Asher Karni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Asher Karni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2018 Pazar

Keşmir- Van / Kudüs -Washington Ekseninde Nükleer Şebekeler


Keşmir- Van / Kudüs -Washington Ekseninde Nükleer Şebekeler 



( Kaos Dansının sıra dışı Oyuncuları )
Behiç Gürcihan., 
2005-02-23

Analizden tortulaşan bünyemizi dünkü yazımızla havalandırıp, taze bir nefesle doldurduktan sonra ciğerlerimizi; analitik bakışın o tozlu raflarına tekrar geri dönelim.

Hatırlarsanız; 

Uzun zamandır; Türkiye'nin güvenlik kurmaylarının, "İran ile Anglo/Sakson Siyonist Cephe" arasında bir kontrollü savaş senaryosunun gündemde olabileceğini, olasılık matrikslerine dahil etmeleri gerektiğini savunuyoruz.

"Olasılık Matriksi" tanımını özellikle vurgulamak gerekiyor. Çünkü bu yazılarda öne sürülen tezi (Bkz. Tez'in Anlamı); "The Doğru" olarak değil; "Olası Doğru" olarak ortaya koyuyoruz ve bu "Olası Doğru"'nun dikkate alınmasının maliyetsiz; ama alınmamasının ülkemizin geleceği açısından çok maliyetli olacağının bilincinde olarak bu yazıları kaleme alıyoruz. 

Lafın tamamı aptala söylenirmiş sevgili okur. Bu köşeyi kalplerinde iyiniyet; beyinlerinde mantıkla okuyan sizlere herşeyi söylemeyi zül sayarız. 

Söz konusu dizinin son yazısında şöyle bir cümleyi dikkatinize sunmuştum : 

"Aşırı dindar (Ortodoks) Yahudi; Irak'tan getirilen nükleer malzemeleri; Ürdün'den alıp; ABD'deki bir Türkün firması aracılığı ile Pakistan üzerinden İran'a satıyor. Hakkında tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen; kış tatili için gittiği Denver'da tutuklanan aşırı dindar Yahudi; daha sonra yerel bir hahamın gözetiminde kalmak şartı ile serbest bırakılıyor"
Siyonist bir İsrail'li ile İran'ı nükleer silah ticareti piyasasında; ABD üzerinden bir araya getiren bu cümlenin ayrıntılarına girelim. 

Hatırlarsanız; bir ara Sibel Edmonds isimli ABD'li bir Türk Bayan; FBI'ın 11 Eylül saldırılarından önceden haberdar olduğunu açıklayarak ABD kamuoyunda dikkatleri üzerine çekmiş ve daha sonrasında bir çok soruşturmanın hedefi olmuştu.

Sibel Edmonds'un bu çıkışı doğrultusunda verdiği onlarca beyan arasından bizim sulandırılmış basın şu cümleyi manşetlerine çekmişti : 

MİT; FBI'a sızdı

MİT'in; FBI'a sızması haberleri üzerine hepimiz sokaklara dökülüp sevinç gösterisi yapmış ve bazı karamsarlarımız ise utanmadan MİT'i yıpratıp; "sızmışken niye CIA'ye de sızmıyorlar, çok da uzak değiller birbirine" şeklinde yazılar yazmışlardı. 

İşin Latifesi bir yana; 

Sibel Edmonds'ın o günlerde yayınlanan demeç fırtınası içerisinde bir unsur özellikle gözlerden kaçırıldı. Edmonds; FBI'ın 11 Eylül saldırılarını önceden bildiğinin yanısırıa;
Azerbaycan, Üzbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Pakistan ve Turkiye ekseninde faaliyet gösteren bir uyuşturucu/nükleer ticaret şebekesine dikkat çekiyordu.
Pakistan-El-Kaide-Bush-Ladin Ailesi-FBI'yı birbirine bağlayan Edmonds'ın hikayesi daha sonra gündemden düşürüldü ve hem anlattıkları, hem de anlattıkları ile ilgili yapılan soruşturmalar bizzat ABD Adalet Bakanı tarafından "devlet sırrı" ilan edilerek, üstü örtüldü. Edmonds'ın üzerinde şu an konuşma yasağı mevcut ve bizim aklımızda sadece "FBI'da Çalışan Türk Kadın", "MIT; FBI'a sızdı" gibi başlıklarla duruyor. 
Edmonds'un o ilk günkü demeçlerinde dikkat çektiği nükleer/uyuştucu ticaret şebekesine dair bir ayrıntı yine aynı günlerde su yüzüne çıktı : 
ABD'nin sulandırılmamış medyasında çıkan başlıklardan biri şuydu : 

ABD; İsrail'liyi Pakistan'a Nükleer Tetik Mekanizmaları Satmakla Suçluyor
Tabi tahmin edersiniz ki ; geçen senenin ortasında kamuoyuna sızan bu haber de örtbas edildi.

Hikayenin Merkezindeki isim: Asher Karni

50 yaşındaki, Güney Afrika'da yaşayan bu İsrail vatandaşının işi pek de öyle insanın kişisel özgeçmişine yazabileceği cinsten değil : Nükleer silah parçası ticareti. 
Asher Karni; siyonist bir Yahudi ve Denver'a kayak tatili için gittiğinde FBI tarafından tutuklanmasına ve daha sonra federal bir hapishaneden alınıp, bir kasabanın küçük hapishanesine koyulmasına ve sonrada o bölgenin hahamının gözetiminde serbest bırakılmasına sebep olan olaylar zinciri hayli ilginç..
( Bu dünyaya; nükleer silah ticareti yapan İsrail'li olarak doğmak varmış dedirtecek kadar güzel bir yargı silsilesi ile karşı karşıyayız)
Asher Karni; Pakistan ordusu ile bağlantısını saklamayan, Pakistan'lı müşterisi Humayun Khan'ın isteği üzerine 200 tane "yüksek gerilim kıvılcım tetiği" (spark gap) satın almak için harekete geçiyor. 
Bu cihazların özelliği; hem hastanelerde böbrek taşı cihazlarında kullanılabilmeleri, hem de nükleer silahlarda patlamayı gerçekleştiren tetik işlevi görmeleri. 
Karni'nin bu iş için temasa geçtiği ABD'li firma; sözkonusu cihaz üzerindeki ihracat sınırlamaları nedeniyle belli belgeler isteyince; Karni bu sefer ABD'de yaşayan bir Türk'ün firması olan Giza Technologies ile bağlantıya geçiyor ve Karni için; yaklaşık 10 nükleer bomba yapmaya yetecek sayıdaki tetiği bu firma satın alıyor ve Karni'nin Güney Afrika'daki firmasına yolluyor.
Bizim siyonist İsrail'li ise; Güney Afrika'ya gelen bu malları önce Dubai'de bir serbest bölgeye ihraç ediyor ve oradan Pakistan'daki müşterisinin verdiği adrese. 
Pakistan'ın başta İran olmak üzere; Kore'den Çin'e bir çok merkeze nükleer teknoloji satmak konusundaki marifetini söylemeye gerek yok sanırım. 
İşin ilginci; 15 yıl İsrail ordusunda görev yapıp Binbaşı olan; Museviliğin şeriatı Talmud uzmanı; Musevi bir kuruluşun isteği üzerine ailesi ile birlikte Güney Afrika'ya taşınacak kadar siyonist bir kafa yapısına sahip olan Karni'nin; İran-Pakistan eksenindeki bu ticareti gerçekleştirmesi. 
Karni'nin aynı zamanda; roket motorları ile ilgili parça peşinde olan Hindistan'lı bir müşterisi olduğunu da bilmek, resmimizi zenginleştirecektir. 
Bir haham gözetiminde ve bileğinde bir elektronik takip cihazı ile serbest bırakılan Karni'nin; Pakistan'daki müşterisi Humayun Khan'ın da ilginç bir özgeçmişi var. 
Babası olan Akram Khan'ın, 1957 yılında Nazi nükleer silah tüccarı ve şebeke işleticisi Alfred Hempel ile nükleer silah malzemesi ticareti yaptığı mektuplarla kanıtlanmış durumda. 1989 yılında ölene kadar nükleer silah teknolojisini yaymak için uğraşan Nazi Hempel; dünyada bu şebekenin kurucu babalarından. 

Dolayısı ile Önümüzde; 

İran'dan Kore'ye bir çok müşterisi olan Pakistan'lı bir "Müslüman"
ABD'den aldığı teknolojiyi Pakistan'dan İran'a bir çok noktaya satan İsrail'li bir "Yahudi"
İhracat sınırlamalarını aşmak için şirketini paravan olarak kullandıran ABD'li bir "Türk"
ve tarihin karanlık sayfalarından çıkagelen Alman bir "Nazi" var. 
Dünya jeopolitiğinin; "ABD şunu amaçlıyor ama başaramıyor" tarzı üniversite dış politika derslerinde okutulan dinamiklerden çok daha karmaşık ilişki şebekeleri tarafından şekillendirildiğine dair ufak bir potpuri sizin için.
Bu arada az kalsın söylemeyi unutuyordum : 
Karni'nin Pakistan'daki müşterisi ; sözkonusu cihazların amacının saklanması için, Pakistan'a kimin adına yollanmasını istiyor biliyor musunuz?
Ağa Khan Vakfı Üniversiteleri ve Hastaneleri
Önceki yazılardanhatırlayınız : 
İran merkezli Şii'liğin ezoterik bir kolu olan Hasan Sabah'ın temsil ettiği İsmaili tarikatının günümüzdeki temsilcilerinden sözediyoruz. 
Sülalecek Oxford gibi okullarda okuyan, aristokrat Aga Khan sülalesinin iki merkezleri var : İngiltere ve Pakistan. 

7 Şubatta Kaleme aldığımız; 

" Tanrısal Ruhbanların (İmam & Haham) Tarihsel İşbirliği " başlıklı yazıda; 
Kudüs'ü korumakla başladıkları görevlerini, ezoterik bir tarikata dönüşerek dünya çapında egemenlik hayalleri kurma yolunda geliştiren Tapınak Şovalyeleri ile; Alamut merkezli kurduğu tarikatını genişleten Sabah'ın ezoterik öğretisi arasındaki tarihsel işbirliğini gözler önüne sermiştik. 
Sözkonusu İsmaili tarikatının günümüzdeki uzantısı; siyonist bir Yahudi'nin, Pakistan'a nükleer malzeme sattığı şebeke çerçevesinde yine karşımıza çıkıyor. 

Tabi bu Şebekenin; 

FBI'dan çalışırken, yaptığı açıklamalar sonucu işinden olan ve Adalet Bakanlığı'nın açıklamalarına bizzat yasaklama getirdiği Sibel Edmonds'ın dikkat çektiği Afganistan-Türkiye ekseninde faaliyet gösteren uyuşturucu/nükleer şebeke ile paralellik göstermesi fazlası ile dikkat çekici. 
Tarihin tekerrür edip etmediğinden emin olmak bize bir şey kaybettirmez. 
Ama emin olmamak; bize çok şey kaybettirebilir.
Millet adına bu senaryonun doğru olma olasılığını araştıracak olanların dikkat etmesi gereken bir kaç soru daha var : 

1) Türkiye'de hangi aşiretvari yapılar uyuşturucu/nükleer kaçakçılık işinde; Afganistan-İran-Türkiye ekseninde faaliyet gösteriyor?
2) Polisten adam kaçırmakla gündeme gelen ve Türkiye Cumhuriyetine kafa tutan Bayram sülalesi ve Van'daki şebekeleri; CIA tarafından İran-Azerbaycan ekseninde; özellikle İran'ın kuzeyindeki Azeri bölgede kullanılıyor mu? Bu sülaleyi; sözkonusu bağlantıları mı bu kadar dokunulmaz kılıyor?
3) Pakistan'la Hindistan arasındaki tartışmalı bölge Keşmir; dünya uyuştucu/silah ticareti açısından nasıl bir ağırlığa sahip? Ağa Khan sülalesinin bu bölgenin yönetiminde rolü ne?
4) Biraz arşivlerde kaybolmanıza neden olabilir ama eliniz değmişken şu sorunun da cevabını bir araştırırsanız hayli aydınlatıcı olabilir : İran Hizbullah'ının kurulmasında dönme hahamlar nasıl bir rol oynuyorlar ? HAMAS'ın İsrail'in denetiminde, ilk ofisini İsrail'de açtığını biliyorsanız bu soru o kadar da saçma gelmeyecektir. 

İran-İsrail ekseninde oluşabilecek perde arkası işbirliklerine karşı uyanık kalmaya devam etmeliyiz. 
Dünya jeo-politiğini; ABD'nin resmi yayınlarındaki ve resmi-yarı resmi şahsiyetlerinin söylemlerine bakıp; "ABD şunu yapmak istiyor" seviyesinde değerlendirmekten bir zarar gelmez; 
Fakat dünyaya bakışınızı sadece o seviyede tutup; 
Söz konusu söylemlerin daha makro bir planı perdelemeye hizmet etme olasılığını gözardı etmek; 
ABD'nin; içinde farklı çıkar odaklarının egemenlik savaşı verdiği bir kabuk devlet olduğunu unutmak; ve ülkemizin gelecek projeksiyonlarını tekdüze ve sığ bir stratejik anlayış üzerinden kurgulamak çok büyük zararlar verebilir.
Bir yönde endoktrine edilmiş beyinler; nihai tahlilde, doktrinasyona hakim olanların makro planları çerçevesinde çözüm setleri oluşturabilirler. 
Bu açıdan bakıldığında; " Anti-Amerikancılık " bile, ABD'nin elinde çıkarına kurgulayabileceği bir karşı dinamik haline dönüşebilir. 
Zaman masayı devirip; 
Kendi kurallarımızı ve kendi oyunumuzu kurma zamanıdır. 
Birilerinin kurduğu satranç tahtası ve kuralları üzerinden; ancak Şah-Matı nasıl geciktirecegimizin stratejisini kurgulayabiliriz.
Bu ise vatanseverler için asla bir seçenek değildir.

http://acikistihbarat.com/Haberler/1-Yazilar-Ke%C5%9Fmir-%20Van%20-%20Kud%C3%BCs%20-Washington%20Ekseninde%20N%C3%BCkleer%20%C5%9Eebekeler%20(Kaos%20dans%C4%B1n%C4%B1n%20s%C4%B1rad%C4%B1%C5%9F%C4%B1%20oyuncular%C4%B1)-1



***