Çeçenistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çeçenistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ DERİNLEŞTİRİP SÖMÜRÜYÜ HALKLARIN KADERİ YAPMAK

ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ DERİNLEŞTİRİP SÖMÜRÜYÜ HALKLARIN KADERİ YAPMAK



Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN Barzani'nin KBY'nin sınırlarını ve iç güvenliğini sağlayamadığı, IŞİD saldırılarıyla birlikte görüldü. Aslında Irak Kürdistan'ında Barzani'nin yıldızının yükselişi enerjisini daha çok ABD'nin Irak'ta varlığıyla at başı gidiyordu. ABD, Irak'ta bulunduğu müddetçe Barzani, ABD'nin varlığından aldığı güvenle, Irak'taki genel politikaya kayıtsız kalıyordu. Bunlardan en önemlisi sürekli ertelenen "Kerkük'ün statüsüydü". ABD varken, Kerkük'ün statüsünün belirlenmesi daha kolaydı. ABD'nin gitmesiyle birlikte, Barzani'de güvenlik kaygısı oluşmaya başladı. 2003'teki "tezkere krizi" ile kendisini Irak'taki yeni dönemin dışında bulunan Türkiye bu durumu fırsata çevirmek için, Irak Kürdistan'ı ile ilişkiler geliştirmeye başladı. ABD'nin Irak'ta geride bıraktığı boşluğu dolduracağı konusunda adımlar attı. Başlangıçta ABD'de de buna sıcak bakıyordu. Bunun nedeni, ABD'nin Irak'taki boşluğun İran tarafından doldurulabileceği konusundaki kaygıydı. Arabistan'daki rejimler, petrolden elde ettikleri gelirleriyle kendilerine bağımlı maaşlı bir halk yaratmış durumdadırlar. Üretime katılımı az veya hiç olmayan bu maaşlıların kaderi de önce kendi rejimlerine sonra ise küresel kapitalizme bağlıdır. Bu nedenle Arabistan yarım adasındaki rejimlerin kendi dinamikleriyle(Arap baharı vs) yıkılması kolay değildir. Esas gelişimini, Cihat ideolojisinden alanlar dünyanın her yerinde örgütlenerek buraya akın ediyorlar. 1960'lı yıllarda Filistin ve Güney Amerika'ya akın eden Enternasyonal Devrimcilerin akınına benzer bir durumla karşı karşıyayız. Güçlü İslami ideolojik yapıya sahip bu örgütlemenin devamlılığı Batı için büyük bir tehlikedir. Batı, kendisine göre bu tehlikeyi kendisinden uzak bölgelere savurtması, tehlikeden uzak olduğu anlamına gelmez.
ABD, tehlikenin boyutunu James Foley'in infaz görüntüleriyle gördü. İki yıl önce Libya'da üç diplomatının linçle öldürülmesinden sonra Foley'in görüntüleri, 11 Eylül 2001'i gözler önüne getirdi. Afganistan ve Irak işgali hiçbir şeyi değiştirmemişti. El Qaide'nin Ortadoğu versiyonu, petrol bölgesi Musul'u kontrol ediyor, siyasi mesaj vererek hilafet ilan etmişti. Bağdat'a doğru ilerlemesi beklenirken, gözünü, Kürt-Dubai'si olan Erbil'e dikmişti. Barzani ve Erbil'in kendisini Batı'nın Ortadoğu anlayışına uygun bir şekilde "petrol şeyhi" konumunda görünüşüyle birlikte, Batı'nın ona bakışının tersi bir şekilde kendisini Türkiye/AKP ile ilişkilendirmesi onun en büyük açmazıydı. Batı'nın temel amacı, Türkiye dâhil tüm İslam toplulukları bir aktör olarak değil de, figür olarak görmüş olmasıdır. Figürlükten aktörlüğe tevessül eden emellerin Saddam'dan Kaddafi'ye kadar neyle sonuçlandığının örnekleri göz önündedir.
Dünya büyük bir hapishane, Türkiye bu hapishanede bir hapishane. Buradaki yaşamımız böyle işte. Sürecin umudunu bizim için yaşatanlardan biri de hapishanenin en derininde günlerini doldururken bu umudu canlı tutabilmek için en azından “bağırsakları elde dolaşmak zorunda bırakılan” tutsaklardan birinin dahi serbest bırakılamamasının üzüntüsü içinde, her iki taraf için önemli gelişmeler olabileceğinin umudunu o karanlık demirden ve de betondan yapılma mezarından bize fısıldamaya devam etmektedir. Bakıyorum ne mevsimler ne yıllar ne başbakanlar geçti. Hep umudu canlı tutmakta. On yıl önce, beş yıl önce, Habur’u Oslo’su derken, çözümün çemberini hep yüksekte tutan “oradakinden” başkası olmadı. Yıllar onu da yalarcasına yutarken, yaşlılığın getirmiş olduğu umutlu olmaktan çok umutlu olabilme ihtimalini yaşarken görebilmenin kendisini yaşatırken, geride bıraktıklarında bıraktığı beklenti tüketime yol açtıkça ve de kendi çözüm gücünü de onun sırtına yükledikçe, yükü taşıyan değil de yükün taşıdığı biri haline gelmektedir. Bu da hem yükü hem de yükü taşıyanı ağırlaştırır.
Batı'nın en önemli özelliği, kendi egemenliğini tartışma dışında bırakmasıdır. Bu da ona sınırsız bir öz güven vererek yasa dışı örgütler dâhil olmak üzere her kesimle görüşmenin yolunu açmaktadır. Soruna araçsal olarak bakıldığı için, El Qaide veya IŞİD'le ilişki geliştirmesi veya bunların kendi tanıtım ve propagandalarına da alan açmakta beis görmez. Son olarak ABD'li iki gazetecinin infaz görüntülerinin yayılmasında, ABD'nin etkisi dikkate alınmalıdır. Belki, El Qaide/IŞİD ABD için en önemli düşman olarak görülür ancak bu düşmanlık durum ABD'nin bu örgütleri, başkasına karşı kamçı olarak kullanmasına engel değildir. Bunun en önemli örneği, Ukrayna nedeniyle ABD/AB/NATO ile Rusya arasındaki gerilimde kendisini gösterdi. ABD'nin havadan müdahalesiyle Irak'ta gerileme içine girin IŞİD, bir anda hedefine Rusya'yı koydu. Çeçenistan üzerinden, Kafkasya'yı Rusya'dan ayıracağı söylemini dile getirmeye başladı.

NATO'nun da Kırım'daki Tatar/Müslümanları gündeme getirdiği dikkate alındığında, IŞİD kamçısın etkisinin Ortadoğu'da görülmesinden sonra IŞİD'in bundan sonraki yönü Rusya'ya yönelik olacaktır. İşin esasına bakılacak olursa, NATO ve ABD, bunu NATO'nun Irak ve Suriye'de IŞİD'e kara operasyonu dahil, her türlü müdahaleyi yapmak için Rusya'yı ikna etmek, onun desteğini almak için yapmaktadır. Başka bir deyişle ABD, Rusya'ya "IŞİD'le mücadelede bana yardım etmezsen, Rusya'yı karıştırırım, Soçi'de yapılacak olimpiyatları yapamaz duruma getirirm" demek istiyor. Rusya, Kırım'daki kazanımını ve diğer avantajlarını korumak için ABD'nin IŞİD'e yönelik müdahalesine destek verecektir. Buna benzer bir durum, 2001'deki ABD'nin Afganistan'da oldu. Rusya'nın dolayısıyla İran'ın desteği alındıktan sonra, Türkiye'nin etkisi neredeyse sıfıra iner. IŞİD, karşısında 2001'deki Afganistan'daki Taliban'a müdahalede nasıl ki, Pakistan etkisiz kaldıysa Türkiye de etkisiz kalacaktır. Nasıl ki, Türkiye'nin IŞİD'e desteği varsa, bu desteğin bir benzeri Pakistan ile Taliban arasında da vardı. Pakistan'ın, ABD'nin Taliban'a müdahalesine destek vermeyişinin en önemli nedeni de tıpkı, Türkiye'nin IŞİD'le ilişkisine olan benzerliğinden dolayıydı. Bu da Türkiye'yi Pakistanlaştırabilir. IŞİD, Türkiye'yi eylem alanı haline getirebilir. Türkiye'nin Batı ile ilişkileri, Türkiye'nin NATO'nun önemli müttefiklerinden biri oluşu nedeniyle, Türkiye siyasi olarak ya daha fazla karışacak(askeri darbe dahil) ya da Pakistanlaşmamak adına NATO şemsiyesinde oluşacak "çekirdek gücün" içinde yer alacaktır. Her ne kadar, bunun tersi propagandalar olsa da bu gerçeği gizlemeye yönelik bir manipülasyon olmaktan öteye gitmeyecektir. ABD, kendisini sokmak için yanına yaklaşan yılanı boğazından tutarak, başkalarını yola getirmek için büyük bir olanağa sahip gibi görünse bile egemenci bakış açısı sürdüğü müddetçe, hiç kimse nereden çıkacağı belli olmayacak "ejderhalara" engel olmayacaktır. ABD'nin IŞİD'e müdahalesinde, en kritik noktalardan biri de ABD'nin 2001'deki Afganistan'daki "kuzey ittifakı" rolünün kimin üstleneceğidir. Bu rolün Kürtlere verildiği açıktır. Zaten, IŞİD'in Kürdistan'a saldırısının zeminin yaratılma sürecindeki ABD'nin sessizliği de buna katkı sunmuştur. Bağımsız devlet ilanının en yüksek perdeden konuşulduğu bir anda "güvenlik vahası" Erbil, bir anda IŞİD'in vahşi nefesini ensesinde hissetmiştir. Bu da KBY'ni, yeni kararlar almaya zorlamıştır. Türkiye'ye güvenip de ABD'nin karşı çıkışına direnilmeyeceği gerçeğiyle yüz yüze bırakmıştır. Bunun en önemli nedeni, KBY'nin elindeki imkânları, Parçalanmış Kürdistan için kullanmaktan kaçışıydı. Elde ettiği imkanları, kendi halkını üretimden koparıp, devletten maaş dillenen memur konumuna getirmek için kullanmıştır. Kuzey ittifakı adıyla, ABD'nin yanında yer alanlar, Taliban'ın yıkılışını kolaylaştırdılar ancak bu Kuzey İttifakında yer alanlara yaramadı. Yeni oluşan Afganistan yönetiminde yer almalarını sağlayamadı. İşin en ilginç yanı da Afganistan hiçbir zaman rahat yüzü görmedi. O nedenle, "ABD gelecek, her şey düzelecek" diye bir şey olamaz. Tersine ABD'nin gelişi, savaş ve kargaşayı daha fazla alevlendirecektir. Türkler, Araplar, Farslar, Kürtler, demokratik eşitlik ve gerçek özgürlük temelinde birbirinden uzak düştükçe, Batı'nın acı reçetelerinin tedavi edici değil de öldürücü olduğunu görmek için daha neyi bekliyoruz. Kendimizi kanatıp, kanımızla ekmeği katık etmek, kanımıza da ekmeğimize yazık değil mi? Kaderimiz neden, Galler diye bir yerde çiziliyor. O uçaklardan atılan yiyeceğe de bombaya da ihtiyacımız yoktur. Ah içimizdeki sömürgecilik. Yaşasaydı Frantz Fanon, o ilk kurşunu içimize sıkmadığını görseydi, o kurşunu o bize sıkmak zorunda kalacaktı. ***

5 Aralık 2019 Perşembe

Sırada Bosna ve Çeçenistan Savaşları var..

Sırada Bosna ve Çeçenistan Savaşları var.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 

06 Kasım 2019 

 Son yazılarımızda Suriye ile ilgili konulara odaklandık. Dış politika konuları gittikçe sıkıcı ve kasvetli olmaya başladı. İçinde bulunduğumuz dönem Soğuk Savaş sonrasının iyimser döneminin bitip, tekrar jeopolitiğe ve büyük savaş senaryolarına döndüğümüz bir zamandır. Gorbaçov’un yakın zamanda dediği gibi, Soğuk Savaş büyüyerek devam edecek. 

Önümüzde İran, Kuzey Kore ve Çin savaşları var. Bu arada, Balkanlar ve Kafkasya’da yeni bölgesel çatışmalar olacak. Suudi Arabistan, Azerbaycan ve Pakistan’ın dağılması İran senaryosunu bekliyor. Ardından Rusya dağılacak. Bunların hepsi otuz senede olacak ve 2050’de yeni ve çok farklı bir dünyada yaşayacağız. Bu yazıda önümüzdeki on yılda neler olacağı ile ilgili bir özet yapacağız. 

Suriye’den başlayalım. Suriye’de sırada bekleyen askeri konular şunlar; 

- İdlib’in temizlenmesi; bu bölgede bir askeri çatışma kaçınılmaz gözüküyor, 

- YPG/PKK ile ilgili sahada bir formül bulunması; Suriye ordusuna entegrasyon ya da ABD ile terörist paylaşımı, 

- Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde kontrol ettiği bölgelerden zamanı gelince 
çekilmesi, Rusya ve Esat bu konuda ısrarlı, 

- Kamışlı ve Deyrizor dâhil su ve petrol bulunan bölgenin kontrolü; (basına pek 
yansımasa da) Ruslar Deyrizor’u iki kere kurtarmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Deyrizor, ABD tarafını istiyor. 

Siyasi çözüm için ise Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarından kimse bir sonuç 
beklemiyor. Çünkü ortak bir karar için üç ayrı gruptan oluşan Komisyon’un %75 evet demesi lazım. Bunun için birbiriyle zıt bu üç gruptan ikisinin tamamen anlaşması ve üçüncü gruptan da %10 oy alması gerekiyor ki, bu çok zor gözüküyor. 

Suriye’de gelinen statükonun uzun süre pek değişmeden devam edeceği, siyasi 
çözüme daha çok zaman olduğu görülüyor. Bunun ana nedeni, Doğu Akdeniz ile ilgili beklentiler. Doğu Akdeniz’deki paylaşım savaşı bitmeden, Suriye’de siyasi bir çözüm beklenmiyor. Doğu Akdeniz’de paylaşımın başlaması ise Kıbrıs konusunda tarafların bir siyasi çözüme ulaşması ile mümkün olabilir. Bu da çok zaman alacak. Bu yüzden, bölgede gözü olan bütün ülkeler deniz kuvvetleri ile burada uzun süre kalmak için kendine bir liman arıyor, üs kuruyor. Doğu Akdeniz’de önümüzdeki dönemde İsrail’den yeni hamleler bekleniyor. 

Büyük hesaplar peşindeki ABD cephesinde ise ilginç şeyler oluyor. Küreselleşme; 

- ABD’yi fakirleştirdi, 

- Çin’i zenginleştirdi, 

- Rusya’yı toparladı, 

- Avrupa’da ise Almanya’da bile işler kötüye gidiyor, refah değil, geçim derdindeler. 

2011 yılında ABD ve İsrail istihbaratının Irak’ta yetiştirip Suriye’ye gönderdiği IŞİD Nüvesi, 2013 yılında El Kaide’den ayrılmıştı. 2014 yılından itibaren ise Suriye’nin kuzeyinde CIA’nın IŞİD’i ile Pentagon’un yetiştirdiği YPG/PKK savaşmaya başladı. Obama döneminde Orta Doğu’daki terör ve terörle mücadele işlerinin yani madalyonun iki yüzüne 6 trilyon dolar harcanmıştı. 

Bir Amerikan hödüğü olan Trump ise tüccar ve para düşkünü. Batılı şirketlerin dışarı gitmesinin nedeni maliyetlerin ucuz olması idi. Trump, ABD şirketlerini ülkeye geri çekerek ülkesinde istihdam yaratmak isterken, ülkesine dış göçü de durdurmayı hedefliyor. Boşuna para harcandığını düşündüğü Orta Doğu’dan tamamen çıkmak istiyor. Suriye’deki petrolü bir değeri yok, kendi petrolü yeterli olmayan Şam zaten Irak’tan petrol alıyor. Ama ABD’deki Pentagon ve istihbaratçıların başını çektiği savaş ekibi ABD küresel imajı için illa kalmak 
gerektiğini düşünüyor. Eğer Orta Doğu’dan çıkarlarsa dünya üzerinde ABD’ye güvenecek ülke kalmayacağını öngörüyorlar. Trump da savunmaya yılda bir trilyon dolar harcıyor ve bunun parasını başka ülkelerden zorla almaya çalışıyor. 

İkinci dönemde de başkan seçilmek isteyen Trump, lobilere göre davranıyor. 

Bu yüzden, ABD, Suriye’den çıkmayacak. Bağdadi’nin öldürülmesi ise Bush’tan beri süregelen bir seçim öncesi Amerikan klasiği. Seçim yatırımı olarak Bush, Irak El Kaidesi lideri Bağdadi’yi, Obama ise Usame Bin Ladin’i öldürtmüştü. Trump’a ise gözü gibi sakladığı IŞİD lideri Bağdadi kalmıştı. Ancak, Trump’ın azil süreci başladı ve büyük ihtimalle ya azledilecek ya da seçimi kazanmayacak. İktidara şahin kanat olan Yeni Muhafazakârların (Neo-Cons) gelmesi bekleniyor. Bu ise sıradaki savaşların önünü açarken, Trump’ın Orta Doğu’da ki dostlarını iyi günler beklemiyor. 

Salman ve Sisi’nin zaten gidici olduğunu söylemiştik. Son durumu özetleyelim. Suudi Arabistan’daki sıcak gündem şu anda ARAMCO Petrol Şirketi’nin tamamen satılmasına kilitlenmiş durumda. Satılmasını isteyen Salman çünkü buradan gelecek para ile kendini iktidarda tutacak; bir kısmını etrafına dağıtacak, büyük kısmı ise Trump’a gidecek. Ev ya da göz hapsindeki muhalifler ise dört gözle Salman’ın gitmesini bekliyor. Suudi Krallığı, ortadan kalkabilir. Mısır’da ise Sisi yönetimine her an her şey olabilir. Ordu, istihbarat hatta iş adamları ikiye bölünmüş durumda. Mesele İran senaryosu; Sisi, Ordusunu, Salman ise asker 
kaynağı Pakistan’ı savaşa ikna edemiyor. Suudi Ordusu da huzursuz. 

Irak’ta da durum karışık. Bu ülkeyi karıştırmak için üç yöntem kullanılageldi. 
Geleneksel Sünni-Şii çatışması artık gündemde değil çünkü Sünniler tamamen sindirildi. İkinci yöntem etnik çatışma idi ama Arap-Kürt çatışması yakın zamanda gözükmüyor çünkü Kürtler başka senaryolara lazım olacak. Son yöntem İngilizler ve Suudiler tarafından keşfedildi; Şiilerin kendi içinde çatışması. Burada şimdilerde Arap Şiiler ile Fars Şiiler çatıştırılıyor. Ayaklananlar İran Konsolosluğu’na Irak bayrağı çekecek kadar ileri gittiler. 

Çatışmanın nedeni Şiilerin yoğun yaşadığı Güney’de elektrik ve su kesintileri. Üstelik suyu kesen ise kendi ihtiyacı nedeni ile İran. Irak’ın kuzeyinde de işler iyi gitmiyor. Barzani ve Taliban ekolü çekişiyor. İran, gene Talabani tarafını destekliyor ve birilerini satın alıyor. 

Türkiye ise Neçirvan Barzani’ye oynuyor. 

Irak, Lübnan ve Yemen’de olanlar İran için alarm çanları. Bir bir dışarıdaki kolları kesiliyor. Ama İran zaten kendisi intihar etmek istiyor. İçeride Muhafazakâr ve Modernist çekişmesi büyüdü ve ülkenin sonunu getirebilir. Irak ve Suriye’den çekilmeyi tartışıyorlar. 
Çekilirlerse Muhafazakâr başkan Hamaney’in sonu gelecek ve muhtemelen zaten kaynayan ülkede daha büyük isyanlar başlayacak. Beluşlar ve Ahvazlar (Arap Şiileri) zaten ayaklanma halindeler. İran’daki Türkmenler Şii ve İran’ın Şiiliğin sigortası konumundalar. Türk olan Hamaney’i destekliyorlar ve rejimle yakın ilişkileri nedeni ile ayaklanmaları beklenmiyor. 

Türkiye’ye gelince ilk gündem Suriyeli sığınmacıları geri dönüşü, dönmeleri için ev ve okul gibi yatırımlar yapılıyor. İran senaryosu konusunda Türkiye, gönülsüz olmaktan öte savaşı istemiyor çünkü sonrasında neler olacağı Irak ve Suriye örneklerinden belli. Ancak, Trump ile yapılan gizli pazarlıklar PKK karşılığı İran üzerine gibi gözükse de asıl büyük proje Rusya ve Çin ile ilgili. Yakında iç politikada PKK konusunda bir açılım gelecek. Bu demokratik açılım değil ama PKK’ya yeni iş bulunduğu için terörle mücadele soğumaya bırakılacak. PKK, yeni büyük jeopolitik hesaplar için İran sınırına kaydırılıyor. Özetle yakın 
hedef İran, asıl hedef ise Rusya ve Çin. 

Bütün bu hesaplar Trump ile birlikte yapıldı ama Neo-Cons’lar gelirse hesaplar 
değişecek. Üstelik Ankara’da başka birini görmek isteyecekler. Ancak, tarihin bu evresinde iki bölgesel çatışma bizi bekliyor; Bosna’da çatışmalar hortluyor, Çeçenistan’da savaşın eşiğindeyiz. Bosna’da Sırplar silahlanıyor, karşı tarafta ise birileri İslamcılara silah veriyor. 
Balkanlar’daki Alman-Rus çekişmesinin arkasında ABD var, Rusları tuzağa düşürmek istiyorlar. Kafkasya’da ise gizli ABD-Rus Anlaşması nedeni ile uzun süredir sakin bir ortam vardı. Kadirov ipleri elinden kaçırıyor, Putin ise çok yalnız. Bunlara Arnavutluk ve Doğu Türkistan’ı da ekleyebiliriz. Suriye’ye en çok yabancı savaşçı Doğu Türkistan ve Çeçenistan’dan geldi. Doğu Türkistan’da işlerin arkasında ABD ve Selefi/Cihatçı militanların sponsoru Suudi Arabistan var. Keşke daha fazla şeyi yazabilsek. 


***

23 Şubat 2017 Perşembe

AVRASYADA YASANAN ENERJİ KAYNAKLI GERGİNLİKLER


AVRASYADA YASANAN ENERJİ KAYNAKLI GERGİNLİKLER,




Kemal AYDIN*1 
Doç. Dr., Kocaeli Universitesi, Email: kemal.aydin111@gmail.com 
ALPER PÜRMÜŞ*2 
**Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencisi 

Özet 

Avrasya konumu nedeniyle, tarih boyu, Ahamenidler, Yunanlılar, Romalılar, Partlar, Bizanslılar, Araplar, Moğollar, Osmanlılar, Persler, Ruslar gibi bölge imparatorlukları için bir savas alanı ola gelmistir. 20.y.y. geldiğimiz tarihlerde Kafkas halkları 1991 de genel olarak bağımsızlıklarını kazanmıslardır. Bu bağımsızlık kazançlarının getirisi olarakta karsılıklı etnik sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıslardır. Zira bu bölge, zengin petrol ve doğal gaz 
kaynakları ile enerji mücadelesinin yeni coğrafi mekânı niteliğini almıstır. 21.y.y. da ise sürdürülen enerji mücadelesini; jeopolitik, ekonomik ve güvenlik unsurlarının yer aldığı çok yönlü bir oyuna benzetmemiz mümkündür. Avrasya özelde ise Hazar Havzası, nüfuz mücadelesinin en sert geçtiği bölgelerin basında gelmektedir. Bu bağlamda yasanan savaslar ve çatısmalar yeni enerji rotaları tabanlı olacağı süphe götürmez bir gerçektir. 

Anahtar Kelimeler: Avrasya, Enerji Hatları, Abhazya, Çeçenistan, Karabağ, Hazar Havzası, 

Büyük Oyun 


1 Doç. Dr., Kocaeli Universitesi, Email: kemal.aydin111@gmail.com 
2 Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğrencisi 


Giriş 

SSCB döneminin bitmesinin ardından baslayan Rusya Federasyonu dönemi 
kaybedilen güce yeniden ulasmayı hedefleyerek yola çıkmıstır. Bu neticede Avrasya ve Orta Asya’da bulunan Bağımsızlığını Kazanan devletler üzerine belirlenen dıs politikanın ana mihenk taslarını Doğal Gaz, Petrol’ün olusturması kaçınılmaz gerçek halini almıstır. Ana düsünce bölgeden geçen boru hatlarını kendi kontrolü altında toplayarak Enerji rotalarına hükmetmek olmustur. Bu düsünce doğrultusunda uygulanan politikaların bölgedeki etnik çatısmaların ve istikrarsızlığın fitilini ateslediğini söylemek tabi ki yanlıs olmayacaktır. 
Bölge ülkelerini siyasi açıdan Rusya’ya bağımlı hale getiren bu politikaları yasanan örnekleri ile birlikte, analizlerimi aktarmaya çalıstım. 

Abhazya 

Bölgede var olduğu günden beridir, Avrupa ve Asya medeniyetleri ve Dslam ile 
Hristiyanlık dini arasından bir köprü olmustur. Bu köprünün getirdiği dezavantajın sonunda etnik savasların çoğuna ev sahipliği yapmıstır. SSCB’nin dağılması ile orataya çıkan bölgedeki devletler, etnik azınlıklar yeni kurulan Rusya açısından bir avantaj haline gelmistir. Rusya’nın yakın çevre politikasına iliskin belirsizlikleri orta Asya ve Kafkasya için istikrarsız bir bölge olma yolunu açmıstır. Rusya’nın Orta Asya, Hazar ve Kafkaslara iliskin genel yaklasımı ve politikaları bölgedeki etkinliğinin devamını temin ve bu bölgelere dısarıdan gelen güçlerin etkisini minimize etmeye yönelik olsa da, izlenen politikalar her zaman aynı tonda ve sertlikte olmamıstır.3 Özellikle bölgedeki petrol ve enerji sorunlarına yönelik olarak 1990’larda, biri basbakan Viktor Chernomirdin tarafından destek gören ve bölgedeki ticari aktörlerle isbirliğini öneren, diğeri de sorunlara karsı tek yanlı ve daha sert bir yaklasımı içeren ve ‘Monrovski Doktrini’4 olarak bilinen yaklasım olmak üzere, iki ayrı ve birbirine zıt yaklasımdan söz etmek gerekir.5Bu bağlamda Abhazya, Gürcistan karsısında 
desteklenebilecek bir yer almıstır. Rus savunma bakanlığınca Gürcistan-Abhazya gerilimi sürekli olarak artırılmıs ve neticesinde yasanan pek çok kanlı mücadele ile 26 Ağustos 2008 tarihinde ise Rusya Federasyonu Devlet Baskanı Dimitri Medvedev, Abhazya Devletinin bağımsızlığını tanıma kararını imzalayarak uluslararası tanınma sürecine baslatmıstır. Rusya’nın buradaki amacı belli bir etnik grubun bağımsızlığına ön ayak olmak değil aslında enerji hatlarının güvenliğini sağlamaktı. Bir diğer nokta ise Gürcistan’ı zayıflatarak Türkiye’nin ve Batının bölgedeki etkinliğini sınırlamaktır. Bu sayede alternatif bir rota olarak kendi bölgesini ortaya çıkarıp enerji geçisinin kontrolü sağlamıs olacaktır. Novoroski limanı koruyup Poti’deki petrol ihracatına yakın olmak Rusya’nın dıs politikadaki hedeflerinde yerini almıstır.6 

Çeçenistan 

Tarih boyunca Rus çarlığı ile savas halinde olmus çeçen-inguslar süre gelen 
savaslarını ve inatçı tavırlarını 20.y.y.-21.y.y. da devam ettirmeyi basarmıslardır. Süphesiz ki Rusya’nın Çeçenistan isgalinin en büyük sebebi Bakü’den gelen, Grozni’den geçen Tikhoretsk’e ulasan boru hattını kontrol altına alarak zengin enerji yataklarının bir nevi sahibi olmaktır.7 

Bölge stratejik açıdan boru hatları yani enerji nakli için tam bir geçis güzergâhıdır. Buda bölgede oynan oyunun büyüklüğüne önemi aynı ölçüde artırmaktadır. Bunun yanında zengin yeraltı kaynakları da bu ülke için ayrı bir önem arz etmektedir. Dudayev döneminde (1991-1994 arası), Çeçenistan Moskova’dan ihraç vizesi almak için isbirliği yaparak, Bakü’den Grozniye milyarca dolar ham petrole ihraç olanağı sağlamıstır. Çeçenistan Bu bağlamda konuyu ele aldığımızda Rus Dıs Politikasında uzun müddet hat safhada öneme sahip olmustur. 8 Rusya'nın Çeçenistan'a karsı ilk yaklasımları, Azerbaycan ve Gürcistan'da izlediği yolun benzeri olmustur. Rus yanlısı Çeçen muhalefet kullanılarak Cavhar Dudayev yönetiminin tasfiye edilmesi denenmistir. Fakat Rus destekli muhalefetin baslattığı iç savas, Dudayev'in zaferiyle sonuçlanmıstır. Bu sonuç karsısında Yeltsin Rus ordusunun 1994 
tarihiyle Çeçenistan harekatını baslatmıstır.9 Grozni yerle bir edildi 30 bin kisi öldü. 300 binden fazla kisi mülteci durumuna düsmüstür. Ateskesler ile sürüp giden savas 1996 yılında imzalanan Hasavyurt Antlasması ile bitirilmistir.10 

Günümüzde Ramazan Kadirov Resmi olarak Cumhurbaskanlığı sıfatını üstlenmekte olduğu Çeçenistan’ın Rus yanlısı bir politika izlediğini söylemek pekte yanlıs olmaz bu anlamda Rusya için ayrılıkçı gruplar direnislerine devam etseler de Rusya çıkarı doğrultusunda kararlı harekâtının sonuçlarını aldığını söylemek mümkündür.11 

Karabağ Sorunu 

Karabağ bölgesi, Hazar petrolünün Türkiye’ye ulasmasında stratejik bir konumda bulunmaktadır. 1921 de Azerbaycan iradesine bırakılan yönetimi Ermeniler ve Rusya için hosnutsuzluğa neden olmustur12 . Nihayetinde 1988 de alevlenen bu hosnutsuzluk 1992 de savasa dönüsmüstür. Dönemde bu çatısmaların Ermenistan tarafından Ermenilerin yürütüğü bir çatısma olduğu ileri sürülse de zamanla açıklamaların ortaya çıkmasıyla Rus destekli bir 
toprak isgali olduğu ortaya konusmustur13. Bu savas neticesinde Azerbaycan topraklarının 5 te 1 i ölçüsünde isgale uğrasmıs ve büyük bir insanlık dramı olarak hocalı katliamı yasanmıstır. 1 milyon Azerbaycan vatandası da mülteci durumuna düsmüstür.14 1995’teki Barıs görüsmelerinden sonuç alınamamıstır. Bu duruma bağlı olarak dönemin BM Genel Sekreteri Butros GALD, sorunla ilgili olarak biz özel temsilci bölgeye göndermistir. Genel anlamda sorunu ele alacak olursak ne yazık ki karsılasılan ana baslık Rusya’nın Kafkasya’yı zayıflatması, istikrarsızlığın devamı ve petrol rotalarının somutlasmasının önlenmesi 
olacaktır. Rusya, ABD, Türkiye, Fransa, Dsveç, Dtalya’dan olusan Minsk grubu sorunu çözmek için görevlendirilmis olsa da sınırlı bir basarı elde edebilmistir. Öte yandan Rusya’nın anlasılmaz tutumu AGDT’i basarısız kılmıstır.15 Bu sonucun alınmasında baskı altında kalan Karabağında payı vardır. Petrol’ün tasınması konusunda Türkiye güzergâhının izlenmesi esas alınan rotalar içinde en ekonomik olanı, Ermenistan üzerinden geçecek rotadır. Ancak Karabağ bölgesinin hala isgal altında olması Azerbaycan’ın böyle bir seçeneğe sıcak 
bakmasını mümkün kılmamaktadır. Bu anlamda Azerbaycan’ın içinde olduğu durum (Bakü-Tiftis-Ceyhan) rotasının uzunluğunun yaklasık olarak 300 km daha uzamasına neden olmustur.16 

Azerbaycan-Türkmenistan Gerginliği 

Hazar denizinin kıyıdas iki ülkesi olan Azerbaycan ve Türkmenistan arasında enerji kaynakları tabanlı yasanan bu sorun Serdar/Kepez olarak bilinmektedir. Azerbaycan’ın “Kepez” ve Türkmenistan’ın ise “Serdar” olarak adlandırdığı zengin petrol yatakları bu iki ülke arasında iliskileri kopma noktasına getirmistir.17 Bu sorun 2001 yılında Türkmenistan’ın Azerbaycan’daki büyükelçiliğini kapatmasına neden oldu.18 Temmuz 1997’de Rus sirketleri 
Rosneft ve Lukoil ile Azerbaycan arasında imzalanan Kepez yatağını kapsayan anlasma Türkmenistan’ın tepkisini çekmis, Askabat, yatağın kendi sularında bulunduğunu ve Türkmenistan’ın malı olduğunu belirtmistir. Türkmenistan Hazar’ın statüsünün belirlenmeden yapılacak anlasmaların geçersiz olacağını savunmustur ve bu konuda gerekirse BM ve Uluslararası Mahkemelere konuyu tasıyacağını belirtmistir.19 Diğer bir yandan bu konudaki Türkmenistan’ın isteğini artıran bir neden ise Türkiye pazarıdır, Türkmenistan doğal gazının 
Türkiye üzerinden batı pazarlarına ulastıracak olan Trans-Hazar boru Hattı konusunda tartısmaların temelini atmıstır. Bu anlamda yasanan bu tartısma Azerbaycan ile fikir birliğine varılamadığı için ne yazık ki rafa kaldırılmıstır. Bu doğal gaz açığını ise Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattı projesi karsılayacaktır, tabii ki bu durum Türkmenistan açısından hiçte hos karsılanmamıstır. Bölge hakkındaki sonuca gelirsek Kepez yatağının kıyıdas ülkelerin ortak isletimine karar verilirse her iki ülkede 30 milyar doların üzerinde gelir elde edecektir20 . 
Rusya ve Kazakistan soruna taraf olmamayı seçmistir ve sorunun taraf devlet arasında çözülmesini vurgulamaktadırlar. 

Boğazların Güvenliği 

Buraya kadar bahsettiğim Kafkasya’dan ve Orta Asya’dan gelen petrolün Karadeniz limanlarına ulastırılıp oradan Uluslararası Pazara sevki bölgelerde yasanan istikrarsızlıklar ve geçis güzergâhlarındaki tehtidler nedeniyle Türkiye’nin her geçen gün kaygıları artmaktadır.21 

Türk boğazları geçislerdeki düzeni sağlamak için kullanılan “Boğazlar Rejimi”, 1938 Montrö boğazlar sözlesmesiyle belirlenmistir. Açıkça ortadadır ki günümüz beklentilerini karsılayamayacak bir sözlesmedir. Antlasmayı imzalayan devletlerin bir kısmı günümüzde yoktur ve son yıllarda devletlerin de yaklasımlarında farklılıklar yasanması söz konusudur.22  1938’den bu yana Gemilerdeki ebat ve tonajlarda değismistir. Bugün gemilerin hacmi ve 
boyu artmıstır bunun yanında o yıldan bu yana olan tarihsel süreçte boğazdan geçen tanker sayısı da hayli artmıstır. Montrö sözlesmesi, bütün gemiler için serbest geçis hakkı tanısa da, bugün bu sayıdaki artıs ve çoğunun petrol tankeri olması, Süveys kanalının üç katı sayıya sonuç bazında ulasılmasını sağlamıstır. 
sayısı da hayli artmıstır. Montrö sözlesmesi, bütün gemiler için serbest geçis hakkı tanısa da, bugün bu sayıdaki artıs ve çoğunun petrol tankeri olması, Süveys kanalının üç katı sayıya sonuç bazında ulasılmasını sağlamıstır. 


Tablo 1: 1938-2000 Yılları Arasında Türk Boğazlarındaki Gemi Trafiği23 

Gemi trafiğinin bu denli artması ve tasınan yüklerdeki çesitlilik Türkiye’nin kaygısını artırmıstır, bu anlamda olan çesitli kazalar boğazları ve Dstanbul’un tarihi dokusunu tehtid eder duruma geldiğinde Türkiye 1 Temmuz 1994’te bu konuda Boğazlar Tüzüğü Düzenlemesini getirmistir. Bu sekilde boğaz trafiğini kontrol altına almaya çalısan Türkiye aynı zamanda çesitli sistemlerle de bu güvenlik arzusunu pekistirmeye çalısmıstır. Örnek olarak boğazların güvenliği ile ilgili olarak otomatik tanımlama sistemleri, Uzak mesafeden gemilerin tanımlanması ve izlenmesi(LRIT) kurularak çesitli seyir güvenliği önlemleri 
alınmıs24 . Radar istasyonu projesinde çesitli aksaklıklar yasansa da seyir güvenliği için saydığım önlemlerin alınması Türkiye’nin bu konuda ciddi tutumunu göstermektedir. 

Türkiye’nin Kaygıları 

Her ülke yönetimi toplumu için kesintisiz, güvenilir ve temiz enerjiyi ülkesi için ucuz bir yolla elde etmek ister. Bu bağlamda Türkiye’de bu örnek içinde yer alabilecek bir ülkedir nitekim yukarda bahsettiğim uzlasmazlıklar hem bahsedilen ülke topraklarında hem de bölgede bir istikrarsızlık olduğunu göstermektedir. Türkiye açısından kesintisiz ve enerjinin güvenirliği büyük bir önem arz etmektedir. Avrasya bölgesindeki çatısmalar, isgaller buradan 
tasınabilecek enerjinin hem kesintisizliğine olan güvensizliği hem de maliyetini oldukça artırmaktadır. Rusya, söz konusu bağımsız devletler üzerinde oldukça büyük bir stratejik üstünlük sağlamaktadır ve bunun da en önemli nedeni söz konusu devletler için petrol ve doğal gaz kaynaklarını uluslararası pazara aktarmak için Rusya rotasını izlemeleridir. Nitekim bu yol Rusya’nın yakın çevre politikasını uygulamaya koymasını sağlıyor. Bu anlamda izlediği politikalar birçok etnik grup arasındaki çatısmaları artırmaktadır neticesinde Gürcistan-Abhazya-G.Osetya gerginliği bunun bir neticesidir25 . Örneklerime Çeçenistan’da 
yasanan dram ve Karabağ sorunu olarak ta devam edebilirim. Türkiye’nin kaygıları tabii ki de bölgede yasanan istikrarsızlıkların doğurduğu sonuçlardır bu sonuçların getirisi olarak Kafkasya’da Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan kutuplasmasından bahsetmek pek tabii mümkündür. Bu istikrarsızlık karsısında Türkiye çesitli girisimlerde bulunsa da Rusya bölgede kendisini frenleme çabası olarak görmüs ve tatbikine hiç zaman müsaade etmemistir26 . 

Sonuç 

Doğal gaz ve Petrol 21.y.y. da geçmiste olduğu gibi önemini en üst seviyede 
korumaktadır ve anlamda savasların ve çatısmaların bu konuyu ana baslık yapacağı kaçınılmaz bir gerçektir. 

Orta doğu ve Sibirya’dan sonra Hazar havzası enerji bazında üçüncülüğü 
göğüslemektedir. Bu durum güçlü devletlerin ve büyük petrol sirketlerinin de istahını kabartmasına neden olmaktadır. Hazardaki hidrokarbon kaynakları günümüz taleplerini en üst düzeyde karşılamaya hazırdır nitekim bu durum bölgedeki istikrarsızlığında temelini oluşturmaktadır. 

Avrasya bölgesini ele aldığımızda genel anlamda jeopolitik konumu taban alındığında bu enerji yatakları çatısmaların temelini olusturmaktadır. Türkiye Rusya ve İran doğal gazına bağımlılığını azaltmak için Türkmenistan’ın doğal gazını, Azerbaycan’ın doğal gazını ve geçmisten gelen kültürel yakınlığı ve tarih bütünlüğünü temel alarak Türkiye’ye getirmesi gerekmektedir. Bunu yaparken enerji aktarımının ucuz, güvenli ve istikrarlı olmasını temel almalıdır bu anlamda Türkiye’nin bölgede yasanan etnik çatısmalara ve oynanan büyük oyunlara kayıtsız kalmaması yapması gereken en önemli unsurdur. Bu bağlamda uluslar arası örgütleri ve ulus üstü yapıları bölgeyi yönlendirmesi geçmiste olduğu gibi takipsiz kalarak sonuç alınmamasına engel olması gerekmektedir. Türkiye’nin suan ki bölgeye yönelik politikaları yetersizdir. Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya’da daha aktif olmalı ve bölgede yeni kazanımlar elde etmelidir. Geçmisteki Tarihsel kültürel bağları bu politikalardaki temeli sağlıyıcağı süphe götürmez bi gerçektir. Önemli bir enerji pazarı ve transit ülke olan Türkiye’nin bu bölgelere ve olaylara seyirci kalması beklenmemelidir. Çünkü Türkiye’nin geleceğine Avrasya’daki enerji kaynakları büyük oranda yön verecektir. 

DİPNOTLAR;


3 Lena Jonson, Russia and Central Asia: A Web of Relations, Central Asian and Caucasian Prospects, (CACP) 
Papers, (London: the Royal Institute of International Affairs, 1998), s. 60. 
4 David Sinker, “The Management of a Transboundary Energy Resource”, içinde Bulent Gokay (ed.) The 
Politics of Caspian Oil, (New York: Palgrave, 2001), s. 54. 
5 Rosemarie Forsythe, The Politics of Oil in the Caucasus: Prospects for Oil Exploitation and Export in the 
Caspian Basin, Adelphi Paper, No 300, University Oxford Press, 1996, s. 15-16. 
6 Didem EKİNCİ “ÇATISAN KÜRESEL GÜÇLER VE KARADENİZ GÜVENLİĞİ: ABHAZYA ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME” Karadeniz Arastırmaları, Kıs. 2014, Sayı 40, S.1-16 
7 Ufuk Tavkul, Kafkasya’nın Jeopolitik Konumu Dçerisinde Rusya Açısından Çeçenistan’ın Stratejik Önemi, Kök Arastırmalar, Güz 1999, s.24 
8 Hasan Kanpolat, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savası”, Avrasya Dosyası, c.6, s.4, Kıs 2001, s.167 
9 Dr. Gamze Güngörmüs Kona,” Rusya Federasyonu ve Kafkasya”, 26-27 Ocak 2005, 
http://gamzegungormuskona.blogspot.com.tr/2007/08/harp-akademileri-komutanlstratejik.
html,(E.T.:28.08.2014),syf.1. 
10 Müktedir ilhan,”Çeçenistan’da Bitmeyen Cihad”,21 Aralık 2006, 
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2006/12/21/2542.shtml,(E.T.:28.08.2014),Syf.1. 
11 Yusuf Ensar,”Çeçenistan’da Kadirov’un Yalanları ve Cihad Gerçekleri”,24 Ağustos 2007, 
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/08/24/3564.shtml, (E.T.:28.08.2014),Syf. 1. 
12 Doç. Dr. Besir Mustafayev, “SOVYETLER DÖNEMDNDE RUSYA’NIN DAĞLIK KARABAĞ 
POLDTDKASI”, Karadeniz Arastırmaları, Güz 2013 , Sayı 39 , s.56 
13 Doç. Dr. Besir Mustafayev, a.g.m.,S.60. 
14 Prof. Dr. Aygün ATTAR (Hasimzâde),Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti,ANKARA, 
AKDTYK Atatürk Arastırma Merkezi,2005, Syf. 120-121 
15 Prof.Dr. Aygün ATTAR (Hasimzâde),a.g.e , s.143 
16 Doç.Dr. Besir Mustafayev, a.g.m. , S.63 
17 Sinan Oğan, “Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü”, 
http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu,  E.T. : 29.08.2014 
18 Cavid VELİYEV, Askabat Bakü yakınlasması,
http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-t2379.0.html;wap2, Erisim  Tarihi: 29.08.2014 
19 Veliyev, a.g.m., http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-t2379.0.html;wap2, Erisim Tarihi: 29.08.2014 
20 Sinan Oğan, a.g.m., http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu,  E.t.:29.08.2014 
21 SEVER,Aysegül, “Türkiye-Rusya Federasyonu iliskilerinde çatısma,rekabet ve isbirliği”, Avrasya Dosyası, 
Cilt 7, Sayı 3, Sonbahar 2001, s.242. 
22 SEVER,Aysegül, a.g.e, s.242 
23 Hakan Emanet, Deniz Hakimiyetinden Dünya Hakimiyetine Giden Yolda Türk Boğazları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, istanbul, 2003, s.117, Tablo 1 
24 Oktay Kılıç, “Türkiye’de Deniz Trafiğini izlemeye dair sistemler”,T.C. Ulastırma Denizcilik ve Haberlesme Bakanlığı Bilgilendirme Kitapçığı,s.2 
25 Ahmet ÖZTÜRK,” Rusya-Gürcistan Krizi: Yerel Bir Çatışma, Küresel Yansımalar”,  Cilt:4, Sayı: 7, ss. 1-27, 2009 . 
26 Sinan OĞAN,”Tarihi Adım”,16 Eylül 2009, 
http://archive-org.com/page/4104785/2014-0610/
http://www.turksam.org/tr/makale-detay/747-tarihi-adim, (E.T. :30.08.2014), S.1. 


KAYNAKÇA 

Ahmet ÖZTÜRK,”Rusya-Gürcistan Krizi: Yerel Bir Çatısma, Küresel Yansımalar”, 
Cilt:4, Sayı: 7, ss. 1-27, 2009. 
Cavid VELDYEV, Askabat-Bakü yakınlasması, 
http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-t2379.0.html;wap2, Erisim Tarihi: 29.08.2014 
David Sinker, “The Management of a Transboundary Energy Resource”, içinde Bulent Gokay (ed.) The Politics of Caspian Oil, (New York: Palgrave, 2001), s. 54. 
Didem EKDNCD “ÇATISAN KÜRESEL GÜÇLER VE KARADENDZ GÜVENLDĞD: 
ABHAZYA ÜZERDNE BDR DEĞERLENDDRME” Karadeniz Arastırmaları, Kıs. 2014, Sayı 40, S.1-16 
Doç. Dr. Besir Mustafayev, “SOVYETLER DÖNEMDNDE RUSYA’NIN DAĞLIK 
KARABAĞ POLDTDKASI”, Karadeniz Arastırmaları, Güz 2013 , Sayı 39 , s.56 
Dr. Gamze Güngörmüs Kona,” Rusya Federasyonu ve Kafkasya”, 26-27 Ocak 2005, 
http://gamzegungormuskona.blogspot.com.tr/2007/08/harp-akademileri-komutanl-stratejik.html,(E.T.:28.08.2014),syf.1. 
Hakan Emanet, Deniz Hakimiyetinden Dünya Hakimiyetine Giden Yolda Türk 
Boğazları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Dstanbul, 2003, s.117, Tablo 1 
Hasan Kanpolat, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savası”, Avrasya Dosyası, c.6, s.4, Kıs 2001, s.167 
Lena Jonson, Russia and Central Asia: A Web of Relations, Central Asian and 
Caucasian Prospects, (CACP) Papers, (London: the Royal Institute of International Affairs, 1998), s. 60. 
Müktedir ilhan,”Çeçenistan’da Bitmeyen Cihad”,21 Aralık 2006, 
http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2006/12/21/2542.shtml,(E.T.:28.08.2014),Syf.1. 
Oktay Kılıç, “Türkiye’de Deniz Trafiğini izlemeye dair sistemler”,T.C. Ulastırma 
Denizcilik ve Haberlesme Bakanlığı Bilgilendirme Kitapçığı,s.2 
Prof. Dr. Aygün ATTAR (Hasimzâde),Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve 
Ermeni Siyaseti,ANKARA, AKDTYK Atatürk Arastırma Merkezi,2005, Syf. 120-121 
Rosemarie Forsythe, The Politics of Oil in the Caucasus: Prospects for Oil 
Exploitation and Export in the Caspian Basin, Adelphi Paper, No 300, University Oxford Press, 1996, s. 15-16. 
SEVER, Aysegül, “Türkiye-Rusya Federasyonu iliskilerinde çatısma,rekabet ve 
isbirliği”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı 3, Sonbahar 2001, s.242. 
Sinan Oğan, “Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü”, 
http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu, E.T. : 29.08.2014 
Sinan OĞAN,”Tarihi Adım”,16 Eylül 2009, http://archive-
org.com/page/4104785/2014-06-10/http://www.turksam.org/tr/makale-detay/747-tarihi-adim,, (E.T. :30.08.2014), S.1. 
Ufuk Tavkul, Kafkasya’nın Jeopolitik Konumu Dçerisinde Rusya Açısından 
Çeçenistan’ın Stratejik Önemi, Kök Arastırmalar, Güz 1999, s.24 
Veliyev,a.g.m., http://www.aman.be/politiek_economie/a351kabatbaku_yakinlasmasi-
t2379.0.html;wap2, Erisim Tarihi: 29.08.2014 
Yusuf Ensar, ”Çeçenistan’da Kadirov’un Yalanları ve Cihad Gerçekleri”, 24 Ağustos 2007, http://www.kavkazcenter.com/tur/content/2007/08/24/3564.shtml, (E.T.:28.08.2014), Syf. 1. 




***