BEHİÇ GÜRCİHAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BEHİÇ GÜRCİHAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2018 Pazar

Keşmir- Van / Kudüs -Washington Ekseninde Nükleer Şebekeler


Keşmir- Van / Kudüs -Washington Ekseninde Nükleer Şebekeler 



( Kaos Dansının sıra dışı Oyuncuları )
Behiç Gürcihan., 
2005-02-23

Analizden tortulaşan bünyemizi dünkü yazımızla havalandırıp, taze bir nefesle doldurduktan sonra ciğerlerimizi; analitik bakışın o tozlu raflarına tekrar geri dönelim.

Hatırlarsanız; 

Uzun zamandır; Türkiye'nin güvenlik kurmaylarının, "İran ile Anglo/Sakson Siyonist Cephe" arasında bir kontrollü savaş senaryosunun gündemde olabileceğini, olasılık matrikslerine dahil etmeleri gerektiğini savunuyoruz.

"Olasılık Matriksi" tanımını özellikle vurgulamak gerekiyor. Çünkü bu yazılarda öne sürülen tezi (Bkz. Tez'in Anlamı); "The Doğru" olarak değil; "Olası Doğru" olarak ortaya koyuyoruz ve bu "Olası Doğru"'nun dikkate alınmasının maliyetsiz; ama alınmamasının ülkemizin geleceği açısından çok maliyetli olacağının bilincinde olarak bu yazıları kaleme alıyoruz. 

Lafın tamamı aptala söylenirmiş sevgili okur. Bu köşeyi kalplerinde iyiniyet; beyinlerinde mantıkla okuyan sizlere herşeyi söylemeyi zül sayarız. 

Söz konusu dizinin son yazısında şöyle bir cümleyi dikkatinize sunmuştum : 

"Aşırı dindar (Ortodoks) Yahudi; Irak'tan getirilen nükleer malzemeleri; Ürdün'den alıp; ABD'deki bir Türkün firması aracılığı ile Pakistan üzerinden İran'a satıyor. Hakkında tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen; kış tatili için gittiği Denver'da tutuklanan aşırı dindar Yahudi; daha sonra yerel bir hahamın gözetiminde kalmak şartı ile serbest bırakılıyor"
Siyonist bir İsrail'li ile İran'ı nükleer silah ticareti piyasasında; ABD üzerinden bir araya getiren bu cümlenin ayrıntılarına girelim. 

Hatırlarsanız; bir ara Sibel Edmonds isimli ABD'li bir Türk Bayan; FBI'ın 11 Eylül saldırılarından önceden haberdar olduğunu açıklayarak ABD kamuoyunda dikkatleri üzerine çekmiş ve daha sonrasında bir çok soruşturmanın hedefi olmuştu.

Sibel Edmonds'un bu çıkışı doğrultusunda verdiği onlarca beyan arasından bizim sulandırılmış basın şu cümleyi manşetlerine çekmişti : 

MİT; FBI'a sızdı

MİT'in; FBI'a sızması haberleri üzerine hepimiz sokaklara dökülüp sevinç gösterisi yapmış ve bazı karamsarlarımız ise utanmadan MİT'i yıpratıp; "sızmışken niye CIA'ye de sızmıyorlar, çok da uzak değiller birbirine" şeklinde yazılar yazmışlardı. 

İşin Latifesi bir yana; 

Sibel Edmonds'ın o günlerde yayınlanan demeç fırtınası içerisinde bir unsur özellikle gözlerden kaçırıldı. Edmonds; FBI'ın 11 Eylül saldırılarını önceden bildiğinin yanısırıa;
Azerbaycan, Üzbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Pakistan ve Turkiye ekseninde faaliyet gösteren bir uyuşturucu/nükleer ticaret şebekesine dikkat çekiyordu.
Pakistan-El-Kaide-Bush-Ladin Ailesi-FBI'yı birbirine bağlayan Edmonds'ın hikayesi daha sonra gündemden düşürüldü ve hem anlattıkları, hem de anlattıkları ile ilgili yapılan soruşturmalar bizzat ABD Adalet Bakanı tarafından "devlet sırrı" ilan edilerek, üstü örtüldü. Edmonds'ın üzerinde şu an konuşma yasağı mevcut ve bizim aklımızda sadece "FBI'da Çalışan Türk Kadın", "MIT; FBI'a sızdı" gibi başlıklarla duruyor. 
Edmonds'un o ilk günkü demeçlerinde dikkat çektiği nükleer/uyuştucu ticaret şebekesine dair bir ayrıntı yine aynı günlerde su yüzüne çıktı : 
ABD'nin sulandırılmamış medyasında çıkan başlıklardan biri şuydu : 

ABD; İsrail'liyi Pakistan'a Nükleer Tetik Mekanizmaları Satmakla Suçluyor
Tabi tahmin edersiniz ki ; geçen senenin ortasında kamuoyuna sızan bu haber de örtbas edildi.

Hikayenin Merkezindeki isim: Asher Karni

50 yaşındaki, Güney Afrika'da yaşayan bu İsrail vatandaşının işi pek de öyle insanın kişisel özgeçmişine yazabileceği cinsten değil : Nükleer silah parçası ticareti. 
Asher Karni; siyonist bir Yahudi ve Denver'a kayak tatili için gittiğinde FBI tarafından tutuklanmasına ve daha sonra federal bir hapishaneden alınıp, bir kasabanın küçük hapishanesine koyulmasına ve sonrada o bölgenin hahamının gözetiminde serbest bırakılmasına sebep olan olaylar zinciri hayli ilginç..
( Bu dünyaya; nükleer silah ticareti yapan İsrail'li olarak doğmak varmış dedirtecek kadar güzel bir yargı silsilesi ile karşı karşıyayız)
Asher Karni; Pakistan ordusu ile bağlantısını saklamayan, Pakistan'lı müşterisi Humayun Khan'ın isteği üzerine 200 tane "yüksek gerilim kıvılcım tetiği" (spark gap) satın almak için harekete geçiyor. 
Bu cihazların özelliği; hem hastanelerde böbrek taşı cihazlarında kullanılabilmeleri, hem de nükleer silahlarda patlamayı gerçekleştiren tetik işlevi görmeleri. 
Karni'nin bu iş için temasa geçtiği ABD'li firma; sözkonusu cihaz üzerindeki ihracat sınırlamaları nedeniyle belli belgeler isteyince; Karni bu sefer ABD'de yaşayan bir Türk'ün firması olan Giza Technologies ile bağlantıya geçiyor ve Karni için; yaklaşık 10 nükleer bomba yapmaya yetecek sayıdaki tetiği bu firma satın alıyor ve Karni'nin Güney Afrika'daki firmasına yolluyor.
Bizim siyonist İsrail'li ise; Güney Afrika'ya gelen bu malları önce Dubai'de bir serbest bölgeye ihraç ediyor ve oradan Pakistan'daki müşterisinin verdiği adrese. 
Pakistan'ın başta İran olmak üzere; Kore'den Çin'e bir çok merkeze nükleer teknoloji satmak konusundaki marifetini söylemeye gerek yok sanırım. 
İşin ilginci; 15 yıl İsrail ordusunda görev yapıp Binbaşı olan; Museviliğin şeriatı Talmud uzmanı; Musevi bir kuruluşun isteği üzerine ailesi ile birlikte Güney Afrika'ya taşınacak kadar siyonist bir kafa yapısına sahip olan Karni'nin; İran-Pakistan eksenindeki bu ticareti gerçekleştirmesi. 
Karni'nin aynı zamanda; roket motorları ile ilgili parça peşinde olan Hindistan'lı bir müşterisi olduğunu da bilmek, resmimizi zenginleştirecektir. 
Bir haham gözetiminde ve bileğinde bir elektronik takip cihazı ile serbest bırakılan Karni'nin; Pakistan'daki müşterisi Humayun Khan'ın da ilginç bir özgeçmişi var. 
Babası olan Akram Khan'ın, 1957 yılında Nazi nükleer silah tüccarı ve şebeke işleticisi Alfred Hempel ile nükleer silah malzemesi ticareti yaptığı mektuplarla kanıtlanmış durumda. 1989 yılında ölene kadar nükleer silah teknolojisini yaymak için uğraşan Nazi Hempel; dünyada bu şebekenin kurucu babalarından. 

Dolayısı ile Önümüzde; 

İran'dan Kore'ye bir çok müşterisi olan Pakistan'lı bir "Müslüman"
ABD'den aldığı teknolojiyi Pakistan'dan İran'a bir çok noktaya satan İsrail'li bir "Yahudi"
İhracat sınırlamalarını aşmak için şirketini paravan olarak kullandıran ABD'li bir "Türk"
ve tarihin karanlık sayfalarından çıkagelen Alman bir "Nazi" var. 
Dünya jeopolitiğinin; "ABD şunu amaçlıyor ama başaramıyor" tarzı üniversite dış politika derslerinde okutulan dinamiklerden çok daha karmaşık ilişki şebekeleri tarafından şekillendirildiğine dair ufak bir potpuri sizin için.
Bu arada az kalsın söylemeyi unutuyordum : 
Karni'nin Pakistan'daki müşterisi ; sözkonusu cihazların amacının saklanması için, Pakistan'a kimin adına yollanmasını istiyor biliyor musunuz?
Ağa Khan Vakfı Üniversiteleri ve Hastaneleri
Önceki yazılardanhatırlayınız : 
İran merkezli Şii'liğin ezoterik bir kolu olan Hasan Sabah'ın temsil ettiği İsmaili tarikatının günümüzdeki temsilcilerinden sözediyoruz. 
Sülalecek Oxford gibi okullarda okuyan, aristokrat Aga Khan sülalesinin iki merkezleri var : İngiltere ve Pakistan. 

7 Şubatta Kaleme aldığımız; 

" Tanrısal Ruhbanların (İmam & Haham) Tarihsel İşbirliği " başlıklı yazıda; 
Kudüs'ü korumakla başladıkları görevlerini, ezoterik bir tarikata dönüşerek dünya çapında egemenlik hayalleri kurma yolunda geliştiren Tapınak Şovalyeleri ile; Alamut merkezli kurduğu tarikatını genişleten Sabah'ın ezoterik öğretisi arasındaki tarihsel işbirliğini gözler önüne sermiştik. 
Sözkonusu İsmaili tarikatının günümüzdeki uzantısı; siyonist bir Yahudi'nin, Pakistan'a nükleer malzeme sattığı şebeke çerçevesinde yine karşımıza çıkıyor. 

Tabi bu Şebekenin; 

FBI'dan çalışırken, yaptığı açıklamalar sonucu işinden olan ve Adalet Bakanlığı'nın açıklamalarına bizzat yasaklama getirdiği Sibel Edmonds'ın dikkat çektiği Afganistan-Türkiye ekseninde faaliyet gösteren uyuşturucu/nükleer şebeke ile paralellik göstermesi fazlası ile dikkat çekici. 
Tarihin tekerrür edip etmediğinden emin olmak bize bir şey kaybettirmez. 
Ama emin olmamak; bize çok şey kaybettirebilir.
Millet adına bu senaryonun doğru olma olasılığını araştıracak olanların dikkat etmesi gereken bir kaç soru daha var : 

1) Türkiye'de hangi aşiretvari yapılar uyuşturucu/nükleer kaçakçılık işinde; Afganistan-İran-Türkiye ekseninde faaliyet gösteriyor?
2) Polisten adam kaçırmakla gündeme gelen ve Türkiye Cumhuriyetine kafa tutan Bayram sülalesi ve Van'daki şebekeleri; CIA tarafından İran-Azerbaycan ekseninde; özellikle İran'ın kuzeyindeki Azeri bölgede kullanılıyor mu? Bu sülaleyi; sözkonusu bağlantıları mı bu kadar dokunulmaz kılıyor?
3) Pakistan'la Hindistan arasındaki tartışmalı bölge Keşmir; dünya uyuştucu/silah ticareti açısından nasıl bir ağırlığa sahip? Ağa Khan sülalesinin bu bölgenin yönetiminde rolü ne?
4) Biraz arşivlerde kaybolmanıza neden olabilir ama eliniz değmişken şu sorunun da cevabını bir araştırırsanız hayli aydınlatıcı olabilir : İran Hizbullah'ının kurulmasında dönme hahamlar nasıl bir rol oynuyorlar ? HAMAS'ın İsrail'in denetiminde, ilk ofisini İsrail'de açtığını biliyorsanız bu soru o kadar da saçma gelmeyecektir. 

İran-İsrail ekseninde oluşabilecek perde arkası işbirliklerine karşı uyanık kalmaya devam etmeliyiz. 
Dünya jeo-politiğini; ABD'nin resmi yayınlarındaki ve resmi-yarı resmi şahsiyetlerinin söylemlerine bakıp; "ABD şunu yapmak istiyor" seviyesinde değerlendirmekten bir zarar gelmez; 
Fakat dünyaya bakışınızı sadece o seviyede tutup; 
Söz konusu söylemlerin daha makro bir planı perdelemeye hizmet etme olasılığını gözardı etmek; 
ABD'nin; içinde farklı çıkar odaklarının egemenlik savaşı verdiği bir kabuk devlet olduğunu unutmak; ve ülkemizin gelecek projeksiyonlarını tekdüze ve sığ bir stratejik anlayış üzerinden kurgulamak çok büyük zararlar verebilir.
Bir yönde endoktrine edilmiş beyinler; nihai tahlilde, doktrinasyona hakim olanların makro planları çerçevesinde çözüm setleri oluşturabilirler. 
Bu açıdan bakıldığında; " Anti-Amerikancılık " bile, ABD'nin elinde çıkarına kurgulayabileceği bir karşı dinamik haline dönüşebilir. 
Zaman masayı devirip; 
Kendi kurallarımızı ve kendi oyunumuzu kurma zamanıdır. 
Birilerinin kurduğu satranç tahtası ve kuralları üzerinden; ancak Şah-Matı nasıl geciktirecegimizin stratejisini kurgulayabiliriz.
Bu ise vatanseverler için asla bir seçenek değildir.

http://acikistihbarat.com/Haberler/1-Yazilar-Ke%C5%9Fmir-%20Van%20-%20Kud%C3%BCs%20-Washington%20Ekseninde%20N%C3%BCkleer%20%C5%9Eebekeler%20(Kaos%20dans%C4%B1n%C4%B1n%20s%C4%B1rad%C4%B1%C5%9F%C4%B1%20oyuncular%C4%B1)-1



***

Devletler ve Trumpları

Devletler ve Trumpları 



Behiç Gürcihan / Açık İstihbarat,


BEHİÇ GÜRCİHAN,
OYUN BOZAN.,
2016-11-13



Devletler Tıkanır.

Damarlarında yılların biriktirdiği tortularla akan kan akmamaya başlar ve bürokratik organlar arasında iletişimsizlik had safhaya ulaşır. Bu tıkanıklığın toplumda ayna görüntüleri olarak cep cep huzursuzluklar baş gösterir.
İşte bu noktada Devletlerin içinde klikleşmeler başlar. Toplumda baş gösteren rahatsızlıklardan da referans alan bu klikler Devlet'e dair farklı mefkureler/idealler çevresinde toplanırlar. 

Topluma göre farklılıklar gösteren bu mefkureler çoğu zaman benzer bir dikotomi(iki kutupluluk) üzerinden birbirine karşı konuşlanır.
Osmanlı'da İslamcılık/Turancılık 'a karşı Anadolu hareketi; ABD'de küresel yayılmacılığa karşı izolasyoncular bu dikotomilere tarihten iki örnek olarak karşımızda.

Bu mefkurelere özenenlerin liberal veya muhafazakar kamplarda yeralması tamamen kendi toplumsal sosyoloji ve siyasi diyalektikleri ile bağlantılıdır ama "önce yurtta sulh" diyenlerle "dünyada sulh da bizden sorulur" un  çekişmesi kadimdir.
Tıkanan bir Devlet'in vücudu üzerinde bu iki farklı hayalet çatışmaya başladığı noktada yatay hiyerarşiler üzerinden cuntalaşmalar başlar. Devletin standart dikey hiyerarşi üzerinden işleyişine paralel bu yatay hiyerarşiler bir dava etrafında farklı bürokratik organlar bünyesinden adam devşirir.
Herkesin sorusu aynı ("Bu Devlet/ülke nasıl kurtulur?") cevabı farklıdır.

Devlet içi savaşlar başlamıştır.

Türkiye Devlet'i ve  Millet'i 1997-1999 aralığında en ciddi kalp krizlerini yaşadığında başlayan cuntalaşma 2000'lerin başına gelindiğinde iyice belirginleşmeye başlamıştı.
21. yy'a tıkanan Devlet bünyesinde tortulaşmış en az 3 cunta ile girdik.
Bir cunta diğerinden daha akıllı idi ve ABD Devleti içindeki baskın cunta (neocon) ile müttefikti.
Bu cunta diğer iki cuntayı ustaca "Ergenekon" ve Balyoz süreçlerinin içine çekip kendi darbesini "darbe yapacaklar" yaygarası altında diğerlerinin üzerine yıktı ve hepimizin malumu tarihi tiyatroyu sahneledi.
Bu cunta; hiç bir Devlet restorasyon projesinin Milletten bağımsız yapılamayacağını bilecek kadar akıllıydı ve o yüzden Devlet'in çevresine tadilat perdesini çekerken tadilat perdesinin yüzüne de Tayyip Erdoğan portresini astı.
Pınarhisar cezaevinde özel şartlarda son antremanı yaptırılan Erdoğan ideal adaydı. Duruşu ve karakteri; ahlakı ve aklı ile Türk Milleti'nin özgül ağırlığının "bizden biri" diyeceği bir profil idi. 

Zamanında  Hürriyet'in hakkında attığı "Kaçak evde oturuyor" manşetlerine sinirlendiğinde ona şu söylenmişti:

"Telaşlanma onlar sana çalışıyor. Bu ülkede kaçak evde oturan milyonlar var. O manşetleri görünce, 'bu adam bizden' diyorlar"

Türkiye'deki ve ABD'deki psikolojik harp üstadlarının(FETÖ'nün patronları) ustaca işlediği Tayyip Erdoğan figürü Devlet'in restorasyon projesinin yüzü haline getirildi.

Bu tarz restorasyon projelerinde ortaya çıkabilecek toplumsal ve bürokratik dirençler Dink suikasti ve "Ergenekon" operasyonları gibi toplumu ve bürokrasiyi paralize eden şoklarla aşıldı. Toplumun özgül ağırlığını temsil eden muhafazakar kitleler ise RTE'nin "networking" başarısının da katkısı ile tek bir lider arkasında ; kalan kitle de karşısında hizaya sokuldu. 
Toplumu yönlendirmek  artık bir tahtırevalliyi idare etmek kadar kolay hale gelmişti.

Sonuçta Devlet içindeki savaşı Tayyip Erdoğan'ı sahaya süren cunta kazandı ve Devlet'i "Yeni Türkiye-Osmanlı" mefkuresi yolunda dönüştürdü; dönüştürmeye devam ediyor.

Bu iç akıl bu süreçte o kadar ustalaştı ki; Devlet içi yeni cuntaları tespit edip, onların ayranını köpürtüp kendi lehine yeni dinamikler yaratmadaki becerisini son olarak 15 Temmuz darbe girişiminde gördük. 
Bir kısım TSK içi muhalif, Fetullahçı ajanlar tarafından kışkırtılıp sahaya sürüldü ; yüzlerce masumun katli ile sonuçlanan süreçte bir kez daha darbe girişiminden darbe çıkartıldı.
Devlet'in restorasyon projesi sürüyor ; içerdeki  ufak direniş odakları AKP'nin ufak adamlarla yaptığı geçici ittifaklarla aşılmaya çalışılıyor.
Bu restorasyon projesinin bir benzerine ise ABD'de start verildi.

Tıkanmış bir diğer Devlet olarak ABD.

ABD Devletinin tıkanmışlığı bir kaç sene önceki bütçe sürecinde  iyice ayyuka çıkmıştı. ABD bütçesini geçiremedi, bütçesiz kaldı.
Hedefine koyduğu ülkeler için uydurduğu "failed state" kategorisine kendisi düştü.
Yıllardır finans kapitalin kucağında altyapısını, eğitim sistemini ve imalat sanayini ihmal eden ABD'de elitlerle avamın arasındaki fark 2008 krizinden sonra daha da açılmıştı. ABD şehirleri sadece alt sınıfın değil orta sınıfların da sessiz çığlıklarına sahne olmaya başladı. Avamın iyice huzursuzlanmaya başladığı noktada kimsenin şerif bile olamaz dediği bir portre tabandan yükselmeye başladı.
ABD'nin liberal kesimlerinin toplumun geneline empoze etmeye çalıştığı değerler bütününe (political correctness, lgbt hakları,eşcinsel evlilikleri,vs.)  alerji duymaya başlayan muhafazakar kitleler üzerinde sörf yapan muhafazakar muhalefet kanalları arttı. IŞİD projesi anti-İslamcılık üzerinden bu muhalefeti ayrıca güçlendirdi.
Bütün komplo teorilerinden bağımsız olarak 11 Eylül sonrasında ABD'de eyaletlerini merkezi federatif devlete bağlayan bağlar özellikle güvenlik bürokrasisi üzerinden güçlendirilmeye başlanmıştı (Bkz: Patriot Yasası). Özellikle eyalet polisleri ile FBI ; Homeland Security  bakanlığı kanalları ile daha sıkı bir işbirliğine girdi.
ABD Devleti içinde yaşanan cunta savaşlarında Neoconların tasfiyesi sonrasında özellikle FBI'ın "İsrail lehine casusluk" soruşturmaları perde arkasında hız kazandı; bir çok isim mini "Ergenekon" usullleri ile tasfiye edildi.
ABD  Devleti içinde , İsrail ile araya mesafe konmasını ve ABD'nin çıkarlarının İsrail çıkarları lehine  feda edildiğini savunmaya başlayan "ulusalcı" anlayış güç kazanmaya başladı.
Hem içindeki, hem dışındaki dengeler nedeni ile İsrail'e karşı açıkca cephe açamayacağını bilen ulusalcı ABD; İsrail'e "one minute" 'i  Türkiye/RTE üzerinden söyledi.
Her tıkanan Devlet yapısında olduğu gibi işte bu klik savaşlarının yoğunlaştığı bir noktada Trump figürü sahneye sürüldü.

Bu Figür aynen Erdoğan gibi, ABD Devleti'nin çevresine çekilecek "Tadilattayız" perdesine asılacak posterdir.

Mevcut hakim elitlerin bu postere verdiği aşırı duygusal tepki ile zamanında RTE seçildiğinde şoke olan laik şehirli kitlenin tepkisi sosyolojik olarak aynı kulvarın yolcusudur. 
Alışık oldukları düzenin ayaklarının altından kaydığını hissederken yine de bunun geçici bir sapma olduğunu ümit eden bir gayretle sokağa düşen ABD'lilerin  "Cumhuriyet mitingleri"  
ABD Devleti içindeki klik savaşlarını kızıştıracaktır fakat tarih uzun vadede hep yükselen ve yaygın bir toplumsal dalganın enerjisini kullanabilenlerin galip geldiğini bize göstermiştir.
Türkiye'de RTE , ABD'de Trump işte bu sosyolojik dalganın önyüzleri olarak Devlet içindeki kliğin poster çocuğu olarak sahneye sürülmüştür.
ABD ile Türkiye arasında tarihsel süreci bizimkinden farklı kılabilecek bir dizi ayrıntı mevcut. Neticede toplumsal çeşitliliği bizden çok daha yüksek; devlet içi kontrol/denetleme mekanizmaları bizden daha güçlü ve yargı sistemi yapısal olarak farklı bir canlı olan bir organizmanın yaşayacaklarının Türkiye'nin yaşadıkları ile birebir paralellik arzedeceğini  öngörmek safdillik olacaktır.
Fakat ABD'nin sırf ABD olduğu için dünyayı dönüştürmeye soyunan küresel güçlerin hedefinde olmayacağı ve bu küresellere karşı ABD devleti ve toplumu içinde de karşı odakların kristalize olmadığını varsaymak da eşit derecede safdilliktir.
Küreseller için ABD de bir hedeftir. Gerekirse parçalanması gereken bir hedef.
ABD içinde birileri , mevcut küresel gidişat ile ABD'nin bir bütün olarak kalamayacağını gördüler ve bu gidişata karşı cevap olarak ABD Devleti'nin federalizmden üniterleştirmeye doğru evriltecek bir konsolidasyon projesi başlattılar.

Bu proje küresellerin ekonomik ve politik düzeyde bir çok planına aykırı. (Örnek: Transpasifik, TransAmerika, TransAtlantik ticaret anlaşmaları)
Devletin konsolidasyon süreci yürütürken küresellerin kışkırtabileceği onlarca toplumsal dinamiğe karşılık (Bkz. California) ; ABD Devleti'nin toplumdaki özgül ağırlığı olan kitleyi gerektiğinde tutacak, gerektiğinde harekete geçirecek bir lidere ihtiyacı vardı.

Ve o lideri Trump'ta buldu.

Hem dili, hem vücud dile  ile sıradan ABD'linin " Bu adam benden " diyebileceği ideal bir portre Trump.
Politik söylemi "Kadına wo-man demeyelim, çünkü o erkeğin önünde eğilme kökünden geliyor/Tarihe his-story demeyelim çünkü o erkeğin tarihi demek" düzlemine sıkıştıran dangalak liberal solcuların asla anlayamacağı bir damardan avamın özüne hitap ediyor.
Avamın açlığına midesinden; iktidarsızlığına " Erkek" Söylem üzerinden derman oluyor.
RTE'nin bir yandan kömür/makarna, bir yandan Osmanlı hayali dağıtması gibi;
Trump ta bir yandan iş/yol/altyapı , diğer yandan " Yeniden Güçlü Amerika " hayali dağıtıyor.
İzleyip hep beraber göreceğiz;
ABD Devleti'nin bu restorasyon projesinde koçluk yaptıkları bizimkiler kadar başarılı olup olamayacaklarını.
ABD'nin Diyarbakır'ı California 'ya ;

ABD'nin ABD'si İngiltere'ye ve ABD'nin Soros'u Soros'a özellikle dikkat etmeyi unutmadan.

Soruyorlar;
Açık İstihbarat bir yıl önceden beri nasıl "Trump Seç(tir)ilecek" tespitinde bu kadar ısrar etti diye?
Cevap soruda gizli:

Kendi Eko odasından dışarısını duyabilen kulaklar;
Kendi Yansımasından ötesini görebilen gözler;
Kendi Derdinden başkasının Derdini hissedebilen kalpler ve 
Kendi Gururunda / Goygoyunda boğulmayan akıllar için.. Her şey 

AÇIK İSTİHBARAT.


B.G.

http://acikistihbarat.com/Haberler/1098-Yazilar-Devletler%20ve%20Trumplar%C4%B1%20-%20Behi%C3%A7%20G%C3%BCrcihan%20-%20A%C3%A7%C4%B1k%20%C4%B0stihbarat-1098

***