2 Ekim 2015 Cuma

TÜRKÇE KİMLİĞİMİZDİR… SAHİP ÇIKALIM..




TÜRKÇE KİMLİĞİMİZDİR… SAHİP ÇIKALIM..



Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir, yeterki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dil boyunduruğundan kurtarmalıdır. Kat’i olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas olacaktır.
(Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
26 Eylül tarihinin Türkiye Cumhuriyetinin kalkınıp güçlenmesinde önemli yeri vardır. Çünkü 26 Eylül 1932’de Atatürk’ün direktifleriyle Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dili Kurultayının açılış günü ülkemizde Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Çağdaş Türkiye’yi yaratan kültür kurumları içinde 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kurulan Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun önemli işlevleri olmuştur.
Türklerin milletleşmesinin temel taşlarının başında Türk dili gelir. Milleti millet yapan en önemli unsurlardan biri dildir ve Gazi’nin “Türk demek, dil demektir” sözü bunu vurgulamaktadır.
Diline sahip çıkan milletlerin bağımsızlığına sahip, özgür ruhlu ve hür insanlardan olduğunu görebiliriz. Zaten hür ve özgür olmayan toplumlar kendilerine ait olan dillerini de özgürce kullanmak hakkından mahrumdur.
Atatürk; “Milli dili ve milli benliği Türk milletinin bütün hayatında hakim ve esas olacaktır.”diyerek Türk dilinin Türk milleti için önemini bir kez daha vurgulamış ve milleti yöneteceklere dilimizle ilgili gerekli kesin emirlerini vermiştir.
Günümüz Türkiye’sinde Türk dilinin uzun süredir küresel güçlerin dillerinin etkisi altına girdiği ve Türk dilinin saldırıya maruz kaldığı bilinmektedir. Türk dilinde geriye dönüş, çözülme ve adeta bir deprem yaşanmaktadır. Yaşanan bu olumsuzluklar milli duyguların milli kültür içinde zayıflamasına sebep olmaktadır. Bugün apaçık görünen odur ki; Türk toplumunun milli değerlerinden ve kültüründen tamamen kopuk bir gençlik ortaya çıkmıştır. Ve günümüz Türk milli eğitiminin şartlarında gençlerin yeniden Türk toplumuna kazandırılması için çıkış yolu görülmemektedir..
Burada yapılması gereken; güçlü batılı ülkelerin dillerine ilgi duyup o dilleri konuşmak değil, kendi dilimizi yaygın ve diğer ülkelerden de talep gören bir seviyeye nasıl getirebileceğimizin yollarını aramaktır. Yani Türk dilinin etkisi altına girdiğimiz ülkelerce de kabul görmesinin ve talep edilen bir dil olmasının bilimsel yollarının araştırılması gerekmektedir.
Bugün bir Yunus Emre’nin bir Karacaoğlan’ın yazdığı şiirlerin günümüzde bile halk arasında kolaylıkla anlaşılması, Türk dilinin insanımız üzerindeki öneminin ve ona sahip çıkılışının en güzel örneğidir. Bu sahip çıkış önemlidir. Osmanlı devrinde halk Türkçesi, Osmanlı’nın kullandığı Saray dilinin bile etkisinde kalmamış ve Osmanlı yöneticilerince de korunmuş ve sahip çıkılmış olmasına rağmen günümüz yöneticilerinin Türk halkının diline neden sahip çıkmadıklarını anlamak mümkün değildir..
Milli Eğitim Bakanlığı; Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelere de kucak açıyor. RTÜK bu uygulamayı sahipleniyor ve televizyon kanallarına taşıyor. Belki kendilerince güzel işler yapıyorlar ama acaba yapılan işler ne derece ilmi ve geçerlidir. Bence bazılarına şirin görünmek isterken kendi iplerini kendileri çekmekte ve gençlerimize yazık etmektedirler.
Türk insanının Türkçe’nin dışında geleneksel olarak kullandığı ikinci bir dil var mıdır? Siz dünyanın en zengin bir kaç dilinden biri olan Türkçe dururken Kürtçe, Lazca, Çerkezce’yi,vs nasıl ayrı bir dil olarak kabul edebilirsiniz?
Toplumun çeşitli kesimlerinde yaşayan gelenekler; bilgi, töre, davranış, anane demektir. Bunlar milli kültür değerlerimizin ayrılmaz parçasıdır. Ve günümüze kadar zengin Türk dili sayesinde taşınmışlar ve kültürümüz içindeki yerini almışlardır.
Dilin geleneği olmadığını görmezseniz özel kültürünüzü erozyona uğratır ve sosyal yargılarınızı bir süre sonra kaybedersiniz. Bugüne kadar bu değerler çok hassas ve gözle görülmeyen bir koruma ile Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’nın, Yahya Kemal’in kullandığı öz be öz Türkçemiz le taşınmıştır.
Ben Türk’üm diyen herkes Türkiye’de Türkçe konuşmak zorundadır. Türkçe dışında kendilerine özgü ve bilimsel olarak dil özelliği taşımayan az sayıdaki kelimeyle konuştuğunu zanneden Kürt, Laz, Çerkes gibi vatandaşlarımıza biz Kürtçe, Lazca, Çerkezce konuşmalarını yasak mı ettik. Yoksa bu vatandaşlarımız Türk milletinin bir ferdi değil de kendilerini başka birileri olarak mı görüyorlar. Yarın, biz bölünmek istiyoruz derlerse ne olacaktır.?
Aslında ben bunların tamamının vatanını, milletini seven Türkçe ve Türk kültürü ile gurur duyan vatansever kişiler olduklarına inanıyorum.
Bugün bölücü mihrakların yoğun tahrikleri sonucu yaşadığımız olumsuz olaylar, devletimizin dış güçler karşısında takındığı olumsuz tavırdan kaynaklanmaktadır. Bu konuda yetkililerimizi; batı ülkelerini örnek alan, milli kültürümüze olumsuz yansıyacak yaptırımlar ile ilgili kararları alırken her bayramda daima izindeyiz dediğimiz Atatürk’ün söylemlerini bir daha okuyarak eksikliklerini görmeye davet ediyorum.
Sonuç olarak dilimiz; milli kültürümüzün muhafazasında ve yayılmasında, milli duygularımızın gelişmesinde ve bağımsızlığımızın devamında en önemli unsurdur. Bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Ülkesini ve bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dil boyunduruğundan kurtarmalıdır. Demiştir.
Milletleşme ve çağdaşlaşma ancak Türkçe eğitim ve öğretim ile gerçekleşebilir. Bunun aksini düşünmek bu ülkeye ve insanlarımıza karşı yapılmış en büyük hıyanettir. Dilimize sahip çıkmak tek tek müesseselerin değil, devletin tüm kurumlarının ortak görevi olmalıdır. Çünkü,Türk demek, dil demektir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder