YENİ GÜVENLİK KAVRAMI
Zuhal Çalık*
* Ardahan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi (zuhalcalik@ardahan.edu.tr)
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Öğrencisi
ULUSLARARASI GÜVENLİK KONGRESİ - 2013 KOCAELİ..
Özet:
1970’lerden itibaren kendini daha çok ekonomik anlamda hissettiren küreselleşme dalgası, Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte kültürel, sosyal ve siyasal alanda da hız kazanmış, dünya sistemi yeni bir sürece girmeye başlamıştır. Bu yeni süreci, kapitalizm ve demokrasinin nihai zaferi olarak gören ve dünyanın barışçı bir döneme girdiğini iddia eden Francis Fukayama’nın tam aksine 11 Eylül saldırılarının ardından bu durumun tam tersi bir durumla uluslararası sistem karşı karşıya kalmıştır.
Bu süreçte artık uluslararası barışın sağlanması değil, uluslararası güvenliği sağlanmanın yolları tartışmaya açılmış, bireyin güvenliğinden toplumun güvenliğine, devletin güvenliğinden sistemin güvenliğine kadar her alanda güvenlik kavramının tanımı yeniden kavramlaştırılmaya çalışılmıştır. Max Weber’in ifadesiyle belirli bir toprakta meşru fiziki güç kullanma tekelini elinde bulunduran insan topluluğu olan devletin de güvenlik sorununa yaklaşımı değişmiştir. Devletlerin sadece ekonomik alanda değil, kamusal alanın her alanından çekilmesini öngören neoliberal teoriye göre; en iyi devlet, en az karışan ve harcayan devlettir. Bu yüzden değişen güvenlik algısı ile devletlerin görünmez düşmana karşı başarı kaydedemeyeceğini ve askeri alandan çekilmesi gerekliliği tartışılmaktadır.
Bu Çalışmada güvenlik kavramı ve Soğuk Savaş dönemi sonrasında değişen güvenlik algısı incelenecektir.
Güvenlik kelimesi en basit tanımıyla tehditler, kaygılar ve tehlikelerden uzak olma hissi anlamına gelmektedir. Güvenlik böylece bireyin diğerlerinin verebileceği zararlardan uzak olduğunu hissettiği bir ruh halidir.1 Başka bir ifadeyle başkalarına duyulan güven, sürekli ve yinelenen türde bir psikolojik gereksinimdir ve bu gereksinim sağlandığında güvenlik içinde olma duygusu söz konusudur.2 Güvenliği uluslararası ilişkiler disiplininde kavramsal açıdan ilk ele alan Arnold Wolfers’a güvenliğin tanımını iki farklı bileşene bölerek açıklamaya
çalışmıştır. Wolfers’a göre güvenlik; objektif anlamda eldeki değerlere yönelik bir tehdidin olmaması, sübjektif anlamda ise bu değerlere yönelik bir saldırı olacağı korkusu taşınmamasıdır.3 1990’larda güvenlik kavramına yeni bir açılım getiren Buzan ise, güvenliği, özgürlüğün, mevcut ve olası tehditlerden korunması, devletlerin ve toplumların, düşman olarak nitelendirdikleri değişen güçlere karşı, bağımsız kimliklerini ve işlevsel bütünlüklerini sürdürme yetenekleri olarak algılanması, olarak tanımlamaktadır. 4
Uluslararası ilişkiler alanında güvenlik, bu kavramın günlük yaşamdaki kullanımından farklı bir anlam taşımaktadır. Toplum içerisinde güvenlik, sosyal güvenlik ve bireylerin fiziksel güvenliği anlamı taşırken, uluslararası alandaki güvenlik büyük ölçüde güç politikalarına dayalıdır.5
Ulusal güvenlik, “Devletin anayasal düzeninin, millî varlığının ve bütünlüğünün, uluslararası siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik çıkarlarının, ahdî hukukunun her türlü iç ve dış tehdide karsı korunması ve kollanmasıdır.”6 şeklinde tanımlanmaktadır. Diğer bir tarife göre ulusal güvenlik; ülkenin fiziki bütünlüğünün muhafaza ve korunmasıyla birlikte, yabancı ülkelerle olan ekonomik, siyasi ve diğer münasebetlerin makul ölçüler içinde devam ettirilmesi, yönetimin, kurumların iç ve dış olumsuz etkilere karşı korunması ve sınırların kontrol altında bulundurulmasıdır.
Klasik anlamıyla ulusal güvenlik, devletin varlığını sürdürebilmesi için, ulusal ve uluslararası ortamdan kendisine yönelen tehditleri nasıl algıladığını ve yanıtladığını ifade etmektedir.7
Walter Lipmann, ulusal güvenlik kavramını; toplumun temel değerlerinin çatışma ve savaş halinde dahi savunulması olarak tanımlamaktadır.8
Realist yaklaşımın ilkelerinin oluşmasında önemli katkıları bulunan Machiavelli’ye göre ise, devletin varlığını koruması ve sürdürmesi ile “güç”
olgusu arasında doğrudan ve simetrik bir ilişki söz konusudur.9
Uluslararası sistemdeki dengelerin değişmesiyle birlikte, ağırlıklı görüş olan ulusal güvenlik anlayışı yerine, uluslararası güvenlik anlayışı daha fazla önem kazanmaya başlamıştır.
Bu nedenle, güvenliğin tanımında ve kapsamında değişiklikler meydana gelmiştir. Uluslararası güvenlik, uluslararası sistemde rol alan tüm aktörlerin algılamaları çerçevesinde ortaya koydukları davranışlar ile küresel ve bölgesel boyutlu kuruluşlar aracılığıyla yaratılan ve yürütülen evrensel ilkeler çerçevesinde ele alınan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Morgenthau’ya göre uluslararası güvenlik sisteminde, güvenlik sorunu, artık ülkelerin sadece kendi sorunları olmayıp, ulusal gücün diğer unsurları tarafından da ele alınması gereken bir konudur. Güvenlik, bütün ülkelerin ilgilenmesi gereken bir konu haline gelmiştir. Bütün ülkelerin, kendi güvenlikleri tehlikedeymiş gibi birbirlerinin güvenliğini ortak bir biçimde korumaları gerekmektedir.10
Uluslararası güvenlik denilince akla gelen ve evrensel düzeyde güvenliği sağlama misyonu bulunan BM, görülebilir gelecekte endişe teşkil eden güvenlik tehditlerini altı grupta toplamaktadır.11 Bunlar; Ekonomik ve sosyal tehditler, (yoksulluk, bulaşıcı hastalıklar ve çevre sorunları da dahil); Devletler arası çatışmalar; İç çatışmalar (sivil savaşlar, soykırım ve diğer büyük ölçekli karışıklıklar dahil); Nükleer, radyolojik, kimyasal ve biyolojik silahların yayılması; Terörizm ve ulus aşan organize suçlardır.
Soğuk Savaş Döneminde ve Sonrasında Uluslararası Güvenlik Anlayışı
Soğuk Savaş dönemi, II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünya düzeninin tabii bir sonucudur. Bu dönemde, her iki kutupta yer alan ülkeler birbirlerini çevreleme politikası izlemiş, her iki blok da kendi oluşumlarını sağlam ve güçlü tutmak için sürekli bir çaba içerisinde bulunmuştur. Güvenlik ve savunmalarını yalnız baslarına sağlayamayan ülkeler ise bu iki bloktan birine dahil olmaktan başka çıkar yol bulamamışlardır.12
Bu sayede güvenlik endişeleri, bloklar arası caydırıcılık politikası ile dengelenmiştir. Avrupa’da yer alan ülkeler de var olan bu iki bloktan birine katılarak güvenliklerini temin etmek istemişlerdir.
Bu dönemde bölgede güvenliğin iki temel unsuru olan NATO ve Varşova Paktı da bu süreçte sahip oldukları önemi artırmış ve güvenlik dengelerinin temel noktaları olma konumlarını güçlendirmişlerdir.
Soğuk Savaş döneminin iki süper gücü olan ABD ve SSCB arasındaki ilişkilerin süreç içerisinde zaman zaman yumuşama dönemleri yasansa dahi, genel olarak çatışmalı bir seyir izlediği kabul edilebilir. Taraflar arasındaki ilişkinin hakim özelliğinin; karşılıklı güç kazanma yarısı ve çatışma olduğu görülmektedir.13 Güç mücadelesinin kapsamının siyasi, askeri, ekonomik alanlar basta olmak üzere gündelik hayatın tüm yönlerini kapsayacak şekilde bir yoğunluğa eriştiği kabul edilebilir. Ancak tüm bu yoğunluğa rağmen taraflar birbirleriyle sıcak çatışmaya girmemişler ve bu da dönemin adının Soğuk Savaş Dönemi olarak adlandırılması na neden olmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği güçleri, Berlin Sorunu (1961) ve Küba Krizi (1962) sırasında karşı karşıya gelmişlerdir ancak yine de iki büyük güç arasında sıcak çatışma yaşanmamıştır. İki süper gücün ellerinde bulundurdukları askeri kapasitenin her iki taraf için de sıcak savaşa girmeme konusunda önemli rol oynadığı bilinmektedir. ABD ve SSCB bu dönem boyunca müttefiklerinin de desteği ile imha gücü çok yüksek muazzam askeri güce ulaşmışlardır. Ancak, askeri kapasite unsurları içinde, taraflar arasında doğrudan savaşmayı engelleyici en önemli faktörün, kitle imha silahları, özellikle de nükleer silahlar olduğu söylenebilir.
Soğuk Savaş döneminde güvenlik kavramı yüksek politika unsuru olarak ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki stratejik mücadele ekseninde belirlenmekteydi. Bu da Soğuk Savaş sürecinde bölgesel sorunların bir nevi üstünün örtülmesine neden olmuştur. Bu dönem boyunca kendi bünyesinde istikrarlı görünen birçok coğrafyanın aslında devam eden sorunlara sahip olduğu görülebilir. İşte bu dönem boyunca üstü örtülü kalan problemler Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte çözülmesi güç sorunlar olarak uluslararası arenaya çıkmışlardır. Bu
problemlerin temelini teşkil eden unsur etnik kökenli problemler olarak kendini göstermiştir.
Bu konunun en önemli örneği Eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya coğrafyaların da halendevam eden çatışmalardır.
Uluslararası güvenlik boyutundan bakıldığında Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik sorunlarının, ulus devlet merkezli değerlendirildiği ileri sürülebilir.14
Güvenlik üzerine yapılan değerlendirmelerde iç kamuoyunun beklentilerinden ziyade söz konusu devletin dış politika stratejilerinin belirleyici rol oynadığı öne sürülebilir. Bu çerçevede önemli olan nokta da güvenlik sorunlarının merkezine devletin egemenliğinin korunması ile devlet ve vatandaşların fiziksel güvenliğinin sağlanması oturmaktadır.
Sonuç olarak Soğuk Savaş döneminde iki kutuplu bir dünya düzeni kurulmuş ancak devam eden gerginliklere ve silahlanma yarışlarına rağmen iki süper güç arasında herhangi bir sıcak temas yaşanmamıştır. Buna rağmen uluslararası sistemde güvenlik kavramı bu iki gücün arasında yaşanan dehşet dengesi ekseninde şekillenmiş, iki blokta yer alan ülkelerin uluslararası arenadaki hareketlerini yönlendirmiştir.
Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte daha iyi bir dünyanın var olabileceği beklentisinin hakim olması nedeniyle uluslararası arenada bir iyimserlik atmosferi oluştuğu söylenebilir. Bu yaklaşımın temelinde uluslararası sistemin yeni bir döneme girmesi ve uluslararası kurumların tesis edilerek, küresel düzeyde barış ve güvenliğin sağlanabileceğinin kabulünün yer aldığı bilinmektedir.15 Yine de Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası sistemin ve güvenlik kavramının nasıl tesis edileceği konusunda sadece olumlu görüşler ileri sürülmemiştir. Uluslararası sistemin geleceğine dair bir diğer yaklaşım aslında uluslararası sistemin kontrol dışı bir geçiş aşamasında olduğudur.16
Bu yaklaşıma göre uluslararası sistemi tek başına bir devlet veya kurum kolaylıkla yönlendiremez. Bu konudaki en önemli görüşlerden biri Rosenau’ya aittir. Rosenau uluslararası sistemin daha önce görülmemiş bir türbülans içinde bulunduğunu ve gelecekte alacağı görünümün tahmin edilebilmesinin zor olduğunu öne sürmüştür. Yazara göre, uluslararası sistemin parametreleri daha önce hiç olmadığı kadar radikal değişimler göstermektedir.17 Değişimler sistemin tüm düzeylerinde etkili olmakta ve daha iyiye bir gidiş olduğunu iddia etmeyi olanaksız kılmaktadır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde çok uluslu şirketler ve sivil toplum kuruluşları uluslararası sistemde daha rahat hareket etme sansı bulmuşlardır.
Bu dönemde uluslararası sistemde yer alan devlet ve devlet dışı aktör sayısında bir artış gözlenmektedir. Aktör sayısındaki artışın, yeni dönemde güvenlik sorunlarının karmaşıklaşmasının sebeplerinden biri olduğu bilinmektedir.
Bu dönemde güvenlik anlayışları değişmeye başlamış, kavrama bakış açıları da farklı şekiller almıştır. Yakın zamana kadar içeriğini koruyan güvenlik kavramının Soğuk Savaş sonrası dönemde içeriği değişmiş ve hacmi genişlemiştir.18
Uluslararası sistemde tehdit olarak algılanan bazı faktörler bu özelliklerini kaybetmişlerdir. Soğuk Savaş dönemi boyunca kitle imha silahları ve
nükleer silahların yaratacağı büyük tahrip savaşları söz konusu iken Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik kriterleri ve tehdit unsurları farklı
boyutları da beraberinde getirmiştir. Çevre sorunları, insan hakları, salgın hastalıklar, kitlesel göçler, mikro milliyetçilik ve etnik çatışmalar,
köktendincilik, terörizm, ekonomik sorunlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, insan ticareti, uluslararası güvenlikte yeni sorunlar olarak ortaya
çıkmıştır.19
Söz konusu değişen konjonktürde ABD, mevcut gücünü muhafaza etmek amacıyla tüm dünyada bölgesel ve küresel politikalar üretirken kendi
egemenliğinde yeni bir güvenlik ve yeni bir dünya düzeni oluşturmaya çalışmıştır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte iki kutuplu yapıdan
sonra etkin coğrafi faktörlerin katılımıyla çok taraflı yeni bir süreç başlamıştır. Yeni bir piyasa ekonomisi, demokrasi, küresel değerler ve küresel bir diplomasiyle birlikte yeni askeri konseptler, ittifaklar ön plana çıkmıştır.20
11 Eylül saldırılarının ardından ise, yepyeni bir kavram ortaya çıkmıştır: “Önleyici Savaş”. Savaşın tanımı değişmiş, düşman belirsizleşmiştir.
Bu dönemle artık, güvenlik endüstrisi kavramı ortaya çıkmış ve devletin meşruiyetinin artık meşru şiddet tekelini elinde bulundurmasından değil,
güvenliğin verimli bir biçimde koordinasyonunda aranmaya başlandığı, güvenlik alanının kamusal otoritenin boyunduruğundan çıkarak piyasaya uyum sağladığı bir düzen oluşmuştur.21
Neoliberal teori, devletlerin sadece ekonomik alanda değil,kamusal alanın her alanından çekilmesini öngörür.
Bu yüzden bugün değişen güvenlik algısıile devletlerin görünmez düşmana karşı başarı kaydedemeyeceğini bu yüzden askeri alandan çekilmesi gerekliliği tartışılmaktadır. Özel orduların yaygın kullanımı, “egemen ulusdevletler” arasında yurttaş ordularla yapılan bir pratik olarak savaşın ve devletin 16. Yüzyıldaalternatif şiddet sağlayıcılarını ortadan kaldırarak tesis ettiği, meşru şiddet tekeli devrinin, artık sonuna geldiğimizi göstermektedir.22
Sonuç
11 Eylül sonrası dönemde, demokratik rejimlere sahip olmayan ülkelerin elinde bulunan füzelerin yarattığı tehdit çok geniş bir alanda güvenlik riskleri oluşturmuş, geleneksel olmayan tehditlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlar düşük yoğunluklu çatışmalar yaratmış;
Geleneksel savaş biçimlerinin ve savaş alanlarının yapısını değiştirmiştir. Kısa sürede sonuçlandırılmasının söz konusu olmadığı bu çatışmalarda geleneksel olmayan araç ve usullerle savaşılmaktadır. 23 Böyle bir ortamda güvenliğin anlamı genişlerken tehdit odaklarının belirginliği ve somutluğu da giderek kaybolmuştur.
Yeni dönemde uluslararası sistemde bütünleşme ve ayrışma eğilimleri bir arada görülmektedir. Bütünleşme eğilimlerinin gözlemlendiği bir alan, bölgesel entegrasyon hareketleridir. Ancak, bütünleşme eğiliminin asıl olarak küreselleşme süreciyle kendini gösterdiği ileri sürülebilir.
Sınırların ortadan kalktığı ve küresel sorunlara ortak çözümler üretildiği bir dünyaya yönelik vurgular yoğun olarak yapılmaktadır.
Ancak, aynı zamanda uluslararası sistemde ayrışma eğilimleri de gözlemlen mektedir. Etnik ve dini kimliklerin korunması, yeni dönemde önemli bir çatışma potansiyeli taşımaktadır.
Kaynakça
Bahgat Korany, Paul Noble and Rex Brynen , The Many Faces of National Security In Arap World,New York :St Martin’s Press, 1993.
Beril Dedeoglu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, İstanbul: Derin Yayınları, 2003.
Brauch Hans Günter, “Güvenliğin Yeniden Kavramsallaştırılması: Barış, Güvenlik,
Kalkınma ve Çevre Kavramsal Dörtlüsü”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 5, Sayı 18, (Yaz 2008)
Buzan Barry Ole Waever, Jaap de Wilde, “Security: A New Framework for Analysis”, Lynne Rienner Publishers, 1998.
Buzan, Barry, “ People, States and Fear”, Harvester Wheatsheaf, London, 1983.
Erdoğdu, Hikmet, Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı,
İstanbul, IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık, 2004.
Giddens, Anthony, Modernliğin Sonuçları, çev. Ersin Kuşdil, Ayrıntı Yayınları,
İstanbul 1998.
Gürlesel, Can Fuat ve Demir, M. Faruk, Dünyada Çok Taraflı Denge ve Türkiye çin Yakın Gelecek, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, 2002.
Koçer, Gökhan, “Küreselleşme ve Uluslararası İlişkilerin Geleceği”, Uluslararası
İlişkiler, Cilt: 1, No: 3,Güz 2004.
Koçer, Gökhan, “Soğuk Savaş Sonrasında Uluslararası Güvenlik Ortamı ve
Türkiye’nin Ulusal Güvenliği”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE veGenelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Yıl: 3, Sayı: 5, Ankara, Temmuz 2005.
Kofi Annan, “A more Secure World: Our Share Responsibility”,
Kuloğlu, Armağan, “Soğuk Savaş Sonrası Bozulan Dengeler, Irak Krizi ve Bölgesel istikrar Arayısı”, Stratejik Analiz; Azerbaycan’da Devlet Başkanlığı Seçimi, ASAM, Cilt: 4, No: 44, Aralık 2003.
Laçiner, Ömer, “Ordular: İlk hedefiniz piyasa mı oluyor?” Birikim, No:173, Eylül 2003.
Moran, Theodore, “International Economics and National Security”, Foreign Affairs, Cilt 69, No: 5, Winter 1990 – 1991.
Morgenthau, Hans, Uluslararası Politika, Cilt: I, Çev: Baskın Oran, Ünsal Oskay, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları, Ankara, 1970.
Paker Balta, Evren, Küresel Güvenlik Kompleksi/Uluslararası Siyaset ve Güvenlik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
Rosenau, James N., Turbulance in World Politics: A Theory of Change and
Continuity, Princeton, Princeton University Press, 1990.
Rubinstein, Alvin Z., “New World Order or HollowVictory”, Foreign Affairs, Cilt: 74, No: 4, Fall 1991.
Slaughter, Anne-Marie, “The Real World Order”, Globalization and the Challenges of a New Century, Ed. Patrick Q’meara, Howard D. Mehlinger, Matthew Krain, Indiana, Indiana University Press, 2000.
Tanrısever, Oktay F., “Güvenlik”, içinde Devlet ve Ötesi, der. Atilla Eralp, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005.
Ülman, Haluk, “Dünya Nereye Gidiyor”, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, 3. bs., Ed. Sabahattin Şen, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 1994.
DİPNOTLAR;
1 Brauch Hans Günter, “Güvenliğin Yeniden Kavramsallaştırılması: Barış, Güvenlik, Kalkınma ve Çevre
Kavramsal Dörtlüsü”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 5, Sayı 18,(Yaz 2008)
2 Giddens, Anthony, Modernliğin Sonuçları, çev. Ersin Kuşdil, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1998, s.97.
3 Tanrısever, Oktay F., “Güvenlik”, içinde Devlet ve Ötesi, der. Atilla Eralp, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s.108.
4 Buzan, Barry, “ People, States and Fear”, Harvester Wheatsheaf, London, 1983, s.491.
5 Buzan, Barry, Ole Waever, Jaap de Wilde, “ Security: A New Framework for Analysis”, Lynne Rienner Publishers, 1998, s.21.
6 09 Aralık 1983 tarih ve 2945 sayılı “Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel SekreterliğiKanunu” Md. 1.
7 Koçer, Gökhan, “Soğuk Savaş Sonrasında Uluslararası Güvenlik Ortamı ve Türkiye’nin Ulusal Güvenliği”,
Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Yıl: 3,
Sayı: 5, Ankara, Temmuz 2005, s.289.
8 Bahgat Korany, Paul Noble and Rex Brynen , The Many Faces of National Security In Arap World, New York:
St Martin’s Press, 1993, s.2.
9 Dedeoglu, Beril, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Derin Yayınları, İstanbul, 2003, s.28.
10 Morgenthau, Hans, Uluslararası Politika, Cilt: I, Çev: Baskın Oran, Ünsal Oskay, Türk Siyasi İlimler Derneği
Yayınları, Ankara, 1970, s.527
11 Annan, Kofi, “A more Secure World: Our Share Responsibility”,
secureworld/report2.pdf>, 2004, (20 Ekim 2009).
12 Erdoğdu, Hikmet, Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı, İstanbul, IQ Kültür ve Sanat
Yayıncılık, 2004, s. 69.
13 Ülman, Haluk, “Dünya Nereye Gidiyor”, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, 3. bs., Ed. Sabahattin Şen, İstanbul,
Bağlam Yayıncılık, 1994, s. 31.
14 Moran, Theodore, “International Economics and National Security”, Foreign Affairs, Cilt 69, No: 5, Winter
1990 – 1991, s.90.
15 Slaughter, Anne-Marie, “The Real World Order”, Globalization and the Challenges of a New Century, Ed.
Patrick Q’meara, Howard D. Mehlinger, Matthew Krain, Indiana, Indiana University Press, 2000, s. 112.
16 Rubinstein, Alvin Z., “New World Order or HollowVictory”, Foreign Affairs, Cilt: 74, No: 4, Fall 1991, s.54.
17 Rosenau, James N., Turbulance in World Politics: A Theory of Change and Continuity, Princeton, Princeton
University Press, 1990, s. 9-10.
18 Koçer, Gökhan, “Küreselleşme ve Uluslararası İlişkilerin Geleceği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt: 1, No: 3,Güz
2004, s. 110.
19 Koçer, Gökhan, a.g.e., s. 110.
20 Gürlesel, Can Fuat ve Demir, M. Faruk, Dünyada Çok Taraflı Denge ve Türkiye İçin Yakın Gelecek, İstanbul,
İstanbul Ticaret Odası, 2002, s.12.
21 Paker Balta Evren, Küresel Güvenlik Kompleksi/Uluslararası Siyaset ve Güvenlik, İletişim Yayınları,
İstanbul, 2012,s. 91.
22 Laçiner, Ömer, “Ordular: İlk hedefiniz piyasa mı oluyor?” Birikim, No:173, Eylül 2003, s.7-12.
23 Kuloğlu, Armağan, “Soğuk Savaş Sonrası Bozulan Dengeler, Irak Krizi ve Bölgesel istikrar Arayışı”, Stratejik
Analiz; Azerbaycan’da Devlet Başkanlığı Seçimi, ASAM, Cilt: 4, No: 44, Aralık 2003, s. 44.
***