23 Ekim 2018 Salı

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 3

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 3



İşgalci güçlerin yönlendirmesi doğrultusunda, Osmanlılara karşı müttefiklerin yanında savaşan Araplar ifşa edilen anlaşma koşullarını öğrenince şaşırmışlardır ama kendilerine bırakılacağı vaat edilen Suriye ve Irak bölgesinin müttefikler tarafından paylaşılmasını da kabul etmişlerdir. 7 

Sykes-Picot anlaşması, taraflar arasında onaylanmasına rağmen, petrol meselesinden dolayı anlaşamıyorlardı. Petrol ihtiyaç duyan İngiltere için meselenin bir an önce çözülmesi gerekiyordu. Petrol ihtiyacı teminini sağlama bağlamak isteyen İngiltere, petrol talebini karşılayan şirketleri birleştirmeyi düşünmeye başlamıştı.8 Bu kaygılar sonucunda İngiltere, petrolle ilgili bütün çalışmalarda genel koordinatörlüğü devralmıştı.9 

Yukarıdaki bu anlaşmayla, Osmanlı imparatorluğu topraklarının Arabistan bölümü parçalanmıştır. Batılılar ve özellikle İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya 
parçalanan Arap Yarımadası Ortadoğu denilmiştir. Böylece yeni bir coğrafi parçanın adı ve politikası belirlenmiştir. 

Bugünkü Irak topraklarının Büyük Britanya Mandater statüsüne girmiştir. Büyük Britanya’nın esas amacı bölgedeki zengin petrol kaynaklarıydı. Ayrıca tarımsal 
potansiyelinin gücünü de biliyordu. Irak’ta ham petrol ve gıda, İngiliz imparatorluğunun gücünü arttırabilecek kaynaklardandı. Büyük Britanya, ekonomik yoldan finansal baskı altında olduğundan, Irak’a ucuz yoldan sahip olmak istiyordu, para ve askeri sevkiyat tasarrufu sağlamak için ordu, geçimini Irak’tan sağlayabileceği gelirle karşılayabileceğini düşünüyordu. Bu düşünce ile gıda üretiminin canlandırması için her türlü çabanın gösterilmesini sağlamış ve kısmen başarıya ulaşılmasına neden Büyük Britanya, yukarıdaki beklentilerinin aksine; Türklerle fiilen savaştıkları sürede, mali bakımdan yıprandı ve bu yıpranma sonucu 30 Ekim 1918’de ateşkes yapmaya zorunda kaldı.11 İngiliz işgal ordusu, Irak’ta halk tarafından istenmiyordu ve yoğun olmasa da geniş çaplı direnişle karşılaşmışlardı. Savaş dönemindeki Irak Ahdi adlı gizli dernek adına hareket eden küçük milliyetçi grup, Mayıs 1920’de Musul’u almaya çalışmışlardı. İşgalci güçlere, küçük ölçekli yenilgi tattı

Halk öfkesinin yoğunlaşması üzerine, İngiliz silahlı güçlerine tepki göstermişlerdir. Bu daha önce birbirlerine husumet duyan Sünniler ve Şiiler arasında yakınlaşmaları sonucunu doğurarak, Ramazan ayında düzenlenen ortak Sünni-Şii toplantılarında İngilizlere karşı birlik çağırıları dile getirilmiştir. Tehlike zamanlarında başvurulan geleneksel yöntemle, çarşılar kapamış; İngiliz askerler saldırılara uğramış; Şii cemaatinin önderleri başta güney aşiretler olmak üzere mezhep mensuplarını İngilizlere karşı ayaklanmaya çağırmıştır

Haziran 1920’de Rumeyse’de meydana gelen bir olay, ayaklanma hareketini su yüzüne çıkarmıştır. 4 Temmuz’dan itibaren genel bir ayaklanmaya dönüşen başkaldırı, Irak’ın birçok bölgesine sıçradı. Olayları bastırmak üzere İngilizlerin aldığı önlemler sonuçsuz kalınca, ayaklanma Irak’ta genel bir milli şahlanış görünümü kazandı. Rumeyse 20 Temmuz’da bastırıldı. Bu ayaklanmalar, Irak’ın öteki şehirlerine sırayla sıçramaya başladı. Türk yurdu olan Hanekin ve Kızlarbat’ta başlayan ayaklanmalar 14 Ağustos’a kadar sürdü.14 Musul’da faaliyet gösteren Türk Cemiyeti’nin fikri hazırlığını yaptığı ayaklanma, Irak’ın en büyük ilçesi olan Telafer’de milli dayanışma ve vatanseverliğin örnek sahneleri ile doludur. Telafer’in ileri gelen liderleri, kentin dışında toplanarak, ayaklanmanın planını ve hareket hatlarını kararlaştırdıktan s

İngiliz kışlasına yapılan baskın ile harekete başlayan Telaferliler, amansız bir mücadeleye girerek, İngiliz subay ve askerlerini öldürdüler. Daha sonra İngiliz 
ordusunun ayaklanmayı bastırmak üzere büyük birlikler hazırlığı haberi alınınca, Telafer halkı, yalnız yatalak ve yürüyemeyecek kadar yaşlı olan kimseleri bırakarak, çoluk-çocuk, kadın-erkek Telafer’i boşalttılar. Karaçuk Dağları’nın eteklerine sığınan halk, üç ay süreyle burada mevzilenmiş ve büyük sıkıntılar çekmiştir. Telafer’e giren İngilizler, kentin boşaltıldığını görünce, buradaki evlerin bir kısmını top ateşleriyle yıktılar; başta buğday ambarları olmak üzere, halkın gıda depoladıkları zahire ambarlarını ateşe verdiler.

   Daha sonra şartlı olarak yurtlarına dönen Telafer halkının ileri gelen lider ve aydınlarının birçoğu, tutuklanmış, bazıları işkence görmüş ve bir kısmı sürgün edilmiştir. Halkın arasında derin izler bırakan, bölge halkına acı günler yaşatan ve tarihe ‘Kaçakaç Yılı’ olarak geçen 1920 ayaklanması, Telafer Türkleri nin ölümsüz bir kahramanlık destanını günümüze kadar yaşatmıştır.15 1920 olayları bilançosu; yaklaşık 6,000 Iraklı ve 500 İngiliz askerinin hayatına mal olmuştur. 

Böylece, bu olaylardan elde edilen en önemli sonuç ise, İngilizler Milletler Cemiyetinden Irak için Mandater 1920 Ayaklanmasından sonra Wilson’un yerine Irak siyasi kimliğine asaleten atanan Sör Percy Cox, 1 Ekim 1920’de Bağdat’a geldi. Daha önce İngilizlerle anlaşan Şerif Hüseyin, bir Arap devleti kurulmasını ve bu devletin krallı olarak ta oğlu Emir Faysal’ın getirilmesini istiyordu. Suriye’de tutunamayan Faysal’ın İngiliz Sömürge Bakanlığı tarafından Irak’a Kral olması isteniyordu. Görevine başlayan yeni bir hakim Sör Percy Cox ise, bunun ancak halk oyuna başvurularak, durumun güçlendirileceğine inanıyordu. Yapılan halk oylamasında Irak’ın Kuzeyindeki Kerkük, Musul, Erbil ve Süleymaniye halkı, Emir Faysal’ın aleyhinde oy kulandı. Hatta Kerkük’te büyük tepki gösteren halk, oy sandıklarını dağıtarak, Emir Faysal’ın Türk toprakları üzerinde kral olmasının ve esasen bu bölgede böyle bir halk oylamasının düşünülemeyeceği yolunda itirazlarda bulundu. Böyle olmasına İngiltere Faysal ile ilişkisini sürdürürken onun bir İngiliz kuklası olduğu gibi bir görüntünün ortaya çıkmasından da (halkın tepkisine göstermesine yol açmasından korktuğu için) özenle kaçınmaktaydı. Manda yönetiminde değişiklik yapma gereği duyan İngiltere, Irak'la biri 1922'de diğeri 1930'da olmak üzere iki önemli antlaşma imzalamıştır. Bunlardan 1922'deki antlaşmayla özellikle Faysal'a içişlerinde özerk hareket edebilme olanağını tanımışsa da Irak'ın dış politikası ve savunması İngiltere tarafından gerçekleştirilmeye devam edilmiştir. 

1930'da yapılan antlaşma, 1922 antlaşmasına göre, Irak için çok daha fazlasını öngörmekle beraber yine de Irak'ın bütünüyle bağımsız olacağı anlamına gelmiyordu; ancak İngiltere (Mısır ile 1936'da yapılan antlaşmada olduğu gibi) Irak'taki askeri ve güvenlikle ilgili ayrıcalıklarını sürdürecekti. Bu şartlar altında 1932'de kağıt üstün de olsa bağımsız hale gelen Irak, Milletler Cemiyeti üyeliğine de kabul edilmiştir.18

1.3 Irak’ta Krallık Dönemi.,

   İngilizler, Suriye’den kovulan Emir Faysal’ı 1921'de Irak'a getirilerek Irak Kralı olarak tahta çıkarttı. 1925'te yapılan Anayasa da hükümet biçimi, seçimle oluşmuş çift meclisli bir parlamentoya sahip anayasal monarşi olarak tanımlanmıştır. 
Anayasaya göre İslâm, devletin resmi dini olarak kabul edilmekte;   Şeriat mahkemesinin hem bireysel davalarda, hem de vakıf davalarında yetkili kurum olmasına yer verilmiştir. 1921'de oluşturulan ve bu tarihte 7,500 dolayındaki İngiliz askerine Irak dayanan ordu 1932'deki bağımsızlıktan itibaren sayıları artırılmış ve 1930'ların sonlarına doğru bu sayı Irak halkının katılımı ile 26,000'e ulaşmıştır.19 Nitekim 1930‘da İngilizler Irak hükümetini bağımsızlığı karşılığında 25 yıllık (Anglo-Iraqi Treaty) anlaşmaya ikna etmiştir. Bu anlaşma ile İngilizler, Irak içinde bir takım ekonomik ve askeri ayrıcalıklar elde etmişlerdir.20 Bu yüzden söz konusu anlaşma İngilizler için çok önemliydi.21   

   İngiltere'nin Irak'taki ayrıcalıklı konumunu devam ettirmeye çalışmasının temel nedenlerinin başında, petrolden kaynaklanan çıkarları gelmektedir. 
Bu doğrultuda 1925'te İngiltere'nin baskısıyla Irak'la Türkish Petroleum Company (Türk Petrol Şirketi) ile 75 yıl süreli bir imtiyaz anlaşması yapılmıştır. 
Anlaşmayla Irak'ta çıkarılan petrole karşılık belli bir bedel ödenmekle beraber, Irak’ın şirket üzerinde herhangi bir şekilde hak sahibi olması söz konusu değildi. Irak’ın bağımsızlığını kâğıt üzerinde kazanan Faysal’ın 1933 tarihinde ölümünden sonra 21 yaşındaki oğlu Gazi tahta geçmiştir. 22

Ancak Gazi babasının politikalarından hoşnut değildi ve Irak halkı için daha fazla bağımsızlık özlemi taşımaktaydı.23  Gazi, devlet yönetimi konusunda fazla deneyimli   olmayan bir grup tarafından yönlendirilmekteydi

Kral Gazi'nin 1939'da bir otomobil kazasında ölümü üzerine yerine geçen üç yaşındaki II. Faysal'ın ülkeyi yönetemeyecek kadar küçük yaşta olması, ülkenin 
denetiminin Haşimi hanedanından Kral Naibi Prens Abdulilah ile ona en yakın politikacı olarak Nuri Said'in eline geçmesine yol açmıştır. Savaş çıktığında beşinci defa başbakanlık göreviyle işbaşında bulunan Nuri Said, savaşta İngiltere'yi desteklemenin ülkenin yararına olduğunu savunması dolayısıyla ordu ile ters düşmüş ve 1940'ta istifa ederek yerini bir koalisyon hükümetine bırakmak zorunda kalmıştı. İngiltere, İkinci Dünya savaşında Almanya’nın cephelerindeki ilerlemesinden hoşnut olmamış; üstelik Irak’taki konumu belirsizleştiğinden beri, ülke siyasetinde etkin bir şekilde rol oynamaya başlayan Raşit Ali, Albaylarında desteğini arkasına alarak başbakan olmuştur. Raşit Ali, İngilizlerin Irak topraklarını kullanma karşılığı askeri destek sağlama teklifine ret ettiği gibi Basra’daki İngiliz askerlerinin de ülkeyi terk etmesini istemiştir.24

İngiltere’nin çok geçmeden 1941 Mayısında duruma müdahale etmesi üzerine, İngiliz güçleri ile Raşid Ali'ye bağlı güçler arasında çatışma çıkmıştır. Aslında 
çatışmanın iki önemli nedeni vardı: Birincisi, Raşid Ali hükümetinin mihver yanlısı olması; ikincisi ise, 1930 Antlaşması'nın taraflarca farklı yorumlanması idı. Kısacası, Irak'ın tam bir bağımsızlığa (üslerin kullanımı da dahil) sahip olup olmadığı tartışmaya açılmıştır. İngiliz hükümetini, Raşid Ali hükümeti ile bu konuları tartışmaya bile gerek duymadan, Basra'daki üslere kuvvet yollamıştır. Böylece, Irak ordusunun 2 Mayıs 1941'de Bağdat yakınlarında bulunan İngiliz üssünü kuşatması üzerine İngiltere ile Irak arasında savaş başlamıştır. 1941 Mayısının sonuna gelindiğinde ise Raşid Ali hükümeti savaşı kaybetmiş, darbeciler ve Raşid Ali ülkeyi terk etmiş ve Irak yeniden İngiltere'nin denetimine girmiştir.25

Bu olayın arkasından tekrar Nuri Said tarafından kurulan hükümetle ülke İngilizlerin etkisi altında yönetilmeye devam etmiş, fakat muhalefet edebilecek siyasiliderler sürgünde olduğundan Irak'ta ciddi bir muhalefet boşluğu doğmuştur. Kral Naibi Prens Abdulilah ve Nuri Said bu ortamda ülkeyi 1958'e kadar yönetmişlerdir.26

1.4 Bağdat Paktı 1955

Bağdat Paktı 1955 yılının Şubat ayında kurulmuştur. Bağdat Paktı, Sovyetler Birliğinin Ortadoğu’ya sızmasını engellemek amacıyla NATO’nun küçük bir modeli olarak oluşturulmuştu.27 Başlangıçta Türkiye ile Irak sonra İngiltere ve Pakistan. Daha sonra İran’ın katılmasıyla oluşturulmuştur. 

Paktın kurulmasıyla birlikte diğer Arap ülkelerin katılmaları için yoğun baskı ve propaganda yapılmış, buna rağmen  Arap ülkeleri, bu çabaya karşılık vermemişler dir.28  İran, 3 Kasım 1955'te Pakta katılmıştır. Bağdat Paktı  böylece Arap devletlerinin muhalefetlerine rağmen, kurulmuştur. 

Irak'ta 14 Temmuz 1958'de ihtilal olması üzerine, Irak hariç diğer pakt üyelerinin Dışişleri Bakanları 28-29 Temmuz 1958'de Londra'da toplanmışlardır. Toplantı sonunda,Paktın merkezinin geçici olarak Ankaraya taşınmasına karar verilmiştir.  24 Mart 1959'da Irak, Bağdat Paktı'ndan çekildiğini resmen açıklanmıştır. Irakın ayrılmasından sonra Pakt'ın merkezi, Ankara olmuştur.29 

Bu ittifak için başlangıçta düşünülen, bütün Arap ülkelerini bu kurulan ittifak içinde girmeleridir. Bu ittifaka sadece Arap ülkelerinden Irak dahil olmuştur. Kurulan Pakt ile bölgede üç grup ülke belirlenmiştir. Bunlardan birincisi, Pakta üye olan ülkeler  (Türkiye, İran, Irak ve Pakistan), ikincisi ise pakta karşı olan ülkeler (Mısır, Suriye, Yemen ve Suudi Arabistan), üçüncü ise her iki gurubun dışında kalan Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerden oluşmuştur. Yukarıdaki bölgesel bölünmeler Sovyetler Birliğinin Ortadoğu’ya girişini kolaylaştırmıştır. Halbuki Bağdat Paktı Ortadoğu’yu Sovyetlere karşı birleştirmek ve korumak amacıyla kurulmuştur.30 

2. 1958–1968 IRAK’TA DARBELER DÖNEMİ VE BAAS REJİMİ 

2.1 Krallık Yönetimin Sonu ve General Abdülkerim Kasım Darbesi 

Krallık döneminden, 1958 ihtilalına kadar birçok başarısız darbe girişiminde bulunulmuştur. Bu başarısız darbelerin hepsi İngilizler tarafından engellenmiştir.31 1958 tarihinde Lübnan da iç çatışmalar olmuştur. Bunun üzerine ABD ve müttefikleri yardım için Irak’tan Lübnan’a asker yollama talebinde bulunmuşlardır. Bunu uygun bulan Nuri Sait paşa 19. ve 20. tugaylara hareket emri vermiştir. Ancak Lübnan’daki Müslüman- Hıristiyan çatışmasında Hıristiyan yanlısı iktidara yardım etmesi Irak içinde tepkilere neden olmuştur. Bu kızgınlığı fırsat bilen askerler, yani Lübnan’a yollanılması için emir verilen tugaylar, Bağdat hükümeti üzerine yürümüşlerdir.32 

14 Temmuz 1958 tarihinde Radyo istasyonu devrimci askerler tarafından işgal ederek Cumhuriyeti ilan etmişlerdir. Darbe sırasında, veliaht Prens Abdülilah ve Kral II. Faysal öldürülmüş, kaçmaya çalışan Nuri Sait Paşa ise yakalanarak linç edilmiştir.33 Darbe ile Abdülkerim Kasımın yönetime gelmiş ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile gecikmeden ilişki kurmuştur. Bunun üzerine, 16 Temmuzda SSCB Irak Cumhuriyetini resmen tanıyarak pozitif ilişkiler kurmaya başlamıştır. Khrushchev Yönetimindeki Sovyetler, Batılı ülkelerin Irak’a müdahalelerine karşı ihtiyatlıydı.34 Buna uygun olarak çatışmasız ve problemsiz bir Irak’ın Moskova’nın öncelikli politikası haline gelmiştir. Bu bağlamda, Sovyetlerin destekledikleri Kürtler ile Irak yönetimi arasındaki problemleri çözme yönünde önemli adımlar atmışlardır. Abdül Kerim Kasım, Barzani’ye bir heyet göndererek, Irak’a dönmesini istemiştir. Ayrıca, Barzani’nin partisi olan IKDP’yi tanıyarak meşruiyet kazandırmıştır. Öte yandan Kerkük’te Türkmen ailelerin sahip olabileceği toprak büyüklüğü 1000 dönümden 300 dönüme düşürülmüştür. Bununla yetinmeyip, Kerkük’e Arap göçünü teşvik ederek demografik yapının Türkler aleyhine değiştirilmesine çalışmıştır.35 Bu düşmanca politika 1959 Kerkük’te Türkmen katliamıyla sonuçlanmıştır. 

2.2 Abdulselam Arif Dönemi 

İngilizlerin ve Baas partisinin desteğiyle 8 Şubat 1963’ta Tuğgeneral Abdulselam Arif, A. Kasım yönetimine bir darbeyle son vermiştir.36 Arif, 1963 sonunda 
kendisini destekleyen Badasçıları yönetimden tasfiye etmiştir.37 Abdulselam Arif’in ilk icraatlarından biri, 14-16 Temmuz 1959’da Kerkük’te Türkmen katliamı yapan ve A.Kasım Hükümeti’nin oyalamalarla cezalandırmaya yanaşmadığı guruptan 28 kişinin Kerkük meydanlarında idamı etmiştir. Başlangıçta Türkmenlere iyi davranan Arif, daha sonra Kürtlere de Türkmenlere de mesafeli olmuştur. Özerklik isteyen Kürtleri ve Kürtlere verilen hakların aynısını isteyen Türkmenlere oyalama ve sindirmeye yönelik bir politika izlemeye başlamıştır.38 Aynı zamanda, Arap ve İngiliz desteğiyle iktidara gelen Arif, Irak’ta beş binden fazla komünist katletmiş ve binlercesini hapsetmiştir. Komünistlere karşı bu denli düşmanca tavrın arkasında birkaç nedenlerden biri, Baas Partisi’nin kurucusu olan Mişel Aflak’ın komünizme olan muhalefetinin yanı sıra  İngiltere gibi Batılı ülkelerin bölgede bir figüranı oynamaktı. Nitekim Sovyetler Birliği, Arif hükümetinin bu tarz uygulamalarını bahane göstererek tüm siyasi gücünü Irak devletine karşı kullanmıştır. 
ABD ve İngiltere ise, Irak’a daha önceden durdurulan silah ihracını yeniden başlatarak Irak ordusunu yeniden güçlendirmeye başlamışlardır. 

Böylece Irak, küresel güçlerin hesaplaşma sahası haline gelmiştir.39 Bu hesaplaşmanın merkezindeyse, Kürt gurupları olmuştur. Öyle ki, yapılan hesaplar ve bölgedeki çekişmelerin odağında Irak devletinin merkezi denetimi dışı özerk bölge ve petrol gelirlerinden yüzde ellilik pay gibi talepleri vardır. 40 Abdulselam Arif, 13. Nisan 1966 tarihinde geçirdiği bir helikopter kazasıyla hayatını kaybetmiştir. Yerine ise kardeşi Abdulrahman Arif gelmiştir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

7 a.g.e., s.47. 
8 Erol Umut, Musul Meselesinde Petrol Faktörü, (Ankara üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2007, s.46. 
9 a.g.e, ss.46-47. 
10 William R. Polk, a.g.e, s.80. 
11 a.g.e., s.81. 
12 a.g.e., s.84. 
13 a.g.e., s.85. 
14 Suphi Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1996, s.185. 
15 a.g.e., s.186. 
16 A brief modern political History of Iraq. http://www.e-book.com.au/iraqhistory.htm (16.01.2009). 
17 Suphi Saatçi, a.g.e., s.189. 
18 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, 2007, ss.172-173. 
19 a.g.e.,s.172. 
20 A brief modern political History of Iraq. http://www.e-book.com.au/iraqhistory.htm (16.01.2009). 
21 Yusuf Turan Çetiner, The Baghdad Pact: An Anglo-American Quest For Policy İn The Middle East, (Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler ve Ekonomi Enstitü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara, 1996, s.13. 
22 Tayyar Arı, a.g.e., s.173. 
23 A brief modern political History of Iraq. http://www.e-book.com.au/iraqhistory.htm (16.01.2009). 
24 Tayyar Arı, a.g.e., s.175. 
25 a.g.e., s.175 
26 a.g.e., s.176. 
27 a.g.e., s.42. 
28 a.g.e., s.43. 
29 Osman Nuri Özalp, a.g.e., s.63. 
30 a.g.e., s.43. 
31 Suphi Abdulhamit, Asrar Thawrat 14 Tammuz 1958, İkinci baskı, Dar Al-Arabiya Bi-Mawsuaat, Lübnan 1994, ss.13-30. 
32 a.g.e, s.80. 
33 a.g.e, s.80. 
34 Aslıhan Anılar, Russian Foreign Policy Towards Iraq In The Post-Cold War Era, (Ortadoğu teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2006, s.11. 
35 Mustafa Çaykuş, Kuzey Irak’ın Yapısı, Bölgedeki Oluşumlar, Bölge İçi ve Bölge Dışı Devletlerin Amaçları ve Etkileri, (Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2005, s,18. 
36 a.g.e., s.20. 
37 Fulya Atacan(hzl.), Değişen Toplumla Değişmeyen Siyaset: Ortadoğu, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2004, s.161. 
38 Mustafa Çaykuş, a.g.e., ss.20-21. 
39 a.g.e., s.22. 
40 a.g.e., s.21. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder