9 Ocak 2016 Cumartesi

Bunlar Gerçek mi? Yoksa Rüya mı Görüyoruz,



Bunlar Gerçek mi? Yoksa Rüya mı Görüyoruz, 



BIÇAK SIRTI 
EROL MANİSALI 

Haziran 2001



Bunlar Gepçek mi? Yoksa Rüya mı Görüyoruz? 

Sadece son iki yıl içinde çevremizde Türkiye'ye karşı meydana gelen olayları ele aldığımızda inanılması güç bir manzara çıkıyor. Türkiye üzerinde hesaplan olanlar, hesaplan olmasa bile " bazı yan ürünlerden " yararlanmak isteyenler, zayıf bir Türkiye benim için daha iyidir diyenler el ele vermiş bir şeyler karıştırıyoriar. Başı çekenlerin önünde Yunanistan ve Rusya var. AB ve ABD, "Tavşana kaç, tazıya tut" politikası içinde, kendi iç dengelerinin sonucu zikzaklar çiziyor. Şöyle bir baktığımız zaman: 

1) Yunanistan, Rumları da kullanarak, kriz politikasını inanılmaz ölçülerde yükseltti. AB'yi ve Rusya'yı Türkiye'ye karşı çok iyi kullanıyor. ABD yönetiminde de lobisini ve armatörlerini savaş durumuna sokmuş. Pangalos'un Türkiye'ye küfür ve hakaret yağdırmadığı gün medyamız neredeyse, "Oh bugünü de küfürsüz atlattık " diye dua edecek. Yunanistan PKK'ye terör eylemleri için her desteği veriyor, içerden kemirmeye çalışıyor. Ocalan'ın bir Yunan üniformasını giymediği kal- dı. Yunanistan Rusya'yı paralı asker gibi kullanıyor. Ermenistan ve Suriye ile Türkiye'ye karşı, askeri ittifaklar yapıyor. Ege'de Genelkurmay Başkanı'nın deyımi ile "sürekli omuz atyor". Yunanistan Türkiye'ye karşı, ilan edilmemış bir savaş yürütüyor. Unutmayalım, arkadan ABD ve AB kendisine destek vermese, kesinlikle böyle saldırganlıklar yapamaz. 

2) Rusya'nın derdi de başka, Kafkasya ve İç Asya'da Türkiye'nin variığını "srfırlamaya" çalışıyor. Bu bölgedeki petrol ve doğal gaz Türkiye'nin katılmasını istemiyor. Hele hele boruların Türkiye'den geçmesi, sanki Rusya'nın cebinden parasının çalınması gibi bir şey. Kıbrıs'ta bayrak göstermek istiyor. Akdenız'de ve Balkanlar'da kaybolan prestijini Türkiye'nin Sırtından kazan- mak istiyor. Hem de srtah ve Ortodoks kartını kullanarak NATO üyesi Türkiye'yi açıktan açığa tehdit ediyor. İşin daha da garibi, NATO sessiz kalınca Ankara Rusya'yı şikâyet etmek zorunda kalıyor. 

3) Yunanistan'ı ve Rusya'yı haksız bile olsalar, anla- mak mümkün. Peki, Avrupa Birtiği'ne ne demeli? Türkiye'ye, geleceğin Avrupa Devleti'nde yer vermek istemiyor, bunu anlıyoruz, kendine göre haklı nedenleri ola- bilir. Ancak bunu yaparken "hukuk dışı ve şantajcı" bir politika izliyor. Hem de Türkiye'deki insan haklarının ve demokrasinin arkasına saklanarak. İşin en kötüsü de bu. Bir taraftan Türkiye'yi oyalarken diğer yandan Kıbrıs ve Ege'de şunları ver diye sayıyor. AB'nin iki büyüğü Almanya ve Fransa; Balkanlar, Orta doğu ve Kafkaslarda kendi özel hesap ve niyetleri bulunduğu için Türkiye'nin gönlünü hoş tutmak zorundalar. Bu AB'nin hatın için değil, kendi özel misyonlarından kaynaklanan bir durum. Buda fazla garipsenemez. 

4) ABD ise şeytan üçgenindeki oyunda, on ip üzerinde birden yürüyen canbaz gibi. Bir taraftan Türkiye - Israil - ABD üçgenini sağlamlaştıracak, öte yandan Ermenistan'ı Rusya kanalı ile kanatlan altında tutacak, Yunanistan'ı lobilerin baskısı ile desteklerken Türkiye'yi de çok fazla sıkıştırmayacak! K. Irak'ta hem Türkiye'yi destekleyecek hem de elin- deki bazı jokerleri kaybetmeyecek. Işte bu nedenle, Washington'da yönetimin sözcüsü, " bir hafta içinde üç zıt görüş " belirtmek zorunda kalıyor. ABD, Türkiye -AB ilişkilerinde de bir açmazın içinde bulunuyor. Bir taraftan, AB'nin bölgedeki "etki alanının" genişlemesini engelleyecek, öte yandan da Türkıye - AB bütünleş - mesine yardımcı olmaya çalışacak! Türkiye ile ilgili olarak, ABD'nin, AB'nin ve Rusya'nın hesapJannı, bu çelişkiler yumağı içinde bile anlamak olası. Avrupa'nın iki büyüğü, Fransa ve Almanya'nın da politikaları anlaşılabilir. Bu ortam içinde, Türkiye'ye karşı bütün mekanizmalan ateşleyen ve çalıştıran Yunanistan'dır. ABD'nin ve AB'nin içinde yer alıyor, Rusya ile ortak çıkarlan var. Türkiye'yi, bu devler arasında sıkış- tınyor. Türkiye'nin manevra alanı daralmış. Ama yine de elinde kozlar var. Ancak elindeki kozlan yanlış kullanıyor. 

Örnek mi: 

1995'te AB ile Norveç'in yaptığını yapmadık, gönüllü olarak kendimizi bağladık, elimizdeki kozu kaybettik. Eve "kuma" girdikten sonra, evin beyi ile artık pazarlık yapamazsınız. Nikâh için sizi devamlı oyalariar. Üstelik arka bahçede, " Müştemilat " içinde hapis kalırsınız. 1995'te, üç paralık oy hesabı için, bazılan bunu kabullendiler. 12 Aralık, Avrupa Doruğu fotoğrafında, bizim de resmimiz çıksın diye yeni ödünlerin verilmeyeceğini umuyorum. 1990 sonrasında baa koşullar aleyhimize dönmüş olabilir. Ancak biz, devlet yönetimi ve hükümet polıtıkaları olarak, gerçekçi ve kararı bir politika tuttura bilsek, bugün düştüğümüz duruma düşmezdik. Kimse hâlâ farkında değil: 1995'te yaptığımız büyük hatalar hem AB ile aramızı açtı hem de Yunanistan'ı tepemize çıkardı. Bugünkü krizin düğmesine 1995'te basılmıştır. Türkiye'nin dış politikasına yön verenlerin çıkarılan ile ulusal çıkarlar bağdaşmadığı sürece bu sorunlar bitmez. Tabıı bu çıkar çatışmasının arkasında, "içerdeki vahşi paylaşım kavgası" var. İşin ucu, devleti soymaktan uyuşturucuya ve bazı büyük sermaye çıkarlanna kadar uzanıyor. Öte yandan coğrafyamız ve tarihimiz de "zayrf" olunca, ışler daha da kötüleşiyor. Sanki birileri bizim gıyabımızda Sevr '97'yi imzalamışlar da bizim haberimiz yok. Bütün bunlar bir fantezi mi, yoksa tarih yeniden tekrarlanıyor mu Bir banka reklamındaki gibi, geçmişe mi dönüyoruz Ister rüya, ister gerçek olsun, silkinip uyanmamız gerekmez mi?

http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/1997/11/4/8.xhtml


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder