1 Ekim 2018 Pazartesi

BELGEDEN BÖLGEYE: Osmanlı Modernleşmesinin Doğu Karadeniz’deki Yansımaları Üzerine Notlar

BELGEDEN  BÖLGEYE: Osmanlı Modernleşmesinin Doğu Karadeniz’deki Yansımaları Üzerine Notlar 

Yrd. Doç. Dr. Necmettin AYGÜN[1] 

Osmanlı devletinin son yüzyılı, devlet yapısı ile sosyal yaşamın önceki yüzyıllara oranla farklılaştığı bir yüzyılı ifade eder. Bu farklılaşmanın dinamikleri iç nedenlerden çok dış etkenlerin itelemesiyle ortaya çıkan, ancak bir çığ kümesi gibi önüne kattığı ilgili-ilgisiz pek çok unsur ile birlikte gittikçe büyüyen ve 
günümüzde de devam eden devasa bir değişim-modernleşme yumağını andırır. Coğrafi Keşifler ile ufku açılan Avrupa, 1700’lü yılların ikinci yarısından sonra Sanayi Devrimi denilen değişimi yaşamaya başlamış; ilerleyen süreçte hayatın her bir alanında yapısal değişiklikler birbirini izlemiş ve neticede günümüz 
Avrupa’sının siyasî ve sosyal çehresi ortaya çıkmıştır. 1683 yılında gerçekleşen Viyana Muhasarasının başarısızlıkla sonuçlanması ve devam eden yıllarda savaşlarda istenilen başarının elde edilememesi, Osmanlı devletini Avrupa karşısında “geri kalmışlık” duygusuna itmiştir. Bu duygunun izalesi için devlet 
bürokrasisi boş durmamış; yapısal değişiklikler birbirini izlemiş ve neticede Modern Türkiye Cumhuriyetine giden yolun zemini daha bu yıllarda belirginleşmeye başlamıştır. 

Savaş alanlarındaki yenilgiler ile ilişkili olarak zorunluluktan dolayı önce askerî alanda başlayan modernleşme faaliyetleri, daha sonra hayatın her bir alanını kuşatacak şekilde devam etmiştir. 1800’ler ile birlikte bilhassa Osmanlı Balkan topraklarında başlayan ulusal ayaklanmalar karşısında devlet, yönetilen 
sınıf olan reâyânın vatandaşa dönüşmesi için Avrupa tarzı kanun ve kurumları uygulamaya koyarak, devletin devlet-vatandaş işbirliği ile yönetildiğini teba’aya anlatma gayreti içinde olmuştur. Bu amaçla vilâyet ve kaza merkezlerinde (1840’lar ve sonrasında) birbiri ardınca İdare Meclisleri açılması ve bu 
meclislerde halkın ileri gelenlerinin görev alması söz konusu olmuştur. 

Modernleşme sürecinde devlet, yüzyıllardır devam etmekte olan idarî/yönetsel sorunlar üzerinde özellikle durmuştur. Bilindiği gibi 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Osmanlı devletinde-eğitim öğretim de dâhil-bazı hizmetler mahallî gruplar (a’yân ve eşrâf, vakıflar ve dinî cema’atler vb) tarafından yerine getirilmekteydi. 
Devlet, genelde askerî meseleler ile ilgili olan konularda inisiyatif almaktaydı. Tanzimat (1839) ve sonraki süreç ile birlikte ise bu anlayış değişmeye başlamış; taşradaki hizmetler merkezî hükümet örgütü içine alınmaya çalışılmıştır. 19. yüzyılda, yukarıda bahsi geçen taşra meclisleriyle, en basitinden en önemlisine 
taşradaki bütün faaliyetler devlet kontrolüne alınmaya, devlet bürokratları (memurları) tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Bu hizmetlerin bir plan dâhilinde ve akıllıca yürütülebilmesi için Osmanlı idare anlayışında kurumsal değişikliklere gidilmiştir. Çağdaş bir merkezî örgüt/merkeziyetçi devlet kurma amacı taşıyan bu gelişmeler-taşradaki eşrâfın yeniliklere direnmesi, en büyüğünden en küçüğüne kadar memurların meslekî yetersizlikleri, ardı arkası kesilmeyen savaşlar, azınlıkların isyan hareketleri ve dinî misyonerlik faaliyetleri gibi iç ve dış unsurların baskısına rağmen-kısmen başarılı olmuştur. 

Tanzimat modernleşmesi, yönetilenlerin (Müslim-gayri Müslim, şehirli-köylü vb) siyasal yaşamda (devlet idaresinde) söz sahibi olmasını istemekten çok, bu grupların devlete olan sadakatini (buna bağlı olarak vergilerin düzenli bir biçimde toplanmasını ve asker devşirme işinin kolaylıkla gerçekleştirilmesini) sağlama alma ötesinde farklı bir anlayışa sahip değildir. Bununla birlikte taşranın yol, köprü, su, iletişim (telgraf), aydınlatma gibi alt ve üst yapı ihtiyaçları yanında sağlık ve eğitim gibi ihtiyaçları devlet-millet işbirliği ile aşılmış; pek çok hizmet devletin kasasından tek kuruş çıkmadan, merkezî hükümetin yardımı olmadan taşra ileri gelenlerinin desteğiyle (şüphesiz vali, kaymakam ve müdürlerin önderliğinde); halkın ücretsiz katılımıyla, imece usulüyle gerçekleşme imkânı bulmuştur. Bu açıdan bakıldığında 19. yüzyıl taşrasında 
devlet-millet yakınlaşmasının önceki yüzyıllara oranla daha yoğun olduğunu söylemek mümkündür. 

Burada bahse konu olan iki arşiv belgesi, 19. yüzyıl Osmanlı taşrasının yukarıda kısmen değindiğimiz hususiyetleri hakkında bilgi vermektedir. Belgeler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde (İstanbul) İrâde Şûrâ-yı Devlet tasnifinde 19 numaralı dosyada (BOA İ.ŞD 19/790) yer almakta olup 1870 yılına tarihlidirler. Bahsi geçen belgelerde taşranın merkezden bazı talepleri yer almaktadır. Bu taleplerin kayda alınarak ilgili arşiv belgelerinin ortaya çıkması şu şekildedir: Trabzon vilâyet merkezinde, Vilâyet Umûm Meclisi[2]nde[3] gerçekleşen müzakereler neticesinde vilâyetin sorunları/ihtiyaçları ile ilgili olarak ortaya çıkan teklifler mazbata hâline getirilerek Umum Meclis üyelerinden Hacı Emin ve Malkon Efendiler aracılığıyla devlet merkezine; Şûrâ-yı Devlet’e (Osmanlı Meclisine) havale edilmişlerdir. İlgili mazbatalardan Şûrâ-yı Devlet’in 
Dahiliye (İç İşleri) Dairesi’ne ait olan on iki mazbata Şûrâ-yı Devlet’in toplantısında, üyeler huzurunda okunmuş, Trabzon Vilâyeti’nden gelen talepler özet hâlinde kayda alınarak ortaya yeni bir mazbata çıkmıştır. Bu mazbata ilkin Sadaret (Padişahlık) makamına, daha sonra da Sadaret makamında hazırlanan 
arz tezkiresi ile de Padişahın onayı alınmak üzere Mabeyn’e sunulmuş ve neticede ilgili tezkireye padişahın şerhi/Mabeyn şerhi kayıt edilerek arz ve tasdik süreci tamamlanmıştır. 

Trabzon Vilâyeti’nin talepleri ve bu taleplere Şûrâ-yı Devlet üyelerinin verdiği karşılık şu şekildedir: 

1-Canik (Samsun) sancağındaki Rüşdiye (Ortaokul) Mekteplerindeki öğrenciler Fransızca öğrenmek istemektedirler. Bu nedenle gerekli hocaların tayin edilmesi talep edilmektedir. Ancak, Maarif (eğitim-öğretim) Nizamnâmesi’nin uygulamada olan kaidelerine göre, bu tarz yabancı dil öğrenme isteklerinin tedrîcen (kademe kademe, zamanla) tertîb ve te’sisi gerektiğinden bu maddenin (talebin) ileride îcâbına bakılmasına, 

2-Trabzon Vilâyeti’ne bağlı Niksar kazasında ahâlî tarafından bir Mekteb-i Rüşdiye (Ortaokul) inşa edilmekte olduğundan, burası için talep edilen/gerekli olan kitap ve risalelerin tedârikinin uygun görüldüğünün mahalline (Trabzon’a) bildirilmesine, 

3-Vilâyete bağlı Gümüşhâne sancağında bulunan Kelkit kazası hınta (buğday) ve şa’ir (arpa) mahsulünden çift (hâne) başına, kot ta’bir olunur ölçek üzerinden ikişer kot zahire (hububat) alınarak ve yine vilâyete bağlı Ordu kazası arazi mahsullerinden yüzde iki buçuğu alınarak (%2.5’ine el konularak) bu gelirlerden 
hâsıl olan kıymetin (paranın) sermaye kabul edilip Kelkit ve Ordu’da birer Memleket Sandığı kurulmasına, 

4-Trabzon Vilâyeti’ne bağlı Rize kazasında bulunan ve yeni müdürlük hâline getirilen Mapavri (Çayeli) ve Karadere (Kalkandere) nahiyeleri merkezlerinde, inşası için gerekli olan levâzımın (malzemelerin) buraların servet ve iktidar sahiplerinin rızasıyla, diğer masraflarının da belediye idaresi gelirlerinden karşılanmak üzere, peşin beş yüz kuruş sarf edilerek, birer hükümet konağı inşa edilmesine izin verilmesine, 

5-Trabzon Vilâyeti dâhilindeki eğitim-öğretim kurumlarında gerçekleştirilecek olan eğitim-öğretimin hangi nizâma/kural ve kaideye göre gerçekleşeceğinin tespiti için gerekli olan tedbirlerinin tespitine başlanmak üzere Ta’mîm-i Ma’ârif emrinde merkez vilâyette (Trabzon’da) özel bir komisyon kurulmasına[4], 

6-Vilâyete bağlı Livane (Artvin) kazasıyla Tirebolu kasabasında ciyâdet-i havaya (havanın güzelliğine) engel olan bazı etkenlerin ortadan kaldırılması için gerekli olan işlemin yapılmasına hemen girişilmesi gerektiğinin mahalline tebliğ edilmesine/bildirilmesine, 

7-Trabzon Vilâyeti’ne bağlı Canik sancağında yer alan Ünye, Niksar, Çeharşenbe ve Bafra kazalarında harîk (yangın) tulumbaları bulunmadığından, bahaları-mahallin-bazı hamiyet ve servet sahibi kimseler tarafından karşılanmak üzere adı geçen kazalara dört adet yangın tulumbasının gönderilmesine, 

8-Görünen lüzum üzerine daha önce Ünye kazasına bağlanan Bolman (Bolaman) nahiyesi nüfusunun Ordu kazasında kayıtlı olmasının yanı sıra kur’a-i şer’iyyesinin (askere alma işlemlerinin) dahi Ordu kazasında keşide olması/çekilmesi nedeniyle ve bütün bu işlemler gerçekleştirilirken ahâlinin ve hükümetin sıkıntı yaşamakta olması da göz önünde bulundurularak, Bolaman nahiyesi nüfus kayıtlarının (defterlerinin) Ünye kazasına nakledilmesine karar verilmiştir. Ayrıca, 

9-Canik (Samsun) sancağına bağlı Torul kazasının kaymakamlık mahalli olan Ardasya (Ardasa) isimli mahalde haftada iki ve Maçka nahiyesinde Aşağı Cevizlik’te dahi haftada bir kez olmak üzere pazar kurulması için ruhsat verilmesi talebi bulunmaktadır. 

İstanbul’da, Osmanlı Meclisi’nde okunan taleplerden bazıları-yukarıda görüldüğü gibi-uygun bulunarak onaylanmış iken, diğer bazıları hakkında ise çeşitli kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınarak- daha sonra- karar verilmesi uygun bulunmuştur. Bu bağlamda; Canik sancağına gönderilecek olan yangın tulumbaları hakkında-muhtemel yol güvenliği vb sâ’iklere bağlı olaraktan-Zaptiyye Müşirliği’ne bilgi verilmesine, Bolaman nahiyesi nüfus kayıtlarının Ünye kazasına nakledilmeden önce Bolaman nahiyesi deniz askeri neferât kur’ası tertibâtının varlığı göz önünde bulundurularak, Bahriye Nezareti ile gerekli yazışmalar yapıldıktan sonra alınacak cevaba göre hareket edilmesine, pazar kurulması talebine gelince; eskiden beri uygulamada olan usule göre pazar kurmak padişahın onayına bağlı ise de bir şehir, kasaba ve köyde pazar 
kurulmasından maksat o mahal ve çevre halkın ihtiyaçlarını kolaylaştırma amacına yönelik olup buralarda toplanan insanların da sayısı belli olduğundan; panayır gibi yoğun bir nüfus katılımını gerektirmediğinden[5] , bu meselenin merkezî hükümetin nazar-ı itinaya alacağı bir iş olmadığına; meselenin adı geçen mahalli ilgilendiren bir sorun olduğuna ve bundan sonra bu tarz küçük/önemsiz kararların alınmasında/verilmesinde mahallî hükümetin me’zûn ve muhtar bırakılmasının Vilâyet Nizamnâmesinin (1864 Vilâyet Nizamnâmesi kast edilmekte) gereği olduğundan, pazar kurulması meselesine Vilâyet İdare Meclisi’nin, vilâyet makamının resmî izin vermesinin uygun olacağının Vilâyete 
(Trabzon’a) bildirilmesine karar verilmiştir. 

Sekiz üyeden oluşan Şûrâ-yı Devlet’te, beş üyenin katılımıyla 7 Temmuz 1870 tarihinde okunup üyelerin görüşleri alınarak hazırlanan bu mazbata Padişahın onayını almak üzere Sadarete sunulmuş, Sadaret makamı da bir arz tezkiresi hazırlayarak[6] 15 Temmuz 1870 tarihinde Mabeyne sunmuştur. Aynı tezkirenin üzerine Padişah adına Mabeyn Başkâtibi olan şahıs 16 Temmuz 1870 tarihinde şerh düşerek tasdik/onay süreci tamamlanmıştır. 

Trabzon Vilâyeti’nin yukarıdaki talepleri, Osmanlı modernleşmesinin 19. yüzyılda hangi sahalarda ilerlediğini görmek açısından önemlidir. Her biri başlı başına birer çalışma/araştırma konusu olan bu maddeler içerisinde memleket sandıklarının kurulması bilhassa önemlidir. 

Bilindiği gibi 19. yüzyıl, aynı zamanda Osmanlı gayri Müslim vatandaşların bağımsızlığa kalkıştıkları bir dönemdir. Osmanlı devlet adamları ise, bu vatandaşların dış devletlerden olan beklentilerini onlara Osmanlı idaresinin de verebileceğini göstermek için gayret etmişlerdir. Bu anlamda Mithat Paşanın Osmanlının en problemli bölgelerinden olan Niş (1861-64) ve Tuna (1864-68) 
valilikleri sırasında göstermiş olduğu gayret önemlidir. Paşa, halkın çoğunluğu gayri Müslimlerden oluşmasına rağmen, yerel halkla birlikte hareket ederek onların güvenini kazanmış, halkı kominal yardımlaşma içerisinde bayındırlık hizmetlerine yönlendirmiş ve başarılı olmuştur. 


http://www.serander.net/photos/mithatpasa.jpg

Bu bağlamda Paşa, Niş valisi iken vergi ve kredi borçlarını ödeyemeyen ve benzeri sıkıntılar nedeniyle borç yükü altında ezilen çiftçileri kurtarmak için Menâfi’-i Umûmiyye Sandıklarını kurmuştur. Memleket Sandıkları olarak şöhret bulan bu sandıkların ilki 1863 yılında Niş sancağına bağlı Şehirköy (Pirot) 
kazasında kurulmuştur. Türkiye Ziraat Bankası’nın temeli olarak kabul edilen bu girişim çiftçilere düşük oranda kredi sağlamış; tarımı desteklemiştir[7] . Bu girişimin başarılı olması nedeniyle 1867 yılında Memleket Sandıkları Nizamnâmesi yayımlanarak Osmanlı Devleti'nin her yanında sandıklar kurulmaya başlanmıştır. 1863 yılında ilki kurulan, 1867 yılıyla birlikte ülke genelinde yaygınlaştırılması kararlaştırılan memleket sandığı uygulamasının, sadece üç yıl sonra Trabzon Vilâyeti’ndeki yerleşimlerde kurulmaya 
başlanması, 19. yüzyıl modernleşme hareketlerinin öncesine oranla daha hızlı ve memleketin her tarafını kapsayacak şekilde gerçekleştiğini görmek açısından önemlidir. 



Ek 1-2: Trabzon Vilâyeti Umum Meclisi’nin Taleplerini İçeren Sadaret Makamının Arz Tezkiresi ve Aynı Belge Üzerinde Tezkirenin Arz ve Tasdik Olunduğuna Dâir Mabeyn (Padişah) Şerhi: Türkçe Çevrim yazısı. 

Trabzon Vilâyeti Umum Meclisi’nin Taleplerini İçeren Sadaret Makamının Arz Tezkiresi ve Aynı Belge Üzerinde Tezkirenin Arz ve Tasdik Olunduğuna Dâir Mabeyn (Padişah) Şerhi; Orijinal Belge İle Birlikte Türkçe Çevrimyazısı. 

(Trabzon Vilâyeti Umum Meclisi’nin Taleplerini İçeren Sadaret Makamının Arz Tezkiresi ve Aynı Belge Üzerinde Tezkirenin Arz ve Tasdik Olunduğuna Dâir Mabeyn (Padişah) Şerhi; Orijinal Belge İle Birlikte Türkçe Çevrim yazısı.) 

İ. ŞD, 19/790-2 

(Sadâret makamının arz tezkiresi) 

