BİR GAZİNİN HATIRATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BİR GAZİNİN HATIRATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2019 Perşembe

BİR GAZİNİN HATIRATINDAN KURTULUŞ SAVAŞI’NDA ANKARA VE BÜYÜK TAARRUZ

BİR GAZİNİN HATIRATINDAN KURTULUŞ SAVAŞI’NDA ANKARA VE BÜYÜK TAARRUZ

 Prof. Dr. Sadık DEMİRSOY
* Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi 


Yaklaşık olarak 2 yıl önce sahaf diyemiyorum, eski kitap satan bir satıcının yere atılmış kitap yığınlarının içinde Osmanlıca yazılmış iki küçük defteri bulmam ve satın almam ile dünyalar nerede ise benim oldu. Türk tarihi için çok önemli bir belge olan bu defterlerin birincisi Kurtuluş Savaşı’nın Ankara’sındaki gündelik yaşamı ve daha sonra sonuçta Büyük Taarruzla elde edilen muhteşem zaferin kazanılışını cepheden anlatan günlük hatırattı. İkincisi ise yazarın 1339 yılını kapsayan 3. cilt hatıratıydı. Ne yazık ki 17 Eylül 1339 tarihi ile 1339 tarihi arasındaki 2.cilt hatıratı kayıptı. Birinci defter 1 Kanunisani 338 (1 Ocak 1922) tarihinden başlayıp 17 Eylül 1922 tarihine kadar devam ediyordu. Birinci defterin başlangıcı şöyle idi (Resim 1): 


Resim 1. Hatıratın giriş sayfası. 

SADIK DEMİRSOY DEFTERİ HATIRAT 1338 

1.Cilt 

1 Kanuni sani 338 Pazar Ankara’da başladım. M.Muhsin 

1 Kanuni sani 338 Pazar 

Bugün gecenin bulutlar ve kavli buruk çehresi ile (337) senesini maziye terketmekle yeni seneye yani (338) senesine giriyoruz. Kimbilir bu sene içinde pek acılı günler geçireceğiz. Pek elem devreleri sen minimini defterim meali çizgileri üzerinde ilelebet saklamamak ihtimali ki bu tarihi hatıratın sen müstakbelde vatanın bir gencin eline düşeceksin. İşte o zaman mazide gençlerin geçirmiş olduğu süzişli hayatı ihtimal ki ağlayarak okuyacaklar. Kim bilir belki de mesut olacağız. Şu millî davamızda muzaffer olarak çıktıktan sonra atideki ensali seve seve seni okuyacaklar. Hülasa defterciğim sana şöyle bir mukkadime ile başlamaklığım sırf mazideki senin senende görmeyip onun yerine ilelebet iftihar edilecek onlarla yine senin ağuşunda maziyi unutup hal ile mesrur olmaklığım içindir. Sakın darılma dinle, sabah pek mamun bilmem neden ruhumu ince derinliklerinde müphem bir ihtiraz var. 


Resim 2. Hatıratta Kuvayı Millîye Ankarası 

Daha sonraki günlerde Kuvayı Millîye Ankara’sından izler vardı. 

10. Kanun: Sani 38 Salı 

……Bugün kahraman ordularımızın ilk muzafferiyet kazandığı İnönü Harbinin seneyi devriyesi ve Hâkimiyeti Millîye Gazetesinin de 3.sene devriyesi olduğundan gazete resimli ve kırmızı renkli büyük dört sayfalı çıkmıştı. Onu okudum. Birçok muharrirlerin İnönü’yü tesit eden.... havi makaleleri ile malul mal idi. Cidden Türklük iftihar edeceği bu tarihi muzafferiyeti ben de şuracıkta tesit etmekten kendimi alamadım. Sevinirim. Çünkü yoktan vücuda gelen bir orducukla teçhizatı her şeyi mükemmel, katiyen yıpranmamış bir yunan ordusuna galebe edildi. Alçak düşman orducuklarımızın karşısında makhur, zelil, perişan firara kadem bastı. Ben Türk olduğum için cidden müftehirim ve atide alçak düşmanın daha rezil bir suretle kaçarak İzmir’deki denize dökülmesini Ulu Tanrıdan dilerim………..Bugün saat üçte Ankara’daki bütün kıtaat resmi geçit yapacaktı. Yanımızdan geçen Koyunpazarı Caddesinden müzik ile kıtaat geliyordu. Hemen Nafi ile beraber aşağı indik. Daha resmi geçit başlamamıştı. Millet bahçesine girerek tam Büyük Millet Meclisinin Binasının karşısında halk arasında biz de bir yer bulduk. 

Büyük Millet Meclisinin balkonu seraba mebuslarla dolu idi. Sağ taraftaki kapının önünde ecnebi sefirler, murahhaslar vardı. Nihayet Büyük Millet Meclisinin İsmail Zühtü Bey’in gayet muntazam hale koyduğu bando olduğu halde kıtaat resmi geçide başladı. Bando parkın duvarının yanında durarak kıtaat resmi geçide başladı. Bu anda Gazi Başkumandan Müşir Mustafa Kemal Paşa Hazretleri meclisin ortadaki kapısı önüne kadar gelmişti. Başında alacalı bir kalpak, arkasında güzel bir kürk, ayağında da pek nadir bir tozluk bulunuyordu. 
Zayıf, sevimli siması ile resmi geçit yapan kıtaata bakıyor. Merhaba diye askerî taltif ediyordu. En önde makine tüfenk sıhhiye istihkamı ile beraber riyaset muhafız taburu geçti. Her birliğin ayrı ayrı müselesül şekil bayrağı vardı.Kıta başından nihayete kadar haki elbisesi muntazam teçhizat ve süngüler silahlara takılı bir suretle geçti. Pek muntazamdı. Ah ne olurdu bütün askerlerimiz bu suretle teçhiz edilmiş olsaydı. Sonra milis kıtaatla Karadeniz Laz kıyafetli muhafız bölüğü geçiyordu. Bunların bayrağı Kuvayı Millîye bayrağıydı 
(yeşil ve kırmızı). Sonra başları miğferli (ganayım alınmış miğferler) önde merkez takım kumandanı ve yaveri geçti. Nihayet diğer bölükler geçti. Fakat bu bölükler pek muntazam değildi. Resmi geçit hitam buldu…. 

Kahramanımıza cepheye gitmesi için görevlendirme emri verilir. Ancak hatıratta açık yüreklilikle bu göreve gitmemek için çeşitli uğraşlara girer ve torpil bulmaya çalışır. Yani eski günlerin de günümüzden pek farkı yoktur. İsterseniz bu çabaları kendi yazısından işitelim. 

12 Kanun: Sani 38 Perşembe 

Bugün saat 9.oo’da kalktım. Askeri elbisemi giyerek ağabeyimin de amcaya vereceği mektubu alarak doğru amcalara vardık. Biraz önce amca gitmiş. Abla ve Hemşire Kadriye Hanım var idi. Onlarla benim meseleye dair konuştuk. 
En iyisi mektup yazmaya karar vererek asıl akrabalığın şimdi gösterilmesine dair gayet acıklı mektup yazmıştım. Amca okumuş, beni Büyük Millet Meclisi’ne Ahmet ile çağırmış. Gittim. Encümen olduğundan akşam evde tavsiyenameyi vereceğini, muameleye dair reisliğe götürmekliğimi söyledi. …… 

Artık kahramanımız cepheye gitmeye karar verir Bu kararı verirken de oldukça kızgındır : 

22 Kanuni Sani 38 Pazar 

……..Ben de kızdım.Bugün muayeneye gidecek iken vazgeçerek cepheye gitmeye karar verdim. Çünkü Türkiye’de ne kadar namussuz, vicdansız, namert varsa hepsi geride rakı içmekte, kadın oynatmakta, namuslu ailelerin iffetini pay imal etmek emelindeler. Hakkı mazeretmiş, hakmış, adaletmiş bunlarda mevkut. Doğru meclise amcaya gittim. Yok. Evine gittim. Oraya inzibat gelmiş. Ablaya 
amcanın akşam beni kurtarmasını söyleyerek doğru merkeze giderek muavine göründüm. O da inzibat zabıtanının odasında oturunuz dedi. Akşama kadar inzibat zabıtanından Mülazım Ahmet, Evvel Faik, Evvel Ali Rıza, Sami, Faruk Beyler vesaire Doktor Medeni oturduk konuştuk. Terfi eden zabitana baktım. Akşam amca kefaletle Çarşamba günü hareket etmek şartıyla çıkardı. Amcalara giderek, karanlıkta eve geldim. Beni zavallılar aramış. Avni gelmiş “küfürbaz herif” Avni gitti, yattım. 

25 Kanuni Sani 38 Çarşamba 

Sabah gayet erken altıda kalktım. Kırmızı fanilayı, askerî elbisemi giydim. Eşyaları yerleştirdim. Ağabeyler köfte yapmış, Birçok yumurta pişirmişler. Eşyaları kalfa ile toplayarak denk yaptık. Avni denilen herif akşamdan iki mekkare göndereceğini vaat etmişti. 
Ömer’i de sabahtan göndermiştik. Saat sekizde çocuk geldi. Vermemişler. Araba taharri ettirip maazallah trene yetişemezsek felaket. 
Ben merkez taburuna gittim. Onlar da mekkare vereceklerdi. Eve geldim. Hammal bulmuşlardı. Eşyaları onları tahmille ablaya, kalfaya, ağabeye arzıveda ettim. Çok müteessir oldum (çocuklarla mektebe gitmeden önce vedalaşmıştım). Evden çıkar çıkmaz Ömer bir körük getirmiş. Hammalarla eşyayı körüğe yüklettim. Kemanı Ömer’le amcalara gönderdim. Ali’yi de beraber alarak araba ile istasyona geldik. 
Şükür vaktiyle gelmişiz. Eşyaları bagaja verdim. Birkaç zabıtan arkadaşlarla bir kompartımanda (mevki 2) idik. Ahmet ile Nafia geldiler. 
Ömer ve Aliye ablalara vedaname yazarak verdim ve arkadaşlarla vedalaştık. Saat 9.30’da hareket ettik. Eldiven Ömer’de kalmış. 
Müteessir oldum. Gazete okuyarak Polatlı’ya geldik. Misafirhaneye geldik. Yarın gideceğim. Muamelatı yaptırdım. Odada Tabur 61’den bir katip, bir mülazım var. Çay içtik. Biraz erkenden yattım. 

26 Kanuni Sani 38 Perşembe 

Polatlı’da miskin bir misafirhanede geceyi geçirdik. Gece tuhaf rüyalarla vakit geçirdik. Şerafettin benim hakkımda rapor yazmış. 
Ben Ankara’da kalıyorum. Trene yetişemiyorum. Bir şeyler. Sabah ezanı okunuyordu. Esasen pantolonla yattığımdan dolayı hemen 
kalktım. Arkadaşların neferinin yardımı biraz yardımı ile sonra misafirhane neferleri ile eşyaları topladım. Sonra ortalık aydınlandı. 
Kahvaltıdan sonra arabacı gelmemişti. Bir kahve var aman ne kahve. Allahlık. Gittim oraya iki asker iki sivil soba başında muharebeye 
ait konuşuyor. Ben de tahta sıranın üzerinde önünde tahta büyük bir masa. Bir yüzlüğe acı bir çay içtim. Hemen kendimi dışarı attım. 

Bir müddet sonra inzibat arabanın hazır olduğunu söyledi. Komşum beş zabit arkadaşlarla üç arabaya taksim olduk. Eşyaları yüklettik. 
Yola dizildik. Kah yaya, kah araba ile harp meydanını geçerek Karatavşanlı’da Tatarköy muhtarı hanesinde biraz istirahat ettik. 
Oradan arabalarla kırlara indik. Hava pek soğuk. Kar yağmaya başladı. Yine kısmen yürüyerek akşamüzeri Çal Dağı eteklerinden geçerek Ahurlukuyu’ya geldik. Muhtarın delaletiyle Hatip Hacı Rıza’nın evinde ve arkadaşım Zabit Vekili Muhittin Efendi ile misafir olarak geceyi geçirdik. Hele muhtar birinci eve götürdü. Misafirleri olduğundan bırakmadı. İkinci karı biraz söylendi ve akşam oradan buradan konuştuk. Hacı Rıza’nın babası Romanya’da müderrismiş. Birçok kitapları vardı.Yattık. 

Haymana’ya varış 
27 Kanuni Sani 38 Cuma 

Sabah namazına kalktık. Muhittin Efendi namaz kılıyordu. Ortalık epeyce aydınlanmıştı. Sabah kahvaltısını yaptık. Araba hazırlanarak eşyaları da arabaya yüklettikten sonra ev sahiplerine arzı veda ederek yola çıktık. Köy bir dere kenarında bulunuyordu. Bir müddet yaya yürüdükten sonra arabaya rakiben hareket ettik. Bir saat sonra derede bir değirmene geldik. Değirmen yalnız bir kaya dibinden çıkan memba suyu ile dönüyor. Su biraz sıcak olduğundan değirmen mütemadiyen hiç donmaksızın dönüyor. Oradan da hareketle bir 
müddet yayan yürüdükten sonra arabaya bindik. Haymana kazasını düz bir yerde zannederdik. Halbuki yüksekte bir bayırda imiş…. 

5 Şubat 38 Pazar 

Gözlü nispeten iyi bir köydür. Yattığımız oda da zararsızdır. Sabahleyin gün çıktıktan sonra kalktım. Elbiselerimi giyindim. Keçe ve muş amma biraz kurumuştu. Arabacı Ahmet Ağa geldi. Eşyaları hazırlayarak arabaya rakiben hareket ettik. Hava biraz soğuktu. Bir müddet gittikten sonra yağmur başladı. İki saat sonra çiftliğe geldik. Fakat iyi yağmur yağdı. Muş amma ve keçenin bulunması hesabıyla pek ıslandım. Arkadaşlar kamilen su içersinde kaldılar. Çiftlikte metruk birçok alatı ziraaiye vardı. Onları seyrettim. Bu mahalde bir 
Fransız’ın 3 yerde çiftliği varmış. Büyük mikyasta ziraat yaparmış. 

Harbi Umumide herif gitmiş makine alat edevat kalmış. Bunlar da bakılmamazlık yüzünden haraba yüz tutmuş. Orada hayvanları suladıktan sonra yolumuza devam ettik. Yine yağmur başladı. İki saat sonra Sarayönü’ne geldik. Sarayönü zararsız büyük bir köy. Misafirhane istasyon yakınında imiş. Yeni yapılmış. Soba falan arama. Ümeraya mahsus iki tahtadan müteşekkil bir odaya eşyalarımızı 
koyduk. Fakat soğuk. Hemen kahveye gittim. Yanımda Allahlık İsmail Hakkı Efendi de vardı. Orada Garp Cephesi Süvari Müfrezesi Makinalı Tüfek Bölük Kumandanı Mülazım Evvel Yusuf Efendi bir hastane arkadaşım Alattin ile görüştük. Bununla Eskişehir’den tanışıyorduk. Haluk necip bir arkadaştır. Konya’dan geliyormuş. Ekmekçi müfrezesine vermişler. Akşehir’e kardeşinin yanına gidecekmiş. Noktaca işlerimizi gördükten sonra eşyaları istasyona götürdük. Saat yedi buçukta imiş. Hakkı, ben Alattin istasyonda gezindik. 
Akşam oldu. Oturacak, ısınacak yer yok. Tekrar kahveye giderek ikişer çay içtik ve biraz helva alarak trenin geldiğini söylemişti. İstasyona geldik. Bilet aldık. Yer bulmak için epeyi yorulduktan sonra Konya’dan kurumdan gelen topçu zabıtanından ümeraya mahsus olan mahale vasıtasıyla yerleştik. Eşyaları vagonun ön tarafına koyarak Abdurrahman orada biz içerde binbaşıların yanında oturduk. 
Eşyaları indirmek istiyorlarken tren hareket etti. Vagonlar fazla idi. 

Garp Cephesinin karargahı Akşehir’e varış..,

6 Şubat 38 Pazartesi 

Gözümüzü açtığımızda sabah olmuş. Alaattin ile beraber Akşehir’e gitmek üzere istasyondan ayrıldık. Bu sabah hava gayet iyi. Gün doğmuş. Yavaş yavaş şehire gideriz dedik. Ama şehir istasyona düz ve muntazam bir şose ile merbut olduğundan yakın görünüyordu. 
Fakat uzakmış. Ortalık çamurluk. Garp Cephesi Karargahı buradadır. Alaattin’in biraderinin bulunduğu karargahı güç hali ile bulabildik. 
Onlar da talim delermiş. 
Biz orada oturduk. 
Bitmez tükenmez talimler ve teftişlerle hazırlık ilerler ve Türk Milleti yediden yetmişe büyük hesaplaşma için hazırlanır. 

25 Ağustos 38 Cuma 

Bu sabah bölük nöbetçisi olduğum için biraz erken kalktım. Sabah kahvaltısı. Öğleye kadar kayaların arasında oturdum. Düşman tayyareleri havayı hiç boş bırakmıyordu. Öğle yüzbaşının yerinde yattım. Öğleden sonra çamaşır değiştirdim. Taarruzun behemehal yarın olacağı tahakkuk etti. 8., 5., 11., 12.fırkalardan müteşekkil 4.Kolordumuz Kalecik Sivrisinden Beltepe’ye kadar olan yere taarruz edecek. Bizim 5.Kafkas Fırka eski 8.Fırkanın cephesine taarruz edecek. Bizim sağımızdan 8.Fırka taarruz edecek ve 11.Fırka sol cenahımızda 
ihata harekatı yapacak, Fahrettin Paşanın süvari kolordusu yarma harekatı yapacaktı. 5.Kafkas Fırkası cephesine ağır ve hafif 44 top iştirak edecek. Bizim kolordunun solunda 1.Kolordu taarruz edecek. Umum 2 kol cephesine 150 top iştirak edecekti. Riyakar Garplılar konferanslar teşkil edecekler. Düşünecekler. Daha doğrusu bizi enayi yerine koyacaklardı. Artık istiklal ordumuz her neye mal olursa olsun şu deni Yunanı güzel Anadolu’muzdan kovmak kararı katiyesindeydi. Öğleden sonra sakanın fıçısını doldurdum. Geldim. Hayvanat tımar falan oldu. Artık grup da yaklaşmıştı. Topları yukarı çıkardık. Koşturdum. Aman ya Rabbim bir kıyamet, bir mahşerdi. Ağır ve sahra birçok toplar bu akşam mevziiye gireceklerinden hepsi hareket etmişti. Yol kamilen tapalıydı. Kocatepe’nin 3-4 kilometre şimalinde Beytepe’nin ilersinde Beytepe ile Haticekıran tepesinin sağındaki ovada mevziiye girecektik. Topları güç hal ovaya, yani mevziiye getirebildik. Hemen topların çığırlarını ve mahfuz mahalleri yaptırmakla iştigal ettik. Düşmanın hiçbir şeyden haberi yoktu. 

Yarın şafakla beraber kıyamet kopacaktı. 4.30’dan 5.30’a kadar bütün topçular tanzim endaht yapacaklar, 5.30’dan 6.30’a kadar imha ateşi seri atış yapılacak, sonra piyadelerimiz başmak Alay 10 müstahkem düşman siperlerine taarruz edecekti. Bi tabii sabaha kadar tahkimatla iştigal ettiğimiz için hiç uyumadık. 

Nihayet Büyük Taarruz günü gelir. Büyük Taarruzun başlangıcını Yozgatlı Mülazımsani Muhsin Efendinin kaleminden okuyalım. 

26 Ağustos Cumartesi 

İşte geçen Sakarya Muharebesi de aynı ayda, aynı günde vukua gelmişti. Fakat bu ona nispetle çok müthişti. Daha ortalık belki aydınlanırken toplar esas istikamete tevcih edildi. Allah’ıma yalvardım ve sığındım. Bütün cephede en evvel benim batarya, benim takımın 2.topu ilk sükuneti bozdu. Tanzim endaht bir saat kadar devam etti. Ondan sonra artık imha ateşi başlamıştı. Aman ya rabbi ne kıyamettir kopuyor. Sesim soluğum bağıra bağıra kalmamıştı. Hele her top yüz mermi atacaktı (20 dakikada). Dağlar taşlar yıkılıyordu. Piyadeler 
taarruza başladı. Anlatıyorlardı. Kollarını sallaya sallaya düşman siperlerini işgal etmişlerdi. Güneş fevkalade sıcaklığı ile Yarım saat sonra batarya kumandanı batarya heyeti zabıtanına düşmanın siperlerinin sükut ettiğini ve kahraman fırkamızın düşmanın 1. ve 2. hattını işgal ettiğini tebşir ediyordu.Artık bizdeki sevinç civarımızdaki birçok bataryalarda vardı. Ezcümle 15’lik, 10.5’luk İskoda ve Obüsler, Krup 15’lik kudretli cebel sahra, sahra obüs vesaire baruttan tozdan her tarafım simsiyah olmuş. Bir Krup bir durunca Krup seri ateş ve imha ateşi diye bağırıyor ve toplar kontrol için daima koşuyordum. Öğleden sonra yine bataryamla ateşe devam ederken birçok mecruh zabıtan ve efrat geçiyordu. Bunların aralarında başından mecruh hemşerim Enver Efendiyi de gördüm. Cidden müteessir oldum. 

Piyadeler bize ne suretle tarzı teşekkür edeceklerini bilemiyorlardı. 
Çünkü şimdiye kadar bulundukları muharebede Türklerin bu kadar çok ve muntazam düşmanı bombardıman ettiğini görmemişlerdi, bizi adeta boğuyordu. İkindi olmuştu. Ben daha sabah yemeği yememiştim. Ufak bir ateş fasılasında birinci top mahfuz mahallinde yemeğimi yedim. Benim 1.toptan bir nefer takriben 200-300 metre sol ilerimizde düşman mermiden gayet hafif yaralanmıştı. Bizim tarassut kıtasından bir neferin de hayvanı da düşman mermisinden mürd oldu. Düşman mermileri sağımıza, solumuza, ilerimize, gerimize düşüyordu. Fakat Allah’a hamdı sena olsun düşman ateşinden mıntıkamız her an mahfuz kalıyordu. İkindiden sonra düşman mukabil 
taarruza geçmek istemiş. Gayet şiddetli ateş açtık (imha ateşi). Taarruzu akamete uğramıştı. Fakat imha ateşleri öyle mükemmel oluyordu ki bir uğultu düşman siperlerini kaynatıyor, alt üst ediyor, piyademiz elini kolunu sallayarak siperleri işgal ediyordu. Son olarak 3 grup yaptık. Ondan sonra karanlık bastı. Hava soğuk. Neferler yemeği getirmiş. Önümüzde, sağımızda, solumuzda gayet şiddetli muharebe oluyor (piyade makineli ve bomba sesleri). Akşam ateş yaktık. Kenarında yemeğimizi yedik. Bölük 10’dan Yüzbaşı Faik Bey mecruh olmuş. Hastaneye gitmiyor. Ağırlıkta kalıyor…. 

Alaşehir’de Yunanlıların yaptığı vahşet şöyle anlatılır: 
7 Eylül 38 Perşembe 

…..İki arabacı ve hayvanları ile İbrahim’i alarak Alaşehir’e 1 saatte gittim. Alaşehir’de düşman bütün vahşetini göstermişti. Çünkü serapa yanmış. Taş taş üstünde kalmamıştı. Evvelce çok mamur şirince bir kasaba imiş. Buraya evvelce Fıldırık derlermiş. Rum diyarı imiş. Sonradan bizimkiler zapt etmiş. Halen harabeleri yüksek duvarları duruyordu. Alaşehir kasabası düz bir ovanın kenarından ve dağ silsilelerinin kenarına kurulmuş bir şehir. İstasyonu tamamen yakılmıştı. Araba bulamadım. Buranın bağları, üzümleri, tarlaları, incirleri buralar zümrüt cennetti. Vasefaki vahşi, cani ve cidden birlik tarafından harabe edilmişti. Bağları civarında oralı evleri yanmış, kendileri metruk Hıristiyan evlerine oturmuş kadınlarla görüştük. Zavallılar Yunan vahşetini anlata anlata bitiremiyorlardı. İnsanları diri diri yakmak vesaire vesaire..... 

Yunanlılar kaçarken şehirleri yakıp yıkmaya, insanları öldürmeyi ihmal etmemektedirler. 8 Eylül 38 Cuma 

Sabah kalktım. Bölük kumandanına araba bulamadığımı söyledim. Öğleye kadar Emrullah falan oturduk. Sonra yüzbaşı, Emri, ben yemek yedik. Hareket için hazırlandık. İki saat sonra da hareket ettik. İki saat sonra Salihli’ye geldik. Buranın beşte üçü yanmıştı. 
Yunan birçok vahşet şenaat yapmıştı. Burada Giritli ve sair yerlerden Müslüman oturuyordu. Ortada sokaklarda kimisi öldürülmüş, kimisi yanmış İslam ve gavur ölüleri yatıyordu. Hele yollarda gavur ve hayvan geberikleri pek çoktu. Hepsi de artık taaffün etmişti. Bir saat kadar Salihli’de kaldık. Yunan cebren yürüterek ayakları yara olan İslam kadınları ile ve Salihli eşrafları ile görüştük. Burada Parti Pehlivan çetesi ile Yunanlılara iyi dayak atmış, fakat maalesef Yunanın Alaşehir’den getirdiği büyük kuvvetin ateşine dayanamayarak bil mecburen çekilmişti. 

10 Eylül 38 Pazar 

………. Kasaba şehrine geldik. Buranın ekserisi yanmış ve birçok Müslüman açıkta kalmıştı. Hepsi hoş geldiniz diyorlar, kadınlar ağlıyordu….. Ahalisi hiçbir şey almayarak kaçmışlardı. Manisa’dan ve kasabadan gelen felaketzede muhacirin işgal etmekte idi. Köyde yanmış cesetler bir payen idi. Bu vahşeti yapan Garplılar, yani Garp medeniyeti değil adeta vahşeti idi. Köyde bir kilise kalmıştı. Bittabbi Hıristiyanlar alçak Rumlar bunu yakmamışlardı. Bunu ahali yakarak keyfine bakıyordu. Neyse ben taburun karargah tesis edeceği mıntıkayı 
öğrendim. 

15 Eylül 38 Cuma 

Sabah kalktım. Tımar, su, kahvaltı. Öğleye kadar bölük hususatı ile iştigal. Öğle suyu, yemek, uyumak. Akşam tımarı ve akşam hayvan suyu. Bölük 1, Bölük 2 komutanları şarap içtiler. Vaziyeti siyasi- yeden konuştuk. Ordumuz Ağustosun 26’sında taarruz etmiş. Eylül 9’da İzmir’i zapt etmişti. Sivillerden sorduk Afyon karadan İzmir’e 1 aydan fazla yol imiş. Mustafa Kemal Paşa taarruzdan evvel, yani 25 Ağustosta tebliği resmi olarak düşmanın taarruz ettiğini, bizim düşmanı tart ettiğimizi, 26’sında Afyon bil hadise işgal edildiğini, sırası ile Dumlupınar hattı-Uşak ve Alaşehir kasabası-Manisa-İzmir bil hadise işgal edildiğini ve en nihayet 2 general, 6 fırka kumandanı ve şu kadar bin esir ve cephane vesaire aldığımız ganayimi bitamamiha tebliği resmi ile yazmış ve dolayısıyla Garplıların ve Avrupa hükûmetlerinin hayretini celp etmiştir. Emrinde bulunduğu için 1.Ordu Kumandanı Nurettin Paşa efrat ve zabiti de kahramanlık ve muzafferiyetten dolayı tebrik ediyordu. 


***