Lawrence, Haşimi Araplarını Osmanlı İmparatorluğu’na Karşı Ayaklanmaları İçin Nasıl Aldattı (İngiliz Gizli Belgelerine Göre) BÖLÜM 3
Hicaz Kralı Hüseyin de, bağlaşıkların Araplara yaptıkları işleme ilişkin olarak kendi görüşünü göstermek amacıyla, Paris’teki temsilcilerinin Sevres Antlaşmasını imzalamalarını yasaklıyor ve Uluslar Derneği (Cemiyet-i Akvam-League of Nations)’ne katılmıyordu.
Lawrence, 1920 yılı Temmuzunda The Times gazetesine gönderdiği yazıda, o hafta Avam Kamarasında Ortadoğu’ya ilişkin olarak yapılan görüşmeler sırasında, kıdemli milletvekillerinden birinin Mezopotamya (Irak)’daki Arapların, “iyi niyetli İngiliz güdümüne” karşın ayaklanarak silaha sarılmalarına şaştığını belirttiğine değiniyor, şu yorumda bulunuyordu:
“‘Araplar, Türk yönetimi oldukça kötü olduğu için değil, bağımsızlık istedikleri için Türklere karşı savaş sırasında ayaklandılar. Efendilerini değiştirmek, İngiliz uyruğu veya Fransız vatandaşı olmak için değil, kendi haklarını kazanmak için yaşamlarını Savaşta tehlikeye koydular… İki yıldan sonra sabırlarının tükenmiş olmasına şaşmamak gerek… Kurduğumuz yönetim, İngiliz yönetimidir ve İngiliz dilinde yürütülmektedir. Bu yönetimi çalıştıran 450 İngiliz yönetici vardır. Onlar arasında Mezopotamya (Irak)’u tek bir sorumlu yoktur. Türklerin günlerinde, hükümet hizmetinde bulunanların yüzde 70’i yerel kişilerden oluşuyordu. Oradaki 80.000 kişilik ordumuz, hudutları korumakla değil, polis görevi yapmakla uğraşıyor. Halkı, baskı altında tutuyorlar. Türklerin günlerinde, Mezopotamya’daki iki ordunun yüzde 60’ını Arap subayları ve yüzde 95’ini öteki rütbelerdeki Araplar oluşturuyordu… “35
22 Ağustos 1920 tarihli The Sunday Times gazetesinde, Lawrence, İngilizlerin “söyledikleriyle yaptıkları arasında kınanacak bir çelişme bulunduğunu” açıklıyordu. Ona göre, İngilizler, Türkiye’yi yenilgiye uğratmak, “Arapları, Türk yönetiminin zorbalığından kurtarmak” ve o ülkenin buğday ve petrol kaynaklarını dünyaya sağlamak amaçlarıyla Mezopotamya’ya gittiklerini söylemişlerdi. Bu amaçlar uğruna yaklaşık bir milyon insan ve yüz milyon Sterlin tutarında para harcamışlardı. Lawrence, yazısını şöyle sürdürüyordu:
“Bizim yönetimimiz, eski Türk sisteminden de kötüdür. Türkler, barışı korumak amacıyla, askerliklerini yapan yerellerden 14.000 kişilik bir güç bulundurmuşlar ve yılda ortalama 200 Arap öldürmüşlerdir. Biz ise orada 90.000 kişilik bir güç, uçaklar, zırhlı arabalar, ganbotlar ve zırhlı trenler bulunduruyoruz. Bu yaz vuku bulan ayaklanmada yaklaşık 10.000 Arap öldürdük… Bağdat’taki hükümet, ayaklanma olarak nitelendirdiği siyasi suçlardan ötürü o kentte Arapları asıyor. Araplar bize karşı asi değillerdir. İsmen hala Türk uyruğudurlar ve ismen bizimle savaş durumundadırlar… Bu yaz, 10.000 köylü ve kentlinin öldürülmesi, buğday, pamuk ve petrol istihsalini ne dereceye kadar köstekler? Kendi yöneticilerinden başka kimseye yarar getirmeyen bir çeşit sömürge idaresi adına milyonlarca Sterlinin, binlerce İmparatorluk askerinin ve onbinlerce Arabın feda edilmelerine daha ne kadar izin vereceğiz?”36
Bu arada, İngiltere Başbakanı Lloyd George, Ortadoğu sorunlarını Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un elinden alarak, sömürgeler Bakanı Winston Churchill’e devrediyordu. Durumu daha önce Lloyd George’la görüşen Lawrence, Churchill tarafından siyasi danışman olarak atanıyor, ama, Araplara verilen sözlerin, Suriye’nin Fransız yetkisinde kalmasını önlemeyecek biçimde yerine getirilmesi koşulunu öne sürüyordu. Churchill, 1921 yılı Martında Lawrence’la birlikte Kahire Konferansına katılıyordu. Ortadoğu’da İngiliz yönetimi ve askeri kuruluşlarının tüm sorumluları da bu konferansa iştirak ediyorlardı. Faysal, Mezopotamya (Irak) tahtına aday olarak gösteriliyor ve Haziran ayında Iraklılar tarafından büyük bir oy çoğunluğuyla kral seçiliyordu37.
Faysal’ın aday olarak gösterilmesinde Lawrence’ın büyük rolü olmuştur. Felt-Mareşal Vizkont (Lord) Allenby’ın 15 Nisan 1921 ‘de Lord Curzon’a Kahire’den gönderdiği
kapalı bir telyazısından öğrendiğimize göre, Lawrence, Irak’taki İngiliz güdümüne ilişkin olarak Faysal’la uzun süren gizli bir görüşme yapıyordu. Faysal, ana hatları açıklanan genel politikadan övgüyle söz ediyor ve kendisinin bundaki rolünü yerine getirmeye söz veriyordu. Hicazın bir Vahabi saldırganlığına uğramaması koşuluyla, İngilizlerin güdüm koşulunu ve Bin Suud’la dostluk ilişkileri kurmayı kabulleniyor; aynı zamanda, kendi kişisel personeli arasında bir İngiliz danışman bulunmasını diliyordu. Bu konuda Lawrence daha sonra açıklamada bulunuyordu:
“O (Faysal), Irak halkının sorumlu bir hükümet kurmaya henüz layık olmadığını ve her iş yerel halkın insafına terkedilirse, bunun bir felakete yol açacağını kabulleniyor. Bazan kendi halkına karşı İngiliz yardımına gereksinme duyacaktır ve daimi bir garnizon bulundurmak konusundaki görüşünün, sonunda kabul edileceğini ümit etmektedir… Seçilmesi gerçekleşince, kendisi ile Bin Suud arasında bir dostluk anlaşması hazırlamasını Sir Percy Cox’tan dileyecek ve üçüncü yan olarak babası (Hüseyin)’nı da bu anlaşmaya katmak için elinden geleni yapacaktır. Abdullah, Hüseyin’in, bu denli bir anlaşmaya yanaşması için sıkıştırıldığı her vakit isteri geçirerek istifa ettiğini öne sürüyor; bunun güç bir iş olacağı konusunda beni uyarıyor“38.
Lawrence 1918 yılı sonlarında ve 1919 yılı başlarında, Fransa ile Suriye konusunda bir anlaşmaya varması için Faysal üzerinde etkisini kullanmak amacıyla, İngiltere Dışişleri Bakanlığınca kullanıldığı gibi, şimdi de, mali yardım konusunda Kral Hüseyin’le yapılan görüşmelerde aynı amaçla Churchill tarafından kullanılıyordu39.
Lawrence, Sömürgeler Bakanlığında görevli iken, Kudüs’teki İngiliz Piskoposu Dr. McInnes, Horace M. Kallon tarafından yayımlanan Zionism and World Poltics
(Siyonizm ve Dünya Politikası) adlı yapıtta geçen bir pasajdan çok rahatsız oluyordu. Kallon, sözü geçen yapıtında, Filistin’deki askeri idareden yakınıyor; idarecilerin, Musevilerin Filistin’e yerleştirilmelerini kabullenen Balfour Deklarasyonu’nu sabote ettiklerini ve bir olup-bitti biçiminde kendi programlarını uyguladıklarını öne sürüyor, şöyle diyordu:
“Bu konuda, yüksek rütbeli yetkililer arasındaki Musevi düşmanlığının ve onların altındaki küçük rütbeli memurların bilgisizlik, ahmaklık ve yeteneksizliklerinin rolü büyük olmuştur. Balfour Deklarasyonu’nun varlığının onlara resmen bildirilmemiş olması buna yardımcı olmuştur, Albay Lawrence’ın Dr. Weizmann’a açıkladığı gibi, misyoner çıkarları bulunan Piskoposluk ilçesinin Musevilere karşı propaganda örgütlenmesi de buna yardımcı olmuştur“.
İngiliz piskoposu, 15 Aralık 1921’de Lawrence’a gönderdiği yazıda, ona (Lawrence’a) atfedilen demeci yalanlamaya çağırıyor ve aralarında yapılacak yazışmaları basında yayınlamak gereğini duyabileceğini bildiriyordu. Anlaşılan, Lawrence, piskoposa 2 Şubat 1922’de karşılık veriyor ve Filistin’deki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Herbert Samuel’e başvurmasını salık veriyordu. 10 Mayıs 1922’de bir açıklama yayınlayan Winston Churchill, “söz konusu yapıtın, Albay Lawrence Sömürgeler Bakanlığının bir üyesi olarak atanmadan önce yayınlanmış bulunduğunu ve dolayısıyla, yazarın ona atfetmiş olduğu görüşlerin bu Bakanlığı ilgilendirmediğini” bildiriyordu.
Piskopos, görüşünde direniyor ve 23 Haziranda Lawrence’a gönderdiği yeni bir mektupta, kendisine karşılık vermesini talep ediyor; yakında Londra’ya ulaşacağını açıklıyordu. Lawrence, piskoposa karşılık olarak iki yazı müsveddesi hazırlıyordu, ama bunlardan aşağıdaki mektup gönderilmiyordu:
“Benim Dr. Weizmann’a verdiğimi üçüncü bir kişinin iddia ettiği demeci yalanlamamı istiyorsunuz. Bunu asla yapmayacağım. Yayınlanmış bulunan ve bana atfedilen herhangi bir demeci hayatımda asla yalanlamadım; şimdi sizin bu üç köşeli sorununuzda bunu yapmaya başlamak için baştan çıkarılamam. Zaten, kuşkulandığım gibi, sayın Piskopos, yalanlamalarını hem kedinizi temin etmek ve hem de, çizmelerini sizin ve ne de benim, siyaha boyamaya yetenekli olduğumuz Dr. Weizmann gibi büyük bir adam üzerinde zafer kazanmak için istiyorsunuz…”40
Lawrence’ın Siyonistlerden yana ve Musevilerin Filistin’e göç ederek orada yerleşmelerini desteklediğini gösterecek pek az kanıt vardır, oysa ki,
Süleyman Musa adlı Arap yazar, 1962 yılında Arapça yayınladığı T.E. Lawrence: Bir Arap Görüşü adlı yapıtında, Lawrence’ın Arap ayaklanmasındaki rolünü
aşağılamakta ve onu, açıktan açığa bir Siyonist olarak nitelendirmektedir.
Lawrence, 1922 yılı yazında Sömürgeler Bakanlığından ayrılıyor ve savaş günlerindeki dostu, Hava Mareşali Sir Hugh Tranchard’ın gizli yardımıyla, 27 Ağustos 1922’de, her şeyden kaçıp uzaklaşmak amacıyla, John Hume Ross sahte adı altında İngiliz Kraliyet Hava Gücü (Royal Air Force)’ne kaydoluyordu. 18 Kasım 1924’de ise, Seven Pillars of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtının Oxford metninin kısaltılmış nüshasına bir önsöz kaleme alıyor; bu önsözde, İngiltere’nin Arap sorunundan elleri temiz olarak çıktığını iddia ediyor; şöyle diyordu:
“Kimi Arap avukatları (en çığırtkanları bırakışmadan sonra aramıza katıldılar) bu noktaya ilişkin hükmümü reddettiler. Can sıkan bir emekli gibi onlara yaralarımı
gösterdim (her yara izi, Arapların hizmetinde çektiğim bir sızıyı gösteren 60’dan çok yaram olmuştur); bunları, içtenlikle kendilerinden yana çalıştığımı kanıtlamak için gösterdim. Beni demode buldular ve ben hiçbir zaman hoş olmayan siyasi sahneden çekilmek mutluluğuna kavuştum’“41.
Lawrence’ın özgeçmişini yazanlardan biri olan David Garnett, onunla ilgili olarak şöyle der:
“Kendi kanaatimce, Lawrence’ın karakterinin en anormal özelliği, onun eza çekme iştiyakı, eza çekmeye hazır olmasıdır… Lawrence, birçok açılardan normal değildir ve onun için birşey yapmak oldukça güçtür! Basın mensupları, amatör gazeteciler ve fotoğrafçılar tarafından takibata uğruyordu…
Lawrence’ın unutulmayı istemeyeceği hiç kuşkusuz bir gerçektir. Bunca İrlandalının sahip olduğu kendini beğenmişliğe sahipti. Ama Lawrence’ın kendini beğenmişliği ile zulme uğrama kompleksi arasındaki sınırı çizmek olanaksızdır çünkü bu büyük ölçüde değişiyordu… “42
Lawrence’ın daha sonra kaleme aldığı mektuplar oldukça aydınlatıcı ve ilginçtirler; örneğin, 1928 yılı Şubatında D.G. Pearman’a Karaçi’den şu yazıyı gönderiyordu:
” … Doğu’nun önemli ahengi daha da çabuklaştırılmazsa, herhangi iki Arap devletinin gönüllü olarak birleşmesi ancak birçok kuşaklar geçtikten sonra mümkün olacaktır.
Onların gelecekteki tek ümitlerinin birleşmekle gerçekleşeceğini kabullenirim, ama bu birbirine yanaşma, olağan biçimde olmalıdır. Zoraki birleşmeler zarar getirir ve bu durumlarda politika; coğrafya ve iktisadiyattan önce gelmelidir. İller birleşmeden önce ulaştırma ve ticaret geliştirilmelidir. Şimdiki durumda bir
Arap İmparatorluğuna en çok yanaşan, İbn-i Suud’un ülkesidir. Onun bu icadı, kum üzerine kurulmuştur. Çölde istikrarlı hiçbir şey doğmayacaktır; esasen çöl,
onun istibdadı gibi belki daha az liberal ama kanla yoğrulmuş yüzlercesini görmüştür; ama çökecektir“43.
1 Mayıs 1928’de İngiliz Kraliyet Hava Gücü Mareşali Sir Hugh Trenchard’a Karaçi’den gönderdiği mektupta, Vahabi akımı hakkında şu görüşleri yansıtıyordu:
“Fanatikler tarafından yanlış yola götürülen cesur, cahil ve hayvan Bedevilere üzülürüm. Din nazariyeleri şiddetle öne sürüldüklerinde ve davranışlara dikte etmeye başladıklarında şeytan oluyorlar… İbn-i Suud, iyi bir bölük komutanı idi, ama bir tabura komuta etmeyi biraz güç buluyor. Çöl ve kentten oluşan iki dünyanın üzerinde oturmak istiyor. Bu, uzun devrelerden geçen olaylar dışında, şimdiye dek yapılmamıştır. Faysal, 1918’de bunu denemeye kalkışmıştı ve ben onu bu görüşten vazgeçirmiştim. Arapça konuşan iki ilçeyi bile henüz birleştirebileceğinize veya federal bir biçime getirebileceğinize, dahası, tek bir istibdat haline getirebileceğinize inanmıyorum; buna karşın, İbn-i Suud, kendi krallığında bizim için tek kıvançtır … Çölde ve Londra’da kararlı adamların sayısı pek azdır“44.
22 Ekim 1929’da Profesör Yale’e Londra’dan gönderdiği mektupta, şöyle diyordu:
“Benim de katıldığım ve sözde İngiliz nüfuz bölgelerine ilişkin 1921-2 Winston Churchill uzlaşmasının, Araplara verilmiş olan sözleri onurla yerine getirmiş olduğuna kesinlikle inanıyorum… Bunu 50 yıl kadar bırakınız. Irak üç kuşak boyunca terbiyeli bir gösteride bulunmayı sürdürürse, Arap ihtilâli, değerini kanıtlamış olacaktır. Hayatımızın süresi içinde ne itibar ne de yüzkarası biçebiliriz: ben öldükten sonra da kemiklerim umursamayacak…”45
15 Mayıs 1930’da Frederic Manning’e Plymouth’dan şöyle hitap ediyordu:
” … Sonuçta Arap akımına inanmadım; ama o günkü zaman ve mekân açılarından onun gerekli olduğunu düşündüm. Bu akım, savaştan bu yana da haklılığını büyük ölçüde kanıtlamış bulunuyordu… “46
28 Kasım 1934’de B. H. Liddell Hart’a York’tan gönderdiği yazıda şöyle diyordu:
” … Mustafa Kemal büyük bir vatanseverdi; 1931’den sonra ise yabancı aleyhtarı oldu. Onun ulusalcılığı, Enver’in Alman yanlısı meyline karşı mücadele etmek için kurulmuştu“47.
Öldüğü ay içinde (6 Mayıs 1935’de), Lawrence, Eric Kennington’a, Moreton, Dorset’ten şu yazıyı gönderiyordu:
” … Ne yaptığımı merak ediyorsunuz. Gerçekte ben de merak ediyorum. Görünürde günler doğuyor, güneşler parlıyor, akşamlar geliyor, sonra uykuya yatıyorum. Ne yaptığım, ne yapmakta olduğum, ne yapacağım beni merak ettiriyor, şaşırtıyor. Sonbaharda kendi ağacınızdan düşen bir yaprak oldunuz mu ve bu sizi şaşırttı mı?
Beni işte bu duygular sarıyor“48.
1929 yılı Haziranında, adı bilinmeyen bir gazeteciye dertlerini şöyle yansıtmıştı:
” … Politikadan, Doğu’dan ve entelektüellikten usandım. Yarabbi, o kadar yorgunum! Ölmek en iyisidir, çünkü borazanın sesi duyulmaz. Kendi günahlarımı ve dünyanın yorgunluğunu unutmak isterim“49.
Lawrence’ın bu ölüm dileği, 19 Mayıs 1935’de gerçekleşiyordu. O gün, bir telyazısı göndermek amacıyla, Brough tipindeki motosikletiyle Bovington Camp’a gidiyor; kendi evi olan Clouds Hill’e dönerken, yolda bir kaza geçiriyor, motosikletinden fırlayarak beyninden ağır surette yaralanıyordu. Hastahaneye kaldırılan Lawrence, altı gün komada kalıyor ve 19 Mayıs Pazar sabahı, saat 8’de kalbi duruyordu. Dorset ilinin Moreton köyündeki bucak kilisesine bitişik mezarlıkta gömülüdür.
Oldukça basit bir cenaze töreni yapılmış; buna en yakın dostları katılmıştı50. Onlar arasında, tabutu taşıyanların başında Sir Ronald Storrs bulunuyordu. Storrs, kaleme aldığı Orientations (Hedefler) adlı yapıtında51, 1919-20 kışında Lawrence’ı efsaneleştirmeye çalışan Amerikalı gazeteci Lowell Thomas gibi52
ebedileştirmeye çalışmıştır.
Lawrence, kişiliği, karakteri ve maceraları bakımlarından çok eleştirilmiştir. Arabistan’daki Haşimi ayaklanmasını küçümsememekle birlikte, Lawrence’ın yayınladığı Seven Pillars of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtında, bu ayaklanmanın önemini, ayaklanmadaki kendi rol ve katkısını büyük ölçüde abartmış olduğu öne sürülmüştür. Richard Aldington, 1955’de Londra’da yayınlanan Lawrence of Arabia (Arabistan’ın Lawrence’ı) adlı yapıtında, Lawrence’ın dürüstlüğünü kuşkuyla karşılar ve onun anlatmış olduğu hikayelerin “sahte ve övüngen – kendi kendine önem vermiş bir egoistin megalomanisi” olduğunu öne sürer53.
Bu görüşü destekleyen çok kanıt vardır. Örneğin, Lawrence, İngiliz Kralı V. George’la görüşürken, “genellikle modern Türkiye’nin kurucusu sayılan meşhur
Mustafa Kemal’e, bir zamanlar ateş ettiğini, ama kurşunun, onun yanında duran bir kurmay subayına isabet ettiğini54 söylüyordu. Öte yandan, 1926 yılı
Nisanında İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden W. G. Childs’a yaptığı bildirilen açıklamada, “1918 yılı Eylülünde, acayip bir raslantı sonunda,
Mustafa Kemal Paşa ile birkaç görüşme yapmış olduğunu ve Türk savaş amaçlarının, konuşulan konular arasında bulunduğunu” iddia ediyordu55. Bu iki hikaye, ne ilgililerce ve ne de resmen doğrulanmıştır.
Lawrence’la İngiliz yönetiminin Necd’de yükselmekte olan “daha sabit ve daha makul” önder olarak Abdül Aziz Bin Suud yerine, Arabistan’da Şerif Hüseyin İbn-i Ali’yi desteklemekle “yanlış ata bahis koydukları” da öne sürülmüştür56. Arap ayaklanması sırasında Mezopotamya (Irak)’da İngiliz siyasi memuru bulunan Sir Arnold Wilson, Hindistan Bakanlığına bağlı ötekilerle birlikte, Lawrence’ın ve Arap Bürosu’nun çalışmalarını çok eleştiriyordu. Wilson gibi siyasi memur olarak Mezopotamya’ da görev yapan St. John Philby da, onun bu görüşlerine katılıyor ve Lawrence’la Arap Bürosu’nun Hüseyin’i değil, Ibn-i Suud’u desteklemeleri gerektiğine inanıyordu. Philby’ın görüşünce, Lawrence’ın eserini gösteren tek abide, tahrip edilen Hicaz demiryolunun kalıntıları idi57.
Robert Lacey, 1981 yılında Londra’da yayınlanan The Kingdom (Krallık) başlıklı yapıtında, Lawrence’ın Arapları aldattığını iddia edecek kadar ileri gitmektedir.
Kanıt olarak, Lawrence’in Seven Pillars of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtının önsözünde yapmış olduğu şu açıklamayı öne sürer:
” … (İngiliz) Kabinesi, daha sonra Araplara özerklik verileceği kesin sözleriyle onları bizim için çarpışmaya ayaklandırdı. Araplar, kuruluşlara değil, kişilere inanırlar.
Beni, İngiliz yönetiminin özgür bir ajanı olarak gördüler ve benden, o yönetimin yazılı vaadlerini onaylamamı talep ettiler.
Böylece, bu komploya katılmak zorunda kaldım ve sözümün değeri ne ise, onlara, ödüllerini alacakları yolunda güvence verdim. Savaşı kazanırsak, bu sözlerin yerine getirilmeyeceği (kağıt üzerinde kalacağı) ta başlangıçtan belli idi ve ben, Arapların dürüst bir danışmanı olsaydım, onlara, bu gibi şeyler için çarpışarak hayatlarını tehlikeye sokmamaları; evlerine dönemleri öğütünü verirdim . Doğu’da ucuz ve süratli bir zafer kazanmamız için Arap yardımının gerekli olduğuna ve kaybedeceğimize sözümüzde durmayarak kazanmamızın daha iyi olacağına inanarak, bu hilenin tehlikesini göze aldım”.
Lawrence, Arap halkını bu biçimde aldattığı için, aşağıdaki demecinde de yansıttığı gibi, daha sonra pişmanlık duymuştur:
“(Araplarla) ateş altında iki yıllık ortaklığımız sırasında bana inanmaya ve hükümetimin de, benim gibi, içten olduğunu sanmaya alıştılar. Bu ümitle kimi iyi işler başardılar, ama, pek tabii olarak birlikte başarmış olduğumuz işlerden gurur duyacağıma, sürekli ve acı biçimde utanç duyuyordum“58.
Belgeler
BelgeNo. 1 Lawrence Arap giysisi içinde
BelgeNo. 2 Lawrence’ın fotoğrafı
BelgeNo. 3 Arap ayaklanmasını saptayan İngiliz haritası
BelgeNo. 4 Lawrence’ın gerilla savaşlarını gösteren ve bizzat kendisi tarafından çizilen harita
BelgeNo. 5 3 Eylül 1919 tarihli özel ve gizli mektubun fotokopisi
BelgeNo. 6 ve 6A Lawrence’ın 1919 yılı Eylülünde İngiltere Dışişleri Bakanlığına gönderdiği ve Mustafa Kemal’den de söz eden yazısının fotokopisi
Dipnotlar
1 Robert Lacey, TheKingdom (Krallık), Londra 1981, s. 119.
2 Ronald Storrs, Orientations (Hedefler), Londra 1945, ss. 152-6.
3 Lacey, op. cit., s. 182.
4 Impact International: “Can’t buy peace througy supplication. (Yalvarmalarla barış satın alınamaz), 15:19, Londra, 11-24 Ekim 1985, s. 9.
5 David Holden ve Richard Jones, The House of Saud (Suud Hanedanı), Londra 1981, s.53.
6 Bkz. Richard Aldington, Lawrence of Arabia: Biographical Enqui (Arabistan’ın Lawrence’ı: Bir Biyografik Araştırma), yeni baskı, Londra 1969.
7 Bkz. H. Montgomery Hyde, Solitary in the Ranks: Lawrence of Arabia as airman and private soldier (Rütbelerde Tek Başına: Arabistan’ın Lawrence’ı havacı
ve alelade asker), Londra 1977, s. 37.
8 The Guardian, Londra, 20.5.1985.
9 David Garnet (ed.), The letters of T. E. Lawrence of Arabia (Arabistan’ın T. E. Lawrence’ının mektupları), Londra 1964, s. 40.
10 Ibid., s. 152.
11 Ibid. ,ss.163ve 181.
12 Belki, Osmanlı İmparatorluğunu bölmek amacı güden savaş sırası gizli anlaşmalarını önceden sezmişti.
13 Garnett, op. cit . , ss. 185-6.
14 Ibid., ss. 181-2.
15 Ibid., s. ’94•
16 Ibid., s. 197.
17 Ibid., ss. 201-2.
18 Holden ve Jones, op. cit., ss. 33 ve 52.
19 Lacey, Op. cit., ss. 119-20.
20 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 371/3384/183770, P. I. D. “Kral Hüscyin’le ilgili İngiliz üstlenmeleri hakkında andırı”, gizli, tahminen 5.11.1918:
ayr. bkz. FO 371/22108/146/18; 153045/15, telyayazısı no. 623; 174974/17; ve George Antonius: The Arab Awakening: the story of the Arab national movement,
(Arap Uyanması:Arap ulusal akımının hikayesi), Londra 1938.
21 Garnett, op. cit., s. 210.
22 Ibid., s. 265.
23 Ibid., s. 183 ; ayr. bkz.: Lawrence’ın Sewen Pillarss of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtının önsözü.
24 Garnett, op. cit., s. 238.
25 Ibid . s. 244.
26 Ibid., s. 246.
l7 Ibid., s. 254.
28 Ibid., s. 256.
29 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri : FO 371/3384¨171983: Reginald Wingate’ten Arthur James Balfour’a gizli yazı no. 219, Ramleh, 21.9.1918, ilişikte,
Hicaz Kralının Mekke’den gönderdiği 28.8.1918 tarihli mektubun İngilizce çevirisi.
30 Garnett, op. cit., s. :258.
31 Hyde, op. cit., s. 19.
32 Garnett, op. cit., ss. 261-3.
33 Ibid., s. :284.
34 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 37/4236/E 129405.
35 Garnett, op. cit., ss. 294 ve 307-8.
36 Ibid., ss. 316-7.
37 Ibid., ss. 323, 328-9.
38 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 371/6350/E 4509-
39 Garnett, op. cit., s. 332.
40 Ibid., ss. 342-3 .
41 Ibid., s. 346.
42 Ibid., ss. 351-3.
43 lbid., s. 577.
44 Ibid., s. 599.
45 Ibid., s. 671-2.
46 Ibid., s. 693.
47 Ibid., s. 831.
48 Ibid., s. 871.
49 Ibid., s. 351.
50 Ibid., ss. 8723.
51 Storrs, op. cit., ss. 453•4.
52 Hyde, op. cit., s. 24.
53 Lawrence of Arabia (Arabistan’ın Lawrerıce’ı), Londra 1955, s. 820.
54 Hyde, op. cit., s. 19.
55 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 371/215/L 2540: W. G. Childs’ın kaleme aldığı andırı, Londra, 20.4.1926.
56 Lacey, op. cit., s. 123.
57 Ibid., s. 144.
58 Ibid., s. 135. Orijinal Pasajlar italik değildir.
http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/lawrence-hasimi-araplarini-osmanli-imparatorluguna-karsi-ayaklanmalari-icin-nasil-aldatti-ingiliz-gizli-belgelerine-gore/
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder