2008 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2008 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2016 Perşembe

Türk Dış Politikası Ortadoğululaşıyor mu? BÖLÜM 2



Türk Dış Politikası Ortadoğululaşıyor mu? 
BÖLÜM 2 



Davutoğlu etkisindeki dış politika döneminin en büyük özelliği idealist karakteridir. Ancak bu idealizm, ülkelerin rasyonel ve makul milli menfaatlerini
tanıyarak takip edilmeye çalışılan bir reel idealizmdir. AB entegrasyonuna can veren fikır nasıl reel bir idealizm ise, Ortadoğu'da entegrasyon arayan Türk dış politikası da aynı yolu kat etmektedir. Aynca bu dönem, dış polıtıkada hem yeni bir vizyonun belirlendiği hem bu vizyonu anlatan kavramların üretildiği hem de çok taraflı ve dinamik bir diplomasi ile hayata geçirilmeye çalışıldığı bir dönemdir.

Ak Parti dış politikasının Ortadoğu bağlamında etkili olan " Komşularla sıfır Problem " ve " Maksimum işbirliği" yaklaşımı, Türk dış politikasının ana çızgısınde bir dönüşüme işaret etmektedir. Komşularıyla sorun istemeyen, ancak komşularına karşı sürekli tedirgin ve statik bir dış politika anlayışından,
komşulannın sorunlarının kendisini ne kadar etkilediğini bilen proaktıf bır yaklaşıma geçilmiştir. 

Bu yaklaşımın iki yönü vardır: 

Komşulanyla arasındaki sorunları çözmek ve komşulannın diğer ülkelerle ilişkilerindeki sorunların çözümünde aktif rol almak. Bu yaklaşım kendisini, bazen İsrail-Suriye arasında ) arabuluculuk yapmak bazen de (Irak'a Komşu Ülkeler Konferansı ve Kafkas ışbirliği ve ıstikrar Platformu önerisi gibi) bir işbirliği çerçevesi  önermek şeklinde göstermektedir.

Bunların yanı sıra, " komşularla sıfır problem " yaklaşımı Türk dış politikasındaki klasik güvenlik anlayışını dönüştürmektedir. Hatta komşular arasında yerleşen güvenin bölgedeki güvenlik kültürünü dönüştürdüğü de söylenebilir. 1998'de savaşın eşiğine gelen Suriye ile Türkiye arasında son dönemde yaşanan işbirliği ve ekonomik entegrasyon, buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. 
Bu politikanın en önemli yanı, Türkiye'nin herhangi bir ülke olmadığı, ABD başta olmak üzere bütün küresel güçlerin yakından ilgilendiği krizlerin yaşandığı bir bölgede yer alan bir ülke olduğu algılamasını yeniden ele almasıdır. Komşularının Fransa ya da ısviçre olmadığını hatırlatan geleneksel dış politika algılaması, Türkiye'nin etrafındaki sorunlardan şikayet eden içe kapanmaa bir ruh hali üretirken, yeni yaklaşım bu sorunlardan zarar görmemek için geniş bir vizyon ortaya koyulması, aktif ve dinamik olunması gerektiğini söylemektedir. Ancak daha önemlisi, belki de ilk defa olarak, komşulardaki sorunların küresel bir oyuncu olma anlamında Türk dış politikasının elini güçlendirecek fırsatlar ürettiğinin fark edilmesidir. Türkiye kendisine güvenilen bir muhatap olarak Suriye - İsrail, Pakistan-Afganistan, ABD-Iran arasında ve Lübnan ile
lrak'ın iç kavgalarında yapıcı ve belirleyici bir arabulucu rol üstlenecek duruma gelmiştir.

Türkiye'nin uluslararası coğrafi konumunun bir mecburiyeti gibi görünen "komşularla sıfır problem" politikasının iddialı bir hedef olduğu açıktır.
Balkanlar'dan Ortadoğu'ya ve Kafkaslar'a kadar komşularla aynı anda birbiriyle çelişmeyen bir dış politika yürütmek hiç de kolay görünmemektedir.
Bu perspektifin önündeki en büyük sorun (Rusya-Gürcistan Savaşında ya da Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi girişiminde görüldüğü üzere), bu iddialı politikanın spesifik olaylarda nasıl sürdürüleceğidir. Ancak enerjiden teröre birçok fırsat ve sorun yumağının ortasında oturan Türkiye'nin bunu gerçekleştirmek için imkanları hiç de sınırlı değildir. Ancak aktif ve dinamik olmayı fazlasıyla önemli kılan böyle bir politikanın, istikrarlı bir hükümet ve güçlü bir liderlik olmadan uygulanması kolay görünmemektedir. Bu bağlamda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gösterdiği güçlü siyasi irade, yeni dış politikanın yürütülmesinde kritik bir öneme sahiptir.
Ak Parti 'nin "komşularıo sıfır problem" ve "maksimum işbirliği" yaklaşımının en belirgin yansıması Ortadoğu'da kendisine biçtiği role ve şekillendirdiği politikaya 
ilişkin olmuştur. mrk dış politikasını Ortadoğululaştırdıgı one surulen bu yeni Ortadoğu politikası, aynı zamanda Yeni - Osmanlıcılık tartışmasını da yeniden canlandırmıştır.


Türkiye'nin Yeni Ortadoğu Politikası


Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik özgün bir dış politika geliştirmediği ve bölgedeki ülkelerle ilişkilerini Batı yanlısı bir tutumun  belirlediği söylenmektedir. Bölgeye ilgi gösterdiği durumlarda da politikalarını, mesafeli ve şüphe duyan bir yaklaşımın gölgesinde, Batılı müttefiklerinin çıkarlarını  korumak ya da Kıbrıs konusunda destek bulmak amacıyla 0luşturmuştur. (20 ) 

Erken Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin bölgeye yöneldiği nadir durumlar da Kürt sorunu ile ilgili olmuştur.

Buna örnek olarak 1938'de Sadabad Paktı'nın ıran, Türkiye, Irak ve Afganistan arasında ayrılıkçı ve komünist hareketlere karşı mücadele için imzalanması verilebilir.( 21 )

Soğuk Savaş döneminde Türkiye, kendi milli çıkarlannı özellikle 1947 Truman Doktrini ve 1952'deki NATO üyeliğinden sonra Batı'nın çıkarlarıyla özdeşleştirmiştir. Bu özdeşleştirmenin en belirgin yanı Türkiye'nin Ortadoğu'da kendine biçtiği, Batılı menfaatleri koruma yönündeki rol olmuştur. ısrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olması Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nın BM'deki oylamasında Fransa lehinde oy vermesi gibi olaylarda hep Batı yanlısı tavır takınan Türkiye, Bağdat Paktı'nın kurulmasında aktif rol almıştır. Bağdat Paktı'nın 1958 Irak Devrimi'yle çökmesinden sonra Türkiye, bölgeye yönelik kapsamlı bir bölgesel strateji geliştirmemiştir. ( 22 )

Johnson Mektubu'ndan (1964) sonra, Batı yanlısı tutumunu yumuşatan Türkiye, Ortadoğu ülkelerinden Kıbrıs konusunda destek aramıştır.

1980'lerde bölgeyle aktif bir şekilde ilgilenen Özal iktidarı, ekonomik karşılıklı bağımlılığa vurgu yapmış, Barış Suyu Projesi ve Kürt sorununa barışçı
çözüm arayışı ile Yeni-Osmanlıcı olarak nitelendirilen bir politika geliştirmiştir. 1990'larda ise Türkiye'nin bölgeye yönelik politikasının temelini
PKK terörünü engellemek, su sorununa çözüm bulmak ve ısrail ile geliştirilen stratejik ilişkiler oluşturmuştur. Böylece, dış politikası PKK terörüne endekslenen
ve bu sebep ile komşularıyla ilişkisi bozulan Türkiye, ister istemez negatif anlamda Ortadoğululaşmıştır. 2000'lerde de bölgesindeki güvenlik sorunlarını ( 2003 Irak Savaşı, Suriye'nin ve ıran'ın ABD tarafından tecrit edilmeleri gibi ) aktif diplomasi ile kendi yumuşak gücünü artırmanın vesileleri ne  dönüştürmüştür.


Geleneksel olarak Ortadoğu'daki ülkelere ve sorunlara eşit mesafede durmaya çalışan Türkiye'nin bölge politikasını şekillendiren prensipler şu şekildedir: 
Sınırları korumaya ve toprak bütünlüğüne saygıya dayalı statükoculuk; çok kutupluluğa dayalı bölgesel güçler dengesi ve bölgenin istikrarsız
ve çatışma dolu yapısını görerek bölgesel çatışmalardan uzak durmak.

Bu prensiplerin altında yatan yerleşik norm ise şudur: Türkiye ister bölge siyasetine aktif olarak katılsın ister katılmasın, kendini Ortadoğu'nun bir parçası olarak görmemektir. 
Zira Ortadoğu, Türkiye'nin kurtulmak istediği şeydi ve Batılılaşma süreci ile bu bölgeden uzaklaşıyor ve kopuyordu.23 Ortadoğu'nun sorunlarından uzak olmak, Batı ittifaklarına (NATO ve AB) katılmaya özen gösteren Türkiye için güvenlik sorunlanndan da uzak durmak anlamına gelmekteydi. Kendisinin Ortadoğu'nun bir parçası olduğunu unutturmaya çalışan bir tutum Batı  ile  ilişkilerin geliştirilmesi için gerekli  görülüyordu.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin son dönem Ortadoğu politikası üzerindeki farklı görüşler, aslında Türkiye'nin ne olup olmadığına ilişkin alternatif dünya görüşlerinin birbiriyle rekabetini yansıtmaktadır. Türkiye'nin Ortadoğu siyaseti ile ilgilenip ilgilenmemesi ya da hangi konulara öncelik vermesi gerektiği tartışması özellikle Ak Parti iktidan döneminde yoğunluk kazanmıştır. Meliha Benli Altunışık bu konuda Türkiye'de iki pozisyon bulunduğuna işaret etmiştir: 

(a) Realist önermelere dayanan ve bölgeden gelen tehditlere dikkat çeken yeni-geleneksel perspektif ve 

(b) Liberal ve Konstrüktivist argümanlar içeren alternatif perspektifler. Ikincisi birincisini değ!şen uluslararası ve bölgesel realitelere uygun olmamakla eleştirmektedir. 

Askeriyenin, CHP'nin ve MHP'nin yaklaşımı birinci perspektife, Özal döneminin liberal fonksiyonaHzmi, ısmail Cem döneminin sosyal demokratik konstrüktivizmi ve Ak Parti döneminin muhafazakôr konstrüktivizmi ikinci perspektife örnekler olarak sunulmuştur. Yeni geleneksel perspektif, Ortadoğu siyasetine dôhil olmaya karşı çıkarken, alternatif perspektifler bunu hem gerekli hem de kaçınılmaz görmektedir.24 


Ak Parti döneminde Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik yeni politikası, güvenliğin bölgedeki her ülke için çok önemli olduğunu vurgulamakta ve tüm bölge için ortak bir güvenlik düzeni öngörmektedir. Aynca bu politikada Türk dış politika yapıcılan, bölgede düzenin kurulmasında bütün taraflarla görüşebilen aktörler olarak, krizlerin çözümünde diyaloğa öncelik vermektedir.

Ortadoğu'nun, kendi sorunlarını kendi çözen bir konuma gelebilmesi için de bölgede ekonomik karşılıklı bağımlılık ve kültürel çoğulculuğa dayalı birliktelik kaçınılmaz görülmektedir.25 

Diğer bir deyişle, bölgede sorunların çok taraflı diplomatik müzakere sureçlerı ile çözülmesi yada yönetilebilir olması ve ekonomik  entegrasyonun temelinde artan işbirliği yeni Türk dış politikasının temel paranmelerini oluşturmaktır. Bunun  yanı sıra ortadogunun ve Türkiyenin yumuşak gücünün ( 26 ) en etkili olacagı bölgelerin başında  görülmektedir

AB'ye tam üyelik  muzakere surecinde olmak Ort doğu, ulkelenin Nezdinde Türkiye'nin değerini artıran bir olgudur. Yine  Ortadogu nun uslı bır unsuru olarak Türkiye'nin aktif barış ve ekonomık entegrasyon hefiyle bölge siyasetine geri dönmesi Avrupa ve ABD nezdinde de   daha aktif bir oyuncu olarak nitelenmesine sebebiyet vermektedir

Bush döneminin en yenı muhafazakarların etkisindeki ABD Ortadoğu  politikası, guvenlikleştirme temeline oturdugundan Turkıye'nin bölgede aktif barış politikası yurutmesini zorlaştırmaktaydı

 Bölgedeki ülkelerin eknomisinin geliştirilmesi  siyasal özgürlüklerin genışletilmesi demokratik  rejimlerin. Oluşturulması, Kadın haklannın iyileştirilmesi ve ' sivil toplumun  guçlendırılmesi iddialannı taşıyan  Büyük Ortadogu Projesi de güvenlikleştirme siyasetinin ötesine gidememiştir. ( 27 ) 

Ortadoğu 'daki sorunlara sert  güç değilde yumuşak güç yaklaşımını  göstermekle Türkiye Bush  başkanlıgındaki  yönetimden farklı  düşünmüştür..

AB  nin yumuşak güç kullanımında Türkiye ile benzer konumda oldugu  düşünülebilirsede  Ingiltere'nin se guç kullanımından yana olduğu ve AB'nin  
bu konuda ortak bir  politika oluşturamadıgı gözden kaçmamalıdır. ( 28 )

Son dönem de ABD Başkanı Obama nın Türkıye ve Mısır'da Islam dünyasına verdığı sıcak mesajlar ile  cok taraflılıga onem veren yeni bir Ortadoğu politikası şekilleneceği umudu dogmuştur. Bu yenı anlayış Türkiye'nin Ortadogu vizyonuna daha uygun görünmektedir.


Ak Parti'nin başından itibaren Türkiye tecrübesini Ortadogu'daki  Ülkelere ılham kaynagı olarak sunma kaygısı taşıdığı görülmektedir Abdullah Gul, Dışışlerı Bakanlığı sırasında yazdığı bir makalede  Türkiyenin demokrasi sivil haklar ve özgürlükler hukuk devletine saygı sivil toplum şeffaflık  ve kadın haklarındaki başarılarının bölge için bir ilham kaynagı oldugunu belirtmiştir. ( 29 )


Türkiye  ortadoğuda  model ülke olarak  gösterilmesi bölgesindeki modern ülke iddiasının Türkiyeyi hem ılımlı islamın bir  örnegi olarak görme anlamına geldiği hemdeBatıdan kopararak Ortadoğululaştıracağı düşünülmüştür. Yine dış  politikada " Komşularla Sıfır problem" ve '' maksimum ışbirliği  politikasi ''  çerçevesinde Türkiye'nin bölğesinin  sorunlarıyla ilğilenmesinin  onu batıdan kopararak  Ortadoğululaştırdığı ileri sürülmektedir. Ak partinin 2005  sonrasında AB hedefinden uzaklaştıgı ve reform yapmada isteksiz davrandıgı da  bu çercevede hatırlatılmaktadır ( 30 )

Türkiye'nin yeni dış politikasını, diplomatik faaliyetlerin yoğunluğuna ve gelişen ilişkilere baknrak Avrııpolıloştığı ya da Ortodoğululaştığı şeklinde isimlendirrnek bu yeni politikanın gerçek mahiyetini kaçırmn tehlikesini barındırmaktadır. 1999 Helsinki Zirvesi'nde aday !ilke olorak tonınan ve 2005' te tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye'nin dış politikasının Avrupalılaştığını ( 31 ) tespit etmemiz mümkündür. 

Ancak aynı yıllarda yoğun bir şekilde Suriye ve lran'la ilişkilerini geliştiren, Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları yapan Türk dış politikasının geriye doğru bakarak 
Ortadoğululaşma yaşadığı da söylenebilecektir. Bu durum, Batı'dan kopmak anlamına gelmediği gibi dış politikanın Islamıaşması olarak da görülmemelidir. Bu yeni aktif tutumun Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası güvenlik ihtiyaçlan ile ilgili olduğu belirtilmelidir. ( 32 ) Türk dış politikasında artan Ortadoğululaşma,
bir yandan AB ve ABD ile ilişkilerde daha pragmatik ve rasyonel bir eğilimin hayata geçmesiyken; ( 33 ) diğer yandan Türkiye'nin Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrasında içinde bulunduğu ortama uyum sağlayarak uluslararası politikada tarihi misyonuna uygun ' normal ' bir rol arayışıdır. ( 34 )
Birçok boyutundan bahsedebileceğimiz bu yeni eğilim, öncelikle Türkiye'nin bulunduğu bölgeye,k omşuları na ve kendisine bcıkışını değiştirmektedir.
Belki de en önemli boyutlanndan birisi,s on yirmi beş yıldlf dış politikcıyı belirleyen en önemli faktör olan terör sorununa ilişkindir. Irak, Suriye
ve lran'la yakın bir ilişki kurmadan PKK terörünü bitiremeyeceğini bilen Ankara, Ak Pcırti iktidan döneminde, ABD'nin 2003 Irak lşgcılinin olumsuz
tesirlerine rağmen,b u ülkelerle nitelikli bir işbirliği çerçevesi yakalamıştır.

Irak ve Suriye ile ortcık kabine toplantıları düzenleyen Türkiye, ABD'nin Imk'tan çekilmeye başlaycıcağı bir dönemin hemen öncesinde, 2009 Ağustosunda,
kendi Kürt sorununu çözmek amacıyla bir açılımı bcışlatabilmiştir.

Kürt açılımının nereye varacağı henüz bilinmemekle beraber,d ış politikada önemli kazanımlm elde eden Ankara'nın bu soruna el atma cesaretini kendinde görmesi önemlidir. Bu bir onlarnda,d ış politikanın iç politikayı dönüştürmesi olamk da okunabilir. Diğer yandan Kürt sorunu,T ürkiye'nin ne kadar Ortadoğulu olduğunun da açık bir işaretidir. Bu sorunu çözme iradesi ve buna yönelik geliştirilen politikalcır ister istemez dış politikayı Ortadoğululaştırmaktadır. Ancak bu sorunu çözmüş bir Türkiye'nin AB ile daha mhat entegre olabileceği ve küresel bir aktör olmak etrafındaki bölgelerde ( Kafkaslar ve Balkanlar gibi) daha etkin bir rol oynayabileceği ortadadır . Bu şekilde bakıldığında   Ak Parti döneminde uygulanan yeni dış politika anlayışının Türkiye'yi Ortadoğululaştırdığı ancak eş zamanlı olarak Avrupalılaştırdığı,  Balaınlılaştırdığı, Kafkaslılaştırdığı, Avrasyalılaştırdığı ve nihayet küreselleştirdiği rahatlıkla ileri sürülebilecektir.


Türkiye'nin Ortadoğu'ya artan ilgisini güvenlik ve ticaret dayalı bir politikanın yükselişi gibi faktörlerle açıklamak yerinde bir yaklaşımdır,  ancak yeterli değildir
Türkiye'nin bölgedeki aktif konumunun altında yatan şey dış  politika kimliğini yeniden şekillendirmekte olan  ben  algılamasıdır. 

AKP  deki  havzasın da tarihi, kültürel  İnsanı sorumlulukları oldugunu düşünmektedir Çevresindekı bölğelerde  barış ortamının ve işbirliğine dayalı kalıcı bir düzenin  kurulmasını kendi sorumluluğunda gören bu yaklaşım ( 35 ) kolaylıkla Yeni - Osmanlıcılık olarak değerlendirilebilir, Ancak  bu tanımlama
tek taraflı bir hegomonya ilişkisini çagrıştırması sebebiyle, bu yeni perspektifi ifade etmemektedır,  bunun yanısıra, Yeni - Osmanlıcılık net bir anlama sahip değildir hatta lıterotürde birbirine zıt içerikler üstlenebilen kavramlaştırmlar  yapılmıştır. Turgut Ozal ve Necmettin Erbakan dönemini betimleyen Yeni - Osmanlıcılık   kavramlaştırması  eski Osmanlı İmparatorlugu topraklannda bolgesel olarak egemen ve lider bir Türkiye tahayyül  etnik Türklük unsurunu 
öne cıkarmakta  Avrupa Birligının reddınden beslenmekte ve demokrasiyi önemsememektedir. ( 36 )


Ak parti dönemi için kullanılan Yeni-Osmanlıcılık kavramlaştırması ise bu polıtikayı " Emperyalist genişleme amacı gütmeyen ancak Türkiyenin yumuşak gücünü one  çıkararak bölgesel büyük güç konumuna gelmeyı hedefleyen bır tercih olarak sunmaktadır.''   Bu tanımlama Batılı  bir yaklaşıma dayanmamakta, aksine Türkiye'nin Doğu  ile ilişkilerini Batı ile ilişkilerine tamamlayıcı olarak görmektedir. Osmanlı  İmparatorluğu mirasını ve İslamın yerini yeniden keşfeden bu yaklaşım, farklı kimliklerin ve  daha yumuşak bır laiklik anlayışının dayandığı yeni bir milli konsensüsü  Üretmeye Çalışmaktadır. Bu yaklaşım dış politikayı İslamlaştırmayı değil Kemalizmi aşırı genişletmeyi  İstemektedir. Aynı zamand ozguvene vurgu yaparak, etrafındaki bölgelerde Turkıye'nin yumuşak gücünü artırmayı hedefleyen iddialı bir  bölgesel politika sahibidir. ( 37 )

Daha dogru tanımlamanın medeniyet perspektifi çerçevesinde olması gerektıgi düşünülebilir  Diğer bir deyişle, Türk dış politikasındaki bu yeni yönelimi '' Medeniyet derinliği '' arayışı olarak tanımlamak yerinde olacaktır.
 Bu yeni oluşum çerçevesıni yeniden canlandırılan bir medeniyet kurma bilincı oluşturmaktır Türkiyenın merkez ülke olduğunu sıklıkla vurgulayan bu bilinç Türıye insanına medeniyet kurma ve düzen oluşturma rolünü hatırlatmaktadır. Bu medenıyet perspektifi  kavşagında bulunduğu bölgelerde ikili ilişkilerın geliştirilmesi  ve sorunlann çözülmesi için uluslararası normlar koymaya çalışan bir tutumu benimsemektedir. Ortadoğu sozkonusu olduğunda, Ankara'nın tavrı bölge  ülkelerinin kendi siyası sorunlarını kapsamlı diplomatik ilişkilerle çözmesi yönündedir. "Ekonomik karşılıklı bağımlılığı" tüm bölge ülkeleri arasında "sıfır problemli"  ilişkiler ve "maksimum işbirliği" için bir temel araç olarak değerlendirmektedir. Yine medeniyet perspektifinin bir yansıması, bölgedeki kültürel çoğulculuğun tanınması  ve etnik barış ve birlikteliğe vurgu yapılması olarak tebarüz etmektedir. Uluslararası hukuku, büyük güçlerin bölgeye müdahalesinin bir meşrulaştırma aracıolmaktan çıkararak bölgedeki ülkelerin ikili ve çoklu ili)kilerinin temeline yerleştirmeye çalışmaktadır.

Sonuç

Ak Parti döneminde kendine güveni öne çıkaran aktif, dinamik bir dış politika anloyışı yeniden kurgulonarak uygulamoya konulmuştur. Türkiye'nin merkez ülke olduğu  vizyonundan hareket eden bu yeni dış politika, Soğuk Savoş ve ı ı Eylül sonrasının şartlarına uyum sağlama özelliği göstermektedir.

Ak Parti dış politikasının hedetini ise, Türkiye'yi Rusya ve Almanya gibi küresel bir güce dönüştürmek oluşturmaktadır. "Komşularla sıfır problem" ve "maksimum işbirliği"  boyutuyla da Ortadoğu'da aktivizm ortaya koymuştur. Komşularına 'korku' temelinde değil de, işbirliği ve uzlaşma temelinde yaklaşan yeni Türkiye, bölgesinde kuşkusuz  en önemli aktör konumuna gelmiştir. Ak Parti dönemi dış politikası ile ilgili en kritik tespit bu iktidar döneminde Türkiye'nin uluslararası kimliğinde bir değişim yaşandığıdır.

Türkiye'nin dış politikada ortaya koyduğu yeni aktif tutum ve bu çerçevede Ortadoğu'da önemli bir oyuncu haline gelmesi, geleneksel dış politikasından bir ayrılma  olarak değerlendirilmektedir. "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesinde tarif edilen barışın aranması anlamında Kemalizm'le uyuşma içerisinde olan Ak Parti dış politikası,  Ortadoğu'nun sorunlarına gösterdiği yakın ilgi ve ulusal menfaat kavramına getirdiği yeni tanımlama sebebiyle post - Kemalist özellikler taşımaktadır. 

Ak Parti'nin dış politikasının dinamiğini, yeni bir medeniyet söylemi tarafından etrafı örülmüş " Aydınlanmış bir Ulusal Menfaat " anlayışı oluşturmaktadır.
2002 sonrasında Türk dış politikasında yaşanan dönüşümü anlamlandırmada zorluklar yaşayan bazı akademik çevreler, Türkiye'nin özellikle 2005' ten sonra 
Batı'dan uzaklaştığını ve dış politikasında Ortadoğululaşma yaşadığını ileri sürmüştür. Bu makale sözkonusu tezin, Türk dış politikasında yaşanan dönüşümü ve Ak Parti dönemindeki yeni politikanın mahiyetini yeterince anlayamadığını savunmuştur. Ankara'nın çok boyutlu ve kendini merkez ülke olarak tanımlayan yeni stratejik vizyonu millı, Islamı, Batılı ve küresel boyutları bir arado yürütmeye çalışmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin daha girişken ve daha bağımsız bir rol üstlenmesi,  geleneksel Batılı stratejik ittifaklarına ters düşen değil onları tamamlayan mahiyettedir.

Çevresindeki bölgede aktif, komşularıyla iyi ilişkiler içindeki bir Türkiye'nin, barış ve istikrar ortamının oluşturulmasına   önemli katkılar sağlayacagı  ve bunun da 
nihai kertede hem AB hem de ABD için arzu edilmesi gereken bir şey olduğu gözden kaçmamalıdır.


Türkiye'nin Ortadoğu'ya geleneksel bakışını değiştiren Ak Parti dış politikası bir anlamda Kemalizm'in Arap dünyasıyla ilişkilerde yarattığı kopuşu tamir etmektedir. Ortadoğu'ya aktif, tarafsız ve güven yoratan bir yaklaşımla yeniden dönen Türkiye, dönüştürücü roller üstlenmeye aday görünmektedir.

Yeni Türkiye, bölgede Osmanlı Imparatorluğu döneminin hegemon arzulurını canlandıracak bir yerde değerlendirilmemektedir. Ayrıca, Ak Parti deneyimi demokratik bir rejime sahip olmanın Islam ve demokrasi arasında uygunluk olup olmadığı ile değil, elitlerin tutumları ve siyasal kültürleri ile ilgili olduğunu göstermektedir. Bu tecrübeden Ortadoğu ülkeleri için alınacak dersler mevcuttur. Türkiye'nin bölge ile entegrasyonunun Türkiye'yi Ortadoğulu laştıramadığını düşünenler önemli bir şeyi gözden kaçırmaktadır.

Laik, demokratik ve Botıcı bir tecrübe olarak Türk modernleşmesinin Ortadoğu ülkeleri üzerinde 'Batıhlaştırıcı' etkilerinin olamğı unutulmamalıdır.
Her şeye rağmen, Ortadoğu'nun dönüşmesi, bu bölgeden kaynaklanan güvenlik sorunları olan Türkiye'nin kuvvetle arzu edeceği bir şeydir. 

Ancak bu dönüşüm, ABD dış müdahalesiyle Irak'ta olduğu şekilde değil bölgenin kendi dinamiklerinin harekete geçmesiyle olmalıdır. Ortadoğu'da barış ortamı
ve istikrar hem siyasi hem ekonomik anlamda Türkiye'yi rahatlatacaktır.

Komşularından tehdit hissetmeyen ve komşuları arasındaki güvenlik sorunlarının çözümüne katkıda bulunmuş bir Türkiye, ekonomik olarak da bu durumdan 
en fazla istifade edecek ülke durumundadır. Bölgesel ekonomik entegrasyonun getirilerinden en fazla istifade edecek gelişmiş ekonomiye sahiptir. 
Davutoğlu dönemi, Türkiye'nin Suriye, Irak ve Iran 'la ilişkilerini ekonomik entegrasyon, dinamik diplomasi ve kültürel iç içe girmeyi de kapsayan yeni bir düzleme taşımaktadır. 

Türkiye'nin Ortadoğu'daki bu yeni konumunun Arap dünyasında kimi zaman heyemnla kimi zaman da kıskançlıkla karşılandığını gözlemlemek mümkündür.


Ortadogu Yıllıgı 2008 DERGİSİ

http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/117/2009-BDuran.pdf?sequence=5

KİTAP İSTEME; ABONELİK.,

http://www.kureyayinlari.com/Kitap/76/ortadogu_yilligi_2008


...

Türk Dış Politikası, Ortadoğululaşıyor mu? BÖLÜM 1



Türk Dış Politikası Ortadoğululaşıyor mu? 
BÖLÜM 1


Burhanettin Duran

Giriş 

Cumhuriyetin kurulmasından itibaren bazı dönemlerde Batı dünyasında " Yeni Türkiye " söylemi ortaya çıkmıştır. 1920'lerde, 1950'lerde, 1980'Ierde 
ve nihayet 2000'lerde yeni bir Türkiye'nin doğduğu akademik çevrelerin gündemini oluşturmuştur. Son dönem Helsinki'de AB üyeliği perspektifi 
alınmasıyla (1999) başlamış ise de, 2002 seçimlerinden sonra Ak Parti'nin güçlü bir şekilde iktidara gelmesiyle sağlanan siyasal istikrar, ekonomik kalkınma 
ve dış politikadaki başarı bu tartışmanın canlanmasında etkili olmuştur. 

Buna paralel olarak son yıllarda Türk dış politikasında, geçmişinde olmadık bir şekilde, Ortadoğu bölgesi öne çıkmıştır. Adnan Menderes ve Turgut 
Özal dönemlerinde dış politikada önemli bir yer tutan bu bölge, Ak Parti iktidarı döneminin gündeminde daha da belirleyici olmuştur. Türkiye'nin bölgeden uzak duran geleneksel tutumunu değiştiren Ak Parti iktidarı, Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerde güçlü ve aktif bir oyuncu olarak rol almıştır. 

ABD işgali altındaki lrak'ın yeniden yapılanmasında Sünni grupları seçim sürecine girmeye ikna etmekten ısrail-Filistin çatışmasında arabulucu olmaya 
kadar bir dizi aktivite çerçevesinde Türkiye, bu bölgenin çok etkin bir parçası olduğunu göstermiştir. ısrail-Suriye ilişkilerinde arabulucu rol üstlenmek; 
Filistin konusunda sert açıklamalar yapmak; Türk-Arap Işbirliği Forumu kurulmasını öngören bir çerçeve anlaşması imzalamak; Lübnan'daki 
BM güçlerine katılmak; IKÖ Genel Sekreterliğine iki defa üst üste Ekmeleddin ıhsanoğlu'nun seçilmesi; Suriye, Iran ve lrak'la yakınlaşan ilişkiler ve 
artan ticaret hacmi bu etkinliğin diğer örnekleri olarak sıralanabilir. 

Türk dış politikasında Ortadoğu'nun kazandığı bu yeni önem Batı'daki bazı çevrelerde ve ülkedeki laikçi gruplarda Ak Parti 'nin Batı'dan uzaklaşan 
bir dış politikaya yöneldiği şeklinde ciddi bir kuşku uyandırrnıştır. Ayrıca, Türkiye'nin SO yılı aşkın süredir takip ettiği Batı (ABD, NATO ve Avrupa) 
yönelimli dış politikanın ağırlık merkezinin değişmesi ve 'Ortadoğululaşması' olarak da algılanmıştır; hatta bazı dış politika yazarları, Ak Parti'nin Ortadoğu'daki  yoğunluğun yanı sıra Kıbns gibi sorunlarla yeteri kadar ilgilenmediğini ifade ederek dış politikayı eleştirmiştir. 

Bu makalenin amacı son dönemde Türk dış politikasının Ortadoğululaştığı ve bunun Batı'dan uzaklaşması anlamına geldiği argümanını tartışmak 
ve bu bakışın ülkenin yeni dış politika yaklaşımını anlamaktan uzak olduğunu ortaya koymaktır. Bu tartışma bir yönüyle Türkiye'nin Soğuk Savaş 
sonrasında yaşadığı paradigma değişimini gözden kaçırmamayı, bir yönüyle de Ak Parti dış politikasının "çok boyutlu" olarak nitelendirilmesinin sonuçlarını analiz etmeyi hedeflemektedir. 

Türk dış politikasında Ortadoğu ve Batı algılamalarında bir dönüşümün yaşandığı tespitinden hareketle, Türkiye için Ortadoğu'nun sadece güvenlik sorunlarının ve tehditlerin yoğunlaştığı bir yer olmaktan çıkmakta olduğu düşünülmektedir. Yoğun bir diplomasi, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve güvenlik sorunlarının 
ortaklaşa yeniden ele alınmasıyla tehditlerin fırsatlara çevrilmesi hedeflenmekte dir. Türkiye, Avrupa Birliği ile entegre olma idealine sahip çıkmaya devam etmekle birlikte, Soğuk Savaş döneminin klasik anlamıyla Batı yanlısı dış politikasını terk etmiştir; terk etmek zorunda kalmıştır. Bu aynı zamanda 
Türkiye'deki değişik siyası çevrelerin üzerinde ittifak ettiği bir olgudur. Bu tespitlerden hareketle şu soruların cevapları aranacaktır: 

• Türkiye'nin Ortadoğu siyasetinde aktif olarak yer alması nasıl anlamlandırılabilir? 

• Klasik anlamda "sorunlu bir bölgenin siyasetinden mümkün olduğunca uzak durmak" şeklinde belirtilebilecek bir tutum, yerini aktif 
ve dinamik bir diplomasiye niçin bıraktı? 

• Ak Parti hükümetleri niçin Türkiye'nin Islamı kimliğini ve Ortadoğulu karakterini, önceki hükümetlere göre, daha fazla vurgularnoktadır? 

• Bu durum Türkiye'nin Batı ağırlıklı geleneksel dış politika tutumu açısından ne ifade etmektedir? 


Bu makalede ilk olarak, Ankara'nın Ortadoğu'daki yeni aktif politikasını anlamlandırmak için öncelikle Soğuk Savaş'ın sona ermesinin dış politikaya 
getirdiği değişim ihtiyacı ve bu çerçevede Türkiye'nin stratejik konumunun nasıl yeniden tanımlandığı incelenecektir. Ikinci olarak, Ak Parti dış politikasının temel eğilimleri " Stratejik derinlik " doktrini, " Merkez ülke ", " Komşularla Sıfır Problem" ve "maksimum işbirliği" kavramı aştırmaları temelinde analiz edilecektir. Dış politikada yaşanan bu yeni dönüşümü " Medeniyet derinliği arayışı " olarak niteleyen bu makalede, üçüncü olarak, Türkiye'nin yeni Ortadoğu politikasının mahiyeti, Yeni-OsmanlıCllık ve Ortadoğululaşma tartışmalarının anlamı analiz edilecektir. 


Soğuk Savaş ve 11 Eylül Sonrasında Türk Dış Politikasında Dönüşüm ihtiyacı


Soğuk Savaş'ın bitimiyle değişen dünya şartlarında Türk dış politikasının da bir dönüşüme girdiği, karşılaştığı fırsat ve tehditler sebebiyle daha aktif ve çok boyutlu bir mahiyet kazandığı dış politika üzerine yazılan literatürde yaygın bir kabul görmektedir. (2 ) 

Bu dönüşümle Türkiye eksen ülke konumundan  orto büyüklük te bir devlet konumuna ulaşmıştır.  ABD ve NATO'ya boğımlılık ve tek boyutluluktan karşılıklı bağımlılık ve çok boyutluluğa geçmiştir. Ayrım, ekonomisi dünya ile entegre olon Türkiye'nin dış politiko gündeminde etnik konular da önemli bir yer tutmaya başlamıştır. 3

Ayrıca, 11 Eylül sonrası dünyada yaşanan küresel gelişmeler ve dönüşümler, jeostratejik önemi, modernite tecrübesi, demokrasisi ve ekonomisiyle Türkiye'yi dünya siyasetinde önemli bir oyuncu haline getirmiştir.  E. Fuat Keyman'ın belirttiği gibi, Türkiye, küresel çatışma, küresel güvenlik, küresel yönetişim ve küresel siyasal ekonomi olanlarında rolünü güçlendirmekte ve şu konularla uğraşmaktadır: 

(1) Işgal  altındaki Irak ve Kuzey Irak bağlamında Kürt sorunu; 
(2) İran sorunu ve Ortadoğu'nun geleceği; 
(3) Rusya Sorunu ve Avrasya'nın geleceği ve 
(4) Avrupa'da çok kültürlülüğün krizi ve İslam sorunu, 

Bütün bu bölgelerin ve sorunların merkezin de duran Türkiye, Avrupu'nın küresel aktör olmusı, küresel enerji siyaseti ve medeniyetler çatışması gibi tartışmalarda etkili bir yere sahiptir. 4

Soğuk Savaş'ın bitişi ve II Eylül sadece uluslararası sistemin yapısında değil, Ortadoğu da dahil, bölgesel sistemlerin yapısına da önemli değişiklikler getirmiştir. Bu bir anlamda, stratejik konumların yeniden yorumlanması ihtiyacını da doğurmuştur. Bu dönüşüme paralel olarak Türkiye, Ortadoğu'da " Tarafsız Gözlemci " Konumunu terk ederek " '' Proaktif bölgesel oyuncu " konumuna geçmiştir. Türkiye'nin Ortadoğu'daki bu yeni aktivizmi, ABD ve AB ile olan yakın ilişkilerini tamamlayıcı bir mahiyet taşımaktadır.5

..

Dış politikada daha aktifve çok boyutlu bir perspektif gerekliliğini, iç politıkanın dönüşümü ile birlikte ele almak gerekir. 1980'lerde ekonomiden sivil topluma ve siyası aktörlere kadar bir dönüşüm sürecine giren Türkiye, 1990'larda hem ekonomisinin yapısal sorunlarını çözemediği için krizlerle boğuşmak zorunda kalmış hem de iç ve dış siyasetini terör ve siyasal ıslam tehdit algılamaları etrafında güvenlikleştirmiştir.6 

1993'ten itibaren iyice ar­ tan teröre ve istikrarsız koalisyon hükümetlerinin düşük ekonomik performansına eşlik eden Islamcı siyasetin yükselişi (Refah Partisi'nin 1994'te büyük şehirlerde ve Anadolu'nun önemli bir kısmında belediyeleri ele geçirmesi ve 1995 seçimlerinde birinci parti olması) 28 Şubat süreciyle birlikte demokrasinin sekteye uğradığı bir dönemle sonuçlanmıştır. Kayıp on yıl olarak nitelenen 1990'lardan çıkış, Türkiye'nin 1999 Helsinki Zirvesi'nde AB'ye tam üye ilan edilmesiyle başlamıştır. Türkiye demokrasisini pekiştiren bu süreç, bir dizi paketle iç ve dış politikada dönüşümün önünü açmıştır. 

Bu dönemden itibaren iç ve dış siyasetin birbirini karşılıklı olarak dönüştürdüğü görülmektedir. 2002'de Ak Parti'nin tek başına iktidara gelmesi ve 2007 seçimlerinden daha da güçlenerek çıkmasıyla iç siyasetteki dönüşümün dış politikadaki yeni perspektifi güçlendirdiği ileri sürülebilir.? 

Aynı şekilde Ak Parti iktidan döneminde dış politikanın gerek AB süreci,( 7 ) gerekse Türkiye'yi merkez ülke ilan eden yeni yaklaşım sayesinde dönüştürüldüğünü söylemek de isabetli olacaktır. Iktidara geldikten sonra çıkardığı uyum paketleri ile yoğun bir Avrupalılaşma ( 8 ) hamlesi yürüten Ak Parti, dış politikayı iç politikayı dönüştürmenin bir aracı olarak kullanmıştır. Iç politikada Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldınlmasından Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısının değiştirilmesine kadar birçok alanda önemli bir dönüşüm getirmiştir. Bu anlamda demokratikleşme dış politikanın bir parçası haline gelmiştir. Diğer bir deyişle dış politika, Türk siyasal sistemini muhafazakar laik kesimler eliyle mümkün olduğu ölçüde çatışmadan dönüştürmenin bir aracı haline gelmiştir. AB üyeliğinin Türk toplumunda gördüğü destek ve Ak Parti'nin bu süreci sahiplenmesi, partinin iç politikadaki meşruiyet sorunlannı aşmasına da yardımcı 0lmuştur.( 9 )

Ak Parti iktidannda, Kemalizm'in en önemli iki prensibi olan laiklik ve milliyetçiliğin yeniden yorumlanmakta olduğuna dikkat çekilmelidir. Birincisi Anglo-Sakson laiklik anlayışı etrafında yeniden kurgulanmaya çalışılırken, ikincisi "Türkiye modeli" arayışı ile ele alınarak Cumhuriyetin başından beri devam eden Kürt sorunu çözülmeye çalışılmaktadır. Bilindiği gibi, Kürt sorunu özellikle 1990'larda Türk dış politikasını içe hapseden, dışarıda ise komşularla ve büyük güçlerle sürekli güvenlik temelli ilişkilere zorlayan bir mahiyet taşımıştır. ( 10 ) 
Kuzey Irak'taki oluşum ve PKK'nın bu bölgede bulduğu destek dış politikada reaksiyoner tutumlar doğurmuştur. 

Beka sorunu etrafında gündeme gelen Sevr sendromu, Türk iç ve dış politikasının şekillenmesinde oldukça önemli bir yer teşkil etmiştir. MHP lideri 
Devlet Bahçeli'nin Ak Parti iktidanmn başlattığı Kürt açılımına MGK'mn verdiği desteği eleştirirken "Mondros Mütarekesi'nin de devlet yetkilileri tarafından 
imzalandığını" hatırlatması bu sendromun 2009 yılında bile çok güçlü bir biçimde hala yaşadığını göstermektedir. (II)

Ak Parti'nin yeni Ortadoğu politikasını incelemeden önce getirdiği yeni dış politika perspektifini incelemek yerinde olacaktır. 

Medeniyet Derinliği Arayışı: Komşularla Sıfır Problem ve Merkez Ulke Bağlamında Ak Parti Dış Politikası

Muhafazakar demokrasi


AK Partı, 1980 sonrası Turkiye'nin sosyokültürel yapısındaki dönüşüme arşı i gelmektedir. Bu anlamda Ak Parti 2000' lerin başındaki kriz dönemine,
hür seçmeninin ekonomik kalkınma, sosyal adalet, demokratikleşme ve dunya ile entegrasyon taleplerini gerçekleştirecek bir parti olarak öne çıkmıştır. 
Küresel ekonomi ve AB ile entegrasyonu  vazgeçilmez gören ış çevreleri, yoksulluk konusunun çözümünü bekleyen varoşlar ve istikrar, kalkınma ve Demokratikleşme yi bir arada isteyen orta sınıflar ümitlerini AKP ye bağlayarak bu partiyi 2002 seçimlerinde % 34 oy ile tek başına iktidar yapmıştır. 

Bu beklentilerle iktidara gelen Ak Parti 'nin dış Politikası Entegrasyon arayışı olarak AB ile ilişkiler; " Dengeli karşılıklı bağımlılık" temelinde ABD ıle ılışkıler; 
'' Aktıf banş ve işbirliği " temelin de komşularla ilişkiler üzerine oturmaktadır. ( 12 ) Ak Parti dış politikasının dinamiğini  ise  yeni bir medeniyet .. söylemi tarafından etrafı örülmuş aydınlanmış bir ulusal menfaat " 13  anlayışı oluşturmaktadır.  Dış politika tercihlerinde Ankara'yı merkeze alan bu yeni manfaat anlayışı  Türk dış politikasındaki sürekliliklerle Ak Parti' yi uyumlu hale getırmektedir. Bu unsur, Ak Parti'nin dış politikada ordu ile ciddi fikir ayrılıkları yaşamamasının da sebebi olarak görülebilir. 

Özellikle Irak, Suriye ve İran gibi komşu ülkelerin ABD ile sorunlannda Türkiyenin nasıl bir tutum serğıleyeceği   yakından bağlantılı görülmektedir

Güvenlik, demokratikleşme ve ekonomik kalkınma 'arasında yeni bir denge kurarak ulusal menfaat kavramına getirdiği yeni tanımla AK parti bölgesel sorunlarla dinamik bir diplomasi kanalıyka ilğilenmeyi  Turkıye'nin vazgeçilmezleri arasına sokmuştur.

Yenı bir Medeniyet söylemi, Türkiye'nin dünyadaki yerini ve kimliğini Batıcılık, Yenı - Osmanlı cı lık, Islamcılık ve Türkçülük  gibbsiyasi akımların ana argumanlarını ıçeren yeni bir sentezle anlama çabasıdır.  Bu yeni dış politikada  ve ABD ile ilişkiler Batıcı yanın, Balkanlar ve Ortadoğu boyutuyla Yenı - Osmanlıcı unsurun,  Islam dünyasıyla geliştirilen  ilişkiler yönüyle Islamcı yanın ve son olarak Orta Asya boyutuyla Türkç  öğenin harmanlandıgı ileri sürülebilir. 
Bu sentez Türkiye'nin stratejik tarihi ve ekenomik ve kültürel   koordinatlarının mecburiyetleri olarak da görülmektedir. 

Bu mecburiyetler bir "stratejik derinlikten" daha ötede Türkiye'nin " Medeniyet derinliği" olarak ele alınmaktadır. Bu medeniyet perspektifi hem Avrupa
Birliği'ne üye olmayı hem Islam dünyası ile daha fazla entegre olmayı bir arada yürütebilen bir perspektiftir.

Bu medeniyet perspektifi, Türk dış politikasında bir kimlik krizi ya da tercihi ihtimalini reddetmektedir. Böyle bakıldığında Türkiye ne Batı ile Islam arasında bir köprüdür ne Batı'nın bir cephe ülkesidir ne de bağlı olduğu tarihi, coğrafi, kültürel bölgeler arasında parçalanmış bir ülkedir. Bu itibarla en büyük dönüşüm, kimlik/benlik algılamasında yaşanmaktadır.
Sadece Osmanlı ımparatorluğu'nun mirası olan bölgelerin değil; yakın kara, deniz ve kıta havzalarının Türkiye'nin stratejik sorumluluğu içinde olduğu
algılaması, bu ben idrakinin değişimi ile yakından irtibatlıdır. Bu yeni algılamaya bağlı olarak korkular temelinde değil; işbirliği temelinde şekillenen,
özgüveni yüksek, kendini küresel bir güç olarak algılayan yeni bir anlayış oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, Ak Parti'nin muhataplannın,
özellikle Ortadoğu'daki ülkelerin uzun vadeli, aydınlanmış menfaatlerini düşünen, hesap eden bir diplomasi anlayışını öne çıkarması ilgi çekicidir.
Bu diplomasi anlayışı, ilişkilerde güveni pekiştiren ve Türkiye'nin içinde bulunduğu yeni oluşurnlara fırsat tanıyan çok önemli bir sermaye konumundadır. 


Ak Parti'nin Türk dış politikasına getirdiği yeni vizonunun en çarpıcı yanı " Komşularla Sıfır Problem" ve " Maksimum işbirliği" boyutu ve " Merkez ülke" kavramlaştırmasıdır. 

Bu kavramlan literatüre kazandıran Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ortaya koyduğu "yeni coğrafi tahayyüı" (14 ) ile Türkiye'nin stratejik konumunu, tarihi mirasla yüzleşme şeklini, çevresindeki tehditlerle mücadele yöntemini ve komşu ülke ve bölgelere yönelik algılamalarını yeniden şekillendirmek istemektedir. 

Türkiye'nin komşularından yabancılaşmış olmasına son vermesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, 2003'ten itibaren Ak parti'nin yeni dış politika vizyonunun hem teorisinde hem pratiğinde müstesna bir yere sahiptir. Merkez ülke olarak nitelediği Türkiye'nin, Rusya ve Almanya gibi başka merkez ülkelerde olmayan
bir özelliğe sahip olduğuna vurgu yapan Davutoğlu, Türkiye'nin, etmfmdaki bölgelere ve kıtalara optimum bir yakınlığa sahip olduğuna işaret etmektedir.
Türkiye'yi Ortadoğu, Balkan, Kafkas, Orta Asya, Hazar, Akdeniz, Körfez ve Karadeniz bölgelerinin vazgeçilmez ve merkezi unsuru olarak gören bu yaklaşım, cephe ülke ya da köprü ülke konumunu kabullenmemekte,yeni bir rolün üstlenilmesini önermektedir: Çevresinde düzen, istikrar ve güvenliği kuran, aktif ve ritmik diplomasi yürüten, özgüveni yüksek bir rol. ( 15 ) Bu yeni dış politikanın prensipleri olarak şunlar sıralanmıştır: 

1. İç Politika
2. Komşularla sıfır problem ilkesini izlemek. 
3. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya ile yakın ilişkiler geliştırmek. 
4. ABD ve AB başta olmak üzere diğer küresel aktörlerle rekabete dayalı  değil, tamamlayıcı çok boyutlu dış politika takip etmek. 
5. Uluslararası örgütlerde aktif rol üstlenen, banş kurucu ritmik bir di plomasi  uygulamak.(16 )


Davutoğlu'nun yeni dış politika vizyonunda öne çıkan ilk şey " Entegre dış politika yaklaşımıdır. Soğuk Savaş döneminin hiyerarşiye dayalı öncelıkler
egılımının terk edilmesi gerektiğini belirten Davutoglu  dış  politika çerçevesi içinde ele almanın önemine değınmıştır. ( 17  ) Davutoğlu, dunyada büyük bir medeniyet dönüşümü yaşandıgını ve farklı medenıyetlerin birbirleriyle yoğun bir etkileşim halinde olduklannı soylemektedir. Bir medeniyet öznesi olduğunun bilincinde  olan Türkiye merkezi  ülke olma durumunu stratejik derinliğiyle bölğenin ve küreselleşmenin  en  önemli aktörlerinden birisi haline gelecektir. ( 18 )


Dünya düzenlerinin büyük savaşlar sonrasında oluştuğunu belirten Davutoglu, Soğuk Savaş'ın sonlanmasının henüz bir düzen çıkarmadığına işaret etmektedır. 
Türkiye, dış politika çabalarıyla, şekillenmekte olan yeni düzenin daha adil ve refahı paylaştırıcı  olmasına katkıda bulunmanın yollarını aramaktadır. ( 19 )

2.Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR.


..