ABD STRATEJİLERİ IŞIĞINDA IRAK’TA DİNÎ VE ETNİK ÇELİŞKİLER BÖLÜM 1
1. Giriş
Irak coğrafyasında ABD işgaliyle gündeme gelen politikaların temel dinamikleri parçalayıcı, kışkırtıcı, eriticidir. İngiltere’nin 1. Dünya Savaşı ertesinde uyguladığı siyasetlerin oluşturduğu birikim, küresel ideolojinin tek yanlı iktidar süreçlerine akmaktadır. İngiltere’nin sömürgelerinde uyguladığı ve kalıcı bir işgalin kurumlarını dayandırdığı stratejik dizge, Amerikan çıkarları doğrultusunda yenilenerek yürürlüğe konuluyor. Bu dizgeye göre; İşgal edilen bölgenin dinî, etnik, kültürel azınlıklarını kendi hedefleri doğrultusunda örgütleyerek, çoğunlukta olan unsurlara karşı kışkırtmak ve idari erkin bir kısmını bu azınlıklara aktarmak esastır. Ayrıca çoğunlukta bulunan unsurun dinî, sosyal,
siyasal açıdan potansiyel çatışma dinamiklerini açığa çıkarmak yine söz konusu dizgenin esaslı düzenleme ve uygulamaları arasında yer alır.
Irak’ta yaşanan sürecin tarihsel geçmişinde ayrımcılığı, bölünmeyi sistemleştiren Manda döneminde yaşananlar, günümüzün karmaşık tablosunda ön plana çıkan dinî, sosyal, siyasal, etnik çelişkilere ve çatışmalara ışık tutuyor. İngiliz işgali döneminde manda politikalarının koordinatları şöyledir:
a. Irak’ın kuzeyinde yaşayan ve çoğunluğu meydana getiren Türkleri, Türkiye ile birleşmekten alıkoyacak bir etnik ve dinî kuşatmaya tabi tutmak.
b. Kürtleri Araplara karşı örgütlemek ve kullanmak.
c. Araplar arasında mezhep çelişkilerini körükleyen bir siyaset izlemek.
ç. Sünni ve Şii kesimleri birbirine karşı kullanmak ve kırdırmak.
Günümüzün siyasi ve ekonomik koşulları çerçevesinde, bu politik
koordinatların işlevsel özünden vazgeçilmeksizin yeni çatışma unsurları
ekseninde, Irak’ın dağıtılma süreci yürürlüktedir. Demokrasi, insan
hakları ve serbest piyasa ideolojisinin kamufle ettiği süreç, toplumsal
birlik hedefi ile yüceltilirken, her etnik unsur, dinî topluluk özerk
örgütlenme ve gelecek stratejileri ekseninde ayrışmakta, yönetsel
kurumları, geçici bir denge durumunun diplomatik zorunluluğu
çerçevesinde değerlendirilecek güç adına kullanılacak merkezler olarak
görülmektedir.
Toplumsal meşruiyet kaynakları çürümekte, dinî temellere dayalı
yapılar, aşiretler, tarikatlar, cemaatler dışındaki devlet kurumlarının ve
sosyal ilişkilerin tahribi bölünme dinamiklerini büyütmektedir. Gelişmeler,
komprador bir ekonominin ılımlı İslam adı altında savunulmasına yönelik
bir programın yürürlüğe konulduğuna işaret etmektedir. Diğer yandan
Irak toplumunun laik bir eğitim, kültürel birikim, sosyal kurumlaşmada kat
ettiği mesafe, geriye dönük güçlerin tehdidi altındadır.
Irak’ta gelişen patlayıcı sürecin yaratacağı sonuçlar, tüm Batı
Asya’da etkisini gösterecektir. Bu nedenle ülkenin dinî, etnik, siyasal
yapısının ve çelişkilerinin incelenmesi; iç bağlantılarının, örgütlenme
biçimlerinin ortaya çıkardığı sorunlar ile bölgenin diğer ülkelerine
etkilerinin sürekli ilgi konusu yapılması zorunludur. Çığrından çıkmış bir
dünyanın çelik çekirdeği Batı Asya’da Irak’tadır.
Kaynak:www.globalsecurıty.net
2. Şiiler:
Irak’ta Şiilik, Şiiler ve Şii İslamcılık, sosyolojik birer kategorinin ayrılmaz, yekpare, bütünlüklü çerçevesi içinde değerlendirilir. Bu sosyo-kültürel varlık temelinde dinî öz, kendi başına toplumsal ve siyasal bir dünyaya ilişkin birleştirici bir alan yaratıyormuş gibi tek biçimci bir niteliğe bürünür. Şiiler içindeki toplumsal ve kültürel çeşitliliği ihmal eder. Şii
İslamcılığı ve Şii cemaatçiliği farklı cemaat gruplarına, siyasi örgütlenmelere mensup, değişik ideolojik yapılanmaların söylemlerini kapsayan çok sayıda kesimi içerir. Bu nedenle Şia, belli bir grubu bir diğerinden dinî terimlerde farklı kılabilen, ama bu grubun içerisindeki toplumsal, kültürel bakımdan ayrışan yönleri hiçbir zaman özgün yanlarıyla ele almayan bir adlandırmadır. Oysa Irak Şiileri; toplumsal örgütlenme biçimleri, ekonomik faaliyet tarz ve çıkarları, zengin-yoksul ulema kesimleri, köyde, kentte yaşayanlar, aşiret bağlantısı bulunanlar, Mellaklar (yani devlet tarafından toprak sahibi yapılanlar), Arap olanlar ve olmayanlar gibi birçok özellikleri ile ayrışmaktadırlar. Necef, Kerbela,
Samara ve Kazimeyn gibi önemli Şii merkezlerinde oturan ulema arasındaki ayrım çizgileri yanında bu şehirlerin kendilerine has haklara sahip konumları da dikkate değer çelişkili noktalardır. Irak Şiileri, Farisiler, Türkmenler, Araplar üzerinden etnik çizgilerle de farklılaşıyorlar. Irak Şiiliği, İran’da olduğu gibi aşiret hayatı ile şehirli kesimleri harekete geçirecek ölçüde güçlü ibadethane ağları, camiler, mali şebekelere sahip olmadı. Şii ulema, aile ve şehir gibi kadim
dayanışma odaklarınca da bölünmüştür. Müçtehitler arasında geçici dönemler dışında birlik yoktur. Irak’ta devletin yürüttüğü modernizasyon programı, önceleri özerk din adamları sınıfının tekelinde olan yasanın, eğitimin ve vergilerin toplanması işlevlerinin tümünü üstlendi. Irak’ta art arda gelen rejimler, dinî kültürel alanları denetim altında tutmak ve devletin dinden kontrollü bir biçimde ayrılmasını sürdürmek için büyük çaba gösterdiler. Sünni dinî müessese devlet denetimine alınırken, laikleştirme ilkesi temelinde tüm özerk Şii yapılanmaları sert uygulamalarla devlet karşısında etkinliklerini yitirdiler. Tüm kutsal Şii
kentlerinin mali özerkliği ve zenginliği denetim altına alındı. Aynı zamanda din adamları sınıfı politika alanının dışına çıkarıldı, toplumsal statüleri ve itibarları zayıflatıldı.
1958’de Monarşi’ye son verilmesinden sonraki dönemde Şiiler Davet-i İslamiyye’yi veya yaygın adıyla Davet Partisi’ni kurdular. El-Sadr’ın kurduğu bu partiye Büyük Ayetullah kabul edilen Ayetullah Muhsin El-Hekim destek vermedi. Günümüze akan çizgide bu en önemli Şii siyasi örgütü genç bir reformcu müçtehitler kuşağı ve din adamı olmayan çeşitli Şii gruplarına dayanır.
Şiiler, Irak’ta 1963’ten itibaren Baas’tan dışlandılar. Baas’ın tüm örgüt cihazı ve önemli devlet kurumları yoğun biçimde Sünni Arapların denetimine girdi. Bu temelde büyüyen tepki ve çelişkiler 1968-1970’de, 1974-1975’te ve 1977’de çatışmalara neden oldu. İran İslam Devrimi sonrasında Irak’ta meydana gelen olaylar ise Irak–İran Savaşı’nın gerekçeleri arasındaydı. 1991’deki Şii ayaklanması da rejim tarafından sert bir biçimde bastırıldı.
Şiiler açısından önemli bir dönemeç de 17 Kasım 1982’de Muhammed Bakır El-Hekim tarafından, Tahran’da “Irak İslami Devrim Yüksek Meclisi”nin ilanı oldu. Bu örgüt ile Irak’taki İslamcı eylemcilik adına, kuşatıcı bir yapı oluşturmak planlanıyordu. Bu örgütün oluşumunda İran’ın etkisi ve belirleyici rolü büyüktü. Ancak Iraklı Şii grupları birleştirmeye yönelik hiçbir İran girişimi başarılı olamadı.
Ulema grubu içindeki güç dengesi, siyasi örgütler arasındaki fiili güç ilişkileriyle örtüşmüyordu. Bu nedenle “Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi” parçalanmış Iraklı İslamcı grupların idari birliğini gerçekleştiremeyen, İran destekli bürokratik bir yapıya dönüştü. Iraklı Şii İslam grupları, İran’dan gelen baskılara rağmen, eylem biçimlerini ve stratejilerini kendi ulusal gerçekliklerine göre tanımlama ve yürütmedeki özerkliklerini öne sürerek tepki gösterdiler. Iraklı Şii grupların İran’da üslenmiş olmaları onları zayıflatan bir unsur oldu. Dirençleri kırıldı ve
İran savaş aygıtıyla iş birliği, İran’ın Irak topraklarını işgaliyle birlikte ulus
karşıtı bir niteliğe büründü. Davet Partisi ve Irak İslami Devrim Yüksek Meclisi, İran–Irak Savaşı boyunca Şii kimliğine ideolojik bir içerik kazandırdı.
Bu ideolojik–politik öz, Şiiliği ulusal temellerden kopardı ve yaptırımlar döneminde bu kimlik kurumsallaştı.
Şii din adamları sınıfı gelenekçiler ile reformcular arasında, yani modern örgüt çağrısında bulunanlar ile merci–mürit ilişkilerinin yeniden güçlendirilmesini savunanlar arasında bölünmüştür. Şii ulema soy çizgisi, şehir, etnik hatlarla dilim dilim parçalanmıştır. Şiiliğin özünü teşkil eden Merciyye Kurumu darmadağındır. Bu dağınıklık Kerbela, Necef, Kazımiye kentleri uleması veya müçtehitlerin Arap, Farsi kökenlerine ilişkin vurgular ile ideolojik, siyasal bölünmelerde tezahür etmektedir. Şii kimliğinin kültürel alanları ve kitle hareketliliğini besleyen araçları dağınıktır. Şii merci kurumu ile Davet Partisinde simgelenen siyasal alanı denetim altına alamamıştır. İran Devrimi’nin, harekete geçirme ve örgütleme araçları, din adamı şebekeleri Irak Şii hareketi açısından söz konusu değildir. Irak’ta güçlü temellere dayalı bir Şii kimliği oluşmamıştır.
Farklı Şii sınıflar, katmanlar ve gruplar yani din adamları, tüccarlar, modern orta sınıf, köylüler, toprak ağaları hepsi de farklı hayat tarzlarına, değer sistemlerine, ekonomik çıkarlara, siyasal yönelimlere sahiptirler.
Şii olma duygusu varlığını korumakla birlikte, asıl modern toplumsal biçimlenmeler, işgalin dağıtıcı etkilerinin belirdiği döneme kadar varlığını korumuştur. Dinî kültürlerinde bile farklı Şii kesimleri
değişik dindarlık biçimlerine sahip bulunmaktadırlar. Şiilerin imtiyazsız alt
orta sınıflarının kırdan kente göç sonucunda yarattığı toplumsal değişim
dikkate değer. Bu unsurlar Şii hareketleri içinde hâlen önderlik özlemi
çekiyorlar. Toplumsal, ideolojik, ekonomik imtiyazlarını koruyan ulema ile
bu kesim arasındaki ittifak kapsamlı çelişkileri barındırmaktadır.
Yaptırımların tahripkâr etkileri neticesinde, Şii gücünün bölünmesi
yoğunlaştı. Cemaat şebekelerine sahip yeni dinî güç merkezleri ve
Mukteda el Sadr gibi ağırlıklı olarak yoksul kesime dayalı liderler ortaya
çıktı. Yaptırımlar ve işgal süreci, Şii kimliğini alabildiğine siyasallaştırdı.
İran tarzında toplumsal ve siyasi dinamiklere dayalı bir Şiiliğin Irak’ta
bulunmaması Mukteda Sadr dışındaki Şii grupların ABD ile uzlaşmasını
getirdi. Irak Şiilerinin İran’la ilişkileri bu ülkenin uzantısı oldukları
anlamına gelmiyor. Irak Şiileri arasında modern toplumsal, siyasal,
sosyal kurumlar ve laik eğitim kurumlarının yıkılması sonucunda güç
kazanan ulema, Amerikan karşıtlığına ideolojik bir muhteva
kazandırmadı. Irak Şiileri arasında ABD işgaline yönelik tepkiler
mezhepsel ve ideolojik temellerde gelişmiyor. Geleneksel gücünü
toplumsal denetim, eğitim, sosyal yaşam üzerindeki etkinliğini yeniden
elde ederek sağlamaya çalışan Şii ulema başta Ali Sistani olmak üzere
siyasal çatışmaların dışında kalmayı yeğlemektedir. Necef ve
Kerbela’nın Şii ulemasının politik sürece aktif katılımın dışında kalmaları,
ABD’nin Irak’taki işini kolaylaştırmıştır. Bu kesimler uzun süre aktif
siyasetin dışında kalmayacaklardır. Ulemanın önemli isimleri Irak’ta
oluşturulan yönetsel yapıda görev almamakla birlikte anayasal süreci
etkilemeye çalışmaktadırlar. Gelenekselci Şii kesimlerin İran etkisi
altında olduğuna inanan ABD, savaş sürecinde İran’ın nüfuzunu kırma
adına bu grupları dışladı. Ancak zaman içinde bu gruplar ABD işgal
yönetimi ile iş birliği yaptılar ve Irak Geçici Yönetim Konseyi’nin temel
unsurları oldular. Süreç içinde dinî temellere dayalı bir devlet ve toplum
programı bulunan bu gruplar ile ABD arasında sıkı bağlar oluştu.
Aşağıdan yukarıya örülecek bir “ılımlı” planla Irak Şiiliğini ABD’nin lideri
olduğu küreselleşmeye bağlayacak bu gruplar, radikal Şiilerle de
çatışma hâlindedir. Bu radikal hareketlerin en önemli temsilcisi Mukteda
Sadr, Iraklı Şii din adamları ve partileri tarafından desteklenmezken,
yoksul Şiiler arasında büyük bir taraftar kitlesine sahiptir. Sadr ile ABD
arasındaki gergin ilişki Iraklı Şiilerin genel strateji ve politikalarına terstir.
Başlangıçta Sadr’a destek veren İran da ABD ile ciddi gerginliklere
neden olacağı ve Iraklı Şiilerin yönetimden dışlanmasını getireceği için
Sadr’a desteğini iyice sınırlandırmıştır. Mukteda Sadr’ın taklit merci
olarak kabul ettiği ve hâlen İran’da yaşayan Ayetullah Kazem Haryiri de
ondan desteğini çekmiştir.
Iraklı Şiiler dinî anlayışlar yanında liberalizm, sosyalizm,
komünizm, Siyasal İslam akımları arasında parçalanmıştır. Yıllar süren
savaş, yaptırımlar, işgal sonucunda dağılan toplumsal yapılar geleneksel
Şii din adamlarının gücünü yoğunlaştırmaktadır. Sorun çözme kapasitesi
gelişmiş, ortak karar alma yeteneğine, laik toplum görüşüne sahip ordu–
bürokrasi ve politikacılar kesiminin dağıtılmasının açtığı boşluğu
geleneksel–mezhepsel güç odakları doldurmaktadır. Din adamlarının
artan toplumsal ve siyasal nüfuzu, Irak’ın sosyal yapısının çelişkilerini
keskinleştirmektedir.
Davet, Irak İslami Devrim Yüksek Meclisi, Mithak el-Şia, Muvafak
el-Rubai gibi Şii İslami partiler arasındaki ortak noktalar sınırlıdır ve
hâlen Sadr kampına karşı Ayetullah Sistani’nin desteğine ihtiyaç
duymaktadırlar.
Irak’ta 1921’den beridir ülkede varolan tüm siyasal-ideolojik
yönelimler yeniden ortaya çıkmıştır. Eski ve yeni tüm unsurların karşı
karşıya geldiği bu dinamik yapı belirsizliği arttırırken şimdilik yoğun bir
anti-laik yönelim içinde olmayan Şii ulema toplumsal iktidarını
artırmaktadır.
Kaynak:www.globalsecurıty.net
3. Sünniler:
Irak’ta nüfusun %97’si Müslüman, %3’ü Hıristiyan ve diğer dinlere
mensuptur. Müslümanların %60-65’i Şii, %32-37’si Sünni’dir. Sünniler
Araplar arasında azınlıkta, Kürtlerde ise çoğunluktadırlar. Baas (Diriliş)
Partisinin önde gelen kadroları Sünni idi. Sünni Arap azınlığın iktidarı,
Baas ideolojisinin tüm Arap dünyasında kabul görmesini engellemiştir.
Baas Partisi, Sünni azınlığa dayanmakla birlikte dinî temelleri ön plana
çıkaran bir ideolojik yaklaşımı benimsememiştir. Parti ideolojisi özde
laiktir. Dinî otoriteler devletin modernleşme süreçlerine müdahale
araçlarından yoksun kılınırken, akılcı değerlerin sistematik savunusu
temel ilke sayılmıştır. Kişisel düzeyde kabul edilen dinî hakların kamu
alanına müdahalesi önlenirken, devlet stratejisinin zorunlu kıldığı
durumlarda bir meşruiyet rezervi olarak dinden yararlanılmıştır. İslami
değerler temelinde Sünnilik, Arap milliyetçiliğinin ötesinde Irak
milliyetçiliği ile kaynaştırılmıştır. Baas, Irak milliyetçiliğini antik tarih ve
İslami mecazlarla bütünleştirmiştir. Aşiret ilişkileri ile iç içe gelişen Sünni
dayanışması, devletin üst düzey askerî–sivil bürokrasisini birleştiren
ideolojik harcın temel unsurları arasında idi. Saddam Hüseyin rejimi; İran
İslam Devrimi’nin yarattığı basınç, İran’la ve ABD ile savaş, yaptırımlar
temelinde ortaya çıkan krizlere dinî vurguları ön plana çıkaran
söylemlerle cevap vermiştir. Saddam Hüseyin’i Peygamberlerle aynı soy
ağacında gösteren biyografiler hazırlanmış, kendisi 1980’de hacı
olmuştur. İran’la savaş sürecinde, rejim propagandası içindeki İslami
vurgu giderek genişleyip güçlenmiştir. Ancak savaşın doğurduğu insan
gücü ihtiyacı ve erkeklerin cepheye gitmesi kadınların aktif yaşama
girmesini hızlandırmıştır.1980’de öğretim görevlilerinin %46’sını, diş
doktorlarının yine %46’sını, eczacıların %70’ini kadınlar oluşturuyordu.
1979 yılında yürürlüğe konulan zorunlu eğitim yasası laik içerik
taşıyordu.
İşgal sonrasında kültürel, siyasal, ekonomik dokusu parçalanan
Irak’ta Baas rejimi ile özdeş görülen Sünni Araplar hızla idari aygıtlardan
dışlanmıştır. ABD’nin stratejik inisiyatifleri temelinde ulus-devlet
hayatiyetine son verilen ve “sen küçül ben büyüyeyim” mantığı
çerçevesinde tüm silahlı kuvvetleri tasfiye edilen Irak’ta, Sünnilik
direnişin ideolojik etiketine dönüştürülmüş ve tüm iletişim araçları bu
mezhepsel ayrımı ön plana çıkararak sürecin gerçek dinamiklerini
örtmüşlerdir. 385 bin kişilik düzenli ordu, 285 bin kişilik polis ve yerel
güvenlik birimleri, içişleri, istihbarat bürokrasisi ile 50 bin Cumhuriyet
Muhafızı tek seferde ihraç edilirken; güvenlik kuvvetlerinin nüfusa oranı,
bir gecede 1000 kişi başına düşen 43 görevliden, 1000 kişi başına
düşen 3 görevliye düşmüştür. Aşiret bağları ile pekişen mezhepsel
dayanışma, Sünni kökenli güvenlik kuvvetleri ve bürokrasiyi direnişin
temel gücüne dönüştürürken, laik devlet programı, strateji ve gelecek
kurgularının yerini kuşatılmış bir mezhep kimliğinin mağduriyeti
almaktadır.
Kürt Sünni kesimler arasında tarikatlar yaygın olmakla birlikte
eskisi kadar güçlü konumda değildirler. Nakşibendi ve Kadiri tarikatları,
Kürtler arasında Sünni kökenli başlıca dinî örgütlenmelerdir. Iraklı Kürt
liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani aşiretsel kökenlerinin yanında
güçlü tarikat yapılarına dayanmaktadırlar. Körfez Savaşı’nın
başlangıçından itibaren İran, Irak Kürtleri arasında dinî örgütler kurmaya
çalışmış ancak başarılı olamamıştır. “Irak İslam Devrimi Yüksek
Meclisi”nin tek Kürt üyesi Şeyh Muhammed Necib Berzenci oldu.
Özellikle İran’la iyi ilişkilerin olduğu dönemde Celal Talabani, 1980’de
“Kürt Müslüman Ordusu” adlı bir örgüt kurdurdu. Silahları KYB
tarafından sağlanan bu örgütün başında Abbas Şabak bulunuyordu. Kürt
liderlerin gerek duyduklarında dinî temellere dayalı silahlı örgütler
kuracağına ilişkin bu örnek Talabani’nin ilkesel laiklik açıklamaları ile
birlikte değerlendirilmelidir.
İdris ve Mesud Barzani’nin kuzenleri olan Barzan Şeyhi
Muhammed Halid, 1985 yazında sahneye çıkarak kendini “Kürt
Hizbullahı” ilan etti. İran’ın silahlı desteğini alan bu örgüt oldukça iyi
silahlanmıştır ve Bahdinan’da etkilidir. Aşiret düzeni ile bütünleşen
tarikat şebekeleri, liderler açısından hâlen bir meşruiyet kaynağı olduğu
gibi bölge ülkelerine karşı stratejik bir koz olarak kullanılmaktadır. Ortak
tarikat mensubiyetleri, bölge ülkelerinin sosyal yapılarında hatta
parlamentolarında Kürt milliyetçiliğini kamufle eden bir işleve sahiptir.
Sünni Araplar tüm iktidar kurumlarının, bürokrasinin dışına itilirken
Sünni Kürtlerin ön plana çıkması, radikal-mezhepsel direnişi körüklediği
ölçüde ABD’nin “ılımlı İslam” politikasının gündeme gelmesi ve bunun
Irak’ı parçalayacak bir iç savaşa dönüşmesi ihtimal dâhilindedir. Dine
karşı din stratejisinin tüm bölgeye yayacağı zehirleyici ortam ise “ılımlı”
bir siyasi model ile göğüslenemeyecek boyutlara ulaşabilir.
Irak’ta Baas rejimini yıpratma kampanyaları sırasında farklı dinî
grupların kendi içlerinde örgütlenmesi ABD tarafından desteklenmiş, bu
ise söz konusu grupların bilincini geliştirmiştir. Irak’ın bütünlüğü
açısından patlayıcı bir dinamik gelişmektedir. Bu örgütlenme ve
bilinçlenme, ABD safında yer alan Kürtlerle diğer Sünniler arasındaki
zaten zayıf olan dayanışmaya darbe vurmuştur. Iraklı Kürt liderler, 1.
Dünya Savaşı sonrası geliştirilen Venizelos modeline uygun bir biçimde
oluşturulan siyasetlerle Irak’ın dağılma riskini arttırmaktadırlar. Dini
gelenek, kurum, ilişkiler zinciri Irak’ta laik temellerin dağıtılması ile
birlikte toplumsal dokuları parçalayan ve işgali sürekli kılacak çelişkileri
besleyen bir içerik kazanmaktadır.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder