9 Ocak 2016 Cumartesi

AB ve Kıbrıs ,




AB ve Kıbrıs , 



 Erol Manisalı,
Temmuz 2001

Avrupa Birliği konusunda yıllardır dürüst ve yurtsever bir çizgi izleyen
Lüksemburg Zirvesi’ni şöyle değerlendirmektedir, 

“AB Lüksemburg doruğunda Türkiye’ye karşı büyük bir ‘taktik hata’ yaptı: Gerçek tutumunu açık açık sergiledi ve Türkiye’ye geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri’nde yer vermeyeceğini ‘belli etti’: Bu taktik hata AB aleyhine şu sonuçları doğurmaya başladı:“

(1) Avrupa’dan kurumsal olarak dışlandığını gören Ankara, Amerika ile sürmekte olan yakınlaşmayı “hızlandırdı” ve ilişkiler stratejik bir ortaklığa doğru gitmeye başladı. Bu gelişmeler uzun dönemde AB’nin bölgesel çıkarları ile hiç mi hiç bağdaşmıyordu. Özellikle Almanya ve Fransa bundan rahatsızdı.“

(2) AB’nin 1997 Lüksemburg doruğunda Türkiye’ye karşı gösterdiği ‘dışlama’ tutumu Türkiye’de meseleyi yeni yeni anlamaya başlayan birçok çevrenin gözünü açtı. Gümrük Birliği’nin gözden geçirilmesi gerektiği öne sürülmeye başladı. Oysa AB, Gümrük Birliği’ndeki tek yanlı bağlayıcılıktan çok memnundu. İşler AB lehine yürüyordu. Ve durumun sürdürülmesi için, çatlak ses çıkmaması gerekti.”

Bu ve benzeri gelişmelere bağlı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özellikle de 1998 sonrasında, dış ilişkilerinde daha bağımsızlıkçı bir çizgi izlemeye, özellikle Rusya’daki temel politika değişikliğinin ardından çokkutuplulaşan dünyada ilişkilerini çeşitlendirmeye başladı. Lüksemburg Zirvesi’nde Avrupa Birliği’nin iyice açığa çıkan tavrı, Türkiye’deki ulusal bağımsızlıkçı eğilimleri daha da güçlendirdi.
Türkiye’nin bu bağımsızlık çı tavrı Avrupa Birliği üzerinde etkili oldu. Ayrıca, 1998-1999 yıllarında Rusya’da da Batı yanlılarının iktidardan uzaklaştırılması, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yeniden yeşil ışık yakmasında önemli bir rol oynadı 10. Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanlarının 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan zirve toplantısında Avrupa Birliği’nin tavrı değişti. Zirve bildirisinde Türkiye’deki “olumlu gelişmeler”in memnuniyetle karşılandığı belirtilerek, Türkiye’nin diğer aday devletlere uygulanan kriterler temelinde Avrupa Birliği’ne katılacak olan bir aday devlet olduğu belirtildi.
Ancak bu olumlu gibi sunulan hava yalnızca bir yıl sürdü. 8 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye raporunda, 15 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye’ye ilişkin kararda ve 7-9 Aralık 2000 tarihlerinde Nis’te yapılan AB devlet ve hükümet başkanları zirvesinde, Avrupa Birliği’nin bölücü tavrı ve talepleri sürdü. Kıbrıs, kısa vadede çözüme kavuşturulması gereken sorunlar arasına katıldı. Ege Denizine ilişkin sorunlar da orta vadede çözüme kavuşturulması gereken konular arasına alındı. Diğer taraftan, Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan koşullar yerine getirilse bile, Türkiye ile üyelik görüşmelerinin 2010 yılına kadar başlamayacağı, bu ve
daha sonraki tarihler için de bir garantinin olmadığı ortaya çıktı.
Türkiye konusunda Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ilerleme raporu ve katılım ortaklığı belgesi Türkiye’de büyük tepki çekti. Avrupa Birliği’nin talepleri, ülkemizdeki ulusalcı güçler tarafından sert biçimde eleştirildi. Hükümet, katılım ortaklığı belgesinde yer alan taleplerin yerine getirilmesine ilişkin olarak Avrupa Komisyonu’na vermesi gereken ulusal programı zamanında hazırlayamadı. Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileri Nis Zirvesi sonrasında yeniden bir soğuk döneme girdi. 


Cumhuriyet, 20.10.1999. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder