Türk Dış Politikası Ortadoğululaşıyor mu?
BÖLÜM 2
Davutoğlu etkisindeki dış politika döneminin en büyük özelliği idealist karakteridir. Ancak bu idealizm, ülkelerin rasyonel ve makul milli menfaatlerini
tanıyarak takip edilmeye çalışılan bir reel idealizmdir. AB entegrasyonuna can veren fikır nasıl reel bir idealizm ise, Ortadoğu'da entegrasyon arayan Türk dış politikası da aynı yolu kat etmektedir. Aynca bu dönem, dış polıtıkada hem yeni bir vizyonun belirlendiği hem bu vizyonu anlatan kavramların üretildiği hem de çok taraflı ve dinamik bir diplomasi ile hayata geçirilmeye çalışıldığı bir dönemdir.
Ak Parti dış politikasının Ortadoğu bağlamında etkili olan " Komşularla sıfır Problem " ve " Maksimum işbirliği" yaklaşımı, Türk dış politikasının ana çızgısınde bir dönüşüme işaret etmektedir. Komşularıyla sorun istemeyen, ancak komşularına karşı sürekli tedirgin ve statik bir dış politika anlayışından,
komşulannın sorunlarının kendisini ne kadar etkilediğini bilen proaktıf bır yaklaşıma geçilmiştir.
Bu yaklaşımın iki yönü vardır:
Komşulanyla arasındaki sorunları çözmek ve komşulannın diğer ülkelerle ilişkilerindeki sorunların çözümünde aktif rol almak. Bu yaklaşım kendisini, bazen ( İsrail-Suriye arasında ) arabuluculuk yapmak bazen de (Irak'a Komşu Ülkeler Konferansı ve Kafkas ışbirliği ve ıstikrar Platformu önerisi gibi) bir işbirliği çerçevesi önermek şeklinde göstermektedir.
Bunların yanı sıra, " komşularla sıfır problem " yaklaşımı Türk dış politikasındaki klasik güvenlik anlayışını dönüştürmektedir. Hatta komşular arasında yerleşen güvenin bölgedeki güvenlik kültürünü dönüştürdüğü de söylenebilir. 1998'de savaşın eşiğine gelen Suriye ile Türkiye arasında son dönemde yaşanan işbirliği ve ekonomik entegrasyon, buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Bu politikanın en önemli yanı, Türkiye'nin herhangi bir ülke olmadığı, ABD başta olmak üzere bütün küresel güçlerin yakından ilgilendiği krizlerin yaşandığı bir bölgede yer alan bir ülke olduğu algılamasını yeniden ele almasıdır. Komşularının Fransa ya da ısviçre olmadığını hatırlatan geleneksel dış politika algılaması, Türkiye'nin etrafındaki sorunlardan şikayet eden içe kapanmaa bir ruh hali üretirken, yeni yaklaşım bu sorunlardan zarar görmemek için geniş bir vizyon ortaya koyulması, aktif ve dinamik olunması gerektiğini söylemektedir. Ancak daha önemlisi, belki de ilk defa olarak, komşulardaki sorunların küresel bir oyuncu olma anlamında Türk dış politikasının elini güçlendirecek fırsatlar ürettiğinin fark edilmesidir. Türkiye kendisine güvenilen bir muhatap olarak Suriye - İsrail, Pakistan-Afganistan, ABD-Iran arasında ve Lübnan ile
lrak'ın iç kavgalarında yapıcı ve belirleyici bir arabulucu rol üstlenecek duruma gelmiştir.
Türkiye'nin uluslararası coğrafi konumunun bir mecburiyeti gibi görünen "komşularla sıfır problem" politikasının iddialı bir hedef olduğu açıktır.
Balkanlar'dan Ortadoğu'ya ve Kafkaslar'a kadar komşularla aynı anda birbiriyle çelişmeyen bir dış politika yürütmek hiç de kolay görünmemektedir.
Bu perspektifin önündeki en büyük sorun (Rusya-Gürcistan Savaşında ya da Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi girişiminde görüldüğü üzere), bu iddialı politikanın spesifik olaylarda nasıl sürdürüleceğidir. Ancak enerjiden teröre birçok fırsat ve sorun yumağının ortasında oturan Türkiye'nin bunu gerçekleştirmek için imkanları hiç de sınırlı değildir. Ancak aktif ve dinamik olmayı fazlasıyla önemli kılan böyle bir politikanın, istikrarlı bir hükümet ve güçlü bir liderlik olmadan uygulanması kolay görünmemektedir. Bu bağlamda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gösterdiği güçlü siyasi irade, yeni dış politikanın yürütülmesinde kritik bir öneme sahiptir.
Ak Parti 'nin "komşularıo sıfır problem" ve "maksimum işbirliği" yaklaşımının en belirgin yansıması Ortadoğu'da kendisine biçtiği role ve şekillendirdiği politikaya
ilişkin olmuştur. mrk dış politikasını Ortadoğululaştırdıgı one surulen bu yeni Ortadoğu politikası, aynı zamanda Yeni - Osmanlıcılık tartışmasını da yeniden canlandırmıştır.
Türkiye'nin Yeni Ortadoğu Politikası
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik özgün bir dış politika geliştirmediği ve bölgedeki ülkelerle ilişkilerini Batı yanlısı bir tutumun belirlediği söylenmektedir. Bölgeye ilgi gösterdiği durumlarda da politikalarını, mesafeli ve şüphe duyan bir yaklaşımın gölgesinde, Batılı müttefiklerinin çıkarlarını korumak ya da Kıbrıs konusunda destek bulmak amacıyla 0luşturmuştur. (20 )
Erken Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin bölgeye yöneldiği nadir durumlar da Kürt sorunu ile ilgili olmuştur.
Buna örnek olarak 1938'de Sadabad Paktı'nın ıran, Türkiye, Irak ve Afganistan arasında ayrılıkçı ve komünist hareketlere karşı mücadele için imzalanması verilebilir.( 21 )
Soğuk Savaş döneminde Türkiye, kendi milli çıkarlannı özellikle 1947 Truman Doktrini ve 1952'deki NATO üyeliğinden sonra Batı'nın çıkarlarıyla özdeşleştirmiştir. Bu özdeşleştirmenin en belirgin yanı Türkiye'nin Ortadoğu'da kendine biçtiği, Batılı menfaatleri koruma yönündeki rol olmuştur. ısrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olması Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nın BM'deki oylamasında Fransa lehinde oy vermesi gibi olaylarda hep Batı yanlısı tavır takınan Türkiye, Bağdat Paktı'nın kurulmasında aktif rol almıştır. Bağdat Paktı'nın 1958 Irak Devrimi'yle çökmesinden sonra Türkiye, bölgeye yönelik kapsamlı bir bölgesel strateji geliştirmemiştir. ( 22 )
Johnson Mektubu'ndan (1964) sonra, Batı yanlısı tutumunu yumuşatan Türkiye, Ortadoğu ülkelerinden Kıbrıs konusunda destek aramıştır.
1980'lerde bölgeyle aktif bir şekilde ilgilenen Özal iktidarı, ekonomik karşılıklı bağımlılığa vurgu yapmış, Barış Suyu Projesi ve Kürt sorununa barışçı
çözüm arayışı ile Yeni-Osmanlıcı olarak nitelendirilen bir politika geliştirmiştir. 1990'larda ise Türkiye'nin bölgeye yönelik politikasının temelini
PKK terörünü engellemek, su sorununa çözüm bulmak ve ısrail ile geliştirilen stratejik ilişkiler oluşturmuştur. Böylece, dış politikası PKK terörüne endekslenen
ve bu sebep ile komşularıyla ilişkisi bozulan Türkiye, ister istemez negatif anlamda Ortadoğululaşmıştır. 2000'lerde de bölgesindeki güvenlik sorunlarını ( 2003 Irak Savaşı, Suriye'nin ve ıran'ın ABD tarafından tecrit edilmeleri gibi ) aktif diplomasi ile kendi yumuşak gücünü artırmanın vesileleri ne dönüştürmüştür.
Geleneksel olarak Ortadoğu'daki ülkelere ve sorunlara eşit mesafede durmaya çalışan Türkiye'nin bölge politikasını şekillendiren prensipler şu şekildedir:
Sınırları korumaya ve toprak bütünlüğüne saygıya dayalı statükoculuk; çok kutupluluğa dayalı bölgesel güçler dengesi ve bölgenin istikrarsız
ve çatışma dolu yapısını görerek bölgesel çatışmalardan uzak durmak.
Bu prensiplerin altında yatan yerleşik norm ise şudur: Türkiye ister bölge siyasetine aktif olarak katılsın ister katılmasın, kendini Ortadoğu'nun bir parçası olarak görmemektir.
Zira Ortadoğu, Türkiye'nin kurtulmak istediği şeydi ve Batılılaşma süreci ile bu bölgeden uzaklaşıyor ve kopuyordu.23 Ortadoğu'nun sorunlarından uzak olmak, Batı ittifaklarına (NATO ve AB) katılmaya özen gösteren Türkiye için güvenlik sorunlanndan da uzak durmak anlamına gelmekteydi. Kendisinin Ortadoğu'nun bir parçası olduğunu unutturmaya çalışan bir tutum Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi için gerekli görülüyordu.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin son dönem Ortadoğu politikası üzerindeki farklı görüşler, aslında Türkiye'nin ne olup olmadığına ilişkin alternatif dünya görüşlerinin birbiriyle rekabetini yansıtmaktadır. Türkiye'nin Ortadoğu siyaseti ile ilgilenip ilgilenmemesi ya da hangi konulara öncelik vermesi gerektiği tartışması özellikle Ak Parti iktidan döneminde yoğunluk kazanmıştır. Meliha Benli Altunışık bu konuda Türkiye'de iki pozisyon bulunduğuna işaret etmiştir:
(a) Realist önermelere dayanan ve bölgeden gelen tehditlere dikkat çeken yeni-geleneksel perspektif ve
(b) Liberal ve Konstrüktivist argümanlar içeren alternatif perspektifler. Ikincisi birincisini değ!şen uluslararası ve bölgesel realitelere uygun olmamakla eleştirmektedir.
Askeriyenin, CHP'nin ve MHP'nin yaklaşımı birinci perspektife, Özal döneminin liberal fonksiyonaHzmi, ısmail Cem döneminin sosyal demokratik konstrüktivizmi ve Ak Parti döneminin muhafazakôr konstrüktivizmi ikinci perspektife örnekler olarak sunulmuştur. Yeni geleneksel perspektif, Ortadoğu siyasetine dôhil olmaya karşı çıkarken, alternatif perspektifler bunu hem gerekli hem de kaçınılmaz görmektedir.24
Ak Parti döneminde Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik yeni politikası, güvenliğin bölgedeki her ülke için çok önemli olduğunu vurgulamakta ve tüm bölge için ortak bir güvenlik düzeni öngörmektedir. Aynca bu politikada Türk dış politika yapıcılan, bölgede düzenin kurulmasında bütün taraflarla görüşebilen aktörler olarak, krizlerin çözümünde diyaloğa öncelik vermektedir.
Ortadoğu'nun, kendi sorunlarını kendi çözen bir konuma gelebilmesi için de bölgede ekonomik karşılıklı bağımlılık ve kültürel çoğulculuğa dayalı birliktelik kaçınılmaz görülmektedir.25
Diğer bir deyişle, bölgede sorunların çok taraflı diplomatik müzakere sureçlerı ile çözülmesi yada yönetilebilir olması ve ekonomik entegrasyonun temelinde artan işbirliği yeni Türk dış politikasının temel paranmelerini oluşturmaktır. Bunun yanı sıra ortadogunun ve Türkiyenin yumuşak gücünün ( 26 ) en etkili olacagı bölgelerin başında görülmektedir
AB'ye tam üyelik muzakere surecinde olmak Ort doğu, ulkelenin Nezdinde Türkiye'nin değerini artıran bir olgudur. Yine Ortadogu nun uslı bır unsuru olarak Türkiye'nin aktif barış ve ekonomık entegrasyon hefiyle bölge siyasetine geri dönmesi Avrupa ve ABD nezdinde de daha aktif bir oyuncu olarak nitelenmesine sebebiyet vermektedir
Bush döneminin en yenı muhafazakarların etkisindeki ABD Ortadoğu politikası, guvenlikleştirme temeline oturdugundan Turkıye'nin bölgede aktif barış politikası yurutmesini zorlaştırmaktaydı
Bölgedeki ülkelerin eknomisinin geliştirilmesi siyasal özgürlüklerin genışletilmesi demokratik rejimlerin. Oluşturulması, Kadın haklannın iyileştirilmesi ve ' sivil toplumun guçlendırılmesi iddialannı taşıyan Büyük Ortadogu Projesi de güvenlikleştirme siyasetinin ötesine gidememiştir. ( 27 )
Ortadoğu 'daki sorunlara sert güç değilde yumuşak güç yaklaşımını göstermekle Türkiye Bush başkanlıgındaki yönetimden farklı düşünmüştür..
AB nin yumuşak güç kullanımında Türkiye ile benzer konumda oldugu düşünülebilirsede Ingiltere'nin se guç kullanımından yana olduğu ve AB'nin
bu konuda ortak bir politika oluşturamadıgı gözden kaçmamalıdır. ( 28 )
Son dönem de ABD Başkanı Obama nın Türkıye ve Mısır'da Islam dünyasına verdığı sıcak mesajlar ile cok taraflılıga onem veren yeni bir Ortadoğu politikası şekilleneceği umudu dogmuştur. Bu yenı anlayış Türkiye'nin Ortadogu vizyonuna daha uygun görünmektedir.
Ak Parti'nin başından itibaren Türkiye tecrübesini Ortadogu'daki Ülkelere ılham kaynagı olarak sunma kaygısı taşıdığı görülmektedir Abdullah Gul, Dışışlerı Bakanlığı sırasında yazdığı bir makalede Türkiyenin demokrasi sivil haklar ve özgürlükler hukuk devletine saygı sivil toplum şeffaflık ve kadın haklarındaki başarılarının bölge için bir ilham kaynagı oldugunu belirtmiştir. ( 29 )
Türkiye ortadoğuda model ülke olarak gösterilmesi bölgesindeki modern ülke iddiasının Türkiyeyi hem ılımlı islamın bir örnegi olarak görme anlamına geldiği hemdeBatıdan kopararak Ortadoğululaştıracağı düşünülmüştür. Yine dış politikada " Komşularla Sıfır problem" ve '' maksimum ışbirliği politikasi '' çerçevesinde Türkiye'nin bölğesinin sorunlarıyla ilğilenmesinin onu batıdan kopararak Ortadoğululaştırdığı ileri sürülmektedir. Ak partinin 2005 sonrasında AB hedefinden uzaklaştıgı ve reform yapmada isteksiz davrandıgı da bu çercevede hatırlatılmaktadır ( 30 )
Türkiye'nin yeni dış politikasını, diplomatik faaliyetlerin yoğunluğuna ve gelişen ilişkilere baknrak Avrııpolıloştığı ya da Ortodoğululaştığı şeklinde isimlendirrnek bu yeni politikanın gerçek mahiyetini kaçırmn tehlikesini barındırmaktadır. 1999 Helsinki Zirvesi'nde aday !ilke olorak tonınan ve 2005' te tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye'nin dış politikasının Avrupalılaştığını ( 31 ) tespit etmemiz mümkündür.
Ancak aynı yıllarda yoğun bir şekilde Suriye ve lran'la ilişkilerini geliştiren, Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları yapan Türk dış politikasının geriye doğru bakarak
Ortadoğululaşma yaşadığı da söylenebilecektir. Bu durum, Batı'dan kopmak anlamına gelmediği gibi dış politikanın Islamıaşması olarak da görülmemelidir. Bu yeni aktif tutumun Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası güvenlik ihtiyaçlan ile ilgili olduğu belirtilmelidir. ( 32 ) Türk dış politikasında artan Ortadoğululaşma,
bir yandan AB ve ABD ile ilişkilerde daha pragmatik ve rasyonel bir eğilimin hayata geçmesiyken; ( 33 ) diğer yandan Türkiye'nin Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrasında içinde bulunduğu ortama uyum sağlayarak uluslararası politikada tarihi misyonuna uygun ' normal ' bir rol arayışıdır. ( 34 )
Birçok boyutundan bahsedebileceğimiz bu yeni eğilim, öncelikle Türkiye'nin bulunduğu bölgeye,k omşuları na ve kendisine bcıkışını değiştirmektedir.
Belki de en önemli boyutlanndan birisi,s on yirmi beş yıldlf dış politikcıyı belirleyen en önemli faktör olan terör sorununa ilişkindir. Irak, Suriye
ve lran'la yakın bir ilişki kurmadan PKK terörünü bitiremeyeceğini bilen Ankara, Ak Pcırti iktidan döneminde, ABD'nin 2003 Irak lşgcılinin olumsuz
tesirlerine rağmen,b u ülkelerle nitelikli bir işbirliği çerçevesi yakalamıştır.
Irak ve Suriye ile ortcık kabine toplantıları düzenleyen Türkiye, ABD'nin Imk'tan çekilmeye başlaycıcağı bir dönemin hemen öncesinde, 2009 Ağustosunda,
kendi Kürt sorununu çözmek amacıyla bir açılımı bcışlatabilmiştir.
Kürt açılımının nereye varacağı henüz bilinmemekle beraber,d ış politikada önemli kazanımlm elde eden Ankara'nın bu soruna el atma cesaretini kendinde görmesi önemlidir. Bu bir onlarnda,d ış politikanın iç politikayı dönüştürmesi olamk da okunabilir. Diğer yandan Kürt sorunu,T ürkiye'nin ne kadar Ortadoğulu olduğunun da açık bir işaretidir. Bu sorunu çözme iradesi ve buna yönelik geliştirilen politikalcır ister istemez dış politikayı Ortadoğululaştırmaktadır. Ancak bu sorunu çözmüş bir Türkiye'nin AB ile daha mhat entegre olabileceği ve küresel bir aktör olmak etrafındaki bölgelerde ( Kafkaslar ve Balkanlar gibi) daha etkin bir rol oynayabileceği ortadadır . Bu şekilde bakıldığında Ak Parti döneminde uygulanan yeni dış politika anlayışının Türkiye'yi Ortadoğululaştırdığı ancak eş zamanlı olarak Avrupalılaştırdığı, Balaınlılaştırdığı, Kafkaslılaştırdığı, Avrasyalılaştırdığı ve nihayet küreselleştirdiği rahatlıkla ileri sürülebilecektir.
Türkiye'nin Ortadoğu'ya artan ilgisini güvenlik ve ticaret dayalı bir politikanın yükselişi gibi faktörlerle açıklamak yerinde bir yaklaşımdır, ancak yeterli değildir
Türkiye'nin bölgedeki aktif konumunun altında yatan şey dış politika kimliğini yeniden şekillendirmekte olan ben algılamasıdır.
AKP deki havzasın da tarihi, kültürel İnsanı sorumlulukları oldugunu düşünmektedir Çevresindekı bölğelerde barış ortamının ve işbirliğine dayalı kalıcı bir düzenin kurulmasını kendi sorumluluğunda gören bu yaklaşım ( 35 ) kolaylıkla Yeni - Osmanlıcılık olarak değerlendirilebilir, Ancak bu tanımlama
tek taraflı bir hegomonya ilişkisini çagrıştırması sebebiyle, bu yeni perspektifi ifade etmemektedır, bunun yanısıra, Yeni - Osmanlıcılık net bir anlama sahip değildir hatta lıterotürde birbirine zıt içerikler üstlenebilen kavramlaştırmlar yapılmıştır. Turgut Ozal ve Necmettin Erbakan dönemini betimleyen Yeni - Osmanlıcılık kavramlaştırması eski Osmanlı İmparatorlugu topraklannda bolgesel olarak egemen ve lider bir Türkiye tahayyül etnik Türklük unsurunu
öne cıkarmakta Avrupa Birligının reddınden beslenmekte ve demokrasiyi önemsememektedir. ( 36 )
Ak parti dönemi için kullanılan Yeni-Osmanlıcılık kavramlaştırması ise bu polıtikayı " Emperyalist genişleme amacı gütmeyen ancak Türkiyenin yumuşak gücünü one çıkararak bölgesel büyük güç konumuna gelmeyı hedefleyen bır tercih olarak sunmaktadır.'' Bu tanımlama Batılı bir yaklaşıma dayanmamakta, aksine Türkiye'nin Doğu ile ilişkilerini Batı ile ilişkilerine tamamlayıcı olarak görmektedir. Osmanlı İmparatorluğu mirasını ve İslamın yerini yeniden keşfeden bu yaklaşım, farklı kimliklerin ve daha yumuşak bır laiklik anlayışının dayandığı yeni bir milli konsensüsü Üretmeye Çalışmaktadır. Bu yaklaşım dış politikayı İslamlaştırmayı değil Kemalizmi aşırı genişletmeyi İstemektedir. Aynı zamand ozguvene vurgu yaparak, etrafındaki bölgelerde Turkıye'nin yumuşak gücünü artırmayı hedefleyen iddialı bir bölgesel politika sahibidir. ( 37 )
Daha dogru tanımlamanın medeniyet perspektifi çerçevesinde olması gerektıgi düşünülebilir Diğer bir deyişle, Türk dış politikasındaki bu yeni yönelimi '' Medeniyet derinliği '' arayışı olarak tanımlamak yerinde olacaktır.
Bu yeni oluşum çerçevesıni yeniden canlandırılan bir medeniyet kurma bilincı oluşturmaktır Türkiyenın merkez ülke olduğunu sıklıkla vurgulayan bu bilinç Türıye insanına medeniyet kurma ve düzen oluşturma rolünü hatırlatmaktadır. Bu medenıyet perspektifi kavşagında bulunduğu bölgelerde ikili ilişkilerın geliştirilmesi ve sorunlann çözülmesi için uluslararası normlar koymaya çalışan bir tutumu benimsemektedir. Ortadoğu sozkonusu olduğunda, Ankara'nın tavrı bölge ülkelerinin kendi siyası sorunlarını kapsamlı diplomatik ilişkilerle çözmesi yönündedir. "Ekonomik karşılıklı bağımlılığı" tüm bölge ülkeleri arasında "sıfır problemli" ilişkiler ve "maksimum işbirliği" için bir temel araç olarak değerlendirmektedir. Yine medeniyet perspektifinin bir yansıması, bölgedeki kültürel çoğulculuğun tanınması ve etnik barış ve birlikteliğe vurgu yapılması olarak tebarüz etmektedir. Uluslararası hukuku, büyük güçlerin bölgeye müdahalesinin bir meşrulaştırma aracıolmaktan çıkararak bölgedeki ülkelerin ikili ve çoklu ili)kilerinin temeline yerleştirmeye çalışmaktadır.
Sonuç
Ak Parti döneminde kendine güveni öne çıkaran aktif, dinamik bir dış politika anloyışı yeniden kurgulonarak uygulamoya konulmuştur. Türkiye'nin merkez ülke olduğu vizyonundan hareket eden bu yeni dış politika, Soğuk Savoş ve ı ı Eylül sonrasının şartlarına uyum sağlama özelliği göstermektedir.
Ak Parti dış politikasının hedetini ise, Türkiye'yi Rusya ve Almanya gibi küresel bir güce dönüştürmek oluşturmaktadır. "Komşularla sıfır problem" ve "maksimum işbirliği" boyutuyla da Ortadoğu'da aktivizm ortaya koymuştur. Komşularına 'korku' temelinde değil de, işbirliği ve uzlaşma temelinde yaklaşan yeni Türkiye, bölgesinde kuşkusuz en önemli aktör konumuna gelmiştir. Ak Parti dönemi dış politikası ile ilgili en kritik tespit bu iktidar döneminde Türkiye'nin uluslararası kimliğinde bir değişim yaşandığıdır.
Türkiye'nin dış politikada ortaya koyduğu yeni aktif tutum ve bu çerçevede Ortadoğu'da önemli bir oyuncu haline gelmesi, geleneksel dış politikasından bir ayrılma olarak değerlendirilmektedir. "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesinde tarif edilen barışın aranması anlamında Kemalizm'le uyuşma içerisinde olan Ak Parti dış politikası, Ortadoğu'nun sorunlarına gösterdiği yakın ilgi ve ulusal menfaat kavramına getirdiği yeni tanımlama sebebiyle post - Kemalist özellikler taşımaktadır.
Ak Parti'nin dış politikasının dinamiğini, yeni bir medeniyet söylemi tarafından etrafı örülmüş " Aydınlanmış bir Ulusal Menfaat " anlayışı oluşturmaktadır.
2002 sonrasında Türk dış politikasında yaşanan dönüşümü anlamlandırmada zorluklar yaşayan bazı akademik çevreler, Türkiye'nin özellikle 2005' ten sonra
Batı'dan uzaklaştığını ve dış politikasında Ortadoğululaşma yaşadığını ileri sürmüştür. Bu makale sözkonusu tezin, Türk dış politikasında yaşanan dönüşümü ve Ak Parti dönemindeki yeni politikanın mahiyetini yeterince anlayamadığını savunmuştur. Ankara'nın çok boyutlu ve kendini merkez ülke olarak tanımlayan yeni stratejik vizyonu millı, Islamı, Batılı ve küresel boyutları bir arado yürütmeye çalışmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin daha girişken ve daha bağımsız bir rol üstlenmesi, geleneksel Batılı stratejik ittifaklarına ters düşen değil onları tamamlayan mahiyettedir.
Çevresindeki bölgede aktif, komşularıyla iyi ilişkiler içindeki bir Türkiye'nin, barış ve istikrar ortamının oluşturulmasına önemli katkılar sağlayacagı ve bunun da
nihai kertede hem AB hem de ABD için arzu edilmesi gereken bir şey olduğu gözden kaçmamalıdır.
Türkiye'nin Ortadoğu'ya geleneksel bakışını değiştiren Ak Parti dış politikası bir anlamda Kemalizm'in Arap dünyasıyla ilişkilerde yarattığı kopuşu tamir etmektedir. Ortadoğu'ya aktif, tarafsız ve güven yoratan bir yaklaşımla yeniden dönen Türkiye, dönüştürücü roller üstlenmeye aday görünmektedir.
Yeni Türkiye, bölgede Osmanlı Imparatorluğu döneminin hegemon arzulurını canlandıracak bir yerde değerlendirilmemektedir. Ayrıca, Ak Parti deneyimi demokratik bir rejime sahip olmanın Islam ve demokrasi arasında uygunluk olup olmadığı ile değil, elitlerin tutumları ve siyasal kültürleri ile ilgili olduğunu göstermektedir. Bu tecrübeden Ortadoğu ülkeleri için alınacak dersler mevcuttur. Türkiye'nin bölge ile entegrasyonunun Türkiye'yi Ortadoğulu laştıramadığını düşünenler önemli bir şeyi gözden kaçırmaktadır.
Laik, demokratik ve Botıcı bir tecrübe olarak Türk modernleşmesinin Ortadoğu ülkeleri üzerinde 'Batıhlaştırıcı' etkilerinin olamğı unutulmamalıdır.
Her şeye rağmen, Ortadoğu'nun dönüşmesi, bu bölgeden kaynaklanan güvenlik sorunları olan Türkiye'nin kuvvetle arzu edeceği bir şeydir.
Ancak bu dönüşüm, ABD dış müdahalesiyle Irak'ta olduğu şekilde değil bölgenin kendi dinamiklerinin harekete geçmesiyle olmalıdır. Ortadoğu'da barış ortamı
ve istikrar hem siyasi hem ekonomik anlamda Türkiye'yi rahatlatacaktır.
Komşularından tehdit hissetmeyen ve komşuları arasındaki güvenlik sorunlarının çözümüne katkıda bulunmuş bir Türkiye, ekonomik olarak da bu durumdan
en fazla istifade edecek ülke durumundadır. Bölgesel ekonomik entegrasyonun getirilerinden en fazla istifade edecek gelişmiş ekonomiye sahiptir.
Davutoğlu dönemi, Türkiye'nin Suriye, Irak ve Iran 'la ilişkilerini ekonomik entegrasyon, dinamik diplomasi ve kültürel iç içe girmeyi de kapsayan yeni bir düzleme taşımaktadır.
Türkiye'nin Ortadoğu'daki bu yeni konumunun Arap dünyasında kimi zaman heyemnla kimi zaman da kıskançlıkla karşılandığını gözlemlemek mümkündür.
Ortadogu Yıllıgı 2008 DERGİSİ
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/117/2009-BDuran.pdf?sequence=5
KİTAP İSTEME; ABONELİK.,
http://www.kureyayinlari.com/Kitap/76/ortadogu_yilligi_2008
...