Balkanların Neresindeyiz?
Dr. Tahir Tamer Kumkale
4 Şubat 2000 Cuma
Balkanlar; adını bölgede bulunan Balkan Dağlarından alır. Türkçede Balkan sözcüğü ; genellikle orman yada çalılıkla kaplı engebeli, sert ve yalçın araziye verilen isimdir. Halkımız bugün bu kelimeyi yaygın olarak kullanmaktadır. Balkan Yarımadası; batıda Adriyatik, doğuda Karadeniz ile kuzeyde ise Tuna ve Sava Nehirlerinin açtığı ovalarla çevrilidir. Güneyde ise birçok ada ve yarımada ile Akdenizin ortalarına kadar ilerler. Uzunluğu 600 kilometreyi bulan ve yüksekliği 2376 metreye ulaşan Balkan Dağları çok sarptır ve çok az geçit verir .Dağlar bu yapısı ile yarımadanın belkemiğini teşkil eder. Çeşitli kültür ve etnik yapıya sahip 60 milyona yakın insanın yaşadığı bölgede birbirleri ile problemleri bulunan Türkiye,Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk ,Makedonya, Yugoslavya ( Sırbistan + Karadağ ), Hırvatistan , Slovenya ve Bosna - Hersek devletleri bulunmaktadır.
Bu devletlerin ve bunları meydana getiren milletlerin ortak özelliği 500 yıla yakın bir süre Osmanlı egemenliği altında yaşamış olmalarıdır. Müslüman Türklerin yönetiminde asırlarca yaşamış olmalarına rağmen Balkan milletleri milli özelliklerini hiç kaybetmeden günümüze kadar gelmişlerdir. Bugün Balkan Yarımadası ırk, dil, din ve mezhepler bakımından dünyanın en karmaşık bölgelerinden birisidir. Coğrafi yapıya yayılmış olan bu karışıklık tarihi ihtiraslar, ülkelerin birbirleri ile olan menfaat çatışmaları, büyük devletlerin çıkarları, doğu ve batı toplumları arasındaki tabii köprü olma durumu bölgede devamlı sıcak çatışmaların yaşanmasına ve nihayet bir dünya savaşının yaşanmasına yol açmıştır. Balkan milletleri bugün bir siyasi bütünlük içinde değildir. Uluslar birkaç ülke bayrağı altında bulunmaktadır. Bu durum yaşanan kargaşanın temel sebebini oluşturmaktadır. Tarihten günümüze intikal eden en önemli gerçek " Millet ve Milliyetçilik " duygularının daima canlı olarak tutulmasıdır.
Balkanlarda günümüzde mevcut başlıca problem sahalarını şu şekilde özetlemek mümkündür.
a. TÜRKİYE - YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ:
Yunanistan'ın Mora'da kurulduğu 1829 yılından itibaren kabul ettiği Megal - i Idea' sının elde edilmesine yönelik milli politikası hiç değişmemiştir. Gelen bütün hükümetlerin milli hedefleri aynidir ve bundan kesinlikle taviz vermemektedir. Türkiye aleyhine toprak genişlemesini hedefleyen bu milli politika ilişkileri daima uzlaşmazlığa sürüklemektedir. Bugün iki ülke arasında Kıbrıs, Kıt'a Sahanlığı, Fır Hattı, Karasuları, Hava Sahasının Kontrolu, Batı Trakya ve Azınlıklar, Ege Adalarının Silahlandırılması gibi alanlarda anlaşmazlık devam etmektedir. Ayni savunma paktı içinde bulunmamıza rağmen Türkiye'yi tek ve en büyük düşman olarak gören Yunanistan uzlaşma ve dialoğ yerine sorunları daima tırmandıran bir politika izlemektedir.
b. YUNANİSTAN'IN AZINLIKLARA KARŞI TUTUM VE DAVRANIŞLARI:
Yunanistan ülkesinde yaşayan tüm azınlıkları HELEN olarak kabul etmektedir. Buna göre bu ülkede yaşayan Batı Trakya Türkleri, Makedonlar, Bulgarlar, Arnavutlar, Sırplar azınlık değildir. Dolayısıyla hangi uluslararası anlaşma olursa olsun hiç bir hak tanınmamaktadır. Bu grupları asimile ederek eritmek için büyük bir baskı politikası takip etmektedir.
c. MAKEDONYA VE MAKEDONLAR:
Makedonya ;eski Yugoslavyanın dağılmasını müteakip kurulan 2 milyon nüfuslu genç bir devlettir. Devletleri olmasına rağmen Makedon milletinin çoğunluğu bu devlet sınırlarının dışında kalmıştır. Bugün Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistanda Makedonya adı ile anılan bölgelerde Makedonlar yaşamaktadır. Bu ülkelerin arasına sıkışmış bir coğrafyada bağımsızlığını ilan eden genç Makedonya Cumhuriyeti Büyük İskender zamanında kendilerinin olduğunu iddia ettikleri bölgeleri ve insanlarını geri istemektedir.
Tabii olarak Yunanistan ve Bulgaristan hem bu yeni ülkenin varlığına ve hemde kendi topraklarında böyle bir millet yaşadığı iddialarına şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Konunun önümüzdeki günlerin önemli çatışma sebeplerinden biri olarak gündeme gelmesi kaçınılmazdır.
d. BÜYÜK BULGARİSTAN HAYALİ :.
Bulgaristan'ın Türk Trakyasını da içine alan Büyük Bulgaristanı yeniden kurma hayali değişmemiştir. Bu ülke; Yunanistandan Batı Trakya ile Ege Makedonyasını, Arnavutluktan Makedonya sınırındaki geniş bir bölge ile Makedonyanın tamamını istemektedir. Ülkesinde önemli bir çoğunluğu oluşturan Türklere karşı tarihi boyunca planlı bir şekilde asimile ve sindirme politikası uygulamıştır.Sovyetler Birliği ve Varşova Paktının güdümünden çıkmasını müteakip başlattığı yeniden yapılanma çalışmalarını tamamlayıp Büyük Bulgaristanı inşa faaliyetlerine yönelmesi beklenmektedir.
e. YUGOSLAVYA ( SIRBİSTAN + KARADAĞ ) :
Bilindiği gibi TİTO sonrası yönetimler Yugoslavyada istikrarı sağlayamamışlar ve sonunda federal cumhuriyetler 1990'dan itibaren Hırvatistan, Bosna - Hersek, Makedonya, Slovenya olarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Tarihteki büyük Sırp Devletini kurma hayalini daima muhafaza eden ve eski Yugoslavyanın en büyük toprak ve nüfusuna sahip olan sırplar geri kalan topraklarda Yugoslavya adına sahip çıkmışlardır. Halen Sırbistan ve Karadağ Federal Cumhuriyetleri ile özerk Voyvodina ve Kosova 'yı içine alan bölgede hükümranlıklarını sürdürmektedirler.
Sırplar meydana gelen bölünmeyi kabul edememiş ve bunu hazmedememişlerdir. Önce Türk ve müslüman Boşnakların çoğunlukta bulunduğu Bosna - Hersek devletine vahşice saldırmışlar ve 21 nci asra girerken insanlık tarihine utanç içinde geçecek toplu katliamları gerçekleştirmişlerdir. Balkanlardaki son Türk izlerinin silinmesi yolunda büyük mesafeler almışlardır. Sonunda medeni alemin beşiği kabul edilen Avrupadaki bu insanlık ayıbına dünya müdahale etmiş ve Birleşmiş Milletler vasıtasıyla akan kan zorla durdurulabilmiştir. Fakat çözüm bulunanamıştır.
Bosna'da yeterli dersi almadığı belli olan sırplar bu defa Türkler ve müslüman Arnavutların çoğunlukla yaşadığı Kosovada milliyetçilik akımlarını bahane ederek toplu katliamlara girişmişlerdir. Sonunda Mart 1999 da NATO ülkeleri sırbistana havadan müdahale kararı vermiştir. 3 aya yakın devam eden hava saldırıları sonucunda ülke harabeye dönmüştür. Sonunda Sırbistan pes ederek teslim olmuş ve sözde barış sağlanmıştır.11 Haziran 1999' da yapılan anlaşmaya uygun olarak Sırp asker ve polisleri Kosova'yı terk ederek yerini Nato devletlerinin oluşturduğu 50 000 kişilik barış gücüne terk etmiştir. Kağıt üzerinde barış antlaşmaları onaylanırken Kosova'da barıştan yararlanacak kimse kalmamıştır. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük mülteci olayları yaşanmıştır. Kosovalı müslümanların tamamına yakını ülkelerini terk etmişlerdir. Kanaatime göre sorun çözülmemiştir. Yeni boyutlar kazanmıştır. Balkan ülkelerindeki muhtemel barışın kolay olamayacağını tescil ettirmiştir.
f. ARNAVUTLUK :
Uzun süre tek partili komünist bir rejim altında medeni dünyadan kendini soyutlayarak yaşayan Arnavutluk bulunduğu bölgenin en fakir ve her alanda geri kalmış bir ülkesidir. Arnavutların milliyetçilik duyguları çok kuvvetlidir. Arnavutlar Yunanistandaki Güney Epir bölgesinde Arnavutların yaşadığını israrla öne sürerek açıkça bölgeyi isterler. Yunanistan ise Arnavutluktaki Kuzey Epir bölgesinde Yunanlıların yaşadığını iddia eder ve oda bölgede hak sahibi olduğunu vurgular. Ayrıca Arnavutluk Kosova halkının % 80' e yakınının Arnavut asıllı olduğunu belirterek bölgesinde bağımsızlık mücadelesi veren Kosova Kurtuluş Ordusunu açıkça desteklemektedir.
g. Ayrıca yeni oluşturulan Hırvatistan, Slovenya, Bosna - Hersek ve Sırbistan arasında sınırlar ve doğal zenginliklerin paylaşılmasından doğan gerginlikler mevcuttur.
Bir bölge ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olursa o bölgeye karşı standart ve devamlılık arzeden bir politika takip etmek çok güçtür. Bugün Balkanlarda 10 ayrı devlet vardır. Her birinin siyasi, ekonomik, kültürel ve etnik yapıları farklıdır. Birbirleri ile pek çok alanda ihtilafları bulunması bu ülkelerin yegane ortak yanlarıdır. Oysa bölge insanının Osmanlıya karşı başkaldırışının başladığı 1840 ' lardan beri huzura ve güvenliğe ihtiyaçları vardır.
Balkanlar Türkiye'nin arka bahçesidir. Atalarımız başşehir İstanbul'u korumak için Tuna Nehri ve Balkan dağları geçitlerini kontrol ve elde bulundurmaya özel önem göstermişlerdir. Bugün başkentimizin Ankara olarak seçilmesinin en önemli etkenlerinden bir tanesi de başkent İstanbul'u koruyacak yeterli arazi parçasının elimizden çıkmış olmasıdır.
Ruslar, 1870' lerden itibaren, yani Panslavizm akımı meydana çıktıktan sonra Balkanlar ile yakından ilgilenmiştir. Balkan halklarının çoğunluğunun Slav olmasından yararlanarak Batı'ya ve Osmanlı'ya karşı bir Slav birliği meydana getirmek için büyük çabalar harcamıştır.
Avusturya - Macaristan İmparatorluğu da Pan Cermenizm politikası ile bölgede faaliyet göstermiştir. Bu iki temel görüş Balkanlar üzerinde kıyasıya mücadeleye girmişlerdir. Hatta I. Cihan Harbini başlatan Sırp Prensi'nin vurulması olayı dahi bu iki görüşün çatışmasının bir neticesidir.
Bu akımlarla birlikte dünyada imparatorlukların zayıflaması sonucunda meydana çıkan milliyetçilik akımları asrın başında Balkan ülkelerinin birbirine girmeleri için önemli bir etken olmuştur. II. Cihan Harbi'nde savaşın bütün zorluklarını yaşayan bölge halkı önce kendi işlerindeki iç harplerle kendilerini zayıflatırken bölge ile yakından ilgilenen Sovyetler Birliği'nin desteği ile Komünizm'in ağına düşmüşlerdir. Romanya, Bulgaristan ve Arnavutluk kesin olarak Komünist Rusya'nın güdümüne girmişlerdir.Yunanistan 1946 -1948 yılları arasında komünistlerin meydana getirdiği iç harpten zorlukla sıyrılabilmiş ve demokratik dünyadaki yerini almıştır. Yugoslavya ise Tito'nun yönetiminde yine Komünist bir dikta rejimi uygulamış ve fakat bulunduğu coğrafyanın avantajlarını iyi kullanarak Batı ile yakın ilişkiler içine girmesini bilmiştir.
Şimdi Sovyetler Birliği'nin yıkılması ile meydana çıkan büyük kargaşa sonucunda Balkanların siyasi coğrafyası yeniden şekillenmiştir. Yeni devletler oluşmuştur. Fakat bu yeni devletlerin oluştukları coğrafyalar ile etnik, kültürel ve ticari yapıları isteklerine uygun oluşmamıştır. Mevcutla yetinmemektedirler ve diğer devletlerde bulunanlardan da pay almak istemektedirler. Balkanlardaki ateş Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk'u kaplamış ve Avrupa'yı dehşete düşürmüştür. Bugün Birleşmiş Milletler ve NATO bu ateşi nasıl söndüreceklerinin telaşı içindedirler.
Bu coğrafyada birbirleriyle ihtilaflı ve kan davası güden bu kadar çok devlet ve millet bulunduğu sürece balkanlarda istikrar olmayacağı açıktır. Hele Bulgaristanın Karadeniz kıyılarından başlayarak Batı Trakya - Makedonya - Kosova - Arnavutluk'a uzanan müslüman ve Türklerin oluşturduğu bir kuşağın mevcudiyeti , balkanlarda milli menfaati olan süper güçleri son derece rahatsız etmektedir ve edecektir. Bu arada Doğu Almanya ile birleşerek süper bir kara devleti haline dönüşen Almanya ile Rusyanın bu kuşağın güneyine inmesine ABD'nin müsade etmeyeceğide açıkça görülmektedir.
Türkiye; kendi iç sorunları dolayısıyla bölgedeki olaylara önce uzak kalmış, bilahare süper güçlerin yanında ve onları destekleyerek katılmak zorunda bırakılmış bir görüntü içerisindedir. Oysa Türkiye'nin misyonu, potansiyeli ve büyük tecrübesi ile bölgede istikrarı sağlayacak yegane güç olarak rol alması gerekmektedir. Türkiye'nin bölge ülkeleriyle tek tek siyasi alandan önce ekonomik, kültürel ve Psikososyal alanda doğrudan temas halinde bulunması ve bu ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde ağabey rölü oynaması beklenmektedir. Türkiye bunu yapacak güce, potansiyele ve tecrübeye sahiptir. Plevne'de Türkler bu topraklar için mücadelenin çok güzel örneğini vermişlerdir. Bütün olumsuz şartlara rağmen toprakların nasıl savunulabileceğini dosta düşmana göstermişlerdir. Balkan milletleri bundan örnek almalıdırlar.
1363'de Rumeli'ye geçerek Balkanlara adım atan Türkler, 1389'da Kosova Meydan Muharebesi'yle bölgeye yerleştiler. 500 yıl süren bir huzur , barış ve kalkınma dönemini başlattılar. Türkleri, Avrupa'dan atmak için her unsuru deneyen İngiltere, Rusya, Almanya gibi ülkeler, milliyetçilik akımlarını körükleyerek ve destekleyerek bölge halklarını ayaklandırdılar. Önce Osmanlı'yı bölgeden çıkardılar sonra bölge halklarını birbirine düşürerek Balkanlar'ı devamlı acı ve gözyaşına mahkum ettiler. Kaynayan Balkan milletleri birbirleriyle kıyasıya mücadele ederken 16 Haziran 1913'te Sultan Mehmet Reşat'ın Kosova'da atası Birinci Sultan Murat'ın şehit edildiği topraklarda kıldığı cuma namazına 100.000'i aşkın bir cemaatın katılması, bölge halkının Türklerden beklentilerinin en son göstergelerinden biridir.
Balkan devletleri son olarak 9 Şubat 1934'te Atatürk'ün önderliğinde Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk ve Yugoslavya'nın katıldığı BALKAN ANTANTI adı altındaki Güvenlik ve İşbirliği Antlaşması etrafında birleştiler. Bu devletlerin dışişleri bakanlarının katılımıyla bir devamlı yönetim oluşturuldu. Ayrıca ekonomi, maliye ve ticari koordinasyonu sağlamak üzere her ülkenin beş üyesi ile temsil edildiği BALKAN ANTANTI DANIŞMA KURULU meydana getirildi. Ülkeler en son 1940 yılında Bükreş'te biraraya geldiler. Almanya'nın Romanya'yı işgali üzerine bu birlik kendiliğinden dağıldı ve bir daha biraraya gelemedi.
Sonuç olarak; bölgede tarihi, ekonomik, kültürel olarak hakkımız ve orada haklarını savunmamızı bekleyen soydaşlarımız vardır. Bölgede etkili olabilecek potansiyel gücümüz ve tecrübemiz mevcuttur. 2000 yılına adım attığımz bu günlerde bölge ülkelerine devamlı huzur ve barış temin edecek BALKAN ANTANTI gibi bir yapılanmaya süratle ve acilen ihtiyaç vardır. Balkan ülkeleri artık dışarıdan değil kendileri tarafından idare edilmelidir. Bugün bu işi başarabilecek yegane potansiyel güç ve devlet Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bu tarihi görevden kaçmak mümkün değildir. Barışın sağlanması için bu tarihi göreve her alanda hazır olmalıyız ve gerekli her türlü adımı şimdiden atmalıyız.
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 |
Dr. Tahir Tamer Kumkale
http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=13
***