Atûfetlü Efendim Hazretleri 

Trabzon vilâyeti merkezinde bu sene ictimâ’ etmiş olan Meclis-i ‘Umûmîde cereyân eden müzâkerâtı hâvî 
bi’t-tanzîm meclis-i mezkûr a’zasından Emin ve Malkon Efendiler vasıtalarıyla irsâl olunan mazbatalar 
Şûrâ-yı Devlet’e bi’l-havâle bunların Dâhiliye Dâiresine müte’allik mevâdı mutazammın on iki kıt’ası 
mûmâ-ileyhimâ hâzır oldukları hâlde kırâ’at olunarak ol-bâbda kaleme alınan mazbata ‘arz ve takdîm kılındı 
mütâla’asından müstebân[8] olduğu vechile Gümüşhane sancağı dâhilinde kâin Kelkit Kazâsı hınta ve şa’ir 
mahsûlâtından beher çift içün ale’s-seviyye kot ta’bir edilen ölçek ile ikişer kot zahire ve Ardu (Ordu) 
Kazâsında dahî mahsûlât-ı arzıyyenin yüzde iki buçuk mikdârı alınarak esmân[9]-ı hâsılasının sermaye 
ittihâzıyla birer memleket sandığı küşâdı ve Rize Kazâsı dâhilinde olup müceddeden müdîrlik ittihâz olunan 
iki nahiye merkezlerinde levâzım-ı inşâ’iyyesi bi’r-rızâ ashâb-ı servet taraflarından ve mesârif-i sâ’iresi idare-
i belediyye vâridâtından tesviye edilmek üzere keşfi mûcebince (gereğince) beşin beşyüz guruş sarfıyla birer 
hükümet konağı inşâsı zımnında mahallerine me’zûniyyet verildiği ve dâhil-i vilâyetde ta’mîm-i ma’ârif (umûm 
eğitim-öğretim) içün mekâtib-i sulbiyâtının tensik-i ahvâl ve idâresine mahsûs bir komisyon teşkîline ve Livana 
Kazâsıyla Tirebolu Kasabasında ciyâdet-i havaya (havanın güzelliğine) mani’ olan ba’zı esbâbın izâlesi 
zımnında ameliyyâta mübâderet olunduğu inhâ ve Ünye ve Niksar ve Çehâr-şenbe ve Bafra kazâlarında 
harîk tulumbaları bulunmadığından bahâları ashâb-ı hamiyet câniblerinden verilmek şartıyla ma’a edavât 
dört aded tulumbanın irsâl ve mukaddemâ bi’l-iktiza Ünye Kazâsına ilhâk olunan Bolman (Bolaman) 
nâhiyesi nüfûsunun Ordu Kazâsında mukayyed olmasından dolayı kur’iyye-i şer’iyyesi[10] dahî orada 
çekilmekde ve bu ise ahâlice ve hükûmetce su’ûbeti mucib (zorluk, zahmet) olmakda bulunduğundan 
nâhiye-i mezkûre nüfûsu kuyûdının Ünye Kazâsına nakli ve Canik Sancağı dâhilinde kâ’in Torul Kazâsında 
ka’immakamlık makarrı olan[11] Ardasya (Ardasa) nâm mahalde haftada iki ve Maçka nâhiyesinde dahî 
beher hafta bir def’a bâzâr ikamesine ruhsat i’tâsı istid’a olunmuş olduğuna ve mevâdd-ı mezkûreden 
sandıklar teşkîli ve i’âne-i mahalliye ile hükûmet konakları yapılması ve mekâtibin tedkîk-i ahvâli maddeleri 
teşebbüsât-ı muktezıyyeden bulunduğuna binâen icrâatının tasdîki ve istenilan tulumbaların mahalliyle bi’l-
muhâbere mübâya’a ve irsâl olunmasının Zabtiyye Müşîriyyet-i Celîlesine iş’ârı ve Ünye Kazâsına kuyûd-ı 
nüfûsunun nakli husûsunun Bahriye Nezâreti Celîlesiyle ba’de’l-muhâbere alınacak cevâba göre iktizâsının 
icrâsı ve bâzâr küşâdı mine’l-kadîm mer’î olan usûl icâbınca eğerçi buradan istindak olunarak emr-i ‘âlî 
sudûrına vâ-beste (bağlı, ilişkin) ise de bâzâr küşâdından maksad bir şehr veyahud kasaba ve karye ile 
civârındaki kurâ ahâlîsinin tedârik-i havâyicini (ihtiyaçlarını) teshîl (kolaylaştırma) kazıyyesi (konusu, 
sorunu) olduğundan ve bundan tecemmu’ eden efrâd dahî nüfûs-ı ma’dûdeden (sayılı, tek tek sayılmış 
nüfûstan) ibâret olarak panayır gibi tahaşşüd-i nüfûsça[12] hükûmetin nazâr-ı i’tinâya alacağı derecede 
olmadığından ba’dezîn (bundan sonra) bir şehr veya kasaba ve karye dâhilinde bâzâr ikamesine lüzûm 
görüldükde me’zûniyyet-i resmîyyenin idâre meclisi karârı üzerine vilâyet makamından i’tasıyla iktifa 
edilmesi zımnında cevâben vilâyet-i mezkûreye (Trabzon’a) ve ta’mîmen vilâyâta[13] icrâ-yı tebligât 
olunması tezkire kılınmış ise de ol-bâbda her ne sûretle irâde-i seniyye-i cenâb-ı mülûk-dârî müte’allik ve 
şeref-sudûr buyurulur ise ana göre hareket olunacağı beyânıyla tezkire-i senâ-verî terkîmine ibtidâr olundu 
efendim fi 15 R (Rebî’ü’l-âhir) sene 1287 (15 Temmuz 1870) 
(Tezkirenin arz ve tasdik olunduğuna dair Mabeyn şerhi) 
Ma’rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki 
Hâma[14] -ârâ-yı ta’zîm olan[15] işbu tezkire-i sâmiyye-i âsafâneleriyle[16] mezkûr mazbata manzûr-ı âlî-i 
hazret-i padişâhî buyurulmuş ve mevâdd-ı muharrerenin tezkire ve istîzan olunduğu vechile icrâ-yı 
muktezâları müte’allik ve şeref-sünûh buyurulan emr ü irâde-i inâyet-‘âde-i cenâb-ı mülûk-dârî iktizâ-yı 
celîlinden olarak salifü’z-zikr mazbata yine savb[17]-ı sâmî-i sadâret-penâhîlerine i’âde kılınmış olmakla ol-
bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir fi 16 R sene 1287 (16 Temmuz 1870) 

Dipnotlar: 

1-Aksaray Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 
2-Meclis-i Umûmî-i Vilâyet veya Vilâyet Umûm Meclisi; bu meclisler 1864 ve 1871 Nizamnâmeleri ile tesis edilmişlerdi. 
Vilâyete bağlı Livalardan katılan delegelerle yılda bir kez toplanan, yerel temsilcilerden oluşan, vilâyetin sorunları ile ilgili 
olarak Vilâyet İdare Meclisi’ne teklif ve tavsiyelerde bulunan meclislerdi. 
3-İlgili belgelerden anlaşıldığı kadarıyla bu meclis Trabzon’da ilk olarak 1870 yılında kurulmuştur. 
4-Bu teklifin arkasında, 1869 yılında Maarif-i Umumiyye Nizamnâmesinin ilân edilmesiyle memleket genelinde eğitim-
öğretim faaliyetlerinin daha disiplinli bir şekilde yürütülmeye çalışılması girişimi yatıyor olmalıdır. 
5-Yılda bir kez kurulan panayırlar yerli ve yabancı pek çok kişinin katılımıyla gerçekleştiğinden güvenlik ve barınma 
sorunu gibi sorunlar ortaya çıkmaktaydı. Devlet, bu gibi panayırlar kurulurken önlem almak ve görevli kimselere gerekli 
talimatları vermek durumunda kalırdı. Oysa şehir, kasaba ve köylerde kurulan hafta pazarları o mahalde sayısı ve ikameti 
belli kimselerin katılımıyla ortaya çıktığından bu gibi pazarların kurulması ve idaresi devlet merkezinden çok mahallin 
idarecilerini ilgilendirmekteydi. 
6-Bu resmî vesikada/pusulada Şûrâ-yı Devlet’te alınan kararların bir kısmı aynen bir kısmı da özet hâlinde yer almaktadır. 
7-Bu sistemde çiftçiler ürünlerini sattıklarında elde ettikleri hâsılatı doğrudan sandığın hazinesine aktarırlardı. Çiftçilere 
aylık yüzde bir faizle kredi verilirdi. 
8-Açık olan, âşikâr, meydanda olan. 
9-“Semen”in çoğulu: Kıymetler, bedeller. 
10-Diğer belgede “kur’a-i şer’iyye” imlâsıyla yazılmış: Asker alımında çekilen kura. 
11-Oturulan yer-karargâh-ikametgâh. 
12-Bir araya gelme, birikme; nüfusun birikmesi açısından. 
13-(Diğer) vilâyetlere. 
14-Başın üstü-tepesi. 
15-Başın üstüne konulması gereken; baş üstüne konulmaya lâyık. 
16-Vezire yakışır biçimde 
17-Taraf, cihet, yön. 

Yrd. Doç. Dr: Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi 

(Bu yazı 13 Temmuz 2011 tarihinde serander.net’te yayımlanmıştır) 

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve Serander.Net'in izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz. Bilgi için: 
iletisim@serander.net 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder