CUMHURİYETE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CUMHURİYETE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

MONARŞİDEN CUMHURİYETE: 1958 IRAK DARBESİ


MONARŞİDEN CUMHURİYETE: 1958 IRAK DARBESİ 


Yrd. Doç. Dr., Abdülgani BOZKURT 
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi 
ORSAM RAPORU




Sovyet Rusya taraftarı General Abdülkerim Kasım, orduda önemli bir isim olan Albay Abdüsselam Arif’in de desteğiyle Bağdat’tan geçerken bir darbe girişiminde bulunmuş ve Kral Faysal ile naibi Abdülillah’ı öldürmüştür. 

Darbe Öncesi Irak 

Irak’ta darbeler, Ortadoğu’da birçok ülkede olduğu gibi, ülkeyi yöneten birtakım grupların ya da başka bir ifade ile ülkedeki iktisadi, siyasi veya 
askeri elitlerin iktidarı ele geçirme ve ülkeyi yönetme refleksi ile vuku bulmuştur. Bu çerçevede Irak, Soğuk Savaş’a kadar geçen dönemde, yıllarca İngiliz manda 
idaresi altında kalmanın oluşturduğu vasatın da etkisiyle, ülkenin tam bağımsızlığını ya da başka bir ülkeyle (örneğin o dönem için Almanya) yakınlaşmasını savunanlar ile İngilizlerle işbirliğini devam ettirmek isteyenler arasında geçen mücadeleye sahne olmuştur. Bu mücadelede hususiyetle başbakanlar hedef alınmış ve birçok başbakan askeri darbeler sonucu makamını kaybetmiştir. Bu süreçte, ender de olsa, kraliyeti hedef alan darbe girişimlerin den de söz edilebilir. 
Örneğin, 1941 senesinde Almanya’ya yakınlığı ile bilinen Raşid Ali Geylani sadece başbakanı değil topyekûn idareyi hedef alan darbe girişiminde bulunmuş ve ülke idaresini ele geçirmiştir. Bu darbeden kısa bir süre sonra, İngiltere’nin müdahalesi ile darbe sonrasında ülkeyi terk eden Kraliyet üyeleri geri dönmüş ve idareyi tekrar ele geçirmişlerdir. 

İngiliz Egemenliğinin tesis edildiği 1921’den -bağımsızlığın kazanıldığı 1932 senesini takip eden yıllar da dâhil- Soğuk Savaş’a kadar geçen süreçte Irak’ın 
kaderi, yukarıda da işaret edildiği üzere, ülke içindeki Almanya-İngiltere kamplaşması üzerinden şekillenmiştir. Soğuk Savaş’ın başlaması ve özellikle 1950’lerle birlikte bu kamplaşma ABD-Sovyet rekabeti üzerinden oluşmaya başlamıştır. Soğuk Savaş dönemi, bu kez, kolonyal mirasın sahibi kraliyeti destekleyen ABD ve emperyalist güçlere karşı özgürlük mücadelesi veren milliyetçi/sosyalist gruplar arasındaki darbe ve karşı darbelere şahitlik etmiştir. Bu darbeler arasında 1958 Irak Darbesi, 1921 yılından itibaren müesses olan post-kolonyal İngiliz varlığını tamamen ortadan kaldırıp yerine cumhuriyet rejimini getirmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. 

Darbenin Zemini 

Şubat 1958’de Mısır ile Suriye arasında kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) Arap âleminde büyük coşkuyla karşılanmıştı. Bağımsızlık mücadelesi veren 
Arapları, I. Dünya Savaşı’ndan sonra da yönetmeye devam eden güçlere ve dolayısıyla emperyalizme karşı önemli bir zafer olarak görülen bu birleşme, Süveyş’in millileştirilmesinde adeta bir kahraman olan Cemal Abdülnasır’a duyulan hayranlığı iyice arttırmıştı. Nasır’ın artan etkisinden rahatsızlık duyan, aynı zamanda bölgedeki Sovyet nüfuzunu da kırmaya yönelik kurulan Bağdat Paktı’nın tek Arap üyesi Irak'taki yönetim, bu karar karşısında bir dengeleme politikasına giderek Ürdün ile birleşme kararı almıştır. Bağımsızlığını kazandıktan sonra dahi Batı yanlısı devlet hüviyetini kaybetmeyen Irak’ta (Şerif Hüseyin’in torununun oğlu olan) Kral Faysal, diğer Arap toplumların eleştiri ve husumetine rağmen Ürdün’de (Şerif Hüseyin’in bir diğer oğlu Abdullah’ın torunu olan) Kral Hüseyin ile yine Şubat 1958’de Arap Federasyonu adı altında birleşme kararı almıştır. Bu karar tüm Arapların liderliğine soyunan Nasır’ı, dahası Sovyetleri ve Arap halklarını kızdıran bir karar niteliğindedir. Üstelik karar, Irak muhalefeti tarafından Büyük Arap birliğine engel olarak görülmüş ve muhalefet Bağdat sokaklarında yönetimi, ‘federasyon’u gerekçe göstererek protesto etmeye başlamıştır. BAC’nin kurulması veülkede yönetimi eleştirmeye başlayan geniş bir muhalefetin oluşması, Kraliyete yönelik darbe girişiminin hazırlayıcıları olmuştur. 

Darbe… 

Aynı tarihlerde, Ürdün ve Lübnan’da da önemli hadiseler yaşanıyordu. Ürdün’de rejimin güç kaybetmesi, bunun sonucu olarak ülke içinde muhalefet ve ülke 
dışında İsrail karşısında zor duruma düşmesi; Lübnan’da ise Cumhurbaşkanı Kamil Şemun’un seçimlere hile karıştırdığı iddiası üzerine bir buhranın yaşanması ve neredeyse iç savaşın patlak vermesi, zaten sorunlu bir süreçten geçen Irak’ı iyice endişelendirmişti. Lübnan toplumunun ikiye bölünmesine yol açan Şemun, varlığını sürdürebilmek için Türkiye ve Irak’tan Lübnan’a müdahale etmelerini talep etmişti. Bu endişe ile Bağdat yönetimi, hem Ürdün’ün hem de Lübnan’ın güvenliği için bazı birlikleri batıya, yani Ürdün-Lübnan hattına doğru yönlendirmiştir. 


<   Darbenin ardından Irak’ı kaybeden ABD ve İngiltere, zor durumda olan Ürdün ve Lübnan’ı kurtarmak için adım atmış; ABD Lübnan’a, İngiltere ise Ürdün’e asker çıkarmıştır.   >

Ancak birliklerin başında bulunan komünizm ve Sovyet Rusya taraftarı General Abdülkerim Kasım, orduda önemli bir isim olan Albay Abdüsselam Arif’in de desteğiyle Bağdat’tan geçerken bir darbe girişiminde bulunmuş ve Kral Faysal ile naibi Abdülillah’ı öldürmüştür. Başbakan Nuri Said Paşa ise, farklı rivayetler olmakla birlikte, saraydan kaçarken halk tarafından linç edilmiştir. Darbe ile birlikte Kasım, post-kolonyal dönem İngiliz varlığı olarak gördüğü 
monarşiyi/kraliyeti yıkmış ve yurttaşlar arasında eşitlikçi bir temsiliyete imkân tanıyacak olan cumhuriyeti kurmuştur. Tüm Arapların birleşmesi fikrine 
soğuk bakmayan ancak öncelikle Irak içi meselelerin halledilmesi gerektiğini düşünen Kasım, darbenin akabinde, Nasır’a telgraf çekerek BAC’ın varlığından 
duyduğu memnuniyeti kendisine iletmekten geri durmamıştır. Darbe Kahire’nin yanı sıra, hem Irak halkının önemli bir bölümü hem de Sovyet Rusya 
tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. 

Darbe Sonrası Ortadoğu 

Darbenin ardından Irak’ı kaybeden ABD ve İngiltere, zor durumda olan Ürdün ve Lübnan’ı kurtarmak için adım atmış; ABD Lübnan’a, İngiltere ise Ürdün’e 
asker çıkarmıştır. Çünkü Sovyet Rusya’nın bölgede nüfuzunu arttırmaması için kurulan Bağdat Paktı’nın tek Arap üyesi Irak, yanı sıra Batı’ya angaje olmasa 
da orta yol takip eden Ürdün ve Lübnan’ın da kaybedilmesi, ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu’da hareket kabiliyetinin sıfırlanması anlamına geliyordu. Bağdat 
Paktı’nın üyelerinden İran, Pakistan ve Türkiye yetkilileri, paktın tek Arap üyesi olan Irak’taki durumunu istişare ve müzakere etmek için İstanbul’da bir araya 
gelmişler ve darbenin kabul edilemez olduğuna işaret etmişlerdir. Dahası Türkiye, ABD’nin de müsaadesiyle Irak’a müdahale teklif etmiş ancak Sovyet Rusya’dan gelen tehditler neticesinde, iki süper güç arasında bir sıcak çatışma doğurma ihtimaline binaen, ABD teklife sıcak bakmamıştır. Ayrıca ifade etmek gerekir ki, Türkiye’nin sunduğu teklifin hayata geçirilememesinde ülke içi kamuoyunun da etkisi büyük ve önemlidir. 

Darbe sonrası Irak 

General Kasım darbesinin ardından Irak’ta monarşi yıkılmış ve yerine cumhuriyet kurulmuştur. General Kasım kurulan cumhuriyetin ilk devlet başkanı olmuştur. 
Cumhuriyetin tesisinden sonra milliyetçi bir çizgide siyaset izlemeye başlayan Albay Abdüsselam Arif’i tasfiye eden Kasım, komünistlerin desteğini 
almaya çalışmış, ayrıca Kürtlere önemli haklar taahhüt ederek Sovyetlerde sürgün bulunan Kürt hareketin lideri Molla Mustafa Barzani’nin Irak’a gelmesini 
sağlamıştır. Kürtlere verilen taahhütler yerine getirilmeyince, Barzani liderliğinde Kürtler 1961 senesinde ayaklanmış ve Irak’ın kuzeyinde hâkimiyet elde 
etmişlerdir. General Kasım’ın Kürtler ile uğraşması ordu içerisinde bir grup subay tarafından ‘amaçsız’ kabul edilmiş ve nihayetinde CIA destekli Baas’çılar 
General Kasım’ı 1963 senesinde devirmişler ve darbe sonrasında darağacına göndermişlerdir. Darbeciler içerisinde Kasım tarafından tasfiye edilen ve 1963’ten önce bir darbe girişiminde daha bulunmasına rağmen yine Kasım tarafından affedilen Abdüsselam Arif başrol oynamıştır. 1963’teki darbenin ardından ülkede komünist avı başlamış ve öğrenciler, doktorlar, avukatlar ve birçok meslek gruplarından binlerce insan darbeciler tarafından öldürülmüştür. 

Kanlı bir darbe ile başa geçen Kasım, kanlı bir darbe ile iktidarı kaybetmiştir. Irak’ta takip eden süreç bir dizi başarısız ve başarılı darbe girişimine şahitlik edecektir. 
Bu kapsamda, 1963’te başa geçen Abdüsselam Arif, 1966’da şaibeli bir uçak kazasında hayatının kaybetmiş, yerine kardeşi Abdurrahman Arif geçmiştir. 
İki yıl sonra ise, 1968’de yine orduda Baasçı bir grup darbe yaparak Arif’i sürgüne göndermiştir. 1968 darbesinin ardından devlet başkanı seçilen Hasan El Bekr ve yardımcısı Saddam Hüseyin ülkede görece istikrarı sağlamıştır. Görevi Saddam Hüseyin’e devretmek zorunda kalacağı 1979’a kadar bazı darbe girişimlerine mazur kalan Bekr, bu darbe girişimlerini başarıyla savuşturmuş ancak görevi devrettikten vefat edeceği tarihe kadar geçen sürede Saddam Hüseyin tarafından zorunlu ikamette tutulmaktan kurtulamamıştır. 

<  Kanlı bir darbe ile başa geçen Kasım, kanlı bir darbe ile iktidarı kaybetmiştir. Irak’ta takip eden süreç bir dizi başarısız ve başarılı 
darbe girişimine şahitlik edecektir. >

1979’da başa geçen Saddam Hüseyin, ülkede rakipsiz otorite olarak siyasi istikrarı görece sağlamış ve ABD’nin ülkeyi işgal edeceği tarihe kadar Irak’ın tek 
lideri olmuştur. 

Sonuç 

General Abdülkerim Kasım, gerçekleştirdiği darbe ile sadece Irak’ın yönetim şeklini değiştirmekle kalmıştır. Darbe sonrasında kendi dikta rejimini kuran Kasım, müstakbel darbeleri engelleyecek bir yönetim anlayışı inşa edememiştir. Halkın önemli bir bölümünün ve Batı karşıtı Arap devletlerin desteğini alarak bir ilke imza atan ve ülkedeki yaklaşık 40 yıllık İngiliz-egemen müesses nizamına son veren Kasım, gerçekleştirdiği darbeden sonra halkın ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kalmıştır. Bu sebepledir ki darbe sonrası inşa ettiği yapı, cumhuriyet rejimi olmasına rağmen, karşı darbelerle bertaraf edilmiş ve 1958 darbesini müteakip ülke, Soğuk Savaş dönemi geleneksel Doğu-Batı çatışmasının yaşandığı bir coğrafya haline gelmiştir. 

1958 Irak darbesinin de gösterdiği üzere, rejimlerin devamlılığında yönetim şekillerinden ziyade yöneten ile yönetilenler arasında bir uzlaşının sağlanması 
ve toplumun ihtiyaçlarının karşılanması belirleyici olmaktadır. Bu bağlamda, halkın taleplerine kulak vermeyen ve halkın rızasını alamayan rejimlerin 
varlıklarını uzun süre idame ettirmesi mümkün görünmemektedir. Beşeri sistemlerde halkın rızasına ve iradesine rağmen gerçekleştirilen her darbe, süreç içerisinde bir karşı darbe girişimine maruz kalmakta ve darbeler silsilesi ile oluşan istikrarsızlık çoğu zaman ya iç savaş ya da işgal ile sonuçlanmaktadır. Sadece Irak değil, Ortadoğu tarihinde bu tespiti doğrulayacak birçok örnek sunmaktadır. 


Yrd. Doç. Dr., Abdülgani BOZKURT 
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi 
ORSAM RAPORU


***