10 Ocak 2016 Pazar

KIBRIS İŞİN BAHANESİ...




KIBRIS İŞİN BAHANESİ...


Prof. Dr. EROL MANİSALI
TEMMUZ 2003  SAYI- 59  




 AB Kıbrıs uyuşmazlığına 1990 sonrasında müdahale etti. Soğuk savaş bitmiş, AB 1991’de Maastricht doruğunda Avrupa Birleşik Devletleri’ni oluşturma kararı almıştı. Bunun için de Doğu Akdeniz’e egemen Kıbrıs Adasının tamamı AB içine alınmalı idi.

 Adada iki devlet vardı: İngiliz-Yunan-Rum güçleri yanında Türkiye’nin de askerleri vardı. Türkiye’nin ada ile ilişkisinin kesilmesi gerekiyordu. Çünkü Türkiye’ye, geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri’nde yer verilmeyecekti. Zaten AB Türkiye’yi içine alacak olsa, Kıbrıs için Türkiye ile çatışmasına hiç gerek olmazdı.

AB (ve Yunanistan) bu politikasını açık olarak ifade edemediği için Kıbrıs meselesi kedi-fare oyununa dönüştü. Çünkü Türkiye içinde farklı nedenlerle bu oyunu oynamaya hazır “ Çevreler ” vardı.  Bu çevreler de Kıbrıs meselesini , AB’nin yaptığı gibi “kullanmaya” başladılar.

 Kıbrıs işini kimler nasıl kullanıyorlar? Sıralayalım…

1) Bazı büyük sermaye çevreleri soğuk savaş bitince, Batı’nın içine almama kararı yüzünden “Türkiye’yi AB’ye tek yanlı bağlama” politikası yürütmeye başladılar.

 6 Mart 1995’deki hilkat garibesi Gümrük Birliği Belgesi, bu yüzden Türk Halkı aldatılarak dar bir çevre tarafından imzalattırılmıştır. Aynı çevreler “sessiz darbenin” devamı için Kıbrıs’ın AB’ye (Yunanistan’a) verilmesi gerektiğine inanmaktadırlar. Batı talepleri yerine getirmeli, Türkiye direnç göstermemeli, Türkiye’nin AB ile arası açılmamalı ki böylelikle Sessiz Darbe aksamamalı.

2) Soruna, Avrupa’nın siyasi gözlüğü ile bakmak zorunda olan bazı politikacılar da devrededirler. 25 Şubat 1995’te işin bu noktaya getirileceğini başbakana ve dışişleri bakanına yüz yüze görüşmemizde anlatmıştım.(*)

 Ancak bazı büyük sermaye çevrelerinin yapmak istedikleri oldu. Şimdi aynı çevreler AKP üzerinden işi yürütmek istiyorlar. Siyasi dış çevrelerin RTE’ye “büyük ilgilerinin” arkasında yatan esas sebep budur. Türkiye’deki siyasiler son 8-10 yıl içinde Kıbrıs konusunda zaaf göstermişler ve AB’nin tek yanlı ve sömürgeci yaklaşımlarına boyun eğmişlerdi.

 3)Türkiye’nin bölünmesi konusunda kendine göre hesapları olan bazı çevreler, AB ile işbirliği yapmışlardır. Zaten bu nedenle Güney Kıbrıs Rum yönetimi terörist kuruluşlara tam bir destek vermiştir. Yunanistan da bölücü terörist kuruluşlar ile işbirliği içerisinde oldu.

 4)Türkiye’de dini siyasallaştırmak isteyen çevrelerin de AB’den kendilerine destek alabilmek için Kıbrıs’a “ Toleranslı ” baktıklarını görüyoruz. Onlar için ise Kıbrıs, AB’nin kendilerine yaptığı destek karşılığında verilmesi gereken bir “rüşvet”tir.

 Dolayısıyla “ Kıbrıs Üzerinden ” herkesin kendine göre bir hesabı bulunuyor. Ama bu hesapların Kıbrıs’ta yaşayan Türk ya da Rum halkı ile uzaktan yakından ilişkisi bulunmamaktadır.


 Al Kıbrıs’ı ver Takvimi…


 “ Al Kıbrıs’ı ver takvimi…” düşüncesinde olan çevrelerin de sadece Kıbrıs’la değil, takvimle de ilişkileri bulunmamaktadır. Onların düşünceleri farklıdır:

- Bazı sermaye çevreleri  Türkiye’nin tek yanlı bağlanma sürecinin “takvim vasıtası ile” sağlanabileceğini düşünmektedirler. 

- Dini siyasallaştırmak, Cumhuriyet’in yapısını değiştirmek, Atatürkçü düşünceyi silip atmak için “takvimin gerekli olduğuna” inanmaktadırlar.

- Bölücü çevreler için de takvim çok önemlidir. AB’nin Türkiye üzerinde baskılarının devamı, ancak “ Takvim ile ” sağlanabilecektir.

- Takvim, Atina için de büyük önem taşıyor. Türkiye’nin köşeye sıkıştırılıp ödünlerin elde edilebilmesi için de takvim kaçınılmazdı. İşte bu nedenle Atina, takvimin verilmesini, Ankara’dan daha fazla istemektedir. Simitis bu nedenle, samimi olarak takvim için lobi yapmaktadır!

 Ama yukarıda sıralanan çevrelerin hepsi de “ Takvimin Türkiye’nin içeri alınması ile bir ilgisinin bulunmadığını ”  çok iyi bilmektedirler. Amaçları zaten bu değildir, amaçları Türkiye’nin sıkıştırılmasıdır. “Onlar takvime, bir mengene, bir kurtkapanı” gözü ile bakmaktadırlar.  

 Bazı iyi niyetli ve saf aydınlarımızı bu çevrelerin dışında tutmak gerekir. Bunlar gerçekten takvim verilir ise Türkiye’nin tam olacağına inanabilmektedir.

 Onlara da fazla kızmamak gerekir. 10 yıl boyunca okudukları gazeteler, açtıkları televizyonlar her gün yalan söyler ve yazar ise onlar da kendilerini kandırmaya başlayı verirler.

 Tartışılan Kıbrıs değil, soğuk savaş sonrasında Türkiye’nin Emperyalist Batı taleplerini karşılayıp karşılayamayacağı meselesidir.

 Kıbrıs takvim konuları buz üzerine çizilen resimlerdir. Kralın çıplak olduğunu söyleyecek cesaretimiz var mı, yok mu? Buna kara vermek durumundayız.

 (*) Türkiye - Avrupa İlişkilerinde Sessiz Darbe. ( DEN ALINTIDIR )



http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/temmuz03_08.htm


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder