30 Ekim 2014 Perşembe

BUGÜNLERE BU GÖRÜNTÜLERLE GELDİK..

BUGÜNLERE BU GÖRÜNTÜLERLE GELDİK..


16 Kasım 2013 Cumartesi 17:39

Barzani 21 yıl sonra, Şivan Perwer de 37 yıl sonra Diyarbakır'da buluştu. İşte Günün Fotoğrafı Günün fotoğrafı Diyarbakır'dan geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, (KBY) Başkanı ve (KDP) lideri Mesud Barzani, 37 yıl sonra Türkiye'ye dönen Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses Diyarbakır'da buluştu. İşte Diyarbakır'da çekilen o fotoğraf; şte Başbakan Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları; Diyarbakır, ey Diyarbakır, kardeşlik şehri Diyarbakır, sizi yürekten, hasretle selamlıyorum. Bağlar, Bismil, sizi kalpten selamlıyorum. Dicle, Ergani, Hani, Hazro, sizi gönülden selamlıyorum. Kulp, Lice, Silvan, Yenişehir, sizi kalpten selamlıyorum. Bugün buuradan Şanlıurfa'yı, Mardin'i, Hakkari'yi, Bitlis'i, Van'ı, 81 vilayetimizi selamlıyorum. Diyarbakır'ın kardeşi Erbil'i buradan selamlıyorum. O KİŞİ MOLLA BARZANİ'YDİ Bundan 81 yıl önce 21 Haziran 1932'de Şemdinli'den, sınırdan çok önemli misafirlerimiz gelmişti. Toprakları bombalanmış, eşleri, akrabaları katledilmişti. Sürgüne hüküm giymişlerdi. Şemdinli'den kardeşlerinin yurdu Türkiye'ye geldiler. Buradaki kardeşleri onları muhabbetle karşıladı. Tarih boyunca yaptıkları gibi sofradaki ekmeklerinii onlarla paylaştılar. Gelenlerden bir tanesi, 'Biz Türkiye'de idam edilmeyi bekliyorduk. Zira üzerlerinde bizi asmaları için baskı vardı. Ama biz Türkiye'ye seve seve geldik. Ölsek de Türkiye'de ölelim diye geldik' diyordu. Bunu söyleyen Molla Mustafa Barzani'ydi. İşte O barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye'ye misafir oldu. Bugün de Molla Mustafa Barzani'nin oğlu, değerli dostum Mesud Barzani'yi Diyarbakır'da misafir ediyoruz. Tıpkı babanız, amcanız gibi, kardeşlerinizin toprağına, Diyarbakır'a hoşgeldiniz. Sizin şahsınızda kardeşlerimizi de selamlıyoruz. Biz Erbil'de kendimizi kendi şehrimizde hissettik. Sevgili Diyarbakırlılar bugün hasrete vatan hasretini, anne, baba, kardeş hasretine burada son veriyoruz. Bugün büyük kucaklaşmaya şahit oluyoruz." KEŞKE BİRİ DAHA ARAMIZDA OLSAYDI" Tam 37 yıl süren anlamasız, acı, kederli özleme bugün son veriyoruz. Türkiye'nin sesini, bu toprakların sesini bugün vatanıyl, aşkıyla, sevdasıyla buluştuyoruz. Hoşgeldin şivan Perver diyorusz. Evine, anne baba ocağına, vatanına hoş geldin diyoruz. Bugün biri daha aramızda olsaydı. Bu toprakların bir başka sesi bir başka nefesi de aramızda olsaydı. Ne var ki vatana hasret, dosta hasret şekilde 13 yıl önce bugün bir 16 Kasım'da gurbette hayata veda etti. Ahmet Kaya'yı vefatının 13. seneyi devresinde rahmetle anıyorum. Ah diyorum o da burada olaydı. Ben Pınarhisar'a giderken o da gelmişti. O da şarkı ve türkülerde bu kardeşinizi uğurlamaya gelmişti. öyle bir kardeşlik vardır.


 ÖNEMLİ NOT; ALTTAKİ WEB SAYFASINDAN DİĞER FOTOGRAFLARI GÖREBİLİRSİNİZ..

Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 3
Başbakan Erdoğan Diyarbakır'da Barzani 21 yıl sonra, Şivan Perwer de 37 yıl sonra Diyarbakır'da buluştu. İşte Günün Fotoğrafı

Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 2


Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 5

Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 6


Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 8

Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 10

Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 15

Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 17


RESİM 1
Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 3Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele
RESİM 2Erdoğan,
Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele
5Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele
RESİM 6Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele 8Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele
RESİM10Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele
RESİM15Erdoğan, Tatlıses ve Şıvan Perwer Elele

Başbakan Erdoğan Diyarbakır'da Barzani 21 yıl sonra, Şivan Perwer de 37 yıl sonra Diyarbakır'da buluştu. İşte Günün Fotoğrafı

http://www.kalkanderehaber.com/haber/basbakan-erdogan-diyarbakirda-8844.html



..

..

BİR ÜLKE NASIL YOK OLUR, YAHYA EFENDİ NİN CEVABI




BAŞIMIZA NE GELİYORSA AMAAAN SENDE BANA NEEE DEDİĞİMİZ İÇİN GELİYOR..BU ÜLKEDE YAŞIYORSAK YAŞAMIN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMELİYİZ.. NEYİMELAZIM DEMEMELİYİZ YIL 2009 SEYREDİN
YAVUZ'UN SORUSU SORU :
"BİR DEVLET NE ZAMAN ÇÖKER VE SONUNDA NE OLUR"
YAHYA EFENDİ'NİN CEVABI : 
"NEME LAZIM DENDİĞİNDE"

ABD Lİ GENERAL KÜRDİSTANI KURMAK İÇİN BURADAYIZ..DEDİ..,

 ABD  Lİ GENERAL  KÜRDİSTANI KURMAK İÇİN BURADAYIZ..DEDİ..,


KÜRDİSTAN:ABD'Lİ SUBAYDAN İTİRAF;KÜRDİSTAN'I KURMAK İÇİN
                                                                                                                                                                        
ABD'Lİ SUBAY'DAN TÜRK KOMUTANA İTİRAF:
"KÜRDİSTAN'I KURMAK İÇİN BURADAYIZ"
3 yıl aralıksız PKK'ya karşı operasyonlarda görev alan Hakkari Dağ Komando Tugayı 4. Tabur Komutanı Emekli Binbaşı Serhat Karadeniz, Kuzey Irak'ta ABD'li bir Yarbay ile yaptığı görüşmeyi ilk kez Adınlık'a açıkladı. 1993-95 arası Kuzey Irak'a düzenlenen 15 operasyonun başında bulunan Binbaşı Karadeniz, bir operasyon sırasında ABD İrtibat Subayı Yarbay North ile görüştüğünü ve North'un Kuzey Irak'ta Kürdistan'ı kurmak amacıyla bulunduklarını açıkça söylediğini anlattı.
Haber: Ufuk Akkaya-Şenol Çarık

E. Binbaşı Serhat Karadeniz Aydınlık'a Açıkladı:
"Abd Yarbayı Kürdistan'ı Kurmak İçin Buradayız Dedi"

3 yıl aralıksız PKK'ya karşı operasyonlarda görev alan Hakkari Dağ Komando Tugayı 4. Tabur Komutanı E. Binbaşı Karadeniz, K. Irak'a düzenledikleri bir operasyon sırasında ABD İrtibat Subayı Yarbay North ile görüştüklerini ve North'un K. Irak'ta Kürdistan'ı kurmak amacıyla bulunduklarını açıkça söylediğini Aydınlık'a açıkladı.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinin, ABD'li subayların, PKK'lılarla düzenli toplantılar yaptığını yazması ABD-PKK ilişkilerini tekrar gündeme getirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri, 1993, 1994 ve 1995 yıllarında Kuzey Irak'a pek çok operasyon yaptı. O yıllarda Hakkari Dağ Komando Tugay Komutanlığı'nda görevli 4. Tabur Komutanı Emekli (E.) Binbaşı Serhat Karadeniz, Kuzey Irak'ta görevli ABD'li Yarbay ile yaptı görüşmeyi ilk kez Aydınlık'a anlattı.
Aydınlık- 1993-94-95 yıllarında Hakkari'de Dağ Komando Tabur Komutanlığı yaptınız ve PKK'ya karşı savaş verdiniz. O yıllara dönersek neler yaşadınız?
E. Binbaşı Serhat Karadeniz- Terör olayları 92 ve 93 yıllarında en üst seviyeye çıkmıştı. O dönemde Güneydoğu Anadolu'da görev yapmanın mutluluğunu duyan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personellerinden biri de benim. O yıllarda PKK ile mücadele etmek daha zordu. Hakkari'de görev yaptığım yıllarda hiçbir zaman bina içerisinde kalmadık. 4. Dağ Komando Taburu olarak devamlı üs bölgelerinde çadırlarda kaldık. Bu dönem zarfında da 15 kez irili ufaklı, bir haftadan iki aya kadar Kuzey Irak'a operasyon düzenledik. Yol olmadığı için oraları adım adım biliyorum. Anılarım bir kez daha gözümün önüne geldi. Oradaki mücadelemiz ve birçok olay.
 "ABD STRATEJİK HASIM"
Aydınlık- Türkiye'nin gündeminde de ağırlıklı olarak. ABD-PKK ilişkisi bulunuyor. ABD'li Komutanların PKK'lılarla Irak'ın Kuzeyi'nde ve Kandil Dağı'nda bir araya geldikleri ortaya çıktı. Siz Kuzey Irak'a düzenlenen operasyonlarda bu durumla karşılaştınız mı?
Karadeniz- Bu konuya "ABD bizim stratejik müttefikimiz mi, yoksa stratejik hasmımız mı?" değerlendirmesini yaparak girmek gerek. Önce buna karar vermemiz lazım. Doğru teşhis koymadan tedaviyi yanlış uygularız. Bence bugüne kadar doğru teşhis koyamadık ve tedaviyi de yanlış uyguladık. ABD ile Türkiye'nin menfaatleri Ortadoğu ve Türkiye toprakları üzerinde çatışmaktadır. Bu yüzden ABD bizim müttefikimiz olamaz. ABD hasmımız.

"TSK'da M-16 Yokken PKK'dan M-16 Piyade Tüfeği Yakalıyorduk"
Hakkari'de görev yaptığım dönemde bunun örneklerini yaşadık. O yıllarda basında bu kadar yer almayan ABD'nin faaliyetleri artık ayyuka çıkmış durumda. Artık kendileri de kabul ediyor PKK'nın elindeki silahların ABD menşeli olduğunu. İkiyaka Dağları'nda bir operasyonda PKK'lılardan M-16 piyade tüfekleri ele geçirdik. Bu tüfekler o yıllarında ABD askerinin piyade tüfeğiydi. Henüz bu tüfekler TSK da bulunmuyordu. O zaman bunun bir rastlantı olmadığını düşünüyorduk.

"İncirlik'ten Kalkan Çekiç Güç Helikopterlerinin Pkk'ya Malzeme Attığını Gözlerimle Gördüm"
Kuzey Irak'a yaptığımız bir operasyon sırasında da bir ABD helikopterinin bizim çatışma içerisinde olduğumuz bölgedeki PKK'lılara malzeme attıklarını teşhis ettik, gözlerimizle gördük. İncirlik'ten kalkan Çekiç Güç uçakları PKK'ya havadan malzeme desteğinde bulunuyorlardı . Çekiç Güç de yanlış bir teşhisdi. Türkiye o dönemde üslerinde denetimini sağlayamıyordu. Bu olay diplomatik yolla protesto edildi ancak gelen cevap çok komikti: "Biz onu peşmergelere atıyorduk yanlışlıkla oraya gitmiş"
"Genelkurmay Gece Uçan Helikopteri Vur Emri Yayınladı"

Aydınlık- ABD'nin PKK'ya başka yollardan da destek verdi mi?
Karadeniz- Bu konuyla ilgili aslında başımızdan çok olay geçti. O yıllarda TSK helikopterlerinin gece görüş imkanı olmadığından gece görevlerine çıkamıyorduk. İlk kez 1993'te TSK'nın çok eleştirilen ve terörle mücadelede yüksek başarıları olan tamamen astsubay ve subaylardan oluşan özel harekattan arkadaşlarımıza Cudi Dağı'na gece operasyon düzenleme emri geldi. Bu operasyon için pilotlarımız sadece gece görüş gözlüğü takarak helikopteri kaldırabildi. Helikopter Cudi'ye inerken bir PKK mensubu bizim helikopteri yönlendiriyor. Sanki helikopter yönlendirme kursu görmüş bir uzman gibi. Bizim tim şaşırıyor görev yerlerine iniyor ve mevziye giriyor. PKK'lı o zaman anlıyor ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti askeri deyince çatışma çıkıyor. Bu da oldukça enteresan bir durum. PKK'lı Cudi Dağı'na gece inen helikopteri Türkiye Cumhuriyeti helikopteri değil de başka bir ülkenin helikopteri olarak karşılıyor ve yönlendirmede bulunuyor. Bu "dört ayaklıdır, damlarda dolaşır, miyav miyav der" bilin bakalım bu kimdir bilmecesine benziyor. Cudi'ye inen helikopter TSK helikopteri değilse kimin helikopteri. Tabiî ki İncirlik üssünden kalkan ABD helikopteri. Bu olayın ardından Genelkurmay Başkanlığı yazılı bir emir yayınladı ve geceleri uçan helikopterlerin düşürülmesi emri verildi.

Abd'li Yarbay: Burada Kürdistan Kurulacak

Aydınlık- O dönemde Çekiç Güç subaylarıyla da görüşmeleriniz oldu mu?
Karadeniz- 1994 yılının Haziran ya da Temmuz ayında Kuzey Irak'ta bir ABD'li Yarbay ve peşmergelerle karşılaştık. ABD askeri Yarbay North'un burada ne işi olduğunu sorduk? Oda bizim Kuzey Irak'ta ne işimiz olduğunu sordu. Bende PKK'lıları kovaladığımızı söyledim. Yarbay North da "burası PKK'lıların değil gördüğünüz gibi Kuzey Iraklıların" dedi. Kendisinin resmi olarak askeri irtibat subayı olduğunu söylemişti. Bizim Süleymaniye'deki özel kuvvetlerden oluşan irtibat subaylarımız gibi. Ve sonra Yarbay North ile aramızda şu diyalog geçti:
Yarbay North- "Kürdistan için Kuzey Irak'tayız. Burada Kürdistan kurulacak."
Binbaşı Karadeniz- "Bizim çıkarlarımıza aykırı, kurdurmayız."

Yarbay North- "Kürdistan'ı kabul etmezseniz o zaman savaşırsınız."
Binbaşı Karadeniz- "Biz zaten Kuzey Irak'a çiçek toplamaya girmedik, bir mücadeleyi zaten yürütüyoruz."
Yarbay North- "O zaman ABD ile savaşırsınız."

Aydınlık- Nisan ayından bu yana bir sınırötesi harekat gündemde. Ancak şu ana kadar bu operasyon yapılmadı. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Karadeniz- TSK, kendisine verilen emirleri uygular. Asker planlamasını yapar, emri alır ve uygular. Genelkurmay Başkanımız bu soruya "Kuzey Irak'a operasyon yapmamızın faydası var, TSK hazırdır. Siyasi irade gerek" diyerek yanıt verdi. Operasyon kararını iktidar verir.
  "TÜRKİYE'NİN ABD İLE ÇATIŞMASI KAÇINILMAZDIR"
Aydınlık- Türkiye PKK'dan nasıl kurtulur?
Karadeniz- Stratejik müttefikimiz ABD'yi hasım ilan ederse. Tezkerede olduğu gibi düşman ordusunu topraklarına bastırmazsa.
Aydınlık- ABD'nin Kuzey Irak'a çekilmesi söz konusu. Bu TSK ile sıcak bir çatışmayı gündeme getirebilir mi?     
Karadeniz- TSK ile ABD arasında bir savaş çıkacağı bir kehanet değil. Eğer bu gidişat değişmezse bu kavga sıcak çatışmaya dönüşecektir. Türkiye'nin ABD ile çatışması kaçınılmazdır.
Aydınlık- Türkiye'ye içerden ve dışarıdan federasyon dayatılıyor.
Karadeniz- Ben Doğu ve Güneydoğu'ya 2 yaşımda ayak bastım. Oradaki insanla kaynaştım ve Doğu'nun insanını da araziyi de çok iyi tanırım. Oradaki yurttaşlarımızın federasyon veya ayrılık diye bir düşüncesi yok. Doğu'daki vatandaşlarımız "ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım" diyor. Biz de ayrılık hareketi yok kandırılmış kişiler var.
Aydınlık- Son sözünüz…
Karadeniz- TSK'dan emekli olunur ancak vatan sevgisinden emekli olunmaz…
ERDOĞAN VE GÜL'ÜN ABD'YE VERDİĞİ SÖZLER AÇIKLANMALI
Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir döneme giriliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nicholas Burns, Şubat ayındaki siyasi temasların devamı olarak Türkiye'ye geliyor. Burns, ziyaret öncesinde katıldığı bir toplantıda Erdoğan ve Gül için "güvenilir isimler. Bize verdikleri sözleri tuttular" demişti. Kamuoyu Gül'le Erdoğan'ın Amerika'ya hangi sözleri verdiğini ve bunların hangilerinin yerine getirildiğini soruyor.
Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesi, Erdoğan'ın yeni kabineyi oluşturmasıyla Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir döneme giriyor. Amerikan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nicholas Burns, Haziran ayında seçimler nedeniyle ertelenen yıllık siyasi istişareler için Türkiye'ye geliyor. Ziyaret Salı günü İstanbul'da başlayacak. Burns, Fener Rum Patriği Bartholomeos ve büyük patronlarla görüşecek. Ardından Çarşamba günü Ankara'ya geçecek; Gül, Erdoğan ve Dışişleri Müsteşarı Ertuğrul apakan ile bir araya gelecek.
Temsilciler Meclisi'ndeki Ermeni tasarısı, Irak, İran, petrol hatları ile Heybeliada Ruhban Okulu'nun ve Ermenistan sınırının açılması konuları gündemde olacak.
Burns, Aatlantik Konseyi adlı düşünce kuruluşunun geçen hafta Washington'da yaptığı toplantılarda bu konuları dile getirmişti. Burns'un asıl dikkat çeken açıklaması ise Gül ve Erdoğan için söylediği sözlerdi. AKP ve Gül'ün seçilmesinden büyük memnuniyet duyduklarını söyleyen Burns, "Gül ve Erdoğan güvenilir isimler. Bize verdikleri sözleri tuttular" demişti.
İşte bu açıklama soru işaretleri yarattı. Kamuoyu cumhurbaşkanı ve Başbakan koltuğunda Gül ve Erdoğan'ın Amerika'ya hangi sözler verdiğini soruyor. Bu sözler kişisel olarak mı yoksa bulundukları makam adına mı verildi? Amerika'ya verilen sözlerin hangileri yerine getirildi? Verilen sözler karşılığında ne alındı?
ABD HEYETİ, KUZEY IRAK'TA BARZANİ'YLE GÖRÜŞTÜ
Dün akşam ABD Kongresi'nden bir heyet, Mesud Barzani'yi, Selahaddin kasabasındaki karargahında ziyaret etti. Barzani, ABD'den Kuzey Irak'a daha fazla destek vermelerini istedi.
Görüşmede, 'komşu ülkelerin Irak'ın içişlerine karışması' ile Irak'ta federalizm sisteminin uygulanması konuları ele alındı.
 Barzani, ABD'li Kongre üyelerinden Kuzey Irak'a daha fazla destek ve önem verilmesini istedi.
Görüşmede öne çıkan diğer gündem maddeleri ise petrol kanunu ve petrol gelirlerinin değerlendirilmesi, Irak, ABD ve bölgenin çıkarına olan güçlere karşı tutumun niteliği oldu.
Görüşmenin bir diğer bölümünde Irak'a komşu ülkelerin Irak karşısındaki tavrına değinilirken, bölgedeki ülkelerin Irak'ın içişlerine karışmasına ilişkin iddialar konuşuldu.
Mesud Barzani, Irak'taki siyasi süreç ve sürecin ilerlemesinin önündeki engel ve sorunların federal sistem sayesinde çözülebileceğini söyledi.
AZERBAYCAN'DAN FETHULLAH'A YASAK
Azerbaycan devleti, Fethullah Gülen'in Samanyolu televizyonunu kapattı. Fethullah Gülen'e karşı Azerbaycan'da mücadele yürüten Yeni Çağ Gazetesi kurucusu ve başyazarı Akil Alesker, kararı doğru bulduklarını açıkladı. Alesker, Fethullah Gülen cemaatinin Azerbaycan'daki faaliyetlerini ilk kez Ulusal Kanal'dan açıklamıştı.
Azerbaycan ulusal frekansı üzerinden yayın yapan Fethullah'ın Samanyolu televizyonu, 15 Eylül'de kapatıldı. Konuyla ilgili bilgi almak için Samanyolu televizyonunu aradık. Ancak yetkililerin yerine santral görevlisiyle görüşebildik.   Görevli ilerleyen günlerde konuyla ilgili basın açıklaması yapılacağını söyledi.
Azerbaycan İlahiyatçılar Birliği Başkanı ve Yeni Çağ gazetesi başyazarı Akil Alesker, kararı doğru bulduklarını ancak, bir süredir Samanyolu televizyonunun Hazer televizyonu olarak yayına devam edeceği yönünde duyumlar aldıklarını söyledi.
Akil Alesker, Fethullah Gülen'in Azerbaycan'daki faaliyetlerini ilk kez Ulusal Kanal'dan açıklamıştı. Fethullah Gülen'in müslüman olamayacağını belirten Alesker, Amerika'nın Türkiye'deki en büyük ortağının Fethullah Gülen olduğunu söyledi.
Alesker şöyle konuştu: "Kendisinin Hoşgörü ve Diyalog kitabına bakın. O kitabın siparişçisi kimdir? Ve aynı zamanda Fethullah Gülen'in Vatikan seferini organize eden grubun adı da Zaman gazetesinin yazdığı şekilde ADL, "yani Türkler soykırım yapmıştır" diyen Yahudi kuruluşu var.   Diğer taraftan da Türk okulları adı altında Fethullah Gülen Azerbaycan'a geliyor. Fethullah Gülen'in okullarının mezunları Türk dilini o kadar iyi bilmiyor, İngilizce'yi biliyor. O zaman bu Türk okulu değil İngiliz okulu".
Akil Alesker, Türk devleti eliyle Azerbaycan'a büyük paralar sokulduğunu ve Kafkas Medya Kurumu gibi medya kuruluşları vasıtasıyla da örgütlenmeye çalıştıklarını açıklamıştı.  
TSK IRAK SINIRINDA OPERASYON BAŞLATTI
Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak sınırı bölgesinde kapsamlı bir operasyon başlattı. 80 bin askerin katıldığı sonbahar operasyonu sırasında sınır geçişlerini önlemek için Irak'ın kuzeyine yönelik topçu ateşi de tekrar başladı. Operasyonların 15 gün devam etmesi planlanıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak sınırı boyunca kapsamlı bir operasyon başlattı. Birlikler sınır hattı boyunca PKK'nın geçiş yerlerini tuttu. İran ordusunun da eşgüdümlü olarak Türkiye-Irak-İran üçgeninde operasyonlarını artırdığı bildirildi. 80 bin askerin katıldığı operasyonlarda Türk Silahlı Kuvvetleri kış öncesinde en kapsamlı harekatını düzenliyor. 15 gün sürmesi planlanan operasyonlar sırasında geçişleri önlemek için Irak'ın kuzeyine yönelik topçu ateşi de tekrar başladı.
DERVİŞ'TEN KRİZ UYARISI
Kemal Derviş'ten ekonomik kriz uyarısı. Derviş, dünyadaki mali çalkantının büyük ihtimalle devam edeceğini belirterek, merkez bankalarının çok dikkatli olmaları gerektiğini, reel ekonomi etkilenirse bundan Türkiye dahil tüm dünyanın olumsuz etkileneceğini söyledi. Derviş Türkiye'nin, Avrupa ve ABD merkez bankalarının hareketlerini yakından takip etmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı Kemal Derviş, ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının toplantısında konuşan Derviş, dalgalanmanın temelinde bir takım çok yeni geliştirilmiş finans ürünlerinin rolü olduğunu belirterek, "bu ürünlerin bazıları finans piyasalarını denetleyen kurumların tam da anladığı ürünler değil, o kadar çetrefilli, o kadar karışık ürünler ki, bunların denetimi zor" dedi.
Derviş, sözlerini şöyle sürdürdü: "tehlike var ve o tehlike gerçekleşirse bütün dünyanın ekonomik büyümesinde bir yavaşlama olur, bu Türkiye'yi de etkiler, Türkiye'nin ihracatını, ekonomik büyümesini, istihdamını etkiler. Türkiye'nin bu konuda tetikte olması, özellikle Avrupa ve ABD merkez bankalarının hareketlerini yakından takip etmesi gerekir".
İSRAİL SALDIRISINA HÜKÜMET İZİN Mİ VERDİ?
İsrail'in Suriye'yi vurmasıyla ilgili tartışmalar, Türkiye ekseninde sürüyor. İsrail, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini sabote edecek bir saldırı gerçekleştirirken, Ankara'nın olaya göz yumduğu konuşuluyor. Hükümetin, Amerika ve Yahudi lobisiyle ilişkileri düzeltmek bahanesiyle Türk hava sahasının kullanılmasına izin verdiği belirtiliyor.
İsrail uçaklarının Türk hava sahasını kullanarak Suriye'yi vurmasının yankıları sadece Ortadoğu'da değil bütün dünyada sürüyor.
İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısı ile ilgili çeşitli senaryolar konuşuluyor. Olayın zamanlaması ortdoğu sorunundaki güç dengeleri açısından kritik bir tarihe denk geldi.
İsrail, Rusya'nın Beşar Esad'la Suriye'de deniz üssü kurmak üzere anlaşmasından hemen sonra saldırı düzenledi. Aynı dönemde Türkiye ile İran arasında PKK ve enerji konularında işbirliği en üst seviyeye çıkmıştı.
Suriye'nin Türk hava sahası kullanılarak vurulması, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle ilişkilerine olumsuz etkileyecek bir işleve sahip. Hatta bölge ülkeleri arasında Türkiye'nin İsrail'in hava sahasını kullanmasına göz yumduğu konuşuluyor. Olayın ardından hükümetin takındığı tutum bu görüşü destekliyor. AKP hükümetinin Washington ve Yahudi lobisiyle ilişkileri düzeltmek uğruna olayın üstünü örtmeye çalıştığı eleştirileri yapılıyor.

..

Bir demokraside, devlet başkanlığı sarayında oturmanın faturası

Bir demokraside, devlet başkanlığı sarayında oturmanın faturası

White-House-beyaz-saray
CEMAL TUNÇDEMİR


1981 yılında yemin ederek ABD Başkanlığına göreve başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy ReaganBeyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar. Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır. Sadece yemekler de değil… Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir. Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir. Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık anını. Aslında, ABD kamuoyunun büyük çoğunluğu da pek bilmiyordu. ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi ve birinci Obama döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının Haziran ayındaki tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı. Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı. Borç batağından, Bill Clinton’ın art arda yayınlanan kitaplarının, ücretli konuşmalarının gelirleriyle düzlüğe çıkacaklardı. Son borçlarını da 2004 yılında ödeyerek borçlarını temizleyeceklerdi.
Peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılacaktı? Nancy Reagan’ı çok şaşırtan sebepten dolayı…
ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir. Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.
Çünkü, ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir. Amerikalılar buraya ‘saray’ demiyor zaten, o bizim yakıştırmamız. Washington DC’de ‘’1600 Pennsylvania Avenue’’ adresinde bulunan dünyanın bu en ünlü evinin adı Türkçe’ye yanlış şekilde ‘Beyaz Saray’ diye çevirilmiş olsa da, aslında İngilizce’deki orijinal adı ‘White House‘ yani ‘Beyaz Ev‘dir. Ve ABD’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil her yerde… ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, haftasonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda. Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, (kardeşi bile olsa), bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.
Gerald Ford’tan George W. Bush’a kadar 6 başkan döneminde bu evin ‘baş kahyası (chief usher)’ olmuş Gary Walters’ın deyişi ile, başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır. İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan ve ailesi maaşlarından öder. Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır. Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir. Devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz. Walters, ‘yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum’ diyor. Hatırladığı en büyük tepki iseJimmy Carter’ın eşi Rosalynn Carter’a ait. Memleketleri Atlanta’da yemeğin de malzemelerin de çok daha ucuz olduğunu söyleyip durmuş aylarca. Ama ‘first lady’nin şikayetleri, fiyatları aşağı çekmeye yetmemiş. George W. Bush’un eşi Laura Bush da, “Spoken from the Heart” adlıanı kitabında, Beyaz Saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor. Onu en çok zorlayan konulardan biri de, hergün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş. Bayan Bush kitabında, faturanın aylık geldiğini ve Başkan ve eşi ile iki kızının bütün yemeklerinin, kullandıkları bütün kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm msaraflarının bu faturada yer aldığını yazıyor.  ‘’Faturada ağzımı açık bırakan kalemler de vardı’’ diye aktaran Bayan Bush şu örneği veriyor:
‘’Ülkenin First Lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’
ABD Başkanlarının maaşına en son 1999 yılında zam yapıldı. Buna göre ABD Başkanın çıplak maaşı yıllık 400 bin dolar civarında. 50 bin dolar da görev tazminatı ödenir. Bu her iki ödeme de vergiye dahildir. Başkan bunların gelir vergisini ödemek zorunda. Bunların yanı sıra başkanın gezileri için, vergiden muaf yıllık 100 bin dolar harcırah ödenir. Ancak, Beyaz Saray faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir ABD Başkanı, maaşının neredeyse tamamını aylık giderlerine harcar. Yani ayrıca bir serveti yoksa, Beyaz Saray’da ‘ucu ucuna’ yaşamak durumunda… Belki de bu yüzden Başkan Gerald Ford, Beyaz Evi, ‘Bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu’ diye tanımlamıştı.
Beyaz Ev, kompleks bir yapıdır. Aynı anda hem bir konut, hem bir müze ve hem de bir devlet dairesidir. ABD dünyanın süper gücü olmasına rağmen, Beyaz Ev, dünyadaki en büyük devlet başkanı sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir. Sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir. ”1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmiş, bugün dünya lideriyiz. Bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım” diyen tek bir başkan bile olmamıştır. Kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. Çünkü, Beyaz Ev, ABD demokrasisinde ‘devamlılığın’ da sembolüdür.Ve yine Beyaz Ev, kendi toplumundan izole bir yer de değil. Dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur. Çünkü Amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. Haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir.  Başkanın penceresinin bir kaç on metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü ise ABD’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.
Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir. Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi. Ronald Reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır. Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘’çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’’ olarak niteleyecekti. Bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. Mülk sahibi Amerikan halkı ve demokrasisidir. Bu gerçeği, bir hizmetçisi, Baba George Bush’un eşi Barbara Bush’a şöyle söyler bir gün:
‘’Buraya her dört yılda bir başkanlar gelir gider… Biz kalıcıyız’’.
http://amerikabulteni.com/2014/10/20/bir-demokraside-devlet-baskanligi-sarayinda-oturmanin-faturasi/

..

BU YOL, YOL DEĞİL!.

BU YOL, YOL DEĞİL!.

bu_yol_yol_degil
Ulusal gurur, bir millet için şerefiyle ve haysiyetiyle yaşamını sürdürmek demektir. Bu öyle bir duygudur ki, kendi milli futbol takımlarının başka bir ulusun milli takımına karşı hezimete uğraması bile, onların zihinsel ve fiziksel güçlerini yerle bir edip çökertmeye yeter..
Türkiye, Ortadoğu denilen batak coğrafya da eğer üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü koruyamaz ise, kesinlikle bir kaosun içine düşecek ve büyük acılarla karşı karşıya gelecektir. Durum gün gibi ortadadır ve egemenlikle ilgilidir. Asla taviz vermemeli ve bataklık daha da genişlemeden önü kesilmelidir.. 30 yıla dayanan PKK illetini siyaseten ve askeri olarak ortadan kaldırmadan bizim topraklarımıza huzur geleceğini beklemek, kumdan kaleye sığınmak kadar abestir..
Kürtçülüklerini kamufle etmek için terörist başının direktifiyle ikide bir, isim değiştiren, son olarak da HDP adını alanlarını sözcülerinin şu lafları, gelecekte nelerin olabileceğinin kanıtıdır: “Başta sayın Öcalan dahil, siyasetin önü açılmalıdır. Genel af çıkarılmalıdır. Bir gece de bütün köy, kasaba ve şehir isimleri değiştirilmelidir. Hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalıdır. Bölgenin kaynakları bölgede kullanılmalıdır ve daha uzadıkça uzayan listeler, vs.”
Koskoca ulusu ahmak yerine koyarak, bölgenin, önce özerklik sonra da bağımsızlık olarak Türkiye’den kopartılmasını, “demokratikleşme ve toplumu rahatlatma” diye yutturmaya çalışıyorlar..
Meclis genel kurulunda iki gündür, laf olsun torba dolsun anlamında PKK’nın taleplerinin bir bölümü olan 6 maddelik yasa teklifi görüşülüyor. Bu yasa içerik olarak Anayasanın temel hükümlerine aykırıdır ve suç işlenmektedir. Netice de yasa AKEPE+CHP+HDP sayesinde çıkacak ve yürürlüğe girecektir. Günü geldiğinde bu yasayı hazırlayan ve oylayanlar kimlerse, herkes ismi kadar bilsin ki bunun hesabını en ağır şekilde yargı önünde vereceklerdir..
Hadi, AKEPE ve HDP bu yolun yolcusu; peki, CHP’ye ne demeli? Şunu bile hala kavrayamamışlar. Türkiye’de Kürt vatandaşlarımızın sayısı 10 ile 12 milyon arasında. PKK’lıların seçime girerek aldığı oy ise en fazla 3 milyon.. Türkiye’de 55 milyon kişinin oy kullanma hakkı var. 52 milyonluk bir kitle ortada dururken, 3 milyona göz dikmek nasıl bir politika stratejisi! Ki, bu üç milyon da Türkiye’den kopalım diyenler ve bunu silah gücüne güvenerek, tehdit ve şantajla yapmaya kalkışanlar. CHP sözcüsünün laflarına bakın: “6 maddelik yasayı destekliyoruz, bunu Türkiye’de yaşayan halklar için yapıyoruz.(Halklarmış!) 4’üncü maddeye itirazımız var. Bu madde Anayasaya aykırı olduğu için.” Bu, köy kurnazlığı yaparak, kamuya karşı, biraz itiraz ediyor görünmekten başka bir şey değildir.. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Gelini ata bindirmiş götürüyorlar, bunların yaptığı da atın nalındaki mıh’ı beğenmediğini söylemek gibi.. Gelin gidiyor, be adam gidiyor.. Siz, bu yasaya ve bundan sonra gelecek olanlara da tam destek vermeye devam edin. Sonun da, olacağı söyleyeyim mi? Ana muhalefetten de düşeceksiniz. Yerel seçimler de birden bire MHP’nin 2 milyon 400 bin oy alarak neden yükselişe geçtiğini de anlayamadınız değil mi?.
Kimlerin istek ve arzusuyla geldiği çok açık belli olan çatı adayınız “Çözüm istemeyen savaş istiyor demektir.” demiyor mu? Ulu Önder Atatürk’ün kemiklerini sızlatıyorsunuz, yeter artık onun ismine ve “çocuğum” dediği partisine çöreklenerek politika yapmayın. Sizin neyiniz benziyor Atatürk’e, mesleğiniz benzemez, eğitiminiz benzemez, kişiliğiniz benzemez, Uludere’ye Roboski, Tunceli’ye Dersim diyerek ve devrimlerin en yoğun olduğu 1930 dönemlerini reddederek ona nankörlük yapmak ise sizin haddiniz değil. Kendinize yeni bir parti kurun, eğer arkanızdan 1000 kişi (yanlış değil, yazı ile bin kişi) gelirse, ben de Karadeniz’e 20 metre mesafedeki bir evde doğmuş çocuk olarak, Atlantik’i, bir kıtadan diğerine yüzerek geçeceğim; sözüm söz!.
2002 seçimlerin de RTE milletvekili olamıyordu. ABD’ye gitti geldi. (Kırmızı halılı karşılamalar!) CHP yasa değiştirdi, bir hülle seçimi yapıldı ve Başbakanlığa oturtturuldu. Aradan 12 yıl geçti, bir sipariş aday bularak, bu kez RTE’yi gene aynı parti, Cumhurbaşkanlığına taşıyor..
MHP ortaya atılan adayın “Barıştan yana olmayan savaş istiyor demektir” lafının sonunda nereye varacağını kestirdiği için, “her konuda aynı düşünmeyebiliriz” diye, bir manevraya başvurdu bile..
Son Söz:
1. İnsanlar köklerinin ve kültürlerinin ürünüdür. Armudun dibinde elma aranmaz.
2. Savaş ve barıştan bahsedilen yerde, hangi ülkenin ordusu olursa olsun genç askerler, nine tavırlı bir generalden hoşlanmazlar. Çünkü, onun kendilerini zafere değil, yenilgiye götüreceğini içgüdüsel olarak bilirler…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/bu-yol-yol-degil.aspx

.

28 Ekim 2014 Salı

BACASI TIKANMIŞ ÜLKE!.

.

BACASI TIKANMIŞ ÜLKE!.

bacasi-tikanmis-ulke
“Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin şerefsizliğini, alçaklığını, hırsızlığını, yalnızca kendi siyasi görüşlerinden olduğu için görmemezliğe geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet bir gün vatanını yitirir.” (Niccolo Machiavelli 1469-1527)
Büyük ve ani değişikliklerin gerçekleşmesi için kitle hareketine ihtiyaç vardır; bunu, düzenin bir parçası olan sıradanlar yapamaz..
Bir mücadeleye başlarken, düşmanı, hasmı, rakibi konuşan ve bunu dillerine dolayanlar, korkaktır. Bir sürünün üzerine dalacak kartal, onun sayısını düşünmez..
Hedef seçenler, özverili olmasını ve dayanmasını bildiler mi, kesinlikle kazanacaklardır..
TEK YOL TEK UMUT HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/bacasi-tikanmis-ulke.aspx

MALIN KIYMETLİSİ ( AKILLI OL KİTABINDAN )

MALIN KIYMETLİSİ  ( AKILLI OL KİTABINDAN )

malin-kiymetlisi-2

MALIN KIYMETLİSİ

Coğrafya verimli mi verimli
Mal çeşit çeşit
Dalkavuk, şaklaban, palyaço
Turfanda mı?
Ne Turfanı, her daim.
Putperestlik çağı da geri geldi
Tarih öncesi cinsler seçmece,
Nuh nebiden kalma kafalar
Destursuz, bağda.
Gel git tepedekiler aynı
Getir götür diptekiler aynı
Artık yarasalar gündüz uçuyor
Sayısı kırkı çoktan geçti de
Kırk haramilerin,
Bulunması için yeni sayının
Ulusal seferberlik lazım.
Badanalı suratlar
Baktığın her yerde,
Her şey bozuldu
Masallar bile masal değil,
Ne kartala kaçan bülbül var
Ne de türkü söyleyen otlar
Hayret!
Tilki ve tavuk aynı kaldı,
Toprak mümbit vesselam…
Osman Pamukoğlu
Mart 2012
Not: Osman Pamukoğlu’nun Mart 2012’de yayımlanan “Akıllı Ol” kitabından

Andımıza Irkçı Diyenler


Andımıza Irkçı Diyenler

cazim_gurbuz_slayt
Andımıza Irkçı Diyenlerin Antları, Marşları, Milliyetçilikleri
Cazim Gürbüz
Meclis TV’yi izliyordum 11 Nisan günü, CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce konuşmasını yaptı, yerine otururken BDP’lilerle tartışmaya başladı. “Hem barış istediğinizi söylüyorsunuz, hem de okullarımızda çocuklarımızın söylediği andımızla uğraşıyorsunuz” mealinde sözler etti onlara.
Sırrı Sakık ve batasıca adını hatırlamadığım bir BDP milletvekili, İnce’ye “Senin andın ırkçıdır” dediler.
Irkçıymış andımız, onlara zorla “Türküm, doğruyum, çalışkanım” dedirtiyormuşuz. Onlar Türk değillermiş…
Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip yazmış bu andın metnini. Bunca yıl da söylenmiş, kaç nesil bununla beslenmiş. Ama hep batmış birilerine… Yalnız Kürtçülere değil, AKP’lilere de fena batıyor bu ant. Danıştay’da dava bile açmıştı AKP’nin Milli Eğitim Bakanı. Gerekçe olarak da, bu andın dayanağı olan yönetmeliğin 12.maddesinin; anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olmasını ve yurttaşların tercih hakkını kaldırmasını göstermişti.
Reddetmişti o zamanki Danıştay (şimdiki neyler bilmeyiz).
Başa dönelim şimdi, peki andımızı ırkçı bulanların marşlarında ve milliyetçiliklerinde neler var bir bakalım, görelim ikiyüzlülüklerini:
“DİNİMİZ VE MEZHEBİMİZ VATAN” DİYOR KÜRT MARŞI
Kuzey Irak’ta kurulu Federal Kürdistan’ın bir de milli marşı var elbette. Marşın adı “Ey Rakip”, sözlerini 1918-1948 yıllar arasında yaşamış, Marksist ve ateist bir Kürtçü olan Yunus Rauf yazmış.
Türkiye kökenli tüm Kürtçü örgütler de bu marşı benimsiyor. Terör örgütü PKK’ya ait Roj TV (daha önce Med TV ve Medya TV)’nin açılış ve kapanışında, PKK’nın kamplarında, ayrıca örgütün kongre, toplantı, şölen ve konserlerinde de “Ey Rakip” marşı okunuyor.
Marşın sözleri 20 dizeden oluşuyor. 14 kez “Kürt” ismi zikrediliyor. “Kürt dili”, “Kürt kavmi”, “Kürt oğlu” ifadeleri geçiyor. “Kürt’ün ölmediği, yaşadığı, bayrağının inmeyeceği” belirtiliyor.
“Keyhüsrev’in, Kızıl Devrim’in çocuklarıyız” deniliyor. “Dinimiz ve mezhebimiz vatan, Kürt ve Kürdistan” ifadelerine yer veriliyor. 1
Şimdi soralım, kim ırkçı?
Ve şimdi de bunları kışkırtan o süper gücün bu bağlamdaki tutumunu görelim. Hem de Taha Akyol’un bir yazısından alınıtlayarak.
AMERİKAN MİLLİ MARŞINI İKİ MİLYON KİŞİ SÖYLEDİ
“ABD başkanlarının yemin töreni daima coşkulu milli bayramlar gibidir: Bayraklar, milli semboller, Amerikan kimliğini, Amerikan milli gururunu yücelten konuşmalar, İncil üzerine yemin, özel üniformalı askeri birliklerin geçit törenleri, yeni başkanın Amerikan bayraklarıyla, Amerikan renkleriyle donatılmış caddelerden Beyaz Saray’a yürüyen korteji…
Obama’nın töreni daha bir ihtişamlı oldu! 20 milyon Amerikalı katıldı törenlere!
Bush’un yarattığı travmalara karşı bir halk tepkisiydi! Bir ‘milli terapi’ idi adeta.
Obama, konuşmasında, Amerikan ordusunu övdü, ‘Babam bir Amerikan subayıydı…
Ülkemizin güvenliğini sağlayan ordumuzun üyesi bir aileden geldiğim için onur duyuyorum’ diye konuştu.
İncil üzerine yemin etti, konuşmasını ‘Tanrı Amerika’yı korusun!’ diyerek tamamladı…
Bandonun çaldığı milli marşı 2 milyon Amerikalı söyledi!
Ayin gibi bir ruh birliği…” 2
Ve şimdi de Fransa, hani arada bir bize soykırım dersi vermeye kalkan, soykırım sabıkalısı o ülke. Bakalım onlar neylerlermiş:
FRANSA’YA GÖÇMEN OLARAK GELEN SADECE VATANINI DEĞİL, TARİHİNİ DE DEĞİŞTİRMİŞ OLUR 
“Avrupa’dan Türkiye’ye yönelik eğitimde milliyetçilik eleştirileri gelirken, Fransa okullarda milli simgelere, bayrağa ve milli marşa geri dönüyor.
Son bakanlar kurulu toplantısında milli kimlik tartışmaları masaya yatırıldı ve Fransız kimliğini güçlendiren bir dizi karar alındı.
Fransa’da milliyetçilik anti-İslam dalgayla elele yürüyor.
Fransa’ya göç etmek isteyenlerin imzaladığı taahhütnameyi gündeme getiren Morano, bu taahhütnameye eklenecek yeni maddeyle, göçmenlerin ülkeye giriş yaptıktan sonra “çarşaf giymeyeceklerine dair” söz vermesini istedi.
Taahhütname halihazırda çok eşlilik, zorla evlendirme ve kadınlara sünneti yasaklıyor.
Fransız bakanın önerisi toplantıdan çıkan kararlar arasında değil.
Toplantı kararlarına göre;
-Fransız milli marşı ve bayrağı okullara dönecek.
-Okullarda vatandaşlık eğitimine ağırlık verilecek.
- Göçmenlerin ülkeye girişlerinde Fransızca dil eğitimine dair koşullar ağırlaştırılacak.
- Kadın-erkek eşitliğinin Fransa’nın önemli değerlerinden olduğu anlatılacak.3
Dahası da var, onları da anlatalım:
Fransa’da nüfusun etnik köken ve farklı inançlara göre dağılımını incelemek amacıyla bilgi toplanmasına devlet karşıdır! Çünkü Fransız devletinin benimsediği “cumhuriyet değerleri” kavramına göre, tüm vatandaşlar eşittir ve bu eşitliğe gölge düşürecek ayrılıkları ve ayrımcılığı ortaya çıkaracak girişimlere izin verilemez.
Fransız devleti, kültürel farklılıkların ifadesine izin vermez.
Fransız okullarında, derisinin rengi, etnik kökeni, dini inancı ne olursa olsun, tüm öğrencilere şu öğretilir: “Bizim atalarımız Galyalılardır.”
Galyalılar, eski tarihte bugünkü Fransızların ilk atalarıdır.
Fransız anayasasında “Fransız Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür” der. Bu nedenle Fransız devleti inanır ki, Fransız nüfusunun etnik ve dinsel kökenlerine göre ayrışımını incelemeye kalkmak, Fransız cumhuriyetini bölmeye kalkışmaktır!
Son sağcı Fransız hükümetinde İçişleri Bakanı Danışmanı olan Jean Claude Barreau, bakın açıkça neler söylüyordu:
“Fransa’ya göçmen olarak gelen kimse, sadece vatanını değil, tarihini de değiştirmiş sayılır. Fransa’ya gelen yabancılar şunu iyice anlamalıdırlar ki; Fransa’ya ayak bastıkları andan itibaren ataları artık Fransız atalarıdır ve Fransa artık onların yeni vatanıdır.” 4
…………………………………………………………….
1) Sinan Sungur-Odatv.com
2) Taha Akyol-22 Ocak 2009 Milliyet Gazetesi
3) http://www.euractiv.com.tr
4) Yılmaz Dikbaş-Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi/Asya-Şafak Yayınları

http://hepar.org.tr/andimiza-irkci-diyenler.aspx

ÖNCEDEN GÖRENLER İKİ KERE ACI ÇEKER!.

ÖNCEDEN GÖRENLER İKİ KERE ACI ÇEKER!.

onceden
Her şeyi ithal ettiler de, ürün getirmede işin sapa, samana kadar varacağını en hayalperest bile düşünemezdi..Etin fiyatı aldı başını gitti. Çeltik ve pirinç tarlalarının ruhuna fatiha!. Kuru fasulye, patates, patlıcan, yeşil soğanın fiyatı %150 arttı. Çiftçinin eline maliyetlerin yüksekliğinden dolayı para geçmiyor. Avrupa Birliği’ de “siz üretim yapmayın, oturun.” diye, ekilmeyen arazilere dönüm başına para veriyor!. Tarım ve hayvancılığın durumu bu..
Kamu mal ve ihaleleri başta olmak üzere yolsuzluk ve rüşvet örümcek ağı gibi, sülük gibi, ahtapot gibi tüm yaşam alanlarına sarmış ve yapışmış durumda. Kısacası her şey iğrenç ve mide bulandırıcı bir halde..
İç ve dış güvenliği ince bir ilmikten beter, Irak ve Suriye ile olan toplam 1250 km’lik Milli sınırı, ister folluk de, ister süzek de, isterse yol geçen hanı de!. hepsi de doğru ve uygundur. Çözüm süreci yutturmacasıyla ülke göz göre göre bölünmeye götürülüyor ve bunun doğuracağı sonuçlar kimsenin umurunda değil..
Parti programları halkı partiye davet içindir. Hak ve Eşitlik Partisi’nin (HEPAR) 5 yıl önce kurulduğunda yayımlanan resmi programı:
“Türkiye’de tarım ve hayvancılık politikaları iflas etmiştir. Türk çiftçisi borç batağına sürüklenmiş, tapuları yabancı bankalarca ipotek altına alınmıştır. Üretim ve ihracat bakanlığı kurularak tarım ve hayvancılık devletçe ödünsüz desteklenecektir.
Mazot, tohum, gübre ve elektrikten vergi alınmayacaktır. Tohum ıslah istasyonları, gübre fabrikaları, kooperatif ve birlikler yeniden hayata geçirilecek, yabancılara bağımlı ne varsa, hepsi asgariye indirilip, aşağıya çekilecektir.
Toprak ağalığı yıkılarak toprak reformu yapılacak; devletin elinde bulunan ve üretimden uzak kalan bütün araziler, 20 yılda ödenmek kaydıyla, faizsiz olarak halka tapusu ile dağıtılacaktır. Türkiye yeniden kendini besleyecek hale getirilecektir.”
“Türkiye yolsuzluk ve rüşvetle hırsızlar cenneti haline dönüşmüştür. Bunları yapanlar da bellidir. Ve bu ülke dünya yolsuzluk sıralamasında ilk dört ülke içeresindedir. Bu bir ulusa yapılabilecek en büyük arsızlık ve haysiyetsizliktir. Hepsi yolsuzluk özel ihtisas mahkemelerinde hızla yargılanacak ve tüm servetleri hazineye irad edilecektir. Bu şahıslar çıkarılacak özel bir kanunla tüm TV kanallarından halka teşhir edilecektir.”
“30 yıldır Güneydoğuda kan kaybediliyor. 10 bine yakın şehit verildi, 30 bine yakın yurttaşımız hayatını kaybetti. 20 bini aşkın insanımız gazi oldu. Kimsenin hesabını tam çıkaramadığı 400 milyar dolar heba oldu. Anadolu ve Trakya’da şehit mezarlığı olmayan tek köy kalmadı. Gelinen sonuç ne mi? Eşkıya, silaha sarılmasındaki siyasi hedeflerin büyük bir kısmını ele geçirdi. Devlet gücü ve egemenliği temsil eder. Devletin bu niteliklerinden içeride ve dışarıda hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Şüphe varsa, devletiniz eriyor ve zayıflıyor demektir. Neticesi ise, çöküştür.
Hak ve Eşitlik Partisi dağlar da ve sınır ötesindeki terörist grupları ve komitacıları 365 günde temizleyecektir. Bu ülkenin insanlarının kırsal da ve kentler de huzur ve güvenliği en öncelikli işimizdir. (Bu 365 gün meselesini duyan veya okuyan angut grubu üyeleri “30 yılda olmamış nasıl olacakta 365 günde bitirilecek” demeye kalkışmışlardır. Anguta ne söylersen söyle anlamaz, bunun öncelikle keskin bir siyasi irade ortaya koymak olduğunu da bilmez. Bilseydi zaten angut olmazdı. Kolayı var: Madem çok merak ediyorsun, seni de yanımıza alıp götürürüz, aylar, haftalar ve günler için çetele tutarsın. Ama dağlar angutlar için değil, kartallar içindir, o nedenle geride kalanlara vasiyetini bırak olur mu?.)
İşte, Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) bütün bunları çok önceden gördüğü için 2008 Eylülünde kuruldu. Kaldı ki bu metin de yer alan hususlar parti programının yüzde biri bile değil..
Eğer şu anda siyaset yapan her hangi bir partinin programında bu kadar net ve kesin ilkeler bulunan bir parti daha gösterilsin; biz hepimiz kayıtsız şartsız ona oy vermeye hazırız..
Pısırıklık, korkaklık, sinmişlik, kafayı kuma gömmek ve üç maymunu oynamak bizim işimiz değil.
“Elbisenin tersini giyip düz diyerek,
Aç gezip tokuz diyerek,
Yalana gerçek diyerek,
Kabağa kavun diyerek; yaşanmaz.”
Hayat, karar ve eylemdir.. kim ki bu iki şeyi beceremiyor; yapamadıkları şeyler onun çenesine vurur…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/onceden-gorenler-iki-kere-aci-ceker.aspx

..