23 Ekim 2018 Salı

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLER

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLER 

Yazan: Yrd.Doç.Dr. Gamze Güngörmüş KONA 

Strateji I : “2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkmayacak Olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken 

Stratejiler (Strateji I); 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo 
olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda, ABD’nin sadece 2005 yılı 
sonuna kadar Irak’ta kalacağı öngörülmektedir. Ancak, ABD bu kısa 
süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı 
gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını gidermek, 
Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride 
konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve 
dinî gruplar arasında dengeye dayalı iş birliğini tesis etmek gibi 
amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba 
harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan 
daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı 
gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile 
gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna 
olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında 
tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun 
gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu 
olmalıdır. 

 1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan 
çekileceği için, burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek 
durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan 
çekildiğinde, Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından NATO, sosyal 
ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir. 
2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını NATO üzerinden sağlayacak 
olan ABD, NATO üyesi Türkiye’den askerî ve lojistik destek talebinde 
bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi 
gereken temel unsur; federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey 
Irak’taki Kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat 
tanınmasının engellenmesi olmalıdır. 

 2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa, 
Almanya ve Japonya gibi devletler, özellikle ekonomik beklentilerle Irak 
üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu 
bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi petro-politiğin 
merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını 
engellemek olmalıdır. 

 3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak 
genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de 
Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek 
adına, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu 
aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı 
çalışmalarında yer almalıdır. 

 4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra, Irak’ın 
içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye 
ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin 
pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu, Kuzey Irak ve 
Kerkük-Musul olmalıdır. 

 5. Türkiye, ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden 
sonra ardında bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini 
engellemek için, Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak 
federal yapı içinde koruyabileceklerini, konfederasyon tesis edildiğinde 
ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur 
olacağını anlatmalı, böylelikle Şiilerin ve Sünnilerin federatif yapıyı 
korumaları özendirilmelidir. 

 6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak 
Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan 
İsrail’e, bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın 
çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah 
edilmelidir. 

 7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran, 
Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını 
uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye, İran’ı 
dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir. 

 8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan 
ABD, Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu 
tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek 
olan ABD, Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin 
istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak 
ve bu üsse gerektiğinde askerî destek Türkiye’den talep edilecektir. 
Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit 
etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır. 

 9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam 
arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve 
Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak 
parçalanması, diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek 
teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis 
etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık 
mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli 
zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir 
devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta 
Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır. 


Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan 
çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin 
Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II); 

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli 
olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde 
Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal 
açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma 
ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali 
yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında 
tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dinî, ekonomik ve 
siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif 
bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi 
gereken stratejiler neler olmalıdır?” sorusu olmalıdır. 

 1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında 
siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan 
Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan 
Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları 
karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile iş birliğine 
girmemelidir. Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve 
kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut 
stratejik ortaklıklar ve iş birlikleri de aynı kolaylıkla değişim 
gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye 
eşit uzaklıkla durup, bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır; 

 2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin 
desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla 
güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını 
engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik 
kontrolüne almalıdır. Burada ifade edilmek istenen yayılmacılık değil 
sınır güvenliğinin sağlanmasıdır. 

 3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 
yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak 
kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini 
engelleyebilmek için sistemle özdeşleşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye 
genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme 
entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin 
ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik 
siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde 
yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir; 

 4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a 
düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun 
ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak ortamında 
İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de 
azalmış olacaktır. İstanbul’da iki sinagoga düzenlenen insanlık dışı 
saldırıların ardından, İsrail bölgede daha fazla ABD desteği 
sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir 
İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit 
unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa 
dengelemelidir; 

 5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak 
kapsamında Iraklı Şiileri yanına çekerek, değişen Orta Doğu 
dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı 
başaran İran, bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır 
alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye 
sınırları dâhilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı 
söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni 
Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır; 

 6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezî otoritenin 
gücünü yitirmiş olduğu olası Irak gelecek ortamında petrol politikalarının 
merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt devletinin 
kurulma aşamasında olduğu, ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır. 
Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta 
Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli 
ve petrol alışverişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir. 
Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil, Rusya 
Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. 

 7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan 
konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu 
ortamında, grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel 
gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist; her ne 
sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek 
vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu 
aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur 
teşkil etmelidir; 

 8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da 
düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya 
ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi 
aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye 
devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu 
üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı 
devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan 
ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir, çünkü Türkiye 
bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta 
Doğusu’na rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin 
dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır. 

Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’tan çekilen ancak bölgede 
etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin 
Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III): 

Bu senaryo kapsamında, ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan 
çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi 
genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam 
ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi 
kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek 
fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle 
büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hâkimiyeti 
neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir: 

Birincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en 
net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir 
Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan 
ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu 
nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; 
“Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal 
açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken 
stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

Kaynak:Maptown 


İkincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci 
mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi 
politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail. 
Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken 
temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını 
belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi 
gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

Üçüncüsü, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek 
üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından 
uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında 
tartışılması gereken temel konu; “Irak politikalarından uzaklaştırılan 
Türkiye’nin bu durum karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler 
olmalıdır” konusu olmalıdır. 

 1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve 
siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken 
stratejiler neler olmalıdır?” 

 a. NATO üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi 
Soğuk Savaş döneminde NATO kapsamında ABD’nin politikalarına 
uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere 
pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, gelecekte 
Orta Doğu genelinde olası bu türden bir ortam karşısında Türkiye, 
ABD’nin safında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu 
bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin 
kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine 
karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır; 

 b. Gelecekte ABD yanlısı ve ABD karşıtı olarak bölünmüş olası 
Orta Doğu ortamında, Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel 
anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında 
oluşabilecek uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz 
uygulamalarına maruz kalabilir; 

 c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD 
yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri 
karşısında siyasal, askerî ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına 
bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler 
edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte, Orta Doğu’ya bazı Orta 
Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa 
devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece, 
Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle 
geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir; 

 ç. Orta Doğu bölgesine Batı’nın tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk 
aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme 
karşısında direnebilmek için bölgede İslami kökten dincilik yükselecektir. 
Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dâhilindeki bu 
türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi 
engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami 
oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir 
istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da 
ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden 
uzaklaşması engellenmelidir; 

 d. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel 
olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye, Orta Doğu 
bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi 
birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri 
üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine 
sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç 
bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı 
olacaktır; 

 e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda, Orta 
Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme 
stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik 
duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz 
etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin 
Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri 
olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli 
dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını 
kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt 
devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek 
verildiğinde, Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu 
değiştirmemelidir. 

 2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını 
belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi 
gereken stratejiler neler olmalıdır?” 

Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca 
aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için 
potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey 
Irak’ta bir Kürt devletinin kurulma aşamasında olduğunu ve yol 
haritasının ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail, 
ABD ile birlikte Orta Doğu jeopolitiğinin ve jeostratejisinin tek belirleyicisi 
olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için 
geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir. 

 a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında, Türkiye bu cumhuriyetlere 
İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu 
teklifi getirirken Türkiye’nin bu cumhuriyetleri tatmin edici birtakım öz 
kaynaklara sahip olması gerekmektedir; 

 b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır; 

 c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan 
Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler, 
ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı “stratejik ortaklığa” 
kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu 
stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı 
oluşturulmalıdır. 

 3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Senaryosu Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler 

İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında 
Türkiye, Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik 
endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkânına 
sahip olabilir. Bugüne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin 
isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan 
Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda 
uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye, 

 a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden 
belirlemelidir; 

 b. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak 
kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni 
bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate 
almaksızın, sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey 
Irak politikasını geliştirmelidir. Bu özgün Kuzey Irak politikası 
kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyonlar, istihbarat çalışmaları 
ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusunda 
Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru 
Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır; 

 c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile 
olan petrol alışverişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki 
hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en 
verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok 
yönlü ekonomik ilişkiler, petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede 
giderecektir; 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin 
geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin 
Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta 
Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme 
esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin 
jeopolitiğini hem de Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında 
bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. 
Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla 
tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir 
dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder