2 Ekim 2018 Salı

MİT ESKİ DAİRE BAŞKANI MEHMET EYMÜR’DEN “CASUSLUK HİKÂYELERİ '' BÖLÜM 5,

MİT ESKİ DAİRE BAŞKANI MEHMET EYMÜR’DEN “CASUSLUK HİKÂYELERİ '' BÖLÜM 5,

AĞCA OLAYINI BİR DE BULGAR İSTİHBARATINDAN DİNLEYİN
Dimo STANKOV Bulgaristan’ın İzvorovo köyünde 1924 yılında doğdu. Kasım 1947’de Sofya’daki seçkin zırhlı topçu alayında takım komutanlığına atandı. Birkaç ay sonra da “askeri karşı istihbarat” görevine alındı. 1953’de, dış istihbaratla uğraşan Devlet Güvenliği Birinci Dairesi’nde çalışmaya başladı. 1974-78 yılları arasında Türkiye’de de görev yapan STANKOV, Bulgarların sırlarını vermeden çok ilgi çeken bir kitabı yayınlama başarısını yakalamıştı.
Soğuk savaş döneminde Bulgar İstihbarat Servisinde ‘Servis 7’ denilen, ıslak işleri ve cinayetleri planlayan bir bölüm vardı. Bu bölüm İtalya, İngiltere, Danimarka, Batı Almanya, Türkiye, Fransa, Habeşistan, İsveç, İsviçre gibi ülkelerde faaliyet göstererek, komünizmden kaçıp bu ülkelere yerleşmiş Bulgarlara yönelik örtülü operasyonlar yapıyordu. Bu konuda bazı bilinen olaylar o tarihte üst düzey görevli olan ve Komünist dönemde birçok kilit olayda yer alan Dimo STANKOV’a sorulmuş ancak, STANKOV böyle bir çalışmayı reddetmişti. Bu bakımdan yer-yer, onun bazı anlatımlarına ‘acaba mı’ diye soru işaretleri koyabiliriz… Nitekim Dimo STANKO, kitabını bastırmak için Türkiye’ye geldiğinde Aktüel Dergisi ile yaptığı söyleşide, söyleşiyi yapan gazeteci Ali Selim Emeç de tereddütlerini açıkça belirtmiş. Şimdi bu söyleşiye bir göz atalım…
SUİKAST ÜCRETİNİ 27 KEZ DEĞİŞTİRDİ
“STANKOV’a göre Ağca, cezaevinden kaçırıldıktan sonra 18 ay boyunca on kadar ülkeyi dolaştı. Bunlar arasında İsviçre, Batı Almanya, İspanya, Tunus ve eğitim gördüğü İran’daki askeri kamp da vardı. Bu arada Türkiye’ye bile girip çıkmıştı. Çeşitli uyuşturucu kaçakçılarıyla ve Avrupa’da cezaevlerinde yatmış teröristlerle buluşup para alıyordu. STANKOV’un iddiasına göre Ağca 1980 yılında Yoginder Singh adını kullanarak, 17 kişiyle birlikte sahte Hint pasaportuyla Bulgaristan’a giriş yaptı. Hindistan ve Bulgaristan arasında vize işlemi olmadığı için pasaportta kendi resmi vardı ve hiçbir Avrupa ülkesi Bulgaristan’a Türkiye’de işlediği suçtan dolayı İnterpol tarafından arandığına ilişkin bilgi vermemişti. STANKOV’un buraya kadar anlattıkları, Uğur Mumcu ve başka kaynaklar tarafından da doğrulandı. Ancak STANKOV’a göre Ağca’nın bu süreçte Bulgaristan’da Vitoşa, Nüotani ve Moskova Otelleri’nde kaldığı yolundaki ifadeleri doğru değil: «Çünkü o otellerin konuk cetvellerinde Yoginder Singh ismi yok. Sadece Sofya Oteli’nden, biri dokuz ve biri dört dakikalık iki konuşma yapmış. Sofya’da bir ay kalmış. Ancak nedeni belli değil.»
Bu bilginin doğru olmadığı iddiası Bulgaristan istihbaratı tarafından Roma Mahkemesi Soruşturma Yargıcı Martela’ya da bildirildi. Ancak STANKOV, yargıcın bilinmeyen nedenlerle konunun üstüne gitmediğini söylüyor. Oysa Ağca, İtalya’da mahkemede bu otellerde kaldığını itiraf etmişti: «Oral Çelik ve Ömer Bağcı’dan Türk pasaportunu getirmelerini beklerken Sofya’da kaldım. Beklediğim pasaportu Bağcı’nın TIR şoförü kardeşinden aldım» diyordu Ağca.
STANKOV’un iddiasının aksine, Ağca’nın kaçış güzergâhını dolaşan Uğur Mumcu da adı geçen bu iki otele de gitmiş ve gerek otel kayıtlarındaki belgelerle, gerek tanıklarla yaptığı konuşmalarla Ağca’nın buralarda kaldığını vurgulamıştı. Mumcu, gelen yeni sahte pasaportta Ağca’nın yeni adının ise Mehmet Özgür olduğunu belirlemişti. Mumcu, bu bilgi ve belgeleri tanık olarak dinlendiği mahkemeye de vermişti.”
ANTONOV’UN HAYATINI M. ALİ AĞCA MAHVETTİ
Papa suikastı konusunda araştırmaları olan bir diğer gazeteci yazar ise Belma Akçura. Son olarak, Akçura’nın Milliyet gazetesinde Dimo STANKOV ile 03 Ağustos 2007’te yaptığı söyleşiye de yer verip konuyu kapatalım.
"Dimo STANKOV, Papa suikastı davasında yargılanan ve önceki gün ölü bulunan Bulgar ANTONOV’un hayatını Ağca’nın mahvettiğini söyledi. Bulgaristan İstihbarat Örgütü eski Dış İstihbarat Daire Başkanı Dimo STANKOV, Papa 2. Jean Paul’e düzenlenen suikast girişimine karışmaktan yargılandıktan sonra suçsuz bulunup serbest bırakılan, önceki gün de Sofya’daki evinde komşuları tarafından ölü bulunan Bulgar Sergey ANTONOV’un hayatını Mehmet Ali Ağca’nın mahvettiğini söyledi.
STANKOV, olaydan sonra ANTONOV’un ailesini ve işini kaybettiğini ve cezaevinden çıktıktan sonra da akli dengesini yitirdiğini anlattı. 12 Mayıs 1981’de Papa 2. Jean Paul’e karşı suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’nın ifadeleri doğrultusunda tutuklu olarak yargılanan ve 1986’da delil yetersizliği nedeniyle suçsuz bulunan Sergey ANTONOV’u, Bulgar ajanı Dimo STANKOV Milliyet’e anlattı. STANKOV, Bulgaristan’ın Balkan Havayolları Roma Müdür Yardımcısı Sergei ANTONOV’un hayatını, Ağca’nın yalan ifadesinin mahvettiğini söyledi.
Türkiye’de ‘Yeter Sustuğum’ adlı kitabının çevirisini yapan arkadaşı yazar Refik Erduran’la bir araya gelen STANKOV, Papa suikastında ANTONOV ile ilgili tek delilin Ağca’nın ifadesi olduğunu söyledi. STANKOV, Ağca’nın silahı ANTONOV’dan aldığını söylemesinin kendilerini bile dehşete düşürdüğünü, ANTONOV’un o türden işlerle bir ilgisinin bulunmadığını belirtti.
STANKOV şöyle konuştu: «ANTONOV’un tutuklanmasına akıl erdiremiyorduk. ANTONOV kendi halinde biriydi. Üç yıl demir parmaklıklı hücrede aşağılanarak ve kabaca soruşturmalara hedef olarak yaşamak onun dengesini bozdu. ANTONOV, cezaevinden çıktığında hastaydı. Cezaevinde verilen ilaçlar yüzünden anılarını yitirmişti, bilincinde boşluklar oluşmuştu. Kimi yakınlarını tanımıyor, resmi giyimli insanlardan korkuyordu. Karısı, kızını yanına alıp onu terk etti. Hükümet de unuttu felaketzede vatandaşını. Hiçbir yardımda bulunmadı. İşsiz ve yalnızdı. Ağca olayının kişisel düzeydeki bir sonucu da bu işte.»
Tarih 27 Ocak 1968. Gazetelerde en önemli ve manşet haber İstanbul’da önemli bir Rus casusunun yakalandığı ile ilgiliydi. “SOVYET CASUSU MANUKYAN NASIL ELEGECTİ?”, “İSTANBUL’DAKİ BÜYÜK CASUSLUK OLAYININ HİKÂYESİ” gibi başlıklarla verilen haber günlerce kamuoyunu meşgul etmişti. O tarihlerde ben de İstanbul’da görevliydim. Manukyan’ın Dolmabahçe’ den Nişantaşı istikametine çıkan Kadırgalar Caddesi’nde Sovyet ajanı ile gizli buluşmasını seyrettim ve sonuçta her ikisinin suçüstü yakalanışlarında da bulundum. Şimdi bu konuyu Cumhuriyet ve Milliyet gazetesinden pasajlar ve resimlerle anlatmaya devam edelim:
“Tam 12 yıl takip edildi
İstanbul’da cereyan eden ve bazı yabancı diplomatların da adının karıştığı son yılların en önemli casusluk olayı, Milli İstihbarat Teşkilâtı tarafından ortaya çıkarılmıştır. Sovyet Rusya hesabına ve Türkiye aleyhine 12 yıldır casusluk faaliyetinde bulunan Kerim Manukyan adında T.C. uyruklu ve Ermeni asıllı bir ajan Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından suçüstü yakalanmıştır. İstanbul’da, Fatih Ormanında bazı askeri sırları taşıyan dokümanları diğer Sovyet ajanlarına teslim ederken yakalanan Kerim Manukyan’ın bütün suç ortakları da tespit olunmuştur. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bir yıldır üzerinde hassasiyetle durduğu ve nihayet tamamı bütün suç delilleriyle birlikte ele geçirdikten sonra açıklanan bu casusluk olayının tafsilatı şöyledir:
Sovyet ajanlarıyla yaptığı temaslar
Kerim Manukyan’ın, değişik isimler taşıyan pasaportlarla sık sık Avrupa’ya gittiği ve birtakım şüpheli hareketleri, MİT’in gözünden kaçmamıştır. Kegam Levon Pamukoğlu, Kegam Levon Pulli, Kerim Ömer Pamukoğlu, Kerim Borman ve nihayet kendi adı ile Türkiye dışına çıkan Kerim’in oralarda casusluk eğitimi gördüğü, şifreli telsizle Moskova’dan emir aldığı bir yıl önce öğrenilmiştir. Milli İstihbarat Teşkilatı, casusluk olayı hakkında bütün delilleri ele geçirmek istediği için, Kerim Manukyan’ı adım adım takip etmeğe başlamıştır.
Bu arada İstanbul’da Sovyet Rusya hesabına casusluk faaliyetlerini idare eden bir diğer ajanla temas edip, ondan talimat alan Kerim Manukyan 20 Mayıs 1967 günü Mete Caddesi’nde, Fransız Hastanesinin kapısı civarındaki bir ağacın dibine kırmızı bir kiremit koyarak işaret vermiştir.
Ajan, ertesi gün (21 Mayıs 1967), Fatih Ormanına gitmiş, 20 Haziranda ise aynı ağaca boş bir Hisar sigarası paketi bırakmıştır. 21 Haziran günü saat 21 sıralarında Etiler’de Tepecik Sokağına giden Kerim, bir hafta sonra, aynı saatte tekrar oraya uğramış ve bir Sovyet ajanı ile kısa bir görüşme yapmıştır.
Su Terazisi Önüne Bırakılan Paket
Bütün çalışmaları, temasları kontrol altına alınan Manukyan, 20 Kasım’da Mete Caddesi’ndeki aynı ağacın altına boş bir sigara paketi bıraktıktan sonra, ertesi gün tanınmış filmci Hürrem Erman’dan aldığı 34 AY 715 plakalı otomobille Etiler’deki malum buluşma yerine tekrar gitmiştir. Kerim Manukyan 15 Aralık sabahı Boğaz’da şimdilik ismi açıklanmayan bir yere uğramış ve orada birkaç gün kalmıştır. Takip edildiğinin zerre kadar farkına varmayan ajan, 1 Ocak 1968 günü yine aynı otomobille Belgrat Ormanlarında, Bentler mevkiine gitmiş ve orada toprağı kazarak bir şevler aranmıştır. Öğleden sonra Dolmabahçe den Nişantaşı istikametine çıkan Kadırgalar Caddesi’nin sol tarafındaki su terazisi taşının önündeki incir ağacına önce bir tuğla koyan Kerim Manukyan hemen sonra bir de ufak paket bırakmıştır. Bu paket diğer Sovyet ajanları tarafından alınmıştır.
Buluşma işareti kırmızı kiremit.
Manukyan pervasızlığını o derece artırmıştır ki, 18 Ocak günü kalkmış, askeri önemi haiz bir yer olan Derince’ye gitmiş ve orada bazı şüpheli temaslarda bulunduktan, fotoğraflar çektikten sonra İstanbul’a dönmüştür. 20 Ocak günü ise aynı ağacın altına giderek, artık «buluşma işareti» olduğu anlaşılan kırmızı kiremidi bırakmıştır. Ertesi gün saat 18 sıralarında, Hürrem Erman’a ait aynı otomobille Fatih Ormanına giden Manukyan, siyah boyalı bir taşın altına Türkiye’ye ait gizli bilgi ve dokümanları koyarken Milli İstihbarat Teşkilatı dedektifleri, bu faaliyete son vermiş, casusu kıskıvrak yakalamışlardır.
İkincisi de ağa düşüyor.
Kerim Manukyan’ın taşın altına bıraktığı dokümanlar diğer bir Sovyet ajanı tarafından alınırken, bu ajan da böylece ele geçirilmiştir. Onun nasıl olsa geleceğini bilen «MİT» detektifleri kısa bir süre bekledikten sonra tahminlerinin doğru çıktığını görmüşlerdir.
Manukyan itiraf etti
Kerim Manukyan’ın evinde yapılan aramada bütün suç delileri; telsiz şifreleri, verici ve alıcı makina, gizli yazı yazmağa mahsus malzeme, kendisine Sovyet ajanları tarafından gösterilmiş olan eğitimlere ait mikrofilm ve materyal bulunmuştur Suçunu itiraf eden ve bütün tafsilatıyla anlatan Manukyan kendisini sevk ve idare eden Sovyet ajanlarını teker teker açıklamış şimdiye kadar kendisinden istenenleri ve hizmet karşılığı ödedikleri paranın miktarını açık açık söylemiştir. Öğrendiğimize göre Kerim Manukyan, Sovyet Rusya ajanlarından 500 bin lira almıştır. Son yılların bu en önemli casusluk olayının faili Kerim Manukyan’ın tahkikatının tamamlanmasına müteakip duruşması yapılacaktır.
Manukyan’la çalışan Sovyet diplomatı Türkiye’den ayrıldı
Casusluk olayı ile ilgili olarak, İstanbul’daki Rus Konsolosluğu Ticaret Mümessilliğinde görevli Jouri Maximov (Yuri Maksimov), dun Yeşilköy’den kalkan uçakla Türkiye’den ayrılmıştır Diplomatik pasaportlu Jouri’nin, casus Kerim ile ilişkisi olduğu Ermeni asıllı casustan topladığı bilgileri memleketine aktardığı öğrenilmiştir Rus Ticaret Mümessilliğinde bir süreden beri görev yapan ve dün sınır dışı edildiği sızan haberlerden öğrenilen casus diplomatı, konsolosluk memurları uğurlamıştır. Milli İstihbarat dedektifleri, Jouri’nin hareketlerini, Yeşilköy’de uçağa binene kadar izlemişlerdir.
Film Makineleri Tamircisi
15 yıl önce Ermanların şoförlüğünü yapan Kerim Manukyan, daha sonra karanlık işlere girmiş, Alyon Sokak Atlas Apartmanı’nda kiraladığı dairede, film makineleri ayarı ve tamirciliği yapmağa başlamıştır Manukyan. Rus Ajanları ile tanıştıktan sonra işlerini büyütmüş, iki yıl önce de lüks bir araba ile Alyon Sokağa gitmiş ve tanıdıklarına, arabayı satacağını söylemiştir.
Kıbrıs harekâtı sırasında
Kıbrıs olayları sırasında ordunun İskenderun ve Trakya harekâtını izleyen Rus casusunun Derince’de Askeri malzeme boşaltan Amerikan gemileri ve boşaltılan malzemeler hakkında bilgi topladığı da, Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından ortaya çıkarılmıştır Bu arada, Trakya yolunu kontrol altında bulunduran dedektiflerin sıkı izlemesine uğrayan ve Edirne’ye gidip dönen Manukyan’ın faalıyetleri akamete uğratılmıştır.
Kadınlarla teması fazla
Dedektiflerin yaptıkları izleme sırasında Rus casusunun, lüks eğlence yerlerinde görüldüğü ve bol para harcadığı, aktris kadınlarla sıkı bağlar kurduğu da gözden kaçmamıştır.”
Oradaydım
Başta belirttiğim gibi Manukyan’ın Sovyetlerle gizli haberleşmesine şahit olmuştum. Dolmabahçe Stadyumunun batı yanından çıkan ve Vali Konağı Caddesine açılan (şimdi mecburi istikamet olarak kullanılıyor) yokuşun ortalarında idi. Önce Manukyan yukarıdan yürüyerek gelmiş ve boş arazide bulunan ağacın yanında küçük tuvaletini yapıyor görüntüsünde detrap [istihbaratta kullanılan bir gizli haberleşme yöntemi – ölü posta kutusu] noktasına mesajları bırakmıştı. Manukyan stadyum civarındaki detrapa mesaj bırakacağı gün sabahtan itibaren ustaca testlerle arkasını kontrol etmiş, takip edilmediğine kanaat getirmişti.
Gizli faaliyetlerin kuralları bununla da yetinmiyordu. Manukyan detrap noktasına gitmeden önce Fransız Hastanesinin civarındaki belli bir yere
emniyet işaretini vermiş, bir tehlike olmadığını belirtmişti. Bu kadar tedbir de yeterli değildi. Manukyan detrabı doldurduktan sonra geldiği yöne geri dönmüş yokuşun üst tarafındaki bir ağaca detrabın dolu olduğunu belli eden işareti koymuştu. Detrap yerinin karşısında bulunan metruk gazinonun bahçesindeki büyük ağaca tırmanmıştık. Aramızda bir hayli mesafe olmasına rağmen bölgeye ve detrap yerine
hakimdik. Film gibi faaliyeti izliyorduk. Takipçiler geniş bölgeye yayılmış ve sabit noktalardan gözetleme yapıyorlardı.
Manukyan’ın ayrılmasından 15-20 dakika kadar sonra Sovyet memurun aşağıdan geldiğini gördük. Diplomatik plakalı araba ile Beşiktaş istikametinden gelmiş ve araba stadın yanından yokuşa sapar sapmaz otodan inmişti. O yukarı doğru ilerlerken içi kalabalık olan Sovyet arabası iki kez Taşlık’tan tur atarak Sovyet’in yanından geçti ve güvenliğini kontrol etti. Sovyet detrap noktasına yaklaşırken yokuşun yukarı tarafında ortaya çıkan bir diğer Sovyet aşağı doğru yürümeye başladı. Herhalde güvenlik ve detrap dolu işaretlerini o kontrol etmişti. Yan yana geldiklerinde hiç durmadan ve konuşmadan geçtiler. 1.nci Sovyet bir müddet sonra ağacın yanındaydı. O da Manukyan gibi davranıp bir müddet oyalandı. Sonra oradan ayrılıp yukarı doğru yoluna devam etti. Maçka Oteli sapağına geldiğinde arkadan gelen ve üçüncü turunu atmış olan Sovyet arabasına binip uzaklaştılar. Bu meslek hayatımda yaşayabileceğim en güzel olaydı.
Orman’da Suçüstü
Fatih Ormanı o kadar sessizdi ki en ufak bir fısıltı dahi yankılanıyordu. Sovyet casusu Manukyan’a bu gece suçüstü yapılacaktı. Biz iki kişi, Maslak asfaltından ormana giren yola yakın bir yerde duruyorduk. Detrap noktası 300-400 metre kadar ilerdeydi. Etrafında tertibat alınmıştı. Aylardır yürüttüğümüz takip faaliyeti nihayet sona erecekti. Manukyan veya onu sevk ve idare eden Rus ormana bu yönden girerlerse onu ilk önce biz görecek ve işaret verecektik.
Manukyan, bizim bulunduğumuz yönden geldi ve orman yoluna girdi. İşaret dalga dalga detrap bölgesine ulaştı. Nefeslerimizi bile tutmuştuk. Çıt çıkmıyordu. Bir süre sonra yol kenarındaki bir kaya parçasının altı olan detrap yerinden koşuşmalar ve sesler geldi. Arkadaşlar haberi ulaştırdılar. Manukyan enterne edilmiş ve götürülmüştü.
Sıra Rus’a gelmişti. Yarım saat geçmemişti ki, Rus’un otomobili ormanın Kilyos istikametinden detrap bölgesine yaklaştığı işareti geldi. Yerimizde kaldık. Kısa bir süre sonra bağrışmalar gelmeye başladı. Koşarak detrap bölgesine gittim. Sovyet Yuri Vladimirovich Maksimov’un ayaklarında balıkçı çizmesi ve üzerinde spor bir kıyafet vardı. İlk bakışta denizden yeni dönmüş, ağlarını toplayan bir balıkçıya benziyordu. Detrabı boşaltmaya yalnız gelmişti. İri yarı bir adamdı. Kendisini tutmaya çalışanlara şiddetle karşı çıkıp kurtulmaya çalışıyordu. Sonunda kollarını arkasından kıvırıp hareketsiz hale getirdiler, o vaziyette yürüyerek 200 metre kadar ilerdeki Orman İdaresine ait binaya götürdüler. Ankara’dan yetkili amirler gelmişti. Binada onunla görüştüler. Herhalde usulen bir kimlik kontrolünden sonra kendisine bizimle çalışması halinde bu olayı unutabileceğimiz söylenmiştir. Maksimov kısa bir müddet sonra diplomatik statüsü icabı serbest bırakıldı. Kazaya uğramış bir balıkçı gibi perişan bir vaziyette arabasına binip bölgeden uzaklaştı. Ertesi gün Sovyetler Birliğine geri dönüyordu.
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder