiyorum. Ak Partinin meclis aritmetiği karşısında muhalefet partilerinin başarılı olması şu anda mümkün görülmemektedir. Fakat müteakip seçimlerde “Mehmetçiğin sahiplenilmesi” konusunun seçim sloganı olarak muhalefetin elinde çok kuvvetli argüman olarak kullanılmaya hazır olacağını değerlendiriyorum. 74 milyonun karşısına “Bedellinin bedellerini geri verip onları mutlaka askere alacağız. Kaybedilmeğe çalışılan Mehmetçik kavramını yeniden geri getireceğiz” hedefi ile yola çıkmanın onlara başarı getireceğine inanıyorum.
Sonuç olarak;
Bedelli askerlik ve profesyonel ordu uygulamalarının yok edeceği güç Türk Ordusudur. Ulaşılmak istenilen hedef milletiyle bağları koparak profesyonelleşmiş, yani aldığı maaş karşılığında askerlik yapan bir Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaratılmasıdır. Bu durum ordu-millet kavramını yok eder ve silahlı kuvvetleri milletin ordusu olmaktan çıkarır.
Türk erkeği, asker olarak doğar ve asker olarak ölür. Bu husus Türk toplumunda binlerce yıldır değişmeyen bir değer yargısıdır. Türk milletinin tarihi karakterini vurgulayan ordu-millet kavramı, dünyanın en zor coğrafyasında hür ve bağımsız yaşamamızın gözle görülmeyen ama bilinen tek gerçeğidir. Çünkü Türk toplumunun temelini teşkil eden aile yapımız bu vasfımızın bütün unsurlarını taşımaktadır.
Her Türk erkeği, Türk toplumunda yaşayabilmek için vatan borcu olarak bilinen kutsal askerlik görevini yapmak zorundadır. Bu tarihi, kültürel ve toplumun isteyerek kabul ettiği bir zorunluluktur. Makam, mevki, tahsil ve tecrübesi ne olursa olsun sağlıklı her Türk erkeği askerlik sistemi içinden geçmedi ise ona toplum adam gözü ile bakmaz. Ona değer vermez ve dışlar. Bu gerçek binlerce yıldan gelerek bir toplumsal zorunluluk haline gelmiş ve bilahare yasalarla perçinlenerek şimdiye kadar aksamadan uygulanmıştır.
Bedel ödeyerek askerlik hizmetini yerine getirmekten muaf tutulacak kişilerin toplum içindeki değeri düşünüldüğünde bunların vatan borcunu yapamamış olmalarının ezikliğini bir ömür boyu yük olarak taşıyacağı açıktır.
İnsanlarımızı bu vebalin altına sokmaktan kurtarmak değerli TBMM üyelerinin vatan borcu olmalıdır..
Dr. Tahir Tamer Kumkale
25 Kasım 2011 Cuma
http://kumkale.wordpress.com/2011/11/25/bedellinin-bedelini-kim-odeyecek/
.

BAŞIMIZA GELENLER!

 BAŞIMIZA GELENLER!: .



BAŞIMIZA GELENLER!

basimiza-gelenler
Coğrafyasının bir bölümü koptu kopacak. Dağları, yaylaları, köyleri, mezraları, yolları, şehirlerin sokakları Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) gözetim ve denetimine terk edilmiş..
Hükümet, İmralı’daki 30 bin insan kaybının baş ve yegane sorumlusunun ağzına bakıyor. Herifin ne istekleri ne de dayatmaları bitiyor..
Ahali sanıyor ki, her şey güllük gülistanlık olacak, çözüm süreci PKK’yı siyasi istek ve hedeflerinden vazgeçirecek. Ah benim garip ve saf insanlarım. Bekle o zaman neler olacağını ve topraklarının göz göre göre nasıl bölündüğünü, bunun da ülke de nasıl bir kaos yaratacağını yaşayarak görecekler..
Malatya Küreciğe oturtulan radar, İsrail’e şakır şakır istihbarat sağlarken, hükümettekiler, Gazze için hamamda türkü söylüyor!
Devletin siyasi hudutları bizim kültürümüzde “şeref ve namus” sayılırken, şimdi , Suriye ve Irak sınırı (Toplam 1300 km) yol geçen hanlarını bile aratır oldu..
Suriye hududunda konuşlandırılan ABD, Almanya ve Hollanda ordularına ait patriot hava savunma füze bataryaları sayesinde Suriye’den gelecek tehdide karşı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hava savunması sağlanıyor! Ne var bunda? Bizde, Afganistan’da, Lübnan’da, Somali açıklarında müttefiklerimize yardım sağlamıyor muyuz? Büyüklükse büyüklük işte!..
IŞİD denilen, insanlıktan çıkmış katil sürüsünün Irak ve Suriye’de yaptıkları iğrenç infazlar yetmiyormuş gibi, “İstanbul’u basarız” gibi şarlatanlıkları ise akla ziyan. Nerede bu Musul Konsolosluğundan kaçırılan, için de bebeklerin de bulunduğu 49 vatandaşımız aradan üç aya yakın zaman geçmesine rağmen?
Beş yıldır Alman istihbaratının Türkiye’de herkesi dinlediğinin ortaya çıkmasından sonra ABD ve İngiltere’nin de ülkenin tüm kurumları ve kişilerini de dinlediği ortaya çıktı. Üstelik Ankara ve İstanbul’da mevzilenerek bu dinlemeleri yapmışlar. Doğaldır ki 17 ve 25 Aralık dinlemeleri dahil, tüm muhabere bu ülkelerin elinde. Ne demek bu: “ Kuyruğunuz elimizde, ne dersem yapacaksın.” Bir de Almanların açıklaması var ki, milli gururu beş paralık etmekten öte bir şey değil. “Türkiye’de müttefik ama, İngiltere ve Fransa kadar ona güven duymuyoruz.”
Bütün bunlar olup biterken ve daha da beteri olacağı gün gibi ortadayken, seçme hakkına sahip vatandaşların sadece %38’ini alan milletin adamı (Hangi millet olduğu gizli olduğu için adı açıklanamıyor!) bir alayiş, tantana, dağdağalı gösterilerle Çankaya’ya çıkıyor..
Yerel seçimlerden 3.5 ay sonra, bir kez de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sırtı yere gelen meclisteki partilere oy veren vatandaşlar! “Son barut da atıldı” duygusuyla moralsizler. Halk da, parti teşkilatları da yorgun düşmüş durumda..
Eğer, son hücum sayılan Haziran genel seçimleri için, süratle yeni bir tertip ve düzene girilemez, sıradan siyasi kalıp, tarz ve yöntemlerin dışına çıkılamaz, AKEPE bir kez daha %40’ların üzerine oy alırsa, meclisteki partiler, bırakın iktidar olmayı, meclise bile giremezler..
Haziran 2015’de AKEPE hükümetten indirilemez ise, ahaliye de aşağıdaki türküyü söylemek kalır.
“Duvara yaslandım da
Cigara içem!
Yağlı kurşun gelir
Ben nere kaçam
Kanadım yok ki
Havaya uçam…
Kirve, bayramın mübarek olsun!..”
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/basimiza_gelenler.aspx
.

ESKİ VE YENİ TÜRKİYE KAVRAMLARI







Yeni Türkiye’nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacı ile mütenasip olacaktır. Artık yeni Türkiye’nin devlet siyaseti, milli sınırları dahilinde egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923)
28 Ağustos’da görevi devralan Yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yeni Cumhurbaşkanımız tarafından atanan müstakbel yeni BaşbakanAhmet Davutoğlu 27 Ağustos 2014 günü gerçekleştirilen Ak Parti Olağanüstü Kongresindeki konuşmalarında defalarca Yeni Türkiye’den söz ettiler.
Bu toprakların yetiştirdiği bir Türk aydını olarak “Yeni Türkiye” söylemlerini reddediyorum.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti asla eskimemiştir.
Tüm müessese ve kurumları ile cumhuriyet rejimimiz dimdik ayaktadır.
Cumhuriyetimizin sözedildiği gibi yenilenme ihtiyacı bulunmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelleri Türk halkının seçilmiş temsilcileri tarafından 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile birlikte atılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından muhteşem bir Kurtuluş Zaferini müteakip 29 Ekim 1923’te kurulmuş ve Lozan Barış Antlaşması ile dünya devletleri tarafından varlığı kabul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bugün şehit ve gazi kanlarıyla çizdiği vatan topraklarında, kurucu Türk milletinin 76 milyon evladının koruyuculuğunda, kurulduğu ilk günkü gibi yeni ve yepyeni olarak bağımsızlığını devam ettirmektedir.
İç ve dış tüm yıkma gayretlerine rağmen Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesinin ülkü birliği tüm yurtta yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Her Türk vatandaşının beynine kazınmış bu iradede hiç bir sapma ve zafiyet bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; 91 yıllık cumhuriyetimiz zaten yenidir ve yenilenme ihtiyacı yoktur.
Türk Milletine; “YENİ CUMHURİYET”söylemleri ile getirilmek istenen düzeni kabul ettirmek sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
Türk Milletinin Zafer Haftasını ve 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyorum.
Cumhuriyetimizi bize armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere emeği geçen tüm şehit ve gazilerimizi saygı ile selamlıyorum. Ruhları şad olsun.
Dost ve düşmanlarımız bilmelidir ki; 76 milyon Anadolu Türkü bu muhteşem cumhuriyet eserini sonsuza kadar yaşatmaya kararlıdır..
Dr. Tahir Tamer Kumkale
http://kumkale.wordpress.com/2014/08/28/eski-ve-yeni-turkiye-kavramlari/


.

31 Ağustos 2014 Pazar

( OSMAN PAMUKOĞLU ) KİMDİR.. İNANILMASI ZOR !.. AMA GERÇEK

( OSMAN PAMUKOĞLU ) KİMDİR.. İNANILMASI ZOR !.. AMA GERÇEK 





Salı, 14 Eylül 2010 

BİLDİĞİMİZ, TANIDIĞIMIZ, BİZE ANLATILANLAR
DIŞINDA BİR ÇOCUK !.. ( OSMAN PAMUKOĞLU ) KİMDİR..



Bir kış günü, 27 Aralık 1947’de, 1948’in yılbaşına üç gün kala, salı günü öğleden sonra, kuruluşu M.Ö 2000’lere dayanan Sinop’un Gerze ilçesinde doğdu. Aile kökeni aynı ilçede 1670’den de öte Gerze’de yaşadıklarını göstermektedir. 1670 yılından daha öteye bilgi sahibi olunamadığından atalarının buraya tam ne zaman geldiği bilinmemektedir.
Baba tarafından dedesi Karaoğlanoğlu Osman (Soyadı kanunundan sonra Osman Pamukoğlu) Gerze eşrafından olup tütün tüccarlığıve tütün tarımı yanında yemenicilik (ayakkabı) sanatını yapmıştır. Anne tarafından dedesi Kazım Arslan , Gerze’nin Türkmeneli köyünün en büyük ailesine mensup ve ileri gelenidir.

Okula altı yaşında Gerze İnklap İlkokulunda başladı. Geniş bahçeler ve bağlarda bağımsız ve doğaya uygun büyüdüğünden toplu sınıflardan ve sürekli talimatlar yağdırıp, kurallar koyan öğretmenlerden hoşlandığı söylenemez. Bitirdiği tüm okullarda da sınıflara insanları doldurup eğitim verilme düzenini hiç sevemedi.
Cumhuriyet döneminin en büyük yangını sayılan ve 1200 ev ve müştemilatıyla bir ilçenin yok olduğu 13 Şubat 1956 gecesi, ilkokul üçüncü sınıfta ve sekiz yaşındaydı. 28 kişinin yanarak ve boğularak öldüğü dehşetli anları ailesi ile birlikte sabaha kadar yaşadı. O gece iki ev ve iki dükkanlarının yanıp kül olmasına tanık oldu. Geniş olan bahçelerinin bir köşesinden oturdukları evlerinin de tutuştuğunu görünce, okul çantasının çıkarılan eşyalar arasında olmadığını fark edip , evin bahçe kapısından içeri girerek çantayı aldı ve dumandan çıkamadığı kapıdan vazgeçerek eve bağlı fırın ve sarnıç odalarının çatı kiremitleri üzerinden, dalları buralara uzanan incir ağacına geçerek yere indi. Anne ve babasından onlara göre, bu saçma hareketinden dolayı da bir ton azar işitti… Bu hareketler sırasında çatıdan çatıya geçerken, rüzgardan ve nereden geldiği ve ne olduğu anlaşılamayan bir cisimle alnından yaralandı. Sakladığı yarayı ailesi ancak gündüz fark edebildi.
Uzun bir aralıktan sonra açılan okuluna artık yaşamlarını sürdürdükleri bağ evinden gelip gitmeye başladı ve ailenin bu bağ evindeki yaşamı şehirde yapılan evleri bitinceye kadar (1966) sürdü. Bağları, ilçe sınırının bitip köy sınırının başladığı “Engel” deresinin kenarındaydı. İlkokul bitinceye kadar üç yıl kilometrelerce yolu karda kışta, yağmurda patikalardan, tarla kenarlarından geçerek yürüdü.
Okul temsilciliği, sınıf temsilciliği, kooperatifler başkanlığı sorumluluğundan hiç kurtulamadı. Bütün görevler sırtındaydı. Çevresinde her zaman sözünü dinleyen, zihinsel ve bedensel gücünden etkilenen bir çocuklar grubu vardı. Okul idarecileri her zaman bu özelliğinden yararlandılar.
Sonbaharda saka ve iskete gibi ötücü kuşlar tutarak onların kaliteli olanlarını seçti ve besledi. Kışın çulluk ve karatavuk avladı. Baharda sahillerdeki kayalık ve sığ sularda yengeç yakaladı. Bıldırcın zamanı atmacalarını kaçıran avcıların atmacalarını ormanlarda yakalayarak onlarla kendisi avlandı. En yakın dostları köpekleriydi. Gece gündüz onları yanından ayırmadı.

O dönemlerde yüksek kıyılardan denizi gözetleyip, sahile yakın gezen balık sürülerine dinamit atan adamlar vardı. Bunlar dinamit patladıktan sonra baygın hale gelen balıkları (ki bu yerler şehrin uzaklarındaydı) o kıyıda yüzen çocuklara toplatır, kendileri suya girmezdi. Osman Pamukoğlu da suya dalarak balık toplayan çocuklardan biriydi. Bir gün zihninde şimşekler çaktı. Bu adamlar binbir zahmetle balık toplayan çocuklara emeklerinin karşılığını vermiyor, çıkan bütün balıkları sepetlerine doldurup gidiyorlardı. Böyle bir adaletsizlik kabul edilemezdi. O tarihten sonra da kendisi ve arkadaşları suyun içindeki baygın balıkları, daha derine dalarak yosunlara bağlamaya, yosun ve kayalıkların arasına saklamaya başladılar. Yukarıdan bakan beleşçi adam artık balık göremeyip de çekip gittiğinde ise, hemen sakladıkları yerlerden çıkardıkları balıkları halka dağıttılar.
İlkokul çağlarında kendisine verilen en büyük hediye babasının kendisi için yaptırdığı 20 mm. çapındaki kırma tabir edilen av tüfeği idi. Yıllar sonra üsteğmenliğinde, Kars Iğdır’da hudut bölük komutanıyken çocukluk tüfeğini babasından istedi. Onunla büyük ve küçük ağrı eteklerinde ava çıktı.
İlkokul dördüncü sınıftayken (10 yaşında) dayısı ile birlikte yakın köylerden birinde düğün nedeniyle gece yapılan güreşleri izlemeye gitti. Zengin bir köylünün düğünü olduğundan Orta Karadeniz’in bütün profesyonel yağlı güreşçileri de ordaydı. Küçük orta denilen bir güreş statüsünde karşılaşmalar yapılırken, güreşçilerden birinin haksızlıkla yenilmesine isyan ederek güreş meydanına fırladı. Haksız galip gelen ve daha sonra karşısına çıkan iki güreşçiyi de kısa sürelerde tuşa getirerek o gün ki ödüllerle bir koç ve üç metre onbeş santim boyunda bir pazen kumaş kazandı. Sabaha karşı bağ evine döndüğünde getirdiklerini gören babaannesi: “Bunlar oğlumun ilk kazancı” dedi.

Kandilli Kız Lisesinde okuyan teyzesinin teşviki ile Kuleli Askeri Lisesinin orta bölümüne müracaat etti ve sınavlar için babasıyla İstanbul’a geldi. Hangi sınavın ne gün yapılacağı ve program tam bilinmediğinden birkaç saat içinde kendisini spor müsabakalarının içinde buldu. Herkes hazırlıklıydı, spor ayakkabıları, şortları her şeyleri tastamamdı. O kısa sürede bunları bulmak ve almak imkansızdı. Ayağında o dönemde “kundura” denilen ağır deri ayakkabılar vardı. Ayakkabılarını çıkarıp, pantolon paçalarını yukarı sıvadı. Koşular 30’ar kişilik gruplar halinde yapılıyordu. 100 ve 400 metre koşularını yalın ayak koştu ve her ikisinde de birinci oldu.
Sınavı kazandığı haberinden sonra vapurla İstanbul’a gelirken en iyi eğitim almış olan ötücü iskete kuşu da beraberindeydi. Gemi Kanlıca - Vaniköy açıklarındayken, sağ kolunda duran kuşuna son bir defa baktı. Sonra sert bir şekilde kolunu hareket ettirdi. Bu “Git, uzaklaş, ben seni çağırırım” demekti. Özel kuş uçtu ve vapurun en yüksek sereninin üzerine kondu. Sahibinin “okaya çekmesi” yani özel bir işaretle “gel” demesini bekledi. Ama 11 yaşındaki Osman Pamukoğlu bu işareti vermedi…
Ortaokulda derslerin başlamasından birkaç ay geçmişti. Her çarşamba öğleden sonra aileler çocuklarını görmek için okulun orta bahçesinde bir araya gelirlerdi. Bunlar genellikle de İstanbul ve civarında oturan aileler olurdu. Osman Pamukoğlu da 11 yaşının verdiği duyguyla bu buluşmaları imrenerek izlerdi. Bu çarşambaların birinde, aileler okuldan ayrıldıktan sonra görüşme alanındaki bir oturma kanepesinin altında deriden yapılmış kalın bir cüzdan buldu ve cüzdanı vermek için sınıf amiri binbaşının karşısına çıktı. Odada iki binbaşı vardı. Bulduğu cüzdanı binbaşına uzattı. Cüzdanı alan sınıf amirinin ilk sözü “İçinde kaç lira var?” oldu. Cevabı: “Bakmadım, bilmiyorum…” İki binbaşı kulaklarına inanamadı. İkisi birden: “Sen bunu merak edip, hiç içini karıştırmadın mı?” “Hayır, açmadım ve bakmadım; çünkü başkasına ait” diye cevapladı. İki subay birkaç kez birbirlerine baktı, bir şeyler söylemek istediler ama diyemediler. Osman Pamukoğlu selam verdi ve odadan çıktı.
Ertesi gün erken saatte sınıf amiri olan binbaşı kendisini çağırdı ve şunu söyledi: “Osman Pamukoğlu sana okul Sancağının muhafızlığı görev ve sorumluluğunu veriyoruz. Bu hizmeti layıkı ile yapacağına ben ve daha üst amirlerimizin güveni tamdır…” “Sağolun” dedi ve binbaşının yanından ayrıldı. Taksim Meydanı, Dolmabahçe ve Fenerbahçe stadyumlarında yapılan tören ve gösterilere okulun “şeref ve onur” timsali Sancağının sağ baştaki muhafızı olarak katıldı.

Askeri Ortaokulun birinci sınıfının dersleri bitince O’da diğer öğrencilerle beraber yazlık askeri eğitim kampına katıldı. Disiplin ve yanaşık düzen eğitimleri sonunda öğrenciler Kırıkkale piyade tüfeği ile üçer mermi atış yapıyorlardı. Eğiticiler teğmen ve üsteğmen rütbesindeki subaylardı. Nasıl nişan alınır? Nasıl nefes kesilir? Nasıl tetik düşürülür? Büyük bir coşkuyla anlatıyorlar, öğrencilerde 12 yaşın getirdiği heyecan ve ürküntü ile onların anlattıklarını dinliyorlardı. Osman Pamukoğlu her iki tarafı da tebessümle izliyordu. Sonuçta kendi tüfeği ile hedefe O da üç mermi attı. Sonuçları tek tek ve ismen kaydeden teğmen yanına geldi: “Bugün en şanslı sensin Pamukoğlu, çünkü üç mermide tam 12 göbeğinde ve sanki üç mermi de aynı noktadan hedefi delmiş neredeyse” dedi. Ve devam etti “Ben ordu atış takımındayım, böyle bir vuruşu biz bile yapamayız, varmısın benimle bir yarışa?...” İçinden “Hemen, derhal” demek geldi ama kendini frenledi ve teğmene cevabını verdi: “Üç beş günlük nişancılık eğitimi ile böyle bir sonuç alınır mı teğmenim, bu tamamen tesadüf, ben bugün çok talihliyim…” Teğmen başka bir grubun yanına gidince bir gülme krizine tutuldu ve uzun süre kendine gelemedi…
Askeri ortaokulun birinci sınıfına başladığı yıl, Milli Savunma Bakanlığı askeri liselerin, Selimiye kışlasında birleştirilmesine karar verince Osman Pamukoğlu da Çengelköy’den Selimiye’ye intikal etti. Kışlanın güney ve batı yönündeki pencerelerden görünen Marmara denizinin durgun ve dalgasız halini hep yadırgadı. “Deniz dediğin köpürmeli ve dalgaları şahlanmalıydı”. O’na göre burası bir gölden başka bir şey değildi. Her zamanda böyle gördü ve algıladı.
Bağımsızlık ve bireysel özgürlüğe düşkün kişiliğini Selimiye kışlasının dört duvarı ve kalın demir kapıları sürekli canını sıktı. Hafta sonları dışarı çıkabiliyordu ama bu ona yetmedi. Akşam etütleri bitip herkes yatakhanelerine çekildikten sonra, nöbetçi subaylarını gece sayımlarında yanıltmak için yatağında mostra kurup, ünlü kışlanın insanları ürküten zemin kat ve dehlizlerine indi. Burada üniformasını çıkardı ve sakladığı yerden aldığı sivil kıyafetlerini giyerek karanlıklara karıştı. Firarlarında saatlerini genellikle sahiller ve ağaçlıklı korularda geçirdi. Filmlerini beğendiği zamanlarda da Üsküdar’da “Sunar”, Kadıköy’de “Süreyya” ve “Opera” sinemalarına gitti . Bu gizlice kaçma ve sabaha karşı yatakhanesine geri dönme faaliyeti defalarca ve ortaokul bitinceye kadar devam etti. Her an laf anlamaz bir nöbetçi askerle karşılaşma, koridorlardan eksik olmayan nöbetçi subaylara yakalanma ve sonunda da okuldan kesinlikle atılma tehlikesi O’nu özgürlük aşkından vazgeçiremedi…
Cumhuriyet döneminin en büyük yangınında okul çantası için çatılardan atlayan, henüz ilkokuldayken bile çevresini gücü ve zekası ile kolayca etkileyen, Gerze’nin derin ve karanlık orman arazilerinde korkusuzca tek başına avlanan, haksızlığa dayanamayıp er meydanlarında yılların güreşçilerine meydan okuyan, yalın ayak dahi olsa paçaları sıvayıp mücadeleye girmekten biran tereddüt etmeyen, bir kartal gibi keskin gözleriyle hedefi asla şaşırmayan ve belki de en mühimi hürriyet duygusundan asla vazgeçmeyen bir çocuğun ruhunda adalet, cesaret ve hürriyet ile büyüyen Osman Pamukoğlu’nun meslek yaşamı, yazarlık hayatı ve siyasi mücadeleye atılmasıyla ilgili biyografisini ise her yerde bulabilirsiniz…
Not: Gazeteci – Yazar Nuriye Atabey tarafından yazılan ve Ekim 2010’da Kripto Yayınevi aracılığıyla okuyucularla buluşacak olan “OSMAN PAMUKOĞLU” kitabından alınmıştır.

http://www.hakveesitlik.org.tr/


29 Ağustos 2014 Cuma

Osman Pamukoğlu 5n1k (CNN TÜRK 22 Haziran 2010)

.

Osman Pamukoğlu 5n1k (CNN TÜRK 22 Haziran 2010)




Terör ile Mücadelesi 1993-1995 yılları arasında teröre karşı yönettiği üstün mücadele dağlardaki PKK terör örgütüne bağlı terörist rakamının 12000den 5500-6000 aralığına inmesini sağlamıştır. Pamukoğlu, o dönemde yapılan büyük askeri fedakarlıklara rağmen PKK terör örgütünün halen niçin sonlandıralamadığını 3 temel sebebe bağlıyor: İlk olarak gerçek bir siyasi irade kurulamaması, ikincisi tam bir istihbarat olmaması ve son olarak her yerde yayılmış asker bulunması diye tanımlıyor. Bizzat kendisinin yazdığı kitaplarda ve konuk olduğu birçok televizyon programında PKK terör örgütüne karşı yapılan mevcut mücadelenin uygun tarz ve strateji olmadığını ve ancak daha fazla şehit vermemize sebep oldugunu söylemiştir. Haberturk kanalının Sansürsüz adlı programında 'Karakolların hepsi yıkılmalıdır. Karakola gerek yok. Gelsinler bakalım, girsinler... Nereden girecekler? Pusuyu kurarsın, ağı kurarsın, mostrayı kurarsın alırsın.' demistir. Daha doğru olan yöntemin 20000 kişilik Eşkıya Takip Kuvveti kurmak ve dağlarda, taşlarda, mağaralarda, ormanlarda, nehir yataklarında yani tüm coğrafyada bulunmanın gerekliligini belirtmiştir. Bir başka deyişle, belli başlı, elle gösterilebilir bir yerde olmamakla birlikte her yerde her zaman bulunma tavsiyesini vermiştir.

http://www.youtube.com/watch?v=hAXC6s2X0sg

..

DİNLEYİN BU SÖYLENEN BİR GÜNEŞ TÜRKÜSÜDÜR.

.

DİNLEYİN BU SÖYLENEN BİR GÜNEŞ TÜRKÜSÜDÜR.

eyvatan-makale-42
1922 yılının Ağustos ayı Büyük Taarruz’un son hazırlıkları tamamlanmaya çalışmaktadır. 25 Ağustos akşamı 5’inci Kafkas Tümeninin 10’uncu Alay Komutanı Yarbay İsmail Hakkı Kızılcaali, subayları ile son görüşmesini yapmaktadır. Toplantı bitince alayın doktoru teğmen söz ister ve: “Kumandanım, alayın 2‘inci taburunun yarısı ile 3’üncü taburun tamamının ayakları çıplaktır. Gönderilen kömüş (manda) derisi yetişmediği için, bu taburdaki erlere çarık yapılamadı. Karşımızdaki Yunan siperlerinin etrafı örümcek ağı gibi dikenli tel örgüleriyle çevrilmiş durumda.”
Yaşamı o cepheden bu cepheye koşmakla geçmiş olan Alay Komutanı, “Doktor, sen merak etme, ben bu milletin çocuklarının vatanları için neler yapabileceğini çok iyi bilirim. Çıplak ayakla bile o tel örgüleri ayaklarında en sağlam çizmeler varmış gibi aşacaklardır. Yarın seyret, bak ne göreceksin.”
5’inci Kafkas Tümeninin alayları da ertesi gün sabahın alacakaranlığında taarruza başladı. Yunanlılar mevziin en can alıcı yeri olan Toklu Sivrisi’nde büyük bir direnme gösterdiler… Sonunda süngüler işi bitirdi.
30 Ağustos günü akşam olurken 5’inci Kafkas Tümeni’nin 10’uncu Alayı’nın cenkten cenge koşmaktan rengi solmuş sancağı Toklu Sivrisinin üzerinde güneşin son ışıklarıyla parlıyordu.
İki sönük ışıklı fenerin aydınlattığı alay sargı yerinde, doktor ve sıhhiye erleri durmadan yara sarıyorlardı. Şehitlerin gömülmesi yarına bırakılmıştı.
Alayın doktoru eski püskü, kaynatılmış gaz bezleri ile tabanları parçalanmış erlerin ayaklarını sarıyordu. Bir çavuş parçalanmış ayak tabanlarını pansuman eden doktora, “Şu talihsizliğe bak” der gibi başını iki yana sallayarak “Doktor bey, şu Yunanı arkasından kovalayamadığımızda o kadar çok üzülüyoruz ki, yoksa ne önemi var taban yaralarının…” diye hayıflanıyordu.
Bu metin Osman PAMUKOĞLU’ nun 2004 yılında yayınlanan EY VATAN (ARKADAŞLAR UYKULARDAN UYANSIN) kitabından alınmıştır.
http://hepar.org.tr/dinleyin-bu-soylenen-bir-gunes-turkusudur.aspx
.

28 Ağustos 2014 Perşembe

ÜLKE ŞAMAR OĞLANI OLDU !

ÜLKE ŞAMAR OĞLANI OLDU !  ( 04 10 2012 ) TE  DEMİŞTİK

ANKARA

Türkiye, bugün,Güney ve Doğu Sınırlarını paylaştığı ülkelerle kanlı bıçaklı bir hale gelmiştir.
Ülke,1923 ‘ten bu yana ilk kez böyle bir duruma düşürülmüştür.
Sebebi, mevcut hükümetin aciz ve basiretsiz dış politikasıdır.
Bütün yaz boyunca K.Irak’tan dalgalar halinde gelen PKK saldırılarına karşı koymak için, sınırı geçip, K.Iraktaki PKK kamplarına harekat yapamayanlar, Suriye için tezkere çıkarttılar!..
340 km’lik K.Irak sınırına hakim olamayanlar, 900 km’lik Suriye sınırından içeri nasıl girecekler?
Böyle bir harekat için kaç ordu lazım ve bu ordular nerelerden gelecektir?..
Eğer bu çapta yapamayacaksanız, savaşın askeri ve politik hedefi ne?..
G.Doğunun hali ne olacak?
Bu, iki cephede silahlı mücadele demektir, sevk ve idare edebilecek misiniz?..
Suriye’ ye karşı bir kara ve hava harekatında karşınızda İran ve Rusya’ yı bulacaksınız.
Bir kaç kurnaz goygoycu dışında dünyada başka desteğiniz de yok..
Üstelik çok sevdikleri ARAP’ larıda karşılarında bulacaklardır..
Akçakale’ ye 20 gündür aralıksız ağır ve hafif silah mermileri düşüyor, bu zaman zarfında ne yapmış bu gafiller?..
Suriye ordusu bizim topraklarımıza karşı kimlere ateş ediyor?Ne oldukları,kime ve neye hizmet ettikleri tam olarak ortaya çıkarılamayan silahlı gruplara..
Bunları, siyaseten, silah ve cephane, mekan tahsis ederek kim destekliyor?..
Türkiye’de hükümet olan parti..
Şimdi soruyorum, Akçakale’ de hayatlarını kaybeden kadınlarımızın ve çocuklarımızın ölümlerine sebep olan kim?..
Sınır olaylarında anında tepki verecek ve her şeyi en gec 24 saatte halledeceksin.
Çünkü mütekabiliyet esastır ve olay münferit sınır meselesi işlemi görür.
20 gün önceki atışlarda, o gün derhal ve şiddetli bir cevap verilseydi bu son olay asla gerçekleşmezdi..
Savaşı tarih boyunca, savaşın ne olduğunu bilmeyen ve kolay yapılabileceğini sanan ahmaklar sebep olmuş ve çıkarmışlardır.
Akıl akılsızlaştığında, düşünecek bir şey kalmaz…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://www.hakveesitlik.org.tr/ulke_samar_oglani_oldu/

..

25 Ağustos 2014 Pazartesi

OKTAY SİNANOĞLU "BUNU KONUŞALIM" PROGRAMI. (TEK PARÇA)



OKTAY SİNANOĞLU "BUNU KONUŞALIM" PROGRAMI. (TEK PARÇA)











..

24 Ağustos 2014 Pazar

KARAMAN’IN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU!.





KARAMAN’IN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU!.:





KARAMAN’IN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU!.

20 Ağustos 2014 


Soros, CHP’den kovulmuş İstanbul’da belediye başkanlığı yapan adamına, önce oluşum başlatıp sonra da parti kurmaya gidecek olan bir çalışma talimatı verdi. Ankara’nın Yıldız semtin de 8 trilyona! Çıkacak olan genel merkez binasının yapımına da başlandı. (O döneme ait bütün gazeteler de bu şahsın söz konusu genel merkezle ilgili beyanatları görülebilir) Yürütülmesi düşünülen plan: Bu CHP bize uygun değil, O’nun yerini alacak yeni bir parti kurulmasıydı ve başlattılar..
Hazır olan bir partiyi ele geçirmek mi, yoksa yeni bir partinin büyümesini beklemek mi daha pratikti? Ele geçirme manevrasına karar verildi. Mevcut genel başkan için zaten elde olan kaset yayıma sokuldu!. 72 saat, gelgitlerle dalgalandı ama fazla uzun sürmedi, TESEV’in 84 no’lu üyesi kaşla göz arasında CHP’nin başına oturtuldu..

8 trilyona (harçlık parası kadar küçük bu para nereden geliyorsa!) Ankara’da genel merkez yapmaya başlayana Soros’ dan; “Sen kenara çekil, şimdilik bekle” direktifi verildi. Üst üste girilen her seçim de sırtı yerden kalkmayan bir pehlivandan farksız hale gelen parti, her kötü pehlivan gibi: Ya zemini beğenmedi, ya kısbete bahane buldu, ya hakeme kızdı, ya da seyirciyi mazeret diye gösterdi!.

Ve bu gün; TESEV’ci ve SOROS’cu iş birliği yaparak YALOVA’lıya karşı güreşmek için meydandalar.. İş birliği dediysek yanlış anlaşılmasın TESEV’ci ve SOROS’cuların patronu tek aslında, yani manevra bir kanattan yönetiliyor. Strateji: Şu çözüm süreci yutturmasın da AKEPE’nin yanına CHP’yi de boca etmekten öte bir şey değil..

2015 Haziran genel seçimleri önemli, çok önemli değil; hayati, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için. İki sebepten ötürü, hem rejim hem de toprak bütünlüğü yönünden..

Balık kuyruğundan yakalanmaz ve delik torbaya da arpa konmaz. İnsanlar kendi zayıflıklarını tekrar ede ede sonunda kendilerini haklı görürler. Bu demode adamlarla yorgun, bıkkın ve yaralı ruhuna teselli arayanlar hiçbir şey bulamayacaklar..

Gelecekte oynayacak filmin o kadar çok fragmanı gösterildi ki; artık bu düzen partileriyle işi idare etmeye kalkışmak akıllara ziyan bir durumdur. Türk ulusu, olup bitene mayna olmak (yaklaşmak, bitişmek) zorundadır. Tüm mücadeleler de öyle zamanlar vardır, her saat bin adamdan daha kıymetlidir. Türkiye’nin kaybedecek tek bir saati bile yoktur. Hele, tiksindirici boş gevezeliklere hiç yoktur..

2015 genel seçimlerin de HEPAR’ın gücünü yanında görmeyen hiçbir parti hali hazırdaki durumundan daha ileri gitmek bir tarafa mevcut oy gücünü bile muhafaza edemeyecektir..

Bu yazıyı genel seçim akşamı hatırlayınız!.

Herkes hak ettiğini yaşar…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/karamanin-koyunu-sonra-cikar-oyunu.aspx

Siyasilerin Tarihe Geçen Sözleri | Videolu | Nostalji | FULL

Siyasilerin Tarihe Geçen Sözleri | Videolu | Nostalji | FULL







Siyasilerin Tarihe Geçen Sözleri | Videolu | Nostalji | FULL

Siyasilerin Tarihe Geçen Sözleri | Videolu | Nostalji | FULL







19 Ağustos 2014 Salı

SİYASETİN PUSULASI: KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR ....

SİYASETİN PUSULASI: KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR ....: KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR .. ( 2010 ) KARANLIKTA YOL ALAN lar KARANLIKTA YOK OLACAKTIR .. ( 2010 ) http:/...

SİYASETİN PUSULASI: ORTADOĞU YANACAK ! ( DEMİŞTİK YIL 10 Şubat 2...

SİYASETİN PUSULASI: ORTADOĞU YANACAK ! ( DEMİŞTİK YIL 10 Şubat 2...: ORTADOĞU YANACAK !  (   DEMİŞTİK  YIL  10 Şubat  2012  ) ORTADOĞU YANACAK ! 10 Şubat 2012   Reyhanli _ Patlama İhmal, yalnızca yenil...

8 Ağustos 2014 Cuma

MHP DEKİ GERÇEK MİLLİYETÇİLERE HATIRLATMAMIZDIR





MHP DEKİ GERÇEK MİLLİYETÇİLERE HATIRLATMAMIZDIR.. 
İSTİFA EDİP ( HAK VE EŞİTLİK PARTİSİNE GELİNİZ )
TÜRK HALKINI KANDIRDINIZ İDAMI KALDIRIP ( BEBEK VE TÜRK ASKERİNİN KATİLİNE ADA TAHSİS EDİP ) ÜLKEYİ BU GÜNLERE GETİRTTİNİZ..



http://youtu.be/NmsHy-zcIn8


















16 Nisan 2014 Çarşamba

Osman PAMUKOGLU - Ceviz Kabugu - 08.08.2008 Art Tv (Avrasya Tv )



Osman PAMUKOGLU - Ceviz Kabugu - 08.08.2008 Art Tv 









..

1 Nisan 2014 Salı

Osman Pamukoğlu Konferansı Gençlerin Siyasetteki Önemi 1 (+oynatma l...

Osman Pamukoğlu Konferansı Gençlerin Siyasetteki Önemi 1







.

Osman Pamukoğlu Konferansı Gençlerin Siyasetteki Önemi 2



Osman Pamukoğlu Konferansı Gençlerin Siyasetteki Önemi 2









..




20 Mart 2014 Perşembe

HEPAR = HAK VE EŞİTLİK PARTİSİNİ TANIYINIZ..



HEPAR =  HAK  VE  EŞİTLİK  PARTİSİNİ TANIYINIZ..



















..

12 Mart 2014 Çarşamba

İstiklal Marşı 10 Kıta Sesli





































İstiklal Marşı 10 Kıta Sesli ,,,
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
***
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
***
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

BU DUYGULARLA  TÜM ATATÜRKÇÜLERİ PARTİMİZE BEKLİYORUZ..


















1 Mart 2014 Cumartesi

Galip Ensarioğlu Roboski'ye Dobroski Dedi !















ROBOSKİ & DOBROWSKİ İLİŞKİGİSİ GAFI VE NE YİN İNTİKAMI.?
GÖRÜN SİZİ KİMLER YÖENTİYOR VE SİZ KİMLERİ SEÇİP GÖNDERDİNİZ.?
YERSE..? AMA BATIDA YEMİYORLAR BAK? İFŞAA EDİYORUZ KENDİ SESİNDEN..
http://youtu.be/p7FdmfMGiIE

.

27 Şubat 2014 Perşembe

Mehmet Esen | "Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"



"Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"



“Atatürk ve Türk Bayrağında bir araya geldik”

"Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"

Yüz binleri sokağa döktük
TÜRKSOLU: Genç Türk ne zaman kuruldu?
MEHMET ESEN: 19 Mayıs 2012'de İstanbul'da düzenlediğimiz bir törenle kuruluşumuzu ilan ettik. Kurucu Genel Başkanlığını ben üstlendim.
Türkiye'nin pek çok ilinden arkadaşlar bir araya geldik. Mersin'den de arkadaşlar vardı. Konya'dan, Kayseri'den de... Elbette İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerden de.
TÜRKSOLU: Neden yeni bir örgüt kurma ihtiyacı hissettiniz?
MEHMET ESEN: Bugün siyasi partilerden bağımsız bir oluşuma ihtiyaç var. İnsanları gerçekten birleştirecek bir yapı gerekiyor. Bizler Atatürk ve Türk bayrağı ekseninde bir araya geldik. Amacımız gençliği tek bir çatı altında toplayabilmek. Ortak milli değerler etrafında bir araya gelebilmek. MHP'sinden CHP'sine, HEPAR'ından Ulusal Parti'ye pek çok siyasi partiden arkadaşları da davet ettik.
TÜRKSOLU: Siyasi partilerde nasıl bir eksiklik gördünüz de yeni bir oluşuma ihtiyaç duydunuz?
MEHMET ESEN: Genç Türk'ü kurduğumuzda AKP iktidarının 10. yılıydı ve biz muhalefetin yetersizliğini gördük. Maalesef düzgün bir şekilde görevlerini yapamadılar. Halka gerçekten önderlik yapabilecek, Türk milletinin sesi olabilecek bir oluşum kurmak istedik. Kanı gerçekten vatanı için deli deli akan, Atatürk sevdalısı, bayrak sevdalısı gençlerin olacağı bir oluşuma ihtiyaç vardı.
TÜRKSOLU: Sağ-sol demedik Atatürk'te birleştik diyorsunuz. Bunu gerçekten de hayata geçirebildiniz mi?
MEHMET ESEN: Yaptığımız yürüyüşler ve eylemler ortada. Genç Türk olarak yüz binlerce insanı sokağa dökebilen bir kitle örgütüyüz. Bu yüz binlerce insan sadece solculardan ya da sağcılardan oluşmuyor elbette. Her kesimden insan var. Bir ortak payda oluşturmayı başardık.
2013 yılında, AKP'nin ve PKK'nın Türk olana, Türk milletine, milli olan her şeye ne kadar saldırdığını gördük. Bundan rahatsız olan bütün kesimleri milli değerlerde birleştirdik.
AKP'nin tabanına da ulaşabiliyoruz
TÜRKSOLU: Ne kadar yaygınlaşabildiniz?
MEHMET ESEN: İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin gibi büyükşehirlerde, özellikle üniversitelerinde zaten örgütlüyüz. Ancak biz bunların yanında AKP'nin güçlü olduğu şehirlerde de örgütlenmeyi hedefledik.
İlk örgütlendiğimiz illerden birisi Kayseri'dir mesela. Kayseri'deki Gezi eylemlerine bizim arkadaşlarımız önderlik etti. Hatta geçtiğimiz ay bu yüzden hakim karşısına çıktılar.
Ve Aksaray, Konya... Hatta Erzurum… Bu illerde tahminimizden de fazla ilgi görüyoruz. Örneğin, Aksaray'da düzenlediğimiz "Teröre Lanet Yürüyüşü" büyük olay yaratmış ve oldukça kalabalık geçmişti.
TÜRKSOLU: AKP tabanına da seslenebiliyor musunuz?
MEHMET ESEN: Elbette. Ailesi AKP'li olan pek çok genç arkadaşımız bizimle beraber mücadeleye dahil oldular. Onlar da artık şunu görüyorlar: AKP ile birlikte bu ülkede Türk olan, milli olan her şey saldırı altında. Bir Türk genci olarak kaygı duyuyorlar. Ve yanımıza geliyorlar.
Zaten bizim asıl hedefimiz de buydu. Yalnızca Atatürkçü ailelerin gençlerini örgütlemekle yetinmeyeceğiz. Esas olan AKP'li ailelerin çocuklarını da kazanabilmek olmalıdır.
TÜRKSOLU: Kendisini sağda ya da solda tanımlamış bir genç, Genç Türk'e katılmaya karar verdiğinde, bu fikirlerini terk mi etmek zorunda?
MEHMET ESEN: Hayır, böyle bir zorunluluk yok. Onlara şunu söylüyoruz. Örneğin bir MHP'li arkadaş geldi diyelim. Ona üyeliğini sildir gibi bir çağrıda bulunmuyoruz. Aksine, sen yine kendi partinde mücadeleni sürdür diyoruz. Bizim yanımıza geldiğinde, MHP'li bir Genç Türk oluyor. MHP'ye gittiğinde de Genç Türk üyesi bir MHP'li olmasını istiyoruz. Bizim hassasiyetlerimizi, o partilerde de savunmaları yeterli bu arkadaşların.
TÜRKSOLU: Genç Türk Genel Başkanı olarak siz bir partiye üye misiniz?
MEHMET ESEN: 2011 genel seçimleri döneminde HEPAR'ın gençlik kollarında görev aldım. 2009 yerel seçimleri döneminde ise CHP'nin Maltepe ilçe örgütünde çalışmıştım. O dönem Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u kazanmasını sağlayamamıştık, ama en azından bulunduğumuz ilçede seçimleri almayı başarmıştık.
İki partinin de gençlik kollarında yönetici görevlerde bulundum. Halen CHP üyesiyim.
Kahramanımız Atatürk
TÜRKSOLU: Her gencin bir kahramanı vardır. Tabii her gençlik örgütünün de... Gençlere ve gençlik örgütlerine bu kahramanlar yön gösterir. Sizin kahramanınız kim?
MEHMET ESEN: Mustafa Kemal Atatürk. Atatürk hepimiz için, bir Türk genci için bir kahramandır. Emperyalizme karşı savaşmış, karşısında kendisinden kat be kat üstün bir askeri güçle mücadele etmiş ve bunu kazanmış bir liderdir. Üstelik dünyada bunu başarabilen ilk insandır. Sadece bu yönüyle değil, ülkesi ve milleti için fedakârca mücadele ettiği için de bizim kahramanımızdır. Yeri geldiğinde apoletlerini söküp bütün mevkilerinden vazgeçebildiği için... Kendisini değil halkını düşünebilen bir insan olduğu için…
Bu özelliklere sahip dünyada bir başka bir lider yok. İşte bu yüzden, tek bir kahramanımız var, o da Mustafa Kemal.
TÜRKSOLU: Basına da yansıyan bir eyleminiz vardı. 10 Kasım'da Dolmabahçe'de Atatürk maskeleriyle bir buluşma gerçekleştirmiştiniz. On binlerce insan katılmıştı. Neydi bu maskenin anlamı?
MEHMET ESEN: AKP ve PKK gibi mücadele ettiğimiz kesimlerin tek bir korkusu var: Atatürk. Biz de Atatürk gençleriyiz. Hep yakınılır, kaygılanılır ya, Atatürk öldü, ne yapacağız diye… Herkeste de bir Atatürk arayışı var. Biz de bu maskelerle şunu belirtmek istedik: Atatürk ölmedi, hepimiz birer Atatürk'üz. Saat 9'u 5 geçe Atatürk gözlerini yumduysa, saat 9'u 6 geçe milyonlarca Atatürk de mücadele aşkıyla gözlerini açtı diyoruz. Bu ülkenin gençliğinin Atatürk'ün mücadelesini devam ettireceğini göstermek için o maskelerle çıktık…
TÜRKSOLU: Ve ardından da "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganı…
MEHMET ESEN: "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" kitlelere Genç Türk'ün mal ettiği bir slogan oldu. 29 Ekim 2012'de on binlerce insanın katıldığı bir Cumhuriyet yürüyüşü yapmıştık. Bu yürüyüşte en çok ilgi çeken şey taşıdığımız 20 metre uzunluğundaki büyük "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" pankartımızdı. On binlerce insan bütün İstiklal Caddesi'ni "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganlarıyla inletmiştik.
TÜRKSOLU: Genç Türk'ün "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" yazılı flamaları özellikle Gezi direnişi sırasında bütün Türkiye'nin dikkatini çekti. Herkesin elinde bu flamalar vardı.
MEHMET ESEN: O bahsettiğiniz flamadan ve üzerinde "Hepimiz Türk'üz Hepimiz Atatürk'üz" yazılı olanından bugüne kadar on binlerce dağıtmışızdır. Gerçekten kitlelere mal olan bir flama oldu. Aslında kuruluş amacımızı da birebir yansıtan bir flamadır o. Bu kadar yaygınlaşması doğru bir yolda olduğumuzu da gösteriyordu. Sonuçta ne vardı o bayrağın üstünde? Ay-yıldız ve Mustafa Kemal. Yani Atatürk ve Türk Bayrağı'nda Türk milletini birleştirme hedefimizi Gezi Direnişi sırasında fiilen hayata geçirmiş olduk.
24 saatin 20'sinde çalışıyoruz
TÜRKSOLU: Genç Türk, Gezi Direnişi'nde hep ön saflardaydı. Kadıköy yakasında da Bağdat Caddesi'nde on binlerce insanın katıldığı büyük yürüyüşler düzenlediniz. 2012 Mayıs'ında kurulmuş bir örgüt olarak 2013 Mayıs'ında, aşağı yukarı bir yaşınıza yeni girmişken, yüz binleri toplamayı başardınız. Nedir bu hızlı yükselişin sırrı?
MEHMET ESEN: Özveriyle çalıştık. 24 saatin 20'sinde çalıştık. Bahsettiğiniz o büyük yürüyüşler de bu özverinin bir ürünüdür. O dönemde İstanbul'un 15-20 ayrı noktasında standlarımız vardı. Bunun dışında kapı kapı gezilip broşürler dağıtıldı. İstanbul'un her tarafında afişler astık.
Üstelik tüm bu etkinliklerin yanında geceleri de Gezi Parkı'na nöbete gidiyorduk. 9-10 çadırımız vardı Park'ta…
Bu hızlı yükselişin bir başka önemli nedeni de elbette savunduğumuz fikirlerin doğruluğudur. Hatırlarsınız, Gezi Eylemleri sırasında herkesin elinde bir Atatürk resmi ya da Türk Bayrağı vardı. Yani bizim hedeflediğimiz kitle ve savunduğumuz görüşler zaten sokağa dökülmüştü. Bu insanlar tabii ki Genç Türk'ün önderliğinde yürüyecekti...
TÜRKSOLU: Bağdat Caddesi'nde 3-4 büyük yürüyüş yaptınız. Kaç kişi katılmıştı tahminen?
MEHMET ESEN: 16 Haziranda yaptığımız son yürüyüş, tam da Tayyip Erdoğan'ın ünlü Kazlıçeşme mitingiyle aynı gündü ve 300 binden fazla insanın katıldığı büyük bir eylem oldu.
TÜRKSOLU: Herhalde Türkiye tarihinin en büyük eylemlerinden birisidir.
MEHMET ESEN: Ne 68'de ne de 80 öncesinde bu kalabalığın bir benzeri olmamış. Yürüyüşe sadece Bağdat Caddesi civarından insanlar gelmemişti. Öğrendiğimize göre, yürüyüş duyurularımızı gören binlerce insan İstanbul'un farklı bölgelerinden akmış Bağdat Caddesi'ne. Hatta Kocaeli'nden, Trakya'dan, Bursa'dan, yani yakın illerden bile gelen olmuş.
Biber gazıyla Gezi'den aylar önce tanıştık
TÜRKSOLU: 300 bin kişi toplamak kolay değil. Bu güveni nasıl sağladınız?
MEHMET ESEN: Yürüyüşlerimiz aslında birkaç aylık bir emeğin sonucudur. Gezi Direnişi'nden aylar önce yine binlerce insanın katıldığı yürüyüşlerimiz olmuştu. 29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'nı İstiklal Caddesi'nde çok büyük bir yürüyüşle kutlamıştık. 10 Kasım'da Dolmabahçe'deki etkinliğimizden zaten bahsettik. Ardından 25 Kasım'da yine İstiklal Caddesi'nde Balkanlar'da yaşanan Türk Soykırımı'nın 100. yıldönümü için bir yürüyüş yapmıştık. Şubat ayında, artan PKK terörünü ve sözde çözüm sürecini protesto etmek için Büyük Türk Yürüyüşü düzenlemiştik. Yine İstiklal Caddesi'nde ve yine binlerce insanın katılımıyla...
Son olarak 19 Mayıs'ta "Çılgın Türkler Taksim'e" çağrısı yapmıştık. Amacımız Tünel'den Taksim'e kadar yürümekti. O gün polis yürüyüşümüzü engelledi. 2 TOMA ve yüzlerce Çevik Kuvvet'le karşımıza dikildi. Gezi Direnişi'nin bir nevi kıvılcımıdır bu engelleme.
TÜRKSOLU: Biber gazıyla da aylar önce tanışmıştınız.
MEHMET ESEN: Nisan ayında, Akil Adamlar'ı Türkiye'de gittikleri her yerde protesto ediyorduk. En ses getiren eylemimiz İstanbul-Esenyurt'ta gerçekleşmişti. Hepimiz gözaltına alındık. Biber gazıyla işte o gün tanıştık.
TÜRKSOLU: Kalabalıkları toplamayı başardınız diyelim. Bu kadar insanı kontrol edebilmek, bir provokasyona mahal vermemek çok daha zor. Üstelik sizler gençsiniz. Ve yürüyüşlerinize sizlerden yaşça büyük insanlar da katılmıştı.
MEHMET ESEN: Genç Türk'ün hiçbir eyleminde provokasyon olmamıştır. İnsanlar bu sayede yürüyüşlerimize gönül rahatlığıyla katılıyor. Bebek arabalarıyla gelenler, bastonuyla gelenler, tekerlekli sandalyesiyle gelenler bile oluyor. Genç Türk olarak bir eylem tecrübesi edindik ve insanlar bu tecrübeye saygı duyuyor.
TÜRKSOLU: Hiç mi taşkınlık olmadı? Sonuçta o kadar insan katılıyor eylemlerinize?
MEHMET ESEN: Tek tük yaşandı, ama hepsini en baştan engellemeyi başardık. Hatta, hatırlarsınız, Gezi Direnişi sırasında Mado ile Starbucks'a karşı büyük bir tepki vardı. Biz yürüyüşlerimiz sırasında bu firmaların önünden geçerken kimi arkadaşlarımızı dükkânları korumakla görevlendiriyorduk. Bir yandan da taşkınlık olmaması için sürekli anonslar yapıyorduk. Onca kalabalığa ve onca tepkiye karşın tek bir olumsuz olay yaşanmadıysa bu bizim çok dikkatli ve sorumlu davranışımızdandır.
Ayrıca şunu da eklemeliyim, Kadıköy bölgesi bizi çok iyi tanır. Gezi Direnişi'nden iki ay kadar önce orada TC'nin kaldırılmasına ve Akil Adamlar Heyeti'ne karşı imza kampanyaları başlatmıştık. İki ay boyunca bizi her gün o standlarda gören, aşina olan Bağdat Caddesi insanı, elbette yürüyüşlerimizde de bize son derece bağlı davrandı…

Bir umut olduk biz
TÜRKSOLU: Güveni sağlamak kolay değil, tabii ki...
MEHMET ESEN: Bir umut olduk biz. Gençler bu mücadelenin içerisinde. Görevinin başında. İzinde ya da tatilde değil, klavye başında yazıp çizen, oralarda mücadele verdiğini sanan bir gençlik değil. Sokakta… Bir bakıyorsunuz stand açmış. Bir bakıyorsunuz metro çıkışında bildiri dağıtıyor. Bir bakıyorsunuz kapınız çalıyor, açıyorsunuz bizden bir arkadaş. Bir bakıyorsunuz, işyerinizde sizi ziyaret etmiş. Bir bakıyorsunuz duvarlarda afiş asıyor. Bir bakıyorsunuz arabanızın camına broşürünü koymuş.
Her yerdeydik. İnsanlara böyle güven verdik.
TÜRKSOLU: Kürt Açılımı'nın başladığı dönemde, özellikle Akil Adamlar'ı protesto eylemleriniz çok ses getirmişti. O dönem sokakta kimse yoktu, bir tek siz vardınız.
MEHMET ESEN: Sadece Akil Adamlar'a karşı değil, devlet dairelerinden TC ibarelerinin kaldırıldığı dönemde de sokakta bir tek biz vardık. Türkiye'nin dört bir yanında, "TC İlelebet" afişleri astık. Hatta Ziraat Bankaları ve tabelası değişen hastaneler önünde eylemlerimiz de oldu.
Akil Adamlar Heyeti sürecinde de, Genç Türk dışında hiçbir gençlik örgütlenmesinin sokağa çıkmadığını gördük. Halbuki Türk milletinde büyük bir tepki vardı. Tabii, bizim milli duygularımız ön planda olduğu için, hiçbir örgütlenme ortada yokken, sokaklara çıktık, tepkimizi gösterdik. Akil Adamlar'ı gittikleri her yerde protesto etmeye başladık. Bizim o eylemler, yurt çapında Akil Adamlara yönelik tepkinin daha da büyümesini sağladı. Tepki artınca, başlarda sessiz kalanların da eylemlere başladığını gördük.
TÜRKSOLU: 2014'te ne yapmayı planlıyorsunuz?
MEHMET ESEN: 2013 bizim için çok hızlı geçti. Çok büyük eylemler yaptık. Bu hızlı dönemin ardından şimdi, örgütsel yapılanmamızı oturtuyoruz. Bulunduğumuz bütün illerde yönetim kademelerimizi kuruyoruz.
2014'te AKP iktidarına ve PKK'lılara karşı çok büyük eylemlerimiz yine olacak. Dört duvar arasında bir siyasete karşıyız biz. Sokakta olacağız. Sokağa inmeden başarı gelmediğine inandık.
Bugün, PKK sokakları ele geçirmeye çalışıyorsa buna müsaade etmeyeceğiz. Sokaklar bizim. Alanlar bizim.
Her yerde ellerimizde Türk bayrakları ve Genç Türk flamalarıyla olacağız. 2014'te yine çok hızlı bir şekilde geliyoruz...
- See more at: http://www.turksolu.com.tr/433/mesen.html#sthash.lv6Ga34n.dpuf



Mehmet Esen | "Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"




BİZİM İÇİN SİYASET VATAN AŞKIDIR! BİZE KATILIN..!



BİZİM İÇİN SİYASET VATAN AŞKIDIR! BİZE KATILIN..!:



 http://youtu.be/-YGmzGxaW9M









..

HAK VE EŞİTLİĞİNE SAHİP ÇIK

HAK VE EŞİTLİĞİNE SAHİP ÇIK SEN SAHİP CIKMAZ İSEN BAŞKALARI SAHİP CIKAR  ESARET İŞTE O ZAMAN BAŞLAR



http://youtu.be/K50G5lv9vdI











..

Hani Hep ATATÜRK Gibi Bir Lider İsterdik ya!.. İŞTE LİDERİMİZ.



Hani Hep ATATÜRK Gibi Bir Lider İsterdik ya!.. İŞTE LİDERİMİZ. 









Hani Hep ATATÜRK Gibi Bir Lider İsterdik ya!.. İŞTE LİDERİMİZ. 



..


22 Şubat 2014 Cumartesi

Prof. Övgün Ahmet Ercan'ın konuk olduğu TVNET programı



Hak ve Eşitlik Partisi

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanımız PROG ÖVGÜN HMET ERCAN Deprem konusundaki Haberi..



http://youtu.be/3CzZyB27EBo













..

TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 3 )



TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 3 )





TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ.



TERÖR SİYASALLAŞMIŞTIR..

PARTİ KURDURMUŞ MECLİSE GİRMİŞTİR



VATANINI ve MİLLETİNİ DÜŞÜNEN  BİZ VATANSEVERLERDE PARTİ KURDUK



HALKIN İÇİNDEN CIKTIK.. HAk  ve EŞİTLİK  dedik PARTİMİZE İSİM YAPTIK,



TERÖRLE MÜCADELEDE SEYRETTİĞİNİZ MÜCADELEYİ YAPAN

( EFSANE KOMUTAN OSMAN PAMUKOĞLU )..,

ÖNDERLİĞİNDEDE SİYASİ MÜCADELEYE GİRDİK.,

PKK MECLİSTE İSE BİZ NEDEN OLMAYALIM..

MECLİSTE  PKK İSTEMİYORUZ..

HALK ADINA..VATANSEVER VEKİLLERLE BU ÜLKEYİ TEMSİL ETMELİYİZ..

TAM ZAMANIDIR TÜRKİYE..

BAŞI DİK DEVLET.. ONURLU MİLLET İLKESİYLE..

YAŞASIN VATAN  YAŞASIN TÜRK MİLLETİ DİYORUZ..



Osman Pamukoğlu

HAK ve EŞİTLİK PARTİSİ

GENEL BAŞKANI



Bekliyoruz











..

TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 2 )



TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 2 )









..

TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 1 )





TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 1 )









,,

HÜR İNSANLAR UYANINIZ.



HÜR İNSANLAR UYANINIZ.









..