2 Ekim 2015 Cuma

İşte Neyzen Tevfik



İşte Neyzen Tevfik


Hiciv, Ney ve İçki...








Şiirleriyle, Osmanlı hiciv geleneğinin Cumhuriyet dönemindeki başlıca uzantılarından biriydi. Yaşamında içkinin büyük bir yeri olan bu başarılı ney yorumcusu, hiçbir ölçüye gelmeyen benzersiz bir adamdı.

Popüler TARİH/ Mart 2003 / Alpay Kabacalı

Kendi hesabına gö­re, Birinci Dünya Savaşı’na kadar 1.868 okka  (2.4 ton) rakı ve üç-dört ton esrar içmiş, bir o ka­dar da afyon yutmuştu. Yaşamı saraylarla tımarhaneler, köşklerle çöplükler, pis mey­haneler, dumanlı kahveler arasında geçmişti. Sarayları, köşkleri, parayı pulu, ünü elinin tersiyle itmiş; yetmiş üç yıllık ömrünü bir 'derbederlik anıtı' gibi yaşamış ve elli yıl önce,  27 Ocak 1953’te bu dünyadan ayrılmıştı.

Türk okuru onu unutmadı, yeni yetişen kuşak­lar ondan ilgisini eksik etme­di
Evet, elli yıl geçti, ama ünü, ardını bırakmadı. Şöyle de diyebiliriz: Geride kalan el­li yıl boyunca Türk okuru onu unutmadı, yeni yetişen kuşak­lar ondan ilgisini eksik etme­di. Hakkında kitaplar yazıldı, şiirleri birkaç kez basıldı...
Neyzen Tevfik'i ilginç kı­lan, yergi şiirleri ve büyük be­ceriyle ney çalması kadar, bel­ki onlardan fazla, benzersiz yaşamıydı. Üstelik, pek de renkli sayılamazdı yaşamı...

1879'da, Bodrum'da dünyaya gelir
Bafra'nın Kolay kasaba­sından Hasan Fehmi Efendi ile Bolulu Emine Hanım'ın üç çocuğundan biridir. 1879'da, Bodrum'da dünyaya gelir. Ba­bası, ortaokul açmakla görev­lendirildiği Bodrum'da öğret­menlik yapmaktadır. Yedi ya­şında okula başlar.
O tarihlerde dinlediği ney, yaşamının sonraki dönemleri üzerinde de etkili olacaktır. Kendisi şöyle anlatır:
"... Ben babamın dizinin dibinde ço­cuk ruhumun olanca gücüyle dikkat kesilmiş, bu düdüğü dinliyordum. Dinledikçe de -Tanrı bilir- bir daha aslıma dönmemek üzere kendimden geçmiştim. O gece Ege Deni­zi'nin ölümsüz dekoru içinde benliğimi saran o tanrısal ses­tir ki beni bugünkü derbeder, ne aradığı, ne istediği bilin­mez, bazen Eflatun'la boy öl­çüşecek kadar akıllı, çok kere de tımarhaneye sığınacak ka­dar aşırı sarhoş Neyzen Tev­fik yaptı."

Kendi Ağzından, Neyzen
Yine o dönemde yer alan ve bütün yaşamını etkileyen bir rastlantı daha var. Bunu da kendi anlatımıyla aktara­lım: Tevfik, babasıyla Bodrum çarşısında... Uzaktan davul zurna sesleri işitilir. Babasını seslerin geldiği yöne doğru çe­ker.



"Yaklaşan kalabalığın el­lerinde on, on beş sırık, sırık­ların ucunda da kesik insan kafaları vardı. Gözlerim deh­şetle yuvalarından fırlamış ve ben çığlığı basmıştım. Şaşıran babam, güya o feci manzarayı bana daha fazla göstermemek için önünde bulunduğumuz demirci dükkânının içine dalı­vermişti. Oysa olan olmuş ve çocuk ruhumda müthiş bir kasırga kopmuştu. Eve dinme­yen titremeler içinde getiril­dim ve birçok korku ilaçların­dan geçirildim. Fakat yazık ki bilincimin bir burcu göçmüş, akıl tahtamın bir çivisi demir­ci dükkânında düşüp kaybol­muştu."

Bundan sonra sar'a (epi­lepsi) nöbetleri geçirir

İstan­bul'a tedavi için götürülürse de iyileşemez. Babasının atan­dığı Urla'da başıboş yaşamak­tadır. Orada neyzen berber Kâzım Ağa'dan ilk ney dersle­rini alır. Babası onu yatılı ola­rak İzmir İdadisi'ne (ortaokul) verirse de, ancak bir ay daya­nabilir. Yeniden Urla'ya, başı­boş yaşamına döner. Bir süre sonra da evden kaçar, ney öğ­renmek üzere İzmir Mevlevi­hanesi'nin yolunu tutar.

İzmir’de ünlü hiciv şairi Eşrefle tanışır

O tarihlerde İzmir aydın­larının sürekli bir toplantı ye­ri olan Mevlevihane, onun için çok önemli bir okul olur. Ünlü hiciv şairi Eşrefle de orada tanışır.
Üç yıl sonra, babasının ıs­rarları üzerine, Mevleviha­ne'den ayrılıp öğrenim için İs­tanbul'a gelir, Fatih Medrese­sı'ne yazılır.


 


İstanbul’da Mehmet Akif'le (Ersoy) tanış­ması


Daha ilk günden medrese yaşamına ayak uyduramaya­cağını anlayan Tevfik, medre­seden tümüyle kopmamış ol­makla birlikte, bu kez Yenika­pı ve Galata Mevlevihanele­rinde boy göstermektedir. Mehmet Akif'le (Ersoy) tanış­ması ve onun sevgisini kazan­ması da değişik çevrelere gir­mesini sağlar.

Ney üflemekle ünlenen “İzmirli Hafız Tevfik” İstanbul’dan Mısır’a gider

Ney üflemekteki başarısı artık dilden dile yayılmakta, başında yeşil sarık, arkasında cübbe taşıyan "İzmirli Hafız Tevfik" sık sık köşklere, ko­naklara davet edilmektedir.
Bir yandan da, Abdülha­mid yönetimine yönelik yergi­leri ve bunları uluorta söyle­mekten kaçınmaması yüzün­den başı derde girmeye başla­mıştır. Zaptiye tarafından iz­lenir; tutuklanıp sorgulanır... (merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorumgrubu) Bu ortam içinde yaşayamaya­cağını anlayınca da, Ocak 1903'te bir vapura binip Mı­sır'a gider.

Pek çok Jön Türk'ün yaşadığı Kahire'de Eşrefle buluşur

Baskı yönetiminden kaçan pek çok Jön Türk'ün yaşadığı Kahire'de Eşrefle buluşur. Se­rüvenden serüvene sürüklene­rek yedi yılını Mısır'da geçirir. İkinci Meşrutiyet'in ilanından yirmi sekiz gün sonra İzmir'e döner, orada yirmi beş gün kalıp İstanbul'a gelir.
Neyzen Tevfik'in bundan sonraki yaşamının sözü edil­meye değer olayları sayılıdır. 
Sultan Reşad da Neyzen Tev­fik'i sarayına getir­terek ney'ini dinler 

1910'da evlenir, 'Leman' adı verilen bir kızı olur. Sarık­lı bir hoca olan, hiç anlaşama­dığı kayınpederinin girişimle­riyle -kızı üç aylıkken- eşinden boşanır. Askerliğini Birinci Dünya Savaşı sırasında Askeri Müze'deki mehter takımında yapar. Bu sıralarda Alman Mareşali Mackenzen'in dikka­tini çeker; bu olayı öğrenen Sultan Reşad da Neyzen Tev­fik'i sarayına getir­terek ney'ini dinler ve "mahzuz oldu­ğunu" bildirir...
Bir konser için piyanoya neyle eş­lik etmek üzere Bükreş'e giderse de kısa süre sonra sıkılıp her şeyi yü­züstü bırakarak İstanbul'a döner...
1934'te Soyadı Yasası çı­kınca Tapmaz'ı soyadı olarak seçen Neyzen Tevfik, çok geç­meden bunu bırakıp Kolaylı soyadını alır...


   


Sinema, tiyatro, konser

1951'de çekilen "Onu Af­fettim" adlı filmde oynayan ve bir konser veren Neyzen Tevfik için, 1952'de İstanbul Şehir Tiyatrolarının Komedi Bölümü'nde bir jübile düzen­lenir... merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorumgrubu... Ve son yıllarını sanayici Nuri Demirağ'ın ki­ra almadan barın­ması için kendisine verdiği Beşiktaş'ta­ki yıkılmaya yüz tutmuş evde geçirir; bu evde "müzmin bronşit"ten ölür...
Yaşamının bu parantezlerini saymazsak, onun sonraki yaşamını içkiyle bilinç ve cinnet, dost çevrele­riyle meyhane ve akıl hastane­si, bekâr ya da otel odalarıyla kahvehane ve sokak arasında geçirdiğini söyle­yebiliriz. Belki renkli, ama olay­sız... 

Neyzen Tev­fik'in yaşamında içkinin büyük bir yeri vardır

Bir yoruma gö­re, onu akıl hasta­nesine yönelten, "cinnet"tir. He­kimlerin bilimsel olarak açık­layamadıkları, kimi sanatçıla­ra özgü bir tür "cinnet".
Nâzım Kemal,  onun  bu yönünü şöyle açıklar:
"Mirasçısı olduğu ruhsal bir kararsızlık, onu, başıboş bir duygu ile medrese kokan sarsak bir akıl arasında bu­nalttıkça bunaltıyordu. Bu sı­kıntıyla, kendi kendini dur­maksızın yıkmaya yelteniyor, bütünlüğe ve olgun­luğa sadece bu yol­dan gidilebileceğine inanıyordu. Sanki o, daha derinlere dala­bilmek ıçin, her an kendi kendisini aşın­dırmaya mecbur­du." 

Ney yorumları ve Neyzen Tevfik'in bilinmeyen bir kaydı


Neyzen Tevfik, oldukça başarılı bir ney yorumcusu olarak tanınır (üstte; Neyzen'in yağlıboya bir tablosu, Yapı Kredi Resim Koleksiyonu). Musiki uzmanları da onun bu alandaki başarısını belirtmekte, onaylamaktadırlar. Örneğin 1928'de İstanbul'a gelen Alman bestecisi Kurt Strigler, ney'ini dinledikten sonra gazetecilere şunları söyler (Cumhuriyet, 24.7.1928): 

"Tevfik cidden çok büyük bir sanatkârdır. Esselat'la Şükranname'yi dinlemiş olmak bir saadettir. Neyzen Tevfik'ten dinlemiş olmak, katmerli saadettir."

Hakkı Süha Gezgin'in yazdığına göre, İstanbul'a gelmiş olan Dresden Operası Müdürü, Neyzen Tevfik'ten Dede Efendi'nin Sultani Yegâh bestesini dinledikten sonra, "Bu adam yalnız çalmıyor, aynı zamanda besteliyor!" der... merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorumgrubu... İlk gençliğinde ney, onun için bir meslek, bir geçim aracı olmuştu. Ama neyzenliği sürekli para kazanacağı bir uğraş olarak sürdürmedi. Neyzen Tevfik'in yorumları, Odeon, Sahibinin Sesi ve Columbia firmaları için doldurduğu taş plaklarla günümüze kadar gelmiştir... Kimi Türk müziği ustalarının yapıtlarını CD olarak yayımlayan Kalan Müzik'in şu sıralar hazırladığı Neyzen Tevfik albümünde, hiç bilinmeyen bir kayıt da yer alıyor. Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık'ın (sağda) belirttiğine göre, 15 dakikalık bu Neyzen kaydı, "tesadüfen bir hurdacıda bulunan mum plaktan alınma"...

Neyzen Tevfik'in nüktedanlığı

Neyzen Tevfik, 'nüktedanlığı' ile de tanınmıştı. Bu nedenle, yaşarken ya da ölümünden sonra kimi anonim nükte ve fıkraların ona mal edildiği de olmuştur. Aşağıdaki nüktesi, bir tanık (Sayın Burhan Oğuz) tarafından anlatılmıştır: "1937 yılında bizim binicilik ekibi (Cevat Kula, Eyüp Öncü, vb.) Roma'da Mussolini'nin elinden altın kupayı almıştı. 0 günlerde bizim de bulunduğumuz bir mecliste Neyzen Tevfik bir ara gözlerini kapadı ve 'Yahu!' dedi; 'Güreşçisi gider rezil olur, futbolcusu gider kepaze olur. Halimize iki beygir acıdı koştu da, biraz yüzümüz güldü!'..."

Hazırlayanlar : merakediyorum grubu üyeleri merakediyorum@googlegroups.com 

Kaynak : Popüler Tarih Mart 2003 "Alpay KABACAL-İşte Neyzen Tevfik" başlıklı yazıdan alınmıştır.  Resim ve başlıklar yazıya eklenmiştir.

Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.




Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder