İşte Neyzen Tevfik
Hiciv, Ney ve İçki...
Şiirleriyle, Osmanlı hiciv geleneğinin Cumhuriyet dönemindeki başlıca uzantılarından biriydi. Yaşamında içkinin büyük bir yeri olan bu başarılı ney yorumcusu, hiçbir ölçüye gelmeyen benzersiz bir adamdı.
Popüler TARİH/ Mart 2003 / Alpay Kabacalı
Kendi hesabına göre, Birinci Dünya Savaşı’na kadar 1.868 okka (2.4 ton) rakı ve üç-dört ton esrar içmiş, bir o kadar da afyon yutmuştu. Yaşamı saraylarla tımarhaneler, köşklerle çöplükler, pis meyhaneler, dumanlı kahveler arasında geçmişti. Sarayları, köşkleri, parayı pulu, ünü elinin tersiyle itmiş; yetmiş üç yıllık ömrünü bir 'derbederlik anıtı' gibi yaşamış ve elli yıl önce, 27 Ocak 1953’te bu dünyadan ayrılmıştı.
Türk okuru onu unutmadı, yeni yetişen kuşaklar ondan ilgisini eksik etmedi
Evet, elli yıl geçti, ama ünü, ardını bırakmadı. Şöyle de diyebiliriz: Geride kalan elli yıl boyunca Türk okuru onu unutmadı, yeni yetişen kuşaklar ondan ilgisini eksik etmedi. Hakkında kitaplar yazıldı, şiirleri birkaç kez basıldı...
Neyzen Tevfik'i ilginç kılan, yergi şiirleri ve büyük beceriyle ney çalması kadar, belki onlardan fazla, benzersiz yaşamıydı. Üstelik, pek de renkli sayılamazdı yaşamı...
1879'da, Bodrum'da dünyaya gelir
Bafra'nın Kolay kasabasından Hasan Fehmi Efendi ile Bolulu Emine Hanım'ın üç çocuğundan biridir. 1879'da, Bodrum'da dünyaya gelir. Babası, ortaokul açmakla görevlendirildiği Bodrum'da öğretmenlik yapmaktadır. Yedi yaşında okula başlar.
O tarihlerde dinlediği ney, yaşamının sonraki dönemleri üzerinde de etkili olacaktır. Kendisi şöyle anlatır:
"... Ben babamın dizinin dibinde çocuk ruhumun olanca gücüyle dikkat kesilmiş, bu düdüğü dinliyordum. Dinledikçe de -Tanrı bilir- bir daha aslıma dönmemek üzere kendimden geçmiştim. O gece Ege Denizi'nin ölümsüz dekoru içinde benliğimi saran o tanrısal sestir ki beni bugünkü derbeder, ne aradığı, ne istediği bilinmez, bazen Eflatun'la boy ölçüşecek kadar akıllı, çok kere de tımarhaneye sığınacak kadar aşırı sarhoş Neyzen Tevfik yaptı."
Kendi Ağzından, Neyzen
Yine o dönemde yer alan ve bütün yaşamını etkileyen bir rastlantı daha var. Bunu da kendi anlatımıyla aktaralım: Tevfik, babasıyla Bodrum çarşısında... Uzaktan davul zurna sesleri işitilir. Babasını seslerin geldiği yöne doğru çeker.
"Yaklaşan kalabalığın ellerinde on, on beş sırık, sırıkların ucunda da kesik insan kafaları vardı. Gözlerim dehşetle yuvalarından fırlamış ve ben çığlığı basmıştım. Şaşıran babam, güya o feci manzarayı bana daha fazla göstermemek için önünde bulunduğumuz demirci dükkânının içine dalıvermişti. Oysa olan olmuş ve çocuk ruhumda müthiş bir kasırga kopmuştu. Eve dinmeyen titremeler içinde getirildim ve birçok korku ilaçlarından geçirildim. Fakat yazık ki bilincimin bir burcu göçmüş, akıl tahtamın bir çivisi demirci dükkânında düşüp kaybolmuştu."
Bundan sonra sar'a (epilepsi) nöbetleri geçirir
İstanbul'a tedavi için götürülürse de iyileşemez. Babasının atandığı Urla'da başıboş yaşamaktadır. Orada neyzen berber Kâzım Ağa'dan ilk ney derslerini alır. Babası onu yatılı olarak İzmir İdadisi'ne (ortaokul) verirse de, ancak bir ay dayanabilir. Yeniden Urla'ya, başıboş yaşamına döner. Bir süre sonra da evden kaçar, ney öğrenmek üzere İzmir Mevlevihanesi'nin yolunu tutar.
İzmir’de ünlü hiciv şairi Eşrefle tanışır
O tarihlerde İzmir aydınlarının sürekli bir toplantı yeri olan Mevlevihane, onun için çok önemli bir okul olur. Ünlü hiciv şairi Eşrefle de orada tanışır.
Üç yıl sonra, babasının ısrarları üzerine, Mevlevihane'den ayrılıp öğrenim için İstanbul'a gelir, Fatih Medresesı'ne yazılır.
İstanbul’da Mehmet Akif'le (Ersoy) tanışması
Daha ilk günden medrese yaşamına ayak uyduramayacağını anlayan Tevfik, medreseden tümüyle kopmamış olmakla birlikte, bu kez Yenikapı ve Galata Mevlevihanelerinde boy göstermektedir. Mehmet Akif'le (Ersoy) tanışması ve onun sevgisini kazanması da değişik çevrelere girmesini sağlar.
Ney üflemekle ünlenen “İzmirli Hafız Tevfik” İstanbul’dan Mısır’a gider
Ney üflemekteki başarısı artık dilden dile yayılmakta, başında yeşil sarık, arkasında cübbe taşıyan "İzmirli Hafız Tevfik" sık sık köşklere, konaklara davet edilmektedir.
Bir yandan da, Abdülhamid yönetimine yönelik yergileri ve bunları uluorta söylemekten kaçınmaması yüzünden başı derde girmeye başlamıştır. Zaptiye tarafından izlenir; tutuklanıp sorgulanır... (merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorumgrubu) Bu ortam içinde yaşayamayacağını anlayınca da, Ocak 1903'te bir vapura binip Mısır'a gider.
Pek çok Jön Türk'ün yaşadığı Kahire'de Eşrefle buluşur
Baskı yönetiminden kaçan pek çok Jön Türk'ün yaşadığı Kahire'de Eşrefle buluşur. Serüvenden serüvene sürüklenerek yedi yılını Mısır'da geçirir. İkinci Meşrutiyet'in ilanından yirmi sekiz gün sonra İzmir'e döner, orada yirmi beş gün kalıp İstanbul'a gelir.
Neyzen Tevfik'in bundan sonraki yaşamının sözü edilmeye değer olayları sayılıdır.
Sultan Reşad da Neyzen Tevfik'i sarayına getirterek ney'ini dinler
1910'da evlenir, 'Leman' adı verilen bir kızı olur. Sarıklı bir hoca olan, hiç anlaşamadığı kayınpederinin girişimleriyle -kızı üç aylıkken- eşinden boşanır. Askerliğini Birinci Dünya Savaşı sırasında Askeri Müze'deki mehter takımında yapar. Bu sıralarda Alman Mareşali Mackenzen'in dikkatini çeker; bu olayı öğrenen Sultan Reşad da Neyzen Tevfik'i sarayına getirterek ney'ini dinler ve "mahzuz olduğunu" bildirir...
Bir konser için piyanoya neyle eşlik etmek üzere Bükreş'e giderse de kısa süre sonra sıkılıp her şeyi yüzüstü bırakarak İstanbul'a döner...
1934'te Soyadı Yasası çıkınca Tapmaz'ı soyadı olarak seçen Neyzen Tevfik, çok geçmeden bunu bırakıp Kolaylı soyadını alır...
Sinema, tiyatro, konser
1951'de çekilen "Onu Affettim" adlı filmde oynayan ve bir konser veren Neyzen Tevfik için, 1952'de İstanbul Şehir Tiyatrolarının Komedi Bölümü'nde bir jübile düzenlenir... merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorumgrubu... Ve son yıllarını sanayici Nuri Demirağ'ın kira almadan barınması için kendisine verdiği Beşiktaş'taki yıkılmaya yüz tutmuş evde geçirir; bu evde "müzmin bronşit"ten ölür...
Yaşamının bu parantezlerini saymazsak, onun sonraki yaşamını içkiyle bilinç ve cinnet, dost çevreleriyle meyhane ve akıl hastanesi, bekâr ya da otel odalarıyla kahvehane ve sokak arasında geçirdiğini söyleyebiliriz. Belki renkli, ama olaysız...
Neyzen Tevfik'in yaşamında içkinin büyük bir yeri vardır
Bir yoruma göre, onu akıl hastanesine yönelten, "cinnet"tir. Hekimlerin bilimsel olarak açıklayamadıkları, kimi sanatçılara özgü bir tür "cinnet".
Nâzım Kemal, onun bu yönünü şöyle açıklar:
"Mirasçısı olduğu ruhsal bir kararsızlık, onu, başıboş bir duygu ile medrese kokan sarsak bir akıl arasında bunalttıkça bunaltıyordu. Bu sıkıntıyla, kendi kendini durmaksızın yıkmaya yelteniyor, bütünlüğe ve olgunluğa sadece bu yoldan gidilebileceğine inanıyordu. Sanki o, daha derinlere dalabilmek ıçin, her an kendi kendisini aşındırmaya mecburdu."
Ney yorumları ve Neyzen Tevfik'in bilinmeyen bir kaydı
Neyzen Tevfik, oldukça başarılı bir ney yorumcusu olarak tanınır (üstte; Neyzen'in yağlıboya bir tablosu, Yapı Kredi Resim Koleksiyonu). Musiki uzmanları da onun bu alandaki başarısını belirtmekte, onaylamaktadırlar. Örneğin 1928'de İstanbul'a gelen Alman bestecisi Kurt Strigler, ney'ini dinledikten sonra gazetecilere şunları söyler (Cumhuriyet, 24.7.1928):
"Tevfik cidden çok büyük bir sanatkârdır. Esselat'la Şükranname'yi dinlemiş olmak bir saadettir. Neyzen Tevfik'ten dinlemiş olmak, katmerli saadettir."
Hakkı Süha Gezgin'in yazdığına göre, İstanbul'a gelmiş olan Dresden Operası Müdürü, Neyzen Tevfik'ten Dede Efendi'nin Sultani Yegâh bestesini dinledikten sonra, "Bu adam yalnız çalmıyor, aynı zamanda besteliyor!" der... merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorumgrubu... İlk gençliğinde ney, onun için bir meslek, bir geçim aracı olmuştu. Ama neyzenliği sürekli para kazanacağı bir uğraş olarak sürdürmedi. Neyzen Tevfik'in yorumları, Odeon, Sahibinin Sesi ve Columbia firmaları için doldurduğu taş plaklarla günümüze kadar gelmiştir... Kimi Türk müziği ustalarının yapıtlarını CD olarak yayımlayan Kalan Müzik'in şu sıralar hazırladığı Neyzen Tevfik albümünde, hiç bilinmeyen bir kayıt da yer alıyor. Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık'ın (sağda) belirttiğine göre, 15 dakikalık bu Neyzen kaydı, "tesadüfen bir hurdacıda bulunan mum plaktan alınma"...
Neyzen Tevfik'in nüktedanlığı
Neyzen Tevfik, 'nüktedanlığı' ile de tanınmıştı. Bu nedenle, yaşarken ya da ölümünden sonra kimi anonim nükte ve fıkraların ona mal edildiği de olmuştur. Aşağıdaki nüktesi, bir tanık (Sayın Burhan Oğuz) tarafından anlatılmıştır: "1937 yılında bizim binicilik ekibi (Cevat Kula, Eyüp Öncü, vb.) Roma'da Mussolini'nin elinden altın kupayı almıştı. 0 günlerde bizim de bulunduğumuz bir mecliste Neyzen Tevfik bir ara gözlerini kapadı ve 'Yahu!' dedi; 'Güreşçisi gider rezil olur, futbolcusu gider kepaze olur. Halimize iki beygir acıdı koştu da, biraz yüzümüz güldü!'..."
Hazırlayanlar : merakediyorum grubu üyeleri merakediyorum@ googlegroups.com
Kaynak : Popüler Tarih Mart 2003 "Alpay KABACAL-İşte Neyzen Tevfik" başlıklı yazıdan alınmıştır. Resim ve başlıklar yazıya eklenmiştir.
Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.
Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder