RUS ÇARI BÜYÜK (DELİ) PETRO’NUN VASİYETİ
Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir hal alır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
(1931)
Giderek artan Türk-Rus anlaşmazlığının devam ettiği günümüzde en çok konuşulan konulardan biri de Rusya’nın Suriye de ne yaptığı ve neden orada olduğudur. Bunun sebebi dünya hakimiyetinde söz sahibi olmak isteyen Rusya’nın Çar Büyük Petro’nun “ Sıcak denizlere inme” hedefinin hayata geçirilmesidir..
Nitekim Devlet Başkanı Putin, son yaptığı halka sesleniş konuşmasında “Suriye’de Rus halkının milli çıkarları için bulunduklarını, Suriye’de terörist gruplara yönelik hava operasyonlarında yer alan Rus askerlerinin aslında Rusya için savaştıklarını” açıklamıştır.
Çar Büyük (Deli) Petro, 7 Mayıs 1682’den 8 Şubat 1725’e kadar Rusya’yı yöneten imparatordur. Bazı tarihçiler Çar Petro’yu, Rusya’yı dünya’nın küresel güçleri içine soktuğu için “büyük” lakabı ile tanımlar, bazılarıda ulaşılamaz olarak görülen sivri fikirlerinden dolayı ”Deli Petro” olarak nitelendirirler.
Çar Petro’ya kadar Rus düşünce sistemi kara hakimiyeti üzerinden devam etmiştir. Petro’nun, gemiciliğe ve denizciliğe olan ilgisi Rusya’yı, Avrasya bölgesel kara gücünden Avrupa deniz gücüne dönüştürmüştür.
“Büyük Petro’nun Vasiyetnamesi” kadar etrafında o kadar çok tartışma ve çatışmalara meydan vermiş ve o derece umut ve korku uyandırmış tarihi belgeler pek nadirdir. Sadece vesikanın adı bile büyük bir milletin tutsaklığı tehlikesiyle karşılaşan milletlerde yaşama kaygısından doğan tasalar uyandırmış bir “Cihan Egemenliği” sevdasına biçim veren bir formül haline gelmiştir.
Aşağıda tam metnini verdiğim “BÜYÜK PETRO’NUN VASİYETNAMESİ” olarak isimlendirilerek günümüze kadar gelen bu yazı; Rus Çarı Büyük Petro tarafından, kendisinden sonra Rusya’nın başına geçecek olanlara bırakılan San Petersburg’da (Leningrad) Petrof Sarayı evrak mahzeninde bulunmuş olan Avrupa egemenliğine ait yazılı bir tasarının kopyasıdır.
Vasiyetnameyi Türkiye açısından özetlemek istersek; “Rusya’nın hayat sahasının ancak sıcak denizlere hakim olmaktan geçtiği” belirtilerek, bu denizlere ulaşan yolları kontrol eden Türkiye’nin alt edilmesi veya zayıf halde tutulmasının ana hedef olduğu görülmektedir.
Dün Çarlık Rusya’sının ve Sovyetler Birliği yöneticilerinin rehberi olan bu vasiyetnamenin, şimdi Rusya Federasyonu yöneticilerinin temel kaynak dokümanı olarak daima el altında ve göz önünde bulundurulduğu açıktır..
Sıcak denizlerde hakimiyet kurmak ve Rus bayrağını dalgalandırmak için 60 yılı aşkın bir süredir donanması için Suriye’yi ana üs olarak seçen Rusya, kendisinin sıcak denizlere inmesini engelleyen Türkiye’yi Kuzeyden ve güneyden kuşatarak Petro’nun vasiyetnamesine sadık kaldıklarını vurgulamaktadır.
Rusya’nın bölgedeki ve dünyadaki milli menfaatleri ile geleceğe yönelik beklentileri; daima Türkiyeyi kendine rakip veya rakip olması muhtemel bir devlet olarak değerlendirmeye zorlamaktadır. Nitekim Putin, son uygulamaları ile bunu teyid etmiştir. Oysa Türkiye’nin bir bölge ülkesi olarak Rusya ile çıkarları örtüşmektedir. Birlikte ve dayanışma içinde bulunmalarında sayısız faydalar vardır.
Yöneticilerimiz Rusya’nın daima var olduğunu ve hemen yanı başımızda bulunduğunu hatırlamak ve dış politikada Rusya’ya ağırlıklı olarak yer vermek zorundadır..
Nitekim Devlet Başkanı Putin, son yaptığı halka sesleniş konuşmasında “Suriye’de Rus halkının milli çıkarları için bulunduklarını, Suriye’de terörist gruplara yönelik hava operasyonlarında yer alan Rus askerlerinin aslında Rusya için savaştıklarını” açıklamıştır.
Çar Büyük (Deli) Petro, 7 Mayıs 1682’den 8 Şubat 1725’e kadar Rusya’yı yöneten imparatordur. Bazı tarihçiler Çar Petro’yu, Rusya’yı dünya’nın küresel güçleri içine soktuğu için “büyük” lakabı ile tanımlar, bazılarıda ulaşılamaz olarak görülen sivri fikirlerinden dolayı ”Deli Petro” olarak nitelendirirler.
Çar Petro’ya kadar Rus düşünce sistemi kara hakimiyeti üzerinden devam etmiştir. Petro’nun, gemiciliğe ve denizciliğe olan ilgisi Rusya’yı, Avrasya bölgesel kara gücünden Avrupa deniz gücüne dönüştürmüştür.
“Büyük Petro’nun Vasiyetnamesi” kadar etrafında o kadar çok tartışma ve çatışmalara meydan vermiş ve o derece umut ve korku uyandırmış tarihi belgeler pek nadirdir. Sadece vesikanın adı bile büyük bir milletin tutsaklığı tehlikesiyle karşılaşan milletlerde yaşama kaygısından doğan tasalar uyandırmış bir “Cihan Egemenliği” sevdasına biçim veren bir formül haline gelmiştir.
Aşağıda tam metnini verdiğim “BÜYÜK PETRO’NUN VASİYETNAMESİ” olarak isimlendirilerek günümüze kadar gelen bu yazı; Rus Çarı Büyük Petro tarafından, kendisinden sonra Rusya’nın başına geçecek olanlara bırakılan San Petersburg’da (Leningrad) Petrof Sarayı evrak mahzeninde bulunmuş olan Avrupa egemenliğine ait yazılı bir tasarının kopyasıdır.
Vasiyetnameyi Türkiye açısından özetlemek istersek; “Rusya’nın hayat sahasının ancak sıcak denizlere hakim olmaktan geçtiği” belirtilerek, bu denizlere ulaşan yolları kontrol eden Türkiye’nin alt edilmesi veya zayıf halde tutulmasının ana hedef olduğu görülmektedir.
Dün Çarlık Rusya’sının ve Sovyetler Birliği yöneticilerinin rehberi olan bu vasiyetnamenin, şimdi Rusya Federasyonu yöneticilerinin temel kaynak dokümanı olarak daima el altında ve göz önünde bulundurulduğu açıktır..
Sıcak denizlerde hakimiyet kurmak ve Rus bayrağını dalgalandırmak için 60 yılı aşkın bir süredir donanması için Suriye’yi ana üs olarak seçen Rusya, kendisinin sıcak denizlere inmesini engelleyen Türkiye’yi Kuzeyden ve güneyden kuşatarak Petro’nun vasiyetnamesine sadık kaldıklarını vurgulamaktadır.
Rusya’nın bölgedeki ve dünyadaki milli menfaatleri ile geleceğe yönelik beklentileri; daima Türkiyeyi kendine rakip veya rakip olması muhtemel bir devlet olarak değerlendirmeye zorlamaktadır. Nitekim Putin, son uygulamaları ile bunu teyid etmiştir. Oysa Türkiye’nin bir bölge ülkesi olarak Rusya ile çıkarları örtüşmektedir. Birlikte ve dayanışma içinde bulunmalarında sayısız faydalar vardır.
Yöneticilerimiz Rusya’nın daima var olduğunu ve hemen yanı başımızda bulunduğunu hatırlamak ve dış politikada Rusya’ya ağırlıklı olarak yer vermek zorundadır..
GİRİŞ BÖLÜMÜ :
“Üçlünün (Baba, oğul ve kutsal canın) sahibi, tek Allah’ın mutlak ve kutsal adı ile biz bütün Rusya ve saire ikliminin hükümdarı olan Petro; Rus milleti üzerinde saltanata geçecek olan bütün torunlarımıza ve bizden sonra Rusya’nın başına geleceklere can ve tacımızı bize ihsan eden ve tanrısal yardımı ile bizi doğru yola sevk eden ve koruyan Cenab-ı hak adına derki:
Sadece Tanrının bir bağışı olarak imparatorluğu kabul ettiği görüşü ile kendisinin ve Rus milletinin gelecekte Avrupa üzerinde genel bir egemenlik kurmaya memur edildiği fikrindedir. Bu fikre delil olmak üzere şu düşünceyi ileri sürer; Avrupa milletleri, çok ilerlemiş ve halen sonu ölümle bitecek olan bir ihtiyarlık devrine geniş adımlarla yaklaşmış bulunmaktadır. Bundan şu sonucu çıkarmak gerekir ki gençlik ve yükselme devrinde bulunan bir millet tam kuvvet ve erginlik noktasına ulaşır ulaşmaz bu Avrupa milletlerini kolayca egemenlik ve itaati altına alabilir.
Rus hükümdarı bu, kuzeyden batı ve doğuya doğru vaki olacak istila hareketinin Romalıları Barbarların istilasıyla taze bir hayata eriştiren Tanrının takdiri gibi geçici bir hareket olduğunu bildirir.
Rus hükümdarı bu, kuzeyden batı ve doğuya doğru vaki olacak istila hareketinin Romalıları Barbarların istilasıyla taze bir hayata eriştiren Tanrının takdiri gibi geçici bir hareket olduğunu bildirir.
Bu kuzey akıntı; bıraktığı ince kum ve meyille; Mısır’ın kurak tarlalarını bir zaman bereketlendiren Nil’in taşmasına benzetir ve ek olarak şöyle der: Kendisinden önce bir çay gibi bulduğu ve kendisinden sonra bir ırmak gibi bıraktığı Rusya, gelecek kuşakların zamanında hayatiyetini yitirmiş Avrupa’yı erdemlendirmeye aday engin bir deniz olacaktır. Öyle bir deniz ki kendisine karşı zayıf ellerle kurulacak bütün barajları (Eğer bu yeni kuşaklar suyun yatağını iyi tayin ve idare edebilirlerse) aşıp her tarafı dalgaları altına alacak bir nehir haline gelecektir…”
Bu girişi yazdıktan sonra Petro; metni aşağıda verilmiş olan vasiyet maddelerini tespit ediyor. Bunların, Hazreti Musa’nın on emrini Yahudi milletine emrettiği gibi sonsuz dikkate alınmasını ve mutlaka gerçekleştirilmesini tembih ve tavsiye ediyor.
VASİYETNAME MADDELERİ:
Madde 1 : Askerin daimi savaşçı ve eğitimli kalması için Rus milletini daima harp halinde bulundurmak ve ona; yalnız devletin maliyesini geliştirmek, orduyu düzenlemek ve taarruz için en elverişli bir fırsatı gözetmek maksadıyla ara sıra dinlenme imkanı vermek. Başka bir deyimle, sırf Rusya’nın kuvvet ve gücünün büyüyüp artırması için sulhu harbe, harbi sulha vasıta kılmak.
Madde 2 : Avrupa’nın en ileri milletlerinden harp esnasında askeri uzmanlar, barış zamanında da bilim adamları getirtmek ve bu suretle Rus milletini kendi üstünlüğünü kaybetmeksizin başkalarından yararlandırmak.
Madde 3 : Her fırsatta Avrupa’da meydana gelen her çeşit müzakerata katılmak ve özellikle yurda en yakın olmak bakımından Almanya işlerine en çok ilgi göstermek.
Madde 4 : Polonya’da her zaman fitne ve nifak saçmak, ülkenin büyüklerini para ile elde etmek, kralların seçimine etki göstermek için parlamenterleri birbirine düşürmek; bu münasebetle Rusya’dan yana olanları korumak; memleket içine asker yollamak ve sürekli bir surette yerleşmek fırsatı çıkıncaya kadar bunları orada iskan etmek; komşu devletler itiraz edecek olursa onların gönüllerini yapmak için ileride yeniden geri gönderilmek üzere memleketten bazı kimseleri ayırmak.
Madde 5 : İsveç’ten mümkün olduğu kadar çok parça koparmak ve ustalıkla kendisini tecavüze sevk ederek, Rus egemenliği altına alınması için sebep hazırlamak, aynı zamanda kendisini Danimarka’dan, Danimarkayı İsveç’ten ayrı bırakarak aralarındaki rekabeti devamlı bir dikkatle sürdürmek.
Madde 6 : Rus prenslerinin eşlerini daima Alman prensleri arasından seçerek onlarla olan ailevi yakınlık ilişkilerini artırmak, bu suretle çıkarlarımızı kendilerinin çıkarlarıyla karıştırıp Almanyayı Rus davasına bağlı bırakarak tesir ve nüfuzumuzu orada ziyadeleştirmek.
Madde 7 : Ticaret hususunda her şeyden önce gerek ticaret filomuz ve gerek donanmamız için bize pek yararlı olabilecek bir devlet olan İngiltere ile birlik kurmaya çalışmak; kereste ürünlerimizi altınlarıyla değiştirmek, deniz ticareti ve donanma hususunda kendi ticaret gemilerimizin ve donanmamızın personeliyle onlarınkiler arasında sıkı ilişkiler kurmak.
Madde 8 : İmparatorluğun sınırlarını kuzeyden Baltık Denizi, güneyden Kara Deniz boyunca sürekli olarak genişletmek.
Madde 9 : İstanbul ve Hindistan’a mümkün olduğu kadar yaklaşmak. Zira burada hakim olan herhangi bir güç cihanın gerçek bir hükümdarı olur. Bunun için bir taraftan Türkiye’ye, öte yönden İran’a karşı devam üzere harpler açmak. Gerek Karadeniz ve gerek Baltık Denizinde deniz tezgahları inşa ederek buralarını ele geçirmek için bu hususu temel saymak. İran’ın çöküş ve düşüşünü çabuklaştırıp Basra Körfezi’ne kadar sızmak ve mümkünse doğuda eski Sibirya ticaret yolunu dünya deniz ticaret filolarının uğrağı bulunan Hindistan’a kadar uzatmak ki bir kez oraya ulaşınca, İngiltere’nin altınlarından vazgeçebilmek mümkün olacaktır.
Madde 10 : Devam üzere, Avusturya ile bir birlik kurmak ve bunun sürekliliğine çalışmak. Görünürde kendisinin Almanya üzerinde gelecekte kurmayı düşündüğü imparatorluk egemenliğine ilişkin tasarılarına engel olmamak ve fakat aynı zamanda prenslerin yükselme hırsı ve emellerini imparatorluğa karşı kışkırtmak. Bu işler o suretle düzenlenip yönetilmelidir ki her iki taraf Rusya’nın yardımına müracaat etsin. Böylece ülke üzerinde gerçek üstün egemenliğimizi hazırlayacak bir çeşit koruma icra edilir.
Madde 11 : Avusturya hanedanını Türklerin Avrupa’dan kovulmasına ve çıkarılmasına yöneltmek. Ancak, İstanbul’un alınmasından önce ya kendisini Avrupa’nın daha eski devletleriyle harbe sokturmak ya da sonradan yine geri alınmak üzere ele geçirilen memleketlerden bir kısmını kendisine vererek bize karşı olan rekabet duygularını değiştirmek ve battal etmek.
Madde 12 : Türkiye’de, Macaristan ve Polonya’nın güneyinde bulunan bütün Rum ve Katolikleri kendisine bağlayarak bunları etrafında toplamak; onlara bir merkez ve dayanak noktası kurarak veya maddi ve manevi reis sıfatıyla genel bir hükümdarlık hazırlamak ve bunlarla düşmanlarımızdan yalnız biri yanında onun kadar çok taraftar edinmek.
Madde 13 : İsveç işlemez, İran ve Polonya yenilmiş, Türkiye dağıtılmış; ordumuz toplanmış olduğu halde, Baltık Denizi ve Karadeniz gemilerimiz tarafından korunur bir hale getirilir getirilmez, gizliden gizliye ve kendi hesabımıza, önce Versaille sonra Viyana sarayları nezdinde cihan egemenliğini bizim ile bölüşme teklifine girişilecek olursa ki bu husus herhalde gerçekleşecektir. Bu tarafın sonu gelmeyen yükselme arzusu ve çıkarları kışkırtılırken ötekini yok etmek için berikini kullanmak, ondan sonra kalana karşı sonu şüpheli olmayacak bir savaşa girerek yücelme mümkün olacaktır. Çünkü Rusya o zaman bütün doğuya ve Avrupa’nın büyük bir kısmına malik bulunacaktır.
Madde 14 : Eğer iki taraf Rusya’nın teklifini reddedecek olursa(ki bu gerçekte pek az umulur) bunların arasında ustalıkla fitne çıkarmak ve karşılıklı muharebeler yaratılmak suretiyle her iki tarafı zayıflatmak. Ondan sonra, önce Rusya kendi yığınak yapmış ordularını Almanya üzerine dökecek; aynı zamanda biri Azak Deniz’inden Karadeniz donanmasının, diğeri Arkhangelsk limanından Baltık Donanmasının himayesi altında Asyalı birlikler ile tertip edilmiş iki büyük nakliye filosu hareket edecektir. Akdeniz ve Buz Denizinden ilerleyen bu kuvvetler bir taraftan Fransayı işgal öte yönden Almanyayı istila altına alacaklardır. Bu iki ülke alındığı anda Avrupa’nın geri kalan kısmı kolayca ve kılıç kınından çıkmaksızın kontrol altına girecektir.
https://kumkale.wordpress.com/2015/12/03/rus-cari-buyuk-deli-petronun-vasiyeti/