Terörizm ve Ortadoğu’da Örnek Olaylar
Doç. Dr. Nihat Ali Özcan
Mevcut siyasal sistemi değiştirmenin çeşitli yöntemleri vardır. Siyasal sistemler demokratik ülkelerde olduğu gibi seçimlerle değişebileceği gibi, irsiyet, savaş ve gönüllü olarak da değiştirilebilir. Olağan siyasal sistemin dışına çıkılarak bir değişim oluşturulmaya çalışıldığı yerde ise terörizme başvurulur. Terörizm, siyasal sistemlerde zayıf tarafın mevcut yapıyı etniksel, mezhepsel, ideolojik ya da dini meseleler dolayısıyla değiştirmek için seçtiği bir şiddet yöntemidir. Bu yöntemde halk devlete karşı kışkırtılarak, şiddet ve kargaşanın içine çekilir ve
böylece hükümetin alacağı kararları etkiler. Şu anda Suriye, Irak, Mısır, Afrika ve İspanya gibi ülkelerde yaşanan şiddet olaylarını bu yönde
değerlendirebiliriz.
Terörizmin mantığını anlamak her ne kadar güç görünse de esasen öyle değildir. Bunu anlaşılır kılmak için bu konuyla ilgilenenler terörizmi bazı sınıflara ayırmıştır. Gerçekten de bu sınıflandırmalara göz attığımızda terörizm oldukça anlaşılır bir olgu haline gelebilmektedir. Söz konusu sınıflandırmalardan başlıcası amacına göre yapılan sınıflandırmadır ki, bu da kendi içerisinde gruplara ayrılıyor. Amacına göre yapılan terör gruplandırmalarından bir tanesi etnik terördür. Bu tür terör, özel ayrıcalıklar isteyen etnik grup ya da ırkların başvurduğu terördür. Bir diğer amacına göre yapılan terör de ideolojik terördür. Soğuk Savaş dönemindeki iki kutuplu dünya düzeninde sınıf temelli Marksist-Leninist görüş bu tür teröre örnektir. İnsanlık tarihinin beşinci aşamada komünizme varacağına inanan bu görüş şiddeti, Sovyet Bloğu desteğini de alarak proletaryayı harekete geçirip sosyalist düzene geçmek için kullanmıştır. Bir diğer amacına göre yapılan terör de dini terörizmdir. Bu terörizm daha çok
Müslümanlara atfedilse de, aslında tüm inanç grupları için geçerlidir. Hatta modern manada ilk teröristler Yahudilerdir. İsrail’in kuruluş aşamasında
bazı Yahudi gruplar büyük terörist faaliyetlerde bulunmuştur.
Amacına göre yapılan terörist faaliyetler dışında terörizmi taktiklerine, diğer bir deyişle stratejisine göre de sınıflandırmak mümkündür. Şehir terörizmi, siber terörizm, kitle imha terörizmi bu yöntemi kapsayan terörizm çeşitlerinden bazılarıdır. Bu tür terörizmde toplumu korkutmak, hayatı felç etmek, sosyal hayatı aksatmak, sistemi işlemez hale getirmek için şiddete başvurulur. Mesela siber terörizmle, günde 5-6 bin uçağın havalandığı Atatürk Hava Limanı sistemine giriş yapıp, hava kontrol sistemini felç ederek bu uçakların bir kısmını düşürebilirsiniz. Yine uzaktan kumandayla hızlı tren hattının raylarını kesmek ya da bazı barajların kapaklarını açıp sosyal hayatı olumsuz etkileyebilirsiniz. Bir de
kitle imha silahları terörizmi var. Nükleer Biyolojik Kimyasal (NBC) silahlar bunların en çok korkutanlarından biridir.
21. yüzyılla birlikte terörizmin geleneksel yapısı değişime uğramıştır. Burada insanları en çok korkutan dini motivasyonu ve dini değerleri referans alan terörizmin, diğer etnik ve ideolojik terörizmle giderek ayrışması durumudur. Etnik ve ideolojik terörü, dini motiflerle bezenmiş terörizmle karşılaştırdığımızda bu ayrışmayı daha iyi anlayabiliriz. Öncelikle etnik ve ideolojik terörizmi politika ile açıklayabilirken, dini terörizmde bu sıkıntılıdır.
Mesela terörist bir etnik grubun milliyetçisiyse, bütün meseleyi size o etnisite hikayesinden anlatır. Baskı altında yaşıyoruz, her ulusun bir devleti var bizim neden olmasın gibi sayısız argümanlarla önünüze çıkar. İdeolojik terörizmde ise insanlık tarihinin sınıf mücadelesi olduğu, bu sınıf mücadelesinde ezilen halkların ve proletaryanın haklarının savunması gerekliliği argümanı hakimdir. Ancak dini terörizm, politik gerekçelerden ziyade, dünyayı iyiler ve şeytanlar üzerinden açıklayarak etnik ve ideolojik terörizmden ayrışır. Bu terör çeşitleri arasındaki
bir başka ayrışma da, öldürme eyleminin nedeni ile ilgilidir. Etnik ve ideolojik terörde öldürme eylemi toplumsal bir sorumluluk anlayışıyla gerçekleştirilirken, dini terörizm de kutsallık ve bireysellik ön plandadır. İstanbul’da El Kaide üyelerinin bir bankayı havaya uçurma gerekçeleri de buna dayanır. Saldırılarda çoğunluğunu Müslüman ve çocukların oluşturduğu çok sayıda sivil öldü. Normal şartlarda bir masum bebeğin öldürülmesi, hele bir politik amaç için hiç doğru kabul edilmeyecek bir durumken, El Kaide üyesine sorduğumuzda size bunun Allah için yapılmış bir eylem olduğunu ve çocuk günahsız cennete gideceği için iyi bir iş yapmış olduğunu söyleyecektir. Etnik ve ideolojik terörde, belirlenen amaca ulaşmak için ihtiyaç duyulan sayıda kişi öldürülerek toplumsal fayda sağlanırken, dini terörizmde dinden çıkmış tüm kişiler kutsiyet atfedilen tanrı için öldürülür ve böylece şahıs cenneti kazanarak kendisine faydalı oluyor. Yine bu terör faaliyetleri arasındaki diğer bir ayrışma da, teröre maruz kalan nesneye olan yaklaşımdır. Etnik ve ideolojik terörizmde, devletin veya düşmanın itibarının küçük düşürülmesi hedeflenir. Fakat dini terörizmde bunu yapmaya gerek yoktur, zira öteki itibarsız olan şeytandır.
Terörist organizasyonun, uluslararası gücü varsa bu durum onun etkinliğini arttırmasını sağlar, ki biz buna kuvvet çarpanı demekteyiz. Küreselleşme, teknoloji ve terörizm arasındaki ilişkide olduğu gibi. Bir örnekle açıklamak gerekirse, bahçelerimizde ürün yetiştirmek için kullandığımız gübreler çifte kullanımlıdır, yani bunlardan patlayıcı madde elde edebiliriz. Gübreden patlayıcı madde yapımının tarifine internetten çok kolay ulaşılabilir. Terörist, kilosu 2-3 Türk lirasından 5-10 kilo gübre, benzinciden de iki kilo mazot alıp evde çok rahat patlayıcı yaparak bir yeri havaya uçurabilir. Sadece Türkiye’de yılda 12 milyon ton gübre kullanıyor, yani ulaşılması çok kolay. Bir başka açıdan bakarsak Türkiye nüfusunun %93.1’nin kapsama alanında olduğunu söyleyen şirketler var. Görünürde kullanıcı için büyük avantaj olan bu durum, teröristin
ulaştığı kişi sayısını etkilediği için ona da büyük avantaj sağlar. Terörizmin kuvvet çarpanlarından bir diğeri de savaşlardır. Devlet otoritesinin çöktüğü yerlerde teröristler çok çeşitli askeri malzeme biriktirme imkânı bulmaktadır. Bu malzemelerin çoğu fiziksel kondisyon gerektirmediği için teröristin işini kolaylaştırıyor. Suriye, Sudan, Somali, Orta Afrika’da olduğu gibi. Gene medya ve kitle iletişim araçları da terörizmin kuvvet çarpanlarından biridir. Terörist, küreselleşen dünyada twitter, facebook gibi sosyal ağlar üzerinde çok rahat propagandasını yapabilir. Bir başka kuvvet çarpanı da ulaşım teknolojileridir. Türkiye’ye yılda 36 milyon turistin geldiğini düşünürsek, o kadar farklı ülkeden gelen turistin arasına en az 5-6 teröristin sızmaması mümkün değildir.
Terörizmin üzerinde durmamız gereken noktalarından biri ruhsatsız boyutudur. Bununla kast edilen devletlerin terörizme verdiği örtülü destektir.
Devletler, çıkarları kimi desteklemesini gerektiriyorsa ona aktif ya da pasif arka çıkarlar. Silah, mali destek, güvenli bölge, askeri eğitim vb. yardımlar aktif destek kapsamına girerken, propaganda imkânı, örgütlenme imkânı, politik destek imkânı vb. yardımlar da pasif destek kapsamındadır. Devletler bazen bölgesel etkinliklerini arttırmak, bazen bir ülkeyi itibarsızlaştırmak, bazen de karar alıcıları istedikleri noktaya getirmek için terörü destekler. Gerçi devletlere bu konu sorulduğunda hepsi inkâr etme yolunu seçer, çünkü hepsi teröristlere yardım etmenin kötü bir şey olduğunu bilir. Oysa bazı devletlerin, jeopolitik çıkarları dolayısıyla teröristlere destek verdiği bilinen bir gerçektir. İran’ın Şiileri
desteklemeyip, PKK’yı 20–30 sene desteklemesi bunun göstergesidir. Türkiye’de 2008 yılında dünya petrollerinin %5’inin geçtiği Bakü-Ceyhan-Tiflis boru hattının bombalanmasını da aynı minvalde okuyabiliriz. Söz konusu saldırının teröristlere maliyeti 500$ iken, Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyarlık bir zarara yol açmıştır. Bu, terörizmin yapılması ucuz, önlenmesi ne kadar pahalı bir iş olduğunun da göstergesidir aynı zamanda.
Son olarak Ortadoğu’daki terörist faaliyetlere değinmekte fayda var.
Bölgede terörizme etki eden 4 faktör vardır.
Bunlar;
1) Küresel gelişmeler
2) Ülkenin iç dinamikleri,
3) Bölgesel gelişmeler,
4) Teknolojik gelişmeler. Bölgede terörizmin tarihsel geçmişi son derece dikkat çekicidir.
1789 sonrası Fansızların Mısır’a girmesinden Osmanlı İmparatorluğu ’nun yıkılış sürecine kadar olan süre zarfında bölgede aktif terörist faaliyetleri gerçekleşmiş tir. Terörizmin tarihini yazanlar özellikle Osmanlı’ya ayrı bir değer atfederler.
Kültürel ve etniksel olarak çok zengin bir nüfusa sahip olan Osmanlı’da, Sanayi Devrimi sonrası gelişen Ulus-devlet hareketlerinin de etkisiyle çok sayıda şiddet olayları baş göstermiştir. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde ülkeler siyasi çıkarları dolayısıyla bölgede şiddet ve teröre destek vermiştir. Bilhassa İsrail’in kuruluş aşamasında terörizm sofistike bir biçimde hem Araplara hem de İngilizlere karşı kullanılmıştır. İsrail’in kuruluş aşamasında ve sonraki süreçte gerçekleştirdiği terörist faaliyetler neticesinde çok sayıda Filistinli topraklarını terk etmiştir. Bu dönemde İsrail’in işgal politikalarına tepki göstermek isteyen Filistinli bazı örgütler de terörü bir araç olarak kullanmaya başlamıştır. Filistin Kurtuluş Örgütü, uluslararası alanda terör faaliyetlerinde bulunmuştur. 1972 yılında Münih Olimpiyatlarını basan FKÖ, İsrailli sporcuların bir kısmını öldürüp, bir kısmını da takas için rehin almıştır. FKÖ, Marksist bir kuruluştu ve halkların kardeşliği söylemiyle çok sayıda destekçi edindi. Ortadoğu’da iki kutuplu Soğuk Savaş döneminde her ülke kendi çıkarları yönünde bir ülkeyi desteklemiştir. Mesela o dönemde Sovyetler birliği tarafından terörist işleri organize etme görevi Suriye’ye, ABD tarafından da İsrail’e bırakılmıştır. Bunun dışında Arap baharından sonra çoğu Ortadoğu ülkesinde terörizm neredeyse profesyonel bir meslek haline gelmiştir. Ortadoğu’da terörizmin kendine bu kadar yer bulmasında çeşitli nedenler vardır. Bunlardan bir tanesi bölgede yaşanan kimlik
krizidir. Arap kimliği altında Sünni Arap, Hıristiyan Arap, Şii Arap çok çeşitli etnik ve dini kökenli nüfusu barındırmaktadır. Bölgede terörizmin artmasında bir diğer faktör 1500 yıldır devam eden mezhepsel çatışmalardır. Bu çatışmalar bölgesel ve yerel dinamiklerle beslenmektedir.
Bir diğer faktör de ideolojik başarısızlıklar dır.
Arap sosyalizmi fikrinin başarısız olması Arapları yeni radikal arayışlara itmiş, sonuçta çok sayıda terörist örgüt gelişme imkânı bulmuştur. Bölgede yaşanan meşruiyet kriziyle de bunun yakından ilgisi vardır. Suriyelilerin %10’unu oluşturan Nusayrilerin intihar ettiği bir devlet, Irak’taki gibi halkın %20sini oluşturan Sünnilerin idare ettiği bir devlet ya da dışarıdan getirilmiş ve kâğıt
üzerinde inşa edilmiş olan bir Ürdün ya da Suudi Arabistan’da ülkeyi çiftlik gibi yöneten bir kraliyet ailesi, ya da Mısırda olduğu gibi 30 yıldır ülkeyi baş aşağı yöneten bir devlet. Politik baskılar, sınıf dağılımındaki adaletsizlikler, doğal kaynakların dağılımındaki adaletsizlikler, rüşvet, yolsuzluk, sınıf çatışmaları, askeri yenilgiler, silah ve patlayıcıların ortaya saçılması, yerel anlaşmazlıklar, kültür krizi gibi faktörler buradaki terör faaliyetlerine kapı aralamıştır. Neticede geleceğe dair umudu tükenen insanlar ya kurtarıcı gördükleri bir liderin peşinden ya da kurtarıcı gördükleri bir ideolojinin peşinden gidiyorlar.
****