Abdurrahman Mustafa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdurrahman Mustafa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2017 Pazar

TÜRK DIŞ SİYASETİNDE SURİYE TÜRKMENLERİNE AYRILAN SİYASİ ALAN BÖLÜM 1


 TÜRK DIŞ SİYASETİNDE SURİYE TÜRKMENLERİNE AYRILAN SİYASİ ALAN., BÖLÜM 1 



3.1 Türk Kamuoyunda Türkmen Söyleminin Çıkışı ve Bu Söylemin Yükselmesine Sebep Olan Hadiseler: 

Ocak 2014 ve Sonrası “Çünkü biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var. Dolayısıyla burada olanlar, bitenler bizim asla seyirci kalmamıza fırsat vermez. 

Tam aksine oradaki sesleri duymak zorundayız, duyuyoruz ve tabii ki gereğini de yapmak durumundayız.'' (AK Parti, 2011) Dönemin Başbakanı Erdoğan 2011 
Temmuz’unda Hama’da sivillere karşı Esed askerlerinin uyguladığı orantısız şiddetten sonra bu açıklamayı yapmıştır. Bu açıklama büyük anlamda Türkmenler konusunun Ortadoğu siyasetinde önemli hale geldiğini de ifade eden bir açıklamadır. 

2014 yılından bu yana Türkiye’de yükselen Türkmen söylemi hem politikada hem halk tabanında varlık göstermektedir. Bunun yanında Türkmenler, araştırma yapılırken incelenen çalışmalar ve açıklamalarla genel itibariyle “Suriye’yi vatanları bilmekte ve Türkiye ise Türkmenler için bir anavatan olarak görülmektedir.” Ayrıca Suriye Türkmenleri, Türkiye’nin ulusal güvenliği, Türkmenlerin güvencesidir söylemi de Türkmen siyasetçiler arasında yer bulan bir söylemdir. 

Türkmenler muhalif safta yer almaya başladıklarından beri bölgede birçok aktör ve strateji değişikliği olmuştur. Suriye’de varlık göstermeyen güçlerin sonraki safhalarda Suriye sahasında askeri varlıklarıyla bulunmaları tüm muhalif direnişçiler gibi Suriyeli Türkmenlere de zorluk yaşatmıştır. Bu süreçte kimi zaman destek aldıkları ülkeler olsa da Türkmenler ana vatanları bildikleri Türkiye için “Allah’tan sonraki tek destekçimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir” görüşündedirler. Türkmenler Suriye’de Esed’i, militanları ve radikalistleri, 
Rusya’yı, IŞİD’i düşman olarak karşısında görmekte ve bu düşmanlarına karşı kimi zaman Türkiye ile işbirliği yapmaktadırlar bunun yanı sıra Katar, Suudi Arabistan, Azerbaycan da Suriye’de Türkmen muhalefetine kimi zaman destek vermektedir. Gücün temsil edildiği siyasette Türkmenler, Suriye içerisinde 2011’den bu yana birçok kademe kaydetmiştir. Bu anlamda Türkiye’nin Türkmenler konusundaki hassasiyeti kamuoyuna 2014 yılı sonrasında 
yansımıştır. 

Esasen Suriye’deki Türkmenler, Türkiye’de yeni dönemde Suriyeli mültecilerle eşdeğer tutulmaktaydı. Çünkü Suriye’den gelen mültecilerin yoğunlukla bulunduğu ülkemizde Suriyeli denince akla mülteciler gelmektedir. Oysa Türkiye’nin Ortadoğu yaklaşımında Suriyeli Türkmenler kilit bir role sahiptir ayrıca Suriye Türkmenleri Halep lehçesiyle akıcı bir Türkçe konuşmaktadırlar. Suriye’deki iç karışıklık süresinde İHH İnsani Yardım Vakfı’nın çektiği bazı sivil toplum kuruluşları da sürecin başlamasından itibaren Suriye’deki siviller ve kampanyalarda Türkmenlere yardım etmektedir. (İHH İnsani Yardım Vakfı) Ayrıca Kızılay da Suriye Türkmenleri’ne özellikle 2015 yılı sonrasında yoğun yardımlarda bulunmuştur.19 

19 Türk Kızılayı’nın son 1 ayda Bayırbucak Türkmen bölgesine 8 tır ve 2 kamyon yardım malzemesi gönderdiği bildirildi. (BYEGM, 2015) 

Türkmenlere yapılan yardımlar insani ve lojistik yarımları ve Suriye Türkmenleri için hayati nitelikteydi. Suriye Türkmenlere yapılan yardımlar onlar direniş 
gösterdiği sürede devam ederken ve bölgede IŞİD gibi de bir aktör belirmişken Türkiye basınında bir haber, Türk kamuoyunda “Türkmen” kelimesinin kullanımını çoğalttı. Tarih 29 Mayıs 2014’ü gösterdiğinde Cumhuriyet Gazetesi yazarı Can Dündar’ın haberi "İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar" başlığıyla yayımlandı. (BBC Türkçe, 2015) Erdoğan ise konuya ilişkin yaptığı açıklamada bu yardımların “Bayır-Bucak Türkmenlerine gittiğini açıklamaktaydı.” Yapılan 
haberin hukuki süreci işlemeye devam ederken Erdoğan o dönem konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Basın ahlakından uzaksın ki bu ülkede MİT’in yaptığı bir operasyona paralelle iş tutarak dünyaya göstermenin gayretine giriyorsun. Bu casusluktur, ajanlıktır. Yargıya suç duyurusunda bulunduk, gereği yapılacaktır.” ifadesini kullanmıştır. Davutoğlu ise konuya ilişkin olarak "İçinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmez, gidilen yol önemlidir” (BİRGün, 2015) ifadesiyle yapılan yardımların Türkmenler için hayati önemde olduğunu ve bunun bir devlet politikası olduğunu vurgulamıştır. 

3.2 Rusya’nın Suriye Krizine Müdahil Olması 

Rusya, Ortadoğu’daki krizlerin öncesinde Ukrayna’da yaşadığı uluslararası problemler nedeniyle Rusya’ya uygulanan ticari yaptırımlar Körfez ülkelerinin petrol konusunda ön plana çıkması ve bunun yanında doğalgaz ile yenilenebilir enerjinin artması Rusya için dezavantajlı bir durum teşkil etmekteydi. (Kuru, 2015) Enerji ticaretinin tehlikeli bir sürece girmesi, petrol fiyatlarındaki düşüşler Rusya için yeni bir süreci beraberinde getirmiştir. 

Rusya’nın yanında Suriye’de iç savaş PYD unsurlarının askeri hareketlenmesine de maruz kalmaktaydı. 2014 Eylül’ünde Suriye’nin kuzeyi Ayn-el Arap’da bir kuşatma başlatmıştır. YPG güçleri IŞİD’in elindeki Kobani’ye (Ayn-El Arap’a) karşı direniş göstermiştir. Bunu yaparken ÖSO ve bölgedeki diğer ülke askeri birlikleri de IŞİD’e karşı direnişin destekçisi olmuştur nitekim IŞİD, Mart 2015’te Kobani’den çekilmek durumunda kalmıştır. 

Suriye’de iç savaş başladığından beri Esed’e verilen destekler artarak devam etmekteydi. Lazkiye’de Ruslar tarafından kurulan hava üssü, sivil uyduların varlığı, Rus donanma gemilerinin Tartus Limanı’na giriş çıkış yapması ki Esed birliklerinin en yoğun olduğu Bölge Tartus ve civarıdır. Rus yapımı zırhlı araçların Esed kuvvetleri tarafından kullanılıyor olması da Rusya ile Suriye yönetiminin girdiği girift işbirliğini kanıtlamaktadır. (Marcus, 2015) 

Ayrıca Rusya ile Suriye’nin içinde bulunduğu kaçak silah ticaret ağı; ikilinin birlikte hareket etmesinde önemli bir rol oynuyordu. Rusya, Hafız Esed döneminden beri Suriye’yle sıkı ilişkiler içerisindeydi. Rusya için Suriye kaçak silah pazarı deposuydu ve yeni dönemde de Esed’e yardımın sadece silah kademesinde kalmayacağı, bu ilişkinin müdahale için bir sebep olacağı belliydi denilebilir. 

Rusya için Esed’i desteklemek ve rejimi ayakta tutmak uluslararası mecrada da karşısındaki aktörlere karşı elindeki bir kozdu. (IRIB World Service, 2015) Uluslararası politikada ABD’nin daha önce Ukrayna’da aldığı tutum; Rusya’nın Ortadoğu’da Suriye’ye yaptığı ve devamını getirdiği hamlenin sebeplerinden biridir ve masada söz sahibi olmak hatta elini güçlendirmek için Suriye’de varlık göstermeyi bir strateji olarak belirlemiştir. Ayrıca Rusya’nın Akdeniz’deki tek üssü Suriye’nin sahil kenti Tartus'ta yer almaktadır.IŞİD’in Suriye’de yer aldıktan sonraki dönemde 30 Eylül 2015’te Rusya, Suriye’ye Esed güçlerinin 
yanında yer almaya başlamış ve yetkililer Rusya’nın yaptığı hava saldırısının Humus kenti çevresine yapıldığını açıklamıştı. (BBC Türkçe, 2015) Konuya ilişkin yaptığı açıklamada ise Putin: “Eylemlerimiz kesin olarak, önceden saptanmış 
sınırlar içinde kalacak. Birincisi, sadece, özel olarak terörist gruplarla meşru mücadelesinde Suriye ordusunu destekleyeceğiz. İkincisi, destek havadan gelecek, kara operasyonlarına müdahil olunmayacak.” ifadelerini kullandı. Esed de Rus askerlerinin varlığını destekler yönde açıklamalarda bulunmuştur. 
Çatışmaların ilerlemesinin ardından Rusya da Suriye’de Esed’le beraber çatışan bölge askeri güçlerinden biri haline geldi. O dönem Suriye’nin içinde bulunduğu konum harita üzerinde gösterildiğinde karşımıza şöyle bir durum çıkıyordu. 



Şekil 3.1.Suriye’de Çatışan Güçler Haritası 

Rusya’ya yöneltilen suçlamalar bulunmaktadır ki bunlardan bazıları: ABD Savunma Bakanı Carter,"Rusya'nın durumu çelişkili. Bunu IŞİD'in bulunmadığı bölgelere hava saldırısı düzenlemeleri de gösteriyor. Oralarda IŞİD yok, başkaları var. Bu tür hareketler iç savaşı körüklemekten başka bir şeye yaramaz" (NTV, 2015) açıklamalarında bulundu. Ayrıca ABD ve Rusya’dan gerekli görevliler bir araya gelerek Suriye hava sahasında ABD-Rus uçaklarının aynı anda bulunmasını engellemek amacıyla toplantılar yapmıştır. 

ÖSO komutanlarından Cemil Salih de Rus hava saldırısında 8 ÖSO mensubunun öldüğünü açıkladı. Salih, ÖSO'nun karargahının bulunduğu Hama kırsalının hedef alındığını, ÖSO kontrolündeki bölgede IŞİD ögelerinin bulunmadığını vurguladı. Rus tarafından yapılan açıklamalarsa sivil yerleşimlerin vurulmadığı yönündeydi. 

Suriye Türkmenleri, sahada direniş gösterirken Esed askerleri ve IŞİD’in yanısıra bölgede eskiden beri Esed’e mali destek veren Rusya’yla da çatışıyordu. Türkmenler bu süreçte belirli noktalarda ÖSO ile işbirliği içerisinde ilerlemekte idi. Rusya’nın bölgede Türkmen Dağı’na karşı başlattığı saldırılar ve IŞİD’e karşı yaptığını dillendirdiği askeri harekatlar Suriye’de Türkmenler tarafından dostane karşılanmıyordu. Türkiye bu süreçte uluslararası mecrada Türkmenler için gerekli söylemlerde bulunup iç siyasette de kendisi için gerekli gördüğü 
adımları atmaya çalışıyordu. Küçük ve büyük konuyla ilgili tüm oluşumlar Suriye’deki aktörler karşısında Türrkmenler için yapılması gereken bir şeyler olduğu konusunda hemfikirdiler. 20Türkmen Köyleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ali Diler, “Türkmen Dağı’na yardımlarının süreceğini belirterek, “Türkmenler abluka altında. Çoluk-çocuk demeden bombalanıyorlar. Yasal sınırlar dâhilinde Kobani gibi bir koridorun Türkmen Dağı’na da açılmasını bekliyor ve istiyoruz. Yardımlarımızın ulaşması böylece çok daha kolaylaşacaktır” (HatayPress, 2014)dedi. 

Başbakan Davutoğlu o dönem yaptığı açıklamalarda da Rusların Türkmenlerin yaşadığı bölgelere yaptığı askeri müdahalenin takipçisi olduklarını dile getirmiş 
ve asıl hedeflerinin IŞİD olması gerekirken böylesi bir durumun kabul edilemeyeceği ni ifade etmiştir. Türkiye’nin oluşturmaya çalıştığı güvenli koridor Rusya ve Esed askerleri tarafından engellenmeye çalışıyordu ve bu hala devam etmektedir. Çünkü Türkmenlere yapılmak istenen yardımlar Suriye’deki bu muhalif birliğin desteklenip güçlenmemesi ve bölgede güçlenen yeni bir ses olmaması adına askeri ve siyasi manada elinden gelen hamleleri yapmaktadırlar. 

3.2.1 Bayır-Bucak Türkmenleri Söylemi 

Esasen Bayır-Bucak söylemi Türkiye’de Rusya’nın müdahaleleri sonrası artarak yer almaya başlamıştır ve bu kategorizasyon üzerinden siyaset söylemi hala yer almaktadır. Ancak tarihler 24 Kasım 2015’e geldiğinde Türkiye açısından benzerine pek rastlanmayan yaptırımlardan biri uygulanmıştır. Rusya’nın Esed ile girdiği Suriye konusundaki işbirlikleri 20 Şahsi fikrim Suriye’de Türkmen sahipleniciliğinin daha erken yapılması gerektiği yönündedir zira bu sayede 
Türkmenler Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Türkiye’nin siyasi desteğiyle daha ileri bir noktada olabilirdi. İç savaş sonrası hem siyasi hem askeri gelişim göstermesi Suriye’de Türkmen hareketlerinin emin adımlarla ilerlemesi yönünde bir dezavantajı beraberinde getirmiştir. 

sonrasında Rusya, düzenlediği askeri uçuşlarda Türk hava sahasını birkaç kez ihlal etmiş ve uyarı almıştır. Olayın gerçeklediği tarihe kadar Rusya, Türkiye hava sahasına girmemesi konusunda 5 kez gerekli makamlardan uyarı almıştır. (CNN Türk, 2015) “Rusya Federasyonu'na ait savaş uçakları Türk hava sahasını kasım ayından önce üç defa ihlal etti. 3 Ekim, 4 Ekim ve 29 Ekim tarihlerindeki ihlallerin ardından her seferinde uygun çerçevede davet edilen Rus yetkililere konuyla ilgili bilgilendirme yapıldı.” Bu ikazların ardındansa yine 15 Ekim’de gelen bir Rus heyetiyle diğer askeri konular ve Türkiye’nin özellikle Suriye sınırındaki angajman kuralları gündeme alındı. Görüşmede dokuz kişilik Rus askeri heyeti oniki kişilik Türk heyetten bilgi almıştır. İhlallerin ertesinde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg "Türkiye'nin hava sahasının aynı zamanda NATO'nun hava sahasıdır." demiştir. (Amerika'nın Sesi, 2015) Kasım 2015’te Rusya’nın IŞİD’e müdahale için girdiği Suriye’de Türkmenlerin yerleşim yerlerinin başını çeken stratejik noktada bulunan Bayır-Bucak yerleşimlerindeki sivillerin olduğu alanda saldırılar başlamıştı. Türkiye, bu süreçte hep Rusya 
ile bağlantı kurmuş hatta yaşanan olaylar sonrasında Rusya’nın Ankara büyükelçisi Lavrov Türk Dış İşleri Bakanlığı’na çağırılmıştır ve çatışmaların sınır güvenliği konusundaki kaygıları beraberinde getirdiği vurgulanmış 
olmakla birlikte bölgedeki sivillerin varlığına ve durumun hassasiyetine de değinilmiştir. Bu nedenle yapılan müdahalelerin ivedilikle sonlandırılması istenmiştir. (Hürriyet, 2015) Bu görüşme sonrasında Türkiye aynı zamanda 
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne “Esed yönetiminin Türkmenlere uyguladığı şiddetin değerlendirilmesi” yönünde başvuruda bulundu. Yaşanan hadiseler nedeniyle bölgedeki Türkmenler gruplar halinde yaşadıkları yerlerden ayrılıyorlardı ki bu zaten yapılan askeri müdahalelerin bir amacıydı zira Esed, Bayır Bucak gibi bir bölgede artık muhalif istemiyordu. 

Tüm ihlaller ve uyarılar sonrasında Türk Hava Kuvvetleri'ne ait iki keşif amaçlı uçuş gerçekleştiren F-16 tipi savaş uçağı tarafından 24 Kasım 2015 tarihinde 09:24 saatinde Rus Hava Kuvvetleri'ne ait Sukhoi Su-24 tipi21 bir saldırı uçağı düşürüldü. BM Genel Sekreterliği’ne ve BM Güvenlik Konseyi’ne bildirildiğine göre “milleti bilinmeyen iki adet SU-24 uçağının Türk hava sahasını 26 Haziran 2012 tarihli yeni askeri angajman kurallarına dayanılarak uyarmıştır. Tüm uyarılara rağmen hava sahasını ihlal ettiği ve acil telsiz kanalı yoluyla yapılan uyarılara da olumsuz yanıt verdiğinin belirtildiği bilinmektedir.” 

Uyarıları dinlemeyen uçaklar, 09:24'te 19.000 feet yükseklikte 17 saniye süresince 1.36 mil (2.19 km) boyunca Türk hava sahasını ihlâl etti. İhlalin ardından bir Rus uçağı Suriye hava sahasına geri döndü. Diğer Türk hava sahasında bulunan uçağa ise Türk F-16 uçakları 21 SU-24, 1970 ve 1980’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin her türlü hava koşulunda görev yapabilen en gelişmiş havadan tecrit ve saldırı uçağı olarak tasarlandı. (NTV, 2015) 
Angajman kurallarını dikkate alarak ateş açtı. Ateş edilen uçak Suriye sınırlarını içerisinde bir noktaya düştü. (Radikal, 2015) Uçağın pilotları paraşütle atladı. Atladıkları sırada bulundukları bölgede muhalifler tarafından pilotlara ateş 
açıldı ve atlayan pilotlardan biri Türkmen Dağı’ndaki Suriye Türkmen birliklerinin olduğu mevziye düştü. Pilotun ölü bedeni bölgedeki 10. Türkmen Tugayı tarafından bulundu. Paraşütle iniş yapan iki pilottan biri muhaliflerce açılan ateşle öldürülürken diğeri Esed’e bağlı birliklerin bulunduğu noktaya 
inmiş ve Rus tarafının yaptığı açıklamaya göre sağ olarak geri dönmüştür. Oysa Türkmen birliklerinin açıklaması iki pilotun da öldürüldüğü yönündedir. 

Barack Obama, olayın ertesinde “Rusya’nın muhalifler yerine IŞİD’i hedef alması durumunda böyle problemlerle karşılaşılmayacaktır ve Türkiye, kendi hava sahasını, topraklarını korumaya mecburdur.” (Al Jazerra, 2015) 

Davutoğlu ise hadise sonrası, “sınırı kim ihlal ederse böyle bir durumla karşılaşacağını” vurgulamıştır. 

3.3.2 Cenevre III Görüşmeleri 

İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılan görüşme öncesi amaç öncelikli olarak “Suriye’de ateşkesin sağlanması” ve ülkede bir geçiş hükümetinin kurulmasıydı. 
Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Mistura, Suriye’deki siyasi süreç başlatması beklenen toplantının davetlilerini açıkladığında, Cenevre görüşmesi değişik bir sürece doğru ilerlemiştir. Zira toplantının tarihinin de 25 Ocak’tan 29 Ocak’a ertlenmesi ve davetlilerin henüz kesinleşmemiş olması ve belirsizliği toplantının amacını bulandıran bir unsur olmuştur. 

Taraflar toplantıda bulunup siyasi açıdan başlayabilecek bir sürecin de aktörleri olarak yer almak istiyorlardı. Ancak taraflar birbirlerinin oturduğu masada yer almak istemiyordu. PYD, Suriye’deki muhalif güçlerce masada görülmek istenmezken Türkiye, İran, Katar; Suudi Arabistan da PYD’nin masada olmasını istemiyorlardı. Hatta Salih Müslim’in Mistura tarafından davet edilişinin belirsizliği ve toplantının ertelenmesi sürecin fiili olarak değişik bir noktaya ilerlemesini ABD ve müttefiklerinin bir seçim yapmaktaki zorluğu belki PYD’nin 
Rusya’ya yakınlaşması eksenine itmiştir. Ancak PYD ile ilintili olmayan Kürt gruplar toplantıda yer almıştır. (Çandar, 2016) Davetiyenin kimlere gittiği konusuna gelinirse; siyasi gruplardan “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu” ki bunun içerisinde aralarında Kürt Ulusal Konseyi, Türkmen Meclisi, Suriye Ulusal Konseyi gibi bir çok örgütün bulunduğu bir çatı örgütlenmedir . SMDK’yı George Sabra, Heysem Malih, Fuat Alliku, Nezir Hakim ve Süheyr Atasi temsil ediyor. (Stratejik Ortaklık, 2016) 


Ulusal Koordinasyon Heyeti Suriye’nin içinde faaliyet gösteren muhalif bir grup. Diğer muhalif gruplardan en önemli farkı, dış müdahaleye karşı olmasıyla birlikte protestoların barışçıl yöntemlerle yapılması gerektiğini söylemesi. UKH’yi Elis Mefrec, Abdülmecid Hamo ve Halaf Dahud temsil ediyor.Silahlı gruplardansa Ceyşül İslam ki onları temsilen Muhammed Alluş katılmıştır. ÖSO’yu Esat Zubi, Abdulbasit Tavil, Muhammed Abbud ve Muhammed Hac Ali temsil etmiştir. 

Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa'da, Riyad grubunun daveti üzerine Cenevre'ye gitti. Suriye’de diplomatik çözümü öngören ve Esad rejimi ile muhalif grup temsilcilerini bir araya getirmeyi amaçlayan Cenevre görüşmelerinde daha önce hiçbir Türkmen temsilci davet edilmemişti. (BengüTürk, 2016) 

Cenevre Görüşmeleri, tüm tarafların belli başlı bazı çıkar problemleri sebebiyle masaya oturamaması, sorunlar üzerinde müşterek paydada fikir birliğine varılamamış olması Cenevre Görüşmelerini bir kör düğümle sonuçlandırmıştır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***