Sina KISACIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sina KISACIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2017 Perşembe

DOĞU AKDENİZ DE HİDROKARBON YATAKLARI : YENİ BİR JEOPOLİTİK MÜCADELE SAHASI MI?

DOĞU AKDENİZDE HİDROKARBON YATAKLARI : YENİ BİR JEOPOLİTİK MÜCADELE SAHASI MI?


Sina KISACIK
16 AĞUSTOS 2013 

DOĞU AKDENİZ’DE HİDROKARBON YATAKLARI: YENİ BİR JEOPOLİTİK MÜCADELE SAHASI MI?



Rus gazını temel alan Batı Doğal Gaz Boru Hattı’ndan Türkiye’ye gelen gazda, özellikle kış aylarında cereyan eden ve geçiş ülkeleri tarafından hattan anlaşmaların ötesinde gaz alınmasından ötürü ortaya çıkan problemleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak gerçekleştirilen Mavi Akım, Kiev’i transit olarak devre dışı bırakan dikkat çekici gaz boru hatlarından birisi olmuştur.[1] Mavi Akım, Ukrayna’yı transit ülke olarak AB-Rusya Jeo-enerji Alanı’ndaki göreceli olarak biraz daha sekteye uğratırken, Moskova ise AB’den sonra en önemli ve güvenilir pazar olan Türkiye’ye doğalgaz satışını uzun bir zaman, geçiş ülkelerini devreden çıkarmak suretiyle garanti altına almış ve Ankara’nın kendisine olan bağımlılığını daha üst seviyelere çıkartarak Moskova-Ankara Jeo-Enerji Alanı’nı kendi lehine sağlamlaştırmıştır.

İmzalanan anlaşma uyarınca Ankara, bu hattan tedarik ettiği doğalgazı üçüncü ülkelere satma (re-export) hakkının bulunmaması o tarihten itibaren Türkiye’nin enerji politikalarına sekte vurmuştur. O zamanki şartlarda Ankara’nın gereksiniminin çok üzerinde bir hacimde anlaşmaya varılması, pahalı olması, re-export hakkının bulunmaması ve al veya öde şartlarının Türkiye’nin lehine olmaması neticesinde Türkiye, dünyada örneği bulunmayan yüksek miktarlardaki elektriği doğalgaz santrallerinden üretmek zorunda kaldı.

Mavi Akım Projesinin ortakları olan Moskova, Roma ve Ankara’ya ilaveten Tel-Aviv de bu hata ilgi göstermektedir. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi hedefleyen Tel-Aviv, var olan enerji kaynaklarını hem çok zor şartlarda hem de pahalıya almaktadır. Meksika, Norveç ve İngiltere ile petrol, Avustralya, Güney Afrika ve Kolombiya ile de uzun süreli ve pahalı sözleşmelere imzalayan Tel-Aviv’in yakın coğrafyasında bulunan Arap ülkelerinden petrol veya kömür alması ise siyasi koşullardan ötürü olası değildir. Fakat son hatla Mısır’la doğalgaz hattının fırsatının ortaya çıkmasıyla, enerji stratejisinde değişiklik yaparak enerji kaynakları arasında doğalgazın payını arttırma kararını almıştır. Böylelikle hem petrol ve kömüre yönelik yaptığı harcamaları düşürerek doğalgaz gibi daha ucuz bir yakıttan faydalanacak hem de büyük kısmını Arap ülkelerinin meydana getirdiği OPEC’in petrol fiyatlarıyla oynaması halinde, İsrail ekonomisinin asgari seviyede etkilenmesine yol açacaktır. Bundan dolayı, Kahire’nin yanı sıra Moskova gazına da yakından ilgi göstermeye başlamıştır.

Mavi Akım bitirildikten sonra, Ankara bu hattın genişletilmek suretiyle veya paralel yeni bir hatla Ceyhan’a kadar uzatılmasını önermiştir. Yalnızca proje aşamasında olan ve Mavi Akım-II olarak da isimlendirilen bu proje gerçekleşirse, Kremlin doğalgazı Akdeniz’e inmiş olacak ve buradan da Lübnan, İsrail ve hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gidebilecektir. Böylelikle hem Ankara stratejik gücüne güç katmış olacak, hem de Moskova yeni pazarlara ulaşma olanağı bulacaktır. Buna ilaveten Tel-Aviv yeni bir doğalgaz kaynağına erişme şansı bulacak ve Rusya-Türkiye Jeo-enerji Alanı, İsrail’e kadar uzatılarak bu ülkeyi de içerir duruma gelecek ve Alan, Rusya-Türkiye/İsrail Jeo-enerji Alanı halini alacaktır. Neticede ortaya çıkacak olan bu alan, AB-Rusya Jeo-enerji Alanı’na kayda değer bir alternatif halini alacaktır. Ankara ise hem tüketici ülke pozisyonuna sahip olurken, hem de transit ülke özelliğini elde edecektir. Fakat burada son dönemde bölgede yaşanan bazı önemli olaylardan bahsetmek gerekmektedir.

2011 senesinin ortasından bu yana hem Kıbrıs sorunu, hem de Doğu Akdeniz bölgesi ve genel bakımdan dünya siyasetinin yakından etkileyebilecek çok dikkat çekici bir gelişme cereyan etmiştir. Bu da Kıbrıs adasının güneyinde keşfedilen doğalgaz potansiyelidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Ağustos 2011’de petrol ve doğalgaz arama çalışmalarını başlatmıştır. 15 Eylül’de ABD’li Noble ve İsrailli Delek firması tarafından doğalgaz aramaları için kullanılacak olan “Afrodit” olarak isimlendirilen platform 12’inci parsele varmış ve 18 Eylül’de sondaj işlemine başlamıştır.[2] Rum tarafının sondaja başlamasından dolayı BM 66. Genel Kurulu çerçevesinde görüşmelerde bulunmak ve temaslar gerçekleştirmek üzere New York’ta bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında 21 Eylül 2011’de KKTC ile Türkiye arasında Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması’na imza konulmuştur.[3] Cumhurbaşkanı Eroğlu, imza konulan anlaşmanın Rum yönetimini davranışlarından vazgeçirmeye yönelik önleyici tedbir olduğunu belirtirken, Başbakan Erdoğan, Rum kesiminin “sorumsuz, tahrik edici ve tek yanlı adımını” protesto etmiştir. Anlaşmanın ardından Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) petrol ve doğalgaz arama izni verilmiş ve Koca Piri Reis gemisi tarafından petrol sondajı için ihtiyaç duyulan sismik veri çalışmalarına “G” noktası olarak isimlendirilen bölgede başlanmıştır.

Avrupa için kaynak çeşitliği yaratma potansiyeline sahip diğer alternatifler arasında Türkiye’yi de ilgilendiren Doğu Akdeniz bölgesi yer almaktadır. İsrail ve Güney Kıbrıs tarafından yapılan aramaların sonucunda rezervlerin büyüklüğüne dair kesin verilere ulaşılamasa farklı varsayımlar öne sürülmektedir. Mayıs 2012 itibariyle Doğu Akdeniz havzasında kanıtlanmış ve tahmini doğalgaz rezervlerinin yaklaşık 77 trilyon kübik fit gaza sahip olduğu düşünülmektedir. İsrail ve Kıbrıs’taki yeni keşiflerle harekete geçirilen arama faaliyetleri bölgede hızlandırılmıştır ve ekstra miktarlarda doğalgaz ve muhtemelen petrolün önümüzdeki yıllarda keşfedilme olasılığı söz konusudur. Birleşik Devletler Jeolojik Araştırmalar Birimine göre sadece Leviathan bölgesinde 2010 itibariyle 122 tcf büyüklüğünde tekrar kazanılabilir/değerlendirebilir doğalgaz rezervleri ve 1,7 milyar varil tekrar kazanılabilir petrol rezervi olduğunu tahmin etmektedir.[4] Fakat petrol ve doğalgaz endüstrisinde Birleşik Devletler Jeolojik Araştırmalar Birimi’nin raporları sadece durumu gösterdiği düşünülmektedir ve umut edilen miktarların bir göstergesi olarak alınmamaktadır. Bölgedeki petrol ve doğalgaz miktarlarının ölçeği daha doğru bir biçimde tahmin edilmeden daha ileri keşiflerin sonuçlarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Söz konusu rezervlerin çıkarılmasındaki en önemli iki aktör ise İsrail ve ABD’li Noble Energy şirketidir. Diğer yandan Türkiye ve Lübnan’ın da bölgede arama çalışmalarını hızlandırmaları beklentiler dâhilindedir. Doğu Akdeniz’deki rezervler Avrupa enerji piyasası için alternatif olabilme potansiyeline sahip olsa da bölgedeki devletlerarası anlaşmazlıkların kısa vadede uluslararası hukuk dâhilinde çözüme ulaştırılmasının mümkün gözükmemesi olası projeler için ciddi anlamda bir belirsizlik yaratmaktadır.

Kaynak: http://gallery.usgs.gov/images/04_07_2010/hlc5FRq11Y_04_07_2010/large/Levant_Basin_Province.jpg

2000’lerin ikinci yarısından bu yana bir furya halini alan derin sularda hidrokarbon arama serüvenine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de iştirak etti. Bu dönemde birçok Kuzey Amerika firması ile görüşmelerde bulunan Rumlar, Ankara’nın baskısından ötürü bir türlü bu görüşmeleri neticelendiremediler.[5] Ancak bu durum, Rumların bölge ülkeleri ile diplomatik ve hukuki münasebetler tesis etmesini engelleyemedi. Bu çerçevede Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kahire ve Beyrut ile sırasıyla 2003 ve 2007 senelerinde münhasır ekonomik bölge anlaşması akdetti. Tel Aviv’le aynı türden bir anlaşmayı Mavi Marmara hadisesinin ertesinde Aralık 2010’da imzaladılar. Hukuki bağlamda gerekli altyapıyı kuran Rumlar için bölgede arama faaliyetleri Noble Energy şirketinin bu denklemin içinde yer alması ile olası hale geldi. Orta çapta bir enerji firması olan Noble Energy, Akdeniz pazarında son zamanlarda yapmış olduğu çalışmalarda olumlu neticelere varınca isminden sıklıkla bahsedilen bir aktör haline geldi. Faaliyetlerini İsrail’den Kıbrıs’a doğru genişletmek arzusunda olan bu firmanın son zamlardaki faaliyetleri ise Wikileaks belgelerinde bile yer almaktadır. Bu belgelerde bulunan bilgilere göre Noble Energy firmasının 2009 yazından bu yana Kıbrıs açıklarında çalışma hususunda ciddi isteği olduğu ifade ediliyor. Hatta ABD’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’nden yollanan raporda, firmanın Eylül 2009’da sismik çalışmalara girişme planından da söz edilmektedir.


Kaynak: http://data.executive-magazine.com/data/articles/images/(2B)-Oil-and-Gas-Map.gif

Amerikalı şirketin bu isteğinin temelinde İsrail açıklarındaki Tamar sahasında 2009 senesinde bulunan büyük gaz rezervi yatmaktadır.[6] Rezervin 235 milyar metreküp olduğu ifade edilirken, 2010 senesinde Noble Energy tarafından yapılan bir diğer açıklamaya göre yine aynı bölgede son senelerde bulunan en muazzam doğalgaz yataklarından biri olan Leviathan’da 450 milyar metreküp gaz keşfedilmesi firmanın ilgisini bu bölgeye daha da yoğunlaştırmaktadır. Bu iki yatakta keşfedilen rezervlerin toplamının 1,3 trilyon metreküp ispatlanmış gaza sahip Bakü’nün toplam rezervlerinin yarısına tekabül ettiği de unutulmamalıdır. Doğu Akdeniz’in ikinci bir Hazar olması olasılık dâhilindedir. ABD’deki Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun öngörüsüne göre Doğu Akdeniz’de 20 milyar varile eşdeğer 3,5 trilyon metreküp gaz olduğuna işaret edilmektedir.

Doğu Akdeniz’deki jeopolitik gerginliklerin Türkiye’nin enerji transit devleti haline dönüşmesinde en azından sınırlı bir etkisi olabilir. Yorumcular, İsrail ve Kıbrıs gaz sahalarını Türkiye ile bağlayacak bir genişletilmiş bir gaz boru hattı projesini ortaya atmışlardır ki bu daha sonraki aşamada boru hatlarını güney boru hattına bağlanabilecektir.[7] Ankara ve Lefkoşa arasında 2011’in sonlarında Amerikan Noble Enerji Firmasının Güney Kıbrıslılar için deniz aşırı bir bölgede sondaj faaliyetlerine başlamasından ötürü yaşanan gerilimler ve Mavi Marmara gemisindeki Türklerin öldürülmesinden sonra Tel Aviv ve Ankara arasında yakınlaşma konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilememiş olması göstermektedir ki böyle bir boru hattının inşa edilebilmesi kesinlikle mümkün görünmemektedir. Güney Kıbrıslılar ve İsrailliler bunun yerine gazın Avrupa’ya ve ötesine Kıbrıs’tan tankerlerle taşınabileceği bir LNG tesisini Kıbrıs’ta inşa etmeyi düşünmektedirler. 

Kaynak: http://gcaptain.com/wp-content/uploads/2011/09/cyp_oil_and_gas_drilling_72.jpg

Brenda Schaffer’e göre İsrail ve Kıbrıs’ın açık deniz sahalarındaki mevcut keşifleri takiben Doğu Akdeniz’de önemli petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri cereyan etmektedir. Bu faaliyet, özellikle Lübnan gibi bölgenin diğer ülkelerinde ek keşiflere ve deniz aşırı araştırmaların yapılmasına yol açacaktır. Doğalgaz miktarların belirlenmesi, bölgenin zor durumdaki elektrik sektörleri için bir çare olabilecektir. Bölgedeki birçok ülke ve komşu Orta Doğu devletleri güvenilmez elektrik teminlerine sahip olup yüksek maliyetlerle elektrik üretmekte ve de yüksek kirlilik olanlarına sahiptir.[8] Yeni doğalgaz miktarları, bu bölgesel soruna bir çözüm sağlayabilir. Shaffer, Kıbrıs adasındaki iki toplum arasındaki çatışma riskine rağmen lisanslar için yeni ihale sürecinde yansıtıldığı gibi Kıbrıs açıklarında petrol ve gaz aramalarında önemli bir ticari bir çıkar olduğuna işaret etmektedir. Doğu Akdeniz’deki yeni keşifler yalnızca doğalgaza yönelik artan küresel talebin olduğu bir dönemde değil aynı zamanda artan tedariklerinin de olduğu bir dönemde gerçekleşmektedir. Geçtiğimiz 20 yılda küresel doğalgaz arzı talepten daha hızlı bir oranda artmıştır. Aynı zamanda hem bölgenin kendisinde hem de bir dereceye kadar Güneydoğu Avrupa’daki bazı komşu piyasalarda doğalgaz tüketimine yönelik artan bir talep vardır. Avrupa’daki mali krizler enerji talebinde düşüşe yol açacak ve Doğu Akdeniz gazının ek pazarlara ulaşmasına yardımcı olabilecek yeni ana bağlantılar gibi enerji temin çeşitlendirme projelerinin finanse edilmesine engel koyacaktır.  Sonuçta, İsrail ve Kıbrıs’taki yeni Doğu Akdeniz’deki gaz miktarları genel olarak bu aşamada Güney Avrupa’daki gaz pazarları ve sıvılaştırılmış doğalgaz için ana bir oyun değiştirici olmayacaktır.

Shaffer, yukarıdaki bahsedilen duruma ek olarak ekstra miktarların keşfedilebileceğini ve eğer bu keşifler önemli miktarlarda olursa Doğu Akdeniz gazının piyasalar üzerinde daha büyük bir etkiye sahip olabileceğinin altını çizmektedir. Arama faaliyetlerinin yeni olarak hızlanmış olmasından dolayı, miktarların ölçeğinin büyük bir olasılıkla artabilecektir ve böylece ticari uygunluk da yeniden değerlendirilebilecektir. Mısır’ın var olan LNG tesislerinden biri bölgeden gaz ihraç etmek için özellikle önemli bir fırsat sunmaktadır. Kahire, kendi tesislerini tam kapasiteyle kullanmak için yeterli gaz üretememekte ve bundan ötürü ek tedariklerinden faydalanabilir. Bu durum, bölgenin üreticilerine büyük altyapı yatırımları olmaksızın LNG ihracatı için olanak verebilir.

Son on yıllar boyunca, petrol ve gazın deniz aşırı yerlerde araştırılması deniz sınırlarını küresel ölçekteki farklı yerlerde bir çatışma konusu haline dönüştürmüştür. Birçok deniz sınırı, deniz aşırı petrol ve doğalgazın araştırılmasından önce sınırlandırılmamıştır çünkü balıkçılık hakları ve askeri gemilerin geçişi haricinde anlaşmazlık içeren somut bir konu bulunmamaktaydı. Doğu Akdeniz bölgesindeki deniz sınırının sınırlandırılması konusundaki çatışma özellikle şiddetlidir çünkü ilgili ülkelerin bazıları – İsrail ve Lübnan örneğinde olduğu gibi – savaştadırlar veya Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs örneğindeki gibi aralarında uzun süreli anlaşmazlıklar bulunan ülkelerdir. Kaynaklar üzerindeki mücadele mevcut politik anlaşmazlıklardan dolayı daha yoğun bir hale gelmiştir.

Ankara, ekonomik büyüme tarafından tetiklenmekte olan artan iç enerji talebini Orta Asya, Güney Kafkasya ve Orta Doğu gazı için bir transit rota olarak Güney Gaz Koridoru başta olmak üzere çoklu enerji rotaları geliştirmek suretiyle karşılamayı amaçlamaktadır.[9] Bu, Türkiye’nin kendi tüketimi için yeterli miktarın ülkeye ulaşmasını garanti altına alma ve ülkenin Avrupa için bir “energy hub” haline dönüşmesi amacıyla yapılmaktadır. Hükümetin ana önceliği, kendi vatandaşları ve sanayi kuruluşları için yeterli miktarda kesintisiz enerji teminlerini makul fiyatlarla sağlamaktır.

Türkiye, 2012 yılı itibariyle 48-50 milyar metreküp doğalgaz kullanması öngörülmekte ve 2020 itibariyle bunun 70 milyar metreküp civarında olması öngörülmektedir ki bu, ülkeyi dünyadaki en büyük doğalgaz tüketicilerinden biri yapmaktadır. Enerji güvenliğini güçlendirmek için, enerji kaynaklarını hem coğrafi hem de enerji türleri bağlamında çeşitlendirme arayışındadır. Mevcut durumdaRusya, İran, Azerbaycan, Katar, Nijerya ve Cezayir, Türkiye’nin ana gaz tedarik kaynaklarıdır. Gelecekte, Irak’ın Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bulunduğu bölge, Türkiye’nin gaz tedarik ettiği yerler arasına dâhil olacaktır.[10]

Çeşitlendirme çıkarları bakımından Türkiye, elektrik için artan iç talebini karşılamak için nükleer enerji endüstrisini de geliştirmeye çalışmaktadır. Ankara,nükleer güç santralleri inşa edilmesine yönelik sözleşmeler için Rusya, Çin ve diğer ülkeler arasında rekabeti teşvik etmiştir. Eğer Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya gaz Türkiye’nin üzerinden ihraç edilirse Ankara bu durumdan kazanacak çok şeyi vardır. Aynı zamanda bu, Türkiye’ye yeni gaz kaynaklarına göreceli olarak düşük fiyatlarla erişme şansını verecek ve birçok projenin rekabet halinde olduğu vehala belirsiz olan Güney Gaz Koridoru lehine ileri gitmek için dengeyi sağlamasına yardımcı olabilir. Fakat halen Güney Gaz Koridoru’nun inşa edilmesi veya Türkiye’nin Kıbrıs ve muhtemelen İsrail’le işbirliği geliştirmesine yönelik mevcut siyasal engellerin ortadan kaldırılması için gerek duyulan çabaların sarf edilmesi için ihracata dönük yeterli miktarlarda gazın olup olmayacağı belirsizdir.

Türkiye, Akdeniz’de sınırlandırma anlaşmalarını sonuçlandırmamıştır ve Ankara’nın şu ana kadar açık denizlerde hidrokarbon aramalarının yoğunlaştığı alan Karadeniz’dir. Türkiye, Güney Kıbrıs’ın İsrail, Lübnan ve Mısır’la sınırlandırma anlaşmalarını sonuçlandırmasına birkaç nedenden ötürü karşı çıkmaktadır.[11] Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamakta ve münhasır ekonomik bölgenin ilan edilmesinin, sınırlandırma anlaşmalarının sonuçlandırılmasının ve arama ve üretim için lisanların verilmesinin Kıbrıs sorununun kapsamlı bir biçimde çözülmesini beklemesi gerektiğini ifade etmektedir. Buna ilaveten Kıbrıs kıyısı açıklarındaki deniz alanlarında hidrokarbon üretiminin sağlayacağı yararların adadaki her iki toplum yararına olması gerektiği konusunda ısrar etmektedir. Türkiye, 1982 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmayıp kıta sahanlığında ve ötesinde hakların tahsis edilmesi noktasında tek referans noktası olmasına da karşı çıkmaktadır.

2010 yılında İsrail karasularında keşfedilen büyük Leviathan sahasına bitişik olan ve Kıbrıs’ın 12. blokunda Amerikan enerji Noble Energy tarafından başlatılan sondaj çalışmasına cevaben, Türkiye bölgeye donanma gemileri gönderme tehdidinde bulunmuş ve Kuzey Kıbrıs’la bir kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşmasına imza koymuş ve onaylamıştır.[12] Kasım 2011’de Türkiye, Akdeniz sahilinde bulunan Antalya’nın sahili aşan deniz alanlarını kapsayan yerler için Shell firması ile bir anlaşmayı sonuçlandırmıştır. Bu anlaşma, bir ölçüde firmayı Kıbrıs’la işbirliğine girmekten ziyade Türkiye’yle işbirliği yapma konusunda bağlamak amacıyla tasarlanmış olabilir. Türkiye’nin Akdeniz kıyısı açıklarında henüz ticari bakımdan önemli gaz rezervleri bulunamamıştır.

Bu gelişmeler olduğu esnada İsrail ve Kıbrıs kendi aralarındaki işbirliğini hızlandırmışlardır. Geçtiğimiz yılda, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Şubat 2012’deki ziyaretiyle doruğa ulaşan iki taraf arasında yüksek seviyeli ziyaretler gerçekleştirilmiştir. İsrail ve Kıbrıs, İsrail Savunma Güçlerinin savaş uçaklarını ve gemilerini Kıbrıs deniz aşırı doğalgaz sahalarını korumak için Kıbrıs hava sahasını ve karasularından faydalanmasına izin veren bir savunma işbirliği anlaşması imzalamışlardır. Hem İsrail hem de Kıbrıs’ta, deniz aşırı bölgedeki gazın üretimi ve pazarlanması konusunda işbirliğini daha da geliştirme olasılığına yönelik büyük bir çıkar söz konusudur. Ortaya konulan senaryolar arasında Kıbrıs ve Girit’i birbirine bağlayacak bir boru hattı kanalıyla her iki ülkenin deniz aşırı sahalarındaki gaz kaynaklarını Avrupa’ya ihraç etme olasılığı bulunmaktadır. Diğer planlar,  Yunanistan’a yeni bir deniz altı kablo sistemi kanalıyla elektrik üretmek için Avrupa’ya gelecekte gönderilecek gaz arzlarını ön plana çıkarmaktadır. Fakat bu tarz öneriler, arama ve üretimin mevcut aşamasından çok uzak durumdadır. Şu anda, İsrailli yetkililer, ülkenin deniz aşırı gaz sahalarından başka bir ülkeye doğalgazdan üretilen gaz için doğalgazın işlenmesi hususunda sorumluluk vermek için isteksiz görünmektedirler.

Ankara için İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasında güvenlik ve enerji işbirliği geliştirilmesi memnuniyetle karşılanan bir durum değildir. Farklı hukuki iddiaların ötesinde, Ankara üç ülke arasındaki daha yakın işbirliği olasılığına şüphe ile bakmaktadır ki değişik derecelerde olmak suretiyle bu durumu düşmanlık olarak değerlendirmektedir. İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasındaki yeni müttefikliğin boyutu, Moskova’dan gelen sessiz destekle, görünen gerçeklerin ötesinde gitmektedir ve daha önce bahsedilen Türk dış ve enerji politika hedeflerinin birçoğuyla çakışan bir görünüm arz etmektedir. Aynı esnada bu durum Ankara’nın Moskova ile ilişkilerini de karmaşıklaştırabilir. Bu gelişmeler, Arap Baharı, Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin kötüleşmesi, Kürt sorunun yükselmesi, Suriye krizinin tırmanması ve Avro krizini takiben bölgedeki istikrarsızlığın arka planına karşısında meydana gelmiştir.

Kaynaklar üzerindeki çatışma Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak kaslarını göstermeye başlamış olduğu kritik bir zamanda ortaya çıkmıştır. Sonuçta Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar sadece enerji keşifleri ve bölgedeki ülkelerin bunları nasıl paylaşacakları ile ilgili değildir. Sorun, büyük aktörler arasında çatışan egemenlik ve siyasal iddialarla bağlantılı olarak çok boyutlu bir krizin parçasını oluşturmaktadır.[13] Kahire, Tel-Aviv, Beyrut, Lefkoşa ve Türkiye arasında Doğu Akdeniz’deki daha genel bir derin bölünme bölgesel istikrarın köşe taşı olmuş olan uzun süreli ittifakları riske atabilecektir.Nisan 2012’de Türkiye, TPAO’ya Kıbrıs tarafından iddia edilen münhasır ekonomik bölge içinde yer alan altı alanda gaz arama çalışmalarına başlaması için yetki vermiştir ki bu durum Lefkoşa’dan eleştiriler gelmesine neden olmuştur. Mayıs 2012’de Kıbrıs, kendi münhasır ekonomik bölgesi içinde 11 sahada arama hakları için ikinci bir ihale yapmıştır. Ankara bu manevraya karşı çıkmış ve ihaleye katılan firmaların kara listeye alınacaklarına işaret etmiştir. Aynı ayın içinde Ankara, Kuzey Kıbrıs hava sahasına izinsiz giriş yaptığını iddia ettiği tanımlamayan bir İsrail uçağına karşı jet uçaklarını göndermiştir.

Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki uluslararası sularda devriyelerini arttırmasını ilan etmesi Kıbrıs, İsrail, Lübnan, Mısır ve Suriye’yi kapsayan neredeyse bölgedeki tüm sahildar devletlerde rahatsızlığa neden olmuştur. Bölgenin doğalgaz kaynakları üzerindeki yeni rekabet, Arap-İsrail çatışması ve Türk-Yunan anlaşmazlığı gibi uzun süreli siyasal ve dini mücadeleler tarafından tetiklenmiştir. Geleneksel ittifaklar her bir ülkedeki ulusal çıkarların değişen algıları paralelindeki yeni ortaklıklarla yer değiştirmektedir.

Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında Birleşmiş Milletler, hidrokarbonlar konusunu düzenli görüşmelerin dışında bırakmaktadır.  Birleşmiş Milletler, federal bir yetkiyi içeren iki lider arasında nadiren üzerinde uzlaşılan bir konu olmasından sonra sorunun çözülebileceğini düşünmektedir. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Aleksandr Downer, BM’nin talep edildiği takdirde arabuluculuğu düşünebileceğini ifade etmiştir.[14]

Birleşik Devletler, bir çatışmanın patlak verebilme şansının düşük olmasına rağmen, tırmanan gerilimden ötürü endişe duymaktadır. Birleşmiş Milletler’in düşüncesini desteklemek suretiyle, Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı, bir tür gelir paylaşımı modeli konusunda BM’nin arabuluculuk rolünü memnuniyetle karşıladığı ifade etmektedir.[15] Washington, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi deniz alanlarında enerji kaynakları için araştırma yapması doğrultusundaki egemenlik haklarını desteklemiştir. Noble Enerji şirketinin varlığından bağımsız olarak Beyaz Saray, Ankara-Tel-Aviv arasında gerilimler konusundaki gelişmelerden de endişe duymaktadır. Birleşik Devletler yetkilileri, karlı bir güven arttırıcı önlem olarak Türkiye kanalıyla bir ihracat rotasının desteklenmesi konusunda desteğini ifade etmektedir.

Afrodit sahasının, Avrupa’nın enerji arzlarını önemli ölçüde çeşitlendirmeye yardımcı olma hususunda çok küçük bir yere sahip olmasına rağmen Avrupalılar, potansiyel bir alternatif enerji kaynağı olması için adaya ilgi göstermektedir. Brüksel’in Doğu Akdeniz gazı hususunda proaktif bir politikası bulunmamaktadır. Bu alandan beklenen 0,4 trilyon kübik fit ( 10 milyar metreküp) civarındaki yıllık üretim AB’nin 2010’daki tüketimi olan 18,4 tcf (522 bcm) düşünüldüğünde okyanusta bir damladır. Fakat Kıbrıs adasının meşru hükümeti olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyan Brüksel, Lefkoşa’nın kendi münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik hakkını tamamen desteklemektedir.

Aralık 2011’deki AB Konseyi’nin Sonuç Bildirgesinde Türkiye’ye, AB üyesi bir devlete yönelik tehditlerinden dolayı eleştiriler yöneltilmiştir.[16] Gerilimleri yatıştırmak için AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle sorunun çözümü için uluslararası arabuluculuğu, olası bir sorun çözme mekanizması olarak önerdi. Güney Kıbrıslıların geleneksel müttefiki olan Rusya ise bu konuda Lefkoşa’ya destek vererek Türkiye’nin tehditlerinin çok da akıllıca olmadığını ifade etmiştir.[17]

Gazprom is the largest extractor of natural gas in the world and the largest Russian company

2009 yılından dünya jeopolitiğinde hidrokarbon kaynaklarının aranması bakımından önemini giderek arttıran bölgelerden biri de Doğu Akdeniz bölgesidir. Kıbrıs ve İsrail açıklarında keşfedilen ve keşfedilme süreci devam eden petrol ve doğalgaz rezervleri tüm dünyanın ilgisinin bu bölgeye yoğunlaşmasına neden olmuştur. Hazar bölgesine ilaveten önemli hidrokarbon kaynaklarına sahip bu bölgede hem bölge ülkeleri olan Türkiye, İsrail, Mısır, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Suriye ciddi jeopolitik çıkarları ve öncelikleri bulunmaktadır. Buna ilaveten bölgeye Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu yakın ilgi göstermektedir. Türkiye’nin İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan ile olan problemleri ülkeler arasında neredeyse “İt Dalaşı” olarak nitelendirebileceğimiz boyutlara varmış, aralarında problemler olan ülkeler kendi menfaatlerini korumak için askeri yöntem dâhil her türlü yönteme başvurabileceklerini defalarca vurgulamışlardır.

Kıbrıs sorununun uzun yıllardan bu yana çözüme kavuşturulamaması ve Batı dünyası tarafından sadece Güney Kıbrıs’ın adanın tüm temsilcisi olarak tanınması durumu iyice karmaşık bir hale getirmektedir. İsrail’in Mavi Marmara Olayı’ndan dolayı Türkiye’den özür dilemesi kendi bölgesinde bulunan hidrokarbon kaynaklarının Batı’ya aktarılmasında ve bu kaynaklardan daha etkin bir şekilde yararlanılması için güçlü bir müttefik arayışıyla yakından bağlantılıdır. Realist bakış açısının şu düsturu bu konuyu çok iyi bir biçimde açıklamaktadır: “Uluslararası politikada/ilişkilerde ezeli dostluklar ya da ezeli düşmanlıklar yoktur sadece devletlerin çıkarları mevzubahistir”. Taraflar çıkarlarına en uygun pozisyon çerçevesinde Doğu Akdeniz’e yönelik politikalar takip etmektedirler. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, çıkarılması ve dünya piyasalarına sunulması bağlamında hem bölge ülkeleri hem de küresel güçler arasındaki mücadelenin önümüzdeki yıllarda da giderek sertleşme suretiyle devam edeceği öngörülebilir.

Sina KISACIK

KAYNAKÇA;

[1] Hasan Saygın ve Ceyhan Çelik, Jeo-Enerjik Bakış: AB Bağlamında Enerji Politikalarında Jeo-Enerji Alanları, (İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi Yayınları, 2011),  ss. 124-125.

[2] Sibel Akgün, “Türkiye’nin Kıbrıs Politikası 2011”, Burhanettin Duran, Kemal İnat ve Ali Resul Usul (der.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2011, 
     (Ankara: SETA Yayınları, 2012), ss. 403-404.

[3] “Kıbrıs Rum Kesimi sondaja başladı, Erdoğan: ‘Biz de başlıyoruz’,” Euractiv, 20 Eylül 2011, 
     http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/article/guney-kibris-sondaja-basliyor-dogalgaz-arama-krizi-ab-turkiye-krizine-donusuyor-021190,  
     (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[4] Daha fazla bilgi için bakınız, United States Geological Survey, Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, 
     Eastern Mediterranean, Fact Sheet 010-3014, Mart 2010, 
     http://pubs. usgs. gov/fs/2010/3014/pdf/FS10-3014.pdf,       (Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2013).

[5] Hasan Selim Özertem, “Doğu Akdeniz’de Enerji Oyunları”, Analist, Sayı 9, Kasım 2011, ss. 33-34.

[6] Özertem, agm. s.34.

[7] Michael Emerson, “Fishing for Gas and More in Cypriot Waters,” CEPS Policy Brief, 24 Temmuz 2012, 
     http://www.iai.it/pdf/GTE/GTE_PB_02.pdf, s. 4,
     ( Erişim Tarihi: 16 Mayıs 2013).

[8] Brenda Schaffer, “Energy Resources and Markets in the Eastern Mediterranean Region”, German Marshall Fund, Mediterranean Policy Program, Eastern 
     Mediterranean Energy Project Policy Brief, Haziran 2012, ss.1-2, 
     http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339172423Shaffer_EnergyMarketProspects_Jun12.pdf,      (Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2013).

[9] Mehmet Öğütçü, “Rivalry in the Eastern Mediterranean: The Turkish Dimension”, German Marshall Fund, Mediterranean Policy Program, Eastern Mediterranean 
     Energy Project Policy Brief, Haziran 2012, s.1, 
     http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339171647Ogutcu_EasternMedRivalry_Jun12.pdf,      (Erişim Tarihi: 12 Ağustos 2013).

[10] Ayrıntılı bilgi için bakınız, “Türkiye’yi Enerjinin Şah Damarı Olarak Nitelendirebiliriz.” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Hazar World Dergisinin 
      Aralık 2012’deki ilk sayısında yapılan röportaj, ss. 32-37.

[11] Tullio Scovazzi, “Maritime Boundaries in the Eastern Mediterranean Sea”, German Marshall Fund, Mediterranean Policy Program, Eastern Mediterranean 
       Energy Project Policy Brief, Haziran 2012, ss. 6-8, 
       http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339504227Scovazzi_MaritimeBoundaries_Jun12.pdf,     (Erişim Tarihi: 12 Ağustos 2013).

[12] Michael Leigh, “Brinkmanship in the Eastern Mediterranean,”  GMF Blog Expert Commentary, 23 Eylül 2011, 
       http://blog.gmfus.org/2011/09/23/brinkmanship-in-the-eastern-mediterranean/,       (Erişim Tarihi: 13 Ağustos 2013).

[13] Ebru Oğurlu, “Rising Tensions in the Eastern Mediterranean: Implications for Turkish Foreign Policy”, Istituto Affari Internazionali, 
       IAI WORKING PAPERS 12 | 04, Mart 2012, 
       http://www.iai.it/pdf/DocIAI/iaiwp1204.pdf, (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[14] Bu konu hakkındaki kapsamlı bir çalışma için bakınız, “Aprhodite’s Gift: Can Cypriot Gas Power A New Dialogue?”, International Crisis Group, Europe Report 
       No 216 2 Nisan 2012, 
       http://www.crisisgroup.org/~/media/Files/europe/turkey-cyprus/cyprus/216-aphrodites-gift-can-cypriot-gas-power-a-new-dialogue.pdf, 
       (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[15] “US supports revenue-sharing agreement in Cyprus for natural gas”, Today’s Zaman, 29 Eylül 2011, 
       http://www.todayszaman.com/news-258364-us-supports-revenue-sharing-agreement-in-cyprus-for-natural-gas.html,        (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[16] Detaylı bilgi için bakınız, “Council conclusions on enlargement and stabilisation and association process 3132nd GENERAL AFFAIRS Council meeting Brussels,  5 December 2011”, 
       http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/genaff/126577.pdf,        (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).

[17] Mike Doyle, “Russian Gazprom eyes Cyprus gas reserves,” Famagusta Gazette, 24 Ekim 2011,  
       http://famagusta-gazette.com/russian-gazprom-eyes-cyprus-gas-reserves-p13281-69.htm,        (Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2013).
   


http://politikaakademisi.org/2013/08/16/dogu-akdenizde-hidrokarbon-yataklari-yeni-bir-jeopolitik-mucadele-sahasi-mi/

***

25 Ocak 2017 Çarşamba

ABD’NİN AVRASYA ENERJİ POLİTİKASI BAĞLAMINDA AZERBAYCAN VE ORTA ASYA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ,



ABD’NİN AVRASYA ENERJİ POLİTİKASI BAĞLAMINDA AZERBAYCAN VE ORTA ASYA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ,



Sina KISACIK,




ABD’nin de içerisinde yer aldığı endüstrileşmiş Kuzey ülkeleri var olan küresel enerji düzeninin temel belirleyicileri olup, dünyadaki CO2 salınımlarının % 75’inin de kaynağını teşkil etmektedirler. Ayrıca dünyanın mineral ve maden kaynaklarının % 70’ini tüketmektedirler.[1] ABD’nin enerji politikası öncelikle küresel bir boyuta sahip olup, bu politikanın temelini oluşturan ana unsur dünya çapında artmakta olan arz ve kaynak çeşitliliğidir. Mevcut durumda, ABD kendi enerji güvenliğini ve küresel ekonomik sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak dünyanın en önemli fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeleriyle yakın işbirlikleri tesis etmektedir.

1990larda Amerikan yönetimleri ülkenin daha çok uzun dönemli enerji güvenliğinin sağlanması için çaba göstermişlerdir. Amerikan ekonomisinin petrol ithalatına olan bağımlılığının sürekli olarak artması bu konudaki kaygıların gündemin en sıralarında yer almasına sebep olmuştur.[2] 2000li yıllara bakıldığı zaman ABD’nin özellikle Körfez ülkelerinden ithal ettiği petrol miktarında artış olduğu gerçeği ile yüz yüze kalınmıştır. Bundan ötürü, ABD’nin stratejik hedefi olarak hem Amerikan hem de dünya enerji talebini karşılayabilecek her türlü kaynak çeşitliliğinin (özellikle Hazar Havzası) ve enerji türünün temini olarak ortaya konulmuştur. Amerika, petrol ithalatında tek bir kaynağa bağımlı kalmayı istememektedir. Petrol ihracatçılarının sayısının çoğalması öncelikle Körfez bölgesinde meydana gelebilecek herhangi bir siyasi karışıklık durumunda ABD, Batı Avrupa ve Japonya’ya petrol sevkiyatında yaşanabilecek kesinti riskini de azaltmış olacaktır. Bu bağlamda, Körfez ülkelerinin ve OPEC’in dünya petrol fiyatlarını belirleme yeteneğini azaltması durumu da ortaya çıkabilecektir.

Hazar Havzası coğrafi açıdan kapalı bir bölge olmasından dolayı, burada bulunan fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeler bu kaynaklarını dünya pazarlarına iletmek konusunda birçok problem ile karşı karşıyadırlar. Bu ülkelerin enerji kaynaklarını değerlendirebilmeleri ve zenginlik seviyelerini artırabilmeleri için ABD, çeşitli boru hattı projelerine destek sunmaktadır. Hazar bölgesinin Amerikan politikasında sahip olduğu konumunun ana belirleyici faktörü ABD’nin enerji çıkarlarıdır.[3] 1990ların ortalarından itibaren Washington, Hazar Denizi ürünlerinin pazarlanması amacıyla bir doğu-batı eksenini destekleme kararını verdi. Amerikan yönetimine göre bu eksenin en temel özelliği Rusya ile İran arasındaki kuzey-güney ekseninin ehemmiyetini azaltıyor olmasıydı. Burada mevzubahis olan, bölgede Rusya’nın nüfuzunu sınırlandırmak, Kafkasya ve Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin “batı yanlısı” eğilimlerini desteklemek, dünya enerji kaynaklarının çeşitliliğini artırmak, İran’ı bölgesel düzeyde tecrit etmek ve de Amerikan şirketlerinin çıkarlarını korumak ve desteklemekti. Bu hedefler bağlamında, bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz kapasitelerinin geliştirilmesi için aşağıdaki gerekli önlemler belirlenmiştir. Bunlar;

Kısa ve uzun vadede enerji kaynaklarının ihracat yollarının çeşitlendirilmesi;
Türkiye üzerinden geçecek petrol boru hattı projesinin desteklenmesi;
İran’a önemli miktarda siyasal, ekonomik ve stratejik kazanımlar sağlayacak projelerin yasaklanması ve bloke edilmesi ve Amerikan şirketlerinin çıkarları doğrultusunda Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu’nun yeniden yapılandırılmasıdır.
Zbigniew Brzezinski’ye göre sınırlı bir büyüklüğe ve az bir nüfusa sahip olmasına rağmen, Azerbaycan elinde bulundurduğu çok büyük enerji kaynaklarıyla jeopolitik bakımdan çok önemlidir. Hazar Denizi yatağı ve Orta Asya zenginliklerini içeren şişe içindeki bir mantardır.[4] Eğer Azerbaycan tamamen Moskova’nın kontrolü altına girerse Orta Asya devletlerinin bağımsızlığı büyük ölçüde anlamsızlaşabilir. Bakü’nün bağımsızlığı anlamsız hale geldikten sonra son derece önemli petrol kaynakları da Rusya’nın hâkimiyetinin süjesi olabilir. Rusya’nın hâkimiyetinde olmayan bir bölgeden geçen boru hattıyla Batı pazarıyla bütünleştirilmiş olan Azerbaycan, ileri ve yüksek enerji tüketimi olan ekonomilerle enerji kaynakları bakımından zengin olan Orta Asya arasında ulaşımı gerçekleştirebilen bir anayol olma potansiyeline sahiptir.




Mayıs 1998’de Washington yönetimi, geniş ölçekli “Hazar Denizi Girişimi’ni deklare etmiştir. Aynı zamanda Amerikan firmalarının ilgilenmediği Bakü-Ceyhan projesine politik desteğini giderek artırmıştır. Hazar politikasının önemini vurgulamak ve etkinliğini sağlamak amacıyla, Haziran 1998’de Amerikan Başkanı ve Dışişleri Bakanı için ABD’nin Hazar temelli enerji diplomasisini organize edecek özel bir danışman (ilki Richard Morningstar) atanmıştır.[5] İlk başlarda Hazar kaynaklarının Amerikan enerji güvenliği açısından sahip olduğu önemin üzerinde daha çok durulurken, yeni dönemde özellikle bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz sektörlerinin geliştirilmesinin yanı sıra Beyaz Saray’ın, Orta Asya ve Kafkasya’daki stratejik çıkarlarının savunulmasını ön plana çıkarılmıştır. Enerji diplomasisi, içerik açısından daha kapsamlı bir stratejinin alt başlığı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Morningstar, “dört önemli stratejik hedefi” hayatiyete geçirmeye yönelik bir araç olarak gördüğü boru hattı projeleri ile ilgili görüşmeleri tamamıyla politik alana çekmiştir. Bu hedefler aşağıdaki hususları içermektedir;

Hazar bölgesindeki yeni cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının ve refah seviyesinin güçlendirilmesi ve ekonomik ve siyasi reformların teşvik edilmesi; Bölgenin yeni ulus-devletleri arasında ekonomik ilişkileri geliştirmek suretiyle, bölgesel ihtilafların ve muhtemel savaşların önüne geçilmesi; Amerikan ve diğer şirketler için ticari ve yatırım imkânlarının iyileştirilmesi ve ABD ve müttefiklerinin enerji güvenliğinin desteklenmesi ve Hazar bölgesinin bağımsızlığının korunmasıdır.
Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler, enerji ihracatçıları olan Orta Asya ülkeleri ile daha çok ve daha doğrudan ekonomik ilişkiler kurmaya yönelik yoğun çabalarda bulunmak zorundadır. Washington, bu ülkelerin çevrelenmesine izin vermemelidir.[6] Bu çerçevede Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı önemli bir stratejik başarıydı. Washington, Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni bu erişimin güçlendirilmesi olarak değerlendirmektedir. Birleşik Devletler bu konuda ısrarcı olmalıdır. Brent Scowcroft’a göre Washington Hazar Denizi’nin altından geçip Kazakistan’dan Azerbaycan’a giden bir petrol boru hattının inşa edilmesi çaba göstermelidir. Bu durum Rusya’ya zarar vermez, sadece Rusya’nın Avrupa’ya karşı olan tekel olma şansına zarar verir.[7]

28 Ocak 2010 tarihinde Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Birimi Özel Temsilcisi Büyükelçi Richard Morningstar Amerikan İlerleme Merkezi’nde yaptığı bir konuşma ile Birleşik Devletlerin 2010 ve sonrasında Amerikan hükümetinin Avrasya enerji konuları ile ilgili politikalarını ortaya koymuştur. Buna göre Washington’un Avrasya bölgesine yönelik stratejisinin 4 unsuru bulunmaktadır. Bunlardan ilki, aynı zamanda alternatif teknolojilerin yanı sıra tüm enerji kaynaklarının kullanımında verimliliği ve muhafazayı desteklerken, diğer yandan da yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesini teşvik etmektir.[8] Washington burada Azerbaycan ya da Türkmenistan’da yeni doğal gaz üretiminden bahsederken bunun Birleşik Devletlerin çıkarı için olmadığını ifade etmektedir. Bu durum küresel enerji güvenliğini arttıracak biçimde uluslararası gaz akışına katkıda bulunacaktır. Bu stratejinin bir diğer parçası ise, Amerikan yönetimi, Avrupa’nın kendi enerji güvenliğini sağlamaya yönelik arayışlarına destek vermeyi arzu etmektedir. Bu stratejinin son ayağında ise; Birleşik Devletler, Kafkasyalı ve Orta Asyalı üretici ülkelerin hidrokarbon kaynaklarını satmaları için yeni pazarlar bulmalarına yardımcı olmak yer almaktadır.

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı


Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde etmesinden sonra Batılı petrol şirketleri dikkatlerini Hazar bölgesi enerji kaynaklarına yöneltmişlerdir. Rusya’nın arzusu Azerbaycan petrolünün kuzey hattı adı verilen bir hatla taşınması yönünde olmuştur.[9] Böylece, Bakü’den Rusya’nın Novorossisk limanına taşınacak petrol buradan tankerlerle Boğazlar yoluyla dünyaya ulaştırılmış olacaktı. Rusya, Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen boru hattının kendisini bu rekabette avantajlı kılacağını düşünmekteydi.

Türkiye ise petrolün taşınmasında kendi topraklarından geçecek olan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattını ön plana çıkarmaktaydı. İran ise petrolün kendi üzerinden taşınmasını arzulamaktaydı. Bunlardan İran hattı, ABD’nin muhalefetiyle karşılaşmıştır. Washington ve Ankara tarafından desteklenen Doğu-Batı Enerji Koridoru ve Rusya seçeneği arasındaki mücadelede Türkiye, Boğazlardaki var olan yoğun trafiği ve bunun İstanbul için oluşturduğu tehlikeleri gündeme getirmiştir. Türkiye’nin Boğazlar’ın var olan trafiğine ilaveten bir de Hazar petrolünün buradan taşınması durumunda ortaya çıkacak ilave trafiği kaldıramayacağı görüşünün yanı sıra Rusya alternatifine karşı başka düşünceler de öne sürülmüştür. Rusya’nın Novorossisk limanındaki iklim şartları, Azerbaycan’dan Rusya’ya giden boru hattının güvenli olmayan bölgelerden geçmekte olduğu ifade edilmiştir. Bakü’den Ceyhan Limanı’na ulaşacak bir hattın ise çevresel avantajlarının ortaya konulduğu gibi Ceyhan Limanı’nın lokasyonu, yılın 365 günü operasyonel olabilmesi ve de Ceyhan Limanı’nın yılda 120 milyon ton petrolü kaldırabilecek kapasiteye sahip olması Türkiye’nin hattın avantajlarıyla ilgili ileri sürdüğü tezlerdi. Bu hattın dezavantajını ise 3 milyar dolara varan maliyetin projeyi pahalı hale getirdiği hususu oluşturmaktaydı.

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’na (BTCHPH) giden sürecin başlangıcı 1994 yılında “Yüzyılın Anlaşması” olarak ortaya konan 8 milyar dolarlık anlaşma ile olmuştur. Amaco, Penzoil, UNOCAL, Exxon, Ramco, Staatoil, Itochu, Delta, SOCAR, TPAO ve Lukoil’in içinde bulunduğu Azerbaycan Uluslararası Petrol Konsorsiyumu oluşturulmuştur.[10] TPAO’nun önceleri % 1,75’lik hissesi bulunmaktayken Azerbaycan şirketi SOCAR’dan aktarılan % 5’lik payla hisse oranı % 6,75’e çıkarılmış bulunmaktadır. BTC projesinin ticari çekiciliğini artırmak için Washington yönetimi, Ankara, Bakü ve Tiflis’e yatırımcılar için avantajlar sağlanması ve petrol geçişi için ödenen vergi oranlarının azaltılması konusunda baskıda bulunmuştur.

Projenin bölgesel bir inisiyatif olduğunu vurgulamak amacıyla ABD, Ekim 1998’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan Devlet Başkanlarının katıldığı Ankara Deklarasyonu adlı bir imza töreni organize edilmiştir. Bu Deklarasyona dönemin ABD Enerji Bakanı Bill Richardson da gözlemci olarak imza koymuştur. Richardson, doğu-batı enerji koridorunun parçası olan bu hattın bölgede ekonomik gelişme ve ulusların zenginliğine artı değer sağlayacağını belirtmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 1999 yılındaki zirvesinde Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan ve Kazakistan BTC’ye olan desteklerini tekrar vurgulamışlardır. 2000 yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye ana boru hattı taslağı konusunda anlaşmaya vararak ileri bir aşamaya geçmişlerdir.

Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda finansman sorununun ortadan kaldırılmasıyla hız kazanan BTC boru hattından deneme amaçlı petrol, 25 Mayıs 2005 tarihinde pompalanmış ve daha sonra hattan petrol akışı başlatılmıştır. Yıllık 50 milyon ton (günde 1 milyon varil) kapasitesi olan BTC boru hattının açık denizlere çıkışı bulunmayan Hazar bölgesinin petrol kaynakları için ana ihraç güzergâhı olması düşünülmektedir. Çalışma ömrünün en az 40 yıl olması planlanan bu hattan ilk petrol 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan’da yapılmış olan ve dünyanın en büyük ham petrol ihraç tesisleri arasında gösterilen Ceyhan Haydar Aliyev Terminali’ne ulaştırılmıştır. 4 Haziran 2006 tarihinde BTC boru hattıyla Akdeniz’e getirilen petrol, ilk tankerle dünya pazarlarına gönderilmiştir.[11] Bu hattın resmi açılış töreni 13 Temmuz 2006 günü Ceyhan’da gerçekleştirilmiştir. Hattın toplam uzunluğu 1760 kilometredir (Azerbaycan: 445 km, Gürcistan: 245 km ve Türkiye: 1070 km). 5 Ocak 2009 tarihi itibariyle BTC üzerinden 653 tankere yaklaşık toplam 520 milyon varil petrol yüklemesi gerçekleştirilmiştir. 16 Haziran 2006 tarihinde Kazakistan, BTC petrol boru hattı projesine resmi olarak katılmıştır. Bu amaçla, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev arasında anılan tarihte, Almatı’da Ev Sahibi Ülke Anlaşması imzalanmıştır. Kazak ham petrolü, Hazar Denizi’nden tankerlerle Bakü’ye getirilerek, BTC boru hattıyla Ceyhan’a 2008 Kasım’ından itibaren pompalanmaya başlanmıştır.

ABD’nin genel olarak Avrasya, özel olarak da Kafkasya siyasetinin önemli bir parçasını oluşturan enerji konusunda petrolden sonraki diğer bir önemli kaynağı da doğalgaz oluşturmaktadır. Beyaz Saray, Hazar’daki doğalgazın uluslararası pazarlara sunulmasını da Doğu-Batı Enerji Koridoru stratejisinin bir parçası olarak kıymetlendirmektedir. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın Şah Deniz doğalgazı ile Türkmenistan doğalgazının aynı koridorda taşınması ABD tarafından öngörülmüştür.[12] Bunun aracı ise Hazar geçişli bir boru hattıyla Azerbaycan ve Türkmenistan doğalgazlarının batıya iletilmesiydi. Bu boru hattının inşasının finansal açıdan gerçekleştirilebilirliğinin ise özellikle Türkiye’nin Türkmenistan doğal gazına meyil etmesine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan Türkiye’nin Rusya’dan Karadeniz’in altından geçen boru hattıyla doğalgaz getiren Mavi Akım projesini ön plana çıkarması ve bu projenin hayata geçirilmesi, ABD açısından Doğu-Batı enerji koridoru stratejisi için bir engel olarak değerlendirilmiştir. Rusya’dan Türkiye’ye 30 milyar metreküp gaz getirecek olan bu hattın Türkiye’nin talebini karşılayacağı ve Türkmenistan doğalgazına ihtiyacı olmayacağı, Hazar geçişli boru hattı projesi için anlaşma imzalayan Amerikan şirketi PSG tarafından da belirtilmiştir.

Fakat eğer Azerbaycan ile Türkmenistan arasında gelişen ilişkiler sonucunda Azerbaycan doğalgazıyla Türkmenistan doğalgazının ortak taşınması konusunda mutabakata varmaları kesin bir şekilde sağlanmış olunursa ve firmalar da bu doğalgaz boru hattının yapılması konusunda kararlı olurlarsa Hazar geçişli boru hattı projesi gerçekleştirilebilir. Çünkü Türkiye de Hazar geçişli doğalgaz boru hattı projesine destek vermekte ve bu hattan da doğal gaz almak arzusunda olduğunu ifade etmektedir. Buradaki temel sorunları, Türkmenistan ve Azerbaycan arasındaki sahalar konusundaki anlaşmazlık (Serdar/Kepez) ve Hazar’ın durumu ile ilgili tartışmalar oluşturmaktadır. 

Buna ilaveten Türkmenistan’ın Rusya ile yapmış olduğu uzun süreli gaz satış anlaşmasının da gazın miktarıyla ilgili probleme yol açabileceği vurgulanmakta dır. Bu boru hattıyla ilgili ilk teşebbüs 1998 yılında olmuş ve 2003 yılı başına kadar tamamlanması öngörülmesine rağmen henüz fiiliyata geçirilememiştir.

Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı


Bu boru hattı, Doğu-Batı Enerji Koridorunun ikinci bileşenini oluşturmaktadır. Güney Kafkasya Boru Hattı olarak da bilinen bu hat ile Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait kesiminde yer alan Şahdeniz sahasında üretilecek doğal gazı Gürcistan üzerinden Gürcistan-Türkiye sınırına ulaştıracak olan boru hattından yılda 6,6 milyar metreküp doğal gaz ihraç edilmesi öngörülmektedir.[13] Azerbaycan ile Türkiye arasında Mart 2001 tarihinde GKBH projesi ile ilgili olarak Hükümetlerarası Sözleşme ve Alım-Satım Sözleşmesi, Eylül 2002’de ise Azerbaycan ile Gürcistan arasında GKBH ile doğal gazın Azerbaycan ve Gürcistan’dan ve onların sınırları dışında transiti, transferi ve satışı konusunda sözleşme imza edilmiştir. Boru hattının inşasına Ekim 2004’de başlanmış ve Mayıs 2006’da ise ilk kullanım gazı, aynı senenin Aralık ayındaysa ilk ticari gaz gönderilerek boru hattı faaliyete geçirilmiştir. İlk Şahdeniz gazı Temmuz 2007’de Türkiye’ye ulaştırılmıştır.

BTE Doğal Gaz Boru Hattı aynı zamanda, Türkmenistan ve Kazakistan’da yer alan dünyanın dördüncü büyük doğal gaz rezervlerine erişecek olan Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ilk saç ayağı olarak değerlendirilmekte dir. 2007 senesinde ise şu anda kullanılmakta olan tabakanın altında bulunan yüksek basınçlı yeni bir tabaka ortaya çıkarılmıştır. Bu keşif sonrasında yapılan kuyu verileri tetkiki sonucunda Şahdeniz projesinin 2. aşamasının başlatılması kararı alınmıştır. 2. aşamanın toplam maliyetinin 10 milyar dolar civarında olması öngörülmekte ve yıllık doğalgaz üretiminin ise 12-15 milyar metreküp seviyesinde olacağı düşünülmektedir. Güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesine ekstra katkılarda bulunacak olması nedeniyle Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi özel bir ivedilik kazanmıştır. Arz güvenliği açısından, Kazakistan ve Türkmenistan’ın doğal gaz ve petrollerini Batı pazarlarına ihraçlarında tek bir ülke veya rotaya bağımlı kalmamaları da önem taşımaktadır.



Kaynak: http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=771:enerji-nakil-hatlar-cercevesinde-tuerkiye-azerbaycan-likileri&catid=131:enerji&Itemid=146

Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi




Nabucco projesi, Haziran 2006’da tüm dâhil taraflarca onaylanmıştır.[14] Bu hat, şu ülkeler üzerinde olacaktır: Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya. Proje, alternatif doğal gaz kaynaklarına güvenli erişimi sağlamanın yanında bunların AB Tek Pazarı’na güvenli bir şekilde taşınmasına da yardımcı olacaktır. Nabucco’nun Ocak 2009’daki Bükreş Deklarasyonu’na bakıldığında, kaynak çeşitlendirilmesi temel hedef olarak ortaya konulmuştur. Enerji piyasalarının; daha güvenli hale gelmesi, şeffaflaştırılması, daha öngörülebilir olması, sürdürülebilirliği ve piyasa ekonomisi şartlarının daha kolay oluşması, kaynak çeşitlendirilmesinin temel sebepleri olarak ifade edilmiştir.

Deklarasyon ile projenin hem üretici hem tüketici hem de transit ülkelerin faydasına olacağı hususu belirtilmiştir. Projeye üye ülkeler, projenin Avrupa Birliği’nin son dönemdeki enerji konusundaki temel prensip ve politikaları ile de uyumlu olduğunu belirterek Brüksel’in Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’ya yeni bir enerji koridoru açmayı amaçladığının altını çizmişlerdir. Proje, gazı Azerbaycan, Kazakistan, Irak, İran, Mısır ve Türkmenistan’dan almayı hedeflemektedir. Nabucco, 13 Temmuz 2009 günü Ankara’da imzalanan anlaşmayla hayat bulmuştur.

ABD ve AB tarafından desteklenmekte olan bu projenin büyük kısmı Türkiye’den geçecek olan (yaklaşık 2000 km) 3300 km uzunluğunda boru hatları ağından oluşmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre bu hattan taşınacak gaz miktarı 31bcm/yıl, tahmini harcama miktarı da 7,9 milyar Euro olarak planlanmıştır. Projenin ortakları; BOTAŞ Anonim Şirketi, Bulgarian Energy Holding EAD, MOL Plc, OMV Gas & Power GmbH, RWE AG, TRANSGAZ SA firmalarıdır. Her bir firmanın ortaklık payı % 16.67’dir. Projeyi hem Brüksel hem de Washington güçlü bir biçimde desteklemektedir. Bu destek, Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar tarafından dile getirilmiştir.[15] Washington’daki düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi’nde bir konuşma yapan Morningstar, güney koridorundaki alternatif projelere de bakmakta olduklarını ifade etmiştir.

“Nabucco’nun daha fazla dile getirilmesindeki gerekçe, bu projenin siyasi anlamda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine daha fazla yararı olmasından dolayıdır… Avrupa başkentlerine uğradığım zaman, Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattından söz edilmiyor. Çoğunlukla Nabucco’dan söz ediliyor. Güney Koridoru projesinde payı olan şirketlere, siyasi gelişmelere de bakmalarını tavsiye ediyorum. Onlara, Orta ve Doğu Avrupa’da doğal gaz ihtiyacı açısından kırılgan ülkelere daha fazla yararı olacak projelerle gelmelerini öneriyorum. Eğer Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattı, stratejik olarak Nabucco’nun yapabilecekleri ni yapsa, bu durumda iki hattan hangisinin daha karlı olabileceği düşünülebilir. Belki de bu iki boru hattını savunanlar bir araya gelip, Orta ve Doğu Avrupa’ya daha etkili gaz sevk edilmesi konusunda işbirliğini görüşebilir. Bu konuda yaratıcı olmak gerek. Amerika’nın sadece Nabucco’yla ilgilendiği yaklaşımını kabul etmiyorum. Konu çok daha geniş…”



Kaynak: http://www.nabucco-pipeline.com/portal/page/portal/en/pipeline/route

Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız[16], Nabucco Projesi’nin olası faydalarını şu şekilde ifade etmiştir:

Projede yer alan ülkeler ve Avrupa için yeni bir gaz koridoru açmak;
Rota boyunca yer alan katılımcı ülkelerin geçiş profilini yükseltmek;
Tüm katılımcı ülkeler ve de bütün Avrupa için arz güvenliğine katkıda bulunmak;
Tüm Nabucco ortaklarının gaz boru hattı şebekelerinin Avrupa gaz ağıyla bağlantılı olarak rolünün güçlendirmek ve Avrupa Gaz Direktifinde bahsedilen şeffaflığı sağlama ve rekabeti artırma yoluyla iyi işleyen bir tek gaz pazarına katkıda bulunmaktır.
ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde diplomatik misyon faaliyetlerini denetleyen Genel Teftiş Bürosu (OIG), ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, İstanbul, Adana ve İzmir temsilcilikleriyle ilgili Temmuz 2010’da yayımladığı raporda bu makalenin konusuyla ilgili olarak şu tespitte bulunulmuştur; “Türkiye, kendisi aracılığıyla Azerbaycan’dan, Hazar bölgesinin diğer yerlerinden boru hatları aracılığıyla Batı Avrupa’ya petrol ve gaz temin edilmesinin çeşitlenmesinde giderek artan bir rol oynamaya da devam edecektir”.[17]

Bu boru hattının yapımı ile ilgili sorunların sorunlardan ilki, temin kısmında yaşanan sorunlardır. İkincisi ise talep kısmında var olan sorunlardır. Rus gazına alternatif olarak düşünülen kaynaklar Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Mısır’dır. İlk aşamada hattın bağlanacağı Azerbaycan’ın boruları doldurup dolduramayacağı söz konusudur. Özellikle Türkmenistan gazında ciddi şüpheler göz önünde bulundurulduğunda Azeri gazının kapasitenin çok altında olacağı ifade edilmektedir.[18] Türkmenistan’ın gaz kaynaklarına yönelik olarak Birleşik Devletler, Avrupa Birliği, Rusya, Çin ve İran arasında stratejik ve gaz çıkarları bakımından ciddi bir mücadele yaşanmaktadır. Washington ve Brüksel, Türkmenistan’ı kendi gazını Hazar’ı aşıp Azerbaycan ve Türkiye’ye giden teknik ve siyasi açıdan zor bir rota vasıtasıyla Avrupa’ya gönderme konusunda ikna etmeyi ummaktadırlar. Böylece Rusya ve İran’ın Avrupa’ya yönelik alternatif boru hattı rotaları olmasının engelleneceğini düşünmektedirler. Tahran, Türkmen gazının kendisi üzerinden Türkiye’ye oradan da Batı’ya iletilmesini hedeflemektedir.

Türkiye her iki durumda da kazanmaktadır fakat şu anda İran’ın gaz sahalarını geliştirip bunu kendisi almanın yanı sıra bu gazın Avrupa’ya aktarılması konusunda da taahhütte bulunmuş durumdadır. Washington bu durumdan memnuniyet duymamaktadır. Moskova, Tahran ve Ankara arasında Türkmen gazının Batı’ya akışının kontrol edilmesi konusunda asgari olarak üç yönlü bir mücadele vardır. Ne Türkiye ne de İran, bu konuda Washington kadar Moskova’ya stratejik bir meydana okuma durumunda değildirler. Fakat Türkmen gazının transfer edilmesi probleminin çözüme kavuşturulmasından gelecekte Rusya veya İran fayda sağlıyor olacaktır.

Diğer bir seçenek ise Mısır gazıdır. Fakat burada şöyle bir durum söz konusudur. Türkiye komşularıyla beraber Mısır doğalgazını Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye oradan da Avrupa pazarlarına taşımayı amaçlayan Arap Doğalgaz Boru Hattı projesini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Taşıma için mümkün olan gaz miktarı düşük seviyede olup yılda 1,5-2 milyar metreküptür. Mısırlı yetkililer taşımaya yönelik olan uygun miktarları sınırlandırmaya ve kendi rezervlerini gelecek nesilleri için korumaya çalışmaktadır. Öte yandan, Nabucco’nun yıllık ihtiyacı olan 30 milyar metreküplük doğal gazın yarısını sağlamayı taahhüt eden Irak‘ta ise ne yeterli bir istikrar ne de görüşmelerde bulunulacak güvenilir bir hükümetin varlığı söz konusudur.

İran gazı, ise ABD’nin Tahran’ın nükleer programından duyduğu rahatsızlık ve İran’a yönelik olarak uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı şu anda devre dışı durumdadır.[19] İran, 29,6 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünya gaz rezervlerinin yüzde 16’sını elinde bulundurmaktadır. Rusya’dan sonra ikinci büyük doğal gaz tedarikçisi olan İran seçeneği, Türkmenistan bağlantısı açısından da hayati önemdedir. ‘Amerikan engeli’ aşılabildiği takdirde Nabucco’nun önünde Hazar engeli çıktığında Türkmen gazı İran üzerinden sevk edilebilir. Washington’ın Tahran’ın içinde bulunduğu bütün enerji projelerini engellediği bilinmektedir. Ankara’da Nabucco için beş ülkenin başbakanı tarafından imzaların atıldığı gün ABD’nin Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar İran’ın Nabucco’ya gaz sağlamasına karşı olduklarını ifade etmekteydi. İran, projeden dışlandığı takdirde, kıyıdaş ülke olarak Hazar’ın statüsü konusunda aynen Rusya gibi sorunlar çıkarması olasıdır.

Talep tarafında da sorunlar bulunmaktadır. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı’nın hissedarı olan ülkeler (Almanya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Türkiye ve Avusturya) kendilerini Rus baskısına ve sindirme politikalarına karşı savunmasız bırakacak şekilde Moskova’dan doğal gaz ithalatına yüksek oranda bağımlıdırlar. Almanya için bu oran % 43, Bulgaristan’da % 89, Avusturya’da % 74’tür. Türkiye için bu oran % 60 civarındadır.

Washington’da bu sene 31.si gerçekleştirilen yıllık Türk-Amerikan Konseyi (ATC) kapanış oturumunda bir konuşma yapan Amerika Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman önemli açıklamalarda bulunmuştur.[20] Poneman, Türkiye’nin Avrupa’ya giden enerji yollarının yaşamsal kavşak noktasında yer aldığını ifade etti. Enerji güvenliği meselesinin bütün taraflar açısından önemli olduğunu belirten Poneman, Ankara’nın bu tarz enerji güvenliği tesis etme bakımından üstlenmekte olduğu rolün farkında olduklarının altını çizdi. Birleşik Devletlerin uzun zamandan beri güney koridorunu meydana getiren doğal gaz boru hatlarını desteklediğini vurgulayan Poneman, bu koridorun hedefinin Avrupa’nın yeni doğalgaz kaynaklarını Türkiye üzerinden Batı pazarlarına aktarmak olduğunu sözlerine ekledi.

Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi -TANAP


26 Haziran 2012’de Azerbaycan ve Türkiye arasında TANAP (Trans Anadolu) adı verilen bir doğalgaz boru hattı projesi ilgili anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natık Aliyev tarafından imzalanmıştır.[21] Erdoğan ve Aliyev anlaşmaya şahit olarak imza koydular. Ev sahibi ülke anlaşmasına ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Socar Başkanı Rövnag Abdullayev tarafından imza konuldu. Bu boru hattına ilişkin mutabakat zaptına ise Socar Başkanı Rövnag Abdullayev ile Botaş Genel Müdür Vekili Mehmet Konuk tarafından imzalanmıştır. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın, Türkiye’den BOTAŞ ile TPAO’nun ortaklığı ile 26 Aralık 2011 tarihinde ön anlaşması yapılan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi, 7 milyar dolar yatırımla faaliyete geçecektir. Projenin ilk etabı 2018 yılında bitirilecektir. Bu proje için oluşturulan konsorsiyumda SOCAR, BOTAŞ ve TPAO ilk ortaklar arasında bulunmaktadır. Bu proje çerçevesinde Ankara’nın BOTAŞ ve TPAO ile beraber % 20lik bir hissesi bulunacaktır. Projenin % 80’lik hissesinin sahibi ise SOCAR olacaktır.

Bu boru hattı ile gazın Azerbaycan’dan çıkarılarak, Gürcistan’ı geçip Türkiye üzerinden satılması ve iletilmesi planlanıyor. Şah Deniz 2 Konsorsiyumu’nun 16 milyar metreküplük gazının 6 milyar metreküplük bölümü Türkiye’ye verilecek, 10 milyar metreküplük bölümü de TANAP kanalıyla Bulgaristan ve/veya Yunanistan sınırında teslim edilecektir. TANAP projesi planlanan 4 aşamanın ilki 2018’de ilk gaz akışıyla hayata geçirilecektir. 2020 yılında ise senelik 16 milyar metreküp olacak kapasitenin, 2023’te 23’e, 2026 yılında ise senede 31 milyar metreküp seviyesine ulaşması amaçlanıyor.

Türkiye Ulusal İletim Hattı’nın batı girişini beslemek suretiyle, batı bölgesi arz güvenliğini güçlendirecek proje, gelecekte Türkmen gazının Türkiye ve Avrupa’ya iletimi bakımından alternatif bir hat olma özelliğine de sahiptir.[22] İki başkent açısından çok büyük stratejik öneme haiz bulunan hattın, Türkiye ve Avrupa için makul fiyat ve belirlenmiş doğalgaz kapasitesiyle arz güvenliğine destek verirken, Bakü’nün elinde bulunan doğalgaz kaynaklarının yeni pazarlara iletilmesi gibi önemli kazanımlar da sağlamaktadır. Hazar Bölgesi doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen Nabucco Projesi’nde karşılaşılmakta olan ‘arz sıkıntısı’, TANAP Projesi’ne olan ilginin yoğunlaşmasına sebep oldu. TANAP’ın gaz arzı, Şahdeniz II sahasından gerçekleştirilecektir. Bundan dolayı, projenin arz hususunda bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye ve Azerbaycan tarafından ortaya konulan bu proje için, şu anda İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya’nın RWE, Avusturya’nın enerji şirketi OMV ile Norveç, Bulgaristan, Macaristan’ın enerji şirketlerinin ortak olmak için görüşmeler yaptığı ifade edildi.

18 Aralık 2012’de Atlantic Council’de yapılan “Energy and Security from the Caspian to Europe” adlı konferansta ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi üyesi Marik String, Azerbaycan hükümetinin elinde bulunan enerjiyi kullanarak Batı’yla olan stratejik bağlarını kuvvetlendirmek gibi stratejik bir davranış sergilediğini ifade etti. String’e göre Bakü, sahip olduğu doğal gaz kaynaklarını yerel ve bölgesel bazda rahatlıkla ihraç edebilir.[23] Ankara, Bakü’nün, bütün doğalgazını almaktan memnuniyet duymakta fakat Bakü, bu gazı Avrupa’ya taşıma kararını sabit tutuyor. String, üyesi olduğu komitenin Avrupa’ya akan doğal gazın Orta Avrupa’dan Nabucco West boru hattı kanalıyla aktarılmasına destek verdiğini ifade ederek, böylelikle; çoğunlukla Rusya’nın Gazprom firmasının tedarik ettiği doğalgaza bağımlı durumda bulunan Orta Avrupa bölgesindeki Washington’un müttefiklerinin, doğalgaz kaynaklarının çeşitlenebileceğini vurguladı. String, Nabucco West hattının geçtiği ülkelerden Bulgaristan’ın % 89, Macaristan’ın % 57 ve Romanya’nın % 23 oranında Gazprom’un tedarik ettiği doğalgaza ihtiyacı olduğunu vurguladı. Beyaz Saray’ın birçok müttefikinin gelecek senelerde Gazprom firmasıyla olan anlaşmalarının biteceğini ifade eden String, Nabucco West Hattı’nın şimdiye kadar görülmemiş bir avantaj sağlayacağının altını çizdi.

Aynı konferansta söz alan ABD Senatosu Dışişleri Komitesi’nin bir diğer üyesi Neil Brown ise Azerbaycan enerji kaynaklarını Batı’ya taşımayı sürdürmek arzusundaysa, doğusundaki komşusuyla ilişkilerini iyileştirmesi gerektiğini ifade etti. Brown’a göre BP ve ortakları tarafından gerçekleştirilen yatırımlarla beraber Bakü, Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayabilecek bir konuma sahip olabilir. 

Azerbaycan’ın bunu yapıp yapamayacağını soran Brown, ihtiyaç olan şeyin Türkmenistan’ın Avrupa’daki doğalgaz pazarındaki uzun vadeli geçerliliğinizi onaylaması olduğunu belirtti. İki başkent arasındaki münasebetlerin iyileştirilmesinin, her iki ülke tarafından kullanılan doğalgaz sahalarını bağlayacak Trans-Caspian boru hattının gelişiminde etkili olacağını vurgulayan Brown, bu hattın gelişim sürecinin, Türkmen gazının akışının Bakü tarafından da onaylanmasını kapsaması gerektiğini sözlerine ekledi.

1990ların başında SSCB’nin yıkılmasından sonra Kafkasya ve Orta Asya’da birçok yeni devlet ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyalarda bağımsızlığını kazanan ülkeler arasında Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan yer almaktaydı. Bu üç devlet muazzam ölçekte petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptirler. Fakat SSCB’nin egemenliği altında uzun süre yaşamalarından dolayı bu kaynaklarını dışarıya satma konusunda çok büyük büyük sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. 1990ların ortasından itibaren Birleşik Devletler, Orta Asya ve Kafkasya devletlerinin tekrar Rus hâkimiyetini girmesini önlemeye yönelik özellikle enerji kaynaklarının Batı pazarlarına transferi konusunda çeşitli projeler geliştirmektedir.

Rusya’nın tekrar bu bölgelerde üzerinde hâkimiyet kurmasını engellemenin yanı sıra o dönemden itibaren gittikçe artan bir biçimde uygulanan İran İslam Cumhuriyeti’ni çevreleme stratejisi bağlamında Tahran’ın Hazar kaynaklarının Batı’ya sorunsuz bir biçimde aktarılmasıyla ilgili geliştirilen projelere katılması engellemeye çalışılmaktadır. Bu devletlerin egemenliklerinin güçlendirilmesi Beyaz Saray’ın bu bölgeye yönelik geliştirdiği stratejinin ana unsurlarından birisini oluşturmaktadır. Rusya ve İran tarafından desteklenen Kuzey-Güney Enerji Koridoruna karşı Birleşik Devletler önderliğindeki Batılı devletler, Doğu-Batı Enerji Koridorunu ortaya atmışlardır.

Bu çerçevede geliştirilen en kayda değer proje Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi’dir. 1994 yılında imzalanan bir anlaşmayla başlayan süreç uzun çabalardan sonra 2006 yılında boru hattının faaliyete geçmesiyle sonuçlanmıştır. Günümüzde aktif olarak kullanılan bu hat aracılığıyla Azeri petrolü, Batı pazarlarına Rusya’yı bypass etmek suretiyle gönderilmektedir. Bunun dışında faaliyette olan diğer bir hat ise Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı’dır.

Kremlin, kendisinin bu alandaki üstünlüğüne karşı hareketler olarak değerlendirdiği alternatif projeleri engellemek için saldırgan bir politika takip etmektedir. Avrupa’nın enerji güvenliği açısından elzem bir proje olarak görülen Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı, Moskova’nın yaptığı karşı ataklar sonucunda şu anda kadük durumdadır. Rusya, Orta Asya ülkelerinin petrol ve doğal gaz kaynaklarını, bu ülkelerle uzun vadeli sözleşmeler imzalamak suretiyle kendi tekeli altında tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca geliştirdiği Kuzey Akım ve Güney Akım projeleri ile de kendisine alternatif olarak ortaya konulan projelere karşı boş durmadığını göstermekte ve ABD tarafından desteklenen Nabucco gibi projelerin atıl durumda kalmasına yol açmaktadır.

Birleşik Devletler, Moskova’nın bu stratejisine karşın Türkiye gibi alternatif güzergâhları öne sürmektedir. Türkiye’nin jeopolitik konumu, Azerbaycan ve Orta Asya ülkeleriyle olan yakın ilişkileri, bu bölgeye büyük önem atfeden Beyaz Saray tarafından dikkatle takip edilmektedir. Bu bağlamda son zamanlarda ortaya konulan en dikkat çekici proje Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’dir.

ABD’nin Avrasya Enerji Stratejisi bağlamında Azerbaycan ve Orta Asya ülkeleriyle olan ilişkilerine baktığımız zaman, Birleşik Devletlerin işinin hiç kolay olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Çünkü özellikle Vladimir Putin’in 2000 yılında iktidara gelmesi ve enerji fiyatlarının artmasıyla beraber tekrar güç kazanmaya başlayan Rusya, bu bölgedeki hâkimiyetini kaybetmemek için her türlü stratejiyi uygulamaktadır. Orta Asya ülkeleri bağlamında düşündüğümüzde Rusya’nın bu ülkelerin iktidarlarını devirip yerlerine demokratik yönetimler kurma bir derdinin olmaması Moskova’yı burada avantajlı kılmaktadır.

Burada yer alan büyük miktarlardaki petrol ve doğal gaz kaynaklarının Ortadoğu’daki kaynaklara alternatif olması düşüncesi göz önünde bulundurulduğun da Beyaz Saray ile Kremlin arasında bu konuda önümüzdeki yıllarda giderek artan bir rekabet olacağı öngörülmektedir. Bu rekabette avantaj sağlayabilmek için her iki devletin de ellerindeki tüm kozları sonuna kadar hiç çekinmeden kullanabileceklerini düşünüyorum.


DİPNOTLAR;


[1] Şatlık Amanov, ABD’nin Orta Asya Politikaları, (İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2007), s. 149.

[2] Gal Luft, “United States: A Shackled Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, (United States of America: Praeger Securtiy International, 2009), ss. 149-150.

[3] Mohammed Reza Djalili, Thierry Kellner, Yeni Orta Asya Jeopolitiği: SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına,  Çev: Dr. Reşat Uzmen,  (İstanbul: Bilge Kültür Sanat,  2009), s. 180.

[4] Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, (New York: Basic Books, 1997), ss. 46-47.

[5] Amanov, a.g.e, s. 161.

[6] Zbigniew Brzezinski, Brent Scowcroft, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Moderated by David Ignatius (New York: Basic Books, 2008), s. 174.

[7] Brzezinski, Scowcroft, a.g.e. , s. 191.

[8] Richard L. Morningstar, “2010 Outlook for Eurasian Energy”, Center for American Progress, http://www.americanprogress.org/events/2010/01/av/morningstar_remarks.pdf, (Erişim Tarihi:  30 Mart 2011).

[9] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, (Ankara: USAK Yayınları, 2010), s. 300.

[10] M. Vedat Bilgin, Kafkasya’da Siyaset: Çatışma Ortamı ve Taraf Güçler, (Ankara: Kadim Yayınları, 2012), ss. 108-109.

[11] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 31 Aralık 2012).

[12] Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, (Ankara: USAK Yayınları, 2009), ss. 174-175.

[13] İbrahim Arınç, Süleyman Elik, “Turkmenistan and Azerbaijan in European Gas Supply Security”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, s. 185.

[14] Bülent Aras, Emre İşeri, “The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,” SETA Policy Brief, No: 34, July 2009,  http://www.setav.org/Ups/dosya/7756.pdf, (Erişim Tarihi: 20 Temmuz 2012).

[15] Richard Morningstar, “Enerji yolları bazı ülkelerin güvenliği için”, http://www.enerjienergy.com/haber.php?haber_id=159, (Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2011).

[16] Taner Yıldız, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Summer 2010, Cilt 12, Sayı 3, s. 37.

[17] United States Department of State and the Broadcasting Board of Governors Office of Inspector General Report of Inspection Embassy Ankara, Turkey Report Number ISP-I-10-55A, July 2010, http://oig.state.gov/documents/organization/146175.pdf, (Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2012).

[18] Ceyhun Haydaroğlu, “Türkiye-Avrasya İlişkileri Bağlamında Enerjinin Jeopolitiği”, içinde Murat Ercan (ed.), Değişen Dünyada Türk Dış Politikası,  (Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2011), ss. 384-389.

[19] Gürkan Zengin, Hoca: Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, (İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2010), ss. 417-418.

[20] Alparslan Esmer, “ABD’den Enerji Güvenliği Konusunda Türkiye’ye Destek,” Amerika’nın Sesi, 13 Haziran 2012, http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-enerji-guvenligi-konusunda-turkiye-destek/1208145.html, (Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012).

[21] “Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı, TANAP Raporu”, Hazar Strateji Enstitüsü Enerji Araştırmaları Merkezi, Yazarlar: Gulmira Rzayeva, Burcu Gültekin Punsmann ve M. Mete Göknel, Kasım 2012, ss. 4-5.

[22] “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, Star, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, (Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012).

[23] “Energy and Security from the Caspian to Europe,” Atlantic Council, 18 December 2012, http://www.acus.org/event/energy-and-security-caspian-europe/transcript, (Erişim Tarihi: 29 Aralık 2012).


http://politikaakademisi.org/2013/01/03/abdnin-avrasya-enerji-politikasi-baglaminda-azerbaycan-ve-orta-asya-ulkeleriyle-iliskileri/


***

27 Aralık 2016 Salı

ASYA - AVRUPA ENERJİ KORİDORU , BÖLÜM 3




ASYA - AVRUPA  ENERJİ KORİDORU , BÖLÜM 3



TÜRKMENİSTAN AVRUPA’NIN YENİ YILDIZI OLABİLİR Mİ?




01 HAZİRAN 2015


Türkmenistan’ın Jeopolitik Konumu Bağlamında Dış Politikasındaki Ana Unsurlar
Türkmenistan, 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin parçalanmasının ertesinde Orta Asya’da bağımsızlığına kavuşan beş devletten birisidir. Nüfus yoğunluğu açısından bölgenin diğer ülkelerine kıyasla daha düşük durumda bulunan (kilometre kare başına 7 kişi) ülkenin topraklarının beşte dördü çöllerden meydana gelmektedir. Bunlardan en dikkat çekeni 350000 kilometre kare ile Karakurum Çölü’dür. Aşkabat’ı bölgesel, politik, jeopolitik ve jeostratejik açıdan dikkat çekici yapan birtakım faktörler mevzubahistir. Aşkabat kendine özgü coğrafi pozisyonuyla iktisadi ve politik denklemlerde büyük bir öneme haizdir.[1] İlk başta İran ile kara sınırından ötürü Orta Asya devletlerinin ulaşımını gerçekleştiren yolun üzerinde konumlanmaktadır. Orta Asya devletleri bu alternatif haricinde sadece Afganistan ve Çin’in batısı aracılığıyla Moskova’nın haricinde dünya ile bağlantı tesis edebilecekleri başka olanağa sahip durumda değildirler. İran’la olan sınır bu bölgeyi Orta Doğu’ya, Türkiye’ye, Pakistan’a ve Fars Körfezi’ne bağlama işlevini üstlenmektedir. Aşkabat, Orta Asya’nın dünyaya açılan kapısı özelliğine sahiptir. Bu husus çerçevesinde Türkmenistan’ın sahip olduğu önem şu şekilde ifade edilebilir:

Ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Kanıtlanmış petrol rezervleri 1,7 milyar varil olup, günlük 200 bin varil üretimle dünya enerji pazarında mühim bir konumdadır.

Öngörülen 101 trilyon kübik fit doğal gaz kaynağı bulunan ülke senelik 80 milyar metreküp ile dünya gaz üretiminde dördüncü durumdadır.
Aşkabat’ın, Orta Asya bölgesinin giriş kapısı olmasından dolayı diğer ülkelere erişmek için bu ülkenin topraklarından geçmek şarttır.
Ülkenin Hazar Denizi’ne 1495 km kıyısı vardır. Bundan dolayı hem bu deniz kanalıyla Hazar Denizi’ne kıyısı bulunan öteki ülkelere deniz aracılığıyla erişim olanağına sahip olmakta, buna ek olarak Hazar’da var olan yer altı kaynaklarından ve yine Hazar’ın deniz ürünlerine erişme olanağından bahsedilebilir.
Afganistan’la arasındaki 744 km ortak sınır ise Afganistan’da uzun yıllardır süren iç savaş ve çatışma olasılığı, ayrıca Kabil’in dünyanın en mühim uyuşturucu üretim merkezi olması Aşkabat’a kendine özgür bir ehemmiyet vermektedir. Aşkabat-Kabil ilişkileri bölgenin istikrarı ve güveni bakımından çok önemlidir.
Ülke, tarihi İpek ve Baharat yolu üzerinde konumlandığından, gelecek senelerde Asya ile Avrupa arasında ticaretin ve iletişimin artmasıyla beraber ülkenin konumu ve saygınlığı daha da artmış olacaktır.

Başta İran, Irak, Afganistan ve öteki bölge ülkelerinde kayda değer sayıda Türkmen asıllı grupların azınlık olarak hayatlarını sürdürmeleri Aşkabat’ın bu konudaki tutumu mevzubahis ülkelerin iç dinamikleri ve güvenlikleri bakımından çok büyük önemdedir.

Aşkabat, Hazar ve İran üzerinden Türkiye topraklarından Avrupa’ya dikkat çekici miktarda gaz sevkiyatı gerçekleştirebilecek pozisyonda olmasından dolayı gelecek dönemde Avrupa’nın en dikkate değer gaz tedarikçisi ülkelerden bir konumuna erişeceğinden ülkenin jeo-iktisadi potansiyelini daha da arttırmış olacaktır.

Ülke bağımsızlık ertesinde uluslararası arenada tarafsızlık siyaseti takip etmeye başlamıştır ve 12 Aralık 1995 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Aşkabat’ın tarafsızlık politikasını benimsemiştir.

Türkmenistan, bağımsızlığının ertesinde ülkenin kalkınmasını ön plana çıkararak özellikle şehirlerin, karayollarının ve otobanların modernizasyonu, hidrokarbon sanayinin modern bir hale getirilmesi, Hazar kıyısındaki limanların geliştirilmesi ve turizme kazandırılması doğrultusunda köprübaşı atılımlar yapmaya devam etmektedir.



turkmenistan map

Merkezi (Orta) Asya, dünyanın en köprübaşı bölgelerinden biri olup halkları zengin tarih ve kültüre sahip bulunmaktadır. Bölgede hayat standartları, kültür seviyeleri açısından çok çeşitli halk ve uluslar hayatlarını sürdürmektedir. Bunlar, dünya iktisadı, politikası ve medeniyetine büyük katkı sağlamaktadırlar. Merkezi Asya’da yer alan İpek yolu, geçmiş zamanda halkların ve kültürlerin, dinlerin yakınlaşmasına ve gelişme kaydetmesine yardımcı olmuştur.[2] Bu hususta Türkmenistan devlet başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov’un sözlerine yer vermek konuyu daha anlaşılır kılabilir: “Bu topraklardan geçen İpek Yolu, Doğu ile Batı uygarlıkları arasında yalnızca iktisadi ve coğrafi anlamda değil, aynı zamanda insanoğlunu birleştiren en parlak somut sembollerden biri olarak da manevi anlamda bir köprü vazifesi görevini üstlenmiştir”. Bir Orta Asya ülkesi olarak Türkmenistan bağımsızlığını elde etmesinden bu yana barış siyaseti ve dünya toplumunun tüm ülkeleri ile kazan-kazan temelinde işbirliği yürütmeye yönelik bir politika izlemeye başlamıştır. Dış siyasetinin ana unsuru: barış, eşitlik, devletlerin egemenliği ve gelişim haklarına saygı üzerine bina edilmiştir. Birleşmiş Milletler ile işbirliği Aşkabat bakımından esas hedeftir. Aşkabat, Birleşmiş Milletler ile aktif bir biçimde işbirliği gerçekleştirerek öteki ülkelerle ilişki politikasını ortaya koymuştur. 1996 yılında BM tarafından da kabul edilen tarafsızlık statüsünden hareketle ülke bütün devletlerle aktif bir şekilde işbirliği gerçekleştirmekte ve devletlerarası meselelerde kuvvete dayanan çözümü kabul etmemektedir. Ülkede kitlesel imha silahlarının bulundurulması tamamen yasaklanan bir konudur. Bağımsız Türkmenistan, her zaman ikili ve uygun koşullar durumunda çok taraflı münasebetlere değer vermektedir. Avrasya’nın kavşak noktasında çok uygun bir jeopolitik pozisyonda yer alan Aşkabat, bölgedeki devletlerarası ticaret sahasının ölçeğinin büyütülmesi, iktisadi ve sosyal münasebetlerin geliştirilmesi hususunda önemli çaba sarf etmektedir. Tüm bunlar birçok ülkenin menfaatlerinin yakınlaşması ve halkların menfaatine olan işbirliğinin sağlam temellerini kurmuştur.

Türkmenistan’ın Enerji Politikası ve Avrupa Enerji Güvenliği






Türkmenistan’ın Hazar bölgesinde kanıtlanmış ve olası rezervlerinin toplamı, 19 trilyon kübik fittir.[3] 2011 yılı itibariyle Hazar’daki toplam üretimi yılda 283 milyar kübik fittir. Ülkenin toplam üretimi 2,338 milyar kübik fit olup Hazar’ın ülke üretimindeki payı %12’dir. Aşkabat’ın Hazar bölgesinde toplam kanıtlanmış ve petrol rezervlerinin miktarı 1,9 milyar varildir. Buradan da anlaşıldığı üzere Aşkabat, dikkat çekici miktarda gaz rezervlerine sahip bulunmaktadır.  Şahlı, Soutabad, Açe, Naip, Samantepe, Sakar ve Koturtepe bölgelerindeki toplam rezervlerin takriben 2 trilyon metreküp olduğu düşünülmektedir. Bağımsızlığın ilk yıllarında Türkmenistan’ın senelik üretimi 100 milyar metreküptü. Ancak gerçekleştirilen üretim, pamuk üretimine benzer biçimde merkezi planlama çerçevesinde yapılmaktaydı.[4] Diğer bir ifadeyle Türkmen yetkililerin üretim planını harfiyen uygulamak haricinde bu metanın dağıtımı ve piyasaya sunulması hususunda herhangi bir sorumlulukları söz konusu değildi. Egemenliği kazanmanın bir sonucu olarak bu üretim kapasitesinin muhafazası yoluyla ülkeye girdi sağlanmasının tüm kontrolü Türkmen yetkililerin ellerine geçmiş oldu. Bununla birlikte gaz, iki temel boru hattı vasıtasıyla kuzey yönünde ihraç edilebilmekteydi. Bu durum, Aşkabat’ı Moskova ve Kiev’in gaz ağına bağımlı hale getirmekteydi. Öte yandan, bu sistemin ana noktasını meydana getiren Kremlin, dağılan SSCB’nin en muazzam gaz kaynaklarına ve üretim hacmini elinde bulundurmakta olup yaşadığı iktisadi buhrandan ötürü kendi doğalgazının Avrupa’ya ihracatını daha fazla ön planda tutmuştur. Neticede Aşkabat, ihracat rotaları bakımından sisteminin bağımlı bir ülkeye aynı esnada meydan okuyan bir üretici haline gelmiştir. Buna ek olarak Moskova’nın ve Kiev’in Aşkabat’a, gönderilen gaz hususunda ödemede bulunması kolay değildi. Bu, gaz satışı gerçekleştirilen diğer eski Birlik ülkeleri için de geçerlidir. Bu durumda, Aşkabat bakımından egemenliğini kazanmasının ertesinde 100 milyar metreküplük üretim yapıp bunu dış piyasaya arz etmek önemli bir sorun haline gelmiştir. Bunun çözümü ise gaz üretiminin yapılmasının yanı sıra pazara sunulmasının sağlayacağı gelirler sayesinde üretim yapılanmasının modernizasyonu ve yeni rotalar kanalıyla Batı piyasalarına taşınmasıydı.

Aşkabat’ın petrol rezervleri açısından da aynı durumdan bahsedilebilir. Ülkenin ispatlanmış petrol rezervi, 6 milyar varilden fazla olup bağımsızlığını kazandığı sene üretim yaklaşık 5 milyon ton olmuştur ki bu üretim Aşkabat’ın enerji ihtiyacının fersah fersah üzerinde olup petrolün senelik üretim kapasitesinin yükseltilmesi suretiyle dış piyasalara arzı ciddi bir olası kazanç kalemi manasına gelmektedir. Fakat Aşkabat’ın sahip olduğu petrol kaynağı ve üretim yapılanması bakımından Astana ile mukayesesi yapıldığında daha dezavantajlı bir konuma sahip olduğu aşikârdır. Özbekistan ele alındığında petrol rezervlerinin kendisine yetebileceği söylenebilir. Buna ek olarak, Tahran’ın da petrol açısından çok dikkat çekici bir yerde konumladığı dikkate alınırsa petrol ihracatı alanında ülkenin uygun bir coğrafi konumda olmadığı görülmektedir. Aşkabat açısından tek çıkış noktası olarak nitelendirilebilecek Afganistan ya da Tacikistan kanalıyla Hint Denizi’ne doğru bir transfer rotası, egemenliklerini kazanma dönemlerinde bu ülkelerdeki politik karmaşa ve cereyan eden iç savaşlardan ötürü hayata geçirilememiştir.[5]




TÜrkmenistan gas

Kaynak: http://images.energy365dino.co.uk/standard/114822_42a9e17d95fb4f4ebac1.jpg

Aşkabat’ın elinde bulundurduğu kayda değer miktardaki doğal gaz rezervleri, onu bu kaynağa ihtiyaçları her geçen gün artan Avrupa Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti için çok kritik öneme sahip bir yer haline getirmiştir. Hem Brüksel, hem de Pekin, enerji güvenliği politikalarının ilk sırasına hidrokarbon kaynaklarını ithal ettikleri ülkeleri çeşitlendirmeyi koymuşlardır. Avrupa özelinde ele aldığımız zaman buranın Moskova’ya olan yüksek bağımlılığı her gün artması onu farklı tedarikçilere dönük yeni açılımlar yapmak zorunda bırakmaktadır. Bu bağlamda, özelikle Rusya’nın enerji politikasını dış ilişkilerinde bir araç olarak kullanması AB’yi yeni arayışlara itmektedir. 30 Nisan 2015 tarihinde Avrupa Birliği Komisyonunun Enerji Birliğinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Maros Sefcoviç tarafından yapılan bir açıklamaya göre Avrupa, Rus temelli enerji kaynaklarına bağımlılığını azaltmak için eski bir Sovyet Cumhuriyeti olan Türkmenistan’ın gaz kaynaklarını İran üzerinden ithal edebilir.[6] Avrupa Sefcovic, Aşkabat’ta Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov ile yaptığı görüşmenin ertesinde, Hazar Denizi’nin altından inşa edilecek bir boru hattı kanalıyla Türkmen gaz kaynaklarının ithalinin 2019 itibariyle ivedilikle başlayabileceğini umduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Brüksel ve Aşkabat, Hazar’ın yanı sıra İran üzerinden geçecek olası bir boru hattı konusunda da görüşmelerde bulunulduğunu ifade ederek bunun sebebinin Tahran ile olan diplomatik ilişkilerin olumlu bir biçimde gelişmesi olduğunun altını çizmektedir. Sefcovic’e göre Brüksel, Tahran ve P5+1 ülkeleri arasındaki müzakerelerin başarıyla sonuçlanacağını ummaktadır. Hazar Denizi’nin iç bölgesini Bakü, Astana, Moskova ve Aşkabat ile paylaşan İranlı yetkililer sürekli olarak Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ekonomik olmadığını ve yaptırımlar tarafından zarara uğratılan Körfez ülkesinden transit olarak geçen kara temelli bir boru hattının inşasının daha iyi bir seçenek olacağına işaret etmektedirler. Fakat 30 Haziran 2015 tarihinin son tarih olduğu ve Tahran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Federal Almanya Cumhuriyeti arasında dengede devam eden görüşmeler göz önünde bulundurulduğu zaman bu noktada Sefcovic, Hazar bağlantısının öneminin üzerinde durmaktadır.




turkmen southern gas

Kaynak: https://www.stratfor.com/sites/default/files/styles/stratfor_large__s_/public/main/images/azerbaijan_hydrocarbon_pipeline.jpg?itok=Xr5BOgQV

Ankara ve Aşkabat arasında 1 Mayıs 2015 tarihinde gaz alım-satımı konusunda bir Mutabakat Muhtırası imzalanmıştır.[7] Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanı Taner Yıldız, Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta Türkiye, Türkmenistan, Azerbaycan ve AB arasında gerçekleştirilen dörtlü toplantıdan sonra yaptığı açıklamada bu muhtıranın Haziran 2015 sonuna kadar yasal açıdan bağlayıcı bir noktaya ulaşacağına inandığı ifade ederek Türkiye’nin 11-12 ülkeden petrol ve 6 farklı kaynaktan doğal gaz tedarik ettiğinin altını çizmiştir. Buna ek olarak Yıldız, tedarik kaynaklarını ve tedarikçi ülkelerin sayısını arttırma niyetinde olduklarını ifade ederek bu Ankara’nın enerji politikalarına önemli ölçüde yardımcı olacağını ifade etmiş ve burada yapılan toplantının sonuçlarının Türkiye’nin kaynaklarını çeşitlendirme planlarıyla uyumluluk arz ettiğinin üzerinde durmuştur. Yine bu toplantı esnasında Taner Yıldız, Ankara’nın teknik ve siyasi olarak Aşkabat doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasına dönük planlara tam destek verdiğine işaret ederek Türkiye’nin, Türkmen gazının Avrupa piyasalarına taşınması fikrini 1990lardan bu yana desteklediğini ve bunu yapmayı sürdürdüğünü vurgulamıştır.[8] Türkmenistan, kendi gaz kaynaklarını dünya piyasalarına sunma konusunda yetersiz boru hatlarına sahip olmasından ötürü büyük sıkıntı çekmektedir. Yıldız bu dörtlü toplantı esnasında Aşkabat gaz kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasına dâhil olmak isteyen tüm ülkelerin çeşitli ve hayati sorumlulukları olduğunun altını çizerek yapılan bu toplantının bu fikri hayata geçirmeye dönük çok önemli bir adım olduğuna vurgu yapmıştır.[9]

Sonuç

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin 1991’de resmen dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Orta Asya cumhuriyetlerinden birisi Türkmenistan’dır. Aşkabat’ın elinde bulundurduğu devasa boyuttaki petrol ve doğal gaz rezervleri, Avrasya jeopolitiğinde dikkat çekici bir yerde konumlanmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle doğal gaz kaynakları bağlamında dünyanın ilk on ülkesi arasında yer alan Türkmenistan, sistemlerini devam ettirebilmek maksadıyla bu kaynaklara aşırı ölçüde bağımlı durumda Avrupa Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi büyük tüketicilerin ilgisine mazhar olmaktadır. Tabii ki burada unutulmaması gereken husus, Türkmenistan’ın da aralarında olduğu Orta Asya ülkelerinin üzerinde halen etkisini sürdüren Kremlin’in varlığıdır. Sovyetler Birliği zamanında tesis edilen bağımlılık temelli sistemin meyvelerini toplamayı sürdüren Moskova, bu ülkeleri doğal kaynaklarının kendisi üzerinden dünya piyasalarına sunulması dönük projeler geliştirmektedir.

Avrupa özelinde konu ele alındığı zaman kıtanın genelinde doğal gaza giderek artan bir oranda bağımlılık olduğu bir gerçektir. 

Bunun 21. Yüzyılın ortasında daha da artacağı yapılan tahminler tarafından ortaya konulmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa Birliği, doğal gaz tedarik ettiği ülkeleri çeşitlendirmeye politikaları enerji güvenliği ajandasının birinci önceliği olarak değerlendirmektedir. İthal ettiği doğalgazın yüzde 40 civarındaki bir bölümünü Rusya Federasyonu’ndan alan AB, zaman zaman bu bağımlılığın yarattığı sıkıntılarla baş başa kalmaktadır. Burada Ukrayna’nın konumu hem Brüksel açısından hem de Moskova açısından kritik derecede önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü Rusya Federasyonu’ndan Avrupa ülkelerine giden gazın yüzde 75 civarındaki bir bölümü Ukrayna toprakları üzerinden taşınmaktadır. 2006 ve 2009 senelerinde Kiev’in Moskova’ya olan gaz borçlarını ödememesi Rusya tarafından kesintiler yapılmasına yol açmıştır ki bunun çetin kış koşullarında gerçekleşmesi Avrupa açısından durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Avrupa bu dönemde donarak ölen insan manzaralarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bunun üzerine 2009 sonrasında bu bağımlılığı makul seviyelere çekmeye ve yeni alternatif tedarikçi ülkeler bulmaya dönük projelere hız verilmiştir. Bunlar arasında en fazla ön plana çıkan proje Güney Gaz Koridoru Projesi’dir. Esasen Azerbaycan’ın Hazar’da bulunan Şah Deniz kaynaklarının çıkartılması, işletilmesi ve dünya piyasalarına taşınmasını hedefleyen bu proje Anadolu Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı ve Adriyatik Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projelerinden ileri gelmektedir. Fakat Avrupa’nın gelecekteki doğal gaz gereksinimlerine dönük yapılan tahminlerde sadece Bakü’nün gaz kaynaklarını merkeze koyan bir stratejinin izlenmesinin yararlı olmayacağı çoğu uzman tarafından paylaşılan bir görüştür. Bu hatta ilave olarak Türkmenistan, Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz doğal gaz kaynaklarının ileriki safhalarda dâhil edilebileceği öngörülmektedir. Ancak Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz gaz kaynaklarının Batı piyasalarına ulaştırılmasına yönelik geliştirilen projeler irdelediğinde bu aşamada söz konusu bölgelerdeki devam eden siyasi istikrarsızlıklar, ekonomik kriz ve de bölge ülkelerin birbirleri arasında yaşanan anlaşmazlıklardan ötürü gaz kaynaklarının Batı’ya transfer edilmesinin önündeki en büyük engeller olarak değerlendirilebilir. Kasım 2013’ten bu yana Rusya Federasyonu ve Batı arasında cereyan eden ve gittikçe şiddetlenen Ukrayna Krizi, Avrupa’da yine alarm zillerinin güçlü bir biçimde çalmasına yol açarak enerji güvenliği konusunun Moskova tarafından her zaman için bir silah kullanılabileceği düşüncesiyle Brüksel’i yeni önlemler almaya sevk etmektedir.

Aşkabat’ın muazzam doğal gaz kaynaklarını bu çerçevede yakından incelediğimizde, sorunların mevcudiyetinden bahsedilebilir. Aşkabat’ın Moskova’ya olan yüksek bağımlılığı, Hazar’ın statüsü meselesinin bir türlü çözüme kavuşturulamaması, Bakü ve Aşkabat arasında Serdar/Kepez sahalarının kime ait olduğu konusunda devam eden anlaşmazlık, Türkmenistan’ın gaz rezervlerinin Rusya’ya alternatif boru hatlarıyla taşınmasını mümkün kılmamaktadır. Pekin’in burada geliştirdiği Aşkabat ile geliştirdiği yakın ilişki de dikkatlerden kaçmamalıdır. Ankara’nın Aşkabat ile Bakü’nün arasını bulmaya yönelik girişimleri şu an için sonuçsuz kalmaktadır. Brüksel’in bu konuda ortaya attığı son öneri ise bu kaynakların İran üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştırılmasıdır. Fakat burada öncelikle Tahran ve P5+1 ülkeleri arasında yapılmakta olan nükleer program görüşmelerinde başarı sağlanması şarttır. Türkiye açısından ise Aşkabat ile imzalanan Mutabakat Muhtırası kendi enerji güvenliğini tesis etmeyi hedefleyen bir girişim olarak değerlendirilmekle beraber Türkmen gazının TANAP ya da başka bir kanalla (Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi) Avrupa’ya iletilecek olması bölgesel enerji güvenliğinin tesisine bir miktar yardımcı olması yönünden hayati bir çaba olarak kıymetlendirilmektedir.

Sonuç olarak bu konunun tarafları arasında ciddi ve somut bir irade beyanı olmasına ilaveten Türkmenistan özelinde sorunlar diplomatik yollarla çözülürse, Aşkabat; Bakü’den sonra Avrupa enerji güvenliğinin yeni parlayan yıldızı olma konusunda hızla yol alabilir.

Sina KISACIK

KAYNAKÇA 

– Abay, Gürkan. “Yildiz: We want Turkmen gas to reach Europe through Turkey”,  Anadolu Agency Energy News Terminal, 1 Mayıs 2015, http://www.aaenergyterminal.com/news.php?newsid=5203546, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

– Alkan, Haluk.  Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Hayat ve Kurumlar: Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, (Ankara: USAK Yayınları, 2011).

– Amerika Birleşik Devletleri Enerji Bilgi İdaresi. “Overview of oil and natural gas in the Caspian Sea region”, Son Güncelleme: 26 Ağustos 2013, http://www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Caspian_Sea/caspian_sea.pdf, ss. 9-15,  (Erişim Tarihi: 29 Ekim 2014).

– Amerika Birleşik Devletleri Enerji Bilgi İdaresi. “Country Analysis Brief: Turkmenistan”,  Son Güncelleme: 30 Mayıs 2013, http://www.eia.gov/countries/country-data.cfm?fips=TX (Erişim Tarihi: 29 Ekim 2014).

– “EU, Turkmenistan discuss Iran gas route”, Press TV, 1 Mayıs 2015, http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/01/408978/Iran-EU-Turkmenistan-gas, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

– Karaağaçlı, Abbas. Orta Doğu’dan Orta Asya’ya 2009-2012 Yılları Arasında Farklı Bir Bakış, (İstanbul: Yeniyüzyıl Yayınları, 2013).

– Kaya, Furkan ve Kısacık, Sina. “AK Parti Döneminde Türkiye-Hazar Bölgesi Ülkeleri İlişkileri”, içinde Türk Dış Politikasında Güncel Eğilimler (2000-2014), Deniz Tansi ve Hakan Sezgin Erkan (ed.), (İstanbul: Kanes Yayınları, 2015), ss. 235-281.

– Kısacık, Sina. “Türkmenistan, 21. Yüzyılda Avrasya Jeopolitiğinin Yeni Yıldızı Olabilir mi?”, Uluslararası Politika Akademisi, 29 Ekim 2014, http://politikaakademisi.org/turkmenistan-21-yuzyilda-avrasya-jeopolitiginin-yeni-yildizi-olabilir-mi/, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

– Kurbanov, Han Durdu. “Merkezi Asya’da Güvenliğin Sağlanmasında Türkmenistan’ın Rolü”, Çeviren: Almagül İsina içinde Asya’da Güvenliğin İnşası ve CICA/Building Security in Asia and CICA, Almagül İsina (ed.), (İstanbul: Tasam Yayınları, 2012), ss. 305-309.

– Kutlu, Övünç. “Turkey signs MoU with Turkmenistan to buy natural gas”, Anatolian Agency Energy News Terminal, 1 Mayıs 2015, http://www.aaenergyterminal.com/news.php?newsid=5203842, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

– “Turkmen gas could reach Europe through Iran: EU”, Hürriyet Daily News, 1 Mayıs 2015, http://www.hurriyetdailynews.com/Default.aspx?pageID=238&nID=81821&NewsCatID=348, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

[1] Abbas Karaağaçlı, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya 2009-2012 Yılları Arasında Farklı Bir Bakış, (İstanbul: Yeniyüzyıl Yayınları, 2013), ss. 636-638.

[2] Han Durdu Kurbanov, “Merkezi Asya’da Güvenliğin Sağlanmasında Türkmenistan’ın Rolü”, Almagül İsina (ed.), Asya’da Güvenliğin İnşası ve CICA/Building Security in Asia and CICA, (İstanbul: Tasam Yayınları, 2012), ss. 305-306.

[3] U.S. Energy Information Administration, “Overview of oil and natural gas in the Caspian Sea region”, Son Güncelleme: 26 Ağustos 2013, http://www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Caspian_Sea/caspian_sea.pdf, ss. 9-15,  ayrıca bakınız, “Country Analysis Brief: Turkmenistan”, U.S. Energy Information Administration, Son Güncelleme: 30 Mayıs 2013, http://www.eia.gov/countries/country-data.cfm?fips=TX (Erişim Tarihi: 29 Ekim 2014).

[4] Haluk Alkan, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Hayat ve Kurumlar: Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, (Ankara: USAK Yayınları, 2011), ss. 330-331.

[5] Bu konu hakkında detaylı bir çalışma için bakınız, Sina Kısacık, “Türkmenistan, 21. Yüzyılda Avrasya Jeopolitiğinin Yeni Yıldızı Olabilir mi?”, Uluslararası Politika Akademisi, 29 Ekim 2014, http://politikaakademisi.org/turkmenistan-21-yuzyilda-avrasya-jeopolitiginin-yeni-yildizi-olabilir-mi/, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

[6] “Turkmen gas could reach Europe through Iran: EU”, Hürriyet Daily News, 1 Mayıs 2015, http://www.hurriyetdailynews.com/Default.aspx?pageID=238&nID=81821&NewsCatID=348 ve “EU, Turkmenistan discuss Iran gas route”, Press TV, 1 Mayıs 2015, http://www.presstv.ir/Detail/2015/05/01/408978/Iran-EU-Turkmenistan-gas, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

[7] Övünç Kutlu, “Turkey signs MoU with Turkmenistan to buy natural gas”, Anatolian Agency Energy News Terminal, 1 Mayıs 2015, http://www.aaenergyterminal.com/news.php?newsid=5203842, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

[8] Gürkan Abay, “Yildiz: We want Turkmen gas to reach Europe through Turkey”,  Anadolu Agency Energy News Terminal, 1 Mayıs 2015, http://www.aaenergyterminal.com/news.php?newsid=5203546, (Erişim Tarihi: 31 Mayıs 2015).

[9] AK Parti Döneminde Türkiye’nin Hazar Bölgesi politikaları konusunda bakınız, Furkan Kaya ve Sina Kısacık, “AK Parti Döneminde Türkiye-Hazar Bölgesi Ülkeleri İlişkileri”, içinde Türk Dış Politikasında Güncel Eğilimler (2000-2014), Deniz Tansi ve Hakan Sezgin Erkan (ed.), (İstanbul: Kanes Yayınları, 2015), ss. 235-281.



http://politikaakademisi.org/2015/06/01/turkmenistan-avrupanin-yeni-yildizi-olabilir-mi/





****