DOĞU AKDENİZ DE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DOĞU AKDENİZ DE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2017 Perşembe

DOĞU AKDENİZ DE HİDROKARBON YATAKLARI : YENİ BİR JEOPOLİTİK MÜCADELE SAHASI MI?

DOĞU AKDENİZDE HİDROKARBON YATAKLARI : YENİ BİR JEOPOLİTİK MÜCADELE SAHASI MI?


Sina KISACIK
16 AĞUSTOS 2013 

DOĞU AKDENİZ’DE HİDROKARBON YATAKLARI: YENİ BİR JEOPOLİTİK MÜCADELE SAHASI MI?



Rus gazını temel alan Batı Doğal Gaz Boru Hattı’ndan Türkiye’ye gelen gazda, özellikle kış aylarında cereyan eden ve geçiş ülkeleri tarafından hattan anlaşmaların ötesinde gaz alınmasından ötürü ortaya çıkan problemleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak gerçekleştirilen Mavi Akım, Kiev’i transit olarak devre dışı bırakan dikkat çekici gaz boru hatlarından birisi olmuştur.[1] Mavi Akım, Ukrayna’yı transit ülke olarak AB-Rusya Jeo-enerji Alanı’ndaki göreceli olarak biraz daha sekteye uğratırken, Moskova ise AB’den sonra en önemli ve güvenilir pazar olan Türkiye’ye doğalgaz satışını uzun bir zaman, geçiş ülkelerini devreden çıkarmak suretiyle garanti altına almış ve Ankara’nın kendisine olan bağımlılığını daha üst seviyelere çıkartarak Moskova-Ankara Jeo-Enerji Alanı’nı kendi lehine sağlamlaştırmıştır.

İmzalanan anlaşma uyarınca Ankara, bu hattan tedarik ettiği doğalgazı üçüncü ülkelere satma (re-export) hakkının bulunmaması o tarihten itibaren Türkiye’nin enerji politikalarına sekte vurmuştur. O zamanki şartlarda Ankara’nın gereksiniminin çok üzerinde bir hacimde anlaşmaya varılması, pahalı olması, re-export hakkının bulunmaması ve al veya öde şartlarının Türkiye’nin lehine olmaması neticesinde Türkiye, dünyada örneği bulunmayan yüksek miktarlardaki elektriği doğalgaz santrallerinden üretmek zorunda kaldı.

Mavi Akım Projesinin ortakları olan Moskova, Roma ve Ankara’ya ilaveten Tel-Aviv de bu hata ilgi göstermektedir. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi hedefleyen Tel-Aviv, var olan enerji kaynaklarını hem çok zor şartlarda hem de pahalıya almaktadır. Meksika, Norveç ve İngiltere ile petrol, Avustralya, Güney Afrika ve Kolombiya ile de uzun süreli ve pahalı sözleşmelere imzalayan Tel-Aviv’in yakın coğrafyasında bulunan Arap ülkelerinden petrol veya kömür alması ise siyasi koşullardan ötürü olası değildir. Fakat son hatla Mısır’la doğalgaz hattının fırsatının ortaya çıkmasıyla, enerji stratejisinde değişiklik yaparak enerji kaynakları arasında doğalgazın payını arttırma kararını almıştır. Böylelikle hem petrol ve kömüre yönelik yaptığı harcamaları düşürerek doğalgaz gibi daha ucuz bir yakıttan faydalanacak hem de büyük kısmını Arap ülkelerinin meydana getirdiği OPEC’in petrol fiyatlarıyla oynaması halinde, İsrail ekonomisinin asgari seviyede etkilenmesine yol açacaktır. Bundan dolayı, Kahire’nin yanı sıra Moskova gazına da yakından ilgi göstermeye başlamıştır.

Mavi Akım bitirildikten sonra, Ankara bu hattın genişletilmek suretiyle veya paralel yeni bir hatla Ceyhan’a kadar uzatılmasını önermiştir. Yalnızca proje aşamasında olan ve Mavi Akım-II olarak da isimlendirilen bu proje gerçekleşirse, Kremlin doğalgazı Akdeniz’e inmiş olacak ve buradan da Lübnan, İsrail ve hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gidebilecektir. Böylelikle hem Ankara stratejik gücüne güç katmış olacak, hem de Moskova yeni pazarlara ulaşma olanağı bulacaktır. Buna ilaveten Tel-Aviv yeni bir doğalgaz kaynağına erişme şansı bulacak ve Rusya-Türkiye Jeo-enerji Alanı, İsrail’e kadar uzatılarak bu ülkeyi de içerir duruma gelecek ve Alan, Rusya-Türkiye/İsrail Jeo-enerji Alanı halini alacaktır. Neticede ortaya çıkacak olan bu alan, AB-Rusya Jeo-enerji Alanı’na kayda değer bir alternatif halini alacaktır. Ankara ise hem tüketici ülke pozisyonuna sahip olurken, hem de transit ülke özelliğini elde edecektir. Fakat burada son dönemde bölgede yaşanan bazı önemli olaylardan bahsetmek gerekmektedir.

2011 senesinin ortasından bu yana hem Kıbrıs sorunu, hem de Doğu Akdeniz bölgesi ve genel bakımdan dünya siyasetinin yakından etkileyebilecek çok dikkat çekici bir gelişme cereyan etmiştir. Bu da Kıbrıs adasının güneyinde keşfedilen doğalgaz potansiyelidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Ağustos 2011’de petrol ve doğalgaz arama çalışmalarını başlatmıştır. 15 Eylül’de ABD’li Noble ve İsrailli Delek firması tarafından doğalgaz aramaları için kullanılacak olan “Afrodit” olarak isimlendirilen platform 12’inci parsele varmış ve 18 Eylül’de sondaj işlemine başlamıştır.[2] Rum tarafının sondaja başlamasından dolayı BM 66. Genel Kurulu çerçevesinde görüşmelerde bulunmak ve temaslar gerçekleştirmek üzere New York’ta bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında 21 Eylül 2011’de KKTC ile Türkiye arasında Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması’na imza konulmuştur.[3] Cumhurbaşkanı Eroğlu, imza konulan anlaşmanın Rum yönetimini davranışlarından vazgeçirmeye yönelik önleyici tedbir olduğunu belirtirken, Başbakan Erdoğan, Rum kesiminin “sorumsuz, tahrik edici ve tek yanlı adımını” protesto etmiştir. Anlaşmanın ardından Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) petrol ve doğalgaz arama izni verilmiş ve Koca Piri Reis gemisi tarafından petrol sondajı için ihtiyaç duyulan sismik veri çalışmalarına “G” noktası olarak isimlendirilen bölgede başlanmıştır.

Avrupa için kaynak çeşitliği yaratma potansiyeline sahip diğer alternatifler arasında Türkiye’yi de ilgilendiren Doğu Akdeniz bölgesi yer almaktadır. İsrail ve Güney Kıbrıs tarafından yapılan aramaların sonucunda rezervlerin büyüklüğüne dair kesin verilere ulaşılamasa farklı varsayımlar öne sürülmektedir. Mayıs 2012 itibariyle Doğu Akdeniz havzasında kanıtlanmış ve tahmini doğalgaz rezervlerinin yaklaşık 77 trilyon kübik fit gaza sahip olduğu düşünülmektedir. İsrail ve Kıbrıs’taki yeni keşiflerle harekete geçirilen arama faaliyetleri bölgede hızlandırılmıştır ve ekstra miktarlarda doğalgaz ve muhtemelen petrolün önümüzdeki yıllarda keşfedilme olasılığı söz konusudur. Birleşik Devletler Jeolojik Araştırmalar Birimine göre sadece Leviathan bölgesinde 2010 itibariyle 122 tcf büyüklüğünde tekrar kazanılabilir/değerlendirebilir doğalgaz rezervleri ve 1,7 milyar varil tekrar kazanılabilir petrol rezervi olduğunu tahmin etmektedir.[4] Fakat petrol ve doğalgaz endüstrisinde Birleşik Devletler Jeolojik Araştırmalar Birimi’nin raporları sadece durumu gösterdiği düşünülmektedir ve umut edilen miktarların bir göstergesi olarak alınmamaktadır. Bölgedeki petrol ve doğalgaz miktarlarının ölçeği daha doğru bir biçimde tahmin edilmeden daha ileri keşiflerin sonuçlarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Söz konusu rezervlerin çıkarılmasındaki en önemli iki aktör ise İsrail ve ABD’li Noble Energy şirketidir. Diğer yandan Türkiye ve Lübnan’ın da bölgede arama çalışmalarını hızlandırmaları beklentiler dâhilindedir. Doğu Akdeniz’deki rezervler Avrupa enerji piyasası için alternatif olabilme potansiyeline sahip olsa da bölgedeki devletlerarası anlaşmazlıkların kısa vadede uluslararası hukuk dâhilinde çözüme ulaştırılmasının mümkün gözükmemesi olası projeler için ciddi anlamda bir belirsizlik yaratmaktadır.

Kaynak: http://gallery.usgs.gov/images/04_07_2010/hlc5FRq11Y_04_07_2010/large/Levant_Basin_Province.jpg

2000’lerin ikinci yarısından bu yana bir furya halini alan derin sularda hidrokarbon arama serüvenine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de iştirak etti. Bu dönemde birçok Kuzey Amerika firması ile görüşmelerde bulunan Rumlar, Ankara’nın baskısından ötürü bir türlü bu görüşmeleri neticelendiremediler.[5] Ancak bu durum, Rumların bölge ülkeleri ile diplomatik ve hukuki münasebetler tesis etmesini engelleyemedi. Bu çerçevede Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kahire ve Beyrut ile sırasıyla 2003 ve 2007 senelerinde münhasır ekonomik bölge anlaşması akdetti. Tel Aviv’le aynı türden bir anlaşmayı Mavi Marmara hadisesinin ertesinde Aralık 2010’da imzaladılar. Hukuki bağlamda gerekli altyapıyı kuran Rumlar için bölgede arama faaliyetleri Noble Energy şirketinin bu denklemin içinde yer alması ile olası hale geldi. Orta çapta bir enerji firması olan Noble Energy, Akdeniz pazarında son zamanlarda yapmış olduğu çalışmalarda olumlu neticelere varınca isminden sıklıkla bahsedilen bir aktör haline geldi. Faaliyetlerini İsrail’den Kıbrıs’a doğru genişletmek arzusunda olan bu firmanın son zamlardaki faaliyetleri ise Wikileaks belgelerinde bile yer almaktadır. Bu belgelerde bulunan bilgilere göre Noble Energy firmasının 2009 yazından bu yana Kıbrıs açıklarında çalışma hususunda ciddi isteği olduğu ifade ediliyor. Hatta ABD’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’nden yollanan raporda, firmanın Eylül 2009’da sismik çalışmalara girişme planından da söz edilmektedir.


Kaynak: http://data.executive-magazine.com/data/articles/images/(2B)-Oil-and-Gas-Map.gif

Amerikalı şirketin bu isteğinin temelinde İsrail açıklarındaki Tamar sahasında 2009 senesinde bulunan büyük gaz rezervi yatmaktadır.[6] Rezervin 235 milyar metreküp olduğu ifade edilirken, 2010 senesinde Noble Energy tarafından yapılan bir diğer açıklamaya göre yine aynı bölgede son senelerde bulunan en muazzam doğalgaz yataklarından biri olan Leviathan’da 450 milyar metreküp gaz keşfedilmesi firmanın ilgisini bu bölgeye daha da yoğunlaştırmaktadır. Bu iki yatakta keşfedilen rezervlerin toplamının 1,3 trilyon metreküp ispatlanmış gaza sahip Bakü’nün toplam rezervlerinin yarısına tekabül ettiği de unutulmamalıdır. Doğu Akdeniz’in ikinci bir Hazar olması olasılık dâhilindedir. ABD’deki Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun öngörüsüne göre Doğu Akdeniz’de 20 milyar varile eşdeğer 3,5 trilyon metreküp gaz olduğuna işaret edilmektedir.

Doğu Akdeniz’deki jeopolitik gerginliklerin Türkiye’nin enerji transit devleti haline dönüşmesinde en azından sınırlı bir etkisi olabilir. Yorumcular, İsrail ve Kıbrıs gaz sahalarını Türkiye ile bağlayacak bir genişletilmiş bir gaz boru hattı projesini ortaya atmışlardır ki bu daha sonraki aşamada boru hatlarını güney boru hattına bağlanabilecektir.[7] Ankara ve Lefkoşa arasında 2011’in sonlarında Amerikan Noble Enerji Firmasının Güney Kıbrıslılar için deniz aşırı bir bölgede sondaj faaliyetlerine başlamasından ötürü yaşanan gerilimler ve Mavi Marmara gemisindeki Türklerin öldürülmesinden sonra Tel Aviv ve Ankara arasında yakınlaşma konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilememiş olması göstermektedir ki böyle bir boru hattının inşa edilebilmesi kesinlikle mümkün görünmemektedir. Güney Kıbrıslılar ve İsrailliler bunun yerine gazın Avrupa’ya ve ötesine Kıbrıs’tan tankerlerle taşınabileceği bir LNG tesisini Kıbrıs’ta inşa etmeyi düşünmektedirler. 

Kaynak: http://gcaptain.com/wp-content/uploads/2011/09/cyp_oil_and_gas_drilling_72.jpg

Brenda Schaffer’e göre İsrail ve Kıbrıs’ın açık deniz sahalarındaki mevcut keşifleri takiben Doğu Akdeniz’de önemli petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri cereyan etmektedir. Bu faaliyet, özellikle Lübnan gibi bölgenin diğer ülkelerinde ek keşiflere ve deniz aşırı araştırmaların yapılmasına yol açacaktır. Doğalgaz miktarların belirlenmesi, bölgenin zor durumdaki elektrik sektörleri için bir çare olabilecektir. Bölgedeki birçok ülke ve komşu Orta Doğu devletleri güvenilmez elektrik teminlerine sahip olup yüksek maliyetlerle elektrik üretmekte ve de yüksek kirlilik olanlarına sahiptir.[8] Yeni doğalgaz miktarları, bu bölgesel soruna bir çözüm sağlayabilir. Shaffer, Kıbrıs adasındaki iki toplum arasındaki çatışma riskine rağmen lisanslar için yeni ihale sürecinde yansıtıldığı gibi Kıbrıs açıklarında petrol ve gaz aramalarında önemli bir ticari bir çıkar olduğuna işaret etmektedir. Doğu Akdeniz’deki yeni keşifler yalnızca doğalgaza yönelik artan küresel talebin olduğu bir dönemde değil aynı zamanda artan tedariklerinin de olduğu bir dönemde gerçekleşmektedir. Geçtiğimiz 20 yılda küresel doğalgaz arzı talepten daha hızlı bir oranda artmıştır. Aynı zamanda hem bölgenin kendisinde hem de bir dereceye kadar Güneydoğu Avrupa’daki bazı komşu piyasalarda doğalgaz tüketimine yönelik artan bir talep vardır. Avrupa’daki mali krizler enerji talebinde düşüşe yol açacak ve Doğu Akdeniz gazının ek pazarlara ulaşmasına yardımcı olabilecek yeni ana bağlantılar gibi enerji temin çeşitlendirme projelerinin finanse edilmesine engel koyacaktır.  Sonuçta, İsrail ve Kıbrıs’taki yeni Doğu Akdeniz’deki gaz miktarları genel olarak bu aşamada Güney Avrupa’daki gaz pazarları ve sıvılaştırılmış doğalgaz için ana bir oyun değiştirici olmayacaktır.

Shaffer, yukarıdaki bahsedilen duruma ek olarak ekstra miktarların keşfedilebileceğini ve eğer bu keşifler önemli miktarlarda olursa Doğu Akdeniz gazının piyasalar üzerinde daha büyük bir etkiye sahip olabileceğinin altını çizmektedir. Arama faaliyetlerinin yeni olarak hızlanmış olmasından dolayı, miktarların ölçeğinin büyük bir olasılıkla artabilecektir ve böylece ticari uygunluk da yeniden değerlendirilebilecektir. Mısır’ın var olan LNG tesislerinden biri bölgeden gaz ihraç etmek için özellikle önemli bir fırsat sunmaktadır. Kahire, kendi tesislerini tam kapasiteyle kullanmak için yeterli gaz üretememekte ve bundan ötürü ek tedariklerinden faydalanabilir. Bu durum, bölgenin üreticilerine büyük altyapı yatırımları olmaksızın LNG ihracatı için olanak verebilir.

Son on yıllar boyunca, petrol ve gazın deniz aşırı yerlerde araştırılması deniz sınırlarını küresel ölçekteki farklı yerlerde bir çatışma konusu haline dönüştürmüştür. Birçok deniz sınırı, deniz aşırı petrol ve doğalgazın araştırılmasından önce sınırlandırılmamıştır çünkü balıkçılık hakları ve askeri gemilerin geçişi haricinde anlaşmazlık içeren somut bir konu bulunmamaktaydı. Doğu Akdeniz bölgesindeki deniz sınırının sınırlandırılması konusundaki çatışma özellikle şiddetlidir çünkü ilgili ülkelerin bazıları – İsrail ve Lübnan örneğinde olduğu gibi – savaştadırlar veya Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs örneğindeki gibi aralarında uzun süreli anlaşmazlıklar bulunan ülkelerdir. Kaynaklar üzerindeki mücadele mevcut politik anlaşmazlıklardan dolayı daha yoğun bir hale gelmiştir.

Ankara, ekonomik büyüme tarafından tetiklenmekte olan artan iç enerji talebini Orta Asya, Güney Kafkasya ve Orta Doğu gazı için bir transit rota olarak Güney Gaz Koridoru başta olmak üzere çoklu enerji rotaları geliştirmek suretiyle karşılamayı amaçlamaktadır.[9] Bu, Türkiye’nin kendi tüketimi için yeterli miktarın ülkeye ulaşmasını garanti altına alma ve ülkenin Avrupa için bir “energy hub” haline dönüşmesi amacıyla yapılmaktadır. Hükümetin ana önceliği, kendi vatandaşları ve sanayi kuruluşları için yeterli miktarda kesintisiz enerji teminlerini makul fiyatlarla sağlamaktır.

Türkiye, 2012 yılı itibariyle 48-50 milyar metreküp doğalgaz kullanması öngörülmekte ve 2020 itibariyle bunun 70 milyar metreküp civarında olması öngörülmektedir ki bu, ülkeyi dünyadaki en büyük doğalgaz tüketicilerinden biri yapmaktadır. Enerji güvenliğini güçlendirmek için, enerji kaynaklarını hem coğrafi hem de enerji türleri bağlamında çeşitlendirme arayışındadır. Mevcut durumdaRusya, İran, Azerbaycan, Katar, Nijerya ve Cezayir, Türkiye’nin ana gaz tedarik kaynaklarıdır. Gelecekte, Irak’ın Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bulunduğu bölge, Türkiye’nin gaz tedarik ettiği yerler arasına dâhil olacaktır.[10]

Çeşitlendirme çıkarları bakımından Türkiye, elektrik için artan iç talebini karşılamak için nükleer enerji endüstrisini de geliştirmeye çalışmaktadır. Ankara,nükleer güç santralleri inşa edilmesine yönelik sözleşmeler için Rusya, Çin ve diğer ülkeler arasında rekabeti teşvik etmiştir. Eğer Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya gaz Türkiye’nin üzerinden ihraç edilirse Ankara bu durumdan kazanacak çok şeyi vardır. Aynı zamanda bu, Türkiye’ye yeni gaz kaynaklarına göreceli olarak düşük fiyatlarla erişme şansını verecek ve birçok projenin rekabet halinde olduğu vehala belirsiz olan Güney Gaz Koridoru lehine ileri gitmek için dengeyi sağlamasına yardımcı olabilir. Fakat halen Güney Gaz Koridoru’nun inşa edilmesi veya Türkiye’nin Kıbrıs ve muhtemelen İsrail’le işbirliği geliştirmesine yönelik mevcut siyasal engellerin ortadan kaldırılması için gerek duyulan çabaların sarf edilmesi için ihracata dönük yeterli miktarlarda gazın olup olmayacağı belirsizdir.

Türkiye, Akdeniz’de sınırlandırma anlaşmalarını sonuçlandırmamıştır ve Ankara’nın şu ana kadar açık denizlerde hidrokarbon aramalarının yoğunlaştığı alan Karadeniz’dir. Türkiye, Güney Kıbrıs’ın İsrail, Lübnan ve Mısır’la sınırlandırma anlaşmalarını sonuçlandırmasına birkaç nedenden ötürü karşı çıkmaktadır.[11] Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamakta ve münhasır ekonomik bölgenin ilan edilmesinin, sınırlandırma anlaşmalarının sonuçlandırılmasının ve arama ve üretim için lisanların verilmesinin Kıbrıs sorununun kapsamlı bir biçimde çözülmesini beklemesi gerektiğini ifade etmektedir. Buna ilaveten Kıbrıs kıyısı açıklarındaki deniz alanlarında hidrokarbon üretiminin sağlayacağı yararların adadaki her iki toplum yararına olması gerektiği konusunda ısrar etmektedir. Türkiye, 1982 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmayıp kıta sahanlığında ve ötesinde hakların tahsis edilmesi noktasında tek referans noktası olmasına da karşı çıkmaktadır.

2010 yılında İsrail karasularında keşfedilen büyük Leviathan sahasına bitişik olan ve Kıbrıs’ın 12. blokunda Amerikan enerji Noble Energy tarafından başlatılan sondaj çalışmasına cevaben, Türkiye bölgeye donanma gemileri gönderme tehdidinde bulunmuş ve Kuzey Kıbrıs’la bir kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşmasına imza koymuş ve onaylamıştır.[12] Kasım 2011’de Türkiye, Akdeniz sahilinde bulunan Antalya’nın sahili aşan deniz alanlarını kapsayan yerler için Shell firması ile bir anlaşmayı sonuçlandırmıştır. Bu anlaşma, bir ölçüde firmayı Kıbrıs’la işbirliğine girmekten ziyade Türkiye’yle işbirliği yapma konusunda bağlamak amacıyla tasarlanmış olabilir. Türkiye’nin Akdeniz kıyısı açıklarında henüz ticari bakımdan önemli gaz rezervleri bulunamamıştır.

Bu gelişmeler olduğu esnada İsrail ve Kıbrıs kendi aralarındaki işbirliğini hızlandırmışlardır. Geçtiğimiz yılda, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Şubat 2012’deki ziyaretiyle doruğa ulaşan iki taraf arasında yüksek seviyeli ziyaretler gerçekleştirilmiştir. İsrail ve Kıbrıs, İsrail Savunma Güçlerinin savaş uçaklarını ve gemilerini Kıbrıs deniz aşırı doğalgaz sahalarını korumak için Kıbrıs hava sahasını ve karasularından faydalanmasına izin veren bir savunma işbirliği anlaşması imzalamışlardır. Hem İsrail hem de Kıbrıs’ta, deniz aşırı bölgedeki gazın üretimi ve pazarlanması konusunda işbirliğini daha da geliştirme olasılığına yönelik büyük bir çıkar söz konusudur. Ortaya konulan senaryolar arasında Kıbrıs ve Girit’i birbirine bağlayacak bir boru hattı kanalıyla her iki ülkenin deniz aşırı sahalarındaki gaz kaynaklarını Avrupa’ya ihraç etme olasılığı bulunmaktadır. Diğer planlar,  Yunanistan’a yeni bir deniz altı kablo sistemi kanalıyla elektrik üretmek için Avrupa’ya gelecekte gönderilecek gaz arzlarını ön plana çıkarmaktadır. Fakat bu tarz öneriler, arama ve üretimin mevcut aşamasından çok uzak durumdadır. Şu anda, İsrailli yetkililer, ülkenin deniz aşırı gaz sahalarından başka bir ülkeye doğalgazdan üretilen gaz için doğalgazın işlenmesi hususunda sorumluluk vermek için isteksiz görünmektedirler.

Ankara için İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasında güvenlik ve enerji işbirliği geliştirilmesi memnuniyetle karşılanan bir durum değildir. Farklı hukuki iddiaların ötesinde, Ankara üç ülke arasındaki daha yakın işbirliği olasılığına şüphe ile bakmaktadır ki değişik derecelerde olmak suretiyle bu durumu düşmanlık olarak değerlendirmektedir. İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasındaki yeni müttefikliğin boyutu, Moskova’dan gelen sessiz destekle, görünen gerçeklerin ötesinde gitmektedir ve daha önce bahsedilen Türk dış ve enerji politika hedeflerinin birçoğuyla çakışan bir görünüm arz etmektedir. Aynı esnada bu durum Ankara’nın Moskova ile ilişkilerini de karmaşıklaştırabilir. Bu gelişmeler, Arap Baharı, Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin kötüleşmesi, Kürt sorunun yükselmesi, Suriye krizinin tırmanması ve Avro krizini takiben bölgedeki istikrarsızlığın arka planına karşısında meydana gelmiştir.

Kaynaklar üzerindeki çatışma Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak kaslarını göstermeye başlamış olduğu kritik bir zamanda ortaya çıkmıştır. Sonuçta Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar sadece enerji keşifleri ve bölgedeki ülkelerin bunları nasıl paylaşacakları ile ilgili değildir. Sorun, büyük aktörler arasında çatışan egemenlik ve siyasal iddialarla bağlantılı olarak çok boyutlu bir krizin parçasını oluşturmaktadır.[13] Kahire, Tel-Aviv, Beyrut, Lefkoşa ve Türkiye arasında Doğu Akdeniz’deki daha genel bir derin bölünme bölgesel istikrarın köşe taşı olmuş olan uzun süreli ittifakları riske atabilecektir.Nisan 2012’de Türkiye, TPAO’ya Kıbrıs tarafından iddia edilen münhasır ekonomik bölge içinde yer alan altı alanda gaz arama çalışmalarına başlaması için yetki vermiştir ki bu durum Lefkoşa’dan eleştiriler gelmesine neden olmuştur. Mayıs 2012’de Kıbrıs, kendi münhasır ekonomik bölgesi içinde 11 sahada arama hakları için ikinci bir ihale yapmıştır. Ankara bu manevraya karşı çıkmış ve ihaleye katılan firmaların kara listeye alınacaklarına işaret etmiştir. Aynı ayın içinde Ankara, Kuzey Kıbrıs hava sahasına izinsiz giriş yaptığını iddia ettiği tanımlamayan bir İsrail uçağına karşı jet uçaklarını göndermiştir.

Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki uluslararası sularda devriyelerini arttırmasını ilan etmesi Kıbrıs, İsrail, Lübnan, Mısır ve Suriye’yi kapsayan neredeyse bölgedeki tüm sahildar devletlerde rahatsızlığa neden olmuştur. Bölgenin doğalgaz kaynakları üzerindeki yeni rekabet, Arap-İsrail çatışması ve Türk-Yunan anlaşmazlığı gibi uzun süreli siyasal ve dini mücadeleler tarafından tetiklenmiştir. Geleneksel ittifaklar her bir ülkedeki ulusal çıkarların değişen algıları paralelindeki yeni ortaklıklarla yer değiştirmektedir.

Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında Birleşmiş Milletler, hidrokarbonlar konusunu düzenli görüşmelerin dışında bırakmaktadır.  Birleşmiş Milletler, federal bir yetkiyi içeren iki lider arasında nadiren üzerinde uzlaşılan bir konu olmasından sonra sorunun çözülebileceğini düşünmektedir. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Aleksandr Downer, BM’nin talep edildiği takdirde arabuluculuğu düşünebileceğini ifade etmiştir.[14]

Birleşik Devletler, bir çatışmanın patlak verebilme şansının düşük olmasına rağmen, tırmanan gerilimden ötürü endişe duymaktadır. Birleşmiş Milletler’in düşüncesini desteklemek suretiyle, Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı, bir tür gelir paylaşımı modeli konusunda BM’nin arabuluculuk rolünü memnuniyetle karşıladığı ifade etmektedir.[15] Washington, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi deniz alanlarında enerji kaynakları için araştırma yapması doğrultusundaki egemenlik haklarını desteklemiştir. Noble Enerji şirketinin varlığından bağımsız olarak Beyaz Saray, Ankara-Tel-Aviv arasında gerilimler konusundaki gelişmelerden de endişe duymaktadır. Birleşik Devletler yetkilileri, karlı bir güven arttırıcı önlem olarak Türkiye kanalıyla bir ihracat rotasının desteklenmesi konusunda desteğini ifade etmektedir.

Afrodit sahasının, Avrupa’nın enerji arzlarını önemli ölçüde çeşitlendirmeye yardımcı olma hususunda çok küçük bir yere sahip olmasına rağmen Avrupalılar, potansiyel bir alternatif enerji kaynağı olması için adaya ilgi göstermektedir. Brüksel’in Doğu Akdeniz gazı hususunda proaktif bir politikası bulunmamaktadır. Bu alandan beklenen 0,4 trilyon kübik fit ( 10 milyar metreküp) civarındaki yıllık üretim AB’nin 2010’daki tüketimi olan 18,4 tcf (522 bcm) düşünüldüğünde okyanusta bir damladır. Fakat Kıbrıs adasının meşru hükümeti olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyan Brüksel, Lefkoşa’nın kendi münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik hakkını tamamen desteklemektedir.

Aralık 2011’deki AB Konseyi’nin Sonuç Bildirgesinde Türkiye’ye, AB üyesi bir devlete yönelik tehditlerinden dolayı eleştiriler yöneltilmiştir.[16] Gerilimleri yatıştırmak için AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle sorunun çözümü için uluslararası arabuluculuğu, olası bir sorun çözme mekanizması olarak önerdi. Güney Kıbrıslıların geleneksel müttefiki olan Rusya ise bu konuda Lefkoşa’ya destek vererek Türkiye’nin tehditlerinin çok da akıllıca olmadığını ifade etmiştir.[17]

Gazprom is the largest extractor of natural gas in the world and the largest Russian company

2009 yılından dünya jeopolitiğinde hidrokarbon kaynaklarının aranması bakımından önemini giderek arttıran bölgelerden biri de Doğu Akdeniz bölgesidir. Kıbrıs ve İsrail açıklarında keşfedilen ve keşfedilme süreci devam eden petrol ve doğalgaz rezervleri tüm dünyanın ilgisinin bu bölgeye yoğunlaşmasına neden olmuştur. Hazar bölgesine ilaveten önemli hidrokarbon kaynaklarına sahip bu bölgede hem bölge ülkeleri olan Türkiye, İsrail, Mısır, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Suriye ciddi jeopolitik çıkarları ve öncelikleri bulunmaktadır. Buna ilaveten bölgeye Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu yakın ilgi göstermektedir. Türkiye’nin İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan ile olan problemleri ülkeler arasında neredeyse “İt Dalaşı” olarak nitelendirebileceğimiz boyutlara varmış, aralarında problemler olan ülkeler kendi menfaatlerini korumak için askeri yöntem dâhil her türlü yönteme başvurabileceklerini defalarca vurgulamışlardır.

Kıbrıs sorununun uzun yıllardan bu yana çözüme kavuşturulamaması ve Batı dünyası tarafından sadece Güney Kıbrıs’ın adanın tüm temsilcisi olarak tanınması durumu iyice karmaşık bir hale getirmektedir. İsrail’in Mavi Marmara Olayı’ndan dolayı Türkiye’den özür dilemesi kendi bölgesinde bulunan hidrokarbon kaynaklarının Batı’ya aktarılmasında ve bu kaynaklardan daha etkin bir şekilde yararlanılması için güçlü bir müttefik arayışıyla yakından bağlantılıdır. Realist bakış açısının şu düsturu bu konuyu çok iyi bir biçimde açıklamaktadır: “Uluslararası politikada/ilişkilerde ezeli dostluklar ya da ezeli düşmanlıklar yoktur sadece devletlerin çıkarları mevzubahistir”. Taraflar çıkarlarına en uygun pozisyon çerçevesinde Doğu Akdeniz’e yönelik politikalar takip etmektedirler. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, çıkarılması ve dünya piyasalarına sunulması bağlamında hem bölge ülkeleri hem de küresel güçler arasındaki mücadelenin önümüzdeki yıllarda da giderek sertleşme suretiyle devam edeceği öngörülebilir.

Sina KISACIK

KAYNAKÇA;

[1] Hasan Saygın ve Ceyhan Çelik, Jeo-Enerjik Bakış: AB Bağlamında Enerji Politikalarında Jeo-Enerji Alanları, (İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi Yayınları, 2011),  ss. 124-125.

[2] Sibel Akgün, “Türkiye’nin Kıbrıs Politikası 2011”, Burhanettin Duran, Kemal İnat ve Ali Resul Usul (der.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2011, 
     (Ankara: SETA Yayınları, 2012), ss. 403-404.

[3] “Kıbrıs Rum Kesimi sondaja başladı, Erdoğan: ‘Biz de başlıyoruz’,” Euractiv, 20 Eylül 2011, 
     http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/article/guney-kibris-sondaja-basliyor-dogalgaz-arama-krizi-ab-turkiye-krizine-donusuyor-021190,  
     (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[4] Daha fazla bilgi için bakınız, United States Geological Survey, Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, 
     Eastern Mediterranean, Fact Sheet 010-3014, Mart 2010, 
     http://pubs. usgs. gov/fs/2010/3014/pdf/FS10-3014.pdf,       (Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2013).

[5] Hasan Selim Özertem, “Doğu Akdeniz’de Enerji Oyunları”, Analist, Sayı 9, Kasım 2011, ss. 33-34.

[6] Özertem, agm. s.34.

[7] Michael Emerson, “Fishing for Gas and More in Cypriot Waters,” CEPS Policy Brief, 24 Temmuz 2012, 
     http://www.iai.it/pdf/GTE/GTE_PB_02.pdf, s. 4,
     ( Erişim Tarihi: 16 Mayıs 2013).

[8] Brenda Schaffer, “Energy Resources and Markets in the Eastern Mediterranean Region”, German Marshall Fund, Mediterranean Policy Program, Eastern 
     Mediterranean Energy Project Policy Brief, Haziran 2012, ss.1-2, 
     http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339172423Shaffer_EnergyMarketProspects_Jun12.pdf,      (Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2013).

[9] Mehmet Öğütçü, “Rivalry in the Eastern Mediterranean: The Turkish Dimension”, German Marshall Fund, Mediterranean Policy Program, Eastern Mediterranean 
     Energy Project Policy Brief, Haziran 2012, s.1, 
     http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339171647Ogutcu_EasternMedRivalry_Jun12.pdf,      (Erişim Tarihi: 12 Ağustos 2013).

[10] Ayrıntılı bilgi için bakınız, “Türkiye’yi Enerjinin Şah Damarı Olarak Nitelendirebiliriz.” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Hazar World Dergisinin 
      Aralık 2012’deki ilk sayısında yapılan röportaj, ss. 32-37.

[11] Tullio Scovazzi, “Maritime Boundaries in the Eastern Mediterranean Sea”, German Marshall Fund, Mediterranean Policy Program, Eastern Mediterranean 
       Energy Project Policy Brief, Haziran 2012, ss. 6-8, 
       http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339504227Scovazzi_MaritimeBoundaries_Jun12.pdf,     (Erişim Tarihi: 12 Ağustos 2013).

[12] Michael Leigh, “Brinkmanship in the Eastern Mediterranean,”  GMF Blog Expert Commentary, 23 Eylül 2011, 
       http://blog.gmfus.org/2011/09/23/brinkmanship-in-the-eastern-mediterranean/,       (Erişim Tarihi: 13 Ağustos 2013).

[13] Ebru Oğurlu, “Rising Tensions in the Eastern Mediterranean: Implications for Turkish Foreign Policy”, Istituto Affari Internazionali, 
       IAI WORKING PAPERS 12 | 04, Mart 2012, 
       http://www.iai.it/pdf/DocIAI/iaiwp1204.pdf, (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[14] Bu konu hakkındaki kapsamlı bir çalışma için bakınız, “Aprhodite’s Gift: Can Cypriot Gas Power A New Dialogue?”, International Crisis Group, Europe Report 
       No 216 2 Nisan 2012, 
       http://www.crisisgroup.org/~/media/Files/europe/turkey-cyprus/cyprus/216-aphrodites-gift-can-cypriot-gas-power-a-new-dialogue.pdf, 
       (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[15] “US supports revenue-sharing agreement in Cyprus for natural gas”, Today’s Zaman, 29 Eylül 2011, 
       http://www.todayszaman.com/news-258364-us-supports-revenue-sharing-agreement-in-cyprus-for-natural-gas.html,        (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[16] Detaylı bilgi için bakınız, “Council conclusions on enlargement and stabilisation and association process 3132nd GENERAL AFFAIRS Council meeting Brussels,  5 December 2011”, 
       http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/genaff/126577.pdf,        (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[17] Mike Doyle, “Russian Gazprom eyes Cyprus gas reserves,” Famagusta Gazette, 24 Ekim 2011,  
       http://famagusta-gazette.com/russian-gazprom-eyes-cyprus-gas-reserves-p13281-69.htm,        (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).
   


http://politikaakademisi.org/2013/08/16/dogu-akdenizde-hidrokarbon-yataklari-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-sahasi-mi/

***