18 Ocak 2016 Pazartesi

Atatürk ve Cumhuriyet



Atatürk ve Cumhuriyet



İLKE..,
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN

(Anayasa Mahkemesi Önceki Başkanlarından)

Büyük başarılarla tarihe geçen Osmanlı İmparatorluğu 36 padişah, 235 sadrazam ile 623 yıl sürmüş, baskıcı ve dinci kişisel yönetimin neden olduğu gerileme ve yıkılma dönemindeki tutarsızlıklar, ekonomik güçlükler ve toprak kayıplarının içine düşürdüğü durumlara dayanamayıp yaşamına son verilmiştir. 
Uygarlığı n çağdaş olanaklarından yoksun kalan Osmanlı toplumu giderek kötülüklere düşmüş, savaşlarda yitirdiklerinin acılarıyla yürekleri dağlanan aileler umutsuzluk ve çözümsüzlükle kıvranmış , Batının sömürgesi işlemi uyğulanan ülkemiz yayılmacı emperyalist dış güçlerin işgaline uğramış , işbirlikçi iktidarın ihanetlerine eklenen isyanlarla karanlık tüm ağırlığıyla üzerimize çökmüştü. Yokluk, düşkünlük ve yalnızlık yurtseverleri değişik düşüncelerle uğraştırırken öğrencilik yıllarından beri ülkesinin geleceğine ilişkin tasarıları olan Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Atatürk sevip saydığı , kendisine güvenen halkının başı na geçerek müdafaa-i hukuk ruhu ve Kuvay-ı Milliye ateşiyle atıldığı Ulusal Kurtuluş Savaşı ’nı, Millî Mücadele adıyla anılan ölüm kalım girişimini başlatmıştı.

Kimsenin önerisi, dayatması ve herhangi bir yardımı olmadan Erzurum ve Sivas Kongrelerini toplayarak başladığı yolculuğa kendinin ustaca 9. Ordu Müfettişliğine ( Sonra 3. Ordu oldu ) Atanmasını sağlamış , 19 Mayıs 1919’da çıktığı Samsun’dan sonra 22 Haziran 1919’da “Bu ulusun bağımsızlığı nı yine bu ulusun istenci ve direnci kurtaracaktır.” açıklığı nı taşı yan Amasya Genelgesi’ni kaleme alarak Anadolu İhtilâlı bayrağı nı açmış tır. Bu kutsal yürüyüş 23 Nisan 1920’de tam bir hukuksal kurumlaşma olan TBMM’nin açılışı yla ilk evresini tamamlamıştır. Meclis’in açılması kanımca Cumhuriyetin kurulmasıdır.
Adı, 1921 Anayasası’nın 29 Ekim 1923’de değiştirilmesiyle konulmuştur.

Cepheden cepheye koşarak yaşamını adadığı ülkesini düşmanlardan kurtarıp esenliğe çıkarmayı amaçlayan Mustafa Kemal, geleceğe ilişkin düşüncelerini 1905’de arkadaşlarına (Ali Fuat Cebesoy anılarında açıklıyor), 1908’de gazeteci diplomat Rus İvan Malinov’a (Prof. Dr. Şerafettin Turan Türk Dili dergisine yazdı), Erzurum Kongresi sonrasında Mazhar Müfit Kansu’ya anlatıyor: Türkiye’de cumhuriyet kurulacaktır, lâtin harfleri kullanılacaktır, kadınlar örtünmeden kurtarılacaktır. 
Bunlar konuşmalarının önemli bölümleridir. Öbür sözü de Kongre öncesinde Mazhar Müfit Kansu’nun “ Mücadele başarıya ulaşı rsa yönetim biçimi ne olacaktır? ” 

Sorusuna hiç duraksamadan verdiği “ Hiç kuşkusuz Cumhuriyet! ” yanıtıdır. 

30 Ağustos 1922 zaferine İsmet İnönü’nün Önerisiyle “ Başkomutan Meydan Savaşı ” adı verilmişti. Zaferin getirdiği sonuçların Cumhuriyete giden yolu açtığı unutulmamalıdır.
1 Kasım 1922’de 308 nolu TBMM kararıyla saltanatın kaldırılmasını, sınırlarımızın kesinleştiren 24 Temmuz 1923 günlü Lozan Barış Antlaşması izlemişti. 
Kimi arkadaşlarının karşı çıkmasına, “ Saltanat ve hilâfeti kurtarma amacıyla girişilen savaş ” Görüşüyle padişah yandaşlığı nın değişik anlatımlarla öne sürülmesine ve Mustafa Kemal’i engelleme çabalarına ödün verilmemiş, gece üzerinde çalışı lan metnin CHP Meclis Grubu ve TBMM çoğunluğunun benimsemesiyle 29 Ekim 1923’de cumhuriyet “ Hükûmet biçimi ” olarak ilân edilmiştir. Mustafa Kemal 15-20 Ekim 1927’de toplanan CHP II. Büyük Kurultayı’nda, sonu Türk Gençliğine Sesleniş’le biten 36,5 saatlik Büyük Söylevi’nde bu oluşumu belgeleriyle, destansı biçimde anlatır. Olaylara dayandırarak anlattığı gelişmeler, her alanda tam bağı msızlığı , özgürlüğü, ulusal egemenliği ve aydınlanmayı amaçlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı ’nın amacına uygun bir yapılanmayı kanıtlamaktadır. 20 Nisan 1924 günlü, 491 nolu ilk Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ( Teşkilâtı Esasiye Kanunu )’nın, sonraki 1961 ve 1982 Anayasalarının I. maddesiyle cumhuriyet devlet biçimi olarak benimsemiş, anılan anayasaların sırasıyla 102/4., 9. ve 4. Maddelerine göre Cumhuriyet biçiminin değiştirilmesi önerisi bile yasaklanmış tır. Bu durum, yaşamsal önemin kanıtıdır.

NEDİR? Cumhuriyet
Yönetenlerin, Yönetilenler tarafından, denetlenmek ve değiştirilmek koşuluyla belli bir süre için seçildiği düzenin adıdır. 

Tam eşitlikçi bir yurttaşlar düzeni, tam bir halk demokrasisidir. Atatürk, 29 Ekim 1933’deki Onuncu Yıl Söylevi’nde “Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü” olarak nitelediği cumhuriyetin, demokrasinin yaşama geçiş biçimi ve yönetimdeki adı olduğunu Türk Ulusu’nun yaradılışı na ve karakterine en uygun rejim bilinerek seçildiğini söylemiştir. 

4 Aralık 1923’de “ Biz bu Cumhuriyeti kanla kurduk ” sözünden sonra 1 Kasım 1928 TBMM’ne açış konuşmasında “... Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” demiştir.

Kişilikleri, eğitimleri ne olursa olsun Osmanlı ailesinde babadan oğula geçen ve nice kanlı olaylara neden olan yöneticilik artık ulusun kendi istencini yansıtan çağdaş bir düzeye yükselmiştir. 30 Ağustos zaferini kazanan TBMM Ordularının ulusuna armağanı olan cumhuriyetin sahibi tüm Türk Ulusu’dur. Atatürk’ün özdeyiş değerli, çok anlamlı “ Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir. ” sözü hiçbir soy ve inanç ayrımı gözetmeksizin ümmetten ulus düzeyine, kul kölelikten yurttaşlığa yükselen toplum ve insan öğesinin bölünmez bütünlüğünü ve özgün niteliğini vurgulamaktadır.

Osmanlı enkazını kaldırıp küllerini temizleyerek kurulan cumhuriyet, yurttaşlarından kurumlarına değin yepyeni bir yapıdır. Anlayış tan ilkelere ve kurallara uzanan açılımında insan değerinin üzerine yaşamın vazgeçilmez gereklerini koyarak hak ve özgürlüklerle taçlandırmıştır.

20 Ocak 1921 günlü, 85 nolu TBMM Anayasası’nın 1. maddesindeki “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur. Yönetim yöntemi, halkın geleceğini eylemli biçimde 
kendisinin yönetmesi ilkesine dayanmaktadır” açıklığı yla hedeflenen cumhuriyet ve egemenliği gökten yere indirip gerçek sahibinin eline bırakan lâikliktir.
Cumhuriyet sözcük olarak hukuksal, toplumsal ve siyasal alanda genel bir anlam taşımakla birlikte ona asıl değerini veren uygulama biçimi ve nitelikleridir.
Birçok devlet cumhuriyet adını taşı makta ve ulusal kurtuluş savaşı vererek dünyaya örnek olan ve “Türk Mucizesi” olarak adlandırılan başarının simgesi olamamıştır. 
Günümüzde kimi ruhsal ve beyinsel bozuklukların, kimi siyasal eğilimlerin, inanç katılıklarının, çıkarcılıkların ve aymazlıkla, sapkınlıkların yansıması olan karşı tlıklar, numaralandırma çabaları, bilinçsizliğin ve değerbilmezliğin ibret verici örneklerindendir.
10. Yıl Marşı ile övüncümüzü ve kıvancımızı coşkuyla açıklamamız, 1930’larda dünyadaki 12-13 cumhuriyetin önde gelenlerinden gösterilen Türkiye’nin gerçeklerinden 
kaynaklanmaktadır. Özellikle 1950 sonrası verilen ödünlerle yöneticilerin ağır kusurları sonucu cumhuriyet kan yitirmeye başlamıştır. 
84. yıl dönümü nü kutladığı mız günümüzde “ 100. yılını kutlayabilecek miyiz? ” endişelerine tanık olmak üzücüdür. Atatürk’ü ve cumhuriyeti yeterince anlamadığımız, anlatamadığı mız, değerlerini bilemediğimiz gerçeği, sorumluluğumuzu ve hepimizin yanlış lık ve yanılgılarını gündeme getirmektedir.

DURUM

Yanlış bir insan hakları, özgürlük, demokrasi, din, lâiklik anlayışı , duygusallık, inat, zıtlaşma, partizanlık ve kötü siyasetle toplumsal barış bozulmuş, en büyük insanlık suçu terörle ulusal dayanış ma sarsılmış , gereksiz düzenlemelerle cumhuriyetin niteliklerinden arındırılması aymazlıkları yeğlenmiştir.

Cumhuriyet yalnız sözcük değildir. Nitelikleriyle bir bütündür. Anayasa’nın 2. Maddesinin “...demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devletidir.” dediği yapı, cumhuriyetin tanımıdır. Bu kutsal yapıyı niteliklerinden soyutlamak, yalnız sözde ve kâğıt üzerinde bırakmak, açılımıyla ilgili maddelerden çıkararak yalnız tanımda korumak cumhuriyetten yararlananların, onu koruma andı içenlerin katlanabileceği bir durum değildir.

Tekil devlet yapısını, bir ulus gerçeğini, ülkenin tümlüğünü bozarak toprak koparıp ayrı devlet kurma çabasında olanlarla destekçileri iç ve dış odakları gözetir sek, eleştiri ve önerilerinin doğrultusunu kavrarsak karşılaştığımız tehlike daha iyi anlaşılır.
Dinlerin olduğu yerde bulunup olmadığı yerde bulunmayan, devletin dinden 
bağımsızlığını, aklın özgürlüğünü anlatan laiklik asla din karşıtlığı değildir. 
Başta din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere her tür hak ve özgürlüğün güvencesidir. Bağımsızlığın, demokrasinin, çağdaşlığın kaynağı ; siyasal, hukuksal ve ulusal birliğin dayanağı ; eşitliğin, kardeşliğin, dostluğun, akılcılığı n, bilimselliğin, barışı n, uygarlığı n en elverişli iklimidir.

Laiklik sayesinde geldiğimiz ve ulaşmayı amaçladığımız güzellikler ve günler, kökten dinci sömürücülerin kötülükleriyle kararmaktadır. 
Lâik  Atatürk cumhuriyeti yönetiminin karşıtlarının eline geçmesi, koruyucularının ve sorumlularının bağışlanmaz tutumlarına bağlanmalıdır.

Gereksiz tartışmalarla zaman ve emek yitirilmekte, cumhuriyeti gönendirerek Türk Devrimi’nin temeli olan Atatürk ilkeleri güçlendirecek yerde karalama ve geçersiz kılma uğraşları sürdürülüp yaygınlaştırılmakta, Anayasa ile oynayarak AB ve ABD özlemleri doğrultusunda dinci düzenin yolları döşenmektedir.

Bizi dünya uluslar ailesi içinde onurlu ve saygın yerimize oturtan, her alanda Türk Devrimi’nin açılımlarıyla başka ülkelerde yüzyıllarca başarılamayan gelişmeleri 10-15 yıla sığdıran, yollar, demir yolları, köprüler, uçak alanları, kara, deniz ve hava limanları, hastaneler, okullar, üniversiteler, kitaplıklar kazandıran, günün olanaklarıyla donatıp yapılarla bayındır kılan, yabancıların yanında düşkün kalmaktan kurtaran cumhuriyet ulusal onurumuzun simgesidir. Cumhuriyetin kazandırdıkları olmasa AB üyeliği söz konusu olamazdı.
Günümüz dünyasında 54-55 müslüman çoğunluklu ülkelerden hiçbirinde islâmiyet Türkiye’deki kadar mutlu ve özgür yaşanmamaktadır.

Bu ülkelerin hepsindeki cami toplamından fazlası yalnız Türkiye’de vardır. Hiçbir yurttaşın dinsel görevlerini ve dininin gereklerini yerine getirmesinde kamu düzenini olumsuz etkilemedikçe hiçbir engel ve sınır yoktur. Devletin her görevi, her katı, ülkeninin her yeri herkese açıktır.

Osmanlı döneminde azınlıkların dinsel görevlerinin vergi karşı lığında yerine getirebildikleri, üçtür okul, beştür mahkeme ve on beş tür nikâh olduğu gözardı edilmemelidir.

3 Mart 1924 günlü, 429, 430, ve 431 nolu yasalarla cumhuriyetin dokusu güçlendirilmiş, 1926’de Medenî Yasa, 1928 ve 1937 Anayasa değişiklikleri ve öbür yasalarla yapı tamamlanmıştır.

Günümüz Anayasası’nın “İnkılâp Kanunlarının korunması” başlıklı 174. maddesinde sıralanan sekiz devrim yasasının amacı “...Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma ve Türk toplumunu çağdaşlık uygarlık düzeyinin üstüne çıkarma...” olarak belirtilmiştir. Bu yasaların Anayasaya aykırılıklarının ileri sürülememesi ve ancak TBMM’nce değiştirilip kaldırılabilme olgusu konunun önemini açıklamaya yeter. Cumhuriyet bizim herşeyimizdir. Ama tehditler ve tehlikeler açıktır.
Cumhuriyet, Türkiye’nin kurtarıcı ve kurucusu, Türkiye aydınlanmasının kaynağı , Türkiye’mizle özdeşleşerek kurumlaşmış Atatürk’ten asla ayrılamaz. 

Niteliklerine asla dokunulamaz.

Oy, seçim, iktidar ödünleriyle yozlaştırılamaz. Güvencesi Türk Ulusu, özellikle Türk Gençliğidir. Biçimsel bırakmamak, sorunların çözümlenmesinde en değerli kaynak olarak yararlanmak için en sağlıklı dayanaktır.

Özet değinmeleri içeren bu yazı cumhuriyetle kazandıklarımızı anımsatırken cumhuriyet olmasa, padişah-halife ya da bir dikta heveslisinin elinde kalsak ne olacağı mızı düşündürmeli ve görevlerimizi da-ha iyi yapmamız konusunda uyarıcı sayılmalıdır.
Yoksa, cumhuriyetin tanımından başlayıp siyasal, ekonomik, toplumsal, bilimsel, askerî alanlarda binlerce başarısını örneklerle, kanıtlarla anlatmak olanağı vardır. 

Başarısızlıklar cumhuriyet kurumunun değil, yönetcilerin ve sahip çıkması gerekenlerindir.

Ne var ki lâik cumhuriyet karşı tları yönetimi ele geçirmişlerdir. Geldikleri yerler, kullandıkları yetkiler, medyanın büyük kesimine yuvalanmaları, kimi üniversitelerde ve devlet organlarında etkinlikleri gözetilirse bunlara dayanan temelinin ne ölçüde sağlam olduğu kabul edilir.
Dinle bir tutulan sıkma baş için Anayasa hazırlıklarına girişildiği günümüzde ABD baskıları, AB dayatmaları, terör ve ılımlı islâm açılımlarıyla sorunlar ağı nda olduğumuz kuşkusuzdur. Kapitülâsyonları, sömürge düşkünlüğünü, yeni mandacıları, Sevr’i unutmayıp Lozan’ı özümseyerek Atatürk Cumhuriyeti’ni sonsuza değin bağı msız yaşatmak yurtseverlerin insanlık borcu ve yurttaşlık görevidir.


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder