10 Şubat 2019 Pazar

İşbirlikçi Değilse, Herkes Biraz Ulusalcıdır

İşbirlikçi Değilse, Herkes Biraz Ulusalcıdır




Erol MANİSALI
Cumhuriyet / 16.01.2009
26. Ocak. 2009. Pzt 

İşbirlikçi Değilse, Herkes Biraz Ulusalcıdır

BIÇAK SIRTI

Türkiye? deki ve dünyadaki sorunlara bu toprakların, bu halkın penceresinden bakan herkes az ya da çok ulusalcıdır...
- Sosyal demokratından sosyalistine kadar geniş yay içinde, sosyal ve laik hukuk devletinden toplumcu yapılanmayı savunanlara kadar ?herkes ulusalcı özellikler taşır?. Emperyalizme karşı iseler ?ulusalcılık asgari ortak zemin niteliğindedir?...
Güney Amerika?da ABD (ve emperyalizm) karşıtı hareketin adı ?ulusal sol?dur. Türkiye?nin içinde bulunduğu coğrafyada, ?sosyal demokrasi, Avrupa?daki sosyal demokrasi gibi olamaz?. Aynı şekilde, sosyalizm (komünizm) de, enternasyonalist ve sınıfsal özelliğini, en azından yaşadığımız dünyada kaybetti. Hele bugün Avrupa sosyalizminde, sınıfsal bir mücadelenin bulunduğu hiç söylenemez.

Türkiye?deki sol ile Güney Amerika?daki sol arasında, ?potansiyel olarak önemli benzerlikler bulunmaktadır?.

Kısacası Türkiye?deki sol, ?ulusalcı bir zemin üzerinde bulunmak zorundadır?.
- Merkez, muhafazakâr ve sağdakilerin de, eğer çok özel uluslararası angajmanları bulunmuyorsa, bunlar da ulusalcı zemini, asgari müştereklerden biri olarak kabul etmek durumundadırlar.
Muhafazakâr, statükocu, sağ olarak nitelenen kesimler içinde ?siyasal İslamı öne çıkaranlar? bulunmaktadır. Bu kesimin de ulusalcı (milliyetçi) zemine karşı çıkmaması gerekir. Çünkü içinde bulunduğumuz coğrafyada ?ulusalcı zemin dışına çıkmak, gayri milli ve işbirlikçi cepheye kaymakla eşanlamlıdır?.

Bu ifadenin doğruluğunu, bugün Türkiye?de içinde yaşadığımız gelişmeler bir laboratuvar gibi göstermektedir.

Muhafazakâr ve sağ kesimde ulusalcılığa (milliyetçiliğe) karşı çıkanlar, Türkiye?ye Washington ve Brüksel?in gözü ile bakmaya başladılar. Kısacası, ?açık ya da örtülü işbirlikçiler? konumuna gelmişlerdir.

Siyasal İslamın çelişkisi

AKP ve Saadet Partisi?nin felsefeleri göz önüne alındığında, muhafazakâr cephedeki ?siyasal İslam içindeki bölünme ve ayrışmalar? açık olarak görülür.

AKP?nin tabanını ve tavanını bu konuda ayırmak gerekir. Tavanı ABD, İngiltere ve İsrail ile yakın ve derin ilişkiler içindedir. Buna karşılık tabanda ?tavandan çok farklı bir kimlik bulunmaktadır?.

İsrail?in Gazze katliamı yalnız Türkiye?yi değil, AKP tabanını da hareketlendirdi ve tavan ile tabanın çelişkilerini ortaya koydu.
- Özellikle bu coğrafyada, ?siyasal İslamın tabanı antiemperyalist bir özelliğe sahiptir?. Bu da doğal olarak, ulusalcı (milliyetçi) bir refleksi içinde barındırır.
Solda, merkezde, sağda ve muhafazakâr tarafta kendini Atatürkçü olarak gören geniş bir kesim vardır. Bu kesimde işin derinliğine girenler olsun, yüzeyde kalıp etliye sütlüye bulaşmayanlar olsun, ulusalcılığa (milliyetçiliğe) yatkındırlar. Onunla bir bağ kurarlar, en azından karşı çıkmazlar.
- Kendilerinde sağcı, solcu, liberal diye bir ayrım yapmayan elit (ve seçkinler) genellikle biçimsel de olsa Atatürk?e yakın dururlar. Bu biçimsel birliktelik ?yobazlara karşı bir duruş olduğu kadar, Batıcılığa da bir göndermedir?! Atatürk?ün kalpaklı değil papyonlu halini tercih ederler.

Evet diyenler, sınıfı

Türkiye?de 12 Mart 1980 darbesi ile başlayıp 1990 sonrasında iyice palazlanan yeni bir sınıf türedi. Bunların ortak özelliği, ?Batı?nın yeni Türkiye politikasına evet demek?. İçlerinde her kesimden insan var. ?Evet? diyenler, ?Batı ile işbirliğine giden, işbirlikçi kesimi? oluşturuyorlar.
- ABD, AB ve İsrail?in en yakın ve derin dostu haline gelen siyasal İslam, bu cephede başı çekiyor.

- Kimi büyük sermaye çevreleri ve yeni liberaller bu taraftalar.

- Kimi bürokratik kademeler ve sivil toplum örgütleri, ?evetçiler? safına göz kırpıyorlar.

- Medyanın dinci ve liberal kanatları bu cenahta saf tuttular.
Bölücü çevrelerin sözünü bile etmiyorum, onlar cephenin doğal üyeleri.

İşte bütün bu ?Evet cephesi?, ulusalcıların en büyük düşmanları oldular. Ulusalcılara, ?aynen Batı?nın baktığı gözlükle bakıyorlar?. Bu aslında çok doğal bir şey. Batı emperyalizmi, Türkiye?de en çok ulusalcılardan korkuyor.

Ulusalcılar, Batı?nın bölgedeki planları karşısında büyük engel. BOP?un yürümesi için Türkiye?de ulusalcı cephenin tasfiye edilmesi gerekiyor. Ergenekon bunun sonucu değil mi?

Batı?nın yeni Türkiye politikasına ?evet? diyen cephe ?emperyalizm adına ulusalcılara saldırmak zorunda?. Ancak,
- Türkiye?de halkın yüzde 90?ı Amerika?ya karşı.

- Yüzde 75'i AB'nin Türkiye'yi kıskaca aldığını anlamış, artık tepki gösteriyor.
Ve Batı'nın içimizdeki,Truva atları, bu büyük çoğunluğa karşı saldırıya geçmiş durumdalar.

Çünkü Türkiye'de herkes az ya da çok ulusalcı, işbirlikçiler dışında?


Erol MANİSALI

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
Cumhuriyet / 16.01.2009


***

İslamcı Siyaset, Cumhuriyet ve Batı..

İslamcı Siyaset, Cumhuriyet ve Batı..






EROL MANİSALI 
BIÇAK SIRTI 


İslamcı Siyaset, Cumhuriyet ve Batı..

''Ilımlı İslam Cumhuriyeti'' , Türkiye Cumhuriyeti'ne alternatif olarak düşünülmekte ve hazırlanmaktadırBu düşünce ''İran modelinden'' ve eski Baas rejimlerinden çok farklıdırÇünkü her ikisi de anti Amerikan ve antiemperyalist kimliklere sahiptirler
Türkiye'de istenen ise, ''ABD (ve Batı) ile işbirliği yapan İslamcı bir dokunun'' oluşturulmasıdır

Peki, ABD (ve Batı) için İslamcı doku neden önem taşıyor? Bu İslamcı doku ''toplumsal ve toplumcu siyasi ve iktisadi gelişmelerin önlenmesi için düşünülüyor'' Batı kapitalizmi bunu, toplumcu (halkçı) oluşumlara karşı ''bir panzehir'' olarak değerlendiriyor
Brezilya'daki, Latin Amerika'daki son gelişmelerin, Türkiye'de ve Ortadoğu'da ortaya çıkmaması için ılımlı (ve Batıcı) İslam cumhuriyetleri tercih ediliyorÖnemli olan, ''toplumcu olmamaları; İslamcı ve Batıcı olmalarıdır'' 

Ankara'da bir büyük partinin başdanışmanı bu nedenle, ''Batı'nın ve bizim taleplerimiz, nihayet birleşti'' dediği zaman işte bu örtüşmeyi kastetmekteydiIlımlı İslam Cumhuriyeti hem kendilerinin hem de Batı'nın isteğiydiÖnlerindeki engelleri de birlikte kaldıracaklardı

ABD ve AB'nin Atatürk 'ü ve onun kurduğu Cumhuriyeti karşılarına alan tutumlarının arkasında yatan neden işte buydu: Türkiye Cumhuriyeti'nin doğusundaki halkçı ve antiemperyalist felsefe, ABD ve AB için bir tehdit olarak algılanmaktadır

Batı'nın yeni Türkiye politikası 

ABD ve AB Türkiye'de, ''kendilerinde olduğu gibi rejimler ve yönetimler'' istemiyorlarUlusal çıkarlarımızın korunması demek, ''onların çıkarlarının engellenmesi'' sonucunu doğuruyorOysa onların istediği, ''Türkiye'nin yolgeçen hanına çevrilmesi'' Şirketlerinin, askerlerinin, misyonerlerinin cirit atması..

AB ve ABD'deki kurum ve komisyonların Türkiye'ye ilişkin kararlarını alt alta koyunca, bu gerçeği hemen görürüzOnların bu yeni Türkiye politikaları, ''Ilımlı İslam Cumhuriyeti'' ile örtüşmektedirHalkçı ve toplumcu politikalar yerine İslamcı (ve Batıcı) esasların bulunduğu bir düzen isteniyor

Varoşların ve kırsal alanın denetim altına alınması için tarikatların siyasette ağırlıklı olarak yer almaları zorunluSermaye partileri, artık varoşları ve köylüyü kontrol edemiyorlarİşte, İslamcı siyasilerin kritik görevleri burada başlıyor

Batı ve İslamcı siyasiler, ortak düşmanları karşısında birleşiyorlar: Cumhuriyet rejimi ve Atatürk ilkeleri karşısında..Aynen 1919 ve 1923 arasında olduğu gibi..O zaman da tarikatçılar ve bölücüler emperyalistlerle ve Yunanla işbirliği yapmadılar mı? 

ABD ve AB bugün de aynı şeylere karşılar: Bu nedenle almış oldukları kararlarla, yaptıkları dayatmalarla Lozan'ı tasfiye etmeye çalışıyorlarBu nedenle tarikat liderleri ''Batı'nın himayesi altında'' tutuluyorlar

Şu ''Ilımlı İslam'' deyimi de çok ilginç: Boynu bükük veya işbirlikçi sözcükleri yerine kullanmış olmalılar..

Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti halkçı, laik ve antiemperyalist kimliği ile tarihteki yerini almıştırTarikatçıların, bölücülerin ve gayri milli sermayenin tüm işbirlikçi faaliyetlerine rağmen hâlâ ayaktadır

Batı yeniden, Ilımlı İslam Cumhuriyeti formülü ile ''tarikatların, bölücülerin ve işbirlikçi kimi sermaye çevrelerinin'' egemen olduğu bir düzen kurma çabasındadır
Halkımızın, ''kimlerin hangi tarafta bulunduğunu'' iyi görmesi ve değerlendirmesi gerekir..

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali  

http://kutuphane.halkcephesi.net/Yazarlarold/Erol%20Manisali/id4.htm


'' Hristiyan Kulübü AB, Türkiye için Tehdittir''!

'' Hristiyan Kulübü AB, Türkiye için Tehdittir''! 







Prof. Dr. Erol Manisalı : 



Manisalı, Harp Akademileri Komutanlığı'nın düzenlediği konferansta böyle konuştu. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Kılınç da ayağa kalkıp 'Aynen katılıyorum' dedi

Harp Akademileri Komutanlığı tarafından İstanbul'da düzenlenen 'Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?' konulu iki günlük sempozyumun dünkü ilk gününde, Avrupa Birliği (AB) konusunda müthiş açıklamalar yapıldı. 9. Cumhurbaşkanı Demirel, 7. Cumhurbaşkanı Evren ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın da katıldığı sempozyumun açılışında, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Halil İbrahim Fırtına konuştu.

Prof. Dr. Erol Manisalı, Harp Akademileri Komutanlığı'nın düzenlediği konferansta böyle konuştu. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Kılınç da ayağa kalkıp 'Aynen katılıyorum' dedi. Harp Akademileri Komutanlığı tarafından İstanbul'da düzenlenen 'Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur?' konulu iki günlük sempozyumun dünkü ilk gününde, Avrupa Birliği (AB) konusunda müthiş açıklamalar yapıldı. 9. Cumhurbaşkanı Demirel, 7. Cumhurbaşkanı Evren ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın da katıldığı sempozyumun açılış konuşmasını Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Halil İbrahim Fırtına yaptı. 'Harp' ve 'sulh'ün, birbirine zıt iki ayrı kavram gibi kabul edilse de esasında bunların bütününün, yaşamın gerçekleri olduğunu söyledi. Başkanlığını emekli Büyükelçi Gündüz Aktan'ın yaptığı sempozyumda Prof. Faruk Sönmezoğlu, '21. Yüzyılda Dünya Siyasetindeki Temel Gelişmeler, Eğilimler ve Sorunlar' başlıklı bir bildiri sundu. Ardından, Prof. Haluk Ulman, Prof. Erol Manisalı, Prof. Sezer Bazoğlu ve Büyükelçi Sabit Çalışlar sunumlarını yaptı. Avrupa Birleşik Devletleri! Prof. Ulman, Ortadoğu ve Kafkasya'ya dikkat çekerek, 'ABD olmadan Ortadoğu ve Kafkasya düşünülemez. Burada hangi taşı kaldırsanız altından ABD çıkar. Ortadoğu'ya ABD'nin ilgisinin ilk nedeni İsrail'dir' dedi. Prof. Erol Manisalı ise, AB konusuna şu sözlerle değindi: 'Geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri kurulmaktadır. Tek kalıp ezilmekten korkuyorlar. AB, içindeki kavgaya rağmen birleşmeyi sürdürecektir. Türkiye, Ukrayna, Beyaz Rusya ve diğer ülkelerin bulunmadığı bir Avrupa Birleşik Devletleri kurulacaktır. Ama Türkiye'yi hiçbir zaman reddetmeyecektir. AB bu ülkeleri içine alırsa refah düzeyini düşürmüş ve intihar etmiş olur. AB kesinlikle bir Hıristiyan kulübüdür. Bizi kesinlikle AB'ye almayacaklar. Oyalıyorlar. Böyle vakit geçirip sonuçta bizi kabul etmeyecekler. Avrupa Türkiye'yi arka bahçesi gibi görüyor. Boş yere bunların isteklerine boyun eğmeyelim. AB Türkiye için iç ve dış tehdittir. Üstelik bu kafayla gidersek, Kıbrıs elden gidecek.' İşte Kılınç'ın müthiş sözleri MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç sempozyumun soru-yanıt bölümünde söz aldı. Konuşmasına, 'Şahsi görüşlerini' açıklayacağını özellikle vurgulayarak başladı. Sonra da, 'Profesör Manisalı'ya aynen katılıyorum. Türkiye'nin milli menfaati olduğu konularda, Avrupa Birliği'nden destek görmediği artık ortadadır. Avrupa Birliği, bilakis Türkiye'nin menfaatlerini ilgilendiren sorunlara tamamamen menfi bakıyor, bu açıktır. Türkiye başka ülkelerle işbirliği yapmalıdır. Bunun en uygun tarzı Amerika'ya yakın görünen Rusya'dır. Mümkünse, ABD'yi gözardı etmeden, Rusya ve İran'ı da içine alan bir politika gütmesi gerekir.' Sempozyumun öğleden sonraki oturumunda ise emekli Büyükelçi Turgut Tülümen, Prof. Dr. Şule Kut da ile Prof. Dr Ergün Aybars bildirilerini sundu. 

BAŞBAKAN BÜLENT ECEVİT 'BİZİM AB İLE HİÇBİR SORUNUMUZ YOK' 

Başbakan Ecevit, Orgeneral Kılınç'ın sözleri ile ilgili 'Ben de televizyondan öğrendim. Ne istediğini tam anlayamadım' dedi. Kılınç'ın 'ABD'nin bilgisi dahilinde İran ve Rusya ile yeni bir oluşum' önerisini ise Ecevit, şöyle değerlendirdi: 'Bunu hiç anlayamadım. ABD ile İran nasıl biraraya getirilecek? Şimdi bu tartışmaların sırası değil. Bizim AB ile hiçbir sorunumuz yok. İlişkilerimiz çok iyi ve yolunda.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILMAZ 'ÖNERİ KABUS SENARYOSUDUR' 

Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Orgeneral Kılınç'ın sözlerinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi: 'Türkiye'nin AB'ye alternatif olarak, geleceğini Rusya'yla, İran'la birliktelikle araması önerisi, bana göre bir vizyon değil, olsa olsa bir kabus senaryosudur. Çünkü bahsedilen ülkeler dünyada en fazla yalnızlığa itilmiş olan ülkelerdir. Kişisel olduğu ifade edildiğine göre üzerinde fazla durmaya gerek yok.' 

GENELKURMAY BAŞKANI 'AVRUPA TERÖRE DESTEK VERİYOR' 

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu da, AB'yi eleştirdi. Savunma ve Havacılık Dergisi'nin yakında piyasaya çıkacak yeni sayısında Kıvrıkoğlu, Avrupa ülkelerini Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetleri desteklemekle suçladı. Kıvrıkoğlu, 'Türkiye, teröre karşı mücadelede uluslararası platformlarda beklediği desteği görmemiştir. Hatta bazı müttefiklerimiz açık şekilde bu örgütleri desteklemiştir' dedi. 

9. CUMHURBAŞKANI DEMİREL 'BU TARTIŞMALAR BİR İŞE YARAMAZ' 

9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Orgeneral Kılınç'ın açıklamaları hatırlatarak, 'AB'ye karşı 'Bizim başka alternatifimiz var' mesajı mı veriliyor?' sorusu üzerine şöyle dedi: 'AB sorunu, geçen 40 senenin sorunudur. Çetin bir süreçtir ve çok zorlukları vardır. Zorluklar aşılmaya çalışılıyor. Bu çeşit tartışmaların bir şeye yarayacağı kanaatinde değilim. AB'ye ne olmuş ki, alternatif arıyorsunuz?'

http://www.tgrthaber.com.tr/dunya/37202.html

***

Yeni bir taviz Sürecindeyiz

Yeni bir taviz Sürecindeyiz





Prof. Dr. Erol Manisalı, 

AB sürecinde 2 başlıkta daha görüşmelere başlanmasını değerlendirdi: Yeni bir taviz süreci başlıyor. AB Türkiye’yi asla almayacağı için uyum meselesinde mekanizma sürekli aleyhimize işliyor. Başta vakıflar olmak yeni hak kayıpları ve zararlar oluşacak.

Davul bizde, tokmak onlardaTürkiye-AB müzakere sürecinde Şirketler Hukuku ve Fikri Mülkiyet Hukuku başlıkları görüşmelere açıldı. AB’ye tam üye olan ülkelerin, kendi menfaatlerine dayalı bir anlayışla düzenlediği bu iki hukuk alanına Türkiye’nin de dahil edilmesi dikkat çekti. Müzakere sürecinde hedefin, Türkiye’deki Şirketler ve Fikri Mülkiyet Hukuku normlarını AB normlarına uydurmak olduğunu belirten Prof. Dr. Erol Manisalı, “Burada uluslararası standartlardan değil AB standartlarından bahsediyoruz.Hukuk mekanizması sürekli olarak aleyhimize işliyor” dedi.

Türkiye’nin hakları gasp edilebilirTürkiye’nin bugün de yarın da AB karar mekanizmalarında olmayacağına dikkat çeken Manisalı, açılan iki yeni müzakere başlığının, özellikle mülkiyet hukukundaki pek çok maddenin “tek taraflı” yorumuna olanak sağlayacağını ve Türkiye’nin haklarını gasp edebileceğini kaydetti. Manisalı şöyle devam etti: “  Türkiye dışarıdaki bir ülke olduğu ve bu konumunu korumak zorunda bırakıldığı için sürekli taviz vermek durumunda kalıyor. Bu önümüzdeki dönemde Türkiye için de geçerli olacak. Türkiye’yi yine vahim bir sürecin içine sokuyorlar. Davul bizim elimizde tokmak ise onların.”  
Kaynak Yeniçağ: Manisalı: Yeni bir taviz sürecindeyiz .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/manisali-yeni-bir-taviz-surecindeyiz-7780h.htm


9 Şubat 2019 Cumartesi

İNTERNET KULLANIMINDA SİBER SALDIRIYA DİKKAT

İNTERNET KULLANIMINDA SİBER SALDIRIYA DİKKAT





Türk Telekom’dan ‘Güvenli İnternet’ Açıklaması: Ciddiye Almalıyız


Türk Telekom Teknoloji Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Kıraç, teknoloji kolaylıklar sağlasa da siber hayatın getirdiği güçlüklerden bahsetti.

Türk Telekom Teknoloji Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Kıraç, teknoloji kolaylıklar sağlasa da siber hayatın getirdiği güçlüklerden bahsetti.
Geçtiğimiz aylarda kurulan Siber Güvenlik Merkezi bünyesinde gerçekleştirilen “Güvenli İnternet Gücü” toplantısında, veri kontrolünün ebevenyler tafafından ne kadar zorlu bir süreç halini alabileceğine değinildi.
Kıraç, 2018 yılında hayata geçirilen Siber Gübenlik Merkezi’nin önemine ve hem vatandaşların hem de kurumsal firmaların güvenliğine önem veren, ulusal çapta bir firma olduklarına değindi. Geçtiğimiz yıllardan beri ülkemizin zararlı yazılımlara maruz kalma konusunda dünya üçüncüsü, siber saldırıya maruz kalma konusunda ise dünya dokuzuncusu olduğuna değinerek Türk Telekom’un aldığı pozisyona dikkat çekti.
İşte Kıraç’ın açıklamaları:
“Türkiye’nin verisinin korunması bizim için çok önemli. Siber Güvenlik Merkezi’miz 2018’de hayata geçirildi ve Türkiye’nin en büyük siber güvenlik merkezi. Burada hem vatandaşlarımızın bireysel hem de kamunun kurumsal güvenliğine katkı sağlamaya çalışıyoruz.”
Siber Güvenlik Merkezi'miz 2018'de hayata geçirildi .
“Biz zaten birçok tedbiri almaya çalışıyoruz. Öncelikle vatandaşları bilinçlendirme adına aldığımız aksiyonlar var. 2013’ten beri ‘İnternetle Hayat Kolay’ projesi kapsamında özellikle kalkınmada öncelikli 54 ilde 25 yaş üstü internet okuryazarlığı az olan vatandaşları eğiterek bilinçlendirdik. e-Devlet gibi yaygınlaşması vatandaşlara kolaylık sağlayacak uygulamaların kullanılması çok önemli. Diğer bir çalışmamız ‘Eğitim Tırı’nda, Antalya’dan Eskişehir’e, Kars’a, Adıyaman’dan Zonguldak’a kadar dolaşarak yaklaşık 10 bin kişiye eğitim veriliyor. Finans, enerji ve su kontrolü gibi birçok alanda da biz güvenliği sağlıyoruz. Özellikle finansal saldırılar dünyada da çok önemli ve bunlar milyarlarca dolar zarar verdiği için önlemler alınıyor.”
“Dünyada yazılım işi yapan Türk şirketleri, önce Türk Telekom’a iş yapmış şirketlerdir. Dolayısıyla biz sadece Türkiye’deki yerli ve milli üretimi değil, aynı zamanda bunların ihracatını da teşvik ediyoruz. Çocuklar aksi takdirde her türlü zararlı içerikle bir anda karşı karşıya gelebilirler. Kontrolsüz, güvensiz bir internette birçok zararlı etken karşımıza çıkıyor.”



Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/turk-telekomdan-guvenli-internet-mesaji-41104917
***