AVRASYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AVRASYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2019 Cumartesi

ATATÜRK’ÜN AVRASYA ANLAYIŞI VE KIRGIZ-TÜRK İŞBİRLİĞİNİN İLK ON BEŞ YILLIK BİRİKİMLERİ

ATATÜRK’ÜN AVRASYA ANLAYIŞI VE KIRGIZ-TÜRK İŞBİRLİĞİNİN İLK ON BEŞ YILLIK BİRİKİMLERİ 

Bahtıgül KALAMBEKOVA* 
* Kırgız Cumhuriyeti Tam ve Olağanüstü Elçisi, Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı Danışmanı. 


     Doğumunun 125. yılında Atatürk’ü anmak, yaşamak ve yaşatmak için tertip edilen uluslararası bilimlik toplantıda hem katılımcı, hem de konuşmacı sıfatıyla son derece değerli ve seçkin alimlerin arasında bulunmak bendeniz için büyük şeref ve onur verici bir olaydır. 


Bu fırsattan istifade ederek, şahsımda bir Kırgız evladının tanımaya ve keşfetme ye çalıştığı ve henüz öğrenebildiği kadarıyla benimsediği Atatürk’ün dünya tanımının günümüzün gerçeklerine yansımasından bahsetmeye çalışacağım. 

Her şeyden önce belirtmemiz gereken husus şudur ki, Atatürk, öğrenmek ve öğretmek, anlamak ve anlatmak, yaşamak ve yaşatmak için bitmek bilmeyen bir mühittir. 

Bu inançtan yola çıkarak, O’nun kendi hatıratlarından ve seslendirdiği düşüncelerinden oluşan Büyük Nutku Kırgız diline çevirmiş ve kitabı ana dilinde okuyan her yurttaşımın kendi Atatürk’ünü keşfetmesini sağlamak üzere ülkemin kamuoyuna sunmuştum. 

Böylesine anlamlı bir günde siz değerli katılımcılara Tanrı dağlarında asırlar boyu kendi varlığını koruyan ve sağlam tutmaya gayret eden Kırgız halkının Atatürk’ü benimsediğini ve ona sarılarak sahip çıktığını duyurmak beni son derece mutlu etmektedir. Hakikaten, bugün biz Kırgızlar, Atatürk’ün en büyük bulgusu ve eseri olan kardeş ve dost Türkiye Cumhuriyeti ile ikili ilişkilerde ve işbirliğinin 
çeşitli alanlarında ulaşabildiğimiz sonuçlardan fevkalade memnunuz ve Kırgız-Türk ilişkilerinin geleceğinin parlak olması için gerekeni yapmaya da niyetliyiz. 

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği içerisinde Yeni Dünya Düzeninin nasıl olabileceğine işaret eden gelişmeler daha şimdiden belirmeye başladığı görülmektedir. Dünyayı oldukça dramatik değişimler beklemekte olduğunu ve bunun temelinde ise yerküresi çapında varlığını belli eden çeşitli güçlerin hayata geçirmek istediği gelişmenin farklı paradigmalarının yer aldığını ileri suren araştırma sonuçları mevcuttur. 

Bilinen diğer bir gerçek ise, tıpkı 1990’ların başında olduğu gibi önümüzdeki 10-15 yıllık zaman dilimi içerisinde istikbalin anahatlarını belirlemek işinin ‘stratejik belirsizliğin’ hâkim olduğu bir ortamda yapılacağıdır. Çünkü, dünyanın gelişme sürecinin esas konularına ilişkin formalite icabı alınan tutumlar genel anlamda birbirine benzer ve aynı olmasına rağmen, mevcut sorunlara çözüm ararken çok 
farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. 

Sürdürülebilir gelişmenin sağlanabilmesi için gerekli olan tüm kaynakların hızla azalması ve uluslararası rekabetin şiddetlenmesi, tabii olarak, dünya geleceğini yapısal anlamda olumsuz etkileyecektir. Bu durumda gelişen ülkelerin yapabileceği ve yapacakları tek bir şey, yeni ‘üçüncü dünya’ dediğimiz sahada bulunan ülkelerin insan ve doğal kaynaklarından yararlanabilmek için bölgesel istikrarın sağlanmasına destek olmaktır. 

Günümüzün gerçeklerini görmek, tanımlamak, uyum sağlamak ve gerekirse üstesinden gelmek ve önüne geçmek gibi gereksinimler, ülkelerin iç ve dış politikalarına yön vermektedir. 

Böyle bir durumda, ‘Atatürk olmasaydı dünya nasıl şekillenirdi’ sorusunun ele alınması, ulusal egemenlik ve barış için işbirliği yönünden büyük anlam arz etmektedir. Bu sorunun cevabı çok çeşitli olabildiği gibi, tek ve net olmayabilir. 

Hakikaten, dünyanın her tarafında millî istiklal uğruna verilmiş olan tüm uğraşların en başarılı ve kalıcı sonuçlara ulaşanı da, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük yapıtı olmanın yanı sıra çağdaş dünyada hakkettiği yere ve itibara sahip olan uluslararası ilişkilerde sözü geçen ülke haline gelmiştir. 

Böyle bir sonucun çok değerli millî yönü kadar, evrenselboyutu da tartışılmaz bir gerçektir. Bu bağlamda şöyle bir örneği hatırlatmadan geçemeyeceğim. Bilindiği üzere, bundan tam on beş yıl önce, UNESCO, üye 156 ülkenin oybirliği ile 1981 yılını ATATÜRK YILI ilan ederken, kararın gerekçesinde, Atatürk’ü şöyle tanımlamıştı: “Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu...”. 

Buna bir şeyler eklemek kolay olmayabilir. Fakat, Kırgızlar Atatürk’ü, özellikle uluu jolbaşçı (büyük önder), körögöç (vizyon sahibi), mamleket negizdö öçü (devlet kurucusu), mekençil (yurtsever), eldin uulu (millîyetçi, halksever), kemenger uyuşturguç (teşkilatçı), agartuuçu (muarrif), kızıl tildüü çeçen (öğretici hatip) diye tanımlıyorlar ve son derece hayranlık duyarken O’nu bir nevi evgemer (evliya) diye anlatırlar. 

Atatürk’ün istikbalde görmeyi arzu ettiği Türk birliğini düşünerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin onuncu yıl kutlamaları esnasında yaptığı şu konuşmadan müteessir olanların ve ümit bağlayanların sayısı her geçen yıl artmakta olduğunu da görüyoruz: 

‘Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarının ne olacağını hiç kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dil bir, inanç bir, öz bir, kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız... hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar? Manevi köprülerini sağlam tutarak! Dil, bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. 

Bugün biz kitlelerden dil bakımından, gelenek ve görenek bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamış gerekli... Tarih bağı kurmamız lazım, folklor bağı kurmamız lazım... Bunları kim yapacak? Elbette biz! Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz, dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor. Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya çalışıyoruz. Tarihimiz onlara yaklaştırmaya çalışıyoruz, ortak bir mazi yaratmak peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konarak yapılmaz, bunlar devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir’. 

Bu konuşmadan alıntılar, son on beş yıl esnasında çeşitli ortamlarda defalarca seslendirilmiştir ve neredeyse herkesin ezbere söyleyeceği kadar tekrarlanmıştır. Fakat, buna rağmen her defasında okuyarak anlayacağımız ve satırlar arasında özenle muhafaza edilmiş pek anlamlı ve uzak görüşlü mesajları bulabiliyoruz. 

Bu nedenle bizim nesil, Türk Millî Mücadelesinin uzak vadeli hedeflerinden olan Türk Dünyası birlik ve beraberliği anlayışını önemser ve Atatürk’ün ‘açıklanmaz, ama yaşanır’ diyen idealinin, sadece bir arman (yani hüsün bırakan bir hayal) olmadığına inanmak istemektedir. 

Dolayısı ile, Kırgızistanlıların dünya tanımında Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli yeri vardır. İkili ilişkilerimiz, uluslararası hukuk, karşılıklı menfaatler, eşitlik ve dostluk ilkeleri bazında gelişmekte olduğu gibi, özel bir maneviyatı içermektedir. Çünkü, Kırgız-Türk işbirliği, Türk Dünyasının büyük ailesine ait olan iki kardeş milletin ortak tarihine, kültürüne, diline ve inancına dayanmaktadır. 

Türkiye Cumhuriyeti, Kırgızistan’ın bağımsızlığını 18 Aralık 1991’de tanıyan ilk ülke oldu. Bundan tam altı gün sonra iki kardeş ülke arasında resmi diplomatik ilişkiler kurulmuştu. Hemen sonra karşılıklı olarak Bişkek’te Türkiye Sefareti ve Ankara’da Kırgızistan Sefareti açılarak, faaliyete geçirilmiştir. Böylece kadim tarihin vasiyeti ve sonra uzun dönem kesintiye uğramış olan bir kardeşlik 
ilişkilerinin yeniden canlandırılmasına yönelik etkili girişimlerin yapılması için temel atılmıştır. Üstelik, Kırgızistan’ın Ankara Büyükelçiliği, bizim ülkenin yurt dışında kurduğu ilk sefaret olmuştur ve bendeniz işbu misyonda iki defa görev yapmaktan da onur duymaktadır. 

Kırgızistan ve Türkiye arasındaki ikili işbirliğinin geçmişi, bugünü ve yarını için değişmez olan maneviyatını ve içeriğini kapsayan temel antlaşmalar, Ebedi dostluk ve ‘Kırgızistan ve Türkiye, 21.yüzyıla elele beraber’ adlı ortak bildirilerdir. 

Ülkelerimiz arasındaki işbirliği son derece dinamik ve yapıcı bir şekilde gelişmekte olup, her alanda çok önemli hamleler atılmış ve sonuçlar elde edilmiştir. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesine sadık kalmak üzere, dünyanın çeşitli ve güncel sorunlarına çözüm arayışlarında ortak yaklaşım ve tavırlar alınmaktadır. 

Ekonomi alanında 50’den fazla ikili antlaşmaya dayanan geniş kapsamlı ilişkiler gelişmektedir ve Türkiye, Kırgızistan’a yatırım yapan ikinci büyük ülke olarak yerini sağlam tutmaktadır. 

Eğitim, ilim-bilim, kültür alanında son derece verimli girişimler yapılmıştır. Atalarımızın bizlere emanet ettiği tarihi ve kültürel çok zengin manevi mirasları ve yanı sıra çağdaş dünyanın ilim-bilim, eğitim ve bilgi alanlarında ulaştığı birikimleri öğrenmek, her iki ülkenin yararına değerlendirmek için gereken altyapı oluşturulmaktadır. 

Kırgız-Türk Manas Üniversitesi ve T.C. Millî Eğitim Bakanlığının Kırgızistan’da faaliyet gösteren okulları, kaliteli eğitimin yanı sıra milletlerarası karşılıklı etkileşim için uygun bir ortam ve imkanlar yaratmakla beraber, gençlerimizin birbirini yakından tanıması, kardeş ülkelerin tarihi ve kültürel değerlerine aşina olması, dilini, geleneklerini, örf ve adetlerini, yaşam ve düşünce tarzlarını öğrenmesini ve saygı duymasını mümkün kılmaktadır. 

Son on beş yıl içerisinde 4 bine yakın öğrencilerimiz Türkiye’nin üniversitelerinde eğitim görme imkanına sahip olmuş ve mezun olan 500 kadar gençlerimiz, Kırgızistan’ın çeşitli bölgelerinde istihdam etmektedirler. Aynı şekilde Kırgızistan’ın üniversitelerinde bine yakın Türkiyeli gençler eğitim görmektedirler. 

Dostluk ve kardeşliğin diğer bir güzel örneği ise, emsalsiz Manas destanının 1000. Yıldönümünün Kırgızistan’da olduğu gibi Türkiye’de de İnsaniyet Uygarlığına Türk Dünyasının katkısı olduğu bilinci ve gururu altında kutlanmış olmasıdır. Sonra ise Kırgız Devlet geleneğinin 2200. Yıldönümü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 

80. Yıldönümü aynı coşku ve kıvanç içinde kutlandı. Bunun yanı sıra Türk Millî mücadelesinin uzak vadeli hedefi olan Türk Dünyası birlik ve beraberliğinin oluşumu için birçok önemli girişimler yapılmıştır. Artık biz sevinç ve başarılarımız kadar, sorunlarımızı da paylaşabilir, destek ve yardım verecek kadar yakın olma imkanını yakalamış bulunuyoruz. İşte bu değil midir ki, Atatürk’ün gönlünden geçen güzellikler! 

Fakat, Kırgızistan ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin ilk on beş yıllık birikimi, Dil, Tarih ve Kültür köprülerinin oluşmasına sağlam bir zemin teşkil edebiliyor mu? İmkanlar hedefe uygun şekilde değerlendirilebilmiş midir? Bu sorular cevap istediği kadar ileriye yönelik yapılacak daha çok işin olduğuna da işaret eder. 

Büyük Nutuk’un Kırgız diline çevrilerek, okuyucuların dikkat ve takdirine sunulmuş olduğunu, Orta Asya halklarında millî şuurunun güçlenmesine katkı sağladığı kadar aynı eserin Kazak, Çin ve Rus dillerine çevrilmesine de öncülük ettiğini tekrar belirtmektende memnuniyet duyarım. Tam iki yıl süren çevirme işinde ve akabinde kitabın baskısına kadar süren gene iki yıllık zaman dilimi, benim için son derece zevk ve gurur verici olmanın yanı sıra çeşitli zorluklarla dolu olduğunu da belirtmek istiyorum. 

İlk önce Türk dünyası seçkin bilim adamları ve uzmanlardan oluşan ekibin hazırlamış olduğu Türk Dili Lehçeleri Sözlüğünün bu tür çeviri işleri için yetersiz kaldığına bizzat şahit oldum. Nutku çevirirken Kırgız dilinin lehçelerini, Tatar, Özbek, Kazak ve Fars dillerini belli derecede bilmiş olmamın çok yararlı olduğunu söyleyebilirim. Adı geçen sözlükten başka sık sık başvurduğum Özbek, Tatar, Kazak, Tajik dilleri sözlükleri olduğunu belirtmeliyim ki, daha 1992’de  yapılmış olan çalışmanın her geçen gün gelişen ve karşılıklı etkileşim sonucunda zenginleşen münasebetlerimizi yansıtmaya ve gereksinimleri karşılamaya uygun bir şekilde tekrar gözden geçirilmesi ve gerekirse yeni bir proje yapılarak olgunlaştırılması gerekli diye düşünüyorum. 

Eşzamanlı olarak Kırgız -Türk ve diğer dillerde aynı anlamı veren ve telaffuz edilen kelimelerin sözlüğü yapılmalı kanaatindeyim. Çünkü bir Kırgız evladı olarak Kadri Karaosmanoğlu’nun, Güntekin’in ve Halide Edip Adıvar’ın eserlerini okurken, dipnotlarda verilen çağdaş Türkçe kelimelerin anlamına bakmadan daha rahat anlayabilir isem, demek ki ortak dil oluşumu sadece mümkün değil, 
pek kolay demektir. Benim özel değil sırf ilgimi çektiği için derlemeye çalıştığım sırada Kırgız ve Türk dillerinde en sık kullanılan aynı anlam ve telaffuzlu 200’den fazla kelime bulmuştum. Eğer orta halli bir vatandaşın tüm gereksinimlerini karşılayabilecek kelime hazinesi yaklaşık 400 kelime olduğunu dikkate alırsak, günlük hayatta karşı karşıya gelen iki kardeş milletin temsilcilerinin pek rahat 
anlaşabileceği bir dilin oluşmasına asrın projesi olarak bakmaya da gerek kalmayabilir. 

Daha neler yapılmalı ve yapılabilir? En önemlisi, 1990’ların başında kardeşlerin birbiriyle büyük buluşmasından kaynaklanan o coşku ve heyecanı sürekli canlı tutmak için elverişli olan tüm imkanlar hedefe uygun bir şekilde değerlen dirilmelidir. Çağdaş dünya gidişatının özellikleri dikkatle incelenmeli, esas gayelere giden yolda akıllıca adapte edilmeli ve uyum sağlanmasına özen gösterilmeli. 

Halihazırda öne sürülen Büyük Avrasya Projesi ve Avrasya coğrafisine ilişkin üretilen diğer birçok Projeler, Atatürk’ün Avrasya anlayışına ne kadar uyar? 
Bu çok ciddi bir şekilde sorgulanmalı ve derinlemesine incelemeler, gerekirse kapsamlı araştırmalar yapılarak, Türk Dünyasının Yeni Dünya Düzeninin neresinde olacağına dair sağlam görüşlerin oluşmasına dikkat edilmelidir. 

Belirtilmesi gereken diğer bir husus, bahsedilen proje ve çalışmaların hazırlan ması ve hayata geçirilmesi konusunda yetişkin uzmanların yanında genç araştırmacıların da aktif bir rol alması uygun olabilir. Ne yazık ki, geçen dönem esnasında dil, tarih, kültür alanlarında uzmanlaşan ve birkaç lehçe ve yabancı dillerde rahat çalışabilecek kadro oluşturulamadı. On beş yıl boyunca birçok toplantılarda katılımcı ve tebliğ sunucu olagelen değerli bilim adamlarımızın da ne Türk dilinde, ne Kırgız, Kazak, Azeri, Özbek ve Türkmen dillerinde rahat konuşabildiğine ve bilimlik makaleler yayımladığına pek az rastlanmaktadır. 

İşbu sempozyumun verdiği imkanlardan istifade ederek, Türk Dünyası kavramının içeriğini canlı ve anlamlı tutmak yönündeki bazı düşüncelerimizi paylaşmak istemiştik. Bunlar, işin sadece bir kısmıdır. Çünkü, Atatürk’ün büyüklüğü, yaptıklarından çok, yapabileceklerinde yatıyordu. Kim bilir, Atatürk hayatta olsaydı, 1990’ların Dünyası nasıl olurdu? Dost ve kardeş ülkelerin işbirliği ne kadar güçlü ve verimli olabilirdi? Türk Dünyasının her evladının kalbinde ve aklında Atatürk, yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Çünkü O, geçmiş 
değil, gelecektir. Ben buna Nutku çevirirken inanmıştım, şimdi ise kitabı her defa okuduğumda daha çok inanıyorum. Atatürk’ü, Anadolu’nun dışında yaşayanlar sadece okuyarak anlayabilirler. Türkiyelilerin avantajı ise onun yapıtlarının arasında yaşayarak, anlama imkanına sahip olmasıdır. 

Atatürk’ün, ‘Bizim yaptıklarımız, hiç bir millete düşmanlık değildir. Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız! Ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız’diyen sözlerine atıfta bulunarak daha etkin, daha büyük adımlar atmalıyız. 


***

23 Şubat 2017 Perşembe

AVRASYADA YASANAN ENERJİ KAYNAKLI GERGİNLİKLER


AVRASYADA YASANAN ENERJİ KAYNAKLI GERGİNLİKLER,




Kemal AYDIN*1 
Doç. Dr., Kocaeli Universitesi, Email: kemal.aydin111@gmail.com 
ALPER PÜRMÜŞ*2 
**Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencisi 

Özet 

Avrasya konumu nedeniyle, tarih boyu, Ahamenidler, Yunanlılar, Romalılar, Partlar, Bizanslılar, Araplar, Moğollar, Osmanlılar, Persler, Ruslar gibi bölge imparatorlukları için bir savas alanı ola gelmistir. 20.y.y. geldiğimiz tarihlerde Kafkas halkları 1991 de genel olarak bağımsızlıklarını kazanmıslardır. Bu bağımsızlık kazançlarının getirisi olarakta karsılıklı etnik sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıslardır. Zira bu bölge, zengin petrol ve doğal gaz 
kaynakları ile enerji mücadelesinin yeni coğrafi mekânı niteliğini almıstır. 21.y.y. da ise sürdürülen enerji mücadelesini; jeopolitik, ekonomik ve güvenlik unsurlarının yer aldığı çok yönlü bir oyuna benzetmemiz mümkündür. Avrasya özelde ise Hazar Havzası, nüfuz mücadelesinin en sert geçtiği bölgelerin basında gelmektedir. Bu bağlamda yasanan savaslar ve çatısmalar yeni enerji rotaları tabanlı olacağı süphe götürmez bir gerçektir. 

Anahtar Kelimeler: Avrasya, Enerji Hatları, Abhazya, Çeçenistan, Karabağ, Hazar Havzası, 

Büyük Oyun 


1 Doç. Dr., Kocaeli Universitesi, Email: kemal.aydin111@gmail.com 
2 Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğrencisi 


Giriş 

SSCB döneminin bitmesinin ardından baslayan Rusya Federasyonu dönemi 
kaybedilen güce yeniden ulasmayı hedefleyerek yola çıkmıstır. Bu neticede Avrasya ve Orta Asya’da bulunan Bağımsızlığını Kazanan devletler üzerine belirlenen dıs politikanın ana mihenk taslarını Doğal Gaz, Petrol’ün olusturması kaçınılmaz gerçek halini almıstır. Ana düsünce bölgeden geçen boru hatlarını kendi kontrolü altında toplayarak Enerji rotalarına hükmetmek olmustur. Bu düsünce doğrultusunda uygulanan politikaların bölgedeki etnik çatısmaların ve istikrarsızlığın fitilini ateslediğini söylemek tabi ki yanlıs olmayacaktır. 
Bölge ülkelerini siyasi açıdan Rusya’ya bağımlı hale getiren bu politikaları yasanan örnekleri ile birlikte, analizlerimi aktarmaya çalıstım. 

Abhazya 

Bölgede var olduğu günden beridir, Avrupa ve Asya medeniyetleri ve Dslam ile 
Hristiyanlık dini arasından bir köprü olmustur. Bu köprünün getirdiği dezavantajın sonunda etnik savasların çoğuna ev sahipliği yapmıstır. SSCB’nin dağılması ile orataya çıkan bölgedeki devletler, etnik azınlıklar yeni kurulan Rusya açısından bir avantaj haline gelmistir. Rusya’nın yakın çevre politikasına iliskin belirsizlikleri orta Asya ve Kafkasya için istikrarsız bir bölge olma yolunu açmıstır. Rusya’nın Orta Asya, Hazar ve Kafkaslara iliskin genel yaklasımı ve politikaları bölgedeki etkinliğinin devamını temin ve bu bölgelere dısarıdan gelen güçlerin etkisini minimize etmeye yönelik olsa da, izlenen politikalar her zaman aynı tonda ve sertlikte olmamıstır.3 Özellikle bölgedeki petrol ve enerji sorunlarına yönelik olarak 1990’larda, biri basbakan Viktor Chernomirdin tarafından destek gören ve bölgedeki ticari aktörlerle isbirliğini öneren, diğeri de sorunlara karsı tek yanlı ve daha sert bir yaklasımı içeren ve ‘Monrovski Doktrini’4 olarak bilinen yaklasım olmak üzere, iki ayrı ve birbirine zıt yaklasımdan söz etmek gerekir.5Bu bağlamda Abhazya, Gürcistan karsısında 
desteklenebilecek bir yer almıstır. Rus savunma bakanlığınca Gürcistan-Abhazya gerilimi sürekli olarak artırılmıs ve neticesinde yasanan pek çok kanlı mücadele ile 26 Ağustos 2008 tarihinde ise Rusya Federasyonu Devlet Baskanı Dimitri Medvedev, Abhazya Devletinin bağımsızlığını tanıma kararını imzalayarak uluslararası tanınma sürecine baslatmıstır. Rusya’nın buradaki amacı belli bir etnik grubun bağımsızlığına ön ayak olmak değil aslında enerji hatlarının güvenliğini sağlamaktı. Bir diğer nokta ise Gürcistan’ı zayıflatarak Türkiye’nin ve Batının bölgedeki etkinliğini sınırlamaktır. Bu sayede alternatif bir rota olarak kendi bölgesini ortaya çıkarıp enerji geçisinin kontrolü sağlamıs olacaktır. Novoroski limanı koruyup Poti’deki petrol ihracatına yakın olmak Rusya’nın dıs politikadaki hedeflerinde yerini almıstır.6 

Çeçenistan 

Tarih boyunca Rus çarlığı ile savas halinde olmus çeçen-inguslar süre gelen 
savaslarını ve inatçı tavırlarını 20.y.y.-21.y.y. da devam ettirmeyi basarmıslardır. Süphesiz ki Rusya’nın Çeçenistan isgalinin en büyük sebebi Bakü’den gelen, Grozni’den geçen Tikhoretsk’e ulasan boru hattını kontrol altına alarak zengin enerji yataklarının bir nevi sahibi olmaktır.7 

Bölge stratejik açıdan boru hatları yani enerji nakli için tam bir geçis güzergâhıdır. Buda bölgede oynan oyunun büyüklüğüne önemi aynı ölçüde artırmaktadır. Bunun yanında zengin yeraltı kaynakları da bu ülke için ayrı bir önem arz etmektedir. Dudayev döneminde (1991-1994 arası), Çeçenistan Moskova’dan ihraç vizesi almak için isbirliği yaparak, Bakü’den Grozniye milyarca dolar ham petrole ihraç olanağı sağlamıstır. Çeçenistan Bu bağlamda konuyu ele aldığımızda Rus Dıs Politikasında uzun müddet hat safhada öneme sahip olmustur. 8 Rusya'nın Çeçenistan'a karsı ilk yaklasımları, Azerbaycan ve Gürcistan'da izlediği yolun benzeri olmustur. Rus yanlısı Çeçen muhalefet kullanılarak Cavhar Dudayev yönetiminin tasfiye edilmesi denenmistir. Fakat Rus destekli muhalefetin baslattığı iç savas, Dudayev'in zaferiyle sonuçlanmıstır. Bu sonuç karsısında Yeltsin Rus ordusunun 1994 
tarihiyle Çeçenistan harekatını baslatmıstır.9 Grozni yerle bir edildi 30 bin kisi öldü. 300 binden fazla kisi mülteci durumuna düsmüstür. Ateskesler ile sürüp giden savas 1996 yılında imzalanan Hasavyurt Antlasması ile bitirilmistir.10 

Günümüzde Ramazan Kadirov Resmi olarak Cumhurbaskanlığı sıfatını üstlenmekte olduğu Çeçenistan’ın Rus yanlısı bir politika izlediğini söylemek pekte yanlıs olmaz bu anlamda Rusya için ayrılıkçı gruplar direnislerine devam etseler de Rusya çıkarı doğrultusunda kararlı harekâtının sonuçlarını aldığını söylemek mümkündür.11 

Karabağ Sorunu 

Karabağ bölgesi, Hazar petrolünün Türkiye’ye ulasmasında stratejik bir konumda bulunmaktadır. 1921 de Azerbaycan iradesine bırakılan yönetimi Ermeniler ve Rusya için hosnutsuzluğa neden olmustur12 . Nihayetinde 1988 de alevlenen bu hosnutsuzluk 1992 de savasa dönüsmüstür. Dönemde bu çatısmaların Ermenistan tarafından Ermenilerin yürütüğü bir çatısma olduğu ileri sürülse de zamanla açıklamaların ortaya çıkmasıyla Rus destekli bir 
toprak isgali olduğu ortaya konusmustur13. Bu savas neticesinde Azerbaycan topraklarının 5 te 1 i ölçüsünde isgale uğrasmıs ve büyük bir insanlık dramı olarak hocalı katliamı yasanmıstır. 1 milyon Azerbaycan vatandası da mülteci durumuna düsmüstür.14 1995’teki Barıs görüsmelerinden sonuç alınamamıstır. Bu duruma bağlı olarak dönemin BM Genel Sekreteri Butros GALD, sorunla ilgili olarak biz özel temsilci bölgeye göndermistir. Genel anlamda sorunu ele alacak olursak ne yazık ki karsılasılan ana baslık Rusya’nın Kafkasya’yı zayıflatması, istikrarsızlığın devamı ve petrol rotalarının somutlasmasının önlenmesi 
olacaktır. Rusya, ABD, Türkiye, Fransa, Dsveç, Dtalya’dan olusan Minsk grubu sorunu çözmek için görevlendirilmis olsa da sınırlı bir basarı elde edebilmistir. Öte yandan Rusya’nın anlasılmaz tutumu AGDT’i basarısız kılmıstır.15 Bu sonucun alınmasında baskı altında kalan Karabağında payı vardır. Petrol’ün tasınması konusunda Türkiye güzergâhının izlenmesi esas alınan rotalar içinde en ekonomik olanı, Ermenistan üzerinden geçecek rotadır. Ancak Karabağ bölgesinin hala isgal altında olması Azerbaycan’ın böyle bir seçeneğe sıcak 
bakmasını mümkün kılmamaktadır. Bu anlamda Azerbaycan’ın içinde olduğu durum (Bakü-Tiftis-Ceyhan) rotasının uzunluğunun yaklasık olarak 300 km daha uzamasına neden olmustur.16 

Azerbaycan-Türkmenistan Gerginliği 

Hazar denizinin kıyıdas iki ülkesi olan Azerbaycan ve Türkmenistan arasında enerji kaynakları tabanlı yasanan bu sorun Serdar/Kepez olarak bilinmektedir. Azerbaycan’ın “Kepez” ve Türkmenistan’ın ise “Serdar” olarak adlandırdığı zengin petrol yatakları bu iki ülke arasında iliskileri kopma noktasına getirmistir.17 Bu sorun 2001 yılında Türkmenistan’ın Azerbaycan’daki büyükelçiliğini kapatmasına neden oldu.18 Temmuz 1997’de Rus sirketleri 
Rosneft ve Lukoil ile Azerbaycan arasında imzalanan Kepez yatağını kapsayan anlasma Türkmenistan’ın tepkisini çekmis, Askabat, yatağın kendi sularında bulunduğunu ve Türkmenistan’ın malı olduğunu belirtmistir. Türkmenistan Hazar’ın statüsünün belirlenmeden yapılacak anlasmaların geçersiz olacağını savunmustur ve bu konuda gerekirse BM ve Uluslararası Mahkemelere konuyu tasıyacağını belirtmistir.19 Diğer bir yandan bu konudaki Türkmenistan’ın isteğini artıran bir neden ise Türkiye pazarıdır, Türkmenistan doğal gazının 
Türkiye üzerinden batı pazarlarına ulastıracak olan Trans-Hazar boru Hattı konusunda tartısmaların temelini atmıstır. Bu anlamda yasanan bu tartısma Azerbaycan ile fikir birliğine varılamadığı için ne yazık ki rafa kaldırılmıstır. Bu doğal gaz açığını ise Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattı projesi karsılayacaktır, tabii ki bu durum Türkmenistan açısından hiçte hos karsılanmamıstır. Bölge hakkındaki sonuca gelirsek Kepez yatağının kıyıdas ülkelerin ortak isletimine karar verilirse her iki ülkede 30 milyar doların üzerinde gelir elde edecektir20 . 
Rusya ve Kazakistan soruna taraf olmamayı seçmistir ve sorunun taraf devlet arasında çözülmesini vurgulamaktadırlar. 

Boğazların Güvenliği 

Buraya kadar bahsettiğim Kafkasya’dan ve Orta Asya’dan gelen petrolün Karadeniz limanlarına ulastırılıp oradan Uluslararası Pazara sevki bölgelerde yasanan istikrarsızlıklar ve geçis güzergâhlarındaki tehtidler nedeniyle Türkiye’nin her geçen gün kaygıları artmaktadır.21 

Türk boğazları geçislerdeki düzeni sağlamak için kullanılan “Boğazlar Rejimi”, 1938 Montrö boğazlar sözlesmesiyle belirlenmistir. Açıkça ortadadır ki günümüz beklentilerini karsılayamayacak bir sözlesmedir. Antlasmayı imzalayan devletlerin bir kısmı günümüzde yoktur ve son yıllarda devletlerin de yaklasımlarında farklılıklar yasanması söz konusudur.22  1938’den bu yana Gemilerdeki ebat ve tonajlarda değismistir. Bugün gemilerin hacmi ve 
boyu artmıstır bunun yanında o yıldan bu yana olan tarihsel süreçte boğazdan geçen tanker sayısı da hayli artmıstır. Montrö sözlesmesi, bütün gemiler için serbest geçis hakkı tanısa da, bugün bu sayıdaki artıs ve çoğunun petrol tankeri olması, Süveys kanalının üç katı sayıya sonuç bazında ulasılmasını sağlamıstır. 
sayısı da hayli artmıstır. Montrö sözlesmesi, bütün gemiler için serbest geçis hakkı tanısa da, bugün bu sayıdaki artıs ve çoğunun petrol tankeri olması, Süveys kanalının üç katı sayıya sonuç bazında ulasılmasını sağlamıstır. 


Tablo 1: 1938-2000 Yılları Arasında Türk Boğazlarındaki Gemi Trafiği23 

Gemi trafiğinin bu denli artması ve tasınan yüklerdeki çesitlilik Türkiye’nin kaygısını artırmıstır, bu anlamda olan çesitli kazalar boğazları ve Dstanbul’un tarihi dokusunu tehtid eder duruma geldiğinde Türkiye 1 Temmuz 1994’te bu konuda Boğazlar Tüzüğü Düzenlemesini getirmistir. Bu sekilde boğaz trafiğini kontrol altına almaya çalısan Türkiye aynı zamanda çesitli sistemlerle de bu güvenlik arzusunu pekistirmeye çalısmıstır. Örnek olarak boğazların güvenliği ile ilgili olarak otomatik tanımlama sistemleri, Uzak mesafeden gemilerin tanımlanması ve izlenmesi(LRIT) kurularak çesitli seyir güvenliği önlemleri 
alınmıs24 . Radar istasyonu projesinde çesitli aksaklıklar yasansa da seyir güvenliği için saydığım önlemlerin alınması Türkiye’nin bu konuda ciddi tutumunu göstermektedir. 

Türkiye’nin Kaygıları 

Her ülke yönetimi toplumu için kesintisiz, güvenilir ve temiz enerjiyi ülkesi için ucuz bir yolla elde etmek ister. Bu bağlamda Türkiye’de bu örnek içinde yer alabilecek bir ülkedir nitekim yukarda bahsettiğim uzlasmazlıklar hem bahsedilen ülke topraklarında hem de bölgede bir istikrarsızlık olduğunu göstermektedir. Türkiye açısından kesintisiz ve enerjinin güvenirliği büyük bir önem arz etmektedir. Avrasya bölgesindeki çatısmalar, isgaller buradan 
tasınabilecek enerjinin hem kesintisizliğine olan güvensizliği hem de maliyetini oldukça artırmaktadır. Rusya, söz konusu bağımsız devletler üzerinde oldukça büyük bir stratejik üstünlük sağlamaktadır ve bunun da en önemli nedeni söz konusu devletler için petrol ve doğal gaz kaynaklarını uluslararası pazara aktarmak için Rusya rotasını izlemeleridir. Nitekim bu yol Rusya’nın yakın çevre politikasını uygulamaya koymasını sağlıyor. Bu anlamda izlediği politikalar birçok etnik grup arasındaki çatısmaları artırmaktadır neticesinde Gürcistan-Abhazya-G.Osetya gerginliği bunun bir neticesidir25 . Örneklerime Çeçenistan’da 
yasanan dram ve Karabağ sorunu olarak ta devam edebilirim. Türkiye’nin kaygıları tabii ki de bölgede yasanan istikrarsızlıkların doğurduğu sonuçlardır bu sonuçların getirisi olarak Kafkasya’da Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan kutuplasmasından bahsetmek pek tabii mümkündür. Bu istikrarsızlık karsısında Türkiye çesitli girisimlerde bulunsa da Rusya bölgede kendisini frenleme çabası olarak görmüs ve tatbikine hiç zaman müsaade etmemistir26 . 

Sonuç 

Doğal gaz ve Petrol 21.y.y. da geçmiste olduğu gibi önemini en üst seviyede 
korumaktadır ve anlamda savasların ve çatısmaların bu konuyu ana baslık yapacağı kaçınılmaz bir gerçektir. 

Orta doğu ve Sibirya’dan sonra Hazar havzası enerji bazında üçüncülüğü 
göğüslemektedir. Bu durum güçlü devletlerin ve büyük petrol sirketlerinin de istahını kabartmasına neden olmaktadır. Hazardaki hidrokarbon kaynakları günümüz taleplerini en üst düzeyde karşılamaya hazırdır nitekim bu durum bölgedeki istikrarsızlığında temelini oluşturmaktadır. 

Avrasya bölgesini ele aldığımızda genel anlamda jeopolitik konumu taban alındığında bu enerji yatakları çatısmaların temelini olusturmaktadır. Türkiye Rusya ve İran doğal gazına bağımlılığını azaltmak için Türkmenistan’ın doğal gazını, Azerbaycan’ın doğal gazını ve geçmisten gelen kültürel yakınlığı ve tarih bütünlüğünü temel alarak Türkiye’ye getirmesi gerekmektedir. Bunu yaparken enerji aktarımının ucuz, güvenli ve istikrarlı olmasını temel almalıdır bu anlamda Türkiye’nin bölgede yasanan etnik çatısmalara ve oynanan büyük oyunlara kayıtsız kalmaması yapması gereken en önemli unsurdur. Bu bağlamda uluslar arası örgütleri ve ulus üstü yapıları bölgeyi yönlendirmesi geçmiste olduğu gibi takipsiz kalarak sonuç alınmamasına engel olması gerekmektedir. Türkiye’nin suan ki bölgeye yönelik politikaları yetersizdir. Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya’da daha aktif olmalı ve bölgede yeni kazanımlar elde etmelidir. Geçmisteki Tarihsel kültürel bağları bu politikalardaki temeli sağlıyıcağı süphe götürmez bi gerçektir. Önemli bir enerji pazarı ve transit ülke olan Türkiye’nin bu bölgelere ve olaylara seyirci kalması beklenmemelidir. Çünkü Türkiye’nin geleceğine Avrasya’daki enerji kaynakları büyük oranda yön verecektir. 

DİPNOTLAR;


3 Lena Jonson, Russia and Central Asia: A Web of Relations, Central Asian and Caucasian Prospects, (CACP) 
Papers, (London: the Royal Institute of International Affairs, 1998), s. 60. 
4 David Sinker, “The Management of a Transboundary Energy Resource”, içinde Bulent Gokay (ed.) The 
Politics of Caspian Oil, (New York: Palgrave, 2001), s. 54. 
5 Rosemarie Forsythe, The Politics of Oil in the Caucasus: Prospects for Oil Exploitation and Export in the 
Caspian Basin, Adelphi Paper, No 300, University Oxford Press, 1996, s. 15-16. 
6 Didem EKİNCİ “ÇATISAN KÜRESEL GÜÇLER VE KARADENİZ GÜVENLİĞİ: ABHAZYA ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME” Karadeniz Arastırmaları, Kıs. 2014, Sayı 40, S.1-16 
7 Ufuk Tavkul, Kafkasya’nın Jeopolitik Konumu Dçerisinde Rusya Açısından Çeçenistan’ın Stratejik Önemi, Kök Arastırmalar, Güz 1999, s.24 
8 Hasan Kanpolat, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savası”, Avrasya Dosyası, c.6, s.4, Kıs 2001, s.167 
9 Dr. Gamze Güngörmüs Kona,” Rusya Federasyonu ve Kafkasya”, 26-27 Ocak 2005, 
http://gamzegungormuskona.blogspot.com.tr/2007/08/harp-akademileri-komutanlstratejik.
html,(E.T.:28.08.2014),syf.1. 
10 Müktedir ilhan,”Çeçenistan’da Bitmeyen Cihad”,21 Aralık 2006, 
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2006/12/21/2542.shtml,(E.T.:28.08.2014),Syf.1. 
11 Yusuf Ensar,”Çeçenistan’da Kadirov’un Yalanları ve Cihad Gerçekleri”,24 Ağustos 2007, 
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/08/24/3564.shtml, (E.T.:28.08.2014),Syf. 1. 
12 Doç. Dr. Besir Mustafayev, “SOVYETLER DÖNEMDNDE RUSYA’NIN DAĞLIK KARABAĞ 
POLDTDKASI”, Karadeniz Arastırmaları, Güz 2013 , Sayı 39 , s.56 
13 Doç. Dr. Besir Mustafayev, a.g.m.,S.60. 
14 Prof. Dr. Aygün ATTAR (Hasimzâde),Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti,ANKARA, 
AKDTYK Atatürk Arastırma Merkezi,2005, Syf. 120-121 
15 Prof.Dr. Aygün ATTAR (Hasimzâde),a.g.e , s.143 
16 Doç.Dr. Besir Mustafayev, a.g.m. , S.63 
17 Sinan Oğan, “Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü”, 
http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu,  E.T. : 29.08.2014 
18 Cavid VELİYEV, Askabat Bakü yakınlasması,
http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-t2379.0.html;wap2, Erisim  Tarihi: 29.08.2014 
19 Veliyev, a.g.m., http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-t2379.0.html;wap2, Erisim Tarihi: 29.08.2014 
20 Sinan Oğan, a.g.m., http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu,  E.t.:29.08.2014 
21 SEVER,Aysegül, “Türkiye-Rusya Federasyonu iliskilerinde çatısma,rekabet ve isbirliği”, Avrasya Dosyası, 
Cilt 7, Sayı 3, Sonbahar 2001, s.242. 
22 SEVER,Aysegül, a.g.e, s.242 
23 Hakan Emanet, Deniz Hakimiyetinden Dünya Hakimiyetine Giden Yolda Türk Boğazları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, istanbul, 2003, s.117, Tablo 1 
24 Oktay Kılıç, “Türkiye’de Deniz Trafiğini izlemeye dair sistemler”,T.C. Ulastırma Denizcilik ve Haberlesme Bakanlığı Bilgilendirme Kitapçığı,s.2 
25 Ahmet ÖZTÜRK,” Rusya-Gürcistan Krizi: Yerel Bir Çatışma, Küresel Yansımalar”,  Cilt:4, Sayı: 7, ss. 1-27, 2009 . 
26 Sinan OĞAN,”Tarihi Adım”,16 Eylül 2009, 
http://archive-org.com/page/4104785/2014-0610/
http://www.turksam.org/tr/makale-detay/747-tarihi-adim, (E.T. :30.08.2014), S.1. 


KAYNAKÇA 

Ahmet ÖZTÜRK,”Rusya-Gürcistan Krizi: Yerel Bir Çatısma, Küresel Yansımalar”, 
Cilt:4, Sayı: 7, ss. 1-27, 2009. 
Cavid VELDYEV, Askabat-Bakü yakınlasması, 
http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-t2379.0.html;wap2, Erisim Tarihi: 29.08.2014 
David Sinker, “The Management of a Transboundary Energy Resource”, içinde Bulent Gokay (ed.) The Politics of Caspian Oil, (New York: Palgrave, 2001), s. 54. 
Didem EKDNCD “ÇATISAN KÜRESEL GÜÇLER VE KARADENDZ GÜVENLDĞD: 
ABHAZYA ÜZERDNE BDR DEĞERLENDDRME” Karadeniz Arastırmaları, Kıs. 2014, Sayı 40, S.1-16 
Doç. Dr. Besir Mustafayev, “SOVYETLER DÖNEMDNDE RUSYA’NIN DAĞLIK 
KARABAĞ POLDTDKASI”, Karadeniz Arastırmaları, Güz 2013 , Sayı 39 , s.56 
Dr. Gamze Güngörmüs Kona,” Rusya Federasyonu ve Kafkasya”, 26-27 Ocak 2005, 
http://gamzegungormuskona.blogspot.com.tr/2007/08/harp-akademileri-komutanl-stratejik.html,(E.T.:28.08.2014),syf.1. 
Hakan Emanet, Deniz Hakimiyetinden Dünya Hakimiyetine Giden Yolda Türk 
Boğazları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Dstanbul, 2003, s.117, Tablo 1 
Hasan Kanpolat, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savası”, Avrasya Dosyası, c.6, s.4, Kıs 2001, s.167 
Lena Jonson, Russia and Central Asia: A Web of Relations, Central Asian and 
Caucasian Prospects, (CACP) Papers, (London: the Royal Institute of International Affairs, 1998), s. 60. 
Müktedir ilhan,”Çeçenistan’da Bitmeyen Cihad”,21 Aralık 2006, 
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2006/12/21/2542.shtml,(E.T.:28.08.2014),Syf.1. 
Oktay Kılıç, “Türkiye’de Deniz Trafiğini izlemeye dair sistemler”,T.C. Ulastırma 
Denizcilik ve Haberlesme Bakanlığı Bilgilendirme Kitapçığı,s.2 
Prof. Dr. Aygün ATTAR (Hasimzâde),Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve 
Ermeni Siyaseti,ANKARA, AKDTYK Atatürk Arastırma Merkezi,2005, Syf. 120-121 
Rosemarie Forsythe, The Politics of Oil in the Caucasus: Prospects for Oil 
Exploitation and Export in the Caspian Basin, Adelphi Paper, No 300, University Oxford Press, 1996, s. 15-16. 
SEVER, Aysegül, “Türkiye-Rusya Federasyonu iliskilerinde çatısma,rekabet ve 
isbirliği”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı 3, Sonbahar 2001, s.242. 
Sinan Oğan, “Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü”, 
http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu, E.T. : 29.08.2014 
Sinan OĞAN,”Tarihi Adım”,16 Eylül 2009, http://archive-
org.com/page/4104785/2014-06-10/http://www.turksam.org/tr/makale-detay/747-tarihi-adim,, (E.T. :30.08.2014), S.1. 
Ufuk Tavkul, Kafkasya’nın Jeopolitik Konumu Dçerisinde Rusya Açısından 
Çeçenistan’ın Stratejik Önemi, Kök Arastırmalar, Güz 1999, s.24 
Veliyev,a.g.m., http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-
t2379.0.html;wap2, Erisim Tarihi: 29.08.2014 
Yusuf Ensar, ”Çeçenistan’da Kadirov’un Yalanları ve Cihad Gerçekleri”, 24 Ağustos 2007, http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/08/24/3564.shtml, (E.T.:28.08.2014), Syf. 1. 




*** 

25 Ocak 2017 Çarşamba

Avrasya’da Yeni Bir Güç mü?


Avrasya’da Yeni Bir Güç mü?

Yazar: 
Merve Suna Özel
Mustafa Aytekin


Sovyetler Birliği'nin daha önce içerisinde olan çeşitli cumhuriyetler bağımsızlıklarını kazanmış ve kısa süre içerisinde Washington'un nüfuz etme politikasının hedefi haline gelmişlerdir. Dağılmanın ardından liberal ekonomiye geçiş sürecinin krizleri ile mücadele eden ve Batı ile işbirliği arayışında olan Yeltsin liderliğindeki Rusya, 1990'ların başında ABD'nin Avrasya politikalarına karşı genellikle bekle ve gör politikası takip etmiştir. Avrasya olarak kabul edilen bölge içerisindeki hem Orta Asya hem de Kafkasya ülkelerini kapsayan coğrafya sadece ABD'nin değil ucuz ve güvenilir enerji kaynakları arayışında olan Avrupa devletlerinin de ilgi alanına girmiştir. Bu bağlamda Batılı devletler bölge devletleri ile ikili ilişkiler gerçekleştirmiş ve Avrasya ülkelerinin bağımsızlıklarını takiben pek çoğu ile "Ortak İşbirliği Anlaşmaları[1]" imzalamışlardır.
Boris Yeltsin'in 31 Aralık 1999'da istifası ve yerine Vladimir Putin'i vekil Devlet başkanı olarak göstermesinden sonra Mart 2000'de yapılan seçimlerde Devlet Başkanı seçilen Vladimir Putin ile birlikte Rusya gerek iç politikada gerekse dış politikada ağırlığını daha fazla hissettirmeye başladı. Putin 1999'da yaptığı "Rusya Bin Yılın Eşiğinde" adlı konuşmasının sonunda "Son 200–300 yıldır ilk kez, Rusya, dünya devletleri arasında ikinci, hatta üçüncü lige düşme tehdidiyle karşıkarşıyadır. Bu tehdidi yok etmek için zamanımız kalmadı. Ulusun tüm entelektüel, fiziksel ve ahlaki güçlerini zorlamalıyız. Koordineli, yaratıcıçalışmaya ihtiyacımız var. Bunu kimse bizim için yapmaz. Her şey bize, sadece bize dayanmaktadır"ifade etmiştir[2].. Başkan Putin böylece iç ve dış politikada takip edilecek hedefleri de net bir şekilde ortaya koymuştur

Putin'in devlet başkanlığı ile birlikte Rusya, Orta Asya ülkeleri ile olan ilişkilerine ağırlık vermeye başlamış, bölge içerisinde ekonomik, askeri ve siyasi örgütlenmeler aracılığı ile ABD'nin başını çektiği tek kutu
plu sistemden kurtulmak için ikinci bir kutup yaratmayı amaçlamıştır.[3]'[4]AB ülkeleri ve ABD bölgede güçlenmeye başlayan Rus etkisine karşı bölge devletleri ile yeni siyasi ve ekonomik işbirliği arayışlarına başlamışlardır. Böylece AB, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirme adına "Doğu Ortaklığı Zirvesi[5]" faaliyetlerini başlatmıştır. Enerji bağlamında Rusya'ya karşı alternatif yollardan enerji ihtiyacını karşılama adına AB ülkeleri, Nabucco[6] ve Trans Hazar[7] projeleri ile Rusya'ya olan bağımlılıklarını azaltmakla birlikte, bölge ülkeleri ile de ilişkilerini sağlamlaştırmak istemişlerdir.

ABD de, mali yardımlar ile bölge devletlerini kendine bağlı kılmayı amaçlamıştır. Bölge ile ilgili hedeflerini gerçekleştirmek için ABD ekonomik desteklere ağırlık vermiş, demokrasi, askeri işbirliği programları ve enerji kaynaklarının geliştirilmesi alanlarında 1990'larınbaşından itibaren bölgede nüfuz alanını arttırmaya çalışmıştır[8]. Başkan Bush yönetimindeki yeni muhafazakâr Washington idaresi, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından teröre karşı mücadele amacıyla Afganistan'a müdahale yoluna gitmiş, bunun içinde Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından pek çok uluslararası ilişkiler uzmanının tahmin ettiği ve tavsiye ettiği üzere Orta Asya devletlerine askeri anlamda yerleşme fırsatını yakalamıştır[9]

Günümüzde Orta Asya bölgesinde yeni bir değişim süreci yaşanmaktadır. 2012'de yapılacak olan Rusya Devlet Başkanlığı seçiminde en güçlü aday olan Başbakan Putin'in ilan ettiği "Avrasya Birliği" bölgede AB'ye alternatif[10] bir yapılanma ortaya koymaktadır. Bu nedenle ABD ve AB 'ye karşı Rusya ve Avrasya Birliği'nin oluşum süreci ve aşamaları bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.


Putin'in Avrasya Birliği


Vladimir Putin, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasını, 20. yüzyılın en büyük faciası şeklinde yorumlamıştır.[11] Birinci ve ikinci başkanlık döneminde Rus bürokrasisini tekrar örgütleyen, merkezkaç eğilimleri şiddetle ezen, oligarkların gücünü kıran Putin'in iktidara gelmesinden sonra geçen yıllar içinde petrol fiyatlarının sürekli yükselmesi neticesinde KGB kökenli genç devlet başkanı seçimlerde halkın desteğini kazanmıştır. Özellikle Rus köylüsü kendisine kaynak aktaran Putin'i, seçimlerde etkin bir şekilde destekleme eğilimi göstermiştir.

2008'de ikinci devlet başkanlığı sona eren ve Başbakan olarak Rusya'nın iç ve dış politikasında aktif rol alan Putin, Rusya'yı yeniden büyük bir güç haline getirmek için üçüncü kez devlet başkanlığına aday olduğunu açıklamıştır. Rusya'yı dış politikada daha da güçlendirmek ve Rus nüfuz alanını daha da genişletmeyi Putin, devlet başkanı olmadan çalışmalara başlamıştır[12].Bu anlamda ilk icraatı olarak "Avrasya Birliği" fikrini İzvestia gazetesinde yayımlanan makalesiyle açıklamıştır. Putin, Avrasya Birliğini; Asya- Pasifik ve Avrupa Birliği bölgesinde güçlü bağlar kuracak uluslar üstü bir model olarak nitelendirerek, Avrasya Birliği'nin oluşumunda, Büyük Avrupa'nın özgürlük, demokrasi ve piyasa yasalarını temel alacaklarını açıklamıştır[13]. Ayrıca Başbakan Putin, Avrasya Birliği'ne eski Sovyet Cumhuriyetlerini davet etmekle birlikte diğer ülke ve bölgelere de açık bir birlik olduğunu belirtmiştir.

Avrasya Birliği içerisinde, Orta Asya Enerji yollarının Avrupa'ya ulaşmasındaki alternatif yol olan Türkiye'nin yer alması gerektiği vurgulanmıştır. Stanislav Tarasov, " Türkiye Rusya ile Ticari-Ekonomik ilişkileri aktif olarak geliştiriyor. İki ülke arasındaki mal mübadelesinin 2015 yılına doğru 100–150 milyar dolara çıkması bekleniyor. İki ülke arasında vize zorunluluğu kaldırıldı. Türkiye aynı zamanda diğer eski Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkileri geliştiriyor. Boru hatları haritasına bir göz atarsak Türkiye'nin gerçekte Avrasya Enerji sistemine entegre olduğunu görürüz. Türkiye bölgedeki güç merkezleri sisteminde kendi çıkarlarını koruyan bağımsız bir bölgesel oyuncudur. Bunun için Türkiye, Rusya ve Avrasya Ekonomik Birliğinin diğer üyeleri ile birlikte güçlü bir Avrasya stratejik ekonomik oluşumunu meydana getirmede çok büyük rol oynayabilecek[14]açıklamalarında bulunarak, Türkiye'nin de birliğe bir şekilde dâhil olmasını istediklerini açıkça belirtmiştir.

Bunun yanı sıra Avrasya Birliğine olumsuz tepkiler de mevcuttur. Gürcistan birliğe katılmayacağını ilk duyuran ülke olmuştur. Gürcistan Dışişleri Bakan Grigol Vaşadze, ''Gürcistan'ın tutumu nettir, tüm egemen devletler siyasi ve ekonomik kuruluş veya birlik oluşturma hakkına sahiptir. Ancak ister BDT ülkeleri arasında imzalanan serbest ticaretanlaşmasıolsun, isterse de Avrasya Birliği olsun, Rusya Federasyonu himayesinde kurulan herhangi bir kuruluş ya da birliğe Gürcistan'ın katılmaya ne arzusu ne de planı vardır [15].'' şeklinde Gürcistan'ın Avrasya Birliği'ne yönelik politikasını açıklamıştır


Avrasya Birliği'nin Oluşumunda Ekonomik Adımlar


Avrasya Birliği'nin temelini oluşturabilecek alt yapı Rusya, Kazakistan ve Beyaz Rusya'yı kapsayan Gümrük Birliği anlaşmasıdır. 6 Ekim 2007'de Rusya, Kazakistan ve Beyaz Rusya yetkilileri, Gümrük Birliği'nin kuruluşunu kararlaştırmış ve Temmuz 2010 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir[16]. Gümrük Birliği komisyonları konusundaki proje Almatı'da Avrasya Ekonomik Topluluğunun uluslararası konseyinde alınan kararla 1 Ocak 2012'den itibaren Gümrük Birliği ülkeleri arasında ticaret, para ve işçi dolaşımının serbest olacağı belirlenmiştir[17]. Rusya Başbakanı Putin ilk olarak Gümrük Birliğine Ukrayna, Kırgızistan ve Tacikistan'ı da davet etmiştir. Ukrayna'nın Gümrük birliğine dâhil olması durumunda Avrupa fiyatından aldığı doğalgazı Rusya iç piyasa fiyatlarından alacağını ve yıllık 9 milyar dolar kazanç sağlayacağını söylemiştir[18]. Ancak Ukrayna Gümrük Birliğine dâhil olması halinde AB ile Ukrayna arasında devam ettirdiği ilişkinin çelişeceği nedeni ile Gümrük Birliği dışında kalma kararı almış ve Rusya tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir[19].

Rusya ve Kazakistan, Avrasya Birliği'ne Kırgızistan'ın girmesini sağlamak için ekonomik ve askeri destekleme programları oluşturulmuştur. Rusya Acil Durumlar Bakanlığının 3 milyon dolarlık yardım programı çerçevesinde Kırgızistan'a insani yardımlarda bulunmuştur[20]. Kırgızistan Başbakanı Almasbek Atambayev, Rusya'nın en kötü günlerinde kendilerine destek olduğunu belirterek, "Dostluğumuzun değerini bilmeliyiz. Dostluk bağlarımızı geliştirerek kökleştirmeliyiz. Sadece birlik içinde olursak başarırız ve kalkınırız. Rusya Kırgızistan'ı desteklemek amacıyla son bir yılda 25 milyon dolar yardımda bulunmuştur" yönündeki açıklamada bulunmuştur[21]. Kazakistan ise Kırgızistan ile siyasi ilişkileri geliştirerek iki ülke arasında parlamenterler birbirlerine ziyaretlerde bulunmuştur. Kırgızistan parlamentosu Kazakistan devlet başkanını Nursultan Nazarbayev'i Nobel Barış ödülüne aday göstermiş ve Orta Asya'nın lideri olarak değerlendirmişlerdir[22].

Kazakistan, Kırgız ekonomisinin doğalgazda Özbekistan'a bağımlılığını azaltmak için, Özbekistan'ın bin metre küpünü 280 dolardan sattığı doğal gazı Kazakistan bin metre küpünü 195 dolara satarak Kırgız ekonomisine destek olmaktadır[23]. Böylece Kırgızistan'ın doğalgaz alanında Özbekistan'a olan bağımlılığı azaltılmıştır. Rusya ve Kazakistan, Tacikistan'ın birliğe girmesini sağlamak amacıyla ekonomik ve insani yardımlar programına Tacikistan'ı da dâhil etmişler ve her yıl düzenli yardım etmeye başlamışlardı[24].

Avrasya Birliği'nin ekonomik politikaları bölgedeki devletlerin tamamını kapsamaktadır. Avrasya Ekonomik Birliği üyesi ülkeleri hatta tarafsız devlet olan Türkmenistan[25] bile dış politikalarında önceliğinin Rusya olduğunu açıklamışlardır[26] Putin, İzvestia gazetesinde yayımlanan makalesinde; Avrasya Birliği'nin ekonomik yönünden ve üye devletlere ekonomik kazanımlarından bahsederek bölge devletlerini Avrasya Birliğine davet etmiştir[27]. Avrasya Birliği, bölgede AB'ye benzer bir sistem oturtarak ekonomik yönü ağır basan bir sistem olma ihtimalini taşımaktadır.


Avrasya Birliği'nin Oluşumunda Askeri Adımlar


Rusya, NATO'nun yürüttüğü Füze Kalkanı Savunma Sistemi Programın karşı Avrasya bölgesinde kendi askeri birliğini kurmak için adımlar atmaya başlamıştır. Rusya ile füze savunma sistemi konusunda anlaşamayan ABD ve NATO ülkeleri her fırsatta sistemin Rusya'ya karşı olmadığını dile getirmişlerdir[28]. Buna karşın Rusya her fırsatta füze savunma sisteminin kendisine karşı olmadığına dair garanti istemektedir. Nitekim 2011 Ekim ayı içerisinde Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov 'Avrupa füze savunma sistemi konusunda danışmalara devam edeceğiz. Ama bunun bize karşı olmamasına dair somut yasal garanti verilmeden her hangi bir ortak çalışma için imkânı görmüyorum' açıklamasında bulunmuştur[29].

Rusya Başbakanı Putin "Avrasya Birliği"ni ilan etmesinden çok önce Moskova, bölge devletleri ile askeri tatbikatlar yapmaya ve çeşitli ortaklıklar kurmaya başlamıştır. Bu anlamda Rusya 2011 Eylül ortalarında Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın topraklarında "Tsentr–2011[30]" adlı stratejik tatbikatlarına başlamış[31] ayrıca yeni nesil kıtalararası balistik füze denemeleri de yapmıştır[32].

Orta Asya ülkeleri de kendi aralarında askeri işbirliği içerisine girmiştir. Eylül 2011'de Kazakistan taraf olacak üçüncü bir devlete verilmemek ve OrtaAsya'da güvenliğin sağlanılmasında kullanılmak şartıyla, KazakistanSavunma Bakanlığı kanalıyla Kırgızistan'a yaklaşık 3 milyonDolardeğerinde değişik türde askeri mühimmat desteği sağlayacağını bildirmişti.[33] Buna ilave olarak Eylül 2011'de Rusya Devlet Başkanı Medvedev Tacikistan Devlet Başkanı İmamali Rahman ile bir araya gelerek Tacikistan'daki Rus askeri varlığının uzun süre bu ülkede bulunmasına yönelik anlaşmaya varmışlar ve Tacikistan'da bulunan Rus askeri üsleri ile ilgili 49 yıllık anlaşma imzalanması konusunda mutabık kalmışlardır. Bununla birlikte Rusya askeri üslerinin süresinin uzatılmasına karşılık Rusya, Tacikistan Ordusu'na modern silahlar vereceği belirtilmiştir[34].Diğer Yandan Eylül 2011'de Kazakistan Savunma Bakanı Adilbek Caksıbekov, Kazakistan'ın savunma sanayisi alanında Azerbaycan ile ortak işletmeler kurmak niyetinde olduğunu söylemiş ve Azerbaycan'ın söz konusu alandaki deneyimlerinden Kazakistan'ın da yararlanacağını beyan etmiştir[35]. Son olarak 25–27 Eylül 2011'de Tacikistan ve Kırgızistan arasına gerçekleştirilen anti terör askeri tatbikatı sonrasında Tacikistan Savunma Bakanı Birinci Yardımcısı Ramil Nadirov ile Kırgızistan savunma Bakanı Birinci Yardımcısı Talaybek Omuraliyev askeri işbirliği planı imzalanmıştır[36].
Avrasya Birliği'nin askeri kanadına dair şu an kesin bir açıklama olmasa da ileri de askeri alanda da işbirliği olabileceği göz önünde bulundurulmaktadır. Bölgede daha önce askeri anlaşma ve teşkilatlanmaların oluşu bu durumu daha da kuvvetli bir ihtimal halin getirmektedir. 2003'te Kolektif Güvenlik Anlaşması[37] teşkilat haline getirilmiş ve Orta Asya'da güvenliğini sağlayabilen tek güç olduğunu ispatlamaya çalışan Rusya, Kolektif Güvenlik Anlaşması Teşkilatı'nı etkin kolektif güvenlik örgütü haline getirmeyi amaçlamıştır[38]. Teşkilat çalışmaların hala devam etmekle birlikte Avrasya Birliği'nin kurulması halinde Avrasya coğrafyasında askeri işbirliğinin niteliği ve önemi artacaktır. Eylül 2011'de Avrasya coğrafyasında askeri işbirliği ve tatbikat açısında bir hızlanma göze çarpmaktadır. Nitekim Putin'in Ekim'in ilk haftasında Avrasya Birliği'nin kurulmasına dair açıklama yapması da birliğin olası bir askeri kanada sahip olacağı ihtimali açısından önem arz etmektedir.

Sonuç


Avrasya Birliği fikrini Putin dile getirmeden önce Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, 17 yıl önce yaptığı konuşmada bunu dile getirmiştir[39]Nazarbayev'in baş danışmanı Yermuhammet Yertisbayev, yaptığı açıklamada Putin'in kaleme aldığı makalenin Nazarbayev'in fikirlerini yansıttığını ve Avrasya liderlerinin gelecek hakkındaki fikirlerinin birbirleri ile örtüştüğünü dile getirmiştir. Ayrıca Kazakistan olarak güçlü bir ekonomik alan istedikleri yönünde de açıklamalarda da bulunmuştur[40].

Avrasya Birliği'nin kurulmasına ilişkin olarak Gümrük Birliği üyesi Rusya, Belarus ve Kazakistan'ın başbakanları deklarasyon tasarısı konusunda 2011 Ekim ayında görüşmelerde bulunmuştur[41]. Bu görüşmelerin ardından Başbakan Vladimir Putin, Avrasya Birliği'nin kurulması için çalışmalarını sürdürürken bu birliğin kurulmasının 2015 yılını bulacağını ifade etmiştir[42]. 18 Ekim 2011 tarihinde ise Bağımsız Devletler Topluluğu üye ülkelerin başbakanları, serbest ticaret bölgesinin kurulması hakkında anlaşma imzalayarak "Avrasya Birliği'nin" gelişmesi yönünde önemli bir adım attılar. Bu anlaşma ile ilgili olarak Putin'in"bölgede ekonomik gelişmeye doğru atılan adım[43]" olarak anlaşmayı yorumlaması Avrasya Birliği sürecinin başladığına işaret etmektedir.

Başbakan Putin'in Ekim 2011'de dile getirdiği "Avrasya Birliği" kurulması fikri, Rusya'da 2012'de yapılacak olan devlet başkanlığı seçimlerine dair politik bir adım olarak da görünebilir. Ancak Avrasya Birliği'nin bölge içerisinde Rusya'nın itibarını arttırmakla birlikte buna paralel olarak gücünü de arttıracağı tahmin edilmektedir. Ayrıca Avrasya Birliği'nin kurulmasındaki hedefin öncelikli olarak bölgede ekonomik bağların güçlenmesi ve bölgeye dış güçlerin girişinin engellenmesi adına atılan bir adım olarak yorumlanmaktadır. Uluslararası alanda yaşanan gelişmeler ve olaylar bölge devletlerini özellikle de Rusya'yı endişelendirmektedir. Orta Doğu'da yaşanan Arap Baharı sürecinin Orta Asya'da yaşanmasını istemeyen Rusya[44]Avrasya coğrafyasında Avrasya Birliği ile istikrar ve işbirliğini sağlamak istemektedir.



* 1 Kasım 2011 tarihinde 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü internet sitesinde yayınlanmıştır
[1] Mustafa Erdoğan, Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikası: Zaaf mı, Şans mı?, 20.10.2011,

[2] Elnur Hasan MİKAİL, "KGB Albaylığından Devlet Başkanlığına Putin Dönemi Rusya", s.16, http://www.scribd.com/doc/40357477/PUT%C4%B0N-DONEM%C4%B0-RUS

[3] Erel Tellal, "Zümrüdüanka:Rusya Federasyonu Dış Politikası", s215 28.10.2011, http://www.politics.ankara.edu.tr/eski/dergi/pdf/65/3/9_tellal_erel.pdf

[4] Ali Küleb, Putin, Avrasyacılık Ve Türkiye İlişkileri, 26.10.2011, http://www.alikulebi.com/Sayfa.asp?islem=2&SayfaNo=353

[5] Avrupa Birliği Doğu Ortaklığı Stratejisi, 20.10.2011,http://www.ekonomi.gov.tr/avrupabirligi/index.cfm?sayfa=DBB15005-D8D3-8566-452022B140FE9673

[6] 11 milyar dolarlık, yıllık 31 milyar metreküp kapasiteye sahip proje AB'nin, doğalgazda kaynak çeşitliliğini ve enerji güvenliğini artırmak için en ciddi alternatifi ve "doğu-batı enerji koridoru"nun en önemli ayağıdır. Hazar ve Ortadoğu doğalgazının Türkiye üzerinden geçerek, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya'ya ulaştıracak olan Proje AB ülkelerinin yüzde 60'ı aşan Rus doğalgazına bağımlığına karşı ciddi bir alternatif oluşturacak. Nabucco tek başına, AB'yi Rus doğalgazına bağımlılıktan kurtaracak bir proje olmasa da başta İngiltere ve Hollanda olmak üzere Avrupa'daki doğalgaz üretiminin hızla azalması ve tüketimin artmasıyla her geçen yıl dışa daha bağımlı hale gelen AB'nin, Rusya'ya olan bağımlılığını bir süre için önleyecek bir proje. http://www.nabucco-pipeline.com/portal/page/portal/en/http://www.ntvmsnbc.com/id/24983042/

[7] Hazar havzası yanında Irak ve Mısır doğalgazını AB'ye taşıyacak Güney Koridoru, Nabucco başta olmak üzere Türkiye-Yunanistan-İtalya bağlantısını ve Trans-Adriyatik boru hattını kapsıyor. Eylül 2011'de Türkmenistan'ı Hazar Denizi'nin altından Azerbaycan'a bağlayacak Trans-Hazar doğalgaz boru hattı için AB ülkeleri görüşmeleri başlattı. http://www.turkishnewsagency.com/article/business/328459/

[8] Orta Asya ülkelerinin NATO'nun Barış için Ortaklık (BİO) programına dâhil edilmesi, Temmuz 1999'da ABD Kongresi'nden geçen "İpek Yolu Strateji Yasası", vb

[9] Meşküre Yılmaz, Orta Asya'da Abd Üsleri, 25.10.2011,http://www.21yyte.org/tr/yazi5386-ORTA_ASYADA_ABD_USLERI.html

[10] Putin'in ilk hedefi Avrasya Birliği, 24.10.2011, http://dunya.milliyet.com.tr/putin-in-ilk-hedefi-avrasya birligi/dunya/dunyadetay/05.10.2011/1446803/default.htm

[11] Taşansu Türker Putin'in ustalık dönemine dikkat etmeli,20.10.2011, http://www.aksam.com.tr/putinin-ustalik-donemine-dikkat-etmeli--72021h.html

[12] Fikret Ertan, Putin'in Avrasya Birliği fikri,20.10.2011, http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1189999&title=putinin-avrasya-birligi-fikri

[13] Новый интеграционный проект для Евразии — будущее, которое рождается сегодня, Vladimir Putin, 20.10.2011, http://www.izvestia.ru/news/502761

[14] Türkiye Avrasya Birliğinin üyesi olacak mı?,20.10.2011, http://turkish.ruvr.ru/2011/10/05/58212877.html

[15] Gürcistan'dan Avrasya Birliği'ne ret, 25.10.2011, http://www.1news.com.tr/guneykafkasya/gurcustan/20111019100818180.html

[16] İlyas Kamalov, Rusya'nın Orta Asya Politikaları, Ahmet Yesevi üniversitesi yayınları, Ankara, 2011, s 47

[17]İlyas Kamalov, A.g.e s.47

[18] Putin'den Ukrayna'ya 9 Milyar Dolarlık Cazip Teklif, 20.10.2011,http://www.haberler.com/putin-den-ukrayna-ya-9-milyar-dolarlik-cazip-3042121-haberi/

[19] AB'ye yeni rakip: Avrasya Birliği, 20.10.2011,http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1065352&CategoryID=80

[21] Rusya'da Kırgizistan'a 3 Milyon Dolarlık Yardım, 23.10.2010, http://turkkazak.com/site/?p=9509
[22] А.Келдибековдун Тынчтыкты коргоо боюнча Нобель сыйлыгына Н.Назарбаевдин талапкерлигин көрсөтүүсү жөнүндө,25.10.2011, http://kabar.kg/kyr/external-policy/full/13791

[23]Kazakistan'dan Kırgızistan'a Dost Eli, 30.10.2011, http://www.haberler.com/kazakistan-dan-kirgizistan-a-dost-eli-3027024-haberi/

[24] Rusya'dan Tacikistan'a gıda yardımı, 20.10.2011, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=937804

[25] Türkmenistan BM'e "Tarafsızlık statüsü" için başvurmuş 12 Aralık 1995 yılında BM bu başvuruya olumlu yanıt vermiştir. Bu tarihten itibaren Türkmenistan dış politikada tarafsız ülke olarak ilişkilerini sürdürmüştür.

[26] İlyas Kamalov, a.g.e., s.68

[27] Vladimir Putin, a.g.m http://www.izvestia.ru/news/502761

[28] http://www.timeturk.com/tr/2011.10.19/fuze-savunma-sistemi-rusya-ya-karsi-degil.html- http://turkish.ruvr.ru/2011.10.20.59042691.html

[29] Rusya Federasyonu Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov'un 'Rusya'nın sesi', 'Rusya'nın radyosu' ve 'Moskova Echo' radyo istasyonlarına verdiği röportaj, 23.10.2011,http://turkish.ruvr.ru/2011/10/21/59135625.html

[30]Russian, Central Asian Militaries To Practice Counterinsurgency, Naval Warfare, 25.10.2011 http://www.eurasianet.org/node/64168

[31]Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan topraklarında kapsamlı askeri manevralar başlıyor, 24.10.2011, ht tp://turkish.ruvr.ru/2011/09/19/56368685.htmlv

[32] Russia Tests Fires Sireva Missiler in Barents Sea, http://en.rian.ru/mlitary_news/20110727/165419044.html,

[33]Kazakistan'dan Kırgızistan'a Dost Eli, 20.10.2011http://www.haberler.com/kazakistan-dan-kirgizistan-a-dost-eli-3027024-haberi/

[34] Rusya, Tacikistan'da askerî varlığını sürdürecek, 25.10.2011, http://www.timeturk.com/tr/2011/09/04/rusya-tacikistan-da-askeri-varligini-surdurecek.html

[35]http://abc.az/eng/news/57323.html- http://www.news.az/articles/politics/43791

[36] Tacikistan ve Kırgızistan Askeri İşbirliği Planı İmzaladı, 28.10.2011,http://turkkazak.com/site/?p=16134

[37] Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin oluşturduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması (KGA) 1992 yılında imzalanmıştır. Kısa bir süre sonra 1999'da Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan bu anlaşmadan ayrılmıştır.

[38] Anar Somuncuoğlu, Rusya-Orta Asya İlişkilerinde Kolektif Güvenlik, 09.10.2011, http://www.21yyte.org/tr/yazi6053-Rusya_Orta_Asya__Iliskilerinde_Kolektif_Guvenlik.html


[39] Abdijalel Bekir,"БIЗ КIМ БОЛУЫМЫЗ КЕРЕК?", 27.10.2011 http://www.turkystan.kz/page.php?page_id=36&id=2912

[40] Н.Назарбаев «Қазақстан және жаңа әлемдегі еуразиялық идея» халықаралық форумының қатысушыларын құттықтады, 28.10.2011,http://www.bnews.kz/kk/news/post/61078/

[41] Avrasya Birliğinin silueti netleşti, 25.10.2011, http://turkish.ruvr.ru/2011/10/20/59049609.html

[42]Putin: "Avrasya Birliği 2015'te",26.10.2011,http://www.gazetem.ru/gundem/11466/putin:-avrasya-birligi-2015te.html

[43] Avrasya Birliği: Teoriden pratiğe doğru, 25.10.2011, http://turkish.ruvr.ru/2011/10/23/59201628.html

[44] Putin'in Rusya'sı Arap Baharı senaryosunun ülkesinde tekrarlanmasından korkuyor, 24.10.2011 http://www.kavkazcenter.net/tur/content/2011/10/10/7170.shtml


http://www.21yyte.org/kose-yazisi-yazdir/6355