23 Ekim 2018 Salı

ABD STRATEJİLERİ IŞIĞINDA IRAK’TA DİNÎ VE ETNİK ÇELİŞKİLER BÖLÜM 2

ABD STRATEJİLERİ IŞIĞINDA IRAK’TA DİNÎ VE ETNİK ÇELİŞKİLER  BÖLÜM 2



4. Yezdaniler: 

Iraklı Kürtler arasında eskisi kadar etkinliği kalmayan bu inanç 
akımı son dönemlerde yoğun bir inceleme, araştırma, istihbarat konusu 
olarak ABD ve İngiltere’nin gündemindedir. Kürtçe’de Yezdani olarak 
bilinen, geniş anlamda “Melekler Mezhebi” olarak adlandırılan bu eski 
dinin özgün bir Kürt inanç sistemini temsil ettiğine dair bir propaganda 
faaliyeti Irak’ta canlandırılmaktadır. Yezidilik ve Ehl-i Hak olarak bilinen 
akımlar Yezdaniliğin kollarıdır. Zerdüştlük ve Yezdanilik birçok ortak 
özelliği paylaşmaktadır. Yezdaniliğin “millî” özellikleri içeren bir Kürt dini 
olarak sunulması ve diğer dinleri bünyesine katma boyutuna ilişkin 
vurgular, son yıllarda tüm Kürt yayınlarında yoğun biçimde yer 
almaktadır. Yezdaniliğin Semavi bir din olmadığı, Zagros dağlarına özgü 
bir inanç sistemi ile Aryen tarzı bir üst yapıya dayandığına yönelik 
tespitlerin, ABD ve Avrupa’da yaşayan Kürt akademisyenler tarafından 
gündeme getirilmesi kayda değer. Yezdanilik İslam dışı bir öğreti 
sayılmaktadır. İslam’dan binlerce yıl önce Kürtlerin dinî inancı olduğu 
belirtilen Yezdanilik tarikatlar üzerindeki etkinliği ile araştırılmaktadır. 
Hristiyan misyonerlerin 18. yüzyıldan itibaren Yezdanilik üzerinde 
çalıştığı bilinmektedir. Bu çalışmalar neticesinde Kürtçe İncil ve eski bazı 
metinler misyonerler tarafından basılıp dağıtılmıştır. Kuzey Irak’ta 
Hristiyan ve Bahai misyonerlerin öncelikli hedefi Yezdaniliğe inanan Kürtlerdir. 

5. Yarısaniler: 

Ehl-i Hak, Aliullahi olarak da bilinen Yarısaniler, Irak ve İran’da 
yoğunlaşmışlardır. Yarısaniliğin önemli ismi Sultan Sahak ya da İshak 
11.-13. yüzyıllar arası bir dönemde, Süleymaniye’nin güneyinde bulunan 
Berzenci’de doğmuştur. Yahudi birikiminden oldukça etkilenen 
Yarısanilik Kuzey Irak’ta fazlasıyla yaygındır. Musul, Kerkük ile Kasrı 
Şirin arasında yaşayan Bazalan, Kakai, Sarılı Kürtleri Yarısanidir. 
Amerikan kaynakları günümüzde Kürtlerin %10-15’inin Yarısani 
olduğunu özellikle vurgulamaktadırlar. Irak’ta Yezdanilik ve Yarısanilik 
canlanmakta, ABD ve Avrupa üniversitelerinde bu konuda yapılan 
yayınlarda ciddi bir artış görülmektedir. 


6. Yezidiler: 

Eski İran dilinde “melek” anlamına gelen “yazata” sözcüğünden 
türetilen Yezidilik, Şerafeddin Bitlisi’nin bildirdiğine göre; 1597’de Kürt 
aşiret ve bölgelerinin büyük çoğunluğunda etkilidir. Irak’ta, Laleş’te 
bulunan tapınak en önemli Yezidi mabedidir. Cebel Sancar’dan Duhok’a 
ve oradan da Laleş’e uzanan şeritte çok sayıda Yezidi yaşamaktadır. 
Irak’ta Yezidilerin Kürtlüklerini ön plana çıkaran ve onları Arap 
toplumundan iyice uzaklaştıran bir kampanya gündemdedir. 

7. Yahudiler: 

Kuzey Irak’ta 1742 ile 1831 yılları arasında ortaya çıkan veba 
salgınları Yahudi toplumunu neredeyse tümüyle ortadan kaldırdı. Dağlık 
alanda yaşayan Kürt Yahudiler zamanla bu boşluğu doldurdular. Bunun 
sonucu olarak da, “Iraklı” Yahudilere dönüştüler. Yani bir Yahudi Kürt, 
Arap veya Neo-Arami kökenden değil, Kürt kökenden gelir. Iraklı 
Yahudiler arasında tarihsel Kürt aşiret adları yaygındır. Adiabane 
(Erbil)’de bulunan krallık Kürt kabul edilmekte ve dininin Yahudi olduğu 

Yahudi Ansiklopedisi’nde de vurgulanmaktadır. M.Ö. 1. yüzyılda çok 
sayıda Kürt ve Adiabane yöneticilerinin Yahudiliği kabul ettikleri, yine 
Yahudi Ansiklopedisi’nde yer alan bilgiler arasındadır. Ayrıca 17. yüzyılın 
ikinci yarısında yaşayan Haham Samuel Barzani’nin Kuzey Irak’ta 
Kürtlerin yaşadığı bölgelerde okullar açtığı, kızı Haham Asenath 
Barzani’nin ilk kadın haham olarak atandığı belirtilmelidir. 

Yahudi Kürtler, Irak-Türkiye ve Suriye-Türkiye sınırına planlı bir 
biçimde iskân edilmektedir. Yaklaşık 100–150 bin nüfusu olan bu grup 
içinden seçilen kişiler, 1996’da ABD’nin Guam Adası’nda eğitime tabi 
tutulmuşlardır. Bölgede finansal altyapının oluşumunda, Batılı bazı 
şirketlerin acente faaliyetlerinde, Irak’ın imarı için açılan ihalelerde ve 
arazi satın almada Kürt Yahudiler son derece etkilidirler. İstisnasız tüm 
Kürt yazarlar, akademisyenler, bu konuda çalışan yabancı uzmanlar Kürt 
Yahudi gerçekliğini kabul ettikleri hâlde henüz Türkiye’nin önemli kültür 
ve araştırma kurumlarında anti-semitizm etkilerinin yarattığı çekingenlik 
ölçeğinde bu konuya girilmemektedir. 

Kerkük–Yumurtalık hattının yerine Kerkük–Hayfa petrol boru 
hattının onarılarak, Suriye veya Lübnan üzerinden sevkiyat projeleri 
bağlamında Kürtlerin, Hayfa Limanı ile denize açılması mümkün 
olacaktır. Irak’ın kuzeyinde yaşayan Yahudi Kürtlerden hareketle önemli 
bir stratejik mevziye sahip olan İsrail; ayrıca bölge su kaynaklarında söz 
sahibi olacak duruma gelebilecektir. İsrail’den Irak’a tersine bir göçle 
Yahudi Kürtler gelmektedir. İsrail’in tarihinde ilk kez Yahudi Kürtlerle 
dışarıya göç vermesi anlamlıdır. Yahudi Kürtlerin seçilmişlik kurgularına 
dayalı üstünlük iddiaları diğer inanışlara sahip Kürtlerin tepkisine neden 
olacaktır. Irak topraklarında seçilmiş ırk teorilerine dayalı bir 
yapılanmaya yönelik tepkilerin önünü kesmek için Yarısanilik ve 
Yezdanilik gibi akımlar canlandırılmakta, yedeklenmektedir. Kültür ve din 
Irak’ta stratejik bir olgu niteliği kazanmaktadır. Kürtlerin bir bölümünün 
Yahudi soy kütüğüne kaydedilmesi konusundaki ısrar bu olguya en iyi 
kanıttır. İsrail’de kurulan İsrail-Kürt Dostluk Merkezi ile onun 
bünyesindeki Kürt Kültür Merkezi, Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde 
açılan Kürt Kültür Merkezi oldukça dikkate değer çalışmalar 
yürütmektedirler. Bu kuruluşlar ile Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde 
Kürt Yahudilerle ilgili araştırmalar şimdiden geniş bir kaynakça meydana 
getirmektedir. Ayrıca özel eğitimli bir bankerler grubu, Fırat’ın Irak 
güzergâhında ve Hayfa–Kerkük hattında, Kürt Yahudiler için toprak satın almaktadır. 

8. Hristiyanlar: 

Irak’ta Duhok, Erbil ve Musul yakınlarında küçük bir Nesturi 
Hristiyan topluluğu bulunmaktadır. Ayrıca az sayıda Keldani Hristiyan da 
Irak’ta varlığını sürdürmektedir. Kuzey Irak’ta misyonerlik çalışmaları 
yapmak üzere Avrupa ve özellikle de Amerika’daki aktif Hristiyan 
örgütler arasında yeniden bir ilgi doğmaya başlamıştır. Rönesans 
sonrası Avrupalıların İncil’i çevirdikleri ilk doğu dili Kürtçe olmuştur. 
1780’de ilk ayrıntılı Kürtçe gramer kitabı İtalyan Dominiken misyoner 
papaz Maurizio Garzoni tarafından hazırlanmıştır. Oldukça eski tarihe 
dayalı bu çalışmalar az sayıda da olsa bir Kürt Hristiyan topluluk ortaya 
çıkarmıştır. Günümüzde canlanan misyoner faaliyetlerinin Kuzey Irak’ta 
yaşayan Kürtler arasında özellikle de Erbil’de verimli bir zemin 
bulacağını, bizzat Kürt yazarlar yayınlarda dile getirmektedirler. 

9. Bahailer: 

Fars kökenli bir ailenin oğlu olan Mirza Hüseyin Ali’nin yani 
Baha’ullah’ın önderliğinde gelişen Bahailik, Irak merkezli bir akımdır. 
Baha’ullah bu yeni dini, 1863’te Süleymaniye bölgesinde ilan etti. 
Günümüzde Bahailerin en kutsal mekânları İsrail Hayfa ile Bahai’dedir. 
İngiltere tarafından desteklenen Bahai Kürtler, ilk Kürt yayınevi olan 
“Matbaa el Kurdi”yi 1920’de Kahire’de kurdular. İlk Kürt gazetesi 1898’de 
İstanbul’da kısa süre için çıktı ve daha sonra merkezini Kahire’deki bu 
Bahai yönetimindeki yayınevine taşıdı. Merkezi Londra’da bulunan 
Bahailer, Kuzey Irak’ta küçük bir topluluk olmakla birlikte dünya çapında örgütlüdürler. 

10. Irak’ta Etnik Karmaşa ve ABD’nin Konumu 

Irak’ın etnik bileşimi Türkmen, Kürt, Arap, Nesturi, Fars, 
Keldanilerden oluşur. 22,7 milyon civarındaki nüfusun %75’i Arap, %15’i 
Kürt, %10’u Türkmen ve çok azı da diğer unsurlar olarak belirtilebilir. Bu 
topluluklar içinde Türkmenler Irak’ın üçüncü asli unsurudur. Telafer, 
Musul, Erbil, Altunköprü, Tushurmatu, Kifri, Mendeli, Hanekin ve 
Bağdat’ın güneydoğusunda bulunan Bedre’ye kadar uzanan ve 
“Türkmeneli” olarak bilinen bölge petrol, su, tarım kaynakları açısından 
stratejik değer taşımaktadır. Türkmenlerin siyasal ve ekonomik 
bakımdan güç kazanması muhtemel su savaşlarında, bölgeye yönelik 
egemenlik projelerinde, Türkiye açısından hayati değer taşımaktadır. 
Irak’ta Türkmen–Kürt–Arap temelli bir çatışma zemini yaratılmaya 
çalışılmaktadır. Türkmenlerin mücadelesini böyle bir çerçevede 
değerlendirmek yanlıştır. Kerkük’ün statüsü de dâhil olmak üzere 
Türkmenlerle ilişkili tüm sorunlarda karar verecek konumda bulunan 
güçler ABD, İngiltere ve İsrail’dir. Türkmenlerin birleşik, bütünlüklü ve 
bağımsız bir Irak’ı savunması, yeni mandacılık programıyla çelişkili 
olduğu için kuşatılmaları, etkisiz kılınmaları söz konusudur. Ordu, 
bürokrasi, güvenlik kurumlarının yeni mandacılık temelinde örgütlenme 
sürecinde Kürtler ön plana çıkarılırken; Türkmenlerin dışlanmışlığı kalıcı 
hâle gelmektedir. Büyük Orta Doğu İnisiyatifi çerçevesinde tüm birlik 
temelli yaklaşımlar şimdilik kaydıyla benimsenmekte ancak Türkmenler, 
ABD ile Kürtler arasındaki “imtiyazlı ilişki”ye örtülü tehdit olarak 
algılanmaktadırlar. 

Irak’ın etnik bileşimi, Büyük Orta Doğu İnisiyatifi açısından 
bölgesel anlamı da olan stratejik bir değer taşımaktadır. “Batı”yı 
Amerikan liderliği altında Orta Doğu’da yeni bir misyon çerçevesinde 
bütünleştirmek, bölgenin petrol, doğal gaz, su, tarım kaynakları ile 
pazarlarını denetlemek amacıyla siyasi, ekonomik, kültürel, dinî 
alanlarda yeni yapılanmalar oluşturmak gündemdedir. Türkmenlerin 
Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü kendi varlık temelleri sayan yaklaşımları, 
şimdilik Türkiye’nin direnciyle birlikte bu ülkede geçici bir statü tesis 
etmiştir. Irak’ta ABD’nin istediği gelişmelerin sağlanması, Büyük Orta 
Doğu İnisiyatifi çerçevesinde Türkiye’nin etnik öncelikli adımlar ile “Ilımlı 
İslam” projesi karşısındaki tutumuna bağlıdır. Türkiye, sahip olduğu 
etno-sosyal yapı kozu ile hem stratejik bir fay hattı üzerinde bulunmakta 
hem de büyük bir ulusal politik açılım imkânını elinde bulundurmaktadır. 
Dolayısıyla Irak’ın etnik-dinî çelişkileri olumsuz gelişmeleri 
tetikleyebileceği gibi uzun soluklu bir bölge stratejisinin temellerini de 
sağlamlaştırabilir. ABD’nin Irak’taki çatışma zemininden yararlanarak 
ideolojik, siyasi ve kültürel yayılmacılığını bir hayat alanı yaklaşımıyla 
gündeme getirmesi, Türk kültür havzasına olan ilgiyi artırmıştır. İslam 
coğrafyasında alternatif yapılar kurma bilinç ve deneyimine sahip 
Türklerin bu büyük kriz döneminde böyle bir hedeften uzak 
tutulamayacağı tespiti, Türkmenlerin durumunu daha önemli hâle 
getirmektedir. Türkiye Irak’ta ve bölgedeki konumu itibarıyla ABD, AB, 
Çin ve Rusya arasındaki güç mücadelelerinde söz hakkını arttırdığı 
ölçüde, Irak kaynaklı etno-sosyal sorunlarla kuşatılabilecektir. 

ABD’nin Irak’ı işgalini büyük resimdeki yeri ile değerlendirmek 
gerekiyor. Büyük Orta Doğu İnisiyatifi çerçevesinde ekonomik 
egemenlik, jeo-stratejik üstünlük, etnik-sosyal bileşimlerin yeniden 
yapılandırılması, ulus devletlerin Irak örneğindeki gibi tasfiyesi veya 
etkisiz kılınması gündemdedir. Ancak asıl önemlisi ABD’nin Irak’la 
başlayan organik hâkimiyet kurma girişimidir. Amerika dışsal değil de 
Irak’a ait bir yönetime dayanma anlamında örtülü–organik hâkimiyet 
peşindedir. ABD Irak’ta, egemenliğini; varlığını sürekli kılacak tarzda 
sosyal, siyasal, finansal, kültürel yapılanma ile yerleştirecek bir hazırlık 
içindedir. Askerî işgal bir süre sonra petrol kaynakları, finansal altyapı, 
eğitim sistemi, iletişim ağları, kültürel kurumlar üzerindeki organik 
hâkimiyete dönüşecektir. Bu hâkimiyetin ekonomik koşulları daha işgalin 
ilk günlerinde hazırlanmıştır. ABD işgal yönetiminin 12 sayılı emri, tüm 
gümrük tarifelerinin ve iç pazarı koruyan her türlü kısıtlamanın 
kaldırılmasını sağlamıştır. 39 sayılı emir, tüm kamu kuruluşlarının %100 
yabancı mülkiyetine yol açacak biçimde özelleştirilmesini, kârların 
vergiden muaf tutularak ülke dışına transferini, ilgili sözleşmelerin en az 
kırk yıllık olmasını güvence altına almıştır. 40 sayılı emir ile Irak’taki tüm 
devlet bankaları J.P. Morgan’ın denetimine geçmiştir. İthalattan, gelir ve 
kârlardan alınan vergiler ya sıfırlanmış ya da iyice aşağıya çekilerek 
devletin vergi toplama gücü büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Bu tür 
düzenlemeler meşru bir yönetim oluşmadan hızla uygulamaya 
konulurken, merkezî devleti ayakta tutan unsurlar, müdahale kapasitesi 
ve finansal kaynaklar bertaraf edilmiştir. Patlamalı etnik, dinî, sosyal 
yapısı ile birlikte devletin temellerinin çözülmesi, devlet başkanlığı 
makamının Kürt azınlığın temsilcilerine verilmesi ile yeni bir boyut 
kazanmıştır. Bu tablo rejim değişikliğini aşan topyekûn bir dönüşüme 
işaret etmektedir. 

Tarihin yaşadığımız dönemecinde Irak’ın kendi içinde bir son 
olmadığı görülüyor. ABD açısından Irak, kendi emperyal gücünün jeo-
politiğinin ve jeo-ekonomisinin gelişmesinde bir duraktır. Irak Savaşı’nın 
altında yatan stratejik mantık kaçınılmaz olarak Orta Doğu’da yeni savaş 
ve iç savaşlar tehdidini gündemde tutmaktadır. ABD, AB, Rusya, Çin, 
Hindistan ve Japonya arasında derinden gelişen çelişkiler zembereğinin 
boşalım alanı Orta Doğu olabilir. 

Washington’un Irak’ta kalıcı askerî üsler oluşturduğu ve bunlardan 
vazgeçmeyeceği açıktır. İşgalin sona ermesi ise organik hâkimiyetin 
iyice yerleşmesi ile mümkündür. Bunun yolu ise Irak’ın dinî, etnik, 
sosyal, siyasal bileşimine müdahaleden geçiyor. Bu tür müdahalelerin 
sonuçları ise binlerce yılda oluşan toplumsal dengelerin sarsılmasını 
getirecektir. Irak’ın etnik, dinî, sosyal yapısı Orta Doğu’nun minyatürü 
gibidir. Bu ülkedeki dinamikler başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini 
sarsacak niteliktedir. ABD’nin Irak’tan kısa sürede ayrılmasının koşulları 
henüz olgunlaşmamıştır. Zira bu ülkenin sosyal, dinî, etnik, ekonomik 
çelişkilerinin yeni kompozisyonu, ABD’nin askerî varlığını meşrulaştıran 
sürekli bir kriz temelini beslemektedir. Kaynaklarına, geleceğine, siyasi 
ve ekonomik bağımsızlığına sahip, ulus-devlet eksenli bir Irak’ın 
yapılanmasına; demokrasiyi ülkenin finansal, kültürel, iktisadi kaynakları 
üzerinde yurttaşın söz hakkı olarak düzenleyen bir anayasal mimariye 
izin verilmeyeceği ortadadır. Herkesin dinî, mezhepsel, aşiretsel 
aidiyetleri ile tanımlandığı bir toplumun ise akıl dışı iç çatışmalarla 
parçalanması ihtimal dâhilindedir. Tüm bu gelişmelerin ABD’yi bölgede 
kalıcı bir unsur hâline getireceği ise günümüz şartları değişmediği 
takdirde kaçınılmazdır. Bu konuda tüm bölge açısından yegâne umut; 
büyük devlet tecrübesi, etno-sosyal imkânları, köklü kurumları ve 
alternatif kurtuluş çözümleri üretme yeteneğini kurduğu Cumhuriyetle 
göstermiş, tüm inanç sistemlerine beşeriyetin en önemli kazanımları 
ölçeğinde eşit mesafede durabilen Türkiye’nin, gelişmelere ağırlığını 
koymasıdır. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder