Suriye Satrancında Rusya Hamlesi.,
John Kerry,Sergey Lavrov,kimyasal silah,Mig-31 askeri uçakları,S-300 füzeleri,Arap Baharı,Beşşar Esad, Hafız Esad, Vladimir Putin, Gorbaçov, Dimitri Medvedev,
Suriye Satrancında Rusya Hamlesi
Dr. Nazim Cafersoy*
*Dr. Nazim Cafersoy
KAFKASYA ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (QAFSAM) ANALİSTİ Suriye krizi beklenenden uzun sürdü. 100 bini aşkın kişinin ölmesine, yüz binlerce kişinin yaralanmasına, milyonu aşkın kişinin mülteci durumuna düşmesine neden olan iç savaşın ne zaman sona ereceği belli değil. İç askeri denge tam olarak bozulmazken uluslararası güçlerin hamleleri de süreci sona erdirmekten ziyade uzatıcı ve genel anlamda Suriye’yi güçsüzleştirici nitelikte.
Özellikle Batı kendisinden beklenen hamleleri bir türlü yapmazken Rusya’nın bazen beklenen, bazen de beklenmeyen hamleleri sürecin ve doğal olarak Esad yönetiminin ömrünün uzamasına neden oluyor.
Irak ve Libya’da Batı karşıtı yönetimlerin kurban edilişine bir ölçüde müsamaha gösteren Rusya, Orta Doğu’da daha kritik gördüğü iki müttefikini, İran ve Suriye’yi şimdilik başarıyla koruyor. Bunun son örneği geçtiğimiz günlerde yaşandı.
Konu Suriye olunca, Rusya’nın Tunus, Mısır ve hatta doğal gaz zengini ve Moskova’nın mühim ekonomik partnerlerinden olan Libya’daki olaylardan daha faal ve göreceli olarak daha sert bir tutum içine girdiği görülmektedir. Hatta doğrudan NATO askeri müdahalesinin yapıldığı ve bu konuda bir BM kararının alındığı Libya konusunda bile zımni bir rıza gösteren Rusya, Nisan 2011’den itibaren sürekli olarak Suriye konusunun Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi gündemine gelmesine veto tehdidi ile engel oldu, konu BM Güvenlik Konseyi gündemine geldiği zaman da kararın çıkmasına müsaade etmedi.
Bazı durumlarda sivil ölümlerin artması üzerine BM gündemine gelen Suriye kararlarının daha yumuşayarak çıkmasını sağladı.
< Özellikle Batı kendisinden beklenen hamleleri bir türlü yapmazken Rusya’nın bazen beklenen, bazen de beklenmeyen hamleleri sürecin ve doğal olarak Esad yönetiminin ömrünün uzamasına neden oluyor.>
“Arap Bahar”ı olarak nitelendirilen süreç Rusya için çeşitli anlamlar ifade etmekteydi. Süreç bir yandan dünyadaki enerji fiyatlarını yükselterek Rusya bütçesine ciddi paralar getirmesi bakımından “maddi kaynak” anlamını taşısa da, genel anlamda, Moskova yönetiminin “Arap Baharı” sürecinden rahatsız olduğu bilinmektedir.
Bu rahatsızlığın sebepleri arasında sürecin daha çok Batı tarafından yönetildiği ya da yönlendirildiği ve bunun da uzun vadede Rusya’nın Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarına zarar vereceği inancı önemli yer tutuyor.
< Rusya’nın “Arap Baharı” sürecine ilişkin bütün açıklama ve eylemlerinde Batı müdahaleciliğinden rahatsızlığın izlerini çok açık görmek mümkün. >
Öte yandan, Suriye tarihsel açıdan Rusya’nın kendi selefi hesap ettiği SSCB’nin Orta Doğu politikasında Irak’la birlikte özel öneme sahip olmuştur.
Özellikle Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad zamanında zirveye çıkan SSCB-Suriye ilişkileri Gorbaçov’un politikaları ile ciddi bir sekteye uğrasa da Vladimir Putin’in 2000’li yıllardaki başkanlığı döneminde yeni bir ivme kazanmıştır.
Ocak 2005 yılında Beşşar Esad’ın Moskova ziyareti ve Mayıs 2010’de Dimitri Medvedev’in Şam ziyareti bu ilişkiler sürecini yeni bir noktaya taşımıştır.
Moskova için Suriye ile ilişkilerin güçlendirilmesi Ortadoğu denkleminde yerini almak bakımından önemli bir fırsat sunuyor. Suriye’nin Arap-İsrail problemindeki konumu ise Moskova’nın bu hesabının hiç de yanlış olmadığının göstergesi sayılabilir.
Suriye’nin Akdeniz’e sınırının olması bir başka neden sayılabilir. Akdeniz’in hem tarihsel konumu, hem de son dönemlerdeki artan stratejik önemi Moskova’nın tarihsel denizlere açılma stratejisi ile birlikte düşünüldüğünde bu konu daha iyi anlaşılmaktadır. Daha 1971 yılında SSCB’nin Hafız Esad’la yapılan bir anlaşma gereği Tartus’da Akdeniz’e çıkan Sovyet Donanması için bir deniz üssü oluşturması bu durumun en önemli kanıtı.
Ortadoğu’ya ve Suriye’ye en ilgisiz göründüğü 1990’ların başında bile Tartus daki deniz üssüden vazgeçmeyen Rusya 2009 yılında buranın yenilenmesi ve daha büyük gemiler için genişletilmesi çalışmalarına başlamıştır.
Amerikan ve NATO gemilerinin, İran’ın, Türkiye’nin, İsrail’in, hatta Güney Kıbrıs’ın boy gösterdiği, hemen kıyısında Libya, Suriye gibi ülkelerde başverenler ve baş verecekler Akdeniz’deki Tartus limanının önemini iyice açığa çıkarmış durumda.
Bölgede gerginlik tırmandıkça Akdenizdeki Rus savaş gemilerinin sayısı sürekli artış göstermiştir. Son günlerde boğazlardan geçen gemilerle birlikte Akdenizdeki Rus gemilerinin 15’e ulaştığı ifade edilmektedir.
Bir anlamda Rusya’nın Suriya krizinden yararlanarak açık denizlerde, özellikle de Akdenizde askeri kapasitesini artırdığı da ileri sürülebilir.
Suriye’nin Rusya için öneminin bir başka sebebini bu ülkeye satılan Rus silahları oluşturmaktadır. SSCB döneminde mühim silah müşterilerinden olan Suriye ile silah ticareti Esad’ın Moskova ziyareti ile yeni boyutlar kazanmıştır. Zaten Suriye’nin Rus silah ihracatının içinde öncü yerlerden birini tutması ve Suriye ordusunun silahlarının yüzde 90’ının Rus yapımı olması da dikkatlerden kaçmıyor. Moskova’nın Suriye’ye sattığı S-300 füzeleri ile Mig-31 askeri uçakları ise İsrail ve ABD’de ciddi rahatsızlık yaratmaktadır. Tüm tepkilere rağmen Rusya’nın iç savaşın en amansız dönemlerinde bile Suriye’ye silah vermeyi durdurmadığı bilinmektedir.
Suriye’yi Rusya için önemli kılan bir başka neden iki ülkenin ticari-ekonomik ilişkileridir. İki ülke arasında iç savaşın hemen öncesinde (2010 yılındaki) ticaret hacmi 1,1 milyar dolar civarındaydı. Ayrıca Suriye’de Rus yatırımlarının daha 2009 yılı sonu itibariyle 20 milyar dolara ulaştığı biliniyor.
Tüm bu nedenlerden dolayı Rusya Suriye krizinde bazen bölgedeki geleceğini riske atıyor görüntüsüyle karşılaşmasına rağmen kararlılığını sürdürdü.
< Rusya Suriye krizi nedeniyle, son yıllarda büyük önem verdiği Türkiye ile olan ilişkilerini riske attı. >
Batı ile Ağustos 2008 olayları sonrasında gerginleşen ilişkilerini yeniden rayına oturtma stratejisinin zarar görmesini de çok önemsemedi. En son Suriye’de geniş bir biçimde kimyasal silah kullanıldıktan sonra Suriye’ye askeri müdahale seçeneği en ciddi biçimde dillendirilmekteyken Rusya bir hamle daha yaptı. Bir yandan Suriye’de kimyasal silahların muhalifler tarafından kullanıldığını iddia etti, diğer yandan bu ülkenin kimyasal silahlardan arındırılmasına ilişkin öneride bulundu. Suriye’ye müdahale konusunda kararlı görünen güçleri uyarmaktan da geri durmadı.
En kritik süreç ise ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında 3 gün süren Cenevre görüşmeleri oldu. Bu görüşmeler sonucunda taraflar Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılması konusunda uzlaşmaya vardılar.
Buna göre Esad yönetimi bir hafta içinde mevcut kimyasal silah envanterini tüm detayları ile açıklayacak. İlgili kurumların uzmanlarının incelemeleri Kasım ayına kadar tamamlanacak. Üçüncü aşama olan silah ve ilgili sistem ve araçların tamamının imha ve tasfiyesi süreci ise 2014 yılı ortalarına kadar tamamlanacak.
Türkiye bu anlaşmanın Esad rejiminin ömrünü uzatmaya hizmet ettiğini, iç savaşı bitirmeyeceğini ve ayrıca çok net olmadığını ileri sürerek eleştirilerde bulundu.
Gerçekten de Esad yönetiminin işbirliğine muhtaç olduğu için kabul ettiği anlaşmaya en azından süre bakımından uymaması durumunda ne olacağı belli değil. Rusya’nın yine Esad’ı korumayacağı da garanti edilemez.
Süreç uzadıkça ve muhaliflere yardım gerektiği düzeyde yapılmaz ise Esad yönetiminin güçlenme ihtimali de zayıf değil.
Ayrıca Türkiye’nin dillendirdiği “kimyasal silah kullanılmadığı sürece sivil halkı katletmek serbest midir” sorusu da cevabını bulamıyor. Böylece Rusya Suriye satrancındaki hamlesi ile gerekli hamleleri yapamayan Batı karşısında sanki avantajlı duruma geliyor.
Ama en kötüsü, bir ülkede insanlık dramı yaşanmaya devam ediyor.
***