ABD’NİN AVRASYA ENERJİ POLİTİKASI BAĞLAMINDA AZERBAYCAN VE ORTA ASYA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ,
Sina KISACIK,
ABD’nin de içerisinde yer aldığı endüstrileşmiş Kuzey ülkeleri var olan küresel enerji düzeninin temel belirleyicileri olup, dünyadaki CO2 salınımlarının % 75’inin de kaynağını teşkil etmektedirler. Ayrıca dünyanın mineral ve maden kaynaklarının % 70’ini tüketmektedirler.[1] ABD’nin enerji politikası öncelikle küresel bir boyuta sahip olup, bu politikanın temelini oluşturan ana unsur dünya çapında artmakta olan arz ve kaynak çeşitliliğidir. Mevcut durumda, ABD kendi enerji güvenliğini ve küresel ekonomik sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak dünyanın en önemli fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeleriyle yakın işbirlikleri tesis etmektedir.
1990larda Amerikan yönetimleri ülkenin daha çok uzun dönemli enerji güvenliğinin sağlanması için çaba göstermişlerdir. Amerikan ekonomisinin petrol ithalatına olan bağımlılığının sürekli olarak artması bu konudaki kaygıların gündemin en sıralarında yer almasına sebep olmuştur.[2] 2000li yıllara bakıldığı zaman ABD’nin özellikle Körfez ülkelerinden ithal ettiği petrol miktarında artış olduğu gerçeği ile yüz yüze kalınmıştır. Bundan ötürü, ABD’nin stratejik hedefi olarak hem Amerikan hem de dünya enerji talebini karşılayabilecek her türlü kaynak çeşitliliğinin (özellikle Hazar Havzası) ve enerji türünün temini olarak ortaya konulmuştur. Amerika, petrol ithalatında tek bir kaynağa bağımlı kalmayı istememektedir. Petrol ihracatçılarının sayısının çoğalması öncelikle Körfez bölgesinde meydana gelebilecek herhangi bir siyasi karışıklık durumunda ABD, Batı Avrupa ve Japonya’ya petrol sevkiyatında yaşanabilecek kesinti riskini de azaltmış olacaktır. Bu bağlamda, Körfez ülkelerinin ve OPEC’in dünya petrol fiyatlarını belirleme yeteneğini azaltması durumu da ortaya çıkabilecektir.
Hazar Havzası coğrafi açıdan kapalı bir bölge olmasından dolayı, burada bulunan fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeler bu kaynaklarını dünya pazarlarına iletmek konusunda birçok problem ile karşı karşıyadırlar. Bu ülkelerin enerji kaynaklarını değerlendirebilmeleri ve zenginlik seviyelerini artırabilmeleri için ABD, çeşitli boru hattı projelerine destek sunmaktadır. Hazar bölgesinin Amerikan politikasında sahip olduğu konumunun ana belirleyici faktörü ABD’nin enerji çıkarlarıdır.[3] 1990ların ortalarından itibaren Washington, Hazar Denizi ürünlerinin pazarlanması amacıyla bir doğu-batı eksenini destekleme kararını verdi. Amerikan yönetimine göre bu eksenin en temel özelliği Rusya ile İran arasındaki kuzey-güney ekseninin ehemmiyetini azaltıyor olmasıydı. Burada mevzubahis olan, bölgede Rusya’nın nüfuzunu sınırlandırmak, Kafkasya ve Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin “batı yanlısı” eğilimlerini desteklemek, dünya enerji kaynaklarının çeşitliliğini artırmak, İran’ı bölgesel düzeyde tecrit etmek ve de Amerikan şirketlerinin çıkarlarını korumak ve desteklemekti. Bu hedefler bağlamında, bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz kapasitelerinin geliştirilmesi için aşağıdaki gerekli önlemler belirlenmiştir. Bunlar;
Kısa ve uzun vadede enerji kaynaklarının ihracat yollarının çeşitlendirilmesi;
Türkiye üzerinden geçecek petrol boru hattı projesinin desteklenmesi;
İran’a önemli miktarda siyasal, ekonomik ve stratejik kazanımlar sağlayacak projelerin yasaklanması ve bloke edilmesi ve Amerikan şirketlerinin çıkarları doğrultusunda Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu’nun yeniden yapılandırılmasıdır.
Zbigniew Brzezinski’ye göre sınırlı bir büyüklüğe ve az bir nüfusa sahip olmasına rağmen, Azerbaycan elinde bulundurduğu çok büyük enerji kaynaklarıyla jeopolitik bakımdan çok önemlidir. Hazar Denizi yatağı ve Orta Asya zenginliklerini içeren şişe içindeki bir mantardır.[4] Eğer Azerbaycan tamamen Moskova’nın kontrolü altına girerse Orta Asya devletlerinin bağımsızlığı büyük ölçüde anlamsızlaşabilir. Bakü’nün bağımsızlığı anlamsız hale geldikten sonra son derece önemli petrol kaynakları da Rusya’nın hâkimiyetinin süjesi olabilir. Rusya’nın hâkimiyetinde olmayan bir bölgeden geçen boru hattıyla Batı pazarıyla bütünleştirilmiş olan Azerbaycan, ileri ve yüksek enerji tüketimi olan ekonomilerle enerji kaynakları bakımından zengin olan Orta Asya arasında ulaşımı gerçekleştirebilen bir anayol olma potansiyeline sahiptir.
Mayıs 1998’de Washington yönetimi, geniş ölçekli “Hazar Denizi Girişimi’ni deklare etmiştir. Aynı zamanda Amerikan firmalarının ilgilenmediği Bakü-Ceyhan projesine politik desteğini giderek artırmıştır. Hazar politikasının önemini vurgulamak ve etkinliğini sağlamak amacıyla, Haziran 1998’de Amerikan Başkanı ve Dışişleri Bakanı için ABD’nin Hazar temelli enerji diplomasisini organize edecek özel bir danışman (ilki Richard Morningstar) atanmıştır.[5] İlk başlarda Hazar kaynaklarının Amerikan enerji güvenliği açısından sahip olduğu önemin üzerinde daha çok durulurken, yeni dönemde özellikle bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz sektörlerinin geliştirilmesinin yanı sıra Beyaz Saray’ın, Orta Asya ve Kafkasya’daki stratejik çıkarlarının savunulmasını ön plana çıkarılmıştır. Enerji diplomasisi, içerik açısından daha kapsamlı bir stratejinin alt başlığı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Morningstar, “dört önemli stratejik hedefi” hayatiyete geçirmeye yönelik bir araç olarak gördüğü boru hattı projeleri ile ilgili görüşmeleri tamamıyla politik alana çekmiştir. Bu hedefler aşağıdaki hususları içermektedir;
Hazar bölgesindeki yeni cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının ve refah seviyesinin güçlendirilmesi ve ekonomik ve siyasi reformların teşvik edilmesi; Bölgenin yeni ulus-devletleri arasında ekonomik ilişkileri geliştirmek suretiyle, bölgesel ihtilafların ve muhtemel savaşların önüne geçilmesi; Amerikan ve diğer şirketler için ticari ve yatırım imkânlarının iyileştirilmesi ve ABD ve müttefiklerinin enerji güvenliğinin desteklenmesi ve Hazar bölgesinin bağımsızlığının korunmasıdır.
Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler, enerji ihracatçıları olan Orta Asya ülkeleri ile daha çok ve daha doğrudan ekonomik ilişkiler kurmaya yönelik yoğun çabalarda bulunmak zorundadır. Washington, bu ülkelerin çevrelenmesine izin vermemelidir.[6] Bu çerçevede Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı önemli bir stratejik başarıydı. Washington, Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni bu erişimin güçlendirilmesi olarak değerlendirmektedir. Birleşik Devletler bu konuda ısrarcı olmalıdır. Brent Scowcroft’a göre Washington Hazar Denizi’nin altından geçip Kazakistan’dan Azerbaycan’a giden bir petrol boru hattının inşa edilmesi çaba göstermelidir. Bu durum Rusya’ya zarar vermez, sadece Rusya’nın Avrupa’ya karşı olan tekel olma şansına zarar verir.[7]
28 Ocak 2010 tarihinde Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Birimi Özel Temsilcisi Büyükelçi Richard Morningstar Amerikan İlerleme Merkezi’nde yaptığı bir konuşma ile Birleşik Devletlerin 2010 ve sonrasında Amerikan hükümetinin Avrasya enerji konuları ile ilgili politikalarını ortaya koymuştur. Buna göre Washington’un Avrasya bölgesine yönelik stratejisinin 4 unsuru bulunmaktadır. Bunlardan ilki, aynı zamanda alternatif teknolojilerin yanı sıra tüm enerji kaynaklarının kullanımında verimliliği ve muhafazayı desteklerken, diğer yandan da yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesini teşvik etmektir.[8] Washington burada Azerbaycan ya da Türkmenistan’da yeni doğal gaz üretiminden bahsederken bunun Birleşik Devletlerin çıkarı için olmadığını ifade etmektedir. Bu durum küresel enerji güvenliğini arttıracak biçimde uluslararası gaz akışına katkıda bulunacaktır. Bu stratejinin bir diğer parçası ise, Amerikan yönetimi, Avrupa’nın kendi enerji güvenliğini sağlamaya yönelik arayışlarına destek vermeyi arzu etmektedir. Bu stratejinin son ayağında ise; Birleşik Devletler, Kafkasyalı ve Orta Asyalı üretici ülkelerin hidrokarbon kaynaklarını satmaları için yeni pazarlar bulmalarına yardımcı olmak yer almaktadır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde etmesinden sonra Batılı petrol şirketleri dikkatlerini Hazar bölgesi enerji kaynaklarına yöneltmişlerdir. Rusya’nın arzusu Azerbaycan petrolünün kuzey hattı adı verilen bir hatla taşınması yönünde olmuştur.[9] Böylece, Bakü’den Rusya’nın Novorossisk limanına taşınacak petrol buradan tankerlerle Boğazlar yoluyla dünyaya ulaştırılmış olacaktı. Rusya, Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen boru hattının kendisini bu rekabette avantajlı kılacağını düşünmekteydi.
Türkiye ise petrolün taşınmasında kendi topraklarından geçecek olan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattını ön plana çıkarmaktaydı. İran ise petrolün kendi üzerinden taşınmasını arzulamaktaydı. Bunlardan İran hattı, ABD’nin muhalefetiyle karşılaşmıştır. Washington ve Ankara tarafından desteklenen Doğu-Batı Enerji Koridoru ve Rusya seçeneği arasındaki mücadelede Türkiye, Boğazlardaki var olan yoğun trafiği ve bunun İstanbul için oluşturduğu tehlikeleri gündeme getirmiştir. Türkiye’nin Boğazlar’ın var olan trafiğine ilaveten bir de Hazar petrolünün buradan taşınması durumunda ortaya çıkacak ilave trafiği kaldıramayacağı görüşünün yanı sıra Rusya alternatifine karşı başka düşünceler de öne sürülmüştür. Rusya’nın Novorossisk limanındaki iklim şartları, Azerbaycan’dan Rusya’ya giden boru hattının güvenli olmayan bölgelerden geçmekte olduğu ifade edilmiştir. Bakü’den Ceyhan Limanı’na ulaşacak bir hattın ise çevresel avantajlarının ortaya konulduğu gibi Ceyhan Limanı’nın lokasyonu, yılın 365 günü operasyonel olabilmesi ve de Ceyhan Limanı’nın yılda 120 milyon ton petrolü kaldırabilecek kapasiteye sahip olması Türkiye’nin hattın avantajlarıyla ilgili ileri sürdüğü tezlerdi. Bu hattın dezavantajını ise 3 milyar dolara varan maliyetin projeyi pahalı hale getirdiği hususu oluşturmaktaydı.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’na (BTCHPH) giden sürecin başlangıcı 1994 yılında “Yüzyılın Anlaşması” olarak ortaya konan 8 milyar dolarlık anlaşma ile olmuştur. Amaco, Penzoil, UNOCAL, Exxon, Ramco, Staatoil, Itochu, Delta, SOCAR, TPAO ve Lukoil’in içinde bulunduğu Azerbaycan Uluslararası Petrol Konsorsiyumu oluşturulmuştur.[10] TPAO’nun önceleri % 1,75’lik hissesi bulunmaktayken Azerbaycan şirketi SOCAR’dan aktarılan % 5’lik payla hisse oranı % 6,75’e çıkarılmış bulunmaktadır. BTC projesinin ticari çekiciliğini artırmak için Washington yönetimi, Ankara, Bakü ve Tiflis’e yatırımcılar için avantajlar sağlanması ve petrol geçişi için ödenen vergi oranlarının azaltılması konusunda baskıda bulunmuştur.
Projenin bölgesel bir inisiyatif olduğunu vurgulamak amacıyla ABD, Ekim 1998’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan Devlet Başkanlarının katıldığı Ankara Deklarasyonu adlı bir imza töreni organize edilmiştir. Bu Deklarasyona dönemin ABD Enerji Bakanı Bill Richardson da gözlemci olarak imza koymuştur. Richardson, doğu-batı enerji koridorunun parçası olan bu hattın bölgede ekonomik gelişme ve ulusların zenginliğine artı değer sağlayacağını belirtmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 1999 yılındaki zirvesinde Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan ve Kazakistan BTC’ye olan desteklerini tekrar vurgulamışlardır. 2000 yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye ana boru hattı taslağı konusunda anlaşmaya vararak ileri bir aşamaya geçmişlerdir.
Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda finansman sorununun ortadan kaldırılmasıyla hız kazanan BTC boru hattından deneme amaçlı petrol, 25 Mayıs 2005 tarihinde pompalanmış ve daha sonra hattan petrol akışı başlatılmıştır. Yıllık 50 milyon ton (günde 1 milyon varil) kapasitesi olan BTC boru hattının açık denizlere çıkışı bulunmayan Hazar bölgesinin petrol kaynakları için ana ihraç güzergâhı olması düşünülmektedir. Çalışma ömrünün en az 40 yıl olması planlanan bu hattan ilk petrol 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan’da yapılmış olan ve dünyanın en büyük ham petrol ihraç tesisleri arasında gösterilen Ceyhan Haydar Aliyev Terminali’ne ulaştırılmıştır. 4 Haziran 2006 tarihinde BTC boru hattıyla Akdeniz’e getirilen petrol, ilk tankerle dünya pazarlarına gönderilmiştir.[11] Bu hattın resmi açılış töreni 13 Temmuz 2006 günü Ceyhan’da gerçekleştirilmiştir. Hattın toplam uzunluğu 1760 kilometredir (Azerbaycan: 445 km, Gürcistan: 245 km ve Türkiye: 1070 km). 5 Ocak 2009 tarihi itibariyle BTC üzerinden 653 tankere yaklaşık toplam 520 milyon varil petrol yüklemesi gerçekleştirilmiştir. 16 Haziran 2006 tarihinde Kazakistan, BTC petrol boru hattı projesine resmi olarak katılmıştır. Bu amaçla, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev arasında anılan tarihte, Almatı’da Ev Sahibi Ülke Anlaşması imzalanmıştır. Kazak ham petrolü, Hazar Denizi’nden tankerlerle Bakü’ye getirilerek, BTC boru hattıyla Ceyhan’a 2008 Kasım’ından itibaren pompalanmaya başlanmıştır.
ABD’nin genel olarak Avrasya, özel olarak da Kafkasya siyasetinin önemli bir parçasını oluşturan enerji konusunda petrolden sonraki diğer bir önemli kaynağı da doğalgaz oluşturmaktadır. Beyaz Saray, Hazar’daki doğalgazın uluslararası pazarlara sunulmasını da Doğu-Batı Enerji Koridoru stratejisinin bir parçası olarak kıymetlendirmektedir. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın Şah Deniz doğalgazı ile Türkmenistan doğalgazının aynı koridorda taşınması ABD tarafından öngörülmüştür.[12] Bunun aracı ise Hazar geçişli bir boru hattıyla Azerbaycan ve Türkmenistan doğalgazlarının batıya iletilmesiydi. Bu boru hattının inşasının finansal açıdan gerçekleştirilebilirliğinin ise özellikle Türkiye’nin Türkmenistan doğal gazına meyil etmesine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan Türkiye’nin Rusya’dan Karadeniz’in altından geçen boru hattıyla doğalgaz getiren Mavi Akım projesini ön plana çıkarması ve bu projenin hayata geçirilmesi, ABD açısından Doğu-Batı enerji koridoru stratejisi için bir engel olarak değerlendirilmiştir. Rusya’dan Türkiye’ye 30 milyar metreküp gaz getirecek olan bu hattın Türkiye’nin talebini karşılayacağı ve Türkmenistan doğalgazına ihtiyacı olmayacağı, Hazar geçişli boru hattı projesi için anlaşma imzalayan Amerikan şirketi PSG tarafından da belirtilmiştir.
Fakat eğer Azerbaycan ile Türkmenistan arasında gelişen ilişkiler sonucunda Azerbaycan doğalgazıyla Türkmenistan doğalgazının ortak taşınması konusunda mutabakata varmaları kesin bir şekilde sağlanmış olunursa ve firmalar da bu doğalgaz boru hattının yapılması konusunda kararlı olurlarsa Hazar geçişli boru hattı projesi gerçekleştirilebilir. Çünkü Türkiye de Hazar geçişli doğalgaz boru hattı projesine destek vermekte ve bu hattan da doğal gaz almak arzusunda olduğunu ifade etmektedir. Buradaki temel sorunları, Türkmenistan ve Azerbaycan arasındaki sahalar konusundaki anlaşmazlık (Serdar/Kepez) ve Hazar’ın durumu ile ilgili tartışmalar oluşturmaktadır.
Buna ilaveten Türkmenistan’ın Rusya ile yapmış olduğu uzun süreli gaz satış anlaşmasının da gazın miktarıyla ilgili probleme yol açabileceği vurgulanmakta dır. Bu boru hattıyla ilgili ilk teşebbüs 1998 yılında olmuş ve 2003 yılı başına kadar tamamlanması öngörülmesine rağmen henüz fiiliyata geçirilememiştir.
Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı
Bu boru hattı, Doğu-Batı Enerji Koridorunun ikinci bileşenini oluşturmaktadır. Güney Kafkasya Boru Hattı olarak da bilinen bu hat ile Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait kesiminde yer alan Şahdeniz sahasında üretilecek doğal gazı Gürcistan üzerinden Gürcistan-Türkiye sınırına ulaştıracak olan boru hattından yılda 6,6 milyar metreküp doğal gaz ihraç edilmesi öngörülmektedir.[13] Azerbaycan ile Türkiye arasında Mart 2001 tarihinde GKBH projesi ile ilgili olarak Hükümetlerarası Sözleşme ve Alım-Satım Sözleşmesi, Eylül 2002’de ise Azerbaycan ile Gürcistan arasında GKBH ile doğal gazın Azerbaycan ve Gürcistan’dan ve onların sınırları dışında transiti, transferi ve satışı konusunda sözleşme imza edilmiştir. Boru hattının inşasına Ekim 2004’de başlanmış ve Mayıs 2006’da ise ilk kullanım gazı, aynı senenin Aralık ayındaysa ilk ticari gaz gönderilerek boru hattı faaliyete geçirilmiştir. İlk Şahdeniz gazı Temmuz 2007’de Türkiye’ye ulaştırılmıştır.
BTE Doğal Gaz Boru Hattı aynı zamanda, Türkmenistan ve Kazakistan’da yer alan dünyanın dördüncü büyük doğal gaz rezervlerine erişecek olan Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ilk saç ayağı olarak değerlendirilmekte dir. 2007 senesinde ise şu anda kullanılmakta olan tabakanın altında bulunan yüksek basınçlı yeni bir tabaka ortaya çıkarılmıştır. Bu keşif sonrasında yapılan kuyu verileri tetkiki sonucunda Şahdeniz projesinin 2. aşamasının başlatılması kararı alınmıştır. 2. aşamanın toplam maliyetinin 10 milyar dolar civarında olması öngörülmekte ve yıllık doğalgaz üretiminin ise 12-15 milyar metreküp seviyesinde olacağı düşünülmektedir. Güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesine ekstra katkılarda bulunacak olması nedeniyle Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi özel bir ivedilik kazanmıştır. Arz güvenliği açısından, Kazakistan ve Türkmenistan’ın doğal gaz ve petrollerini Batı pazarlarına ihraçlarında tek bir ülke veya rotaya bağımlı kalmamaları da önem taşımaktadır.
Kaynak: http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=771:enerji-nakil-hatlar-cercevesinde-tuerkiye-azerbaycan-likileri&catid=131:enerji&Itemid=146
Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi
Nabucco projesi, Haziran 2006’da tüm dâhil taraflarca onaylanmıştır.[14] Bu hat, şu ülkeler üzerinde olacaktır: Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya. Proje, alternatif doğal gaz kaynaklarına güvenli erişimi sağlamanın yanında bunların AB Tek Pazarı’na güvenli bir şekilde taşınmasına da yardımcı olacaktır. Nabucco’nun Ocak 2009’daki Bükreş Deklarasyonu’na bakıldığında, kaynak çeşitlendirilmesi temel hedef olarak ortaya konulmuştur. Enerji piyasalarının; daha güvenli hale gelmesi, şeffaflaştırılması, daha öngörülebilir olması, sürdürülebilirliği ve piyasa ekonomisi şartlarının daha kolay oluşması, kaynak çeşitlendirilmesinin temel sebepleri olarak ifade edilmiştir.
Deklarasyon ile projenin hem üretici hem tüketici hem de transit ülkelerin faydasına olacağı hususu belirtilmiştir. Projeye üye ülkeler, projenin Avrupa Birliği’nin son dönemdeki enerji konusundaki temel prensip ve politikaları ile de uyumlu olduğunu belirterek Brüksel’in Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’ya yeni bir enerji koridoru açmayı amaçladığının altını çizmişlerdir. Proje, gazı Azerbaycan, Kazakistan, Irak, İran, Mısır ve Türkmenistan’dan almayı hedeflemektedir. Nabucco, 13 Temmuz 2009 günü Ankara’da imzalanan anlaşmayla hayat bulmuştur.
ABD ve AB tarafından desteklenmekte olan bu projenin büyük kısmı Türkiye’den geçecek olan (yaklaşık 2000 km) 3300 km uzunluğunda boru hatları ağından oluşmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre bu hattan taşınacak gaz miktarı 31bcm/yıl, tahmini harcama miktarı da 7,9 milyar Euro olarak planlanmıştır. Projenin ortakları; BOTAŞ Anonim Şirketi, Bulgarian Energy Holding EAD, MOL Plc, OMV Gas & Power GmbH, RWE AG, TRANSGAZ SA firmalarıdır. Her bir firmanın ortaklık payı % 16.67’dir. Projeyi hem Brüksel hem de Washington güçlü bir biçimde desteklemektedir. Bu destek, Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar tarafından dile getirilmiştir.[15] Washington’daki düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi’nde bir konuşma yapan Morningstar, güney koridorundaki alternatif projelere de bakmakta olduklarını ifade etmiştir.
“Nabucco’nun daha fazla dile getirilmesindeki gerekçe, bu projenin siyasi anlamda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine daha fazla yararı olmasından dolayıdır… Avrupa başkentlerine uğradığım zaman, Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattından söz edilmiyor. Çoğunlukla Nabucco’dan söz ediliyor. Güney Koridoru projesinde payı olan şirketlere, siyasi gelişmelere de bakmalarını tavsiye ediyorum. Onlara, Orta ve Doğu Avrupa’da doğal gaz ihtiyacı açısından kırılgan ülkelere daha fazla yararı olacak projelerle gelmelerini öneriyorum. Eğer Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattı, stratejik olarak Nabucco’nun yapabilecekleri ni yapsa, bu durumda iki hattan hangisinin daha karlı olabileceği düşünülebilir. Belki de bu iki boru hattını savunanlar bir araya gelip, Orta ve Doğu Avrupa’ya daha etkili gaz sevk edilmesi konusunda işbirliğini görüşebilir. Bu konuda yaratıcı olmak gerek. Amerika’nın sadece Nabucco’yla ilgilendiği yaklaşımını kabul etmiyorum. Konu çok daha geniş…”
Kaynak: http://www.nabucco-pipeline.com/portal/page/portal/en/pipeline/route
Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız[16], Nabucco Projesi’nin olası faydalarını şu şekilde ifade etmiştir:
Projede yer alan ülkeler ve Avrupa için yeni bir gaz koridoru açmak;
Rota boyunca yer alan katılımcı ülkelerin geçiş profilini yükseltmek;
Tüm katılımcı ülkeler ve de bütün Avrupa için arz güvenliğine katkıda bulunmak;
Tüm Nabucco ortaklarının gaz boru hattı şebekelerinin Avrupa gaz ağıyla bağlantılı olarak rolünün güçlendirmek ve Avrupa Gaz Direktifinde bahsedilen şeffaflığı sağlama ve rekabeti artırma yoluyla iyi işleyen bir tek gaz pazarına katkıda bulunmaktır.
ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde diplomatik misyon faaliyetlerini denetleyen Genel Teftiş Bürosu (OIG), ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, İstanbul, Adana ve İzmir temsilcilikleriyle ilgili Temmuz 2010’da yayımladığı raporda bu makalenin konusuyla ilgili olarak şu tespitte bulunulmuştur; “Türkiye, kendisi aracılığıyla Azerbaycan’dan, Hazar bölgesinin diğer yerlerinden boru hatları aracılığıyla Batı Avrupa’ya petrol ve gaz temin edilmesinin çeşitlenmesinde giderek artan bir rol oynamaya da devam edecektir”.[17]
Bu boru hattının yapımı ile ilgili sorunların sorunlardan ilki, temin kısmında yaşanan sorunlardır. İkincisi ise talep kısmında var olan sorunlardır. Rus gazına alternatif olarak düşünülen kaynaklar Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Mısır’dır. İlk aşamada hattın bağlanacağı Azerbaycan’ın boruları doldurup dolduramayacağı söz konusudur. Özellikle Türkmenistan gazında ciddi şüpheler göz önünde bulundurulduğunda Azeri gazının kapasitenin çok altında olacağı ifade edilmektedir.[18] Türkmenistan’ın gaz kaynaklarına yönelik olarak Birleşik Devletler, Avrupa Birliği, Rusya, Çin ve İran arasında stratejik ve gaz çıkarları bakımından ciddi bir mücadele yaşanmaktadır. Washington ve Brüksel, Türkmenistan’ı kendi gazını Hazar’ı aşıp Azerbaycan ve Türkiye’ye giden teknik ve siyasi açıdan zor bir rota vasıtasıyla Avrupa’ya gönderme konusunda ikna etmeyi ummaktadırlar. Böylece Rusya ve İran’ın Avrupa’ya yönelik alternatif boru hattı rotaları olmasının engelleneceğini düşünmektedirler. Tahran, Türkmen gazının kendisi üzerinden Türkiye’ye oradan da Batı’ya iletilmesini hedeflemektedir.
Türkiye her iki durumda da kazanmaktadır fakat şu anda İran’ın gaz sahalarını geliştirip bunu kendisi almanın yanı sıra bu gazın Avrupa’ya aktarılması konusunda da taahhütte bulunmuş durumdadır. Washington bu durumdan memnuniyet duymamaktadır. Moskova, Tahran ve Ankara arasında Türkmen gazının Batı’ya akışının kontrol edilmesi konusunda asgari olarak üç yönlü bir mücadele vardır. Ne Türkiye ne de İran, bu konuda Washington kadar Moskova’ya stratejik bir meydana okuma durumunda değildirler. Fakat Türkmen gazının transfer edilmesi probleminin çözüme kavuşturulmasından gelecekte Rusya veya İran fayda sağlıyor olacaktır.
Diğer bir seçenek ise Mısır gazıdır. Fakat burada şöyle bir durum söz konusudur. Türkiye komşularıyla beraber Mısır doğalgazını Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye oradan da Avrupa pazarlarına taşımayı amaçlayan Arap Doğalgaz Boru Hattı projesini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Taşıma için mümkün olan gaz miktarı düşük seviyede olup yılda 1,5-2 milyar metreküptür. Mısırlı yetkililer taşımaya yönelik olan uygun miktarları sınırlandırmaya ve kendi rezervlerini gelecek nesilleri için korumaya çalışmaktadır. Öte yandan, Nabucco’nun yıllık ihtiyacı olan 30 milyar metreküplük doğal gazın yarısını sağlamayı taahhüt eden Irak‘ta ise ne yeterli bir istikrar ne de görüşmelerde bulunulacak güvenilir bir hükümetin varlığı söz konusudur.
İran gazı, ise ABD’nin Tahran’ın nükleer programından duyduğu rahatsızlık ve İran’a yönelik olarak uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı şu anda devre dışı durumdadır.[19] İran, 29,6 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünya gaz rezervlerinin yüzde 16’sını elinde bulundurmaktadır. Rusya’dan sonra ikinci büyük doğal gaz tedarikçisi olan İran seçeneği, Türkmenistan bağlantısı açısından da hayati önemdedir. ‘Amerikan engeli’ aşılabildiği takdirde Nabucco’nun önünde Hazar engeli çıktığında Türkmen gazı İran üzerinden sevk edilebilir. Washington’ın Tahran’ın içinde bulunduğu bütün enerji projelerini engellediği bilinmektedir. Ankara’da Nabucco için beş ülkenin başbakanı tarafından imzaların atıldığı gün ABD’nin Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar İran’ın Nabucco’ya gaz sağlamasına karşı olduklarını ifade etmekteydi. İran, projeden dışlandığı takdirde, kıyıdaş ülke olarak Hazar’ın statüsü konusunda aynen Rusya gibi sorunlar çıkarması olasıdır.
Talep tarafında da sorunlar bulunmaktadır. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı’nın hissedarı olan ülkeler (Almanya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Türkiye ve Avusturya) kendilerini Rus baskısına ve sindirme politikalarına karşı savunmasız bırakacak şekilde Moskova’dan doğal gaz ithalatına yüksek oranda bağımlıdırlar. Almanya için bu oran % 43, Bulgaristan’da % 89, Avusturya’da % 74’tür. Türkiye için bu oran % 60 civarındadır.
Washington’da bu sene 31.si gerçekleştirilen yıllık Türk-Amerikan Konseyi (ATC) kapanış oturumunda bir konuşma yapan Amerika Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman önemli açıklamalarda bulunmuştur.[20] Poneman, Türkiye’nin Avrupa’ya giden enerji yollarının yaşamsal kavşak noktasında yer aldığını ifade etti. Enerji güvenliği meselesinin bütün taraflar açısından önemli olduğunu belirten Poneman, Ankara’nın bu tarz enerji güvenliği tesis etme bakımından üstlenmekte olduğu rolün farkında olduklarının altını çizdi. Birleşik Devletlerin uzun zamandan beri güney koridorunu meydana getiren doğal gaz boru hatlarını desteklediğini vurgulayan Poneman, bu koridorun hedefinin Avrupa’nın yeni doğalgaz kaynaklarını Türkiye üzerinden Batı pazarlarına aktarmak olduğunu sözlerine ekledi.
Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi -TANAP
26 Haziran 2012’de Azerbaycan ve Türkiye arasında TANAP (Trans Anadolu) adı verilen bir doğalgaz boru hattı projesi ilgili anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natık Aliyev tarafından imzalanmıştır.[21] Erdoğan ve Aliyev anlaşmaya şahit olarak imza koydular. Ev sahibi ülke anlaşmasına ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Socar Başkanı Rövnag Abdullayev tarafından imza konuldu. Bu boru hattına ilişkin mutabakat zaptına ise Socar Başkanı Rövnag Abdullayev ile Botaş Genel Müdür Vekili Mehmet Konuk tarafından imzalanmıştır. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın, Türkiye’den BOTAŞ ile TPAO’nun ortaklığı ile 26 Aralık 2011 tarihinde ön anlaşması yapılan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi, 7 milyar dolar yatırımla faaliyete geçecektir. Projenin ilk etabı 2018 yılında bitirilecektir. Bu proje için oluşturulan konsorsiyumda SOCAR, BOTAŞ ve TPAO ilk ortaklar arasında bulunmaktadır. Bu proje çerçevesinde Ankara’nın BOTAŞ ve TPAO ile beraber % 20lik bir hissesi bulunacaktır. Projenin % 80’lik hissesinin sahibi ise SOCAR olacaktır.
Bu boru hattı ile gazın Azerbaycan’dan çıkarılarak, Gürcistan’ı geçip Türkiye üzerinden satılması ve iletilmesi planlanıyor. Şah Deniz 2 Konsorsiyumu’nun 16 milyar metreküplük gazının 6 milyar metreküplük bölümü Türkiye’ye verilecek, 10 milyar metreküplük bölümü de TANAP kanalıyla Bulgaristan ve/veya Yunanistan sınırında teslim edilecektir. TANAP projesi planlanan 4 aşamanın ilki 2018’de ilk gaz akışıyla hayata geçirilecektir. 2020 yılında ise senelik 16 milyar metreküp olacak kapasitenin, 2023’te 23’e, 2026 yılında ise senede 31 milyar metreküp seviyesine ulaşması amaçlanıyor.
Türkiye Ulusal İletim Hattı’nın batı girişini beslemek suretiyle, batı bölgesi arz güvenliğini güçlendirecek proje, gelecekte Türkmen gazının Türkiye ve Avrupa’ya iletimi bakımından alternatif bir hat olma özelliğine de sahiptir.[22] İki başkent açısından çok büyük stratejik öneme haiz bulunan hattın, Türkiye ve Avrupa için makul fiyat ve belirlenmiş doğalgaz kapasitesiyle arz güvenliğine destek verirken, Bakü’nün elinde bulunan doğalgaz kaynaklarının yeni pazarlara iletilmesi gibi önemli kazanımlar da sağlamaktadır. Hazar Bölgesi doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen Nabucco Projesi’nde karşılaşılmakta olan ‘arz sıkıntısı’, TANAP Projesi’ne olan ilginin yoğunlaşmasına sebep oldu. TANAP’ın gaz arzı, Şahdeniz II sahasından gerçekleştirilecektir. Bundan dolayı, projenin arz hususunda bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye ve Azerbaycan tarafından ortaya konulan bu proje için, şu anda İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya’nın RWE, Avusturya’nın enerji şirketi OMV ile Norveç, Bulgaristan, Macaristan’ın enerji şirketlerinin ortak olmak için görüşmeler yaptığı ifade edildi.
18 Aralık 2012’de Atlantic Council’de yapılan “Energy and Security from the Caspian to Europe” adlı konferansta ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi üyesi Marik String, Azerbaycan hükümetinin elinde bulunan enerjiyi kullanarak Batı’yla olan stratejik bağlarını kuvvetlendirmek gibi stratejik bir davranış sergilediğini ifade etti. String’e göre Bakü, sahip olduğu doğal gaz kaynaklarını yerel ve bölgesel bazda rahatlıkla ihraç edebilir.[23] Ankara, Bakü’nün, bütün doğalgazını almaktan memnuniyet duymakta fakat Bakü, bu gazı Avrupa’ya taşıma kararını sabit tutuyor. String, üyesi olduğu komitenin Avrupa’ya akan doğal gazın Orta Avrupa’dan Nabucco West boru hattı kanalıyla aktarılmasına destek verdiğini ifade ederek, böylelikle; çoğunlukla Rusya’nın Gazprom firmasının tedarik ettiği doğalgaza bağımlı durumda bulunan Orta Avrupa bölgesindeki Washington’un müttefiklerinin, doğalgaz kaynaklarının çeşitlenebileceğini vurguladı. String, Nabucco West hattının geçtiği ülkelerden Bulgaristan’ın % 89, Macaristan’ın % 57 ve Romanya’nın % 23 oranında Gazprom’un tedarik ettiği doğalgaza ihtiyacı olduğunu vurguladı. Beyaz Saray’ın birçok müttefikinin gelecek senelerde Gazprom firmasıyla olan anlaşmalarının biteceğini ifade eden String, Nabucco West Hattı’nın şimdiye kadar görülmemiş bir avantaj sağlayacağının altını çizdi.
Aynı konferansta söz alan ABD Senatosu Dışişleri Komitesi’nin bir diğer üyesi Neil Brown ise Azerbaycan enerji kaynaklarını Batı’ya taşımayı sürdürmek arzusundaysa, doğusundaki komşusuyla ilişkilerini iyileştirmesi gerektiğini ifade etti. Brown’a göre BP ve ortakları tarafından gerçekleştirilen yatırımlarla beraber Bakü, Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayabilecek bir konuma sahip olabilir.
Azerbaycan’ın bunu yapıp yapamayacağını soran Brown, ihtiyaç olan şeyin Türkmenistan’ın Avrupa’daki doğalgaz pazarındaki uzun vadeli geçerliliğinizi onaylaması olduğunu belirtti. İki başkent arasındaki münasebetlerin iyileştirilmesinin, her iki ülke tarafından kullanılan doğalgaz sahalarını bağlayacak Trans-Caspian boru hattının gelişiminde etkili olacağını vurgulayan Brown, bu hattın gelişim sürecinin, Türkmen gazının akışının Bakü tarafından da onaylanmasını kapsaması gerektiğini sözlerine ekledi.
1990ların başında SSCB’nin yıkılmasından sonra Kafkasya ve Orta Asya’da birçok yeni devlet ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyalarda bağımsızlığını kazanan ülkeler arasında Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan yer almaktaydı. Bu üç devlet muazzam ölçekte petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptirler. Fakat SSCB’nin egemenliği altında uzun süre yaşamalarından dolayı bu kaynaklarını dışarıya satma konusunda çok büyük büyük sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. 1990ların ortasından itibaren Birleşik Devletler, Orta Asya ve Kafkasya devletlerinin tekrar Rus hâkimiyetini girmesini önlemeye yönelik özellikle enerji kaynaklarının Batı pazarlarına transferi konusunda çeşitli projeler geliştirmektedir.
Rusya’nın tekrar bu bölgelerde üzerinde hâkimiyet kurmasını engellemenin yanı sıra o dönemden itibaren gittikçe artan bir biçimde uygulanan İran İslam Cumhuriyeti’ni çevreleme stratejisi bağlamında Tahran’ın Hazar kaynaklarının Batı’ya sorunsuz bir biçimde aktarılmasıyla ilgili geliştirilen projelere katılması engellemeye çalışılmaktadır. Bu devletlerin egemenliklerinin güçlendirilmesi Beyaz Saray’ın bu bölgeye yönelik geliştirdiği stratejinin ana unsurlarından birisini oluşturmaktadır. Rusya ve İran tarafından desteklenen Kuzey-Güney Enerji Koridoruna karşı Birleşik Devletler önderliğindeki Batılı devletler, Doğu-Batı Enerji Koridorunu ortaya atmışlardır.
Bu çerçevede geliştirilen en kayda değer proje Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi’dir. 1994 yılında imzalanan bir anlaşmayla başlayan süreç uzun çabalardan sonra 2006 yılında boru hattının faaliyete geçmesiyle sonuçlanmıştır. Günümüzde aktif olarak kullanılan bu hat aracılığıyla Azeri petrolü, Batı pazarlarına Rusya’yı bypass etmek suretiyle gönderilmektedir. Bunun dışında faaliyette olan diğer bir hat ise Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı’dır.
Kremlin, kendisinin bu alandaki üstünlüğüne karşı hareketler olarak değerlendirdiği alternatif projeleri engellemek için saldırgan bir politika takip etmektedir. Avrupa’nın enerji güvenliği açısından elzem bir proje olarak görülen Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı, Moskova’nın yaptığı karşı ataklar sonucunda şu anda kadük durumdadır. Rusya, Orta Asya ülkelerinin petrol ve doğal gaz kaynaklarını, bu ülkelerle uzun vadeli sözleşmeler imzalamak suretiyle kendi tekeli altında tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca geliştirdiği Kuzey Akım ve Güney Akım projeleri ile de kendisine alternatif olarak ortaya konulan projelere karşı boş durmadığını göstermekte ve ABD tarafından desteklenen Nabucco gibi projelerin atıl durumda kalmasına yol açmaktadır.
Birleşik Devletler, Moskova’nın bu stratejisine karşın Türkiye gibi alternatif güzergâhları öne sürmektedir. Türkiye’nin jeopolitik konumu, Azerbaycan ve Orta Asya ülkeleriyle olan yakın ilişkileri, bu bölgeye büyük önem atfeden Beyaz Saray tarafından dikkatle takip edilmektedir. Bu bağlamda son zamanlarda ortaya konulan en dikkat çekici proje Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’dir.
ABD’nin Avrasya Enerji Stratejisi bağlamında Azerbaycan ve Orta Asya ülkeleriyle olan ilişkilerine baktığımız zaman, Birleşik Devletlerin işinin hiç kolay olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Çünkü özellikle Vladimir Putin’in 2000 yılında iktidara gelmesi ve enerji fiyatlarının artmasıyla beraber tekrar güç kazanmaya başlayan Rusya, bu bölgedeki hâkimiyetini kaybetmemek için her türlü stratejiyi uygulamaktadır. Orta Asya ülkeleri bağlamında düşündüğümüzde Rusya’nın bu ülkelerin iktidarlarını devirip yerlerine demokratik yönetimler kurma bir derdinin olmaması Moskova’yı burada avantajlı kılmaktadır.
Burada yer alan büyük miktarlardaki petrol ve doğal gaz kaynaklarının Ortadoğu’daki kaynaklara alternatif olması düşüncesi göz önünde bulundurulduğun da Beyaz Saray ile Kremlin arasında bu konuda önümüzdeki yıllarda giderek artan bir rekabet olacağı öngörülmektedir. Bu rekabette avantaj sağlayabilmek için her iki devletin de ellerindeki tüm kozları sonuna kadar hiç çekinmeden kullanabileceklerini düşünüyorum.
DİPNOTLAR;
[1] Şatlık Amanov, ABD’nin Orta Asya Politikaları, (İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2007), s. 149.
[2] Gal Luft, “United States: A Shackled Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, (United States of America: Praeger Securtiy International, 2009), ss. 149-150.
[3] Mohammed Reza Djalili, Thierry Kellner, Yeni Orta Asya Jeopolitiği: SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına, Çev: Dr. Reşat Uzmen, (İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2009), s. 180.
[4] Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, (New York: Basic Books, 1997), ss. 46-47.
[5] Amanov, a.g.e, s. 161.
[6] Zbigniew Brzezinski, Brent Scowcroft, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Moderated by David Ignatius (New York: Basic Books, 2008), s. 174.
[7] Brzezinski, Scowcroft, a.g.e. , s. 191.
[8] Richard L. Morningstar, “2010 Outlook for Eurasian Energy”, Center for American Progress, http://www.americanprogress.org/events/2010/01/av/morningstar_remarks.pdf, (Erişim Tarihi: 30 Mart 2011).
[9] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, (Ankara: USAK Yayınları, 2010), s. 300.
[10] M. Vedat Bilgin, Kafkasya’da Siyaset: Çatışma Ortamı ve Taraf Güçler, (Ankara: Kadim Yayınları, 2012), ss. 108-109.
[11] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 31 Aralık 2012).
[12] Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, (Ankara: USAK Yayınları, 2009), ss. 174-175.
[13] İbrahim Arınç, Süleyman Elik, “Turkmenistan and Azerbaijan in European Gas Supply Security”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, s. 185.
[14] Bülent Aras, Emre İşeri, “The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,” SETA Policy Brief, No: 34, July 2009, http://www.setav.org/Ups/dosya/7756.pdf, (Erişim Tarihi: 20 Temmuz 2012).
[15] Richard Morningstar, “Enerji yolları bazı ülkelerin güvenliği için”, http://www.enerjienergy.com/haber.php?haber_id=159, (Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2011).
[16] Taner Yıldız, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Summer 2010, Cilt 12, Sayı 3, s. 37.
[17] United States Department of State and the Broadcasting Board of Governors Office of Inspector General Report of Inspection Embassy Ankara, Turkey Report Number ISP-I-10-55A, July 2010, http://oig.state.gov/documents/organization/146175.pdf, (Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2012).
[18] Ceyhun Haydaroğlu, “Türkiye-Avrasya İlişkileri Bağlamında Enerjinin Jeopolitiği”, içinde Murat Ercan (ed.), Değişen Dünyada Türk Dış Politikası, (Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2011), ss. 384-389.
[19] Gürkan Zengin, Hoca: Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, (İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2010), ss. 417-418.
[20] Alparslan Esmer, “ABD’den Enerji Güvenliği Konusunda Türkiye’ye Destek,” Amerika’nın Sesi, 13 Haziran 2012, http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-enerji-guvenligi-konusunda-turkiye-destek/1208145.html, (Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012).
[21] “Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı, TANAP Raporu”, Hazar Strateji Enstitüsü Enerji Araştırmaları Merkezi, Yazarlar: Gulmira Rzayeva, Burcu Gültekin Punsmann ve M. Mete Göknel, Kasım 2012, ss. 4-5.
[22] “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, Star, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, (Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012).
[23] “Energy and Security from the Caspian to Europe,” Atlantic Council, 18 December 2012, http://www.acus.org/event/energy-and-security-caspian-europe/transcript, (Erişim Tarihi: 29 Aralık 2012).
http://politikaakademisi.org/2013/01/03/abdnin-avrasya-enerji-politikasi-baglaminda-azerbaycan-ve-orta-asya-ulkeleriyle-iliskileri/
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder