12 Ekim 2018 Cuma

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ BÖLÜM 3

TANZİMAT SONRASI OSMANLI DEVLETİNDE KAZA., İlçe YÖNETİMİ BELEN ÖRNEĞİ  BÖLÜM 3


3. Belen Kaymakamları

Belen’in 1832-1840 yılları arasında Mısır Valisinin kontrolünde olduğu sırada, Osmanlı Devleti bir dizi idarî, adlî ve malî reformlara imza atmıştı. 


Sultan II. Mahmud döneminde yapılan düzenlemeler ve Tanzimat Fermanı’nın ilanı (1839) ile önemli bir dönüşüm içerisine girilmişti. Bu düzenlemelerden biri,
Tanzimat’ın ilanından sonra vergi toplamadaki adaletsizliklerin giderilmesi maksadıyla, iltizam usulünün yerine muhassıllık uygulaması getirilmesiydi. 
Yeni usulün tatbik edildiği yıllarda Belen, Mısır valisinin denetiminde olduğu için burada muhassıllık uygulanamamıştır. Muhassıllık uygulamasından ülke
genelinde istenilen sonuç da zaten elde edilememiş, bu sebeple 1842 yılında eski yönteme geri dönülmüştü.

İki yıl gibi bir süre denenen bu yöntemden sonra idarî yapıda yeni değişiklikler yapılarak eyalet, sancak ve kaza idarî birimleri oluşturulmuştu (Çadırcı, 1997: 236; Torun, 2012: 87). İdarî birimlerden; eyaletler vali, sancaklar kaymakam, kazalar ise kaza müdürü tarafından idare edilecekti. 

Düzenleme zaman içerisinde Belen’e de tatbik edilmiş ve Belen, vilayet nizamnamesinin Halep vilayetine tatbik edildiği 1866 yılına kadar,sancak olarak örgütlenmişti. Artık Belen, hanedan aileler vasıtasıyla değil de merkezden atanan kaymakamlar vasıtasıyla idare edilmeye başlanmıştı. 

Bu sayede hanedan ailelerin gücü kırılmaya çalışılmış ve devlet, bölgede etkin rol oynamaya başlamıştır.

3 a. Kaymakamların Menşeî, Eğitim Durumları ve Meslekî Tecrübeleri 

   1858 senesinden sonra Belen kaymakamlığına getirilmiş ve sicil kaydına ulaşabildiğimiz 11 kaymakamdan; 3’ü İstanbul, 3’ü İbradı, 1’i Ödemiş, 1’i Eğin, 1’i Diyarbakır, 1’i Şam, 1’i ise Cebel-i Lübnan doğumluydu. 
Üçünün babası naiplik yapmıştı. Geri kalanlarının babası memur kökenli değildi.16 
Bu kaymakamlardan biri iptidai, üçü rüşdiye, biri medrese, altısı ise Mülkiye Mektebinde nihai öğrenimlerini görmüşlerdi.17 
11 kaymakam içerisinde, sadece Türkçe okur yazar olan 3, Türkçeye ilaveten Arapça bilenlerin sayısı 8, Fransızca bilenlerin sayısı 6, Farsça bilenlerin sayısı 5, 
Rumca ve Kürtçe bilenlerin sayısı ise 1’di. Buna göre bir dil bilenlerin sayısı 3, üç dil bilenlerin 4, dört dil bilenlerinki ise 4’tür. 

Kaymakamlar içerisinde, telif eseri olanlar da bulunmaktaydı. Mesela 1906-1907 yıllarında Belen kaymakamlığında bulunan Hüseyin Zeki Bey’in Emsile-i Ahlâk 

isimli bir eseri bulunmaktaydı (BOA, İ. DH: 1442/16; BOA, İ.DH: 1455/29).

Kaymakamlar, yetişmeleri için tesis edilmiş bir okul bulunmayışından dolayı, 1859 yılına kadar daha ziyade merkez ve taşra teşkilatında görev yapan 

tecrübe sahibi memurlar arasından seçilip, atanmaktaydı.

   28 Ocak 1859’da Mülkiye Mektebi’nin açılmasından sonra da tecrübe kazanmış memurlar arasından kaymakam seçimi devam etmişti (Çankaya, 1954: 5). 

İncelenen kişilerin tamamı, kaymakam olmadan önce, en alt kademeden memuriyet hayatına başlamışlardır. Bunlardan en erkeni 15, en geçi ise 29 yaşında memuriyete başlamıştır. Bu kaymakamların memuriyete başlama yaş ortalamaları 21’dir. Memuriyette ortalama olarak 11 yıl görev yaptıktan sonra kaymakam olarak tayin edilen bu kişilerin, kaymakam oldukları yaş ortalaması 33’tür. Belen’e tayin edilen 11 kaymakamdan en büyüğü 6818, en küçüğü ise 32
yaşındadır. 

   Belen’e kaymakam olarak tayin edilme yaş ortalamaları ise 42’dir. Çeşitli memuriyetlerde bulunduktan sonra kaymakam olarak atanan bu kişiler, en fazla 43, en az 1, ortalama olarak da 11 yıl çeşitli memuriyetlerde görev yaptıktan sonra kaymakam olmuşlardır. Ortalama 9 yıl başka kazalarda kaymakamlık yaptıktan sonra da Belen kaymakamlığına tayin edilmişlerdir. Belen kaymakamlığının 1878 yılından itibaren -bir dönem hariç- ikinci sınıf kaymakamlık olması münasebetiyle tayin edilen kaymakamların, 3. sınıf kaymakamlıklarda bir müddet çalıştıktan sonra yapılacak sınava girip, ikinci sınıfa geçmeleri gerekmekteydi. Buna karşın, zaman zaman kaymakam menşeili olmayan memurların da Belen’e kaymakam olarak tayin edildikleri görülmektedir. 

Bu şekilde tayin edilen son kişi, 1894 yılında göreve getirilen Cidde Ticaret Mahkemesi Reisi Mahmud Nedim Efendi’dir. 
Kaymakamların diğer memuriyetlerde tecrübe kazandıktan sonra, küçük ölçekli kazada kaymakam olarak göreve başlamaları, yönetim açısından yerinde bir uygulamaydı. 
Aksi halde büyük ölçekli veya yabancı memurların bulunduğu bir yere tecrübe kazanmadan atanan kaymakamın, güçlük yaşama ihtimali oldukça yüksekti 
(Ürkmez, 2012: 331)19. 

Belen’in kavşak ve geçiş noktasında olmasından dolayı, her hangi bir kaymakam azledildiğinde veya başka bir yere tayin edildiğinde kaymakamlık makamı 

uzun süre vekaletle idare edilmemiş ve boş bırakılmamıştır.20 
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Belen kaymakamlığı 3 kez vekaleten idare edilmiştir. 
Tam süresini tespit edemediğimiz biri dışında diğer ikisinin toplam vekalet süresi 4 ay kadardı.
Kaymakamların meslekî menşei birbirinden farklı idi. Kaymakam olmadan önce, 3’ü tahrirat katipliğinde, 3’ü vali maiyetinde, 3’ü Zabtiye Nezaretinde, 1’i 
Muhasebe Kaleminde, 2’si Tercüme Odasında memuriyet hayatına başlamıştır. Belen kaymakamlığına tayin edilenler arasında daha önce kaza müdürlüğü,
Halep muhasebeciliği ve Urfa Mal Müdürlüğünde bulunanlar olduğu gibi Antakya hanedanından ve hacegandan olan kişiler de vardı. Bunların dışında kalan 
idareciler, daha önce başka bir yerde kaymakam iken Belen’e tayin edilmişlerdi. İncelenen şahıslar arasında memuriyet hayatına kaymakam olarak başlayan
bir kimse bulunmamaktadır. Önceki meslekler dikkate alındığında, kaymakam seçiminde, yazı işleri, adalet ve güvenlikle ilgili alanlarda tecrübe sahibi 
olanların tercih edildiği görülmektedir. Buna bakılarak, devlet için 19. yüzyılda bürokrasi, hukuk ve güvenliğin ön plana çıktığı ifade edilebilir.
Belen kaymakamlarının 1850-1873 yılları arasındaki ortalama maaşı 3.000 kuruştu. Belen’de görev yapan kaymakamların bir kısmı maaşlarından şikâyet 
ederek başka bir yere tayinlerini talep etmişlerdir. Bu onların geçim sıkıntısı yaşadıklarının göstergesidir. Zaman zaman kaymakamların maaşlarını mutedil bir seviyeye getirebilmek için mevcut idarî birim, başka bir birim ile birleştiriliyor du. Mesela İskenderun İskelesi müdüriyetinin lağvedilmesiyle ortaya çıkan maaş, Temmuz 1854’te Belen kaymakamlığına getirilen Tevfik Bey’in maaşına ilave edilmiştir (BOA, A. MKT. NZD: 115/32).

3 b. Tayin Şekilleri.,


Belen kaymakamlarının tayini, 1869 yılına kadar vilayetin önerisi üzerine Meclis-i Vâlâ veya Şura-yı Devlet kararına binaen padişah onayı ile mümkün olmuştur. 

Bu tarihten sonra, kaymakamların tayini, vilayetin önerisi, İntihab-ı Memurîn Komisyonunun mütalaası ve yeniden ihdas edilen Dahiliye Nezaretinin görüşüne binaen padişah onayı ile mümkün olmaktaydı (Akyıldız, 1993: 67-70)21. Meşrutiyetin 1908’de yeniden ilanından sonra kaymakamlar, İntihab-ı 
Memurîn Komisyonunun önerisi ve dahiliye nazırı, sadrazam ve padişahın imzalarını taşıyan üçlü kararname niteliğindeki, iradeler ile atanmıştır.22 
1912 yılından sonra, Belen’e atanan kaymakamlar da bu usulle göreve getirilmişlerdir (BOA, İ. DH: 1491/37).

Kaymakamlar genellikle yakın çevrede görev yapanlar arasından seçilmiş, tayin yoluyla görevden alındıklarında da genellikle yakın çevredeki 
kaymakamlıklara gönderilmişlerdir. Çoğunlukla bölge kültürünü ve insanını genel itibariyle tanıyan kaymakamlar aynı çevrede becayiş yoluyla değiştirilmiştir.
Mesela Halep İdare Meclisi, bölge ahvaline vakıf olan Antakya hanedanından Selim Bey’i vekaleten Belen kaymakamlığına getirmişti (BOA, İ. MVL: 480/21749). 
Belen’e tayin edilen kaymakamlardan, önceki görev yeri belli olan 38 kişinin, 18’i Halep vilayeti sınırları içerisinde, 6’sı Adana ve yakın çevredeki herhangi bir
idarî birimde yönetici iken Belen’e kaymakam olarak atanmıştır. En uzak veya farklı kültüre sahip denilebilecek yerlerden gelen kaymakamlar ise Molivo 
(Midilli Adası dahilinde), Yakova (Kosova vilayeti sınırları içesinde) ve Haraz (Yemen vilayeti dahilinde)’dan Belen kaymakamlığına tayin edilmişlerdir. 

Ancak kaymakam olarak atanacakların Belen’in yerlisinden olmamasına dikkat edilmekteydi.23

3 c. Kaymakamlardan Beklenenler


Kaymakamların gayretli, çalışkan, iktidar ve kişilik sahibi, dirayetli, tecrübe sahibi olmaları ve vergileri zamanında toplayıp, askerlik yükümlülüğü olan 

kişileri tespit ve sevk etmeleri beklenmekteydi (Güneş, 2014: 331-332). Mesela Belen kaymakamlığına tayin edilmesi düşünülen Elvan Bey’in gayretli ve
çalışkan biri olarak tanındığı, özellikle vurgulanmıştı (BOA, DH. MKT: 1547/115). Yine Belen Kaymakamı Ahmed Bey, redif askeri toplanması sırasında 
sergilediği ihmalkârlık ve tembellik nedeniyle 29 Temmuz 1878 (29 B 1295) tarihinde azledilmişti (BOA, İ.DH: 770/62757). 
Yine iki kişinin katili olan bir şahıs, İstanbul’a gönderilmek üzere Belen’de hapisedilmişken bir yolunu bulup hapishaneden kaçınca bu durum, Belen kaymakamlığının yavaşlığı ve tembelliğine bağlanmış ve kaymakam, 11 Kasım 1850 (6 M 1267) tarihinde görevinden alınmıştı (BOA, İ. MVL: 188/5691).

