ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLER
Yazan: Yrd.Doç.Dr. Gamze Güngörmüş KONA
Strateji I : “2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkmayacak Olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken
Stratejiler (Strateji I);
ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo
olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda, ABD’nin sadece 2005 yılı
sonuna kadar Irak’ta kalacağı öngörülmektedir. Ancak, ABD bu kısa
süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı
gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını gidermek,
Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride
konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve
dinî gruplar arasında dengeye dayalı iş birliğini tesis etmek gibi
amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba
harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan
daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı
gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile
gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna
olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında
tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun
gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu
olmalıdır.
1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan
çekileceği için, burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek
durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan
çekildiğinde, Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından NATO, sosyal
ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir.
2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını NATO üzerinden sağlayacak
olan ABD, NATO üyesi Türkiye’den askerî ve lojistik destek talebinde
bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi
gereken temel unsur; federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey
Irak’taki Kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat
tanınmasının engellenmesi olmalıdır.
2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa,
Almanya ve Japonya gibi devletler, özellikle ekonomik beklentilerle Irak
üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu
bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi petro-politiğin
merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını
engellemek olmalıdır.
3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak
genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de
Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek
adına, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu
aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı
çalışmalarında yer almalıdır.
4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra, Irak’ın
içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye
ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin
pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu, Kuzey Irak ve
Kerkük-Musul olmalıdır.
5. Türkiye, ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden
sonra ardında bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini
engellemek için, Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak
federal yapı içinde koruyabileceklerini, konfederasyon tesis edildiğinde
ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur
olacağını anlatmalı, böylelikle Şiilerin ve Sünnilerin federatif yapıyı
korumaları özendirilmelidir.
6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak
Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan
İsrail’e, bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın
çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah
edilmelidir.
7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran,
Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını
uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye, İran’ı
dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir.
8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan
ABD, Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu
tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek
olan ABD, Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin
istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak
ve bu üsse gerektiğinde askerî destek Türkiye’den talep edilecektir.
Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit
etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır.
9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam
arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve
Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak
parçalanması, diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek
teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis
etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık
mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli
zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir
devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta
Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır.
Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan
çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin
Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II);
Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli
olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde
Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal
açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma
ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali
yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında
tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dinî, ekonomik ve
siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif
bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi
gereken stratejiler neler olmalıdır?” sorusu olmalıdır.
1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında
siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan
Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan
Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları
karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile iş birliğine
girmemelidir. Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve
kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut
stratejik ortaklıklar ve iş birlikleri de aynı kolaylıkla değişim
gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye
eşit uzaklıkla durup, bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır;
2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin
desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla
güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını
engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik
kontrolüne almalıdır. Burada ifade edilmek istenen yayılmacılık değil
sınır güvenliğinin sağlanmasıdır.
3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak
kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini
engelleyebilmek için sistemle özdeşleşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye
genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme
entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin
ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik
siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde
yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir;
4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a
düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun
ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak ortamında
İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de
azalmış olacaktır. İstanbul’da iki sinagoga düzenlenen insanlık dışı
saldırıların ardından, İsrail bölgede daha fazla ABD desteği
sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir
İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit
unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa
dengelemelidir;
5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak
kapsamında Iraklı Şiileri yanına çekerek, değişen Orta Doğu
dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı
başaran İran, bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır
alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye
sınırları dâhilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı
söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni
Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır;
6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezî otoritenin
gücünü yitirmiş olduğu olası Irak gelecek ortamında petrol politikalarının
merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt devletinin
kurulma aşamasında olduğu, ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır.
Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta
Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli
ve petrol alışverişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir.
Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil, Rusya
Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir.
7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan
konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu
ortamında, grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel
gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist; her ne
sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek
vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu
aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur
teşkil etmelidir;
8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da
düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya
ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi
aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye
devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu
üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı
devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan
ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir, çünkü Türkiye
bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta
Doğusu’na rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin
dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır.
Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’tan çekilen ancak bölgede
etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin
Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III):
Bu senaryo kapsamında, ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan
çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi
genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam
ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi
kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek
fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle
büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hâkimiyeti
neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir:
Birincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en
net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir
Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan
ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu
nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu;
“Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal
açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken
stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.
Kaynak:Maptown
İkincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci
mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi
politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail.
Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken
temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını
belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi
gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.
Üçüncüsü, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek
üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından
uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında
tartışılması gereken temel konu; “Irak politikalarından uzaklaştırılan
Türkiye’nin bu durum karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler
olmalıdır” konusu olmalıdır.
1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve
siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken
stratejiler neler olmalıdır?”
a. NATO üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi
Soğuk Savaş döneminde NATO kapsamında ABD’nin politikalarına
uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere
pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, gelecekte
Orta Doğu genelinde olası bu türden bir ortam karşısında Türkiye,
ABD’nin safında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu
bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin
kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine
karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır;
b. Gelecekte ABD yanlısı ve ABD karşıtı olarak bölünmüş olası
Orta Doğu ortamında, Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel
anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında
oluşabilecek uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz
uygulamalarına maruz kalabilir;
c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD
yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri
karşısında siyasal, askerî ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına
bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler
edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte, Orta Doğu’ya bazı Orta
Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa
devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece,
Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle
geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir;
ç. Orta Doğu bölgesine Batı’nın tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk
aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme
karşısında direnebilmek için bölgede İslami kökten dincilik yükselecektir.
Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dâhilindeki bu
türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi
engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami
oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir
istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da
ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden
uzaklaşması engellenmelidir;
d. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel
olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye, Orta Doğu
bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi
birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri
üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine
sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç
bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı
olacaktır;
e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda, Orta
Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme
stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik
duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz
etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin
Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri
olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli
dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını
kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt
devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek
verildiğinde, Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu
değiştirmemelidir.
2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını
belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi
gereken stratejiler neler olmalıdır?”
Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca
aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için
potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey
Irak’ta bir Kürt devletinin kurulma aşamasında olduğunu ve yol
haritasının ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail,
ABD ile birlikte Orta Doğu jeopolitiğinin ve jeostratejisinin tek belirleyicisi
olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için
geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir.
a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya
Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya
Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında, Türkiye bu cumhuriyetlere
İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu
teklifi getirirken Türkiye’nin bu cumhuriyetleri tatmin edici birtakım öz
kaynaklara sahip olması gerekmektedir;
b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır;
c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan
Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler,
ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı “stratejik ortaklığa”
kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu
stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı
oluşturulmalıdır.
3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Senaryosu Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler
İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında
Türkiye, Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik
endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkânına
sahip olabilir. Bugüne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin
isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan
Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda
uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye,
a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden
belirlemelidir;
b. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak
kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni
bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate
almaksızın, sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey
Irak politikasını geliştirmelidir. Bu özgün Kuzey Irak politikası
kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyonlar, istihbarat çalışmaları
ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusunda
Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru
Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır;
c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile
olan petrol alışverişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki
hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en
verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok
yönlü ekonomik ilişkiler, petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede
giderecektir;
ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin
geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin
Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta
Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme
esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin
jeopolitiğini hem de Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında
bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.
Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla
tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir
dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır.
***