4 Ocak 2016 Pazartesi

3 CÜ MEŞRUTİYET İLAN EDİLDİ...




3 CÜ MEŞRUTİYET  İLAN EDİLDİ...



3. Meşrutiyet darbecilerin sevinç Çığlıklarıyla ilan edildi

ÖZEL NOTi AŞAGIDA OKUYACAGINIZ YAZININ YAZIM TARİHİ
12.08.2002/Sayı:10 DİR )

Erkin Yurdakul



     3 Ağustos’ta tüm Batıcı, liberal, gerici odakların sevinç çığlıkları arasında Üçüncü Meşrutiyet ilan edildi. Diğer iki Meşrutiyet dönemi gibi darbeli, entrikalı, komplolu bir sürecin sonunda, “ Tarih Yazdık ” sloganları eşliğinde, Meclis’te toplanmış bulunan ‘265 adam’ın imzasıyla, Türkiye bir kez daha Avrupa’nın dikte ettirdiği yasaları anayasası haline getirdi.


Meşrutiyet’in tarihsel anlamı şudur: Türkiye kesintisiz bir bölünme sürecine girmiştir. Her türlü emperyalist müdahaleye açıktır ve milli irade ortadan kaldırılıp yerine Avrupa’nın iradesi konmuştur. Bu sürecin sonu bölünme ve çöküştür.
Çıkarılan yasalar Cumhuriyet’in tüm siyasal dayanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Artık ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan Türk halkına Türk milleti’ denemeyecektir. Emperyalistler bunu kabul etmemek için çıkarılan yasaları göstereceklerdir. Bu yasalarla milli iradenin meşruiyeti, azınlıklara bölünmek suretiyle ortadan kaldırılmıştır.

Yaşanan sadece birkaç olumsuz yasanın çıkmasıyla sınırlı değil. Bu yüzden her şey olağanmış gibi bir ruh halinden kurtulmak gerekiyor. Bugüne kadar yaşananlar belki “olağan” karşılanabilirdi ama bu sefer çok ciddi şeylerin değiştiğini görmemiz gerekiyor. Ciddi bir stratejik saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu ve düşmanın kazanması için ona her türlü olanağı verdiğimizi görmeliyiz. 3. Meşrutiyet’le beraber artık Cumhuriyetsiz yaşadığımızı bilelim.
Meşrutiyet’in temeli azınlık politikasıdır

Darbenin örgütçüsü TÜSİAD AB’nin bizden ne istediğinin farkındadır: Batı, Türkiye’den yeni bir Islahat Dönemi istiyor. Islahat’ın iktidarını bulmuş hali Meşrutiyet’tir. Islahat’ın anlamı, azınlıkları kullanarak ulusu bölmektir. Bugün Kürtçe eğitim ve yayının tüm siyaseti belirlemesi bundan kaynaklanmaktadır. Buna ek olarak, bu 3. Meşrutiyet’te Hıristiyan ve diğer “azınlıklar” da unutulmamıştır.

Tanzimat’ın ilanından 1. Meşrutiyet’e kadar olan süre, bu politikanın temelinin yaratılması ile geçen süreydi. 1838 Ticaret Sözleşmesi ve 1854’teki ilk borçlanma tüm Meşrutiyet dönemine kaynaklık eder. Bunun günümüzdeki paraleli, darbeci TÜSİAD’ın elindeki ekonomik kriz silahıdır.

Azınlıklara verilen ayrıcalık, Meşrutiyet dönemlerinin tüm toprak kayıplarının, emperyalist anlaşma ve müdahalelerinin gerekçesi olmuştu. Bunun paraleli 3 Ağustos’ta çıkarılan yasalardır.

Her Meşrutiyet İlanını bir Toprak kaybı izledi

Meşrutiyet dönemlerini Türkiye’nin parçalanması takip eder. İlk Meşrutiyet sonrasını Balkanlar’ın parçalanması, İkinci Meşrutiyet sonrasını ise batıda Çatalca’ya kadar toprakların kaybedilmesi oluşturur. Aynı dönem, doğuda Musul’a kadar Osmanlı egemenliğinin fiilen bitmesi anlamına gelir. Artık doğunun sahibi, İngiliz ve Fransız emperyalistlerdir.
Zaten tüm Türk siyaseti de Batının eline geçmiştir. Avrupa taleplerini yerine getirmek için gerekli yasal düzenlemeler yapılmasına, Avrupa Konseyi’ne girilmesine ve hatta toprak bütünlüğünün Avrupa Devletler Hukuku’nca garanti altına alınmasına karşın sonuçta Tanzimat ve iki Meşrutiyet’in yarattığı Osmanlı ortadadır.

Kıbrıs’ın elimizden çıktığı tarih, 1. Meşrutiyet’in ilanından iki yıl sonraya rastlar. Toprak bütünlüğümüzü kurtarmak için Avrupa’nın dikte ettiği yasaları kabul ettikçe toprak kaybeder dururuz. 3. Meşrutiyet Meclisi’nin Kıbrıs’ı kurtarmak için AB yasalarını çıkarttığını iddia etmesi ilginç ve acı bir rastlantıdır. Görünen o ki, 1. Meşrutiyet’le elden çıkan ve ancak Cumhuriyet’le yeniden kazandığımız Kıbrıs’ın kalan kısmı bu sefer de 3. Meşrutiyet’le elden çıkacaktır.
Bugünkü Meşrutiyet politikası bir öncekilerle aynı sonuçları verecektir. Aynı gerekçelere, aynı güçlere dayanan aynı politika, aynı sonuçları doğuracaktır. Tek farkla ki: Dün Meşrutiyet’in sonuçlarını Türk olmayan topraklardan başlayarak görmüştük ve 1. Dünya Savaşı sonunda Türk topraklarının parçalanmasına kadar en azından elli yıllık bir süreç geçmişti. Bugün Meşrutiyet’e Türk topraklarından başlıyoruz.

3. Meşrutiyet’in Kahramanları

Bu yeni Meşrutiyet bir öncekiler gibi kahramanlarını da yaratmıştır. 7 Haziran liderler zirvesini toplayan Sezer, DSP’yi bölen Özkan ve Cem, yasalar görüşülürken sabahlara kadar uyumayıp müdahale eden Mesut Yılmaz, kriz silahını hükümet kanadında elinde tutan Derviş Meşrutiyet’in kahramanlarıdır, ‘evet’ oyu veren 265 milletvekili kahramanların neferleri, medya ve Tuncay Özilhan başta olmak üzere “ Sivil Toplum ” ise ‘gizli’ kahramanlardır.
Üçüncü Meşrutiyet’in kahramanları diğer kahramanlardan çok daha zavallıdır. İkinci Meşrutiyet’in kahramanı Enver en azından halkın arasına çıkıp sevinç gösterilerine katılabiliyordu. Şimdikiler ise Cem’in Kayseri gezisinde görüldüğü gibi halkın arasına çıkma denemesi yaptıkları anda bozguna uğruyorlar.
Hepsi bu Meşrutiyet’in en ufak bir halk desteğine sahip olmadığının da bilincindeler. Bu yüzden seçim bu Meşrutiyet kahramanlarının hepsini birden korkutmaktadır. İttifak tartışmaları bunu gösteriyor. Gerçi seçimin Meşrutiyet’i engelleyebileceğini düşünmek yanlış olur. Seçimli seçimsiz darbe süreci Batının yeni talepleri ile birlikte ilerleyecektir.

Bir parlayıp bir sönen tüm bu kahramanlara rağmen, bu Meşrutiyet’in gerçek kahramanı Bülent Ecevit’tir. O, Türk siyasetindeki klasikleşmiş görevini yine bu kritik anda yerine getirerek Meşrutiyet sürecinin değişmez kahramanı olduğunu göstermiştir. Meclis’ten o ihanet yasalarının bir günde çıkarılabilmesi Ecevit’in eseri olmuştur. Tüm bu darbe sürecinde kendisi hedef tahtasında olduğu koşullarda dahi, süreci Avrupacıların inisiyatifine sürüklemeyi bilmiştir.
DSP’ye yönelik operasyondan sonra herkesin ihtiyatlı durmasını beklediği Ecevit, inanılmaz bir iradeyle darbenin Meclis üstünde sallanan kılıcını, tüm düğümlerin çözümünde kullandı. Düne kadar, bağımsızlık, HADEP tehlikesi, AKP tehlikesinden bahsederek, Şükrü Sina Gürel gibi bir ismi Dışişleri Bakanlığı’na getirerek AB konusunda ihtiyatlı bir tutum sergilediği izlenimini yaratmıştı. Ancak Şükrü Sina Gürel ve Ecevit tüm yasaların inanılmaz bir hızla geçmesi için ellerinden geleni yaptılar.

3. Meşrutiyet Yasaları Misak-ı Milli’nin ortadan kaldırılmasıdır

Siyasetçilere ve medyaya göre çıkarılan yasalar sonrasında AB’ye üyelik için müzakere tarihi alınabilecektir. Vermezlerse veya başka koşullar da önümüze sürerlerse ne yapılacağını Ecevit söylemektedir: “Onların da gereğini yaparız”. Darbenin gizli kahramanı medya, ilave etmektedir: “Kopenhag bitti sıra Maastricht’te”. Öncekiler gibi 3. Meşrutiyet’in kahramanları da Avrupa’dan daha Avrupacı olma geleneğini sürdürmektedirler.
Ancak Türkiye’nin AB üyeliği veya bu doğrultuda tarih alınması gibi herhangi bir gelişme ne daha önce verilmiş üyelik takvimini ne de AB’nin Türkiye’ye yönelik bakışını etkilemektedir. Türkiye’nin bu yasalarla yapmış olduğu tek şey, AB’nin Türkiye üzerindeki siyasetini teyid ederek, ona anayasal bir meşruiyet sağlamış olmaktır.

Yasaların anlamı Batının yüz yıllık Kürt politikasına ilk kez Türkiye Cumhuriyeti devletince onay verilmesi ve bir Kürt nüfusunun tanınmış olmasıdır. İstenildiği kadar, bu haklar azınlık değil, özel hukuk çerçevesi içinde verildi denilsin. Dilin tanınması nüfusun da tanınması anlamına gelmektedir.
Bugüne kadar Türkiye’nin siyaseti bir Kürt azınlık nüfusun olduğunu tanımamaktı. Bunun en önemli unsurlarından biri de “tek dil” politikasıdır. Kürtçe eğitim ve Kürtçe yayına ilişkin yasa bu politikanın terk edilmesi anlamına gelmektedir. AB’cilere bakarsanız yapılan düzenlemeler neredeyse önemsiz bir lehçenin öğretimiyle eş tutulmaktadır. Hayır, sözkonusu olan “dil”dir. Dil, nüfus öğesidir.

Gerek Avrupa’nın başka ülkeler üzerindeki politikalarını takip edenler, gerekse PKK’nın bu doğrultudaki siyasetlerini takip edenler bu gerçeği açıkça göreceklerdir. Bir dilin özel veya kamusal, ülke içindeki eğitimi, öğrenim ve yaygınlaştırılması kabul edildiği anda özerk veya ayrı bir nüfus da tanınmış olur.
Cumhuriyet’in temeli Misak-ı Milli ve Atatürk milliyetçiliğidir. Devletin temeli olan ulus, Atatürk tarafından çok net bir şekilde tanımlanmıştır. “Cumhuriyet’i kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir”. Bu ulus tanımı etnik, ırksal ve dilsel bir nitelik taşımaz. Aynı vatan toprağında yaşayan ortak bir kültür, ortak bir kader, ortak bir geçmiş ve ortak bir gelecek projesine sahip halkın birliğini ifade eder. Bu birliği ırk, etnik köken ve dile bağlı olarak bölmek Cumhuriyet’in temellerinin ortadan kaldırılmasıdır.

Tarih bir ulus içindeki farklılıkların artmasına değil, gitgide azalarak ortadan kalkmasına tanıklık etmiştir. Bir ulus içindeki farklı diller, uluslaşma süreci içinde ‘tek dil’ haline gelerek silinir. Bu doğal bir süreçtir. Doğal olmayan, emperyalistlerin müdahale ederek bu süreci kesintiye uğratmasıdır.
Kürtçe eğitim ve yayın AB’nin askeri müdahalesinin önünü açacak
Tartışılan dilin Kürtçe olması daha da önemlidir. Çünkü Türkiye içinde Kürt azınlık yaratma politikası AB’nin Türkiye için öngördüğü temel politikadır. Bunun bir paranoya olduğunu ileri sürenler ilk iki Meşrutiyet’in azınlık yaratma politikasının hangi sonuçlara yol açtığını izleyebilirler. Cumhuriyet döneminin her iki büyük Kürt ayaklanmasının arkasında İngiltere’nin oluşu hatırlanmalıdır.
Bu da yeterli olmadıysa son on yılda Yugoslavya’nın NATO’nun silahlarıyla nasıl paramparça edildiği ortadadır. On yılın bütün savaşları azınlık yaratma politikası temelinde gerçekleşmiştir ve hepsinde Avrupa başroldedir. Türkiye’ye benzer ülkelerde azınlık haklarının kabul edilmesinin ilk sonucu birkaç yıl içinde Batının ülkeye müdahale etmesi olmuştur. Son birkaç yıl içinde 10’un üzerinde devletin kurulması bölünmenin ne kadar hızlı gerçekleşebileceğini gösterir.
Yugoslavya’da yaşananların Türkiye’de de yaşanmaması için hiçbir neden yoktur. Bugün Kürtçe eğitim ve yayını kabul eden Türkiye yarın Kürtlerin azınlık statüsünü kabul etmek zorunda kalacaktır. Türkiye’nin bölünmesi Türklerin ve Kürtlerin iyiniyetiyle engellenebilecek basit bir sorun değildir. Aynı zamanda sorun salt PKK’nın örgütlenmesi sorunu da değil, AB müdahalesinin tanınması sorunudur. Gerçekleştirilen yasal düzenlemeler AB müdahalesine davetiye çıkartmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Tüm bu yasaların mantığı, Lozan’a ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine aykırı olarak azınlık olgusunun tanınmasıdır. Azınlıkların varlığı kabul edildiği andan itibaren bundan doğan haklar uluslararası hukukun koruması altına alınmış olur. Bunun anlamı ise ‘uluslararası toplum’ maskesi altında emperyalistlerin azınlık haklarını koruma adına yasal müdahale hakkının doğmasıdır. Bir darbe iradesiyle, fiilen çökmüş bir hükümetle bu yasalar devreye sokularak bu yasalar çerçevesinde en geniş bölücü müdahaleye olanak tanınmaktadır.

Apo Milletvekili bile olabilir.,

İdamın kaldırılması ve Kürtçenin yasalaşmasıyla birlikte PKK sorunu da büyük önem kazanmaktadır. Kürt nüfusun tanındığı yetmezmiş gibi, bölücü siyasal hareketin lideri de kurtarılmış olmaktadır. İddia edilenin aksine Apo’nun ne zamana dek ‘içerde’ olacağına dair hiçbir güvence yoktur. Yarın bir başka 265 kahraman gelir ve Apo’yu tümden kurtarır. Hatta Ömer İzgi’nin açıklamasına göre şu an bile kimsenin bir şey yapmasına gerek kalmadan Apo 12 yıl yatıp çıkabilir. Mevcut yasal düzenleme buna izin vermektedir.
Şimdiden HADEP, Apo’nun yakınları ve avukatları aftan sözetmeye başlamışlardır. Kardeşi, Apo’nun seçimlere girip milletvekili olmasından bahsedebilmektedir. Bugünkü parlamenter yapı içinde öne sürülenlerin gerçekleşmesi olanaklıdır ve bunu engelleyecek bir mekanizma yoktur. Logosunda “Türkiye Türklerindir” yazan bir gazetenin genel yayın yönetmeninin yazılarında Kürtçe sloganlar attığı bir ülkede her şey olanaklıdır. Türkiye, Başbakan Yardımcısı’nın HADEP’le seçim ittifakı düşlediği bir ülkedir.
Kaldı ki Apo’nun siyaset yapması için cezaevinden çıkmasına da gerek yoktur. Yakalandığından beri fiilen PKK’yı yönetmektedir. Hatta böylesinin çok daha güvenli olduğu söylenebilir. İstihbarat örgütlerinin cirit attığı ülkelerde kaçak yaşayacağına devletin koruması altında örgütünü yönetmesi daha kolaydır. İdamın kaldırılmasıyla mülteci gittiği hiçbir ülkenin göstermeyeceği kolaylık da sağlanmış, can güvenliği de devletin koruması altına geçmiştir.
HADEP’in Meclis’e girmesiyle birlikte Apo’nun, hem de Türk devletinin koruması altında, politika yapmasına izin verilecektir. Avrupa “Kürt nüfusunu” bir parçalama aracı haline getirmek için siyasal araçlara da sahip olmuş olacaktır. Bu süreçte açılacak Kürtçe eğitim kurslarına vatandaşın ne kadar ilgi göstereceği şüphelidir ama bunların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı resmi PKK büroları olacağı açıktır. Bu yönden de PKK’nın siyasallaşmasının önü açılmıştır.
Yeni Tanzimat’ın azınlık sevdası
Diğer yasalar da önceki iki Meşrutiyet’in ve onları hazırlayan Tanzimat’ın kelimesi kelimesine bir tekrarıdır. AİHM’nin tazminatı yeterli bulmadığı koşullarda yargılamayı tekrarlatabileceği hükmü yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasıdır.
AB sürecinin doğal sonucu olarak hukukun bütünleştirilmesi olarak açıklanan bu değişiklik özünde kapitülasyon mahkemelerinden faksızdır. Çünkü yasalardan yararlananların kimler olacağı açıktır. Şimdiye dek AİHM’nin önüne gelen dosyaların büyük çoğunluğu ya ‘Kürt azınlık’ sorunuyla ilgilidir, ya da ‘işgalden zarar gören Kıbrıslı Rumlar’la. Bu değişikliğin kabul edilmesiyle birlikte Avrupa’nın isteği üzerine tazminat ödemekle kalmayacağız, beğenmedikleri yargılamaları tekrarlamak zorunda kalacağız.
Bu yasayla birlikte Meşrutiyet Cumhuriyet’in ikinci temeline de dinamit koymuş olmaktadır. Misak-ı Milli, azınlık yasalarıyla ortadan kaldırılırken yargı bağımsızlığı da AİHM kararıyla ortadan kaldırılmaktadır.
Azınlık vakıflarına gayrimenkul edinme hakkı tanınması ise Tanzimat’ın temel maddesi olan ‘can ve mal güvenliği’ni hatırlatmaktadır. Azınlık vakıfları Osmanlı döneminden beri Türk ulusuyla bütünleşmemiş, aksine hep emperyalistlerin uzantısı işlevini yerine getirmişlerdir. Osmanlı toprakları Batı tipi özel mülkiyete açıldığında bundan ilk faydalananlar azınlık vakıfları olur. Türkiye’nin ilk kompradorları bunlardır.
Yerine getirdikleri diğer iki işlev ise belki daha da önemlidir. Açtıkları okullarda misyoner faaliyeti yürüterek Türk ulusal kültürünü yıkmayı hedeflerken bir yandan da Ermeni ve Rum terör örgütlerine destek olurlar. Mülk edinme haklarının ellerinden alınmasının nedeni de budur. Şimdi ise bu hakka yeniden kavuşmaktadırlar. Bu hak geriye doğru da yürüyecek ve kaybettiklerini bir bir geri alacaklardır.

Bunların elindeki varlık hiç de küçümsenecek türden değildir. 165 Rum, Ermeni ve Musevi vakfının elinde 91 okul, çoğu Beyoğlu ve Şişli’de bulunan yüzlerce gayrimenkul bulunmaktadır. Bu yasayla birlikte emperyalistlerin uzantısı niteliğindeki azınlık vakıflarının Türkiye’deki ağırlığı artacaktır. Bunun büyük devlet olmanın gereği olduğunu savunanların bu politikanın Osmanlı’yı nereye götürdüğüne bakması yeterlidir.

3. Meşrutiyet, Orduyu Safdışı Ediyor

Bu yasaların Türk siyaset tarihinde, Avrupa’nın Islahat’la azınlıkları palazlandırma politikasının paraleli ve günceli olduğunu görmeden Türk halkı için gelecek vaadeden bir siyaset üretmek mümkün değildir.
Bu yasaları çıkaran hükümet bitmiştir. Geçtiğimiz dönemin tüm sorumluluğu onlar üzerine atılacaktır. Ancak bu yasalar kalıcıdır. Geri dönüşü zordur. Yasalar kalksa bile şu anki rejim azınlık olgusunu ve Lozan’ın reddini tanımış olmaktadır. Seçimden sonra parlamento çok daha AB’cidir, çok daha teslimiyetçidir.
Bu sürecin darbeciler dahil herkesi şaşırtan bir yönü ordunun sürece ses çıkarmamasıdır. Yasaların bu kadar kolaylıkla geçirilebilmesinde bunun da etkisi olmuştu. Bugüne kadar ordu, hem Kürt sorununda, hem de idamda ve Apo’da taraftı. Gelişmelere yönelik tavrını “biz tarafız” diyerek gösteriyordu. Ancak bu yasaların geçmesi artık bu konuda inisiyatifi AB’cilerin eline vermiştir. Kürt sorununu ve idamı bir parlamenter sorun haline getirmiştir. Ordunun ülke kaderi üzerindeki inisiyatifi büyük ölçüde kırılmıştır.

Zaten AB’ye uyum sürecinin önemli bir maddesi de ordunun siyaset üstündeki etkisinin kaldırılması değil miydi? Batının Türkiye ile ilgili siyasetlerinde esas sorun da ordu olarak gözüküyordu. Parlamentonun Cumhuriyet iradesinin devamı konusunda bir tavrı hiç olmadı ancak siyaset üstündeki ordu etkisi Cumhuriyet’in esasları olan ulusal-devlet prensiplerinin devlet politikasının temeli olarak kalmasını sağlıyordu. Ordu da özellikle 28 Şubat’tan beri parlamenter siyasetin orduyu safdışı bırakma politikalarına direnmişti.
Şimdi 3. Meşrutiyet darbesi ile ordunun üzerinde çok daha güçlü bir baskı oluşturulmuş bulunuyor. Darbecilerin sevinçleri de esasen bundan kaynaklanıyor.

Bu darbe sürecini yalnızca ordu engelleyebilirdi. Ordunun her ne sebeple olursa olsun, böyle bir sürece sessiz kalması ciddi bir stratejik zaaftır. İçinde bulunduğumuz an Çanakkale’de “düşmanın boğazı gördüğü an”dır. Bu an ise hiçbir bahane kabul etmez bir şekilde tüm kuvvetlerin toplanarak, yabancı müdahalesine direnmesi gerektiğine işaret eder. Sessizlik, geri dönülmesi çok zor durumlar yaratacaktır. Yaratmıştır. Beklemek her ne sebeple olursa olsun, büyük bir zaaftır.

Ordu 15 yıl boyunca savaştığı PKK terörizmini, giderek ciddi bir tehdit haline gelen Kürt devleti politikasını parlamenter iradeye bırakmakla ciddi bir kıskaç içine alınmıştır. Çünkü artık ordunun müdahale edebileceği bir parlamenter yapı bile yoktur. Meşrutiyet darbesi ile birlikte fiilen parlamento da ortadan kalkmıştır.

Bir bakanının istifasını bile sağlayamayan fiilen çökmüş bir hükümete rağmen, her bölücü yasa tıkır tıkır geçmektedir. Türkiye tarihinin en ciddi siyasal krizinin yaşanması gerektiği durumda, rekor sayıda yasa geçebiliyor. Çünkü parlamento devreden çıkarılmıştır. Türkiye’nin yönetimi, sermaye öncülüğünde darbecilerin elindedir.

Gelen seçim de bu durumu değiştirmeyecektir. Parlamento üzerinde Meşrutiyet kanunları, darbeci müdahale giderek artan bir şekilde geçerli olacaktır. Kürt sorunuyla savaşa çekilen Türkiye, Kıbrıs’ta da aynı kıskaca alınacaktır. Meşrutiyet dönemi orduya da Batıcı müdahalenin mümkün olduğu bir dönemdir.
Mevcut siyasal yapı içinde bölünme saldırısına direnme olanağı kalmamıştır
Türkiye’nin içine girdiği dönem mevcut kurumlar içinde yapılabilecek bir şey bırakmamaktadır. Çok somut bir parçalanma, çok somut bir savaş durumuna doğru sürüklendiğimizi görebiliyoruz. Sorun, kesinlikle yasal bir sorun olarak algılanmamalıdır. Buna Meşrutiyet dememizin sebebi budur. Sadece bir takım fermanların ilanı değildir ortadaki. Bölünmeyi fiilen yürürlüğe koyacak irade de darbeyle iktidardır ve inanılmaz olanaklara sahiptir.

Devrim Yaparak Vatanı Kurtarmak

Çıkan bu yasaları ve darbeci AB iktidarını tanımak vatanın bölünmesi ve Türk halkının ezilmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden bu yasaları onaylamak anlamına gelecek her türlü siyaset terkedilmek zorundadır. Bu ne seçim işidir, ne de bunlar üzerinde yaratılmaya çalışılacak bir baskı işidir. Bu siyasal yapı çerçevesinde atılacak her adım ihanete ortak olmak anlamına gelmektedir. Ulusal-devleti yeniden meşru, halk iradesini yeniden hakim kılacak kuvvetler ülkenin kaderini almalıdır.

Bu yeni Meşrutiyet dönemiyle birlikte Türkiye’nin ordusuz çözemeyeceği sorunlar yaratılmıştır. ABD’nin Irak operasyonu bir Kürt Devleti yaratmak içindir. Buna parlamentonun yeni yasalarının yarattığı siyasal tehlikeler de eklenmiştir. Türk parlamentosunun ilan ettiği AB yasalarıyla ABD müdahalesi ayrı düşünülemez. Kıbrıs sorunu Türkiye’yi savaşa mecbur kılacaktır. Ordunun savaş durumuna göre tavrını belirlemesi kaçınılmazdır.

Savaşa ve parçalanmaya direnecek bir halk kuvveti yaratmak zorunludur. Böyle bir kuvvetin ne zaman yaratılacağı ve nasıl bir biçim alacağını zaman gösterecektir. Ama ortada olan tek gerçek, Türkiye’nin yeni bir Meşrutiyet döneminde olduğudur. Cumhuriyet, 3. Meşrutiyet’in ilanıyla tasfiye edilmiştir. 1839’da başlatılan Meşrutiyet süreci ve parçalanma ancak 1920’de bir devrimle engellenebilmiştir. Ancak bu sefer 80 yıl beklemek düşünülemez. Çünkü bu kadar sürede üzerinde devrim yapabileceğimiz bir vatanın kalacağı bile şüphelidir. Cumhuriyet’i yeniden kurmanın yolu Meşrutiyet’i yıkmaktan geçmektedir ve devrim ihtiyacı hiç olmadığı kadar acildir. Karşılaşacağımız sorunlar da, yapılacaklar da buna göre oluşacaktır. Atatürk’ün dediği gibi “kahredici bir istibdata karşı ancak ihtilalle cevap vermek” zorunluluğu vardır. Enerjimizi bundan başka bir iş için harcamak abestir. Hazırlık devrim yaparak vatanı kurtaracak bir Kuvayı Milliye örgütü için yapılmalıdır.


..

ATATÜRKÇÜ CHP NEREYE.. GİDİYOR.., BÖLÜM 4




ATATÜRKÇÜ  CHP  NEREYE.. GİDİYOR.., 
BÖLÜM  4







ÖNDER SAV: MUHARREM İNCE'Yİ DESTEKLEYECEĞİM

CHP'nin eski Genel sekreteri Önder Sav, kurultayda Muharrem İnce'yi destekleyeceğini açıkladı.

MUHARREM İNCE'DEN MESAJ

Kemal Kılıçdaroğlu ile başkanlık için yarışacak olan Muharrem İnce, kurultay öncesi Habertürk'e konuştu. İnce, 'CHP'nin üzerindeki külleri kaldıracağız. Sokakta benim olduğumu görüyorum. Sandıktan yenilik çıkacak. 700 oydan fazla bir oyla kazanacağım. Eğer kazanırsam hemen 10 gün içinde yıllarca konuşulacak bir miting yapacağım.' dedi.

2 GÜN SÜRECEK




CHP'nin 18. Olağanüstü Kurultayına katılacak partililer, sabah saatlerinden itibaren kurultayın yapılacağı salona alınmaya başladı. Bugün ve yarın yapılacak olağanüstü kurultay için ATO Congresium Merkezi'nin dışı ve içi de afiş ve pankartlarla donatıldı. Merkezin girişine ve kurultayın yapılacağı salona, "Güçlü CHP, güçlü demokrasi, güçlü Türkiye " pankartları yerleştirildi.


10 BİN KİŞİ İZLİYOR




Kurultayın yapılacağı ana salonda 3 bin 250 koltuk bulunuyor. Siyasi parti temsilcileri ve meslek odalarının da davet edildiği kurultayda, bin 218 delege isimlerine ayrılmış koltuklara oturuyor. Ana salona, yaklaşık bin 250 izleyici alındı. Fuaye, ana ve yan salonlarla kurultayı, yaklaşık 10 bin kişinin izliyor. Milletvekilleri PM üyeleri ve delegelerin yanı sıra kurultayda onur konukları da yerlerini alıyor. Uludere'de hayatını kaybedenlerin yakınları da kurultaya geldi.

"YOLDAŞLARIM"

Kongre'nin açılış konuşmasını yapan Kılıçdaroğlu, salonda bulunan partililere ''Yoldaşlarım'' diye hitap etti.

DİVAN BAŞKANI ENGİN ALTAY

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kurultayın açılışını yaptı. Grup Başkanvekili Engin Altay Divan Başkanlığına oy birliği ile seçildi.

ÖNCE MUHARREM İNCE GELDİ

CHP Kurultayı'nda salona ilk giren isim Muharrem İnce oldu. Saat 09.30 sıralarında salona gelen İnce, partililerden yoğun ilgi gördü. Kemal Kılıçdaroğlu ile başkanlık için yarışacak olan Muharrem İnce, kurultay öncesi ' 'CHP'nin üzerindeki külleri kaldıracağız. Sokakta benim olduğumu görüyorum. Sandıktan yenilik çıkacak. 700 oydan fazla bir oyla kazanacağım. Eğer kazanırsam hemen 10 gün içinde yıllarca konuşulacak bir miting yapacağım'' dedi. CHP'nin eski Genel sekreteri Önder Sav, kurultayda Muharrem İnce'yi destekleyeceğini açıkladı.

SARIGÜL ALKIŞLARLA GİRDİ




Mustafa Sarıgül'ün salona girişi alkış ve sloganlarla oldu Salon, "el ele, kolkola, omuz omuza" sloganlarıyla karşıladı.


KILIÇDAROĞLU, TORUNU VE EŞİ İLE ELELE ÇIKTI SALONA ÇAV BELLA İLE GİRDİ



Kılıçdaroğlu, saat 09.50'da evinden yanında torunu ve eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile elele çıktı. Kısa bir açıklama yapan Kılıçdaroğlu, ''Güzel bir kurultay olacak. Hep beraber bunun tanığı olacağız'' dedi. Kemal Kılıçdaroğlu, saat 10:00 sıralarında Bakırköy Belediyesi oda orkestrasının konseri sırasında Çav bella çalınırken girdi, alkışlar ve sloganlarla girdi.

KURULTAY, BAKIRKÖY ODA ORKESTRASI İLE BAŞLADI

CHP kurultayı, Bakırköy belediyesi oda orkestrasının mini kongresi ile açıldı.

ADAYLAR YAN YANA OTURUYOR

CHP'de iki genel başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce ile, eşleri için özel yer ayrıldı. İki aday ve eşleri, salonda yan yana oturuyor.

ULUDERELİ AİLELER KURULTAY SALONUNA GELDİ




Uludere'de ölenlerin aileleri de CHP kurultayına davetliydi. Aileler, salona "Katil devlet hesap verecek" sloganları ile girdiler ve kendilerine ayrılmış yere oturdular.


ADAYLAR EZİLME TEHLİKESİ GEÇİRDİ

Kılıçdaroğlu, İnce ve CHP'nin eski genel başkanlarının bulunduğu protokolün en ön sırası, bir ara ezilme tehlikesi geçirdi.

Görüntü almak isteyen gazeteciler ile partililer protokolün önü ve sahnede birikince ön bölümde kaos oluştu. Korumalar, Kılıçdaroğlu ve İnce'nin önünde durarak, ezilme tehlikesini bertaraf etti.

FEYZİOĞLU SALONDA

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da CHP kurultayına katıldı.

GEZİ GÖRÜNTÜLERİ ALKIŞLARLA: "HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ"

Kurultay açılışından sonra dev ekranlardan Gezi olaylarına ilişkin bir film izlettirildi. Film, kurultay salonunun alkışları ile izlendi.

Filmde yer alan "Heryer Taksim, her yer direniş" sloganları, kurultay salonu tarafından da atıldı.

BERKİN ELVAN, ALİ İSMAİL KORKMAZ, ETHEM SARISÜLÜK UNUTULMADI

Kısa filmde, Gezi'de hayatını kaybedenler, Berkin Elvan, Ali İsmali Korkmaz ve Ethem Sarısülük'ün cenaze törenlerinin görüntülerine de yer verildi.

GEZİ VE ROBOSKİ AİLELERİNİ AYAKTA ANONS ETTİ

Divan Başkanı Engin Altay, "Konuklarımız var. Hepsi değerli. Ancak bazılarını özellikle anons etmek, ayakta anons etmek istiyorum" diyerek, ayağa kalktı ve gelen konukları anons etti.

Altay'ın anons ettiği, CHP'nin olağanüstü kurultayına katılan konuklar şöyle:

 * Berkin Elvan'ın anne ve babası Gülsüm ve Sami Elvan
 * Ethem Sarısülük'ün ağabeyi Mustafa Sarısülük
 * Abdullah Cömert'in annesi Hatice Cömert
 * Ahmet Atakan'ın annesi Emsal Atakan
 * Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar
 * Burak Özenalp eşi Sema Özenalp
 * Mehmet Ayvalıtaş'ın babası Ali Ayvalıtaş
 * Roboski'de ölenlerin ailelerinden, Mehmet, Veli, Semire ve Heybet Encü

VEFAT EDEN ASLANOĞLU DA ANILDI

Vefat eden CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu da Kurultay'da ayrıca anıldı.

ATATÜRK VE İNÖNÜ'YE ZİYARET

CHP Kurultayı'nda her ilden bir delege de CHP Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray'ın liderliğinde, Anıtkabir'e giderek, Atatürk ve İsmet İnönü'nün kabirlerini ziyaret ettiler.

TÜZÜK KOMİSYONU OLUŞTURULDU

CHP, olağanüstü kurultayında tüzükte de değişiklik yapacak. Bu değişikliklerin belirlenmesi için bir tüzük komisyonu oluşturuldu.

TÜM SİYASİ PARTİLER VAR, HDP YOK

Divan, CHP kurultayına gelen diğer siyasi partilerden konukları da anons etti.
 AK Parti'den Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya, Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık,
 MHP'den Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel,
 DSP'den Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Uğurtürk,
 SP'den Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez de konuklar arasındaydı.

İNCE 177 İMZA, KILIÇDAROĞLU 944 İMZA İLE ADAY

CHP Kurultayı'nın iki genel başkan adayı da kesinleşti.
 Buna göre, 177 üyenin önerisi ile Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
 944 üyenin imzasıyla da İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan adayı oldular.

24 SANDIKTA OY KULLANILACAK

Alt kattaki fuaye alanında bulunan 40 metrekarelik ekrandan, yaklaşık 6 bin kişi kurultayı takip edebilecek. Salonun değişik yerlerine de ekranlar yerleştirildi.
 Kurultayın teması, "Birlik ve kardeşlik", "CHP'de demokrasi, Türkiye'de demokrasi", "Ülkede özgürlük, ülkede hukuk devletinin egemen olması" olarak belirlendi.
 Basın mensupları, kendilerine ayrılan odalarda kurultayı takip ediyor. Öte yandan genel başkan adaylarının konuşmalarının ardından daha önce hazırlanan yan salonda oy kullanma işlemi gerçekleştirilecek. Delegeler 24 sandıkta oyunu kullanacak.

OY VERME İŞLEMİ BAŞLADI

CHP 18'inci Olağanüstü Kurultay'da genel başkanların konuşmasının ardından başkanlık için oy kullanma işlemi başladı. Bin 218 delege, konuşmaların yapıldığı salonun yanında oluşturulan sandıklarda 14:30 itibariyle oy kullanmaya başladı.

Oyunu önce CHP'li Muharrem İnce kullandı. CHP Genel Başkan adayı Muharrem İnce oyunu kullandıktan sonra kısa bir açıklama yaptı. İnce, ''Oyumun rengini açıklayamam ama oyumu umuda verdim. Oyumu özgüvene verdim, Başbakan adayına verdim. Oyumu AKP'yi yenecek, önce Davutoğlu'nu, sonra Erdoğan'ı oradan indirecek olan bir iddiaya verdim. Hayırlı uğurlu olsun'' dedi.

İnce'den yarım saat sonra CHP lideri Kılıçdaroğlu oyunu kullandı.

Kılıçdaroğlu, gazetecilerin ısrarlı sorularına ''Düzeyli geçti. Adaylar düşüncelerini açıkladı. Takdir kurultayın'' yanıtını verdi.

KURULTAY'IN GALİBİ KILIÇDAROĞLU

Genel başkanlık yarışında Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile karşı karşıya gelen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 740 oyla yeniden partisinin genel başkanı oldu. Muharrem İnce ise 415 oy aldı. Muharrem İnce'yi 177 delege aday göstermişti. İnce, aldığı oy oranıyla sürpriz yapmış oldu.

http://www.haberler.com/kilicdaroglu-partisinin-18-olaganustu-kurultayi-6451923-haberi



***


ATATÜRKÇÜ CHP NEREYE.. GİDİYOR.., BÖLÜM 3




ATATÜRKÇÜ  CHP  NEREYE.. GİDİYOR.., 
BÖLÜM  3



YAN YANA OTURUYORLAR

















Genel Başkanın belirleneceği CHP 'nin 18. Olağanüstü Kurultayı Ankara'da başladı. Salonda Genel Başkanlık için yarışan Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce yan yana koltuklarda oturuyor. İki aday salona girdiğinde tokalaştı, sarıldı. Gazetecilerin bir kez daha görüntü almak istemeleri üzerine iki isim tekrar ayağa kalktı ve bir kez daha tokalaştı.

Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ise kendisine ayrılan yere oturmadı.

KÜRSÜYE İLK MUHARREM İNCE ÇIKTI


Kurultayda ilk olarak konuşmayı Genel Başkan adayı Yalova Milletvekili Muharrem İnce yaptı. İnce konuşmasında "İktidar olmak için devrimciliğimizi solculuğumuzu hatırlayacağız" dedi.

CHP Genel Başkan adayı Muharrem İnce, konuşmasına Hasan Hüseyin Korkmazgül'ün "Acılı bal eyledik" şiiriyle başladı.

Muharrem İnce'nin okuduğu şiir şöyle:

ACIYI BAL EYLEDİK..

























Bak şu insanların güzelliğine / 
kaşı destan / 
gözü destan / 
elleri kan içinde
Kör olasın demiyorum / 
kör olma da / gör beni
Damda birlikte yatmışız / 
öküzü hoşça tutmuşuz / 
koyun değil şu dağlarda / 
san kendimizi gütmüşüz / 
hor baktık mı karıncaya / 
kırdık mı kanadını serçenin / 
vurduk mu karacanın yavrulusunu / 
ya nasıl kıyarız insana
Sen olmasan öldürmek ne / 
çürümek ne zindanlarda / 
özlem ne ayrılık ne / 
yokluk ne yoksulluk ne / 
ilenmek ne dilenmek ne / 
işsiz güçsüz dolanmak ne / 
gün gün ile barışmalı / 
kardeş kardeş duruşmalı / 
koklaşmalı söyleşmeli / 
korka korka yaşamak ne
Kahrolasın demiyorum / 
kahrolma da / gör beni
Kanadık toprak olduk / 
çekildik bayrak olduk / 
döküldük yaprak olduk / 
geldik bugüne

" UMUT BİR İDDİADIR "























İnce, konuşmasında ' Umut ' vurgusu yaptı.

 "Yaşama biçim vermektir umut" diyen İnce, "Umut varsa, zorluk, bahane yoktur. Umut varsa aşılması gereken engeller, yapılması gereken işler vardır" dedi.
 "Umut bir başlangıçtır. Umut bir inandırmaktır. Umut yaşama biçim vermektir. Umut varsa zorluk yoktur. Umut varsa yapılması gereken işler vardır
 Bizim içim bahane yoktur. Bizim için imkansızlıktır yoktur. Zorluk yoktur, engel yoktur
 Yürüyeceğiz hep beraber. Umuda koşanlarla yürüyeceğiz. Ülkemiz insanına en güzelini vermek için varız. Düğümleri çözmek için varız. Karanlığı,esareti bitirmek için buradayız"


"CHP GENEL MERKEZİ'NİN IŞIKLARI SABAHLARA KADAR YANACAK"


"Benim iddiam: Ben genel başkan olduğumda CHP’nin genel merkezinin ışıkları sabah kadar yanacak onun için buradayım. Seçim akşamları genel merkezlerin önünü cenaze evine değil, bayram yerine döndürmek için buradayım. Berkin’in anasını yuhalatan adamı oradan indirmek için oradayım. Çocuklarımızın istemedikleri okullara kaydedilmemesi için buradayım. Özgürlük diyenleri gazlatmamak için buradayım. Evlatlarımızın sokaklarda dövülerek öldürülmemesi için buradayım. Aile boyu imar, rant, arsa, villa, dolar sevdasına düşmüş, Atatürk’e İsmet İnönü’ye iki ayyaş dedirtmemek için buradayım. Madencinin ölümü kaderdir dedirtmemek için buradayım. Uludere’de 13 yaşındaki çocuklarımızın bombalatmamak için buradayım. Kafa kesen terör örgütlerini komşumuz yaptırmamak için buradayım. Evindeki paraları sıfırlayan, haram paraları makinelerle sayan, cumhurbaşkanını Yüce Divan’a göndermek için buradayım. Bu cennet ülkenin topraklarından bereket fışkırtmak için, umut demek için emek demek için buradayım. Kapısını çaldığımız büyük hasret için buradayım."

"BANA DAVAYA İNANAN İSİMLER LAZIM"




"Karabulutların arasında kaybolmamak için, iktidar olmak için önce kendimiz olacağız, önce devrimciliğimizi, solculuğumuzu hatırlayacağız. Ben yola çıkarken büyük isimlerle çıkamadım, büyük isimlerle ilgilenmiyorum. Bana büyük isimler değil büyük davaya inanmış isimler lazım. Üyelerimize, örgütümüze güveneceğiz. Adaylıkları üyelerle, ön seçimle yapacağız. Kişilerin partisi değil ilkelerin tutarlılıkların partisi olacağız. Artık CHP’de umutsuzluk yerini Atatürk’ün sözlerine terk edeceğiz."

"GENEL BAŞKANIN NE ZAMAN ÇEKİLECEĞİ TÜZÜKTE YAZACAK"

"Bu partide genel başkanın ne zaman çekileceği tartışılmayacak. Tüzükte yazacak. Tüzük diyecek ki ‘partiyi birinci parti yapamazsan gidersin’. Bu Sayın Kılıçdaroğlu için de benim için geçerli olacak. Artık millet CHP’nin genel başkanı ne zaman gidecek diye beklemeyecek. Biz ise ülkenin sorunlarını konuşacağız. Hiçbir genel başkan şimdiden sonra tüzük karşısında anlamlı oy kaybından bahsedemeyecek. Artık CHP rakiplerinin karışma ihtimalinden, Arınç’la Erdoğan’un kavgasından medet uman bir parti olmayacak. CHP’de artık sağa ve sola açılmayı tartışmalıyız."

"YAZIKLAR OLSUN"


"Seçmene diyoruz ki ben sağcı değim ama seni kandırmak için bu sağcıyı öne sürdüm gel oltaya diyoruz. Bu mantığı doğru bulmuyorum. 90 yıllık parti Cumhuriyeti kuran parti kendi kadrolarından aday bulamıyorsa yazıklar olsun. Sağdan oy istemeye itirazım yok, partiye yeni isimler kazandırmaya evet. Ama kendi ilkelerimizden vazgeçmeye, değerlerimizden uzaklaştırmaya kesinlikle hayır. Biz nasıl oy alacağız? Bireyi önemseyerek, farklılıklara saygı duyarak, bireyin çıkarlarının korunmasına saygı duyarak sorunlarının çözümüne katkı sağlayarak sağcının solcunun hatta sandık başına gitmeyenin oyunu alabiliriz. Ecevit yüzde 42’yi nasıl aldıysa bizde alabiliriz."

"HADDİNİ BİLECEK"


"CHP bir büyük ırmağa benzer. CHP’nin doğuş kaynağı Kuvayi Milliyedir. Bu sonradan katılan dere benim kaynağımızı sorgulayamaz. Haddi değildir. Haddini bilecek. Öyle dereceler gelecek ve büyüyeceğiz. Son yıllardan merkez sahadan gelen arkadaşlarıma sesleniyorum. Cumhuriyet ilkeleri konusunda, laiklik, Atatürk, yaşam biçimi konusunda farkımız olmayan arkadaşlara sesleniyorum. Siz sonradan katılan dere değilsiniz. Bizler bu yolculukta sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uyan toplumu yaratmak istiyoruz. Bizim sorunumuz bu değerleri benimsememiş, kendi siyasi kulvarında başarısız olmuş, kendi partisini batırmış, kendi partisini başarıya ulaştıramamış insanların CHP’yi kurtarıcı olarak görmesindedir. Bu zihniyet CHP’yi başarıya götüremez. Sağdan soldan her kesimden oy alabiliriz. Şımarıklık yapıyor değilim. Yalova’da seçimler iptal olduğunda devlet oradaydı. Sağcılaşmadan sağdan oy aldık. Dik durarak aldık. Bir butik kentte bunu başardık Türkiye’de de bunu başarabiliriz."

"TELEVİZYONDAN ÖĞRENDİM CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI"


"Son cumhurbaşkanlığı seçiminde içime yara olan, dert olan olayı anlatayım. Televizyon öğrendim cumhurbaşkanı adayımızı. 91 il başkanı, 60 parti üyesi, 130 parti üyesi biliyor sadece Genel Başkan biliyor. İmza veren kardeşlerime sesleniyorum. Anket yapıldı 120’nuzdan biriniz Ekmeleddin İhsanoğlu yazdınız mı? O zaman o ankete neden yaptınız? 60 meclis üyesi sizin vicdanınıza sesleniyorum. Milletvekilliğinde listede olmak mı dik durmak mı önemli. Bence dik durmak önemli. Ayrıca dik durmasanız da listede olacağınız tartışmalı."

"BU ÖNGÖRÜSÜZLÜKTÜR, SİYASETİ BİLMEMEKTİR"


"Sayın Kılıçdaroğlu ‘risk aldım’ dedi. Yarıştığım yer şurası. Risk almakta kazanmak ya da kaybetmek vardır. Ben Ekmeleddin İhsanoğlu adını duyduğumda risk görmedin başarısızlık gördüm. Tayyip Erdoğan gibi birinin karşısında meydanlarda çıkamayan birinin seçim kazanma ihtimalini nasıl görüyorsunuz.? Bu öngörüsüzlük, siyaseti bilmemektir. Baktım olan oldu aday yapıldı şimdi dedim yine kurtarabiliriz diyerek yöntem değişikliği önerdim. MHP ile çatı kurmayalım. Birden fazla aday çıkartalım. Ben matematik önerdim."

"HAZMEDEMİYORUM BU SEÇİMİ"


"Bir cumhuriyet düşmanının, kendini aklayamamış adamın, Atatürk düşmanı adamın Çankaya’yı terk edip oranın bile geleneklerini yıkıyor. Hazmedemiyorum bu seçimi. Bu kararı. Ben sayın Kılıçdaroğlu’nu kişi olarak çok severim. Kendisi ile kişisel sorunum yok, onun namuslu adam olduğundan şüphem yok. Ama uyguladığı yanlış politikalarla Erdoğan’a cumhrubaşkanlığını hediye etmiştir. Buna isyan ediyorum. Bunu hazmetmeyeceğim."

"DİSİPLİNSİZ DAVRANAN KILIÇDAROĞLU' NUN TA KENDİSİ"


"Disiplinsiz davranan Kılıçdaroğlu’nun kendisi. Tek başına kadar verdi. Bir disiplinsizlik varsa disiplinsiz kendisidir. Dün gazetede masaya vuracağım diyor siparişle masaya yumruk vurursanız eliniz acır kimse korkmaz."

"Salonlar doluymuş. Düğün yapacağım diye aradım. Salonlar boş. Bu partiye düğün salonlarda kurultay yaptırmamak için aday oldum."

(Muharrem İnce konuşurken salonda protesto alkışları ve laf atmalar yaşandı. 'Başbakan Kemal' sesleri yükseldi.)

Konuşmanın devamı için tıklayın



http://www.haberler.com/kilicdaroglu-partisinin-18-olaganustu-kurultayi-6451923-haberi


ATATÜRKÇÜ CHP NEREYE.. GİDİYOR.., BÖLÜM 2




ATATÜRKÇÜ  CHP  NEREYE.. GİDİYOR.., 
BÖLÜM  2



" HER İNANCA, KİMLİĞE SAYGI GÖSTERECEĞİZ "

Her kimliğe ve her inanca saygılı olduklarının altını çizen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Kimliğe ve inanca saygı göstermek sağa kaymak demek değildir. Her inanca, kimliğe saygı göstereceğiz. Her mitingde söyledim; insan Allah'ın yarattığı en değerli varlıktır, inancıyla, kimliğiyle başımızın üstündedir. 'Sen solcuları sevmiyorsun, sağcıları seviyorsun." Açıkça söylüyorum; bütün dünya dinlesin, ben sağcı solcu ayırımı yapmadan bütün insanları seviyorum. Çünkü bizim anlayışımıza göre, iktidar olduktan sonra sadece solculara değil, bütün insanlara hizmet edeceğiz, benim için vatandaşın mutluluğu, Türkiye'nin çıkarları var. Ben bunu savunacağım. Camide, kilisede, havrada, cemevinde nerede ibadet yaparsa yapsın, onun ibadetlerine saygı göstereceğiz. Belediye başkanlarına talimat verdim 'bütün ibadet yerlerini tertemiz yapacaksınız' diye."

" BU ÜLKENİN EN TEMEL SORUNU YOKSULLUKTUR "

Ülkenin en temel sorununun yoksulluk olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, yoksullukla ilgili Aile Sigortasını geliştirdiklerini anımsattı.

"Sağ elin verdiğini, sol el görmeyecek" dediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, aile sigortasını da bu felsefe üzerine oturttuklarını anlattı.

Uygulama ile ihtiyaç sahibi ailede kadının banka hesabına belli bir miktar para yatıracağını belirten Kılıçdaroğlu, "Yoksulluğu yenmek ne zamandır hedeflerimizin dışına çıktı. Bu ülkede yoksulluğu tarihe gömeceğiz. 'Türkiye'de hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek' dedim. Ben şimdi sağcı mı oldum, CHP sağa mı kaydı? Yok böyle bir şey" değerlendirmesini yaptı.

Merdiven altlarında sigortasız çalışan başı örtülü binlerce kadın olduğunu ve bunların sorunlarını oy versin vermesin her zaman dile getirdiğini de ifade eden Kılıçdaroğlu, "CHP'ye oy versin, vermesin onları sigortalı yapmak, onların geleceğini hazırlamak benim boynumun borcudur" diye konuştu.

" SANAYİCİNİN ÖNÜNDEKİ BÜTÜN ENGELLERİ KALDIRACAĞIZ "

Kılıçdaroğlu, sanayicinin ekonominin kamu görevlisi olduğunu, CHP olarak sanayicinin önündeki bütün engelleri kaldıracaklarını söyledi.

Dünya üretiminde bir numara olan Türkiye'de, fındık fiyatının başka ülkeler tarafından belirlendiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, Karadeniz'de fındık borsası kuracaklarını ifade etti.

Tonlarca kaçak çayın, Türkiye'ye geldiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Kimin alın terini sömürüyor? Rizeli çay üreticisinin. Onun hakkını Rizeli olan o kişi koruyamadı, hakkını ben koruyacağım. Bütün kaçak çayları imha edeceğim ve onun alın terine değer vereceğim, bu mu sağcılık?" diye konuştu.

12 yıllık iktidarın, işsizlik sorununu çözemediğini, kendilerinin bu sorunu çözeceğini söyledi.

Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça Türkiye bağımsızlığını kazanamaz" sözünü anımsatan Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bağımsızlığını korumasının yolunun katma değeri yüksek ürün üretmekten geçtiğini kaydetti.

İş kazalarında her ay en az 100 kişinin hayatını kaybettiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, hedeflerinin güzel, huzurlu ve iş güvencesi bulunan bir Türkiye olduğunu ifade etti.

"Birileri yıl başını keyifle, arkadaşlarıyla beraber kutlarken, bu kardeşiniz, CHP Genel Başkanı olarak, Soma'da yerin yüzlerce metre altında kömür işçileriyle kutladı" diyen Kılıçdaroğlu, CHP iktidarında taşeronun ortadan kalkacağını söyledi.


" ÇÖZÜMLERİ YETERİ KADAR ANLATAMIYORUZ "


İflas eden ya da işini kapatan esnafa, işsizlik sigortasından gelir desteği sağlayacaklarını belirten Kılıçdaroğlu, "Düne kadar, 'CHP proje üretmez' deniyordu. Şimdi bunu kimse söyleyemiyor. Yoksulluktan milli eğitime, sanayiye, esnafa hayatın her alanı ile ilgili çözümlerimiz var. Sorun, bu çözümleri yeteri kadar anlatamıyoruz" dedi.

Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Seçimlerden önce çiftçiye söz verdim mazot 1,5 olacak diye. Şimdi yeni bir çalışma yapıyoruz. Ne kadar olacak mazot göreceğiz? Aile sigortası için söz vermiştim, geliri olmayan veya asgari ücretin altında geliri olan ailelere 600 lira sözü vermiştik. Şimdi onun da çalışmasını yapıyoruz. Yeni rakamı çıkaracağız, kimseyi mağdur etmeden, devleti zarara uğratmadan. Ama onurlu yaşamı savunan projelerle tekrar bu milletin önüne çıkacağız.

" BANA ÇALIŞAN ADAM LAZIM, RAKI SOFRALARINDA KONUŞAN DEĞİL; PARTİYİ BUNLARDAN TEMİZLEYECEĞİM "

CHP, 'elitist bir parti' diyorlar. Elit olmak ayrı, elitist olmak ayrı. Elitlere, yani seçkinlere saygım var, aydındır bunlar, oturur konuşurlar, düşüncelerini topluma aktarırlar ve toplumu aydınlatırlar. Ama bir de elitistler var; rakı sofralarında Türkiye'yi kurtarırlar, bunlardan partiyi temizleyeceğim herkes çok iyi bilsin. Bana çalışan adam lazım, rakı sofralarında konuşan adam değil. Bütün bu projeleri ürettik, çıkıp yeteri kadar anlattılar mı? Her şey genel başkandan beklenmez. Proje üretip, adam gibi çalışacağız. Elitizmi reddediyorum. Ben bir cumhuriyet çocuğuyum, Dersimli Kemalim ben, devrimci Kemalim ben. İnsanıma aşığım ben, siyasetten bir şey bekliyorum, bu millete hizmet etmek."

" YA BAĞLANIRSINIZ, YA AYRILIRSINIZ "

Dersim'in küçük bir köyünde doğduğunu, 7 kardeş olduklarını, en büyük ablasının ve annesinin okuma yazma bilmediğini anlatan Kılıçdaroğlu, "İçlerinde okuyup üniversiteye giden tek kişi benim yedi kardeşten. Ben bir cumhuriyet çocuğuyum, haram lokma yemedim. Hep helalin peşinde oldum. Halkıma hizmet etmeyi namuslu bir görev bildim. Benim kitabımda hırsızlık, kul hakkı yemek yoktur" dedi.

" KİMSE BANA DEMOKRAT DERSİ VERMESİN "

Atatürk'ün, "Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir" sözünü hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"İşte onlardan birisi de benim. Diyorlar ki, 'Kılıçdaroğlu seçildi, çok demokrattı, şimdi demokrat değil, baskıcı olmaya başladı.' Kimse bana demokrat dersi vermesin, kimse de kusura bakmasın. Demokrasinin de ne olduğunu bilirim, disiplinin de ne olduğunu bilirim."

" DÜNE KADAR SUSTUM AMA..."

" Düne kadar sustum, doğru. Ama sabah mikrofonu gören koşa koşa gidip CHP'yi eleştirirse, kimse kusura bakmasın buna izin vermeyeceğim. Eğer benim genel başkanlığım döneminde, o tüzük değişikliği olmasaydı yeni bir genel başkan adayı çıkamazdı bile. Ben genel başkan adayları çıksın diye çaba harcıyorum. Bir kişiye partiyi mahkum etmemeliyiz. Yeni, dirayetli, genç, dinamik genel başkan adayları çıkmalı ama demokratik şekilde yarışmalı. Ben bu yarışın bütün koşullarını hazırladım. Bakın yan yana oturuyoruz, telefon ettim ne kadar istiyorsa davetiye de gönderelim. Biz demokrasiden yanayız ama demokrasi kaos demek değildir. Bir siyasi partiye üye olduktan sonra o siyasi partinin kurallarına uyarsınız, ya bağlanırsınız, ya ayrılırsınız arada başka seçenek yok."

- CHP'DE KURULTAY GÜNÜ - 

4 yıllık genel başkanlığında bugün 4. seçimli kurultayına girecek olan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ilk kez bir rakiple, CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile genel başkanlık için yarışıyor.

Kılıçdaroğlu 944, Muharrem İnce ise 177 imzayla genel başkanlığa aday gösterildi.




..

ATATÜRKÇÜ CHP NEREYE.. GİDİYOR..., BÖLÜM 1



ATATÜRKÇÜ  CHP  NEREYE.. GİDİYOR.., 
BÖLÜM  1

Kılıçdaroğlu: Yerel Yönetim Özerklik Şartını Mutlaka Getireceğiz

CHP'nin 18. Olağanüstü Kurultayı'nda konuşan Kılıçdaroğlu, Çözüm Süreci'nin en önemli konularından biri olan Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı kabul edeceklerini söyledi.


Genel Başkanın belirleneceği CHP'nin 18.Olağanüstü Kurultayı Ankara'da devam ediyor. Kürsüye önce Yalova Milletvekili Muharrem İnce çıktı.

İnce'nin ardından mikrofonu Kemal Kılıçdaroğlu devraldı ve partililere önemli açıklamalarda bulundu. Konuşurken zaman zaman sesini yükselten Kılıçdaroğlu, "Sen doğuda başka batıda başka konuşuyorsun, dediler. Nereye gittiysem aynı şeyi söyledim. CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz." dedi.

İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

"Öyle uzun uzun konuşmayacağım. Diyorlar ki CHP Atatürk’ü dışladı, CHP elitist parti. Ben de diyorum ki CHP çağdaş, yiğit bir partidir. CHP’nin genlerinde Kuva-yi Milliye vardır.
Bir ülkeyi yönetirken ya ülkeyi ileriye taşırsınız ya da geriye götürürsünüz. İçinde yaşadığımız tablo Türkiye’nin çağdaşlıktan kopuşudur.
İnce ‘ikinci büyük devrimi yapacağız’ dedi. CHP 3 büyük devrimin altında imzası olan partidir.

1- CHP cumhuriyeti kuran partidir.
2- 1946’da çok partili rejimi getiren partidir
3- 1970’lerde sosyal demokrasiyi getiren partidir. CHP şimdi dördüncü devrime hazırlanıyor."

Salondakilerden kendisini iyi dinlemelerini isteyen Kılıçdaroğlu, CHP'nin 12 Eylül Darbe yasalarına karşı olduğunu, yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını savunduklarını söyledi.

"ŞİMDİ BİZ SAĞA MI KAYDIK"


https://www.youtube.com/watch?v=pOPKvQSWyJA


Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Şimdi biz sağa mı kaydık? Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesini ve lider sultasının kaldırılmasını savunan parti CHP'dir. Özel yetkili mahkemeleri benim kadar eleştiren başka bir siyasi parti olmamıştır. 'Bu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sopasıdır' diyen kim, eleştiren kim? Benim. Silivri'den Ankara'ya gelmeden AKP'li savcılar fezlekemi gönderdiler. Fezlekenin karşısında, 'dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsizin' diyen de benim. 'Efendin sen doğuda başka, batıda başka şey söylüyorsun.' Nereye gittiysem, aynı şeyi söyledim. İki tane temel örnek vereceğim. Bir; Hakkari'de 'yerel yönetim özerklik şartını getireceğiz' dedim. CHP Kurultayında yine söylüyorum; CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz. Niye söylüyorum? Bakın bizim büyükşehir belediye başkanlarımız var. Ortak hukuku egemen kılmak zorundayız. Sadece CHP'li olduğu için kentsel dönüşüm kararnamesi 2,5 yıl bekledi. Ama yerel yönetim özerklik şartı olsaydı, bunların hiçbirisi olmayacaktı. Biz Trabzon için de Elazığ için de Tekirdağ için de Diyarbakır için de aynı hukukun olmasını isteriz. Yerel yönetici Maliye Bakanının kapısında saatlerce beklememelidir. Onun yeterli gelire kavuşması da CHP'lilerin görevidir."
Kendisine "Demokrasiyi ve özgürlüğü yeterince savunamadı" eleştirisinin de getirildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Batman'a gittim, belediye başkanları, hiçbirisi CHP'li değil. Ellerine kelepçe vurulmuş arkadan. Sıraya diziliyor, fotoğrafları medyaya servis ediliyor. O insanlar bizim insanlarımız, buna tahammül edemedim doğru değil dedim, yine diyorum" diye konuştu.

"HANGİ CHP GENEL BAŞKANI DENİZ GEZMİŞ'İN MEZARINI ZİYARET ETTİ?"

CHP'nin "sağa kaydığı" eleştirisini yineleyen Kılıçdaroğlu, "Ben sormak istiyorum, hangi CHP Genel Başkanı Deniz Gezmiş'in mezarını ziyaret etti. Üç fidana sahip çıktım ben. Onların mezarına gidip karanfil bıraktım ben. Bizim devrimciliğimiz ' kağıttan devrimcilik ' değil, bizim devrimciligimiz yürek ister, yürek" diye konuştu.
Baskıcı devlete her zaman karşı çıktığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, siyasetlerinin odağında insan olduğunu söyledi.

"TAKSİM MEYDANI'NI GEZİCİLERE BİZ AÇTIK"

Kurultayda, Gezi eylemlerinden bir video gösterildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Taksim'i gençlere kapatmışlardı. Bir diktatör bozuntusunun talimatıyla kapatılmıştı. Bizim Kadıköy'de mitingimiz vardı. O mitingini iptal edip, Taksim'e yürüdük. Eğer Taksim Meydanı Gezicilere açıldıysa, bunu yapan CHP'dir. Bizim demokrasi anlayışımızdır" dedi.



...


3 Ocak 2016 Pazar

Tedirgin Anadolu - Taylan Akyıldırım




Tedirgin Anadolu | Taylan Akyıldırım



93.    Celali İsyanları ve Anadolu'da Büyük Kaçgun


Ottoman Sipahis
Germany, 16th Centur
y

Osmanlı tarihçileri uzun bir zamandır 17. yüzyılın krizlerle dolu ilk yarısında klasik Osmanlı kurumlarının geçirdiği büyük dönüşümlere odaklanmaktadır. Bu podcastımızda Taylan Akyıldırım le Anadolu’yu tamamen etkisi altına alıp önemli siyasi, iktisadi ve toplumsal etkiler yaratan Celali İsyanları üzerine konuştuk. Küçük Buz Çağı, Fiyat Devrimi, Osmanlı gerilemesi, Askeri Devrim gibi paradigmalar çerçevesinde bu isyanların nedenleri ve sonuçları üzerinde durmaya çalıştık.

Konya ve Larende yöresinde Celali İsyanları'nın etkileri üzerine doktorasını hazırlayan Taylan Akyıldırım Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölümü'nde doktora çalışmalarında bulunmaktadır
Yeniçağ Akdeniz ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine uzmanlaşan Dr. Emrah Safa Gürkan Bahçeşehir Üniversitesi Tarih Bölümü'nde ders vermektedir (see academia.edu)

Yakınçağ Orta Doğu Tarihi çalışan Chris Gratien Georgetown Üniversitesi'nde doktora yapmaktadır(academia.edu)

SEÇME KAYNAKÇA

Akdağ, Mustafa,  Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celâlî İsyanları, YKY, İstanbul 2009
Barkan, Ömer Lütfi, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası 10 (1951-53), s.1-27

Cipolla, Carlo M., The Economic History of World Population, Penguin Books, Baltimore 1970

Cook, Michael, Population Pressure in Rural Anatolia,1450-1600, London: Oxford University Press, 1972

Faroqhi, Suraiya, “Krizler ve Değişim,1590-1699”, Halil İnalcık-Donald Quataert (ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, cilt 2, s. 543-759

Goldstone, Jack, Revolution and Rebellion in the Early Modern World, University of California Press, Berkeley 1991

Griswold, William, Anadolu’da Büyük İsyan 1591-1611, çev. Ülkün Tansel, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000

İnalcık, Halil, “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600-1700”, Archivum Ottomanicum 6 (1980), s.283-337

İslamoğlu-İnan, Huri, State and Peasant in the Ottoman Empire: Agrarian Power Relations and Regional Economic Development in Ottoman Anatolia during the Sixteenth Century, Leiden: E.J.Brill, 1994

Kuniholm, Peter, “Archeological Evidence and Non-Evidence for Climatic Change”, Philosophical Transactions of the Royal Society, A330, s.645-655

McGowan, Bruce, Economic Life in Ottoman Europe: Taxation, Trade, and Struggle for Land, 1600-1800, Cambridge University Press, 1981

Özel, Oktay, “Population Changes in Ottoman Anatolia during the 16th and 17th
Centuries: the Demographic Crisis‟ Reconsidered,”  International Journal of Middle Eastern Studies 36 (2004), s. 183-205

Özel, Oktay, “Banditry, State and Economy: On the Financial Impact of the Celâli
Movement in Ottoman Anatolia” Halil İnalcık and Oktay Özel (ed.), IXth Congress of Economic and Social History of Turkey, Dubrovnik, 20-23 August 2001 (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2005), s. 65-74.

Özel, Oktay, “The Reign of Violence: The Celâlis (c.1550-1700)”, in Christine Woodhead (ed.), The Ottoman World, London and New York: Routledge

Özel, Oktay, “17. Yüzyıl Osmanlı Demografi ve İskan Tarihi İçin Önemli Bir Kaynak: 'Mufassal' Avârız Defterleri,” XII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 12-16 Eylül 1994, Kongreye Sunulan Bildiriler, III , TTK Basımevi, Ankara 1999), s. 735-744.

Parker, Geoffrey, Europe in Crises, 1598-1648, London: Fontana History of Europe, 1990
Tezcan, Baki, The Second Ottoman Empire Political and Social Transformation in the Early Modern World,  Cambridge University Press, 2010

Todorova, Maria, “Was There a Demographic Crisis in the Ottoman Empire in the Seventeenth Century?” Etudes Balkaniques 2 (1988),  s.55-63

http://www.ottomanhistorypodcast.com/2013/02/celali-rebellions-anatolia.html

..

IRAK’I PARÇALAMAK İÇİN...



IRAK’I PARÇALAMAK İÇİN...



IRAK’I PARÇALAMAK İÇİN KÜRTLERİN SÖZDE TARTIŞMALI
BÖLGELER TEZGAHI…


ALİ KERKÜKLÜ
( Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük Kitabının Yazarı)

19 Mart 2011 Cumartesi
























Irak Kürtleri, Irak 2003’de işgal edildikten sonra ve Bağdat’taki Merkezi Hükümetin zaafından yararlanarak tartışmalı bölgeler tezgahını kurdular. Irak’ın tarihi boyunca Kürtler, İstikrarlı bir Irak’ı hiç istemediler. Irak’ı istikrarsız ve zayıf kılmak için hep dış güçlerle işbirliği yaptılar. Dünyanın neresinde
görülmüştür Irak’ın ekmeğini ve suyunu içen, milli gelirinden % 17 pay alan, Türkiye ve İran’a açılan gümrük kapılarından elde edilen geliri kendi kasalarına atan ve Irak Hükümetinin izni olmadan yabancı firmalarla petrol çıkarma ve satma anlaşmaları yapan, Irak’ın nüfus kağıdı ve Pasaportunu taşıyan Irak
vatandaşı Irak Kürtleri sözde tartışmalı bölgeler diye yeni bir tezgah ve oyunla Irak Devletinden ( Musul, Kerkük, Salahaddin ve Diyala ) toprak talep ediyorlar, yani Irak’ın yarısını istiyorlar, bu nasıl bir vicdan ve ahlaktır.

Bugün aç gözlü Kürtler işgalcilerin sayesinde Irak’ı yönetiyorlar, diğer
toplumların haklarına tecavüz ederek, Hayal edemeyecekleri hakları elde ettiler. 

 Tarihçiler ve bizlerin bilmediği Irak’tan başka gizli bir ülke mi var bölgede, ki tartışmalı bölgeler olsun. Bilindiği gibi Kürtler hiçbir tarihte devlet kuramamışlar. Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels: “Öylesine büyük bir yalan üret ki, kimse karşı çıkamasın”.  3 Ekim 1932 tarihinde Birleşmiş Milletler Irak’ı bir bütün ve bağımsız bir devlet olarak kabul etmedi mi? 

Etti, Kürtler sözde tartışmalı bölgeler oyunuyla ekmeği ve suyunu içtikleri Irak’ı huzursuz etmek, parçalamak ve bölgede bir Kürt devleti (ikinci İsrail’i) kurmak istiyorlar. Şayet Kürtler yarın başkent Bağdat ve Basra’yı da isterlerse sakın şaşırmayın! Bölgeyi ateşe vermek, iç savaş ve kargaşaya sürüklemek ve kardeşi
kardeşe kırdırmak Kürtlerin umurunda bile değil.
 

Irak Krallığı 30 Mayıs 1932 tarihinde, Milletler Cemiyeti tarafından hazırlanan deklarasyonu kabul ettiğini duyurmuş ve 29 Haziran tarihinde Milletler Cemiyeti’ne Irak Krallığı’nın onayladığı deklarasyonu sunarak, Irak, 1932 yılında bir bütün ve sınırları belirlenmiş ‘tam bağımsız’ bir devlet olarak Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur. Bu deklarasyon ile Irak’ta herkese ve azınlıklara verilmiş haklar Milletler Cemiyeti garantisine alınmıştır. Ancak bir Allah’ın kulu çıkıp da ey Irak vatandaşı Kürtler tartışmalı bölgeler oyunu ve tezgahı ile Irak’tan toprak talebi de ne oluyor soramıyor. Zaten Irak, Birleşmiş Milletler ve komşuları tarafından tanınan bir bütün ve sınırları belirlenmiş bir ülkedir, bütün dünyada bunu kabul etmiştir. Bu tiyatro oyunu artık bitmiştir, Irak halkı bu tezgahı da bozacaktır. Irak Kürtleri bilmeliler ki, Kürtlerin bu sınırsız ve bitmez istekleri Irak halkı arasında Kürtlere karşı kin ve nefret duygusu uyandırmıştır. 2011’in sonuna kadar işgalciler Irak’tan gidecek, Kürtleri kim koruyacak? “kendi düşen ağlamaz”.

Irak Kürtleri, yıllar önce Irak Devletinden sadece kimliklerini tanımalarını istemişlerdi, Irak Devleti kimliklerini tanıdı. Bir süre sonra kendi dillerinde eğitim görmek istediler, bu istekleri de kabul edildi. Bu
yetmedi biz özerklik istiyoruz dendi, 11 Mart 1970 Iraklı Kürtlere özerklik tanındı. Buda yetmedi federasyon istiyoruz dendi, işgalcilerle işbirliğinin karşılığında Kürtler federasyonu da elde ettiler. Şimdi ise Irak Kürtleri Irak Devletinden toprak talep ediyor (Musul, Kerkük Salahaddin ve Diyala), hedef ise bağımsız bir Kürt devleti. Irak Kürtleri sonra ne mi isteyecekler? Onu da lütfen siz bilin. 
Bölge Ülkeleri Irak’taki gelişmeleri çok yakından takip etmelidir, çünkü Kürtler aynı oyun ve tezgahı bölge ülkelerde de sahneye koyacaklardır, “ görünen köy kılavuz istemez”.

ALİ KERKÜKLÜ