31 Ocak 2017 Salı

Atatürkçü Gençlik



Atatürkçü Gençlik




Yekta Güngör Özden




Hızla değişen dünya ve ülke koşulları toplumları ve bireyleri de etkilemektedir. Bu doğal bir oluşumdur. Ancak, etkilemenin olumlu ve olumsuz yanlarını iyi belirlemek, yararsızlıklardan kaçınıp yararlıları yeğlemek gerekmektedir. Toplumların ileri gitmeleri, kalkınmaları, geleceklerini güvenceye bağlamaları böylece olanaklıdır. Türkiye’mizin 1919’da başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecini utkuyla bayraklaştırıp tüm tutsak uluslara örnek olacak bir atılımı gerçekleştirdikten sonra başarmaya çalıştığı çağdaşlaşma koşusu yeterince kavranamamıştır. Büyük ATATÜRK’ün kaynağını oluşturduğu Türkiye Aydınlanması yalnız ülke topraklarının yayılmacı ve sömürgeci yabancılardan kurtarılmasını değil, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne taşıyacak bir yenilenmeyi ve yapılanmayı amaçlıyordu. Bağımsızlık, özgürlük ve ulusal egemenlik temelinde bir soylu yükselişi anlatan bu düşünce usa, bilgiye ve bilime dayanmakta idi. “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişiyle açıklanan, her tür gericiliğe ve aşırı akımlara karşı olan bu anlayış yine ATATÜRK’ün önderi olduğu TÜRK DEVRİMİ’yle yaşama geçirilmiştir. ATATÜRK İLKELERİ’nin çizdiği yolda kazanılan aşamalar tüm dünya uluslarının beğenisiyle karşılaşmış, Türkiye Cumhuriyeti 1920-1930’lu yıllarının en iyi, en demokratik devletleri arasında sayılmış, ATATÜRK de Yunanistan Başbakanı Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiştir. Kimseye borçlanmadan, Osmanlı borçlarını ödeyerek, millileştirme yaparak, Türk parasının dolara eşit değerini koruyarak, ülkemizin her yerini yollar, demiryolları, okullar, barajlar, yapılarla donatıp bayındır kılarak başarılanlar TÜRK MUCİZESİ’nin barış dönemini simgelemektedir. 19 yılda kurtuluşu, kuruluşu, yeniden yapılanmayı sağlamak, küller ve yıkıntılar içinden modern cumhuriyete ulaştırmak, tebaadan kişilikli bireye, ümmetten ulusa taşımak inanılması güç bir oluşumdur. Şimdilerde Türk islam sentezi gündeme getirilerek saptırılmak, geriye çekilmek istenmekte, dinsel ağırlık yinelenmektedir. 

Önleyen Laikliktir.

Tüm bunlar kendini eğtimenin, halkına inanıp güvenmenin, bilgi ve deneyimin, hukuka saygının, yurduna bağlılığın kazandırdıklarıdır. 

Son yıllarda kimi kişi ve kuruluşun siyasal dogmalara kendini kaptırıp Türkiyemize özgü yaşamak felsefesi, her gün kendini yenileyen düşün dizini olan Atatürkçülüğe karşı çıkıp yalpalaması, Atatürkçülük özlediklerini vermekten uzakmış sanarak siyasal kutuplar arasında gidip gelmesi, küreselleşmeyi ve globalleşmeyi kavramadan, Batı’nın baskı, dayatma, oyun ve ödün bekleyen aldatmacalarını değerelendirmeden sapkınlığa düşmüşçesine aymazlık içinde olması üzüntü vermektedir. İnsan haklarına dayanan demokrasinin yönetimdeki biçimi, ulusal yaşama geçişi olan cumhuriyeti daha gerçek ve geçerli kılma çabaları yerine, düşkırıklığı, umutsuzluk ve karamsarlık yayarak, kusurlu yöneticilerini, 1950- 2000 sapmalarını, savsaklamalarını unutarak laik cumhuriyeti suçlaması, her kurumdan daha yeni, her zaman yeni olana Atatürkçülük yerine “Yeni Atatürkçülük” önermesi yaralayıcı olmaktadır. Stalin, Hitler, Peten, Salazar, Franko, Mussolini ve daha nice diktatör, nice sultan gitti, Tito unutuldu ama ATATÜRK evrensel kişiliğiyle Türkiyemizle özdeşleşerek kurumlyaşmış niteliğiyle yaşamaktadır. 

Laik cumhuriyetimizi emanet ettiği, Bursa Söylevi’nde de izlenecek yolu ve yöntemi açıkladığı TÜRK GENÇLİĞİ, süslü sözlere, alıntılara dayanan kopyacılığa, kendini kanıtlama gösterilerine, şimdilik Atatürkçü görünen sahtecilere, her şeyi yozlaştıran çıkarcılara, dün başka-bugün başka olup yarın başka olacaklarını açık-kapalı söyleyen ruhsal ve beyinsel bozukluğu bilinenlere, döneklere, çıkarcılara asla kanmamalıdır. Kökten Dincilerin, etnik soykırımla devleti yıkıp toprak edinmeye çalışan yabancılara kuklalığı içine sindiren sayrılıların, dost görünerek bizi arkadan vurmaya çalışan yabancıların, kimi komşu ülkelerin amaçları birdir. Sevr’i yeniden gündeme getirmek, Lozan’ı geçersiz kılmak. AB kapısında oyalama, azınlık dayatması, Kıbrıs ve Ege ödünleri bunun kanıtıdır. İçimizdeki kimi sapkınlar da köktendincilerle etnik ayrımcıların ortaklığını, yarattıkları dehşeti ve vahşeti unutturarak bir tehlike olmadığını söyleyip yazmaktadır. Her şey apaçık ortadadır. Sağlık, yaşam, çevre, yaşam pahalılığı, eğitim-öğretim, üniversite, işsizlik, doğal kaynaklar, ekonomi, yargı bağımsızlığı, uygarlık vb. sorunlar bırakılıp şeriatçıların kurtarılması çabaları hızlandırılmakta, Anayasa ve yasaların değiştirilip düzeltilmesi yerine bunları araç kılarak sonuç alınmak istenmekte, çocuksu gösterilerle halk uyutulmaktadır. Medyanın bir kesiminin şakşakçılık, çıkarcılık, aydınlatma yerine aldatma izlenceleriyle neden olduğu karışıklık, 1980 sonrasında gelişen “ Köşe Dönücülük ”le birleştiğinde toplumsal dokudaki olumsuz değişmeler daha iyi anlaşılır. 

İnanç özgürlüğünü en geniş boyutuyla ve en iyi biçimde yaşayan müslümanların Türkiye’de olduğunu unutup dinsel sömürüye kaçanların, Lozan Barış Antlaşması ve Bulgaristan’la imzalanan antlaşmada sayılanlar dışında Türkiye’de azınlık olmadığnı unutanların, her türk yurttaşının her yönden eşit olmasına karşın tersini savlayıp yayanlarla yaygınlaştıran ayrılıkçıların çoğulcu katılımcı kurallar ve kurumlar düzeni demokrasiyi kuralsızlık ve sorumsuzluk düzeni göstermek isteyen yaygaracıların, insan haklarını ve özgürlüklerini koruyup güçlendirmeyi bırakıp kötüye kullanarak sömüren bağnazların ve siyasal oyuncuların kötülüklerini gidermek başlıca yükümlülüktür. Sahte dindarlar, sahte demokratlar, sahte milliyetçiler, sahte Atatürkçüler laik cumhuriyetimizi gölgeleyip karartmak, yıpratıp yıkmak için çabalarını sürdürmektedirler. Yapay Atatürkçüler, geçek Atatürkçüleri yobazlarla birlikte “putçuluk”la suçlarken kendileri ATATÜRK’ü özde yıkıp sözde savunarak, büst dikip resim asarak, nutuk atıp rozet takarak putlaştırmışlardır. “Atatürk tabusu” yapay Atatürkçülerle Atatürk düşmanlarının, sağ ve sol şaşkınların ortak ürünüdür. İrticanın Serv’le tırmanışını gizlemeye çalışarak gericiliğe destek verenlerin tıpkı “Laikperest, laikçi, jakoben” suçlamalarıyla sürdürdüğü, laiklik paranoyasıyla sergilediği sapkınlığın önünü amigolar, kuklalar, maşalar, çeteler, mafyalar, sakıncalı örgütler gibi. Yabancıların belli adreslere gelip belli kişilere görüşmesi hala kimilerini uyaramamıştır. 

ABD ile AB’nin karşılıklı paslaşarak gündemde tuttukları “Sözde Ermeni Soykırım Tasarısı” kapalı gözleri, sağır kulakları, duyarsız yürekleri, kerpiç beyinleri iyileştirememiştir. Uygarlık olanakları, ortak evrensel değerlerde birleşme, birbirinin toprak tümlüğüne, devlet varlığına, bağımsızlığına tam saygı ve eşiktlikle, barış içinde yaşama durumuna kimsenin bir diyeceği olamaz. Küreselleşmeyi bu çağdaş gerekler dışına çıkarıp uluslararası para kuruluşlarının yeni sömürü aracı türü uygulamayı bağımsızlığı karakteri bilen kimseye benimsetemezsiniz. Batı’nın çelişkili, ikilemli, çıkarcı ve bencil tutumu geleceğe ilişkin kuşkuların, çekinmelerin nedenidir. Bunları gözardı edip “ne olursa olsun, Avrupa Birliği olsun!” demek, tam üyelikten önce ödünlere katlanmak, tam bağımsızlıktan dönüp yarı tutsaklığa, ekonomik bağımlılığa düşmektir. Atatürk’ün bir bilim devleti olarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza değin bağımsız yaşatma andıyla onurlanan Gençlik buna olur veremez.
1930’ların dünya ekonomik buhranını tüm güçlüklere karşın atlatan, II. Dünya Savaşı’nın ateşini ülkesine yaklaştımayan, hiç bir iç ve dış dayatmayla değil doğrudan kendi isteğiyle 1950’de iktidarı değiştirerek demokrasiyi yeğlediğini kanıtlayan Türkiye ancak 10 yıl önce birleşen, hala topraklarında yabancı askerler bulunduran Almanya’dan, diktatörlükten yeni kurtulan ülkelerden demokrasi dersi alacak değildir. İçimizdeki tüm olumsuzlukları, ayrılıkları, bozukluk ve kötülükleri bilgiyle, uygar ve yürekli tutumlarla aşacak, kuruluş yıllarının coşkusu, onuru ve devingenliğiyle laik cumhuriyetimizi yücelteceğiz. En büyük gücümüz, geleceğin güvencesi olan gençliktir. En büyük Türk, en büyük Türk miliyetçisi, en çağdaş milliyetçi olan, insanlık ülküsüne yürekten bağlı olan ATATÜRK’ün yolu ve yönü hepimiz için başka hiçbir şey aratmayacak güzellliklerle doludur. “Altıok”la özetlenen ve herbiri altınok olan ilkeleri bizi sonsuza taşıyacak ışıklı düşün demektir. Atatürkçe çalışarak, Atatürkçe düşünerek, Atatürkçe yaşayarak, O’nu aşma çabasıyla O’na yaraşır olmayı erdem bilerek görevimizi başaracağız. O’nu örnek alacağız. Umutsuzluğa düşmeyecek, O’nun sözlerini anımsayacağız. Yoktan var olgusu, ölüm-kalım savaşını, çevremizde, uzak-yakın kimi ülkelerde gençleri gözetip sorumluluk bilincimizi dokuyacağız. Karşılıklı sevgi, saygı, güvenle, kavgayı değil, barışı seçerek doğrularda, yararlılarda, gerçekte birleşeceğiz. TÜRKİYE’de ve ATATÜRK’te birleşmek onurda, erdemde, en iyide buluşmak ve kucaklaşmaktır. 
Kışkırtmaları, hukuktanımazlıkları iterek bilgiyi ve kişiliği önemseyerek, ulusal değerleri ve çıkarları üstün tutarak çalışıp kendimizi aşmaya, yenilemeye çalışarak umut ve güven kaynağı olacak, ilkelerden asla ödün vermeyeceğiz. 

Andımız Adımızdır.

Gençlerimiz siyasal oluşumlarla ilgilenmeli, siyasal partilerde görev alıp nitelikli yurttaşların örgütteki çoğunluğunu sağlamalıdır. Partilerüstü kavram, kurum ve ilkelerde birleşmeli, ulusal konularda parti ayrımı gözetmeksizin anlaşma ve dayanışma içinde olmalıdırlar. Terörün bitiği söylentileri giderek yayılmaktadır. PKK terörünün yurt içinde azaldığı gözlense bile yurtdışında yuvalanma, yığınak yapma ve hazırlıklar için aynı değrelendirme yapılamaz. Bu terör bitse bile köktendinci terör artarak sürmektedir. Terörün yalnız öldürme olayları sanılması da yanlıştır. Üniversitelerde, eğitim- öğretimi engelleme biçimindeki şeriat kışkırtması da bir terördür. Meyanın bir kesiminin tutumu da bir tür terördür. Trafik terörü de böyledir. Parti terörü, tarikat kadrolaşması, aşırı milliyetçi yerleşme ve kendi adamlarıyla devlet birimlerini doldurma böyledir.

Yargı kararları dinlenmemekte, kişiler için özel yasa çıkarılmakta, anayasaya aykırı yetki yasalarıyla KHK’ler için yıllar önce verilen kararlar, söylenenler ve yazılanlar unutulup yanlışlar ve yanılgılar yinelenmektedir. Sakıncalı eylemler, etkin ve çağdaş yaptırımlarla önlenecek yerde medyaya hoş görünmek için indirimler, ertelemeler getirilmekte, Türk Ceza Yasası’nın 312. maddesi saldırganların yararlanması için boş yere ilerde pişmanlık duyuracak biçimde değiştirilmek istenmektedir. Karşılıklı restleşmeler, gereksiz ve çocukça övgüler ve yergilerle demokrasiye kıyılmaktadır. Demokrasi zıtlaşma, hukuk inatlaşma kaldırmaz. Gençler bölünmemeli, kamplara ayrılmamalıdır. 

Tüm olaylar, kişiler, ilgili kavramlar, değerler, kurumlar gözetilerek özetle değindiğim olumsuzlukların giderilmesi, bir daha yaşanması için “bilinçli yuttaş, bilinçli toplum ilkesi” benimsenmelidir. Gerçeğe koşmalı, bunu sağlayacak bilime ağırlık verilmelidir. İnanmak ve dua etmekle değil, düşünmek ve çalışmakla güçlenebiliriz. Yazgıcılığı bırakıp yaratıcılığa bakmalıyız. Gençlerimiz istediklerini okusunlar ama hepsinden önce Atatürk’ün Büyük Söylev’ini okusunlar. Alçakgönüllü ve güleryüzlü olsunlar. Kişiliklerine düşkün ve tutkun olsunlar. Bilgi donanımıyla, insanlığa katkıyla, üretmekle, yurduna ve ulusal değerlere bağlılıkla övünsünler. Eğilip bükülmeden, ezilip çiğnenmeden, başı dik, alnı açık, yüzü ak yaşamak, gerçek yaşamaktır. Aydınlık savaşımcıları olarak gençleri selamlıyorum. 

Bu nedenle gençlerle birlikteyim. Gençlerin iyi yetişmesini, iyi yerlere gelmesini, ülke yönetiminde etkin olmalarını, herşeyi ve heryeri gençleştirmelerini istiyorum. Öğrencilik yıllarımda başladığım toplumsal çalışmaların, gençlerin eğitiminde ne ölçüde yararlı olduğunu biliyorum. İçte ve dışta Türkiye düşmanlarının desteklediği terör örgütü başının mesajını ayakta alkışlayan kandırılmış gençlerin bulunduğu toplumda Türkiye’yi Türkiye yapan Atatürk ilkelerini savunan usu özgür, bilgisi özgür, inancı özgür, yüksek karakterli ve sağlam yapılı Atatürkçü gençlerin varlığı kıvanç nedenidir.

Partizan liderlerinin şakşakçısı, devleti, ülkeyi ve ulusu kendi dar açılarından değerlendiren siyasal robotlar durumundakiler yanıldıklarını göreceklerdir. Ulusun değerlerini de iyi geleneklerini koruyup güçlendiren öbür uluslarla uygar ilişkiler kurarak barış içinde insanlığa katkıda bulunan, çalışmalar ve çabalarla bağımsızlık ve özgürlük konusundaki özenini vurgulayan, ülkedeki her yurttaşı kucaklayarak hep birlikte en iyi duruma ve düzeye gelmeyi ilke edinen çağdaş milliyetçilik, kötülüklerin, saplantıların, tutarsızlıkların karşısındadır. Çıkarına düşkün olan bireyler, toplumu kemirir. Ulusal kimliğini yadsıyan da yurttaş olduğunu savunamaz. Haklı olmayanın Allah’ı vatanı olmayanın dini olmaz. Değerlerimizi savunup korumak yerine yıpratmak ve yıkmak yapılabilecek kötülüklerin en ağırıdır. Atatürkçü olmayı suç sayma görünümlü çirkinlikler hepimizi yürekten üzmektedir. Yalan-dolanla, yağma ve talanla, kapkaççılıkla, şaklabanlıkla birşeyler sağladığını, biryerere geldiğini sananlar, kendi karanlıklarında yıkılır ve unutulurlar. Çürümüşlükle kokuşmuşluk en kötü belirtilerdir. Sakıncalı oluşumlar gençliğin duyarlılığıyla giderilecek kınanan davranışı olanlar gençliğe bakıp utanılacak, gençliğin uygar tepkileri ve çağdaş tutumuyla kendilerini düzelteceklerdir. Nasıl, Atatürk bizi 1919’larda birleştirmişse, kimi oyunlara gelmeden, kimi yapaylıklara aldanmadan Atatürkçülük’le Kemalizm’i, Mustafa Kemal Atatürk’ü birbirinden ayırmadan yine Atatürk’te birleşeceğiz. Yeniden Atatürk! Yeniden Atatürkçülük! Gençlerimiz kimilerinin kışkırtmasıyla birbirinden kopmamalı, birleşerek, daha sıkı dayanışma içinde kendilerini kanıtlamalıdır. Önce siyaset gençleşmelidir. Genç düşünce, en sağlıklı düşüncedir. Tembelliği, yozlaşmayı ve bozulmayı asla bağışlamaz.

http://turksolu.com.tr/ileri/01/ozden1.htm

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder