Bağımsızlık
Onurdur
Yekta Güngör
Özden
ABD’nin kaba
gücü ve sahte demokrasisi
Sizlere
ulaşmak için ivedi yazılan bu yazımı okuduğunuz zaman belki de ABD’nin Irak
saldırısı başlamış olacak. BM Güvenlik Konseyi’nin kararına gerek duymadan,
NATO’daki ortaklarıyla AB’ni dışlayarak, dünya kamuoyuna aldırmayarak
İngiltere’yle birlikte kalkıştığı savaşın insanlığın geleceğine olumsuz
etkilerini de düşünmemektedir. Kaba güç niteliğindeki silah olanaklarına
güvenerek istediğini yapacağı kanısını yaymaya çalışması, demokrasi
sahteciliğiyle koşuttur. Irak liderinin diktatörlüğü, halkının yaşam biçimi ve
koşulları, kitle imha silahları yapımı, geçmişte yapılanlar gözetilince insan
hakları ve demokrasi yönünden duyarlıkları zorunlu kılsa da bağımsız bir
ülkenin sınır ötesi hiçbir olayı saptanmadan toprak tümlüğüne yönelik eylemler
uygun karşılanamaz.
Şu sırada
Saddam başka bir ülkeye saldırıya geçmemiştir. Ekonomik ve askeri kısıtlamalar
içindedir. 36. enlemin üstü, ülkesinden koparılmışçasına, yasaklıdır. ABD ve
İngiltere uçakları denetimleri sırasında sık sık Irak’ın güneyini
bombalamaktadır. Ulaşım yolu bakımından sakıncalı bulunan füzeler imha
edilmektedir. Silah denetçilerinin raporuyla Uluslararası Atom Enerjisi
Komisyonu’nun raporu suç kanıtı bulamamıştır. Saddam suçüstü yakalanmış
değildir. Başka ülkelerde Irak’a ilişkin suçlamaların benzerlerinden de söz
edilmektedir. İsrail’in tutumu da açıktır. BM’nin Irak’ta gözlemci, kimi
ülkelerin izleme kurulları bulundurması da sağlanabilir. Tüm bu önlemler ve
daha niceleri itilerek uluslararası hukuk kurallarını çiğneyip çirkin
kabadayılığa soyunmanın anlaşılır yanı yoktur.
Yazılı ve
görsel basında, görüşleri olumlu ya da olumsuz bularak, karşı görüşlerle
eleştirmek yerine terbiye dışı anlatımlarla kişiliklere saldırılmakta,
demokratlığın en doğal gereği yadsınmaktadır. Bağımlılıkları tartışılmayacak
ölçüde somutlaşan kimileri yandaşlıklarını en tiksindirici biçimde
sergilemektedir. Önceleri başkaları, kendileri gibi düşünmeyenleri şahinlikle
suçlayanlar şimdi babaşahin kesilmişlerdir.
Bu arada
ABD’nin Türkiye tutumu da gereken karşılığı bulamamaktadır. Kuzey Irak’taki
Kürt Devleti yapılanmasına seyirci kalan yönetimlerin yanlışlığı, ABD’nin
saldırısı sırasında oraya girip etkili önlemlerle sakıncanın hafifletileceği
sanılarak, yinelenmektedir. Türkiye, yaşamsal bir savaşı ancak kendi kararıyla
ve savunma ilkesiyle yeğleyebilir. Hiçbir devletin uydusu durumuna düşmeden.
Ekonomik sıkıntılarını azaltıp giderecek yardım ya da bağış pazarlığına
girmeden. TBMM’nin kararını yine TBMM’ne geri aldırma oyunlarına gelmeden.
Hiçbir yurttaşı utandırmadan.
TBMM
kararlarına aykırı davranmak Yüce Divanlıktır
Devlet radyo
ve televizyonları İskenderun Limanı’na çıkarılan aygıtların, otobüslere
doldurulan askerlerin, araç-gereç yüklenen tırların ve Güneydoğu Anadolu’ya
konvoylar oluşturarak gittiği haberlerini verirken bunların TBMM’den geçen
limanların modernizasyonuyla ilgili tezkere kapsamında olduğu savunmasına
inanmak güçtür. Kapalı toplantılardan sonra saklı tutulan “mutabakat”
metinlerinin uygunluğu savunması da inandırıcı olmaktan uzaktır. 2. Tezkere’nin
reddini “trafik kazası”na benzetmek, özür dilemek, dayatmalara, baskılara,
gözdağlarına, küçük düşürmelere katlanmak ve yaraşır olmak demektir. Ülkemizin
Irak’la ilgili sorunları aşması, AB’nin yanlı, ABD’yle BM Genel Sekreteri’nin
(İngiltere kökenli Kıbrıs’la ilgili danışıklı planlarıyla açığa çıkan, “Kürt
kartı” ve “Ermeni soykırımı tasarısı”yla sırıtan) amaçlarını geçersiz kılması,
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tam bağımsızlık” ilkesine sarılmakla olanaklıdır.
Atatürk’ün
gerçekçiliğini yansıtan, yalnız bugünler için değil, yarınlar için de geçerli
olan anlamlı sözlerinden bağımsızlık içerikli kimilerini aktararak ilgilileri
uyarmak, Sevr’i, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı, Lozan Barış Antlaşması’nı
anımsatmak, ulusal varlığımız için yapılması gerekenler konusunda yardımcı
olmak istiyoruz. Yoksa, kimi yurttaşların haklı olarak “Mardin’de liman mı
var?” sorularının ortaya koyduğu çelişkinin ağırlığı hepimizi sorumlu kılar.
TBMM kararlarına aykırı anlaşmalar, uygulamalar görevli Bakanlarla birlikte tüm
ilgilileri Yüce Divan’a taşıtır.
ABD gereken
yanıtı almalıdır
ABD’nin
yakışıksız davranışları, yaraşır olduğu yanıtı almalıdır. Olasılıklar
gözetilerek en etkin önlemler gündeme getirilmelidir. Barışı korumak için savaş
son çözüm olmalıdır. ABD’nin petrol gereksinimi, dünyaya egemen olma güdüsü,
güç gösterileri, savaşın getireceği yoksunluklar, yıkımlar ve yeni sorunlar
insanlığı yeni karanlıklarda boğacaktır. İstediği devleti yıkma, istediğini
kurma, sınırları değiştirme gibi çabalarına aracı, yardımcı, destekçi olmak,
savaş kışkırtıcılığına, çığırtkanlığına soyunmak bağışlanamaz. Kendi
güçlüklerimizi kendimiz yenme, kendi sorunlarımızı birlikte çözme alışkanlığını
edinmezsek, ekonomik bağımlılıktan kurtulamazsak aşağılanır, dışlanır,
kullanılır, sarsılır, yıkılırız. Bağımsızlıktan ödün vermezsek güçlenir,
yükseliriz.
İşte
Atatürk’ün gösterdiği yön, çizdiği yol, tuttuğu ışıklar:
“TBMM’nin
tüm izlencelerinin temeli iki ilkedir: Tam bağımsızlık, koşulsuz-sınırsız
ulusal egemenlik.”
“Türk ulusu
yeni bir iman ve kesin bir ulusal kararla yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin
dayandığı ilkeler tam bağımsızlık ve koşulsuz-sınırsız ulusal egemenliktir.”
Atatürk’ün
tam bağımsızlık yolu
“TBMM’nin ve
Hükümetinin ulustan aldığı buyruk, tam bağımsızlık ve koşulsuz-sınırsız ulusal
egemenlik ilkelerine dayanarak ülkeyi bayındırlaştırmak, ulusu varlıklı ve
mutlu kılmaktır.”
“Tam
bağımsızlık, bugün bizim üzerimize aldığımız görevin asıl ruhudur. Biz onuruyla
yaşamak isteyen bir ulusuz. Bu ulusun kişileri yalnız bir amaç çevresinde
toplanmış ve kanını sonuna değin akıtmaya karar vermiştir. Bu amaç, tam
bağımsızlığımızın sağlanması ve sürdürülmesidir. Tam bağımsızlık denildiği
zaman, elbette siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel vs. her konuda
tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımızın birinde
bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla tüm
bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”
“Bir ulus,
varlığı ve hakları için tüm gücüyle, tüm yapısı ve düşünce gücüyle davranmazsa,
kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsa şunun bunun oyuncağı
olmaktan kurtulamaz.”
“Ulusal ve
ekonomik gelişme olanağını elde etmek, daha çağdaş ve düzenli bir yönetimle
işleri yürütmeyi başarabilmek için her devlet gibi bizim de gelişmemizin
sağlanmasında tam bir özgürlük ve bağımsızlığa kavuşmamız varlığımızın ve
yaşantımızın özüdür.”
“Türk Ulusu
içte ve dışta tam anlamıyla bağımsız kalacaktır.”
“Yabancı
devletlerin güdümü ve koruması kabul edilemez.”
Bağımsızlık
tam bağımsızlıksa gerçektir
“Gelişigüzel,
bitmeyen emellerin peşinde ulusu uğraştırmaktan, zarara uğratmaktan kaçınmayı”
öğütleyen Atatürk, uygar dünyadan uygarca, insanca davranış ve dostluk
beklediğimizi vurgulamıştır. Ekonomik güçlenmenin bağımsızlık için koşul
olduğunu belirtmiştir. Ulusumuz güvenilir yönetimlerin çağrısına özverilerle
koşacak düzeydedir. Kişisel çıkarları, patron bağlılıkları, siyasal
bağımlılıkları nedeniyle TBMM’nin kararını saygısızlıkla eleştiren, barış
yanlılarını suçlayan, ulusal ve uluslararası ilgili hukuk kurallarını bilmeden
konuşup yazan, tartışmaları kavgaya dönüştürüp devletimizin küçük ve gülünç
duruma düşürülmesine ilgisiz ve tepkisiz kalanların kimler olduğu, nereden
geldikleri, ne istedikleri kestirilmektedir. Ulusal onuru üstün tutanlar ona
yaraşır olanlardır. Bağımsızlığın değerini ve önemini bilmeyenler, ulusal
onurun kıvancını duyamaz, gönencini yaşayamaz. Ulusal onurun ödünsüz ve özenle
korunduğu ve benimsendiği güveni, ulusal mutluluğun dayanağıdır. Onursuz
yaşanamaz. Bağımsızlık, tam bağımsızlıksa gerçektir. Tam bağımsızlık, ulusal
onurun gerçek kaynağıdır.
Kullanılma,
el koyma, boyun eğme ve işgal izlenimi veren durumlar acıdır. Hiçbir özür,
zorbalığı, diktatörlüğü, terörü hoşgördüremez. Ölümlerin, yıkımların, bozulan
dengelerin bedeli olamaz. İnsan olan, insanlık suçu işlemez. Saldırgana
ortaklık ya da yataklık da saldırganlıktır. Barışçı olmak onuru, bağımsızlıkçı
olmak onuru, kendini insan bilene yeter.
..