   Belen’in, Bereket Dağı’nın ortasında bulunması ve yabancı temsilcilerin sık sık burada bulunması veya buradan geçmesi Belen’e muktedir, dirayet sahibi 

kaymakamların atanmasını gerektiriyordu (BOA, İ. MVL: 425/18670)24. Belen kaymakamlarından Abdülhalim Hilmi Efendi, dürüst bir insan olmasına rağmen
dirayet sahibi değildi. Maaşının yetersizliğinden de şikâyet etmesi gerekçe gösterilerek 18 Ocak 1858 (2 C 1274) tarihinde Rumkale kaymakamlığına tayin 
edilmişti.25 
Kaymakam Şemsi Bey ise adaba aykırı hareket etmekteydi, oysa Belen, İskenderun İskelesi’ne çıkan yolcuların geçit noktası ve aynı zamanda yaz aylarında yabancıların ikamet merkeziydi. Bu sebeple Şemsi Bey’in Haçin kaymakamıyla becayiş yapması düşünülmüştü  (BOA, DH. MKT: 2545/114; BOA, DH. MKT: 2548/99). 
1906 yılında Belen kaymakamlığında bulunan Esad Efendi ise yaşlı olduğu için azledilmişti (BOA, İ. DH: 1442/16.).

   Bu hususiyetleri taşımayanlar görevinden azledildiği gibi, işini layıkıyla yapanlar da taltif edilmekteydi. Mesela Salih Hulusi Paşa, Belen kaymakamlığına 

tayin edildikten sonra, Haraz kazası kaymakamlığında bulunduğu müddette yaptığı hizmetlerden dolayı üçüncü Mecidî nişanıyla taltif edilmiştir (BOA, DH. MKT: 371/59). Zeki Bey görevde bulunduğu süre boyunca Belen kazasına ait savaş tazminatı (tazminat-ı harbiyye) tertibini zamanından önce toplayıp teslim etmesinden dolayı Halep valisinin teklifiyle 15 Mayıs 1906 (21 Rebiyülevvel 1324) tarihinde 3 rütbeden 2 rütbeye terfi etmiştir (BOA, İ. TAL: 395/41).

3 d. Kaymakamların Görev Süreleri


İncelenen 67 yıllık (1850-1917) süreç içerisinde Belen’de tespit edebildiğimiz kadarıyla 55 kaymakam görev yapmıştır.26 Belen’in sancak olarak örgütlendiği 

1850-1866 yılları arasında 13 kaymakam, sancak yöneticiliği yapmıştır. 1866 yılından itibaren kaza statüsüne getirilen Belen’de, 42 kaymakam görev  yapmıştır. Buna göre, görev yapan kaymakamların ortalama hizmet süresi 15 ay civarındadır. Tespit edemediğimiz kaymakamların da olduğu düşünülürse 
bu süre daha da kısalacaktır. Kaymakamların standart bir görev süresi bulunmamaktaydı. Ancak genel temayüle bakıldığında ortalama bir yıl görev
yapan kaymakam başka bir yere tayin edilmekteydi. Bir yıl civarındaki süre, kaymakamın bölgeyi tanıyıp, tecrübe kazanması için dahi yeterli değildir. 
Bölge halkını tanımadan, çok kısa süre bu görevde kalan kişiler, Belen’i çoğunlukla bir terfi basamağı olarak kullanmaktaydılar. Kaymakamlar içinde bölgede en uzun süre görev yapan kişi 44 ay (1850-1854) ile Şehrab Ağa idi. En kısa süre görev yapan kişi ise 4 gün (16-20 Eylül 1888) bu vazifede kalan Şakir Bey’di. 

İncelenen dönem Sultan Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, Mehmed Reşad ve Mehmed Vahdeddin dönemlerini kapsamaktadır. 

Hükümdarların saltanat müddetleri dahilinde görev yapan kaymakamların görev süreleri incelendiğinde dikkat çekici bir fark gözükmemektedir. 
6 hükümdar döneminde de kaymakam süreleri yaklaşık olarak birbirine yakındır. Geçiş dönemlerinde, örneğin 1908’de Meşrutiyetin ilanı ve I. Dünya Savaşı 
esnasında görev süreleri uzamış veya kısalmıştır. Ancak bunun sebebi çoğunlukla şahısların tayin talebinden kaynaklanmıştır.

3 e. Kaymakamların Usulsüzlükleri ve Haklarında Yapılan Şikâyetler


Kaymakamlar, Belen’in havasına-suyuna alışamama27, maaş yetersizliği28, ailesini Belen’e getirmemesinden dolayı ailesinin yanına gitme isteği 29, 
maaşı veya makamı yüksek kaymakamlığa tayin edilme ve istifa gibi sebeplerle görevlerinden ayrılmaktaydılar. Bu şekilde görevden ayrılanların sayısı  16’ydı. 3 kişi ise görevi sırasında vefat etmişti. Bunların dışında kalanların büyük çoğunluğu görevini layıkıyla yapmama, yargılanma, hükümetin öyle uygun görmesi, hakkında yapılan şikâyetler, güvenliği sağlayamaması, usulsüzlük, rüşvet alma ve kanuna aykırı hareket etmek gibi gerekçelerle azledilmişler dir.
Bu şekilde görevinden alınanların sayısı 17’ydi. Kaymakamlar görevlerini iyi yapmakla kalmayıp, görev yaptıkları muhitteki ahali, ileri gelenler ve
bağlı bulundukları valiler ile iyi ilişkiler kurmak zorunda idiler. Özellikle 1858 yılında yayınlanan nizamnameden sonra eyaletin her işinden sorumlu olan 
valiler, kendilerine bağlı olan kaymakamları denetleme ve görevden alma yetkisine sahip olmuşlardı (Güneş, 2014: 82). Mahalli seçkinlerle iyi ilişki
kuramayan kaymakamlar, çoğunlukla bölge halkını da kaybetmekteydi. Çünkü mahalli seçkinlerden etkilenen halk, kaymakama karşı tavır alıp, onun 
aleyhinde şikâyette bulunabilmekteydi. Bunun yanında bağlı bulundukları valilerle ilişkilerinin bozulması, görevden alınma, daha kötü bir yere sürülme ve 
sicilinin bozulması gibi istenmeyen neticeler doğura bilmekteydi.

Temmuz 1854’te Belen kaymakamlığına tayin edilen Mustafa Fahri Bey, kaymakamlıkta bir yıldan biraz fazla bir müddet bulunmuştur. 


Ancak bu süre zarfında hakkında çok sayıda şikâyet vuku bulmuştur.

Mahalli seçkinlerle arasının iyi olmadığı belli olan kaymakamın 17 ayrı yolsuzluk ve usulsüzlüğü hakkında, Belen naibi, müftüsü, altı üye ve Ermeni ruhani 
reisi ortak bir dilekçe ile şikâyette bulunmuşlardı (BOA, İ. MVL: 357/15665)30. 
Mustafa Fahri Bey’in ahvali hakkında, sadece bölge ahalisi şikâyetçi değildi. Prusya’nın (BOA, İ. MVL: 357/15665) ve Fransa’nın Halep konsolosları, 
onun İskenderun İskelesi’ndeki usulsüzlüklerinden dolayı, görevden alınmasını talep etmişlerdi (BOA, HR. TO: 196/68). Ancak Mustafa Fahri Bey, 
şikâyetlerin Halep valisinin kışkırtmasıyla yapıldığını düşünmekteydi. Ona göre Halep valisi, İskenderun ve Belen’deki ekonomik kaynakları yerinde 
müşahede edince, Adana’ya bağlı olan bu muhitin, Halep’e bağlanması için çalışma başlatmış, hatta Halep Sancak İdare Meclisinden bir mazbata tanzim
ettirmiştir. Oysa bu idarî düzenlemeye kendisi karşıydı. Fahri Bey’in idare ettiği Belen’in Adana eyaletine tâbi olması, Fahri Bey’in bu eyaletin yöneticilerine 
bağlılığı anlamına gelmekteydi (BOA, A. MKT. UM: 242/84). Yapılacak değişiklikle ilave gelir sağlayacağını düşünen Halep valisi, bölgenin güvenliğini de daha rahat temin edecekti. Muhtemelen bu düşüncesine karşı çıkanların başında Belen kaymakamı bulunuyordu ya da vali çıkan bu kargaşa sonrasında 
Adana eyaletinin Belen’de güvenliği sağlayamadığını iddia ederek buranın Halep’e bağlanması yönünde ikna edici bir takım argümanlar elde etmiş olacaktır. 

Netice itibariyle şikâyetlerden dolayı Fahri Bey, yargılanması için azledilmiş ve yerine Abdülhalim Efendi, 1 Ağustos 1856 (29 Za 1272) tarihinde Belen 
kaymakamı olarak atanmıştı (BOA, İ. MVL: 357/15665).

3.000 kuruş maaşla sabık Urfa Mal Müdürü Edib Efendi, 4 Temmuz 1860 (15 Z 1276) tarihinde Belen kaymakamlığına atanmıştır.31 Edip Efendi göreve 

başladıktan sonra kendince bir takım uygulamalara girişmiş ve dirayet sahibi olduğunu göstermek için de kanunda yeri olmayan bu uygulamalarını halk ile
paylaşmıştı. Mesela, fırınları denetledikten sonra temiz ekmek yapmayanları falakaya yatırarak onlara yüzer değnek vuracağını ve ayrıca ceza olarak da 100 
kuruşlarını alacağını beyan etmişti. 3 Ağustos 1860 sabahı, ekmeği uygunsuz yaptığını iddia ettiği bir fırıncıyı çağırtmış ve falakaya yatırarak dövmüştür. 
Hadise sırasında Belen ahalisine de ağza alınmayacak küfürler etmiştir. Fırıncının feryadı üzerine, Belen ahalisi olay yerine toplanmış ve küfürleri kulaklarıyla 
duymuşlardır. Ahali, kaymakamdan fırıncının hangi sebeple falakaya yatırıldığı hususunda malumat istemişlerdi. Ardından da kaymakam ve orada bulunan 
İskenderun Müdürü İsmail Ağa’nın üzerine yürümüşlerdir. Kaymakam silahını alarak hanesine kaçmış ve kapıyı kapatmıştır. Ahali bu sırada hapishane kapısını 
kırmış ve mahpusları yanlarına alarak kaymakamın hanesine girmişlerdir. Dört kez silah sesi duyulması üzerine olaylar kısmen yatışmıştır. Hadise sırasında
ölen yahut yaralanan olmamıştı (BOA, İ. MVL: 452/20189). Ahaliden hadiseye karışanların bazıları Reyhaniye üzerinden Şam’a doğru kaçmışlarsa da 
yakalanmaları yönünde ilgililere tebligat gönderilmişti (BOA, A. MKT. UM: 493/60). 

Halep yönetimi ve hükümet, olaylardan Edip Efendi’yi sorumlu tutmuş, onun hukuksuz bir şekilde fırıncıyı dövmesi ve ahaliye aleni bir şekilde küfür etmesi 
ahalinin hükümet konağına, hapishaneye ve hanesine saldırmasına dolayısıyla devletin itibarının zedelenmesine sebep olarak gösterilmiştir. 
Halep Valisi İsmet Paşa’nın önerisiyle Belen Kaymakamı Edip Efendi görevinden azledilmiş ve yerine daha önce Halep muhasebeciliği yapan İzzeti Efendi 3.000 kuruş maaşla 23 Ağustos 1861 (16 S 1278) tarihinde kaymakam olarak atanmıştır (BOA, İ. MVL: 452/20189; BOA, A. MKT. MVL: 131/53).

22 Nisan 1889 (BOA, İ. DH: 1132/88420) tarihinde Belen kaymakamlığına atanan Hilmi Efendi hakkında çok sayıda şikâyet dilekçesi Dahiliye Nezaretine 
ulaşmıştır. Dahiliye Nezareti konu ile ilgili tahkikat yapması için Halep vilayetine talimat vermiştir (BOA, DH. MKT: 1718/61). Üzerinde oluşan bu baskılardan dolayı Hilmi Efendi, Belen kaymakamlığından tayinini istemiştir. Netice itibariyle sorunlu bir şekilde Haçin kaymakamlığından ayrılan Tevfik Bey (BOA, İ. DH: 1215/95130) ile Hilmi Efendi becayiş yapmışlardır.

1891 yılında Belen kaymakamlığına tayin edilen Tevfik Efendi (BOA, İ. DH: 1215/95130), bölgede devletin menfaatine olan işler yapma çabası içerisine 

girmişti. Ona göre İskenderun bataklığı ile Amik Ovası’ndaki Amik Gölü’nün kurutulması durumunda, yıllık 50.000 lira gelir elde edilecek, bunların
kurutulması için ise 10.000 lira harcanacaktı (BOA, İ. DH: 1231/96368). Kaymakamın yerinde tespiti, döneminde yaşanan başka bir hadisenin gölgesinde kalmıştır. Diyarbakır Fransa konsolos vekilinin İskenderun’dan Halep’e gittiği sırada yanına yeteri derecede jandarma vermediği için yolda eşkıya tarafından soyulmasından sorumlu tutulan Tevfik Efendi, Meclis-i Hass-ı Vükela ve padişah iradesi gereğince 28 Eylül 1892 tarihinde görevinden azledilmiştir  (BOA, İ. DH: 1298/8; BA, DH. MKT: 2000/125).

1897 yılında Belen kaymakamlığında bulunan Mahir Efendi’nin, kaza belediye sandık emininin, toplanan müruriye vergisini bazı kimselere borç vermesine göz 

yumduğu ve görevli hakkında kanunî takibat yapmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca kendisi de aynı vergi gelirinden, borç para almış ve soruşturma yapıldığı tarihte bu parayı ödemediği hatta borç alma sırasında sandık eminini darp ettiği tespit edilmiştir.

Bu yüzden görevini sürdürmesi uygun bulunmamış ve kaymakamlıktan azledilmiştir. Ancak 4 Eylül 1898 (17 R 1316) tarihinde yerine sicili pek de parlak  olmayan bir kaymakam tayin edildi. Şevki Efendi (BOA, İ. DH: 1350/45)32 ismindeki bu kaymakam, Harim’de ahali arasında yaşanan huzursuzlukları gidermede başarılı olamayan ve şikâyetleri ortadan kaldıramayan biriydi (BOA, İ. DH: 1357/56; BOA, DH. MKT: 2141/61). Belen’de yaşanan herhangi bir uygunsuzluk, buranın geçit mahalli olması nedeniyle Antakya ve Halep’i etkilemekteydi. Tabii olarak Belen kaymakamları hakkında zaman zaman Antakya ahalisi de uygunsuz bir durum yaşandığında şikâyette bulunabiliyorlardı. Mesela 30 Mayıs 1899 tarihinde, Antakya ahalisi adına gönderilen bir arzu halle, Belen Kaymakamı Şevki Efendi, şikâyet edilmişti. Ahaliye göre kaymakam, 5-10 bin kuruşla tamir olacak Belen yolunu senelik 150.000-200.000 kuruş bedel ile mültezime ihale ederek bölge halkını zarara uğratmaktaydı. Mültezime ödenen meblağ yükseldikçe ahalinin yükü artmaktaydı, özellikle fakir olan kimseler yol için ödenen nakdi bedelden dolayı zorlanmaktaydı.


Kaymakam ayş ü işretle (yiyip içme) vakit geçirip işlerle ilgilenmemekteydi. Sadaret bu şikâyet üzerine Halep valisine durumun tahkik edilmesi noktasında 

emir vermiştir (BOA, DH. MKT: 2207/35).

1899 Temmuz’unda Belen kaymakamlığına tayin edilen İsmail Şemsi Bey’i, Hancıyan Karabet isimli bir zat, kendisine küfür ettiği ve kendisini şuçsuz yere 

hapse attığı ithamıyla şikâyet etmiştir (BOA, ŞD:2235/27). 

Yapılan soruşturmada küfür hadisesi, nüfus memuru ve tapu kâtibi tarafından doğrulanmıştır.

Bunun üzerine Dahiliye Nezareti, kaymakamın muhakeme altına alınması için Sadarete müracaat etmiştir (BOA, DH. MKT, 2307/25; BOA, ŞD, 2235/27). 
Yapılan inceleme neticesinde olayın Karabet’in anlattığı gibi olmadığı ortaya çıkmıştır. Kaymakamın Karabet’i hapsettirdiğine dair hiç bir delil bulunamamış tır. 
Küfür hadisesi ise aktarıldığı gibi değildir. Karabet hanesi bitişiğinde bulunup kendine ait olduğunu iddia ettiği mahallin tapusunu beyan edememiş ve 
kendisine mahallin tapuya raptedilmesi gerektiği noktasında yapılan uyarıya da muhalefet etmiştir. Bunun üzerine hiddetlenen kaymakam sinir anında 
Karabet’e kötü söz söylemiştir. Tahkikat sonrasında Şemsi Bey’in uyarılması yönünde Şura-yı Devletten karar çıkmış, ancak Şemsi Bey, görevden alınmadığı 
gibi muhakeme altına da alınmamıştır (BOA, BEO: 1482/111093). Bilakis Belen kazası kaymakamı İsmail Şemsi Bey’in ehliyet ve gayretinden dolayı dördüncü rütbeden mecidiye nişanıyla taltifi için Sadaretten müsaade istenmiştir (BOA, DH. MKT: 2563/61).

   1908 yılında Bab kazası kaymakamı Abdussamed Mansur Bey hakkında, ahali tarafından şikâyet vuku bulunca inceleme yapılmış ve hakkında somut bir 

olumsuzluğa rastlanmamıştır. Ancak ahaliyle arasının açılması, bölgede bulunmasının doğru olmayacağı sonucunu doğurmuş ve netice itibariyle Mansur
Bey, Belen Kaymakamı Şakir Efendi ile becayiş yapmıştır (BOA, İ. DH: 1466/5). Mansur Bey, Belen kaymakamlığına tayin edildikten sonra rüşvet aldığı ve 
kanuna aykırı bir şekilde şahısları hapsettiği ve sair husustan dolayı 7 Eylül 1908 (10 Ş 1326) tarihinde muhakeme altına alınınca (BOA, İ. DH: 1469/69)
kaymakamlıktan istifa etmiştir (BOA, İ. DH: 1470/42).

Mansur Bey’den sonra Belen kaymakamlığına getirilen Şevket Efendi, Adana Ermeni olaylarının Belen’e sıçraması neticesinde çıkan olaylarda Ermeni ahaliyi 

koruyucu kollayıcı bir şekilde hareket etmiştir.
Olayların büyümesini engellemek için İskenderun ve Halep’ten asker takviyesi alarak hadiselerin yatışmasında büyük rol oynamıştır. Kırıkhan olayları 
sırasında Ermenilerden alınan malı, tekrar ele geçirerek kendilerine iade etmiştir. Bu sebeple Ermeni ruhani reisi, Ermeni Katolik ruhani reisi, Protestan ruhani reisi tarafından, ödüllendirilmesi hususunda 26 Haziran 1909 (13 Haziran 1325) tarihinde Ermeni Katolik Patrikliğine bir dilekçe yazılmıştır. 
Bunun yanında Belen ileri gelenleri de (müftü ve ulemadan 10 kişi, ilaveten 14 kişi ve Ermeni ruhani reisi, Ermeni Katolik ruhani reisi, Protestan ruhani reisi) 
27 Haziran 1909 (8 C 1327) tarihli bir mahzarla Dahiliye Nezaretinden kaymakamın ödüllendirilmesini talep etmişlerdir (BOA, DH. MKT: 2897/1). 
Dahiliye Nezareti, talepler üzerine kaymakamın takdirname ile ödüllendirilmesi ve bunun siciline kaydedilmesi talimatını vermiştir (BOA, DH. MKT: 2897/1).
Kaymakamlar sadece bulundukları yerden sorumlu tutulmuyor, aynı zamanda geçmişte görev yaptıkları yerlerden de kendi dönemlerinde gelişmeler 
çerçevesinde mesul tutuluyorlardı. Aralık 1912’de Belen kaymakamlığına tayin edilen Cemil Efendi, Belen kaymakamlığında bulunduğu sırada, eski görev yeri
olan Göksun kaymakamlığından dolayı soruşturma geçirmiş ve görevinden alınmıştır (BOA, ŞD: 2247/30; BOA, İ. DH, 1501/6).

Kaymakamlar bulundukları yere uzak bir yere tayin edildiklerinde görevi kabul etmeyebiliyorlardı.

Mesela I. Dünya Savaşı sırasında Belen’e tayin edilmesi düşünülen Gönen Kaymakamı Said Bey, malî yetersizliğini ve sıhhatinin bozukluğunu gerekçe 
göstererek uzak bir mevki olan Belen’e gitmek istemediğini beyan ederek, sahil bir kazaya tayinini talep etmiştir (BOA, DH. ŞFR: 596/32; BOA, DH. ŞFR: 91/115).

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder