10 Ocak 2016 Pazar






 ÖZGÜRLEŞİRKEN SÖMÜRGELEŞMEK


 Prof. Dr. EROL MANİSALI
 EYLÜL 2003   SAYI - 61


 Türkiye’de elit ya da bazı büyük sermaye çevreleri, Türkiye’nin hiçbir zaman içine alınmayacağı Avrupa Birliği’ne ülkeyi, tek taraflı bağlamak istiyorlar. Kendileri açısından bunda bir sakınca yok. Hatta “ideal” çözüme bu sayede ulaşmış oluyorlar;



- Bir yandan “ Ülkenin fiili yönetimine, dış güçlerle birlikte ” ortak olacaklar. Hem de Avrupa’nın himayesi ve garantörlüğü altında.

- Diğer taraftan kendilerini ülke içinde “ Güvence altına ” almış olacaklar. Yine Avrupa’nın himayesi ve garantörlüğü altında.

 Karşılarında Kemalizm, ulusal çıkarlar gibi savlarla ne ordu bulunacak; ne de işçiler, çiftçiler, memurlar, esnaf bir çıkar grubu olarak örgütlenebilecek. Örgütlenme kapıları yavaş yavaş tamamen kapatılıyor. 

- Yeni kanunlar çıkartılıyor, işçinin grev hakkı sınırlanıyor.

- İşçi sendikaları “iç ve dış odakların denetimi altına sokuluyor”. Grev kararı alabilecek yönetim kadroları filizlenip gelişemiyor.

- Zaten grev olsa bile, iç pazar ithal mallarının, hatta hizmetlerinin tekeline sokulmuş; yerel grevler bile çokuluslu şirketlerin yararına işletilir hale gelmiş.

  Türkiye kendi işçisini, çiftçisini, memurunu, esnafını ulusal sanayiini koruyabilecek ulusal inisiyatif alma olanaklarından yoksun bırakılıyor.

 Nasıl mı? 

   Tabanı bu çevrelere dayanan; bu çevrelerin çıkarlarını meclislerde temsil edecek siyasal parti oluşumlarına izin verilmiyor. Kurulabilen, gelişebilen siyasal partiler,

- ya Vaşington veya Brüksel destekli,

 - ya sermaye destekli,

- ya Türkiye’yi bölmeye odaklanmış,

- veya tarikat ağırlıklı bir kimliğe sahip oluyorlar.

 O zaman da demokrasi adı altında Vaşington’un, Brüksel’in, bazı büyük sermaye çevrelerinin, tarikat veya bölücülerin kendi amaçları doğrultusunda bir siyasi karmaşa yaşanmaya başlıyor.

 Oysa 70 milyon insanımızın büyük çoğunluğunun bu çevrelerle yakından uzaktan ilişkisi bulunmuyor. Halkın büyük çoğunluğu,

- Ülkenin bir bütün olarak kalmasını istiyor.

- Türkiye’nin dış odaklar tarafından güdülmesini, yönetilmesini istemiyor.

- Türkiye’de bir din devletinin kurulmasına karşı çıkıyor.

 Halkın büyük çoğunluğunun iradesi siyasi, iktisadi ve sosyal olarak ülkenin yönetimine yansıtılamayınca, “azınlıktaki iç odakların ve dış güçlerin”, çoğunluk adına hareket etmeye başladığını görüyoruz. 

 Ve ilginç bir çelişki

 Bunun sonucu olarak da Türkiye’de ilginç bir çarpıklık yaratılıyor.

- Piyasa ekonomisinin kuralları daha iyi işlesin diye geçirilen kanunlar ve yapılan uygulamalar Türkiye’yi çokuluslu şirketlerin tekeline sokuyor. Haksız rekabet koşulları, rekabet adına hazırlanıyor.

 Bu durum işçiyi, esnafı, çiftçiyi, ulusal sanayiciyi tahrip ediyor, geriletiyor. Rekabet diye “ Haksız Rekabet ” yaratılıyor.

- Demokratik hakların geliştirilmesi için yapılan mevzuat değişiklikleri, Türkiye’yi dışarıdaki güç odaklarının denetimine tek yanlı olarak sokuyor.

 Bugün, Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerindeki talep ve tasarrufları “ Uluslararası ilişkiler ve hukuk düzeninin çok ötesinde ” gelişmelerdir. Türkiye ancak, “..AB içinde tam üye olduğu zaman üstlenebileceği yükümlülükleri, AB dışında iken üstlenmiştir”.

Bu, hukuk adına hukukun ortadan kaldırıldığı bir sonuç doğurmaktadır. Aynen, rekabet adına, haksız rekabetin yaratılması gibi.

- Eğitim alanında orta ve yüksek öğrenimde “Batı’ya yaklaşma adı altında Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman sömürgesi olmak” gibi, hukuk ve rekabet alanında yaşadığımız çelişki yaşanmaktadır.

 Fransa, Batı içinde güçlenmek için İngilizce ve Almanca orta ve yüksek öğrenim kurumlarını kendi içinde geliştirir mi? O zaman doğru iş, onların sömürgesi olmak değil, “ Onların yaptığı gibi kendini korumaktır ”.

  Ancak bizim içimizdeki elit (veya bazı sermaye çevreleri) büyük çoğunluğu kandırarak “kendi çıkarları için Türkiye’yi sömürgeleştirmektedirler”.         


İktisatta, hukukta, eğitimde ve diğer alanlarda halkın büyük çoğunluğunun yararına değil zararına sonuçlar veren ve Batılılaşıyoruz diye Türkiye’yi sömürgeleştiren bir yol içinde bulunuyoruz.

 Türkiye’de ‘ Oligarşi’nin tipik bir örneği yaşanmaktadır. Aynen Şarlo’nun dediği gibi, “ Diktatörler özgürlükleri kendileri için isterken halkı köleleştirirler ”. 

Silahlı örneği Irak, 
Silahsız örneği Türkiye...


 http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/eylul03_05.htm



..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder