ABD ve Avrupa ilişkileri Büyük bir Dönemeçte..
ABD ve Avrupa ilişkileri büyük bir dönemeçte..
Prof.Dr.Sait Yılmaz
05 Temmuz 2018
Giriş
Avrupa ile ABD arasındaki ilişkiler, Avrupalı göçmenlerin Yeni Dünya’ya göç ettiği 17. ve 18. yüzyıla kadar geri gider. Kuzey Atlantik’in iki yakası arasındaki
ilişkiler; siyasi, askeri ve ekonomik olduğu kadar tarihi ve sosyal kapsamdadır. Batı Avrupa ülkeleri ABD ile insan hakları, özgürlükler, demokrasi, sivil toplum
gibi aynı değerleri paylaşırlar. Ancak, iki taraf arasındaki bugünkü ilişkiler, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası, ABD’nin küresel hegemon güç olarak ortaya çıkması ve Sovyet tehdidi ile şekillendi. Bu ilişkilerin günümüzdeki kurumsallaşmış güvenlik yapısı, 70 yıldır Kuzey Atlantik İttifakı yani NATO olageldi.
ABD ve Batı Avrupa’nın ticareti yıllık 770 milyar dolar civarında, 40 milyon kişiye istihdam sağlıyor ve karşılıklı yatırım 2 trilyon dolar olarak hesaplanıyor.
Bununla beraber, ABD, güvenlik ve ekonomi (daha büyük pazar) gerekçeleri ile artık Asya-Pasifik eksenine kaymayı hesaplıyor. NATO çok önemli değişimlerin
ortasında iken ABD ve Avrupa arasındaki ilişkiler, Trump ile kırılma noktasına geldi. Görünen ABD, NATO’yu siper yapmaktan ziyade daha seçici işbirlikleri
ile Güney Asya ekseninde maliyet-etkin bir strateji izlemeye başlıyor ve stratejik müttefik olarak kendine Fransa’yı seçti. Balkanlarda ise Ruslar, Türkler ve
Yunanlılardan sonra Avusturya da güç oyununa katılıyor.
ABD ve Avrupa ilişkilerinin panoraması..
Jeopolitik olarak Avrupa’nın ABD için önemi üç başlık altında toplanabilir; Arktik bölge, Balkanlar ve Doğu Akdeniz/Afrika. Bu üç jeostratejik önem bölgesi
esas olarak Rusya’nın çevrelenmesi ve hareketlerinin kısıtlanması için önemlidir. Arktik/Yüksek Kuzey bölgede bulunan sekiz ülkenin altısı (Rusya dâhil)
Avrupa’dadır. Arktik bölge, enerji kaynakları ve eriyen buzların açtığı yeni ulaştırma hatları ile stratejik bakımdan gittikçe daha önemli hale gelmektedir.
Arktik rota ile artık Hamburg’dan Şangay’a 4 bin millik mesafe deniz yolu ile yılda üç ay ulaşıma açılmaktadır. ABD, Arktik bölgede Avrupa ile rekabet edecek
en iyi yola sahiptir. Arktik bölgenin Rusya’ya yakınlığı, bölgedeki çatışmalar için Avrupa’nın müttefik olması nedeni ile kolaylık sağlar. Avrupa’nın ikinci
jeopolitik önemi Balkanlar üzerinden Ortadoğu’ya nüfuz etme imkânıdır. Balkan ülkelerinin çoğu NATO ülkesidir ama en önemlisi Türkiye’dir; sadece
Ortadoğu’ya değil Boğazları vasıtası ile Karadeniz ve Kafkasya’ya geçiş için çok önemli jeopolitik geçiş imkânı sağlar. Doğu Akdeniz ve Afrika için ise
Güney Avrupa ülkeleri önemli hale gelir. Bu ülkeler deniz altyapısı ve güç projeksiyonları ile özellikle Libya harekâtında ne kadar önemli olduklarını gösterdiler.
Geleneksel olarak ABD’nin Avrupa’daki en iyi müttefikleri arasında Avrupa Birliği’nin ekonomik ve askeri olarak başat ülkeleri olan İngiltere, Fransa ve Almanya sayılırdı. ABD’nin İngiltere ile yüksek derecede askeri işbirliği, istihbarat paylaşımı ve nükleer teknoloji de dâhil teknoloji transferi vardır. İngiltere’yi iyi
altyapısı, geniş askeri sanayi ve nükleer kabiliyetleri ile Fransa izlemektedir. Almanya ise ABD’nin istediği askeri kabiliyetlerden uzaktır. ABD, Avrupalı
müttefiklerinin önemli stratejik kabiliyetlerinin eksikliğinden, artan savunma kabiliyetleri farkından ve azalan savunma bütçelerinden şikâyetçidir.
AB, henüz yeni güvenlik ortamına uygun bir savunma doktrini ve kendi değerleri ve çıkarlarına göre kendine bir dünya rolü belirleyememiştir.
En büyük problem ise motivasyon yani zaten yapma isteği olmamasıdır. Bunun temelinde, üye ülkeler arasında eski kolektif savunma anlayışı (pasif reaksiyon)
yerine kolektif güvenliğin (pro-aktif) esasını teşkil edecek güvenlik hedefleri konusunda politik konsensüse varma zorluğu yatmaktadır.
AB’nin tek bir ses olduğunu söylemek de mümkün değildir. Çekler Slovaklar ile, İskandinav ülkeleride kendi aralarında dayanışmaktadır. Pasifist kültür nedeni ile küresel istikrara hitap edecek herhangi bir tedbir geliştirilememektedir.
En iyi durumda bile AB, ABD’deki gibi küresel olarak operasyonel kuvvet ve vasıtalara sahip olamayacak ve küresel çıkarlarını koruyamayacaktır.
Amerika’nın nükleer şemsiyesi sadece dış güçlere karşı bir şantajdır. Avrupa hala Amerika’dan güvenlik ithal etmek zorundadır1.
Pek çok Avrupa ordusu savaşacak makine olmaktan ziyade şemalardan ibarettir. Olan sınırlı kabiliyetler daha da erimektedir. Yeni AB üyesi ülkelerin yüksek yoğunluklu bir çatışma için kabiliyetleri çok sınırlıdır. AB içindeki pek çok ülkenin askeri gücü modası geçmiş ve yeni güvenlik ortamının gerektirdiği görevlere uygun olmayan teçhizatla donatılmıştır2. Son iki yıldır, Avrupa Birliği’nin güvenlik gündeminin yarısını Avrupa’daki finansal kriz kapsamaktadır. Çünkü bu kriz çatışma ve savaşlardan daha çok tüm Avrupa’nın sosyal yapısını tehdit eder niteliktedir. Avrupa Merkez Bankası’nın finansal stratejisi şu an AB’nin en önemli güvenlik stratejisidir. AB’deki finansal kriz ekonomik ve sosyal krize dönüştü, savunma bütçelerinin küçülmesine, asker personel sayısının azalmasına, NATO’nun uzun zamandır devam eden dönüşüm gayretlerine ve Afganistan’da rotasyonun devamına darbe vurdu.
Birliğe müşterek savunma kabiliyetleri kazandıracak Avrupa Savunma Ajansı (EDA) boşta durmakta, AB-NATO kilitlenmesi ise bitecek gibi değildir.
Avrupalı liderler ise bir şeyleri değiştirmeye niyetli değildir. Önümüzdeki 20 yıl ABD daha çok Çin, Hindistan, Japonya, Kore gibi ülkelere yani Asya’ya
odaklanacağından Avrupa halen pek çok barış operasyonu düzenlediği Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine odaklanabilir. Üstelik Irak ve
Afganistan gibi operasyonlar uluslararası askeri müdahalelerin prestijini oldukça sarstığından artık pek çok Avrupa ülkesi, amacın ve stratejinin belli
olmadığı operasyonlarda ABD’nin arkasına takılmak istememektedir.
Avrupa’da ABD varlığı..
ABD’nin 1950’lerde Avrupa’da 1200’den fazla tesiste 450 binden fazla askeri vardı. Soğuk Savaş’ın bitmesi ile beraber önce hızla 213 bine, 1993’de
ise 112 bin askere düştü. Bugün ise Avrupa’da 67 bin Amerikalı var. ABD’nin Avrupa Komutanlığı’nın (EUCOM) ana unsurları şunlardır3;
- Ana harekât üsleri; gelişmiş altyapısı ile büyük sayıda asker bulunduran üsler.
- İleri harekât üsleri; yeni durumlara intibak etmek için kurulan rotasyon kuvvetleri üsleri,
- Güvenlik işbirliği tesisleri; sözleşmeciler veya ev sahibi ülke desteği tarafından kurulan ve sabit olmayan birliklerin kaldığı tesisler.
EUCOM’un beş ana unsuru şunlardır4; (ABD) Avrupa Deniz Kuvvetleri (NAVEUR), Avrupa Ordusu (USAREUR), Avrupa Hava Kuvvetleri (USAFE),
Deniz Piyade Kuvveti (MARFOREUR) ve Avrupa Özel Kuvvetler Komutanlığı (SOCEUR). NAVEUR halen Napoli’de konuşlu olan ABD 6. Filosudur. USAREUR,
Almanya’da Wiesbaden’de konuşludur ve bugün bünyesinde Almanya ve İtalya’da konuşlu iki muharip tugay ile bir havacılık tugayı vardır. USAFE,
Avrupa’daki sekiz ana üste 39 bin kadar aktif personele sahiptir. MARFOREUR, Almanya-Böblingen’de konuşlu olup 1500 kadar personeli vardır.
Norveç birlikleri ile Arktik bölgeye yönelik tatbikatlar yapmaktadır. SOCEUR ise geçmişte Afrika, 1990’larda Balkanlar, 2000’lerden sonra ise Irak ve
Afganistan’da görevler aldı.
Bunlara ilave olarak, Fransız ve İngilizlere ait olanlardan başka ABD’nin Avrupa’da önemli sayıda nükleer savaş başlığı vardır. Soğuk Savaş zamanında
2.500 kadar olan nükleer başlık sayısı bugün İtalya, Türkiye, Almanya, Hollanda ve Belçika’da bulunan 150-250 başlığa kadar düştü5. Nükleer başlık
bulunan üsler iki türdür; nükleer hava üsleri ve nükleer depolu hava üsleri. İlk grupta Lakenheath (İngiltere), Volkel (Hollanda), Kleine Broggle (Belçika),
Buchel (Almanya), Ramstein (Almanya), Ghadei Torre (İtalya), Aviano (İtalya) ve İncirlik (Türkiye) sayılabilir. İkinci grupta ise Norvenich (Almanya),
Araxos (Yunanistan), Balıkesir (Türkiye), Akıncı (Türkiye) bulunmaktadır. Almanya, 150’den fazla nükleer başlık ile en fazla potansiyele sahiptir.
Geleceğe yönelik olarak EUCOM ve NATO’nun Rus tehlikesine karşı gittikçe daha çok Doğu Avrupa ve Baltıklara odaklanacağı, küresel olarak ise ABD
savunma yapısının Güney Çin Denizi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı hedefleyen bir güç projeksiyonu kullanacağı değerlendirilmektedir.
Avrupa’daki Amerikan Üsleri Tablo-1’dedir.
Tablo 1: Avrupa’daki Amerikan Askeri Üsleri
http://www.eshraf.ir/wp-content/uploads/www.eshraf.ir-2015-Index-of-US-Military-Strength.pdf
NATO’nun esası şudur; ABD, tehdidi yani düşmanı ve buna karşı koyması gereken kuvvet yapısını ve kabiliyetleri belirler ve diğerleri de boşlukları doldurur.
Bu yüzden, ABD’nin belirlediği İran, siber güvenlik, uzay veya küresel terörizm gibi NATO’ya mal ettiği tehditler Türkiye için de geçerlidir. Bu tehditlere karşı
koyması gereken askeri uzman ve kabiliyetler de zaten parayı veren Amerika’da vardır. NATO, bir dev ve 27 cüceden kurulu bir ittifaktır. Libya’da harekâtta
kullanılan yakıtın %80’den fazlası ABD tarafından sağlandı.
Bütün Emirler de ABD’li komutanlara aitti. Libya’da sadece 8 NATO üyesi ülkenin hükümeti uçaklarına bomba atma izni verdi. BM gibi NATO da ABD’nin
hegemonik işlerine siyasi örtü sağlıyor. Ancak, NATO’yu iyi günler beklemiyor, havası kaçmış NATO, eski NATO değildir. Bir ülkenin desteklenmesi için
NATO’nun desteğine ihtiyaç olduğunda ‘dayanışma’ sıkça unutuluyor. Böyle durumlarda tıpkı Doğu Avrupa ya da Türkiye’de olduğu gibi ABD’nin doğrudan
devreye girmesi gerekiyor. Ülkeler için akıllıca olan kendi ulusal savunmasını başkalarına bırakmamaktır.
Avrupa’daki Değişim..
Avrupa Birliği’nin yönetim anlayışı gittikçe dünya gerçeklerinden kopmasına ve diğer büyük güçlerin Avrupa üzerinde daha etkili olmasına yol açıyor.
Birlik ülkeleri kendi kaderleri üzerindeki kontrolü kaybederken, birlik projesi de geçerliliğini kaybediyor. Avrupa stratejik düşünce üretmek yönünden tembel,
sert güç kabiliyeti geliştirmesi ise pek çok birlik ülkesini aşıyor. Bu yüzden AB, dünyayı anlamak ve etki etmekte yetersiz. II. Dünya Savaşı’ndan beri
Avrupa, jeopolitik ve strateji işini ABD’ye bırakmıştı. Ukrayna’da görüldüğü gibi göreceli olarak düşüş içindeki ABD’nin Avrupa’yı koruma garantisi de
artık çok kuvvetli değil. Özetle AB’nin askeri kaynaklara büyük yatırım yapması ve Avrupa’ya özel bir realist düşünce ve güç çalışmaları konusunda
Rönesans ihtiyacı var. ABD ile ters düşmelerinin altında da bu yani realizmden uzaklaşmaları bulunmaktadır. Daha çok Brüksel’de olan ciddi düşünce
merkezleri şimdiye kadar bu çalışmalarda çok az bir başarı sağladılar çünkü daha çok Avrupa’nın teknik süreçlerinin hizmetindeler. Avrupalı düşünce
merkezlerine gelen kamu fonları yetersiz ve siyasi olarak dikte edilen idealist sonuçları üretiyorlar6. Londra ve Paris hariç çoğu Avrupalı lider,
jeopolitik analizleri ve askeri harcamaya yol açacak projeleri sevmiyorlar. Sonuç olarak Avrupa, özellikle de ABD ile çıkarlarının ayrışmaya başladığı
bir dönemde, idealizmini bir tür realizm ile birleştirmediği sürece geleceği iyi olmayacak.
Almanya, NATO içinde sert gücün parçası olmak yerine AB içinde yumuşak gücün lideri olmayı seçti. Almanya dış politikasının hedefleri arasında
AB’nin patronu olmak, birliğe istediği gibi yön vermek, RF ve İran ile yakınlaşmak (ambargo kararlarını uygulamıyorlar) var. AB’yi bölecek yapısal
trendler şunlardır7;
- Özellikle güney ülkelerindeki fakirleşme; 2009’da Yunanistan ile başlayan kriz, Para Birliği (Eurozone) hedefini gittikçe zorlaştırıyor.
- Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan gelen göçler nedeni ile 2015 yılında konulan göçmen kotalarını Doğu Avrupa ülkeleri kabul etmiyorlar.
- Birlik gittikçe daha az cazip geliyor; İngiltere’nin çıkışından sonra başka ülkeler de bu yolu seçebilir.
- Donald Trump’ın Avrupa’ya daha az önem vermesi nedeni ile üye ülkeler Rusya ile ilişkilerini daha da yoğunlaştırabilirler.
Tüm zorluklara ve karamsarlığa rağmen, Avrupa hala olağanüstü bir güce sahip, siyasi olarak istikrarlı ve bazı üyelerin ekonomileri dünyanın en önde
gelenleri. AB için temel zorluk birlik için entegrasyonun ekonomik ihtiyaçları ve siyasi gerçekleri dikkate alarak derinleştirilmesi. Bunun için Avrupalı
liderlerin cesaretle düşünmesi ve hızlı bir şekilde hareket etmesi, dogmalar yerine siyasi gerçeklere göre esnekliği önceliklendirmesi gereklidir.
Avrupa için tehdit değerlendirmesinin yapıldığı anketin sonuçları Tablo-2’dedir. Avrupa için en önemli ve tehlikeli çatışma alanları; Doğu Ukrayna,
Transnistria (Moldova), Abhazya, Güney Osetya, Dağlık Karabağ ve Balkanların çeşitli bölgeleridir8.
Tablo 2: Avrupa’nın İçin Tehdit Sıralaması S.No.
Kaynak: Thomas Raines, Matthew Goodwin, David Cutts, Future of Europe, Comparing Public and Elite Attitudes, Research Paper, Chatham House,
(20 June 2017).
Avrupa’da her seçimde sağ, yabancı düşmanı ve birlik karşıtı partiler gittikçe gelişiyor. Avrupa Birliği için en büyük tehdit popülist partilerden çok ülke
liderlerinin etkisizliği ve hareketsizliğidir. Bu liderler böyle davranmaya devam ettikçe ayrışma artacak ve birlik dağılmasa da farklı jeopolitik hedefleri
olan çeşitli ülke grupları ortaya çıkacaktır. Bu gruplardan birinin sanayi, para ve mali olarak aynı kültüre sahip olan Almanya başkanlığında Hollanda, Polonya, Çekya, Slovakya ve bazı İskandinav ülkelerini biraya getirmesi bekleniyor. Fransa ise Almanya’nın peşinden gitmek yerine jeopolitik nedenlerle
kendi grubu kurmak veya yalnız yürümek niyetinde ve eğer sağcı Le Pen iktidara gelirse bu ihtimal çok daha kuvvetli gözüküyor. İspanya, Almanya grubu
içinde yer almayı denemek isterken, İtalya ise Fransa ve İspanya ile bir grup kurmayı hedefliyor. Herhangi bir gruba istenmeyen ülkeler ise Portekiz ve
Yunanistan. Askeri alanda sağlanamayan entegrasyon için şimdi de uzun vadeli olarak Avrupa Ordusu hedefi ortaya çıktı.
13 Kasım 2017’de 23 Avrupa Birliği (İngiltere, Danimarka, İrlanda Malta ve Portekiz katılmadı) ülkesi müşterek bir Avrupa Ordusu kurmak için bir
deklarasyon imzaladı9. Avrupa Ordusu uzun vadede hayata geçecek bir proje olmakla birlikte kısa vadedeki hedefi doğu sınırlarındaki Rus tehdidine hazırlıktı.
Ordunun kurulmasında artık ABD’nin gücüne dayanmanın zor olduğu düşüncesi yatmaktadır. Ordunun kurulması NATO’ya olan inancı büyük ölçüde sarsılan
Almanya’nın öncülüğünde olacak. Ancak, 3 bin kişilik ordusu olan Karadağ’ın NATO’ya davet edilmesinin gülünçlüğüne kimse itiraz etmedi.
ABD-Fransız işbirliğinde yeni jeostratejik vizyon..
ABD’nin başkanı Trump, daha seçim döneminde Avrupalı müttefiklerinin Amerikalıların vergilerini harcadığını aşağılayıcı ifadelerle kendine malzeme yapmıştı. 1980’lerde NATO savunma harcamalarının %40’ını Avrupalı müttefikleri yaparken, bugün bu oran %20’ye düştü. Başkanlıkta bir buçuk yılı dolduran Trump, beklenenin aksine Obama’dan daha fazla askeri bütçe kullanıyor ve askeri kuvvete başvuruyor. Trump, başkan olmadan önce özellikle Meksika’yı hedef alarak yasadışı göçe, ülke aleyhine ticaret anlaşmalarına, ilkim değişikliği anlaşmasına, başka ülkelerin iç politikalarına ve rejim değiştirmeye karşı olduğunu söylemişti. Trump’ın ekonomik milliyetçi politikaları ile Trans-Atlantik Ticaret Anlaşması’na yanaşmaması en çok bu birlikten zarar görecek Çin ve Rusya gibi ülkelerin hatta Türkiye’nin lehine oldu. Trump’ın çelik ve alüminyum ticaretine getirdiği tek taraflı gümrük zamları Avrupa’yı en çok da Almanya’yı vuruyor.
Atlantik’in iki yakasında ticaret savaşı çoktan başlamış durumda. ABD’yi ziyaret eden Fransa başkanı Macron, Trans-Atlantik Birliği’nin Çin üzerindeki muhtemel
etkisini öne sürse de Trump’ın umurunda olmadı. İronik olan Trans-Atlantik Anlaşması’nın kadük olmasından sonra dizginleri serbest kalan Fransa ve
Almanya’nın ABD ambargo kararlarına artık rağmen Rusya ve İran’a daha fazla yakınlaşmakta olması. Trump’ın İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesi,
Irak Savaşı’ndan beri Atlantik’in iki yakasında en büyük çatlağı oluşturdu. Avrupalıların Trump ile İran konusunda karşı cephede olmalarının iki nedeni var;
kararların ABD tarafından tek taraflı alınması yani Avrupalılara sorulmaması ve ABD’deki Cumhuriyetçilerin bile bu kararlara muhalif olması10.
Hem Merkel hem de Macron, Çin ve Rusya ile İran konusunda işbirliğini geliştirmeyi görüştüler. ABD ve Avrupa stratejik ilişkileri gittikçe zayıflarken
henüz kırılma yaşanmadı. Trump yönetimi, hala NATO’ya yükümlülüğüne devam ediyor. Ancak, Washington’ın tek taraflı ve müttefiklerinin çıkarlarını
gözetmeyen kararları, ABD’yi gittikçe yalnız bırakmaya ve Avrupa’yı Pekin ve Moskova’ya itmeye devam ediyor. Böylece aslında Trump, ABD’ye daha çok
zarar verirken, stratejik gruplanmalar değişiyor.
17 Mayıs 2018 tarihinde Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileri Sofya’da birliğin Balkan politikasını görüşmek için bir araya geldi. Toplantı için seçilen
Bulgaristan, son yıllarda birliğin ticaret savaşı içinde olduğu ABD’ye çok yakın bir ülke haline geldi. ABD, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya, Fransa,
İtalya ve diğer ülkeleri kontrol etmek için çeşitli mekanizmalar kullandı ve bunun için İngiltere ile ortaklık yaptı. Bugün bir bütün olarak birlik, ABD’nin
vasalı olmaktan çıkmak ve bağımsız hareket etmek için adımlar atıyor. Rusya ve İran ile daha yakın ilişkiler ve ABD ambargolarının dikkate alınmaması
bu yönde bir örnek. Londra’daki Skripal olayı Rus fobisini canlandırmak için bir Anglo-Sakson girişim idi. AB’nin başındaki Jean-Claude Juncker, ABD’nin
tek taraflı girişimlerini artık AB ile işbirliği yapmak istemedikleri şeklinde anladıklarını açıkladı. Trump ise açıkça Atlantiğe değil kendi ülkesine (‘Amerika’yı
yeniden büyük yapma’ mottosu) odaklanma niyetini açıklamış durumda ve Avrupalıları bir yük olarak görüyor. Amerika’yı yöneten milliyetçi elit ülkelerine
küresel polis görevi vermiş durumda. Bununla beraber, Avrupa Birliği içinde Merkel ve Macron ABD ile ayrışmaya liderlik etmek istemiyor, birlik üyesi
ülkeler ile tek tek uğraşıyorlar. Atlantik’in iki yakası artık rakip hale geliyor ve Avrupa, bağımsız hareket etmeye başlıyor. Bu nedenle, çıkarlarını ve
güçlerini yeniden dengelemek sürecine girdi.
Bu yüzden, Mayıs 2018 içinde sırası ile Almanya, Fransa, Japonya ve Hindistan görüşmek için Rusya’nın kapısını çaldı. Görüşme konuları arasında Suriye,
Ukrayna ve İran vardı11.
Trump’ın yeni vergi kanunu sonrası ABD’nin 21 trilyon dolarlık bütçe açığına bir trilyon dolar daha ilave olacak. İngiltere, AB’den çıktıktan sonra iç siyasi
kaosa girdi ve dış politikasını uzun vadeli olarak yeniden kurgulamakla meşgul. İngilizlerin AB içindeki Truva atı rolü bitince, artık ABD tarafından da çok
önemli görülmüyor. İngiltere, kendine yeni ortaklar arıyor. İngiliz Milletler Topluluğu’nun eski üyelerine ilave olarak kendine Rusya, Çin, Hindistan ve
Türkiye’yi stratejik işbirliği için aday seçmiş durumda. Obama döneminde ABD ile yarışa giren Almanya da Trump tarafından ideolojik ve ekonomik olarak
farklı görülüyor. Üstelik Rusya ile enerji hatları bağları, Baltık ve Karadeniz politikaları nedeni ile Amerikalılar tarafından güvenilir bir müttefik sayılmıyor.
Kısaca, İngiltere ve Almanya’nın ABD’nin Avrupa’daki en önemli müttefiki olduğu günler bitti şimdi onların yerini Macron’un Fransası aldı.
Fransa, hem kıtasal olarak Güney Avrupa ülkelerine etki edecek hem de denizciliği ile Afrika ve Asya’nın bir kısmında kolonicilik kültürü olan bir ülke.
Dolayısıyla İngiltere ve Almanya yerine Fransa melez jeostratejik konumu (hem denizcilik hem de Batı Avrupa karası) ile ideal müttefik kabul ediliyor.
Fransa zaten uzun zamandır ABD ile (sözde) terörle mücadele (Barkhane Operasyonu) kapsamında Afrika’da finansal ve askeri dolaplar çeviriyor.
Denizlerde ise Afrika’dan Güney Asya’ya bir koridor kurma peşindeler ve BAE’nin de bu projeye katılması isteniyor. Nitekim 2009’da Fransa BAE’de bir üs
açmıştı. Fransa, hem Doğu Akdeniz’de hem de Körfez’de hâkimiyet kurma peşinde ve bu yönde BAE ile yakın ilişkiler içindedir. BAE üzerinden Hindistan
ile ilişkiler geliştirilmeye çalışılıyor. Paris ve Yeni Delhi, yakın zaman önce daha çok askeri anlamda LEMOA Paktı konusunda anlaştılar12.
Üç Ülke sözde Çin’in Afrika’ya girişini Engelleyecek deniz kontrol noktaları oluşturacaklar.
Sonuç yerine..
Soğuk Savaş sonrası değişen ve genişleyen güvenlik ihtiyaçları çerçevesinde; ne NATO, ne de AB tek başına bir güvenlik şemsiyesi sağlama durumunda değildir.
İttifak’ın sürmekte olan dönüşümü AB-NATO ilişkilerini de etkileyecektir. NATO, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dayanışma ve merkez konumunu
sürdürememektedir.
NATO’da yükün çoğu (%78) hala ABD’nin sırtındadır. Birkaç ülke dışında NATO’da hiçbir ülkenin savaşma kabiliyeti yoktur, orduların birçoğu çöptür.
Bu ülkelerin savunma alanında organize olması hatta NATO standartlarına ulaşması çok pahalı ve zaman alıcıdır.
Avrupa Birliği’nin ekonomi üzerinde yürümesi ve motor gücünün Almanya olması, gelecekte de NATO ve AB arasındaki kırılmaların habercisi olarak görülüyor.
ABD, Asya-Pasifik’e kaymadan önce Ortadoğu’yu dizayn etmeye devam ederken, Avrupa kendi savunmasını yeniden organize etmek için son bir uğraş içindedir.
Çin, yüksek hızlı Avrasya tren hattı (İpek Yolu) ve derin su liman hatları ile Avrupa’ya daha çok sokulacak anlaşmalar yapıyor13.
Suudi Arabistan’a Afrika-Avrasya arasında ekonomik kavşak olma sözü vererek, Prens Salman’dan 130 milyar dolarlık proje desteği sözü aldı. Rusya ise
Kuveyt ve Umman’a ulaşacağı Trans-Arap demiryolu inşaatını planlıyor.
ABD ile stratejik ilişkiler kurması artık güç olan İngiltere, üzerine güneş batmayan imparatorluğu tekrar kurmanın hayali ile İngilizler Milletler Topluluğu,
Çin, Rusya, Türkiye ve bazı Ortadoğu ülkeleri ile stratejik ortaklıklar kurma peşindedir.
Yunanistan’ın Makedonya’nın ismi üzerinden oynadığı oyunu daha önce yazmıştık. Gittikçe daha sağa kayan Avusturya’da ise eski Avusturya-Macaristan
İmparatorluğunu canlandırma fikri doğdu. Yunanistan hariç eski Balkan müttefikleri ile ittifak kurmaya çalışıyor14.
Balkanlar da Rusya’nın Slav ülkeleri üzerinde etki bölgesini genişletme emeli sürerken, Avrupa Birliği ve özellikle Avusturya, Türkiye’nin bölgede kendi
nüfuzunu geliştirme gayretlerinden oldukça rahatsız ve bu konu sıkı takip altındadır.
ABD, Güney Asya Projesi kapsamında Fransa ile özel ilişkilerini geliştiriyor. Yakın zamanda kadar ABD’nin Avrupa üzerindeki etkisi ekonomi ve askeri ittifakın
karşılıklı yararları üzerinden yürütülürdü. Şimdi ise uzun yıllardır ABD’nin Avrupa’dan kovulmasını isteyen Rusya’nın hayalleri gerçek oluyor.
DİPNOTLAR;
1 Jan Techau, Forget CSDP, It's Time for Plan B, The European Council on Foreign Relations, (August 26, 2011).
2 Jess Pilegaard, The ESDP and the Development of a Security Strategy for Europe, (Edt.) Jess Pilegaard, Danish Institute For International Studies,
(Copenhagen, 2004), 29.
3 Par Igor Pejic, Edwin Watson, The Geopolitics of America’s Military Presence in Europe, South Front, (February 26, 2016).
4 Anita Dancs, The Cost of the Global U.S. Military Presence, FPIF, (July 3, 2009).
5 Hans M. Kristensen, U.S. Nuclear Weapons in Europe, National Resources Defence Council, (February, 2005).
6 Elmar Hellendoorn, A Call for Realism in Europe, Belfer Center for Science and International Affairs, (May 27, 2018).
7 Brunello Rosa, Five Years to Reshape a Europe That Can Work, Chatham House, (July 2017).
8 Dmitri Trenin, European Security: From Managing Adversity to a New Equilibrium, Sputnik, (February 22, 2018).
9 Darius Shahtahmasebi, European Union Building Its Own Army, Anti-Media, (28 December, 2017).
10 Erik Bratterg, Why Trump’s Tariffs May Push Europe Toward China and Russia, Carnegie Endowment, (June 3, 2018).
11 Oriental Review, Will Europe Stand Up to American Pressure? (May 24, 2018).
12 Andrew Korybko, France Is America’s New “Special Partner” in Europe, Washington’s Chief Ally on the Continent, Oriental Review, (April 20, 2018).
13 William Engdahl, Europe Faces Crossroads as Atlantic System Crumbles, New Eastern Look, (June 16, 2018).
14 Par Roberto Savio, Can Europe Survive? The EU’s Horses of the Apocalypse, Inter Press Service, (March 14, 2016).
http://ankaenstitusu.com/abd-ve-avrupa-iliskileri-buyuk-bir-donemecte/
***