KIBRIS, BUZDAĞININ SADECE GÖRÜNEN UCU
Prof. Dr. EROL MANİSALI
ŞUBAT 2004 SAYI 66
Kıbrıs’taki seçimlerde Amerika’nın ve AB’nin doğrudan doğruya taraf olarak Türkiye’nin (ve Denktaş’ın) karşısına dikilmeleri iki şeyin de kanıtlanması anlamını taşır:
- Batı (ABD ve AB), Türkiye’yi adadan tasfiye etmek istemektedir.
- AB, Türkiye’yi hiçbir zaman içine almayacağı için onu adadan tamamen çıkarmak istemektedir.
“ İçimizdeki Danimarka ” bu tasfiye planında AB’nin ve ABD’nin yanında yer alıyor. İçimizdeki Danimarka bu topraklarda mekân tutmasına karşın “Batı kapitalizminin ve onun çıkarlarının Türkiye’deki uzantısı olduğu için” bu durumu doğal karşılamak gerekir.
KKTC seçimlerinin bir cephesinde ABD, AB, Türkiye’deki Danimarka, Rumlar ve Atina yer aldılar. Seçimlerin diğer cephesinde ise Türkiye ve Türkiye’ye yakın durmak isteyen insanlar vardı.
KKTC’deki bölünmenin gerisinde, Türkiye’deki bölünmeler yatmaktadır. Türkiye’deki ulusal cephe ile “gayri milliler” arasındaki ayrışma, KKTC’ye yansıdı. Türkiye’deki ve KKTC’deki “AB muhipleri” aralarında işbirliği yaptılar. Hem de Brüksel’i ve ABD’yi arkalarına alarak gerçek amaçlarını ortaya koydular. Brüksel’e ve Washington’a pazarlanan aslında Kıbrıs değil Türkiye’dir.
Esas sorun Türkiye’de
Kıbrıs’ta ortaya çıkan zaaf ve kilitlenmenin temelinde Türkiye’nin yönetimindeki zaaflar ve tutarsızlıklar yatmaktadır. Nedir bunlar?
-Türkiye-AB ilişkileri yanlış bir zeminde yürüyor. Ulusal politika belirleyip kullanamayan yönetimler, AB’nin boyunduruğu altına giriyorlar. Bu gidişi “gayri milli sermaye-köktendinci ittifakı” destekliyor. Aynen Kıbrıs seçimlerinde görüldüğü gibi bu kutsal ittifak, kendi çıkarları için Türkiye’nin AB boyunduruğu altına girmesini istiyor. Kıbrıs, “ilk taksit” olarak sunulmak isteniyor.
- Türkiye’deki yönetimlerin ulusal inisiyatif almak istemediğini gören AB, Türkiye’ye baskıyı giderek arttırmaktadır. AB tarafından Türkiye üzerinde baskıların artmasına karşın Ankara’dan ciddi bir tepki gelmiyor.
AB’nin KADEK’ten Güneydoğu’ya, Kıbrıs’tan Ege’ye kadar uzanan ağır itham ve taleplerine TBMM’den ve hükümetten gereken ağırlıkta bir yanıt ve tepki çıkmadı. Türkiye’nin, ulusal çıkarların korunması konusunda gösterdiği zaaf, karşı tarafın baskıyı arttırmasına yol açıyor.
Acaba içimizdeki Danimarka’nın yönetim üzerindeki etkisi mi bu cesareti kendilerine veriyor? Yoksa, bizi Danimarka yönetiyor da biz mi farkında değiliz?
Medyanın karartma ve sis perdesi arkasına gömdüğü gerçekler, ancak “toplumsal demokrasi ve ulusal politikalar” ile gün ışığına çıkarılabilir. Kıbrıs’ta Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ve giderek derinleşen sorunlar, Türkiye içindeki sorunların bir yansımasıdır.
Türkiye iktisadi, siyasi ve güvenlik konularında ulusal inisiyatif alıp çıkarlarını koruyamayan bir noktaya doğru hızla sürükleniyor.
- Ya bu gerçeği görüp toplumsal (ve toplumcu) bir demokratik yapı konusunda gerekenleri yapacağız,
- veya zaman içinde yavaş yavaş bölünüp kaybolacağız.
Taraflar açık açık yerlerini almış bulunuyorlar. Esas mesele, “ Türkiye’nin tarafında olanların ” birleşmelerinde görülen yetersizliktir. “ Karşı tarafta” olanlar çoktan bir araya gelmiş, harıl harıl çalışıyorlar, aynen eski günlerdeki gibi.
http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/subat04_03.htm
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder