BIÇAK SIRTI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BIÇAK SIRTI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2019 Pazar

İslamcı Siyaset, Cumhuriyet ve Batı..

İslamcı Siyaset, Cumhuriyet ve Batı..






EROL MANİSALI 
BIÇAK SIRTI 


İslamcı Siyaset, Cumhuriyet ve Batı..

''Ilımlı İslam Cumhuriyeti'' , Türkiye Cumhuriyeti'ne alternatif olarak düşünülmekte ve hazırlanmaktadırBu düşünce ''İran modelinden'' ve eski Baas rejimlerinden çok farklıdırÇünkü her ikisi de anti Amerikan ve antiemperyalist kimliklere sahiptirler
Türkiye'de istenen ise, ''ABD (ve Batı) ile işbirliği yapan İslamcı bir dokunun'' oluşturulmasıdır

Peki, ABD (ve Batı) için İslamcı doku neden önem taşıyor? Bu İslamcı doku ''toplumsal ve toplumcu siyasi ve iktisadi gelişmelerin önlenmesi için düşünülüyor'' Batı kapitalizmi bunu, toplumcu (halkçı) oluşumlara karşı ''bir panzehir'' olarak değerlendiriyor
Brezilya'daki, Latin Amerika'daki son gelişmelerin, Türkiye'de ve Ortadoğu'da ortaya çıkmaması için ılımlı (ve Batıcı) İslam cumhuriyetleri tercih ediliyorÖnemli olan, ''toplumcu olmamaları; İslamcı ve Batıcı olmalarıdır'' 

Ankara'da bir büyük partinin başdanışmanı bu nedenle, ''Batı'nın ve bizim taleplerimiz, nihayet birleşti'' dediği zaman işte bu örtüşmeyi kastetmekteydiIlımlı İslam Cumhuriyeti hem kendilerinin hem de Batı'nın isteğiydiÖnlerindeki engelleri de birlikte kaldıracaklardı

ABD ve AB'nin Atatürk 'ü ve onun kurduğu Cumhuriyeti karşılarına alan tutumlarının arkasında yatan neden işte buydu: Türkiye Cumhuriyeti'nin doğusundaki halkçı ve antiemperyalist felsefe, ABD ve AB için bir tehdit olarak algılanmaktadır

Batı'nın yeni Türkiye politikası 

ABD ve AB Türkiye'de, ''kendilerinde olduğu gibi rejimler ve yönetimler'' istemiyorlarUlusal çıkarlarımızın korunması demek, ''onların çıkarlarının engellenmesi'' sonucunu doğuruyorOysa onların istediği, ''Türkiye'nin yolgeçen hanına çevrilmesi'' Şirketlerinin, askerlerinin, misyonerlerinin cirit atması..

AB ve ABD'deki kurum ve komisyonların Türkiye'ye ilişkin kararlarını alt alta koyunca, bu gerçeği hemen görürüzOnların bu yeni Türkiye politikaları, ''Ilımlı İslam Cumhuriyeti'' ile örtüşmektedirHalkçı ve toplumcu politikalar yerine İslamcı (ve Batıcı) esasların bulunduğu bir düzen isteniyor

Varoşların ve kırsal alanın denetim altına alınması için tarikatların siyasette ağırlıklı olarak yer almaları zorunluSermaye partileri, artık varoşları ve köylüyü kontrol edemiyorlarİşte, İslamcı siyasilerin kritik görevleri burada başlıyor

Batı ve İslamcı siyasiler, ortak düşmanları karşısında birleşiyorlar: Cumhuriyet rejimi ve Atatürk ilkeleri karşısında..Aynen 1919 ve 1923 arasında olduğu gibi..O zaman da tarikatçılar ve bölücüler emperyalistlerle ve Yunanla işbirliği yapmadılar mı? 

ABD ve AB bugün de aynı şeylere karşılar: Bu nedenle almış oldukları kararlarla, yaptıkları dayatmalarla Lozan'ı tasfiye etmeye çalışıyorlarBu nedenle tarikat liderleri ''Batı'nın himayesi altında'' tutuluyorlar

Şu ''Ilımlı İslam'' deyimi de çok ilginç: Boynu bükük veya işbirlikçi sözcükleri yerine kullanmış olmalılar..

Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti halkçı, laik ve antiemperyalist kimliği ile tarihteki yerini almıştırTarikatçıların, bölücülerin ve gayri milli sermayenin tüm işbirlikçi faaliyetlerine rağmen hâlâ ayaktadır

Batı yeniden, Ilımlı İslam Cumhuriyeti formülü ile ''tarikatların, bölücülerin ve işbirlikçi kimi sermaye çevrelerinin'' egemen olduğu bir düzen kurma çabasındadır
Halkımızın, ''kimlerin hangi tarafta bulunduğunu'' iyi görmesi ve değerlendirmesi gerekir..

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali  

http://kutuphane.halkcephesi.net/Yazarlarold/Erol%20Manisali/id4.htm


9 Ocak 2016 Cumartesi

Bunlar Gerçek mi? Yoksa Rüya mı Görüyoruz,



Bunlar Gerçek mi? Yoksa Rüya mı Görüyoruz, 



BIÇAK SIRTI 
EROL MANİSALI 

Haziran 2001



Bunlar Gepçek mi? Yoksa Rüya mı Görüyoruz? 

Sadece son iki yıl içinde çevremizde Türkiye'ye karşı meydana gelen olayları ele aldığımızda inanılması güç bir manzara çıkıyor. Türkiye üzerinde hesaplan olanlar, hesaplan olmasa bile " bazı yan ürünlerden " yararlanmak isteyenler, zayıf bir Türkiye benim için daha iyidir diyenler el ele vermiş bir şeyler karıştırıyoriar. Başı çekenlerin önünde Yunanistan ve Rusya var. AB ve ABD, "Tavşana kaç, tazıya tut" politikası içinde, kendi iç dengelerinin sonucu zikzaklar çiziyor. Şöyle bir baktığımız zaman: 

1) Yunanistan, Rumları da kullanarak, kriz politikasını inanılmaz ölçülerde yükseltti. AB'yi ve Rusya'yı Türkiye'ye karşı çok iyi kullanıyor. ABD yönetiminde de lobisini ve armatörlerini savaş durumuna sokmuş. Pangalos'un Türkiye'ye küfür ve hakaret yağdırmadığı gün medyamız neredeyse, "Oh bugünü de küfürsüz atlattık " diye dua edecek. Yunanistan PKK'ye terör eylemleri için her desteği veriyor, içerden kemirmeye çalışıyor. Ocalan'ın bir Yunan üniformasını giymediği kal- dı. Yunanistan Rusya'yı paralı asker gibi kullanıyor. Ermenistan ve Suriye ile Türkiye'ye karşı, askeri ittifaklar yapıyor. Ege'de Genelkurmay Başkanı'nın deyımi ile "sürekli omuz atyor". Yunanistan Türkiye'ye karşı, ilan edilmemış bir savaş yürütüyor. Unutmayalım, arkadan ABD ve AB kendisine destek vermese, kesinlikle böyle saldırganlıklar yapamaz. 

2) Rusya'nın derdi de başka, Kafkasya ve İç Asya'da Türkiye'nin variığını "srfırlamaya" çalışıyor. Bu bölgedeki petrol ve doğal gaz Türkiye'nin katılmasını istemiyor. Hele hele boruların Türkiye'den geçmesi, sanki Rusya'nın cebinden parasının çalınması gibi bir şey. Kıbrıs'ta bayrak göstermek istiyor. Akdenız'de ve Balkanlar'da kaybolan prestijini Türkiye'nin Sırtından kazan- mak istiyor. Hem de srtah ve Ortodoks kartını kullanarak NATO üyesi Türkiye'yi açıktan açığa tehdit ediyor. İşin daha da garibi, NATO sessiz kalınca Ankara Rusya'yı şikâyet etmek zorunda kalıyor. 

3) Yunanistan'ı ve Rusya'yı haksız bile olsalar, anla- mak mümkün. Peki, Avrupa Birtiği'ne ne demeli? Türkiye'ye, geleceğin Avrupa Devleti'nde yer vermek istemiyor, bunu anlıyoruz, kendine göre haklı nedenleri ola- bilir. Ancak bunu yaparken "hukuk dışı ve şantajcı" bir politika izliyor. Hem de Türkiye'deki insan haklarının ve demokrasinin arkasına saklanarak. İşin en kötüsü de bu. Bir taraftan Türkiye'yi oyalarken diğer yandan Kıbrıs ve Ege'de şunları ver diye sayıyor. AB'nin iki büyüğü Almanya ve Fransa; Balkanlar, Orta doğu ve Kafkaslarda kendi özel hesap ve niyetleri bulunduğu için Türkiye'nin gönlünü hoş tutmak zorundalar. Bu AB'nin hatın için değil, kendi özel misyonlarından kaynaklanan bir durum. Buda fazla garipsenemez. 

4) ABD ise şeytan üçgenindeki oyunda, on ip üzerinde birden yürüyen canbaz gibi. Bir taraftan Türkiye - Israil - ABD üçgenini sağlamlaştıracak, öte yandan Ermenistan'ı Rusya kanalı ile kanatlan altında tutacak, Yunanistan'ı lobilerin baskısı ile desteklerken Türkiye'yi de çok fazla sıkıştırmayacak! K. Irak'ta hem Türkiye'yi destekleyecek hem de elin- deki bazı jokerleri kaybetmeyecek. Işte bu nedenle, Washington'da yönetimin sözcüsü, " bir hafta içinde üç zıt görüş " belirtmek zorunda kalıyor. ABD, Türkiye -AB ilişkilerinde de bir açmazın içinde bulunuyor. Bir taraftan, AB'nin bölgedeki "etki alanının" genişlemesini engelleyecek, öte yandan da Türkıye - AB bütünleş - mesine yardımcı olmaya çalışacak! Türkiye ile ilgili olarak, ABD'nin, AB'nin ve Rusya'nın hesapJannı, bu çelişkiler yumağı içinde bile anlamak olası. Avrupa'nın iki büyüğü, Fransa ve Almanya'nın da politikaları anlaşılabilir. Bu ortam içinde, Türkiye'ye karşı bütün mekanizmalan ateşleyen ve çalıştıran Yunanistan'dır. ABD'nin ve AB'nin içinde yer alıyor, Rusya ile ortak çıkarlan var. Türkiye'yi, bu devler arasında sıkış- tınyor. Türkiye'nin manevra alanı daralmış. Ama yine de elinde kozlar var. Ancak elindeki kozlan yanlış kullanıyor. 

Örnek mi: 

1995'te AB ile Norveç'in yaptığını yapmadık, gönüllü olarak kendimizi bağladık, elimizdeki kozu kaybettik. Eve "kuma" girdikten sonra, evin beyi ile artık pazarlık yapamazsınız. Nikâh için sizi devamlı oyalariar. Üstelik arka bahçede, " Müştemilat " içinde hapis kalırsınız. 1995'te, üç paralık oy hesabı için, bazılan bunu kabullendiler. 12 Aralık, Avrupa Doruğu fotoğrafında, bizim de resmimiz çıksın diye yeni ödünlerin verilmeyeceğini umuyorum. 1990 sonrasında baa koşullar aleyhimize dönmüş olabilir. Ancak biz, devlet yönetimi ve hükümet polıtıkaları olarak, gerçekçi ve kararı bir politika tuttura bilsek, bugün düştüğümüz duruma düşmezdik. Kimse hâlâ farkında değil: 1995'te yaptığımız büyük hatalar hem AB ile aramızı açtı hem de Yunanistan'ı tepemize çıkardı. Bugünkü krizin düğmesine 1995'te basılmıştır. Türkiye'nin dış politikasına yön verenlerin çıkarılan ile ulusal çıkarlar bağdaşmadığı sürece bu sorunlar bitmez. Tabıı bu çıkar çatışmasının arkasında, "içerdeki vahşi paylaşım kavgası" var. İşin ucu, devleti soymaktan uyuşturucuya ve bazı büyük sermaye çıkarlanna kadar uzanıyor. Öte yandan coğrafyamız ve tarihimiz de "zayrf" olunca, ışler daha da kötüleşiyor. Sanki birileri bizim gıyabımızda Sevr '97'yi imzalamışlar da bizim haberimiz yok. Bütün bunlar bir fantezi mi, yoksa tarih yeniden tekrarlanıyor mu Bir banka reklamındaki gibi, geçmişe mi dönüyoruz Ister rüya, ister gerçek olsun, silkinip uyanmamız gerekmez mi?

http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/1997/11/4/8.xhtml


..