14 Ocak 2016 Perşembe

Türk Dış Politikası, Ortadoğululaşıyor mu? BÖLÜM 1



Türk Dış Politikası Ortadoğululaşıyor mu? 
BÖLÜM 1


Burhanettin Duran

Giriş 

Cumhuriyetin kurulmasından itibaren bazı dönemlerde Batı dünyasında " Yeni Türkiye " söylemi ortaya çıkmıştır. 1920'lerde, 1950'lerde, 1980'Ierde 
ve nihayet 2000'lerde yeni bir Türkiye'nin doğduğu akademik çevrelerin gündemini oluşturmuştur. Son dönem Helsinki'de AB üyeliği perspektifi 
alınmasıyla (1999) başlamış ise de, 2002 seçimlerinden sonra Ak Parti'nin güçlü bir şekilde iktidara gelmesiyle sağlanan siyasal istikrar, ekonomik kalkınma 
ve dış politikadaki başarı bu tartışmanın canlanmasında etkili olmuştur. 

Buna paralel olarak son yıllarda Türk dış politikasında, geçmişinde olmadık bir şekilde, Ortadoğu bölgesi öne çıkmıştır. Adnan Menderes ve Turgut 
Özal dönemlerinde dış politikada önemli bir yer tutan bu bölge, Ak Parti iktidarı döneminin gündeminde daha da belirleyici olmuştur. Türkiye'nin bölgeden uzak duran geleneksel tutumunu değiştiren Ak Parti iktidarı, Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerde güçlü ve aktif bir oyuncu olarak rol almıştır. 

ABD işgali altındaki lrak'ın yeniden yapılanmasında Sünni grupları seçim sürecine girmeye ikna etmekten ısrail-Filistin çatışmasında arabulucu olmaya 
kadar bir dizi aktivite çerçevesinde Türkiye, bu bölgenin çok etkin bir parçası olduğunu göstermiştir. ısrail-Suriye ilişkilerinde arabulucu rol üstlenmek; 
Filistin konusunda sert açıklamalar yapmak; Türk-Arap Işbirliği Forumu kurulmasını öngören bir çerçeve anlaşması imzalamak; Lübnan'daki 
BM güçlerine katılmak; IKÖ Genel Sekreterliğine iki defa üst üste Ekmeleddin ıhsanoğlu'nun seçilmesi; Suriye, Iran ve lrak'la yakınlaşan ilişkiler ve 
artan ticaret hacmi bu etkinliğin diğer örnekleri olarak sıralanabilir. 

Türk dış politikasında Ortadoğu'nun kazandığı bu yeni önem Batı'daki bazı çevrelerde ve ülkedeki laikçi gruplarda Ak Parti 'nin Batı'dan uzaklaşan 
bir dış politikaya yöneldiği şeklinde ciddi bir kuşku uyandırrnıştır. Ayrıca, Türkiye'nin SO yılı aşkın süredir takip ettiği Batı (ABD, NATO ve Avrupa) 
yönelimli dış politikanın ağırlık merkezinin değişmesi ve 'Ortadoğululaşması' olarak da algılanmıştır; hatta bazı dış politika yazarları, Ak Parti'nin Ortadoğu'daki  yoğunluğun yanı sıra Kıbns gibi sorunlarla yeteri kadar ilgilenmediğini ifade ederek dış politikayı eleştirmiştir. 

Bu makalenin amacı son dönemde Türk dış politikasının Ortadoğululaştığı ve bunun Batı'dan uzaklaşması anlamına geldiği argümanını tartışmak 
ve bu bakışın ülkenin yeni dış politika yaklaşımını anlamaktan uzak olduğunu ortaya koymaktır. Bu tartışma bir yönüyle Türkiye'nin Soğuk Savaş 
sonrasında yaşadığı paradigma değişimini gözden kaçırmamayı, bir yönüyle de Ak Parti dış politikasının "çok boyutlu" olarak nitelendirilmesinin sonuçlarını analiz etmeyi hedeflemektedir. 

Türk dış politikasında Ortadoğu ve Batı algılamalarında bir dönüşümün yaşandığı tespitinden hareketle, Türkiye için Ortadoğu'nun sadece güvenlik sorunlarının ve tehditlerin yoğunlaştığı bir yer olmaktan çıkmakta olduğu düşünülmektedir. Yoğun bir diplomasi, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve güvenlik sorunlarının 
ortaklaşa yeniden ele alınmasıyla tehditlerin fırsatlara çevrilmesi hedeflenmekte dir. Türkiye, Avrupa Birliği ile entegre olma idealine sahip çıkmaya devam etmekle birlikte, Soğuk Savaş döneminin klasik anlamıyla Batı yanlısı dış politikasını terk etmiştir; terk etmek zorunda kalmıştır. Bu aynı zamanda 
Türkiye'deki değişik siyası çevrelerin üzerinde ittifak ettiği bir olgudur. Bu tespitlerden hareketle şu soruların cevapları aranacaktır: 

• Türkiye'nin Ortadoğu siyasetinde aktif olarak yer alması nasıl anlamlandırılabilir? 

• Klasik anlamda "sorunlu bir bölgenin siyasetinden mümkün olduğunca uzak durmak" şeklinde belirtilebilecek bir tutum, yerini aktif 
ve dinamik bir diplomasiye niçin bıraktı? 

• Ak Parti hükümetleri niçin Türkiye'nin Islamı kimliğini ve Ortadoğulu karakterini, önceki hükümetlere göre, daha fazla vurgularnoktadır? 

• Bu durum Türkiye'nin Batı ağırlıklı geleneksel dış politika tutumu açısından ne ifade etmektedir? 


Bu makalede ilk olarak, Ankara'nın Ortadoğu'daki yeni aktif politikasını anlamlandırmak için öncelikle Soğuk Savaş'ın sona ermesinin dış politikaya 
getirdiği değişim ihtiyacı ve bu çerçevede Türkiye'nin stratejik konumunun nasıl yeniden tanımlandığı incelenecektir. Ikinci olarak, Ak Parti dış politikasının temel eğilimleri " Stratejik derinlik " doktrini, " Merkez ülke ", " Komşularla Sıfır Problem" ve "maksimum işbirliği" kavramı aştırmaları temelinde analiz edilecektir. Dış politikada yaşanan bu yeni dönüşümü " Medeniyet derinliği arayışı " olarak niteleyen bu makalede, üçüncü olarak, Türkiye'nin yeni Ortadoğu politikasının mahiyeti, Yeni-OsmanlıCllık ve Ortadoğululaşma tartışmalarının anlamı analiz edilecektir. 


Soğuk Savaş ve 11 Eylül Sonrasında Türk Dış Politikasında Dönüşüm ihtiyacı


Soğuk Savaş'ın bitimiyle değişen dünya şartlarında Türk dış politikasının da bir dönüşüme girdiği, karşılaştığı fırsat ve tehditler sebebiyle daha aktif ve çok boyutlu bir mahiyet kazandığı dış politika üzerine yazılan literatürde yaygın bir kabul görmektedir. (2 ) 

Bu dönüşümle Türkiye eksen ülke konumundan  orto büyüklük te bir devlet konumuna ulaşmıştır.  ABD ve NATO'ya boğımlılık ve tek boyutluluktan karşılıklı bağımlılık ve çok boyutluluğa geçmiştir. Ayrım, ekonomisi dünya ile entegre olon Türkiye'nin dış politiko gündeminde etnik konular da önemli bir yer tutmaya başlamıştır. 3

Ayrıca, 11 Eylül sonrası dünyada yaşanan küresel gelişmeler ve dönüşümler, jeostratejik önemi, modernite tecrübesi, demokrasisi ve ekonomisiyle Türkiye'yi dünya siyasetinde önemli bir oyuncu haline getirmiştir.  E. Fuat Keyman'ın belirttiği gibi, Türkiye, küresel çatışma, küresel güvenlik, küresel yönetişim ve küresel siyasal ekonomi olanlarında rolünü güçlendirmekte ve şu konularla uğraşmaktadır: 

(1) Işgal  altındaki Irak ve Kuzey Irak bağlamında Kürt sorunu; 
(2) İran sorunu ve Ortadoğu'nun geleceği; 
(3) Rusya Sorunu ve Avrasya'nın geleceği ve 
(4) Avrupa'da çok kültürlülüğün krizi ve İslam sorunu, 

Bütün bu bölgelerin ve sorunların merkezin de duran Türkiye, Avrupu'nın küresel aktör olmusı, küresel enerji siyaseti ve medeniyetler çatışması gibi tartışmalarda etkili bir yere sahiptir. 4

Soğuk Savaş'ın bitişi ve II Eylül sadece uluslararası sistemin yapısında değil, Ortadoğu da dahil, bölgesel sistemlerin yapısına da önemli değişiklikler getirmiştir. Bu bir anlamda, stratejik konumların yeniden yorumlanması ihtiyacını da doğurmuştur. Bu dönüşüme paralel olarak Türkiye, Ortadoğu'da " Tarafsız Gözlemci " Konumunu terk ederek " '' Proaktif bölgesel oyuncu " konumuna geçmiştir. Türkiye'nin Ortadoğu'daki bu yeni aktivizmi, ABD ve AB ile olan yakın ilişkilerini tamamlayıcı bir mahiyet taşımaktadır.5

..

Dış politikada daha aktifve çok boyutlu bir perspektif gerekliliğini, iç politıkanın dönüşümü ile birlikte ele almak gerekir. 1980'lerde ekonomiden sivil topluma ve siyası aktörlere kadar bir dönüşüm sürecine giren Türkiye, 1990'larda hem ekonomisinin yapısal sorunlarını çözemediği için krizlerle boğuşmak zorunda kalmış hem de iç ve dış siyasetini terör ve siyasal ıslam tehdit algılamaları etrafında güvenlikleştirmiştir.6 

1993'ten itibaren iyice ar­ tan teröre ve istikrarsız koalisyon hükümetlerinin düşük ekonomik performansına eşlik eden Islamcı siyasetin yükselişi (Refah Partisi'nin 1994'te büyük şehirlerde ve Anadolu'nun önemli bir kısmında belediyeleri ele geçirmesi ve 1995 seçimlerinde birinci parti olması) 28 Şubat süreciyle birlikte demokrasinin sekteye uğradığı bir dönemle sonuçlanmıştır. Kayıp on yıl olarak nitelenen 1990'lardan çıkış, Türkiye'nin 1999 Helsinki Zirvesi'nde AB'ye tam üye ilan edilmesiyle başlamıştır. Türkiye demokrasisini pekiştiren bu süreç, bir dizi paketle iç ve dış politikada dönüşümün önünü açmıştır. 

Bu dönemden itibaren iç ve dış siyasetin birbirini karşılıklı olarak dönüştürdüğü görülmektedir. 2002'de Ak Parti'nin tek başına iktidara gelmesi ve 2007 seçimlerinden daha da güçlenerek çıkmasıyla iç siyasetteki dönüşümün dış politikadaki yeni perspektifi güçlendirdiği ileri sürülebilir.? 

Aynı şekilde Ak Parti iktidan döneminde dış politikanın gerek AB süreci,( 7 ) gerekse Türkiye'yi merkez ülke ilan eden yeni yaklaşım sayesinde dönüştürüldüğünü söylemek de isabetli olacaktır. Iktidara geldikten sonra çıkardığı uyum paketleri ile yoğun bir Avrupalılaşma ( 8 ) hamlesi yürüten Ak Parti, dış politikayı iç politikayı dönüştürmenin bir aracı olarak kullanmıştır. Iç politikada Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldınlmasından Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısının değiştirilmesine kadar birçok alanda önemli bir dönüşüm getirmiştir. Bu anlamda demokratikleşme dış politikanın bir parçası haline gelmiştir. Diğer bir deyişle dış politika, Türk siyasal sistemini muhafazakar laik kesimler eliyle mümkün olduğu ölçüde çatışmadan dönüştürmenin bir aracı haline gelmiştir. AB üyeliğinin Türk toplumunda gördüğü destek ve Ak Parti'nin bu süreci sahiplenmesi, partinin iç politikadaki meşruiyet sorunlannı aşmasına da yardımcı 0lmuştur.( 9 )

Ak Parti iktidannda, Kemalizm'in en önemli iki prensibi olan laiklik ve milliyetçiliğin yeniden yorumlanmakta olduğuna dikkat çekilmelidir. Birincisi Anglo-Sakson laiklik anlayışı etrafında yeniden kurgulanmaya çalışılırken, ikincisi "Türkiye modeli" arayışı ile ele alınarak Cumhuriyetin başından beri devam eden Kürt sorunu çözülmeye çalışılmaktadır. Bilindiği gibi, Kürt sorunu özellikle 1990'larda Türk dış politikasını içe hapseden, dışarıda ise komşularla ve büyük güçlerle sürekli güvenlik temelli ilişkilere zorlayan bir mahiyet taşımıştır. ( 10 ) 
Kuzey Irak'taki oluşum ve PKK'nın bu bölgede bulduğu destek dış politikada reaksiyoner tutumlar doğurmuştur. 

Beka sorunu etrafında gündeme gelen Sevr sendromu, Türk iç ve dış politikasının şekillenmesinde oldukça önemli bir yer teşkil etmiştir. MHP lideri 
Devlet Bahçeli'nin Ak Parti iktidanmn başlattığı Kürt açılımına MGK'mn verdiği desteği eleştirirken "Mondros Mütarekesi'nin de devlet yetkilileri tarafından 
imzalandığını" hatırlatması bu sendromun 2009 yılında bile çok güçlü bir biçimde hala yaşadığını göstermektedir. (II)

Ak Parti'nin yeni Ortadoğu politikasını incelemeden önce getirdiği yeni dış politika perspektifini incelemek yerinde olacaktır. 

Medeniyet Derinliği Arayışı: Komşularla Sıfır Problem ve Merkez Ulke Bağlamında Ak Parti Dış Politikası

Muhafazakar demokrasi


AK Partı, 1980 sonrası Turkiye'nin sosyokültürel yapısındaki dönüşüme arşı i gelmektedir. Bu anlamda Ak Parti 2000' lerin başındaki kriz dönemine,
hür seçmeninin ekonomik kalkınma, sosyal adalet, demokratikleşme ve dunya ile entegrasyon taleplerini gerçekleştirecek bir parti olarak öne çıkmıştır. 
Küresel ekonomi ve AB ile entegrasyonu  vazgeçilmez gören ış çevreleri, yoksulluk konusunun çözümünü bekleyen varoşlar ve istikrar, kalkınma ve Demokratikleşme yi bir arada isteyen orta sınıflar ümitlerini AKP ye bağlayarak bu partiyi 2002 seçimlerinde % 34 oy ile tek başına iktidar yapmıştır. 

Bu beklentilerle iktidara gelen Ak Parti 'nin dış Politikası Entegrasyon arayışı olarak AB ile ilişkiler; " Dengeli karşılıklı bağımlılık" temelinde ABD ıle ılışkıler; 
'' Aktıf banş ve işbirliği " temelin de komşularla ilişkiler üzerine oturmaktadır. ( 12 ) Ak Parti dış politikasının dinamiğini  ise  yeni bir medeniyet .. söylemi tarafından etrafı örülmuş aydınlanmış bir ulusal menfaat " 13  anlayışı oluşturmaktadır.  Dış politika tercihlerinde Ankara'yı merkeze alan bu yeni manfaat anlayışı  Türk dış politikasındaki sürekliliklerle Ak Parti' yi uyumlu hale getırmektedir. Bu unsur, Ak Parti'nin dış politikada ordu ile ciddi fikir ayrılıkları yaşamamasının da sebebi olarak görülebilir. 

Özellikle Irak, Suriye ve İran gibi komşu ülkelerin ABD ile sorunlannda Türkiyenin nasıl bir tutum serğıleyeceği   yakından bağlantılı görülmektedir

Güvenlik, demokratikleşme ve ekonomik kalkınma 'arasında yeni bir denge kurarak ulusal menfaat kavramına getirdiği yeni tanımla AK parti bölgesel sorunlarla dinamik bir diplomasi kanalıyka ilğilenmeyi  Turkıye'nin vazgeçilmezleri arasına sokmuştur.

Yenı bir Medeniyet söylemi, Türkiye'nin dünyadaki yerini ve kimliğini Batıcılık, Yenı - Osmanlı cı lık, Islamcılık ve Türkçülük  gibbsiyasi akımların ana argumanlarını ıçeren yeni bir sentezle anlama çabasıdır.  Bu yeni dış politikada  ve ABD ile ilişkiler Batıcı yanın, Balkanlar ve Ortadoğu boyutuyla Yenı - Osmanlıcı unsurun,  Islam dünyasıyla geliştirilen  ilişkiler yönüyle Islamcı yanın ve son olarak Orta Asya boyutuyla Türkç  öğenin harmanlandıgı ileri sürülebilir. 
Bu sentez Türkiye'nin stratejik tarihi ve ekenomik ve kültürel   koordinatlarının mecburiyetleri olarak da görülmektedir. 

Bu mecburiyetler bir "stratejik derinlikten" daha ötede Türkiye'nin " Medeniyet derinliği" olarak ele alınmaktadır. Bu medeniyet perspektifi hem Avrupa
Birliği'ne üye olmayı hem Islam dünyası ile daha fazla entegre olmayı bir arada yürütebilen bir perspektiftir.

Bu medeniyet perspektifi, Türk dış politikasında bir kimlik krizi ya da tercihi ihtimalini reddetmektedir. Böyle bakıldığında Türkiye ne Batı ile Islam arasında bir köprüdür ne Batı'nın bir cephe ülkesidir ne de bağlı olduğu tarihi, coğrafi, kültürel bölgeler arasında parçalanmış bir ülkedir. Bu itibarla en büyük dönüşüm, kimlik/benlik algılamasında yaşanmaktadır.
Sadece Osmanlı ımparatorluğu'nun mirası olan bölgelerin değil; yakın kara, deniz ve kıta havzalarının Türkiye'nin stratejik sorumluluğu içinde olduğu
algılaması, bu ben idrakinin değişimi ile yakından irtibatlıdır. Bu yeni algılamaya bağlı olarak korkular temelinde değil; işbirliği temelinde şekillenen,
özgüveni yüksek, kendini küresel bir güç olarak algılayan yeni bir anlayış oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, Ak Parti'nin muhataplannın,
özellikle Ortadoğu'daki ülkelerin uzun vadeli, aydınlanmış menfaatlerini düşünen, hesap eden bir diplomasi anlayışını öne çıkarması ilgi çekicidir.
Bu diplomasi anlayışı, ilişkilerde güveni pekiştiren ve Türkiye'nin içinde bulunduğu yeni oluşurnlara fırsat tanıyan çok önemli bir sermaye konumundadır. 


Ak Parti'nin Türk dış politikasına getirdiği yeni vizonunun en çarpıcı yanı " Komşularla Sıfır Problem" ve " Maksimum işbirliği" boyutu ve " Merkez ülke" kavramlaştırmasıdır. 

Bu kavramlan literatüre kazandıran Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ortaya koyduğu "yeni coğrafi tahayyüı" (14 ) ile Türkiye'nin stratejik konumunu, tarihi mirasla yüzleşme şeklini, çevresindeki tehditlerle mücadele yöntemini ve komşu ülke ve bölgelere yönelik algılamalarını yeniden şekillendirmek istemektedir. 

Türkiye'nin komşularından yabancılaşmış olmasına son vermesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, 2003'ten itibaren Ak parti'nin yeni dış politika vizyonunun hem teorisinde hem pratiğinde müstesna bir yere sahiptir. Merkez ülke olarak nitelediği Türkiye'nin, Rusya ve Almanya gibi başka merkez ülkelerde olmayan
bir özelliğe sahip olduğuna vurgu yapan Davutoğlu, Türkiye'nin, etmfmdaki bölgelere ve kıtalara optimum bir yakınlığa sahip olduğuna işaret etmektedir.
Türkiye'yi Ortadoğu, Balkan, Kafkas, Orta Asya, Hazar, Akdeniz, Körfez ve Karadeniz bölgelerinin vazgeçilmez ve merkezi unsuru olarak gören bu yaklaşım, cephe ülke ya da köprü ülke konumunu kabullenmemekte,yeni bir rolün üstlenilmesini önermektedir: Çevresinde düzen, istikrar ve güvenliği kuran, aktif ve ritmik diplomasi yürüten, özgüveni yüksek bir rol. ( 15 ) Bu yeni dış politikanın prensipleri olarak şunlar sıralanmıştır: 

1. İç Politika
2. Komşularla sıfır problem ilkesini izlemek. 
3. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya ile yakın ilişkiler geliştırmek. 
4. ABD ve AB başta olmak üzere diğer küresel aktörlerle rekabete dayalı  değil, tamamlayıcı çok boyutlu dış politika takip etmek. 
5. Uluslararası örgütlerde aktif rol üstlenen, banş kurucu ritmik bir di plomasi  uygulamak.(16 )


Davutoğlu'nun yeni dış politika vizyonunda öne çıkan ilk şey " Entegre dış politika yaklaşımıdır. Soğuk Savaş döneminin hiyerarşiye dayalı öncelıkler
egılımının terk edilmesi gerektiğini belirten Davutoglu  dış  politika çerçevesi içinde ele almanın önemine değınmıştır. ( 17  ) Davutoğlu, dunyada büyük bir medeniyet dönüşümü yaşandıgını ve farklı medenıyetlerin birbirleriyle yoğun bir etkileşim halinde olduklannı soylemektedir. Bir medeniyet öznesi olduğunun bilincinde  olan Türkiye merkezi  ülke olma durumunu stratejik derinliğiyle bölğenin ve küreselleşmenin  en  önemli aktörlerinden birisi haline gelecektir. ( 18 )


Dünya düzenlerinin büyük savaşlar sonrasında oluştuğunu belirten Davutoglu, Soğuk Savaş'ın sonlanmasının henüz bir düzen çıkarmadığına işaret etmektedır. 
Türkiye, dış politika çabalarıyla, şekillenmekte olan yeni düzenin daha adil ve refahı paylaştırıcı  olmasına katkıda bulunmanın yollarını aramaktadır. ( 19 )

2.Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR.


..

1 yorum: