YAHYA KEMAL BAYATLI DA KÜLTÜR VE DİN İLİŞKİSİ;
CANAN CAVŞAK
Yahya Kemal, sadece edebiyatçıların çalışmalarına konu olarak kalmaması gereken, Türk düşünce dünyasının tamamını ilgilendiren bir şahsiyettir. Sadece şiirleri ile değil kültür ve din hakkındaki yazı ve düşünceleriyle de bilinmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Kültür ve din unsurlarını bir arada ele alan Beyatlı, tarih, vatan, din, kültür hakkındaki düşüncelerini şiirlerine de yansıtmıştır.
Kendi ifadesi ile “ahiret havasıyla dolu” İslam’ın oldukça yoğun hissedildiği bir Türk şehri olan Üsküp’te dünyaya gelen Yahya Kemal için Üsküp önemli bir yere sahiptir.
Üsküp’e olan hasretini ömrü boyunca dile getirir. 18 yaşında Paris’e yani kendi deyişiyle “nurlu bir alem”e giden Beyatlı, ekonomik zorluklarla geçirdiği dokuz yılın ardından vatan, millet, tarih gibi konularda yeni bir bakış açısı kazanarak İstanbul’a geri döner. Dönüşünü “Bu uzun Avrupa hayatından dönerken Müslümanlaşmış, kendi vatandaşlarım için fazla mütehassis bir ruha rücu etmiştim” diyerek dile getirir (Beyatlı, 2015: 125).
Küçük yaşlarda şekillenmeye başlayan kişilik oluşumunda aile ve çevre çok önemli bir role sahiptir. Bunun yanında din de kişilik oluşmasında aile kadar etkili bir kurumdur (Özden, 2016: 76). Hatta çocuklara, öğrenmesi daha kolay olacağı için küçük yaşlarda Kur’an eğitimi verilir. Yahya Kemal’in de dini duygularının temeli çocukluk yıllarını geçirdiği Üsküp’te ailesi ve çevresinin etkisiyle oluşmuştur.
Yahya Kemal’in din konusunda üzerinde en etkili aile bireyi annesi olmuştur. Annesinin namaz kılıp, Kur’an okumasından, annesi ile din üzerine yaptığı sohbetlerden çocukluk anılarında söz eder. Din konusunda, aile üyeleri arasında en çok annesi onu etkilemiştir ve annesinden aldığı eğitimin izleri hayatı boyunca silinmemiştir. Bu yüzden annesinin ölümü onu derinden etkilemiştir. Yahya Kemal, çok sevdiği annesini henüz çocuk yaşlarda kaybetmesine rağmen annesinin ölümünden duyduğu üzüntüsünü dinî değerlere bağlanmakla aşabilmiştir (Kılıç, 2013: 42).
Dini inanç konusunda, inancın milli boyutuna önem veren Beyatlı, “Ben Türk milletinin inandığı Allah’a ve yine Türk milletinin inandığı Peygamber’e
inanırım. Ben, bu imanın Müslümanıyım ve ben, Türk ve Müslüman olarak doğdum. Türk milletinin dinine ve itikadına sahibim” sözleriyle bu duruma açıklık getirmektedir (Beyatlı’dan akt. Özden, 2016: 116).
Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemal’in çocukluk yıllarından başlayıp Paris’e gittiği zamana kadar olan din anlayışından “Müslümanlık” başlığı altında bahseder:
“Frenk hayatı alışkanlıklarından kurtulamayan, hem de millî hayatı yaşanası güzellikte bulan Yahya Kemal, zamanla iki hayatın da çizgilerini taşıyan bir Müslüman tipi çizecektir” (Ayvazoğlu, 2013: 339).
“Dinin algılanıp anlaşılmasında, milletler arasında farklılıklar bulunmaktadır ve bunu sağlayan da milli kültür veya özgü kültürdür.” (Özden, 2016: 92). Yahya Kemal, “Ezansız Semtler” isimli yazısında da dini duygu ile milli duyguyu bir arada inceleyerek şunları ifade etmektedir:
“Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköyü, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerde ki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?” (Beyatlı, 2014: 101).
Dinin, insanı ahlaki açıdan da olgunlaştırması beklenir ve samimiyetle yapılan ibadetler bu düşünceye katkı yapar. Yahya Kemal de ibadetin gönülden gelerek yapılması gerektiğini, ancak bu şekilde ibadetin insana zevk vereceğini düşünür (Özden, 2016: 124).
“Ezansız Semtler” başlıklı yazısında, Büyükada’da oturduğu zamanlar bir bayram namazına gitmeye niyetlendiğini, fakat sabah uyanamamak korkusuyla o gece hiç uyumadığını, vakit gelince abdest alıp camiye gittiğini ve sonrasında yaşanılanları şöyle anlatıyor:
“Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, camide gördüklerine şaşıyorlardı. Orada, o saatte toplanan Ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum.
Muhammed sesi kulağıma geldiği vakit gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yek dil, yek vücut olarak gördüm. O sabah, o Müslümanlığa az aşina Büyükada’nın o küçücük camii içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik.” (Beyatlı, 2014: 103).
Yahya Kemal, “Atik-Valde’den İnen Sokakta” şiirinde bir ramazan günü uğradığı Üsküdar’ın Atik Valide semtinde, ramazan ayına ait duygularını ve izlenimlerini
yansıtmaktadır (Kılıç, 2013: 44):
“Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler, Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer; Bakkalda bekleşen fıkara kızcağızları Az çok sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün; Bir top gürültüsüyle bu sahilde bitti gün.” (Beyatlı, 2008: 19).
Yahya Kemal’in ailesinden ve okulda çok iyi bir dini eğitim almadığını, hem anne hem de baba tarafının Müslümanlığın Ramazan, bayram ve kandillerinden başka şartlarıyla ilgilenmediklerini anılarından anlıyoruz (Beyatlı, 2015: 33). Ancak manevi havanın yoğun olduğu Üsküp ve annesi onun manevi yönü üzerinde etkili olmuştur ve bu maneviyat onun şiirlerine de yansımıştır. Yahya Kemal’e göre dinin, bir toplumun bir araya gelmesinde, aynı değerleri paylaşmasında, nesillerin yetişmesinde, onların dinî ve milli bir kimlik kazanmasında önemli olduğunu “Ben, Türk milletinin inandığı Allah’a ve yine Türk milletinin inandığı peygambere inanırım. Ben, bu imanın Müslümanıyım. Ve galiba Paris’te iken de böyle bir iman bende gizli gizli yaşardı” (Kılıç, 2013: 49) ifadelerinden de anlayabiliyoruz.
Ortak kültürel değerlerin üretilmesine katkı yapan din, milli duyguların hissedilmesine engel olmaz. Çünkü “Kültür dinin özünü, din de kültürün getirdiklerini kabullenmek mecburiyetindedir.” Örneğin din, aralarında vatan birliği bulunan insanların, kültürel açıdan da bu birlikteliği hissetmelerini sağlar. Vatan sevgisinin dini önemi açısından Hz. Peygamber “vatan sevgisi imandandır” hadisini ifade etmiştir. Fakat aynı dine inandıkları halde kendi milli özelliklerinden dolayı kültürleri farklı milletler bulunmaktadır; çünkü her millet, kendi milli kültür yapısına ve ihtiyacına uygun bir din seçip, kabul ettiği dini de kendine uygun hale getirmektedir. Yahya Kemal’e göre Türkler de “İslamiyet’i kendi mizacına göre kabul etmiş ve çok eski putperestliği ile karıştırmış ve öyle sevmiştir.” (Özden, 2016: 101).
Yahya Kemal’e göre her milletin din anlayışı kendine özgüdür ve kendi milli özelliklerine göre şekillenir. Türkler tarafından benimsenen ve yaşanan İslamiyet’in başka milletlere uygun olmadığı gibi, başka milletlerin benimsediği İslam anlayışı da Türklere uygun değildir. Yani din, nasıl ki kültürün şekillenmesinde etkili ise, millet farklılıkları da dinin o millete göre şekillenmesini sağlamaktadır. “Türk kültürünü ele aldığımızda, bir yandan İslam dininin Türk kültürü üzerinde etkili olduğunu, diğer taraftan da Türk milletinin, kabul ettiği bu yeni dine kendi kültürel özelliklerini ve kültürel birikimini aktararak onu kendine özgü bir hale getirdiğini, başka bir ifadeyle İslamiyet’i özümsediğini müşahede etmekteyiz.” (Özden, 2016: 110).
Yahya Kemal’i, yaşadığı iman sarsıntılarından kurtaran Türk milleti olmuştur. Yahya Kemal’in Türklükle Müslümanlığı birlikte ele alması onu, “Türk Müslümanlığı” kavramına ulaştırmıştır (Özden, 2016: 161).
Dönemin İslam bilginlerinden Babanzade Naim Bey ile Yahya Kemal arasında geçen bir olaya Nevzat Kösoğlu, Yahya Kemal’in hayatı ve düşüncesini ele aldığı kitabında yer verir:
“ Naim Bey, Yahya Kemal’in kullandığı Türk’ün Müslümanlığı tabirini şiddetle eleştirmişti; Arap’ın, Türk’ün Müslümanlığı olmaz, Müslümanlık Müslümanlıktır, diye.
Bu yüzden aralarına bir soğukluk girmiş. Bir Ramazan günü Naim Bey Fatih’ten geçerken, caminin çevresindeki çoluk çocuk, kalabalık grupları bir bayram havası içinde görüp pek hoşlanmış ve seyre dalmış. Biraz ötede Yahya Kemal de kalabalığı seyrediyormuş. Babanzâde yanına giderek kolunu tutmuş ve “ Sen haklıydın Kemal ” demiş; “Türk’ün Müslümanlığı gerçekten başkadır.” (Kösoğlu, 2009: 81-82).
Yahya Kemal, “Türk Müslümanlığı; Arap Müslümanlığı değil, daha yeni bir iman sentezi, velhasıl daha yeni bir imandır ve birçok cepheleriyle millidir” (Beyatlı’dan akt. Özden, 2016: 162) sözüyle her toplumun sahip olduğu milli kıymetler dolayısıyla aynı dini paylaşsalar bile, dine farklı bir yorum getirileceğini belirtmektedir.
Sonuç olarak söyleyecek olursak, kültür toplumların devamlılığı açısından önemli bir yere sahiptir. Türk kültürünün nasıl oluştuğunu anlamak için de maddi ve manevi değerler birlikte ele alınmalıdır. Birçok kültür tanımı yapılıyor olsa da kültürün anlaşılması için meydana geldiği topluma bakmak gerekir. Türk kültürünün oluşmasında, milli bir kimlik kazanmasında dinin de etkisi vardır. Dinin, kültür üzerinde etkisi olduğu gibi kültürün de din üzerinde etkisi vardır. Dini kurallar kültürel yaşamın içine girip kültürün bir parçası haline gelmektedir. Sahip olunan kültür de dini etkilemektedir. Aynı dini kabul eden iki farklı toplumun, milletin kültürel özellikleri farklı olduğu için dini algılayış ve yaşayış biçimleri de farklılaşmaktadır.
Yahya Kemal’e göre İslam, Türk milletinin sosyal yaşantısı, kültür ve medeniyet anlayışı üzerinde etkili olmuştur. İnsanlar günlük hayatta dinin bütün şartlarını pratiğe aktarmasa da ömrünün sonuna kadar İslam’a bağlı kalarak hayatlarını sürdürmektedirler. Yahya Kemal, Türk milletini oluşturan kültürel ve dini değerlere önem vermesine rağmen gündelik hayatta kendisinin de tam anlamıyla uygulayamadığını; ancak duyduğu hissiyatı “Atik- Valde’den İnen Sokakta” adlı şiirinde “Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür. Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür” (Beyatlı, 2008; 19) sözleriyle anlatmaktadır.
Yahya Kemal, dini, ibadet bağlamında tam anlamıyla yaşamıyor olsa da, o Türk milletinin inandığı değerlere olan sevgisi ve duygularından dolayı dine bu kadar önem vermektedir. Beyatlı’ya göre Şişli, Kadıköy, Moda gibi ezansız, minaresiz, ramazan günlerinin yaşanmadığı semtlerde büyüyen çocuklar milletin birlik ve beraberliğini sağlayan Müslümanlığın çocukluk rüyasını göremezler.
Yahya Kemal şiirlerinin ana kaynaklarından biri dini değerlerdir. Camii, ezan, ramazan, oruç, namaz gibi kavramları şiirlerinde sık sık işlemesi bu düşünceyi kanıtlar niteliktedir. Örneğin, “ Süleymaniye’de Bayram Sabahı ” şiirinde dinin milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. “ Atik Valde’den İnen Sokakta ” şiirinde ramazanı, “ Koca Mustafapaşa” şiirinde ise Milli ve Manevi değerleri birlikte ele almaktadır.
Yahya Kemal’in şiirinin bir diğer kaynağını ise vatan sevgisi oluşturur. Bu bakımdan İstanbul sevgisine şiirlerinde sık sık rastlamak mümkündür. Ona göre, İstanbul Anadolu ve Rumeli’yi kapsayan, vatanın tümünü temsil eden, kültürel ve dini yaşantıya örnek teşkil eden bir merkezdir.
Yahya Kemal ‘e göre, kişi içinde bulunduğu toplumun kültürel ve dini özelliklerine sahip çıkmalıdır aksi halde o topluma karşı bir yabancılaşma hisseder. Dolayısıyla Türk milletini meydana getiren şey, aynı maddi-manevi kültürel değerleri, duyguları ve idealleri paylaşmaktır. Böylelikle bir toplumda milli birlik ve beraberlik yaşanabilir.
KAYNAKÇA
Ayvazoğlu, B. (2013); Yahya Kemal Eve Dönen Adam, 2. Baskı, İstanbul: Kapı.
Beyatlı,Y. K (2008); Kendi Gök Kubbemiz, 29. Baskı, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
Beyatlı,Y. K (2014); Aziz İstanbul, 15. Baskı, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
Beyatlı,Y. K. (2015); Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım, 7. Baskı, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
Kılıç, M. (2013); “Yahya Kemal Beyatlı’da Kültür ve Din İlişkisi” Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta.
Kösoğlu, N. (2009); Milliyetçilikte Yeni Arayışlar Yahya Kemal Hayatı ve Düşünce Dünyası, İstanbul: Ötüken.
Özden, Ö. (2016); Bir İnanç ve Kültür Terkipçisi Yahya Kemal, 3. Baskı, İstanbul: Ötüken.
GENCAY
Aylık Fikir - Kültür ve Gençlik Dergisi
Yıl 5 Sayı 58 – Kasım 2016
Ücretsiz e-dergi
www.gencaydergisi.com
bilgi@gencaydergisi.com