Gazprom etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gazprom etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2021 Pazar

TÜRK RUS İLİŞKİLERİ SOĞUK KIŞTAN., SICAK BAHARA DÖNÜŞEBİLECEKMİ., BÖLÜM 2

TÜRK RUS İLİŞKİLERİ SOĞUK KIŞTAN., SICAK BAHARA DÖNÜŞEBİLECEKMİ., BÖLÜM 2



Doç. Dr. Toğrul İsmayıl,Mavi Akım,Karadeniz,Türkiye-Rusya ilişkileri,Vladimir Putin, Turist vizesi,rublenin dolar karşısında değer kaybetmesi,
Düşen Uçak Kazası,Gazprom,

< TÜRKİYE SADECE “GAZPROM” VE TURİZM OPERATÖRLERİ İÇİN DEĞİL; AYNI ZAMANDA FİNANS SEKTÖRÜ İÇİN DE ÖNEMLİ BİR PAZARDIR.
ÖRNEĞİN 2012 YILINDA TÜRKİYE MENŞELİ DENİZBANK’IN 3,5 MİLYAR DOLARA RUS SBERBANK TARAFINDAN ALINMASI, RUSYA İÇİN STRATEJİK BİR ÖNEME SAHİPTİR. >

    Rus arama motoru “Yandex”, 2011 yılından beri Türkiye’de faaliyet göstermektedir.
Türkiye bu şirketin Bağımsız Devletler Topluluğu dışında çalıştığı ilk ülkedir.
Markanın Türkiye’deki yerel pazar payı ise % 4-5 dolaylarındadır. Benzer şekilde Türkiye’nin telekomünikasyon pazarında Rusya’nın Alfa Telecom Turkey Ltd. isimli şirketi de bulunmaktadır. Bu şirket, en büyük Türk operatörü Turkcell içinde % 13,22 paya sahip olup; ilerleyen yıllarda bu payını yarı yarıya artırmayı planlamaktadır.

Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde zarar vermek istediği bir diğer alan ise enerji’dir.
Türkiye, en büyük tedarikçisi konumundaki Rusya’dan yıllık doğalgaz ihtiyacının yarıdan fazlasını karşılamaktadır. Bu doğalgazı Türkiye iki hat üzerinden tedarik etmektedir: Ukrayna üzerinden gelen ve Trakya’dan giriş yapan Batı Hattı ve
Karadeniz’in altından gelip Samsun’dan karaya çıkan Mavi Akım. Diğer yandan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) 2014 Doğalgaz Sektörü Raporu’na göre 2014 yılında doğalgaz ithalatı % 54.76’lık payla en fazla Rusya’dan yapılırken; miktar olarak yaklaşık 50 milyar metreküplük doğalgaz ihtiyacının 26 milyar metreküpü tek başına Rusya’dan karşılanmıştır. Söz konusu tedarik için Türkiye, 16,5 milyar dolarlık doğalgaz faturası ödemiştir.

   Uzmanların üzerinde anlaştığı bir başka konu ise düşük petrol fiyatlarının Türkiye’yi, Rusya’ya kıyasla daha cazip bir aktör haline getirdiğidir. Zira döviz gelirinin önemli bir kısmını petrol ihracatından elde eden Rusya, Kuzey Denizi havzasından çıkarılan Brent petrolün varil fiyatının geçen yıl % 30 oranında düşmesi sonucu önemli bir meydan okumayla karşı karşıya kalmıştır. Net petrol ithalatçısı Türkiye üzerinde ise ucuzlayan petrol fiyatları tam tersi bir etki yaratmıştır. Benzer bir şekilde bazı Batılı uzmanlar, petrol fiyatlarındaki gerilemeyle birlikte Türkiye’nin cari açığını kapatıp enflasyonu düşürebildiğini hatırlatmakta ve bu durumun, yatırımcı gözünde pozitif bir gelişme olduğunu vurgulamaktadır.

    Kanaatimizce uçak krizi sonrası enerji alanında yaşananlar, uzun zamandır herkesin üzerinde uzlaştığı fakat gerçekleşmesine yönelik yapısal adımların geciktiği Rusya’ya aşırı bağımlılığı orta ve uzun vadede azaltacak bir stratejiyi hayata geçirmeye vesile olacaktır. Zira mevcut doğalgaz ilişkisi, ikili ilişkilerin en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Bu konuda doğrudan bir gaz kesintisi olmasa da belli risklerin göz ardı edilemeyeceği bir gerçektir.


Her ne kadar Rusya önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ana gaz tedarikçisi olmaya devam edecekse de, ikili ilişkilerin geldiği noktada Türkiye, enerji güvenliğini daha ciddi olarak ele almaya başlamış ve tedarike yönelik bazı alternatifleri öne çıkarmıştır.
Bu kapsamda ilerleyen dönemde Türkiye’nin yeni enerji alternatifleri arasında Katar’dan LNG; Irak, Türkmenistan ve Doğu Akdeniz’den gaz ithalatı sağlamak olacaktır.
 <   AKKUYU PROJESİNİN RUSYA TARAFINDAN RAFA KALDIRILMASI DURUMUNDA İSE ALTERNATİFLER MEVCUTTUR. ÖRNEĞİN ÇIN, JAPONYA,
GÜNEY KORE GİBİ ÜLKELERLE DİREKT TEMASA PEKÂLÂ GEÇİLEBİLİR. >


Peki, iki ülke arasında vuku bulan son dönem olaylardan sonra Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesinde ne tür gelişmeler beklenebilir? Akkuyu projesinin iptali Türkiye’yi nasıl etkiler?
Rusya’nın AB’nin uyguladığı ambargolar nedeniyle yaşadığı ekonomik daralma ve sıkıntılar yüzünden 20 milyar dolarlık bir beklentisi olduğu Akkuyu projesinden kolay kolay vazgeçemeyeceği düşünülmektedir.
   Fakat Rusya’nın projeyi askıya almaktan kaçınmasının ardında maddi nedenler den çok siyasi ve hukuki gerekçeler mevcuttur.
Zira Rusya yönetimi doğrudan Türkiye’ye zarar verecek ya da uluslararası anlaşmalarla verdikleri taahhütleri hukuksuz bir boyuta taşıyacak, bu yolla uluslararası arenada kendi itibarını olumsuz etkileyecek adımlar atmayacaktır.
Diğer yandan Akkuyu projesinin Rusya tarafından rafa kaldırılması durumunda ise alternatifler mevcuttur. Örneğin Çin, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerle direkt temasa pekâlâ geçilebilir.

Belirtmek gerekir ki; ekonomisi % 3,8 daralan, sanayi üretimi % 4,2 gerileyen, Batı’nın yaptırımları ve düşen petrol fiyatları nedeniyle zor günler geçiren Rusya’nın; ekonomisi ve sanayi üretim endeksleri pozitif seyreden, Batı’nın desteğine haiz Türkiye’ye karşı bu ekonomik ve siyasi savaşı sürdürmesi pek makul değildir. Bu krizin Rusya tarafından derinleştirilmesi durumunda ise Rusya özelinde ekonomik, sosyal ve siyasal kriz derinleşecek, ülke sathında tüketim ve emlak fiyatları ciddi oranlarda artacaktır. Zira yaptırımlardan dolayı zor bir yıl geçiren Rusya için 2016 yılında da % 6,4’lük bir ekonomik gerileme öngörülmekte dir.
    Dünya petrol fiyatlarının 2016 yılında son 17 yılın en düşük seviyesine ulaşma ihtimalinin bulunduğunu, Rus ekonomisinin ise büyük oranda petrol fiyatlarına bağlı olduğunu göz önünde bulundurulduğunda, Rus hükümetinin ekonomiyi petrol fiyatlarından bağımlı durumdan çıkarmaya çalıştığını, ancak bunun birkaç yılda mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Diğer yandan Rusya’da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle devlet bütçesinin optimizasyonu kapsamında devlet çalışanlarının maaşlarının % 10 oranında azaltılması gündemdedir. En önemlisi de Rus yönetiminin Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar nedeniyle ülkedeki birçok üründe fiyatların yükselmeye başlamıştır.

Nitekim Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanlığı, Rus iş dünyasının Türkiye’ye bağımlı olduğunu açıkça itiraf etmektedir.

< EN ÖNEMLİSİ DE RUS YÖNETİMİNİN TÜRKİYE’YE UYGULADIĞI YAPTIRIMLAR NEDENİYLE ÜLKEDEKİ BİRÇOK ÜRÜNDE FİYATLARIN YÜKSELMEYE BAŞLAMIŞTIR. NİTEKİM RUSYA EKONOMİK KALKINMA BAKANLIĞI, RUS IŞ DÜNYASININ TÜRKİYE’YE BAĞIMLI OLDUĞUNU AÇIKÇA İTİRAF ETMEKTEDİR. >

Bu arada Rus uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’ye yaptırım kararı alan aynı Rusya, sürpriz bir şekilde iki ülke arasındaki tahıl ticaretinin yeniden başlatılması yönünde karar almıştır. Zira Türkiye, Rus tahılının en büyük ithalatçılarından biridir ve Uçak Krizi’nden bu yana Rus ve Türk şirketleri yeni sözleşme yapmayı durdurmuşlardı.

Gerekçe olaraksa Rus tarafının yaptırım tehdidi ve Türk tarafının ithalatı kısma saikıydı. Ancak endüstri kaynaklarına göre tehlike artık geçmiş, tahıl ticareti eski seyrine geri dönmüştür. Hatta bir ticaret danışmanına göre Türk şirketleri, Rus üreticilerle yeni sözleşmeler imzalamaya başlamışlardır. Türkiye’nin Rusya ile tahıl ticaretine devam etmesinin gerekçesi olaraksa Fransız menşeli tahılın daha pahalı olması ve Ukrayna’daki ürünlerin ise istenilen kalite standardına yaklaşamaması
gösterilmektedir. Bu kapsamda Türkiye, Rusya’dan Temmuz-Kasım arasında 1.7 milyon ton tahıl ithal etmiştir.



Değerlendirmeler göstermektedir ki; mevcut durum ve şartlarda oluşacak bunalımlı durumdan Türkiye’nin daha az zararla çıkması daha yüksek bir ihtimaldir. Çünkü Türkiye’nin açık ticaret ve liberal yatırım politikaları bu kayıpları daha çabuk telafi edebilecek niteliktedir. Zira Rusya Federasyonu Bakan Yardımcısı Maxim Oreshkin’in itiraf ettiği gibi, bugün Rusya’da yaşanan
ekonomik şok, SSCB’nin son yıllarında yaşadığı şoktan çok daha güçlüdür. 

Bu anlamda görünen o ki, aynı coğrafyada bulunan, güvenlik ve istikrara büyük önem atfeden iki devletin, bölgesel ve küresel düzeydeki ortak çıkarları için beraber çalışabilme kabiliyetlerini ortaya koymaları gerekmektedir.

   Zira bölgedeki istikrar ve barış ortamı için iki ülkenin işbirliği çok önemlidir. 
Aksi halde Karadeniz’den Kafkasya, Merkezi Asya’dan Uzakdoğu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınabilir.
   Ne kadar ilginçtir ki, Türk-Rus işbirliğini bir üst aşamaya çıkaran ziyaret de yine bir aralık ayında yapılmıştır. Putin’in 6 Aralık 2004’deki ziyareti 512 yıllık ilişkiler tarihinde Moskova’dan Ankara’ya lider düzeyinde yapılan ilk ziyarettir. Yine ne kadar büyük bir tesadüftür ki, çok değil, bir yıl önce, 1 Aralık 2014’de Putin yine Ankara’da Erdoğan’a “Türk Akımı” projesini önermiştir.

    Kısacası “aralık ayı”, Türkiye-Rusya ilişkilerinin yükselen dönemi gibidir. 

Bu anlamda Aralık’lar, Türkiye-Rusya ilişkileri değerlendirilirken asla unutulmamalı dır.

***

TÜRK RUS İLİŞKİLERİ SOĞUK KIŞTAN., SICAK BAHARA DÖNÜŞEBİLECEKMİ., BÖLÜM 1

TÜRK RUS İLİŞKİLERİ SOĞUK KIŞTAN., SICAK BAHARA DÖNÜŞEBİLECEKMİ., BÖLÜM 1



Doç. Dr. Toğrul İsmayıl,Mavi Akım,Karadeniz,Türkiye-Rusya ilişkileri,Vladimir Putin, Turist vizesi,rublenin dolar karşısında değer kaybetmesi, Düşen RUS Uçak Kazası, Gazprom,




Doç. Dr. Toğrul İsmayıl
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

    HER DEVLETİN TARİHİNDE RESMİ HAFIZAYA KAZINAN, BÜYÜK İZLER BIRAKAN BAZI ÖNEMLİ GÜNLER VARDIR. 
DEVLETLER DE AYNI İNSANLAR GİBİ BU TARİHLERİ COŞKUYLA KUTLAR VEYA ÖFKE DUYARAK HATIRLAR, BAZEN DE YOK SAYARLAR.



    Her devletin tarihinde resmi hafızaya kazınan, büyük izler bırakan bazı önemli günler vardır. Devletler de aynı insanlar gibi bu tarihleri coşkuyla kutlar veya öfke duyarak hatırlar, bazen de yok sayarlar. 15 Aralık 1997 de, Türkiye-Rusya ilişkileri açısından bu tarihi günlerden birini ifade etmektedir.

    Zira o gün Türkiye; ABD’nin tepkisini pahasına Mavi Akım yoluyla Karadeniz’in altından döşenen boru hatlarıyla Rusya’dan doğal gaz almaya başlamıştır.
Olaylar kendi mecrasında olağan hali ile devam etmiş olsaydı, iki ülkenin cumhurbaşkanları, Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin, 15 Aralık’ta St. Petersburg’daki Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) zirvesinde buluşacak ve bu tarihi olayın yıldönümünü iki ülke en üst düzeyde coşku içinde kutlayacaktı. Fakat 24 Kasım 2015 tarihinde, bir Rus savaş uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmesi, bu tarihi “yıldönümümü” sıradan, kimsenin hatırlamadığı bir güne dönüştürdü.
     Daha düne kadar “Türk-Rus ilişkileri nasıl daha çok geliştirilebilir?” tartışmaları yaşanırken, şimdi “Kriz daha ne kadar uzar?” sorusuna yanıt aranmaktadır.
    Zira “Uçak olayı” ve sonrasında yaşananlar, Türk-Rus işbirliğini bir anda bıçak keser gibi koparmış; Rusya’nın Türkiye’ye tepki olarak uygulamaya koyduğu yaptırımlar nedeniyle iki ülke arasındaki ticaret, durma noktasına gelmiştir.


< 2008 YILINDA TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ TİCARET ORTAĞI KONUMUNDAKİ RUSYA, 2009 VE 2010 YILLARINDA BU KONUMUNU ALMANYA’YA BIRAKARAK 2. SIRAYA GERİLEMİŞTİR. >

Son bir kaç haftada bahar havası’ndan kara kış’a dönen ilişkilerde Rusya’nın politikası da netleşmiştir: Turist vizesiyle girmek isteyen Türk işadamları gerekli hükümler uyarınca ülkeye sokulmamış, girenler ise geri gönderilmiştir. Ayrıca Moskova’dan yükselen Türkiye karşıtı dalga, Türk şirketleri üzerinde denetimleri ve “kusur bulma” çabalarını da artmıştır. Bu kapsamda en ufak bir eksiklik, yaptırım nedeni olmaya başlamıştır. Öyle ki; Türk şirketleri ve vatandaşları, her konuda yeniden, “sıfır tolerans” uygulanan bir ülke kategorisine sokulmuştur.
     Dolayısıyla, Rusya hükümetinin başlattığı ekonomik yaptırımlar ve yenilerinin eklenmesi ile birlikte, Türkler açısından Rusya hem yaşamak, hem de iş yapmak için cazip ülke olma özelliğini yitirmiştir.

Peki, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler nasıl seyredecek? Rusya’nın Türkiye’ye yönelik ekonomik yaptırımları başarılı olabilecek mi?

< BAŞBAKAN VLADİMİR PUTIN’İN AĞUSTOS 2009’DA TÜRKİYE’Yİ ZİYARETİ ÇERÇEVESİNDE İKİLİ TİCARETİN ÖNÜMÜZDEKİ BEŞ YIL
İÇERİSİNDE 100 MİLYAR DOLARA ÇIKARTILMASI ORTAK HEDEF OLARAK BELİRLENMİŞTİR.  >

Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik ilişkilerin temel çerçevesini, SSCB’nin dağılmasını takiben, 25 Şubat 1991 tarihinde imzalanan “Ticari ve Ekonomik İşbirliğine Dair Anlaşma” oluşturmuştur.
Rusya ile 2002’den bu yana artan ikili ticaret hacmi, 2008 yılında 38 milyar dolara ulaşmıştır. Ancak ikili ticaret hacmi 2009 yılında, gerek küresel ekonomik kriz gerekse 2008 Temmuz-2009 Ağustos döneminde Rus gümrüklerinde Türkiye menşeli ürünlere uygulanan tam denetim nedeniyle 23 milyar dolara düşmüştür. Yine de ticari ilişkiler 2010 yılının ilk aylarından itibaren toparlanma sürecine girmiş ve 2010 yılında ikili ticaret hacmi 26,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu minvalde 2008 yılında Türkiye’nin birinci ticaret ortağı konumundaki Rusya, 2009 ve 2010 yıllarında bu konumunu Almanya’ya bırakarak 2. sıraya gerilemiştir.
Başbakan Vladimir Putin’in Ağustos 2009’da Türkiye’yi ziyareti çerçevesinde ikili ticaretin önümüzdeki beş yıl içerisinde 100 milyar dolara çıkartılması ortak hedef olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin Rusya’ya ihraç ettiği başlıca
ürünler arasında gıda ürünleri (% 25), dokumacılık ürünleri (% 20), kimyasallar (% 9,6) ve otomotiv sanayi (% 7) ürünleri yer almaktadır. Türkiye’nin Rusya’dan ithal ettiği başlıca ürünler arasında ise petrol ve ürünleri (% 37,6), doğalgaz, (% 32,4) demir- çelik (% 8), kömür (% 5,8) ve demir dışı metaller bulunmaktadır.

Türk iş çevrelerinin Rusya genelindeki ticaret ve iş merkezleri, gıda, içecek, cam, beyaz eşya ve mobilya sektörü ile diğer sektörlerdeki yatırımlarının tutarı 2008 yılı itibariyle 6 milyar dolara yaklaşmıştır. Yine Türk müteahhitleri Rusya’da şimdiye kadar 32 milyar dolar değerinde 1191 proje üstlenmişlerdir.

Federal Gümrük Servisi’ne göre cari yılın Ocak-Eylül döneminde Rusya dış ticaretinin % 4,6’sını oluşturan Türkiye, Rusya’nın beşinci büyük ticaret ortağıdır.
Bu endekse göre Türkiye sadece Çin, Almanya, Hollanda ve İtalya’dan geri kalmakta; fakat Beyaz Rusya, Kazakistan ve Ukrayna gibi ülkelerin de önüne geçmiş bulunmaktadır.
Yine resmi verilere göre, 2015 yılında 67 bin Türk vatandaşı Rusya’da çalışmak için vize almıştır. Resmi olmayan bilgilere göre ise Rusya’da özellikle inşaat sektöründe 90 bin Türk vatandaşı çalışmaktadır. Bu anlamda Rusya, Türk vatandaşlarının yurt dışında iş aldığı, Türkmenistan’dan sonra ikinci ülke konumundadır.



< BİLİNDİĞİ ÜZERE RUSYA EKONOMİSİ SIKINTILI BİR SÜREÇTEN GEÇMEKTEDİR. ÖZELLİKLE RUBLENİN DOLAR KARŞISINDA YÜZDE 60 DEĞER KAYBETMESİ, 2015 YILININ BAŞINDAN İTİBAREN TÜRKİYE’NIN RUSYA’YA OLAN İHRACATINI DA OLUMSUZ ETKİLEMİŞTİR. >

TÜİK verilerine göre, 2015 yılının ilk 10 ayında Türkiye, Rusya’ya 64 milyon dolarlık ayakkabı ihracatı gerçekleştirirken; bu tutar 582,5 milyon dolarlık toplam ayakkabı ihracatının yüzde 11’ini oluşturmuştur.
Ayakkabının yanı sıra çamaşır ve bulaşık makineleri, ocak ve fırınlar da Rusya’nın Türkiye’den satın aldığı hafif sanayi ürünleri olarak ön plana çıkmaktadır. Beyaz eşya sektöründe Avrupa’nın üretim merkezi konumunda bulunan Türkiye, Rusya’ya 2015 Ekim sonu itibarıyla 13,3 milyon dolar değerinde çamaşır ve bulaşık makinesi ile kendinden vakumlu elektrik süpürgesi ihraç etmiştir. Söz konusu ürün gruplarının yanı sıra Rusya, Türkiye’nin en fazla fırın ve ocak ihraç ettiği beşinci ülke olarak kayıtlara geçmiştir.

Bilindiği üzere Rusya ekonomisi sıkıntılı bir süreçten geçmektedir. Özellikle rublenin dolar karşısında yüzde 60 değer kaybetmesi, 2015 yılının başından itibaren Türkiye’nin Rusya’ya olan ihracatını da olumsuz etkilemiştir. Diğer yandan
Rusya’nın beyaz eşya sektörünü temsil eden ürün grubunu ithalat kısıtlamasının dışında bırakması, öncelikle kendisinin menfaatinedir. Zira Rusya’ya beyaz eşya ihracatında herhangi bir sıkıntı yaşanması durumunda Türkiye’nin alternatif pazarlarının geniş olduğu herkesçe bilinmektedir.

   Öyle ki son yıllarda özellikle Afrika ve Güney Amerika pazarlarına açılan sektör, bugün itibariyle 150 civarında ülkeye ihracat yapmakta olup; Türkiye’nin bu sektördeki en önemli pazarı Avrupa ülkeleridir. Bu anlamda Rusya ile yaşanan krizin ve olumsuzlukların bu sektörler nedeniyle Türkiye’nin ihracat rakamlarına olumsuz yansıyacağı pek düşünülmemektedir.
    Diğer bir yasak ise Rusyalı turistlerin Türkiye’nin tatil bölgelerine gidişinin sınırlandırılmasına yöneliktir. 
Uçak Krizi’nin hemen ardından Rusya’nın en büyük tur operatörlerinden Natalie Tur, Türkiye’ye tur satışlarını durdurduğunu açıklamıştır.

    Akabinde Brisco gibi diğer Rus turizm şirketleri ve tur operatörleri de, Türkiye’ye yönelik turların satışını durdurduklarını bildirmişlerdir.

Diğer yandan TÜİK verilerine göre Türkiye, Rus turistlerden 3 milyar dolar kazanç elde etmiş olup; bu tutar Türkiye’nin toplam turizm gelirlerinin % 8,75’ini oluşturmuştur.
Ayrıca Rusya, Türkiye ve Mısır’a yönelik turistlik gezileri kısıtlayarak iç turizmini canlandırmak istemektedir.
Buna karşın altyapı sorunları yaşayan Rus iç turizm tesisleri, zengin Ruslar için hiç cazip değildir. Bu anlamda uzmanlar, Rusya’nın turistlik seyahatlere yönelik kısıtlamaların yerinde bir hamle olmadığını düşünmektedir.

Türkiye sadece “Gazprom” ve turizm operatörleri için değil; aynı zamanda finans sektörü için de önemli bir pazardır. Örneğin 2012 yılında Türkiye menşeli Denizbank’ın 3,5 milyar dolara Rus Sberbank tarafından alınması, Rusya için stratejik bir öneme sahiptir. Zira bu anlaşma Sberbank’ın kendi web sitesinde “Bankanın 172 yıllık tarihinin en büyük satın alma” faaliyeti olarak ifade bulmaktadır. Öyle ki Denizbank, Türkiye’nin en büyük on bankasından biri olup; Sberbank’ın finansal operasyonlarında yaklaşık % 10 paya sahiptir.

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

16 Aralık 2017 Cumartesi

KÜRESEL SERMAYENİN KUDÜSTEKİ İZLERİ ve SİYONİST PLAN



KÜRESEL SERMAYENİN KUDÜSTEKİ İZLERİ ve SİYONİST PLAN

Küresel Sermayenin Kudüs’teki izleri ve Siyonist Plan.. 

Prof.Dr.Sait Yılmaz 

12 Aralık 2017 

 Bugün Ortadoğu’daki tüm çatışma ve çekişmelerin arkasında, Batının özelde ise küresel sermayenin Ortadoğu enerji kaynakları üzerindeki oyunları olduğunu biliyoruz1. 
Ortadoğu’da yaşanan anlaşmazlıklar, krizler ve savaşlar din görünümlü sermaye savaşlarıdır. 

Bu savaşta Irak ve Türkiye, Avrupa’dan parayı kontrol eden Rothschild ailesinin payına düşmüştür. Amerikan atına binen Rockefeller ailesi ise CIA ve benzeri istihbarat ve askeri kurumları üzerindeki etkisi ile Türkiye içindeki oyunların arkasındaki baş aktördür. Küresel Sermaye ve onun bölgedeki kuklaları olan Suudi Arabistan ve daha geniş ölçekte Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkeler bugünkü çatışam ve çekişmelerin perde arkasındaki adresleridir. Son yıllarda Ukrayna, Ortadoğu ve İngiltere’de kukla hükümetler üzerinden Küresel Sermayenin ABD ve Avrupa’daki ayakları olan Rockefeller ve Rothschilds bir birilerine karşı önemli hamleler yaptılar. Ukrayna’da Rockefeller’in paralı askerlerinin amacı Rus gazının Avrupa’ya uzanan Ukrayna ayağını kesmekti. Rus gazprom, Avrupa’ya ihraç ettiği gazı Euro, Ruble veya diğer döviz üzerinden fiyatlandırıyordu. Gazın kesilmesi en çok Almanya’yı ilgilendiriyordu ve bu yüzden Ukrayna gelişmelerine soğuk bakıyorlar. Amerikanın Irak’tan Suriye’ye kuracağı Kürt kordidoru ve Suriye’deki kuzey ve güney etki bölgelerini birleştirme gayreti Rockefeller’in şirketlerine hediye edilecek. Rothschild ailesi Rus gazının Irak ve Suriye üzerinden diğer bir büyük boru hattı ile ihraç edilmesine karşı 2. 

Ruslar, Suriye ve Irak’taki gazprom yatırımlarından vazgeçiyor, sadece Suriye’deki askeri üsleri ile yetinecek gibi gözüküyorlar. Nathaniel Rothschild, Suudi petrolünün ABD’nin kurmaya çalıştığı Kürdistan’ın güneyinden yani IŞİD’tan boşalacak bölgeden Suriye-İsrail üzerinden ihracını planlıyordu. Bugün Libya, Irak, Suriye ve Yemen’de yaşanan savaşlar ve hatta Suudilerin içinde yaşanan son Prens tutuklamaları dahi perde arkasında küresel sermayenin kendi içindeki mücadelesinin yeni dönemeçleridir. Bu makalede, söz konusu 
mücadelenin Ortadoğu’da geldiği aşamayı ve yeni planlarını ele alacağız. 

Ortadoğu’nun kukla devletleri; Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri.. 

 Son iki yüz yıldır dünyada sanayi kapital ile finansal kapital arasında mücadele var. 1929 Büyük Depresyonu sonrası ABD başkanı Franklin D. Roosevelt, Yeni Anlaşma (New Deal) ile sanayi kapitalizmine geri dönüşü sağlamıştı. 1970’lerde Rockefeller ailesi dünyada finansal kapital dönemini yeniden başlattı. Petrol ticareti için altın yerine dolar kullanılmaya başlandı. Biraz geriye gidecek olursak, Hindistan ve Çin başta olmak üzere Asya’daki İngiliz sömürgeciliğinin ana vasıtası olan Britanya Doğu Hint Şirketi, 1776’da merkezini bugünkü 
Kuveyt’e taşımıştı. İngilizler tarafından Hint Okyanusu’nu kontrol etmek için stratejik önemde görülen Kuveyt, Irak’tan oyulan topraklarla oluşturuldu ve İngiliz korumasına alındı. 

1914’te Şeyh Mübarek El Sabah’a Osmanlıya karşı savaşma karşılığı bağımsızlık vaat edildi. 1920’de San Remo Anlaşması ile İngiltere ve Fransa, Ortadoğu petrollerini paylaştılar. Savaş sonunda Ortadoğu’da Osmanlı’dan alınan topraklar üzerinde petrol paylaşım bölgelerine göre cetvelle çizilmiş suni devletler kurulurken Körfez’de de İngiliz koruması altında bugünkü devlet taslakları ortaya çıktı. Açık Kapı Politikası’nı ilan eden ABD de, Ortadoğu’da petrol oyununa katıldı. ABD’den Rockefeller’in Standard Oil’i (Exxon, Mobil, Chevron’un babası), 
Texaco ve Gulf, İngilizlerin BP ile çoğunluğu Hollanda krallığı ve Rothchild’e ait Royal 

Dutch/Shell ve Fransız Compaignie de Petroles bu paylaşımın şirketleri oldular. Irak Petrol Şirketi ve İran Konsorsiyumu Avrupalı şirketler, Suudi ARAMCO ise ABD’liler tarafından kontrole alındı. 1949 yılına kadar ABD’nin dört atlısı Ortadoğu petrolünün %42’sini, Anglo-Dutch şirketleri %52’sini, geri kalan %8’ini ise Elf Total Fina ve diğer küçük petrol şirketleri kontrol ediyor du3. 


Resim: ABD Başkanı Franklin Roosevelt ve Suudi Kralı Abdülaziz (1945) 

Ortadoğu’yu 1950’lerde İngilizlerden devralan ABD, bir Arap aristokrat tabakası yetiştirdi; bir şah (İran), sultanlar (Abu Dabi, Umman), emirler (Bahreyn, Kuveyt, Katar, Dubai) ve krallar (Suudi Arabistan, Ürdün, Fas). Fas’tan İran’a bu geçişli bölgede Amerikan silahlarına bağımlı askeri ittifaklarla kendine sadık rejimler oluşturdu. Bu ülkelerde ülke iç güvenliği, Amerikan sermayesinin gelişi, ülke elitlerinin özel beklentileri için CIA desteği sağlandı4. 1974 yılında petrol fiyatları aniden artınca ABD ile Suudi Arabistan arasında yapılan gizli anlaşmalar ile Petro-dolarların Amerikan ekonomisine dönüşü garanti altına alındı5. Anlaşma, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından yapıldı. Petrol, dolar 
karşılığı satılacak, karşılığında ABD, Suudi Arabistan’a silah satacaktı. Bunun Suudiler için en büyük faydası, Suudi hanedanını iktidarda tutma garantisi idi6. Artık ABD doları altın ile değil petrol ile destekleniyordu. Petrol almak isteyen her ülke FED’ten para satın almak zorunda idi. Bu borç paralar sadece kâğıt üzerinde veri idi ama yüzmilyarlarca dolar bu yolla ABD bankalarına yazıldı. Bu paraların gerçek olarak alınması ya da karşılığının başka şekillerde alınması için IMF’ye finansal polis görevi verildi. Körfez şeyhlerinin bu garanti parası, ABD borçlarının satın alınması demektir. Arap emirleri ve onların elit dostları aynı zamanda CIA’nın örtülü operasyonlarını finanse eder7, fazla paraları ile ABD silahı da alarak böylece ülke içinde kendi hanedanlıklarının ayakta kalmasını sigorta altına alırlar. 1973 yılından beri ABD silah satışlarının %65’i Ortadoğu’ya gitmiştir. Savaşların arkasında 'petrol şirketleri'nin, yani dünya piyasasına egemen olan BP-Amarco, Texaco-Chevron, Exxon, Mobil, Royal/Dutch Shell’in elleri bulunmaktadır. Ortadoğu'da petrol üreten ülkelerin, yönetimlerini sürdürmeleri ABD'nin çıkarlarına bağlıdır. Yoksa sonları Irak ya da Libya gibi olur. 

Amerikalılar tarafından iç ve dış düşmanlarından korunmak üzere 1950’lerden itibaren tahtı rehin alınan Suudi Kralı, Batıya sürekli ve ucuz petrol sağlamakla görevlendirilmişti. Suudi Muhafız Ordusu SAIC, Booz Hamilton, TRW ve Vinnell Corp. Gibi Amerikan şirketleri tarafından eğitilmeye başlandı. Kral kendi vatandaşlarına güvenmediği için hava kuvvetleri, ABD tarafından eğitilen Pakistanlı ve Mısırlı pilotlara bırakıldı. Suudiler, CIA/MI6/MOSSAD’ın dünya genelindeki örtülü operasyonlarının ana finansörü oldular 8. 
Hillary Clinton’un 2009’da yazdığı mailllerde Suudilerin cihatçı terörizmi finanse ettiği ile ilgili sözleri Wikileaks belgelerine de yansıdı. Suudi Arabistan din terörizmi üzerine kurulmuş, Vahabiliğin devlet ideolojisi olduğu bir ülkedir. 1741’den beri Vahabiliğin İslam anlayışının bugünkü IŞİD’tan farkı yoktur. Son 50 yıldır Suudi Arabistan Vahabizmin diğer bir ifadesi olan Sünni Selefizm ile tüm radikal cihatçı hareketlerin (El Kaide, İŞİD, Boko Haram, Eş Şebab vb.) finansörlüğünü yapıyor. Terör madalyonunun iki tarafında da olan 
ABD, Suudi Arabistan kraliyet tahtının garantörü ve onun terör faaliyetlerinin ana silah tedarikçisidir. 11 Eylül saldırılarını yapan 19 teröristten 15’i Suudi kökenli olmasına rağmen ABD, Afganistan ve Irak’a saldırdı. 

İngiltere, 1961-1971 yılları arasında Körfez ülkelerine bağımsızlığını verirken buradaki etkisi sona ermedi. Altı Körfez ülkesini yöneten ailelerin koruması İngiliz paralı askerlerine verildi. Bu tek aileli monarşiler zaten İngiliz sömürgeciler tarafından Ortadoğu’daki planları için seçilmişti ve bu altı aile arasında da bağlar kurulmuştu. Libya ve Suriye’ye yapılan askeri operasyonlara bu altı ailenin ve Suudi Arabistan’ın verdiği destek Rothschild/Rockefeller’e yeni petrol sahaları kazandırmaktan öte bir şey değildi. Körfez 
İşbirliği Konseyi’nin altı ülkesi (Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, BAE, Umman ve Katar) Batının vekil devletleri olarak Ortadoğu’da sahne gerisinde kirli roller oynamaktadırlar. 

Libya’da El Kaide teröristlerini silahlandıran ve Suriye’de de aynı teröristlerle iç savaşan çıkaran bu ülkelerin nasıl bir araya getirildiği az bilinmektedir. Hikâye 1979’daki İran Devrimi döneminde başlamaktadır. İran Şahı kaçınca ve İran Konsorsiyumu millileştirilince Rockefeller/Rothschild’in sahibi olduğu dört atlı (Exxon Mobil, Chevron Texaco, BP Amoco ve Royal Dutch/Shell) İran Körfezi’ndeki ham petrolü emniyete almak için yeni bir güvenlik sistemine ihtiyaç duydular. Körfez İşbirliği Konseyi içindeki altı ülke Ortadoğu petrolünün 
%66.5’ine dünya petrol rezervlerinin %42’sine sahipler. Suudiler, tek başına dünya petrol rezervlerinin %26’sına sahipler. 1981’de ABD ve Suudi hükümetleri Körfez İşbirliği Konseyi’ni kurduklarında Umman hariç hepsi OPEC üyesi idi. İran, Irak, Venezüella, Endonezya, Cezayir ve Nijerya gibi OPEC ülkeleri petrolü millileştirirken KİK üyeleri özelleştirdiler ve Dört Atlı’nın elinde olan petrol şirketlerinin verdiği paralardan kukla ülkeleri değil rüşvet ve yolsuzluk ağı içindeki elitleri faydalandı. KİK aynı zamanda Suriye, Lübnan ve Mısır gibi geleneksel ve milliyetçi jeopolitikten sapma idi. KİK Ekonomik Anlaşması ile ekonomileri tamamen liberalleştirildi, Batılı banka ve şirketlerin doğrudan 
yatırımlarına açıldı, serbest ticaret bölgeleri oluşturuldu. KİK ülkelerine gelen yabancı işçiler petrol eliti için ucuz iş oldu. 

Ortadoğu’daki Küresel Sermaye rekabeti.. 

 Trump ise finansal küreselleşmeye karşı. Onunla birlikte sanayi kapital ve ekonomide şirket hâkimiyeti öne çıkıyor. ABD’deki güç merkezlerinin son durumunu şu şekilde özetleyebiliriz9; 

 - Ekonomik güç eliti olan İsrail yanlıları ve Wall Street CEO’ları; Trump yönetiminde ekonomik ve siyasi kadrolara hakimler. Trump’ın üvey oğlu ve Ortodoks Yahudi olan Jared Kushner Ortadoğu konusunda baş danışmanı. Kushner, ABD’nin İsrail büyükelçisi David Friedman ve Jason Greenblatt ile birlikte Ortadoğu politikalarına İsrail ayarı veriyorlar. Wall Street’ten ise Hazine Bakanı Steven Mnuchin (eski Goldman Sach CEO’su), Gary Cohn (Wall Street’en danışmanı), Llyod Blankfein (Goldman Sach) gibi isimler öne çıkıyor10. 

 - Milli kapitalist elit; Trump’ın ekonomik milli müttefikkleri arasında stratejist ve ideologu olan Steve Bannon, CIA Direktörü Mike Pompeo, Beyaz Saray Ticaret 
Konseyi’ndeki Peter Navarro, Rotshchild’in eski direktörü ve şimdiki Ticaret Bakanı Wilbur Ross gibi isimler başı çekiyor. 

 - Güvenlik ve savunma sanayi kompleksine bağlı Pentagon Generalleri; Trump’a yakın fanatik general grubunun başında Savunma Bakanı James Mattis (Çılgın Köpek lakaplı), Korgeneral H.R. McMaster (Ortadoğu savaşları konusunda danışman), Korgeneral John Kelly (Ortadoğu’da rejim değiştirme meraklısı) sıralanabilir. 

 - Küresel sermayenin iş eliti; Exxon Mobil CEO’su ve Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile Enerji Bakanı Rick Perry gibi isimler sayılmaktadır. 

 Yukarıdaki grupların içinde en etkili olanlar ekonomik elit ve generallerdir. Onları iş eliti ve milli kapitalistler izlemektedir. Bu kişiler belirli bir partiden gelmemekte, sık sık güç mücadelesi içinde yer değiştirmektedirler. Obama döneminde Wall Street ve Pentagon, Silikon Vadisi ve kitlesel medya ile gücü paylaşmıştı. Küresel bir emperyalist strateji içinde savaş alanları, serbest ticaret anlaşmaları seçilmişti. Trump döneminin başlaması ile küresel ekonomik ve askeri elit, ekonomik milliyetçiler, fabrika işçileri ve korumacı iş eliti ile ittifak 
yaptı. Trump’ın kilit ekonomik kadroları İsrail yanlısı neoliberaller ve ekonomik milliyetçiler arasında paylaşıldı ancak sekiz ay sonra bu grubun yerine Trump’ın generalleri ile ittifak halindeki Siyonist-küreselciler geldi. Trump, Bannon’un ekonomik milliyetçi stratejsini Obama’nın çoklu savaş askeri yaklaşımı ile değiştirdi ve artık ABD gücünü emekli general elit yönetiyor. 

 İsrail ayarı alan Trump, Suudi Arabistan ile ilgili şantaj politikasında akıl almaz yöntemler uyguluyor. Bu aslında ABD’deki Rockefeller kanadı ile küresel sermayenin Avrupa’da ki kurgusunun beyni olan Rothschild ailesi arasındaki son dönemde artan çekişmenin de bir parçasıdır. Suudi Arabistan’a giden Trump, şantajın ilk ayağında yüzmilyarlarca dolarlık modası geçmiş silahı bu ülkeye zorla satma anlaşmaları yaptı. Şimdi Trump yönetimi seçim döneminde aleyhine çalışan Suudi prenslerinin servetlerine el koyuyor. Suudi Prensler, ABD ajanları ve paralı askerler tarafından sorgulanırken, bu süreçte Prenslere 'işkence' ediliyor. Gözaltında bulunan Prenslerin banka hesapları dondurularak, toplam 194 milyar dolarlık bir miktara el konuldu. Bu prenslerden birisi Lübnan başbakanı Hariri ile de ortak olduğu için Suudi Arabistan’da rehin alındı. Ancak, bu şirkete ortak olan Fransa, Hariri’yi kurtardı. Şu anda rehin tutulan prensleri Amerikan özel istihbarat şirketi Blackwater sorguluyor. Suudi Arabistan’da prenslerin havadan kazandıkları ve el konulacak paranın 1 trilyon dolar civarında olduğu söyleniyor. 

Wikileaks belgelerini yayan Julian Assange ile yakın ilişkileri ortaya çıkan David de Rothschild, Fransa’nın yeni başkanı Sosyalist Macron’u da bulan kişidir. Macron, 2008 yılında Rothschild’s & Co Banque bankası içinde kariyer yapmaya başladı. 2012 yılında Hollande başkan olduğunda Macron bankadan ayrıldı ve Elysee Sarayı’nda genel sekreter yardımcısı olarak çalışmaya başladı. 2014 yılında ise Ekonomi ve Sanayi Bakanlığı’nda Fransız pazarının liberalleşmesi görevi aldı. Başkanlık seçimlerine girdiğinde Fransız medyası onu Rothschild’in adayı olarak tanıttı. 13 Haziran 2017’de Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünün başındaki Richard Rockefeller öldü. Bu örgüt dünya genelinde beş yaşın altındaki çocuklara aşı yapıyordu. Rockefeller’a ait düşünce merkezlerinin dünya nüfusunu azaltma çalışmaları bilindiğinden aşı faaliyetlerinin amacı da şüpheli idi. Bu ailelerin şampuan, sabun, diş macunu gibi ürünlere sperm öldüren kimyasallar koydukları ve günlük yiyeceklerimize kansere neden olan kimyasal katkılar koydukları iddia edilmektedir. Son olarak 18 Kasım 2017’de Rothchild’lerin İngiltere’deki evlerinin yakınında bir helikopter şüpheli bir şekilde düştü ve dört kişi öldü. 

 Siyonist Plan ve Kudüs.. 

ABD’de çoğu güney eyaletlerinde yaşayan 40 milyonda fazla Hıristiyan Siyonist, İsrail’i desteklemenin kendilerine İncil’den verilen bir görev olduğunu düşünmektedir. 
ABD’deki İsrail yanlısı en büyük bloku temsil eden bu köktenciler, Tanrı’nın İsrail’e görev verdiğini ve Yahudilerin seçilmiş halk olduğunu düşünmektedir. Siyonist evanjeliklere göre Tanrı verdiği sözü tutacaktır. Bu bir Yahudilik bağı değil, dini inanış gereğidir11. Evanjelik Hıristiyan Siyonistler, Yahudi Siyonistlerle yakın ortaklık içinde Beyaz Saray ve böylece ABD Başkanlığını kontrol etmektedir. Bu kontrol, ABD’nin dış politikası özellikle Ortadoğu üzerinde etkili olmaktadır. ABD, kendi halkının ödediği vergiler ile her yıl İsrail’e milyarlarca dolar değerinde silah ve araç vermektedir. Eski NATO Komutanı Wesley Clarck’ın açıkladığı gibi Pentagon’un beş yıllık yol haritasında yedi ülkede (Irak, Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan) ile savaş vardı. Trump dönemine ise İsrail ve Suudi Arabistan ile birlikte İran’a karşı yapılacak savaş düştü. Şimdi bu savaşın sahnesi geliştiriliyor. Siyonist Plan, İslam 
ülkelerinin kukla devletler (Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri) kullanılarak bir araya gelmesinin önlenmesini, yeni Ortadoğu haritası ile küçük devletlere bölünmesini ve İsrail’in bölgesel bir emperyal güç haline gelmesini öngörüyor12. Tıpkı son beş yılda olduğu gibi İran senaryosunda da İsrail’e öncü görev verilmiyor, özel bir askeri misyon yüklenmiyor. Bununla beraber savaşı tetiklemek için bir İsrail provokasyonu yani saldırısı öngörülüyor. 2004’de yapılan senaryoya göre, İran karşılık verince Batılı ülkeler İsrail’i savunma görevi ile harekete geçecekler. Suriye’deki ABD’nin de facto Kürt bölgeleri yani etki sahası ve üsleri ise bu dönemde çok işe yarayacak. ABD, Türkiye’ye hava savunma füzelerini yasaklaya dursun, İsrail’i İran füzelerine karşı koyacak X Band radar sistemlerini 2009’da kendi eliyle kurdu ve Pentagon hava savunma sistemine entegre edildi. 

  ABD Başkanı Trump’ı David Rockefeller iktidara taşımıştı ve onunla bir Üçüncü Dünya Savaşı’na gidecek yolu açacaktı. Ancak yerini alan Jacob Rockefeller, Trump’ı istemiyor ama Kudüs’ü başkent ilan etme karşılığında geçici bir koruma sağladı. Küresel sermaye içinde uzun zamandır yaşanan Rockefeller ve Rothschild çekişmesi yeni bir döneme girdi. Amerikan askeri gücünü elinde tutan Rockefeller ailesi, Evangelizm ile Yahudiliğe de hizmet ettiğini iddia ediyor ve dünya liderliğinde Rothschild ailesini pasifize etmeye çalışıyor. 

Dünyadaki para, altın tüm değişim birimlerini kontrol ettiklerini söyleyen Avrupa’daki Rothchild ailesi ise Yahudiliğin gerçek adresi ve dünya lideri olarak kendilerini görüyorlar. 

Yani dünaydaki savaşların arkasında Rockefeller, paranın arkasında Rosthschild var. Ortadoğu’ya gelecek olursak Katar gazının arkasında da olan Rothscild, Suudi Arabistan petrolünü İsrail’e taşımak istiyor. Trump’ın tutuklattığı Suudi prensleri Rothschild’in ortakları idi. Suriye’nin ve Irak’ın içinin oyulması ile yeni Ortadoğu haritası şekillenmeye başlıyor. 
Suudi cephesindeki Kürdistan destekçileri İsrail ile Neocon ve Neoliberalller şimdi Suudi Arabistan’ın içini düzenliyor13. Esat karşıtı Avrupa cephesi ise kaos içindedir. Fransa, Hariri’yi kurtarayım darken Lübnan’tamamen İran’ın etki sahasına bırakıyor. Almanya’da küreselciler ile ulusalcılar arasındaki çekişme seçimleri ve Merkel’in kaderini belirleyecek. İngiltere’de ise istikrarsız bir hükümet var ve AB ile zorlu görüşmelerle meşgul. Bu üç ülkenin Suriye’ye ayıracak ne zamanı ne de parası var. Yeni Ortadoğu’da IŞİD’in yok olması 
ile yeni çatışmalar için yakın-sona giriyoruz. Kartlar yeniden dağıtılıyor ama safları küresel sermaye ve arkasındaki İsrail belirliyor. Kudüs ise yeni savaşların tetikleneceği yer. 


DİPNOTLAR;

1 Küresel Sermaye’nin geçmişi ve Türkiye’deki uzantıları için bakınız; Sait Yılmaz, Küresel Sermaye ve Türkiye, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2017). 
2 Voice of Russia,
   http://voiceofrussia.com/2014_06_18/Putins-aide-proposes-anti-dollar-alliance-to-force-US-to-end-Ukraines-civil-war-8030/ 
3 Dean Henderson, Big Oil & Their Bankers In The Persian Gulf: Four Horsemen, Eight Families & Their Global Intelligence, Narcotics & Terror Network, CreateSpace, (2010), 132. 
4 Henderson, ibid, (2010), p.41. 
5 Peter Dale Scott, American War Machine: Deep Politics, the CIA Global Drug Connection, and the Road to Afghanistan, Rowman & Littlefield Publishers, 2010, p.316. 
6 Ellen Hodgson Brown, Web of Debt, Third Millennium Press, (2007), p.142. 
7 CIA’nın Ortadoğu’daki örtülü opersyonları için bakınız; Sait Yılmaz, İsmail Alagöz, CIA ve Ortadoğu, Kripto Yayınları, (Ankara, 2017). 
   http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/shows/saud/art/cronp3.jpg
8 Henderson, ibid, (2010), 144. 
9 James Petras, Who Rules America? The Power Elite in the Time of Trump, Global Research, (September 13, 2017). 
10 William D. Cohan, Can Wall Street Save Trump From Himself? Atlantic, (April 2007 Issue). 
11 Hans Stehling, Christian Zionists in America, (Global Research, December 09, 2017). 
12 Israel Shahak, “Greater Israel”: The Zionist Plan for the Middle East, Association of Arab-American 
University Graduates, (December 08, 2017). 
13 Federico Pieraccini, The End of the Syrian War Is the Beginning of a New Middle Eastern Order, Strategic 
Culture Foundation, (November 28, 2017) 

 ***

24 Şubat 2017 Cuma

KARADENİZ JEOPOLİTİĞİNDE UKRAYNA VE KIRIM’IN GÜVENLİĞİ, BÖLÜM 2


 KARADENİZ JEOPOLİTİĞİNDE UKRAYNA VE KIRIM’IN GÜVENLİĞİ, BÖLÜM 2


IV. Avrasya Enerji Güvenliği Denklemi İçinde Karadeniz Havzasının Yeri ;

Karadeniz Havzası hem sahip olduğu muhtemel enerji kaynakları nedeni ile hem de enerji kaynakları aktarım hattı olması özelliği ile jeostratejik öneme sahip bir bölgedir. Bu kapsamda 2014 yılında Ukrayna’da yasanan ve hâlen devam etmek te olan kriz ile Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı enerji güvenliği konusunu doğru dan etkilemektedir. Öncelikle enerji güvenliği ile neyi ifade etmek istediğimizi açıklayalım. Enerji güvenliği hem enerji kaynak alanlarının güvenliğini hemde enerji kaynakları aktarım hatlarının güvenliğini kapsamaktadır. 

Enerji kaynaklarının güvenli, istikrarlı, kesintisiz ve serbest piyasa kosullarında küresel piyasalara aktarılması enerji güvenliği açısından stratejik öneme sahiptir. Enerji kaynaklarına ihtiyaç duyan pazarların bu enerji kaynaklarına güvenli bir sekilde ulasabilmesi arz güvenliğini olusturmaktadır. Enerji arz eden ülkelerin sahip oldukları enerji kaynaklarını istikrarlı bir sekilde pazarlayabilmesi kısacası güvenilir müsteriler bulabilmesi ise talep güvenliğini olusturmaktadır. 

Talep ve arz güvenliğinin yanında enerji kaynaklarının ve enerji kaynakları aktarım hatlarının bir ülkenin veya sirketin tek elinde olmaması (Gazprom örneğinde olduğu gibi) da önemli bir konudur. Hem talep hem de arz açısından yüksek oranlardaki bağımlılık da enerji güvenliği konusunu tehlikeye sokmakta dır. Ukrayna krizi, Kırım’ın ilhakı ve Karadeniz Havzası’nın bu noktadaki önemini bu parametreler ısığında yeniden değerlendirmelidir. 

Öncelikle Rusya’nın enerji ihraç eden bir ülke olduğunu ve Rusya’nın ekonomik gücünü enerji ihracatından sağladığını belirtmeliyiz. Dünya petrol üretiminin yaklasık %10’unu ve doğalgaz üretiminin de yaklasık %18’ini Rusya yapmakta dır. Rusya’nın dünya petrol ihracatındaki payı %12, dünya doğalgaz ihracatında ki payı yaklasık %26’dır. Rusya petrol ihracatının %75’ini ve doğalgaz ihracatının da %32’sini Avrupa’ya yapmaktadır. Avrupa açısından bakacak olursak AB enerji temini noktasında Rusya’ya %32 oranında bağımlı görünmektedir. AB ithal ettiği petrolün %34’ünü, ithal ettiği doğalgazın da %30’unu Rusya’dan almaktadır.16 Enerji ihracatı açısından Rusya’nın AB’ye ve enerji ithalatı açısından da AB’nin Rusya’ya bağımlı olduğu görülmektedir. Ekonomik kriz içerisinde bulunan AB’nin, ekonominin temel girdisi olan enerjiye güvenli, istikrarlı, kesintisiz ve ucuz ulasımı büyük önem tasımaktadır. Yine aynı sekilde ekonomisi enerji ihracatına dayanan Rusya’nın da güvenli bir pazar olan AB’ye ihtiyacı bulunmaktadır. 

Enerji arzı ve talebi noktasında olusan bu karsılıklı bağımlılık Avrasya’nın iki küresel aktörü AB ve Rusya’ya karsılıklı bağımlılıktan kaynaklanan isbirliği fırsatları sunarken, aynı zamanda kriz dönemlerinde yüksek bağımlılık riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle enerji ithal eden ülkelerin farklı enerji arz kaynaklarından ve farklı güzergâhlardan enerji temin etmesi de enerji güvenliği açısından büyük önem tasımaktadır. Buna paralel olarak enerji arz eden ülkelerin de farklı talep kaynakları bularak müsteri çesitlendirmesi ne gitmesi de aynı derecede önemlidir. Enerji güvenliği açısından, Avrasya enerji kaynaklarının dünya piyasalarına ulastırılmasın da bu parametre de dikkate alınması 
gerekmektedir. 

Rusya’nın sahip olduğu enerji kaynaklarının AB pazarına aktarılmasında Karadeniz ve Ukrayna stratejik öneme sahiptir. Rusya sahip olduğu enerji kaynaklarını Avrupa’ya aktarırken Ukrayna, Belarusya, Moldova ve Karadeniz’i by-pass eden boru hatlarını kullanmaktadır. Bu nedenle bu bölgelerin istikrarı ve güvenliği hem AB hem de Rusya açısından önem tasımaktadır. Enerji kaynakları na sahip olan Moskova Yönetimi aktarım hatlarını da kontrol etmek istemektedir. AB de Rusya’nın hem enerji kaynaklarını hem de enerji aktarım hatlarını kontrol etmesini enerji güvenliği açısından riskli bir durum olarak değerlendirmektedir. Bu nedenle Ukrayna, Kırım, Moldova ve Beyaz Rusya üzerinden Batı ile Rusya’nın jeopolitik bir rekabete giristiği görülmektedir. 

Bununla birlikte 2008 Rus-Gürcü savası ve 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı dikkatlerin Karadeniz Havzası’na yönelmesine neden olmustur. Özellikle 2008 yılındaki söz konusu savastan sonra ABD’nin Karadeniz’de Romanya ve Bulgaristan’da deniz ve hava üsleri kurduğu ve bu anlamda askerî varlık göstermeye basladığı görülmektedir. 

Günümüzde Karadeniz’de ABD-Rusya arasında da jeopolitik bir rekabetin devam ettiğini görmekteyiz. Bu noktada Türk Boğazları’ndan geçis rejimini düzenleyen ve Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savas gemilerinin Karadeniz’e geçisine önemli kısıtlamalar getiren Montrö Boğazlar Sözlesmesi de Karadeniz jeopolitiğinde yasanan bu durum değisikliğine paralel olarak yeniden gündeme gelmeye baslamıstır. Washington Yönetimi Montrö Boğazlar Sözlesmesi’nin yenilenmesi konusunu bu dönemlerde gündeme getirmekte ve bu kapsamda 
Türkiye üzerinde zaman zaman baskı olusturabilmektedir. 

Enerji arzı ve talebi konusunda Rusya ile AB arasında olan bu karsılıklı bağımlılık 2006 ve 2009 yıllarında yasanan krizlerle daha belirgin hâle gelmistir. 

Bu krizlerin temel sebebi Rusya ile Ukrayna arasında doğalgaz fiyatının belirlenememesi ve Ukrayna’nın Rusya’ya olan doğalgaz borcunu ödeyememesi dir. Moskova ve Kiev Yönetimleri arasında yapılan müzakereler sonucunda bu sorunlara bir çözüm bulunamamıs, Rusya Ukrayna’ya aktardığı doğal gazı kesmistir. Bu nedenle 2006 ve 2009 yılları kıs aylarında Avrupa’da doğal 
gaz krizi yasanmıstır. Yasanan bu krizden hem Rusya hem de Avrupa ülkeleri etkilenmistir.17 2009 yılında yasanan krizden sonra, Rusya ve Almanya Baltık Denizi’nin altından geçerek iki ülkeyi birbirine bağlayan doğal gaz boru hattı insa etmislerdir. Kuzey Akımı (Nord Stream) olarak bilinen bu hat vasıtasıyla Almanya Rus doğal gazına doğrudan ulasırken, Rusya’nın da enerji arzı konusunda Ukrayna’ya olan bağımlılığı azalmıstır. Hâlihazırda Rusya’dan Avrupa’ya aktarılan yaklasık 155 milyar metreküp gazın yaklasık %60’ı Ukrayna üzerinden Avrupa’ya aktarılırken, 2012 yılında faaliyete geçen Kuzey Akım hattından ise %15’lik kesim aktarılmaktadır.18 Rusya yasanan krizlerin neticesinde tek bir güzergâha bağlı kalmanın risklerinin ne kadar önemli olduğunu görmüs ve Balkanlar, Güney ve Orta Avrupa’ya doğal gaz ihracatında kullanmak üzere Güney Akım (South Stream) projesini gelistirmistir. Bu 
projede Rusya’dan çıkan doğal gazın Avrupa’ya Karadeniz’in altından geçecek bir hatla ulastırılması planlanmıstır. Bu proje Ukrayna krizi ve Kırım’ın ilhakı nedeni ile sekteye uğrasa da projede yer alan ülkeler projenin gerçeklestirilmesi için gerekli çabayı harcamaktadırlar. Güney Akım projesi nedeni ile Karadeniz’in jeostratejik değeri daha da artmıs görünmektedir. Bu sekilde farklı güzergâhların kullanılması ve enerji arz eden ülkeler ile enerji talep eden ülkelerin doğrudan birbirine eklemlenmesi enerji güvenliği denklemi içindeki değisken sayısını azaltmaktadır. Bu durum hem arz eden ülkeler için hem de talep eden ülkeler için önemli bir konudur. 



Harita-1: Rusya ve Avrupa’yı Birbirine Eklemleyen Doğalgaz Boru Hatları 

Moskova Yönetiminin enerji güvenliği kapsamında üç önemli politikasının olduğunu görmekteyiz. Bunlardan ilki enerji arzı açısından tek bir müsteriye (AB’ye) bağımlılığı azaltmak maksadıyla güvenilir ve büyük yeni pazarlar bulmaktır. Bu kapsamda Rusya için Türkiye gibi pazarlar büyük önem tasımaktadır. Ayrıca Rusya Mayıs 2014’te Çin ile 400 milyar değerinde büyük bir antlasma imzalamıstır.19 Bu antlasma ile Rus enerji kaynakları dev Çin pazarına aktarılacaktır. Yapılan bu antlasma Avrasya’da stratejik dengeleri değistir ebilecek niteliktedir. 

Moskova Yönetimi’nin enerji güvenliği kapsamında takip ettiği diğer bir politika da enerji piyasasında fiyat belirleyen bir aktör ülke olmak ve bu rolü üstlenmek tir. Çünkü Rusya’nın ekonomik, siyasi ve askeri gücünün temel dayanak noktası enerji kaynaklarından elde ettiği gelirdir. Bu nedenle Rusya kendi sahip olduğu enerji kaynakları dısındaki kaynakların da kendi kontrolünde olması ve yine kendi kontrolünde küresel piyasalara aktarılmasını istemektedir. Bu kapsamda Rusya’nın odaklandığı enerji kaynak alanı Hazar Havzası’dır. Hazar Havzası enerji kaynaklarının Rusya’nın kontrolünde küresel piyasalara aktarılması Moskova Yönetimi’nin öncelikleri arasında yer almaktadır. 

Rusya bu politikayı takip ederek, farklı kaynak alanlarından ve farklı güzergâhlardan enerji temin etmek isteyen Avrupa üzerinde de baskı uygulamaktadır. 

Bu maksatla Rusya, Hazar Havzası enerji kaynaklarının Rusya’yı dısarıda bırakan projeler vasıtasıyla küresel piyasalara aktarılmasına karsı çıkmaktadır. 
Rusya bu projeleri engellemek için Güney Kafkasya, Orta Asya ve Hazar Havzası’ndaki jeopolitik problemleri kullanmaktadır. Bununla birlikte Rusya Hazar Havzası ülkeleri ile ikili enerji antlasmaları yaparak bu ülkelerin enerji kaynaklarını kendi kontrolünde küresel piyasalara aktarmak istemektedir. Bu noktada Kazak petrolünün, Türkmen doğal gazının ve Azerî petrol ve doğal gazının Rusya için stratejik bir öneme sahip olduğunu görmekteyiz. 

Hazar Havzası enerji kaynaklarına ek olarak Rusya’nın yeni yeni kesfedilmekte olan Doğu Akdeniz enerji kaynakları ile de yakından ilgilendiğini görmekteyiz. Rusya Doğu Akdeniz’de diğer küresel aktörlerle birlikte askeri varlığını sürdürmektedir. Rusya’nın bölgedeki stratejik müttefikleri Suriye (Esad Yönetimi) ve Güney Kıbrıs’tır. Moskova Suriye’nin Tartus limanında Akdeniz donanmasını konuslandırmıs ve aktif konuma geçirmistir. Rusya Suriye krizinde Esad rejimini desteklemekte ve Esad’ın devrilmesinin önüne geçmektedir. Rusya aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi’ndeki tam üyelik statüsünden de yararlanarak Kıbrıs sorununda belirleyici olmak istemektedir. Rusya’nın Güney Kıbrıs’ta ekonomik ve finansal açıdan etkili olduğunu görmekteyiz. Kısacası Rusya ve diğer küresel aktörler Doğu Akdeniz’i hem enerji kaynak alanı hem de enerji kaynakları aktarım hattı olarak görmekte ve bu bölgede de siyasi, askerî ve ekonomik açıdan etkinlik kurmaktadırlar. 

Avrasya’nın iki önemli deniz havzası olan Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki jeopolitik durum değisikliklerinin birbirini etkiledikleri görülmektedir. Hemen hemen aynı dönemde patlak veren Ukrayna ve Suriye krizlerinin de bu kapsamda birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düsünüyoruz. Avrasya coğrafyasındaki gücün dağılımı (küresel aktörler ABD, AB, Rusya, Çin, Hindistan; bölgesel aktörler Türkiye, İran, vb.), Avrasya’daki enerji kaynakları ve enerji kaynakları aktarım hatları, küresel aktör ABD’nin Avrasya politikaları ve bir kısmını yukarıda açıkladığımız Avrasya’daki jeopolitik problemler Avrasya’nın güvenliğini ve bu kapsamda enerji güvenliğini doğrudan etkilemektedir. 

Moskova Yönetiminin enerji güvenliği açısından takip ettiği bir diğer politika da enerjinin fiyatlanması ve kendi belirleyeceği fiyattan piyasaya sunulması konusundadır. 

Rusya yaptığı ikili antlasmalarla her bir ülkeye satacağı doğal gazın fiyatını kendisi belirlemektedir. Moskova Güney Kafkasya’daki stratejik müttefiki Ermenistan’a bin metreküp doğalgazı 189 dolardan satarken, Gürcistan’a olan doğal gaz akısını 2008 yılından buyana kesmistir. Belarusya’ya bin metreküpünü 170 dolardan doğal gaz satarken, aynı doğal gazı Ukrayna’ya hâlihazırda 485,5 dolardan satmaktadır. Fakat Rusya, Yanukoviç iktidarda iken aynı gazın bin metreküpünü 285,5 dolardan satmıstır.20 Avrupa ülkelerine de Rusya’nın 
farklı fiyatlardan doğal gaz satısı uyguladığı ve bu fiyatı yaptığı ikili antlasmalarla belirlediği görülmektedir. 

Rusya aynı ekonomik sistem içerisinde bulunan AB üyesi devletlere karsı farklı fiyat politikaları uygulayarak AB içerisinde fırsat esitliği ve rekabet kosullarının ihlal edilmesine yol açmaktadır. Bu durum AB içerisinde büyük bir problem kaynağıdır ve Rusya AB’nin enerji bağımlılığını kullanarak Birliğin iç ekonomi-politik dengesini etkileyebilmektedir. Bu konu AB ülkelerinin enerji konusunda Rusya’ya olan bağımlılıkları ile birlikte değerlendirildiğinde durumun ne kadar hassas olduğu daha iyi anlasılabilecektir. AB üyesi ülkelerin enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığını gösteren harita asağıda sunulmustur. 

Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin enerji konusunda Rusya’ya olan bağımlılık oranı sürdürülebilir bir seviyenin çok üzerinde görünmektedir. Bu tablo söz konusu AB üyesi ülkelerin enerji temini noktasında tamamen Rusya’nın inisiyatifinde olduğunu göstermektedir. 

Bununla birlikte Ukrayna’nın da %58 oranın da Rus doğalgazına bağımlı olduğunu belirtmekte büyük bir fayda bulunmaktadır.21 



Harita-2: Avrupa’nın Rusya’ya Doğalgaz Bağımlılığı 


V. Sonuç ve Değerlendirme;

2014 yılında Ukrayna ve Kırım’da yasanan gelismeler Karadeniz jeopolitiğinde Rusya lehine son derece önemli gelismelere ve değisimlere yol açmıstır. Rusya Kırım’ı ilhak ederek ve Ukrayna’da yasayan Rusları ve Rusça konusan Ukraynalıları kullanarak bölgede kayda değer bir yeni ve önemli jeopolitik kazanım sağlamıstır. Ukrayna, Belarusya, Moldova, Karadeniz ve Güney Kafkasya (Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan) Moskova için enerji güvenliği bağlamında stratejik önemi olan bölgelerdir. Bu bölgelerin Avrupa-Atlantik 
kurumlarının ya da bir baska aktörün kontrolüne geçmemesi için Rusya büyük bir çaba harcamaktadır. 

Bunla birlikte Avrasya enerji güvenliğini doğrudan etkileyen Hazar Havzası ve Orta Asya’nın kontrolü de Rusya açısından büyük önem tasımaktadır ve öncelikli bir konudur. İran ve diğer Ortadoğu enerji kaynakları da Rusya’nın ikinci derecede ilgilendiği jeopolitik öncelikli bir konudur. Bu nedenle günümüzde bu bölgelerde önemli jeopolitik problemler mevcuttur. 

Bu problemler küresel aktörlerin bu bölgelere sık sık müdahale etmesine ve birbirleri ile bu bölgeler üzerinden rekabete girismelerine yol açmaktadır. Küresel enerji ihtiyacının 2030 yılı itibarıyla %36 oranında artacak olması,22 bu durumun önümüzdeki dönemde de devam edeceğini göstermektedir. 

Avrasya enerji güvenliği denkleminin en önemli aktörü süphesiz Rusya’dır ve Rusya’nın bu konumunu uzun vadede koruyacağı öngörülmektedir. Rusya’nın yıllık petrol ihracatı 4 milyar varil ve yıllık doğalgaz ihracatı ise 604 milyar metreküptür. Rusya’nın petrol ve doğalgaz rezerv/üretim oranları incelendiğinde mevcut rezervler ile ham petrolde yaklasık 22 yıl, doğalgaz da ise 80 yıl üretim gerçeklestirebileceği öngörülmektedir. Moskova’nın petrol ve doğalgaz ihracatın dan elde ettiği 235 milyar dolarlık gelir, ülke bütçesinin yaklasık %50’sini olusturmaktadır.23 Rusya için enerji stratejik önem ve önceliğe sahip bir konudur. Bu nedenle Rusya’nın enerji konularında üstlenmek istediği rol ve ayrıcalıklar her zaman belirgin olacaktır. 

Rusya’nın enerji ihracatında en önemli müsterisi AB’dir ve AB de enerji konusunda Rusya’ya bağımlı görünmektedir. Enerji bağımlılığının kaynak çesitliliği sağlayamayan aktörler (AB) ile talep çesitliliği sağlayamayan aktörler (Rusya) üzerinde asimetrik bir yumusak güç etkisine sahip olduğu görülmekte dir. Bununla birlikte Rusya ile AB arasında yaklasık 330 milyar dolar değerinde bir ticaret hacmi söz konusudur. Bu ticaret hacmi ABD ile Rusya arasındakinin on katı kadardır. Rusya’ya enerji temini noktasında önemli ölçüde bağımlı olan AB ülkelerinin Rusya’nın yakın çevresinde icra ettiği askerî operasyonlara engel olmadığı görülmektedir. Ukrayna krizi ve bu kriz karsısındaki AB ülkelerinin farklılasan tutumlarını bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini düsünüyoruz. Yasanan bu krizler Rus tehdidini daha yakından hisseden Doğu Avrupa ülkelerini Avrupa-Atlantik kurumlarına daha da yaklastırmakta ve bu durum Rusya ile Batı arasındaki jeopolitik rekabetin daha da artmasına neden olmaktadır. 

Enerji ve diğer konularda Rusya’ya bağımlılığı olmayan ABD, Moskova’nın bölgedeki bu etkinliğine siddetle karsı çıkmakta ve Rusya’ya karsı sıkı ekonomik ve diplomatik yaptırımlar uygulamaktadır. ABD’nin enerji ve ekonomik konularda Rusya ile yakın iliskileri bulunan Avrupalı müttefikleri ise bu konuda kararsız davranmaktadırlar. Bu durum Moskova’nın elini güçlendirmektedir. Batı’nın bu kararsızlığı karsısında, önümüzdeki dönemde Rusya kaynaklı Ukrayna benzeri krizlerle karsılasmak mümkün görünmektedir. Bu noktada Moldova potansiyel kriz alanı olarak karsımızda durmaktadır. 

Rusya’nın talep güvenliğini sağlamak için Çin ve Hindistan gibi pazarlara yönelmesi Avrasya’daki stratejik dengenin yeniden olusmasına yol açmaktadır. AB’nin kaynak çesitliliği sağlamak için Hazar Havzası, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika enerji kaynaklarına daha fazla yönelmesi ile birlikte bu bölgelerdeki istikrarsızlığın da daha da artacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin yakın çevresini olusturan bu bölgeler konusunda değisen durumlara uyum sağlayan pro-aktif politikalar üretmesi gerekmektedir. TANAP bu açıdan 
son derece önemlidir ve sonuçlandırılmalıdır. Özellikle Türkiye’yi Karadeniz bağlamında önümüzdeki dönemde üzerinde duracağı konulardan biri de ABD’nin Karadeniz’deki deniz ve hava üslerine ilave olarak artırmak istediği askerî varlığı olacaktır. Romanya ve Bulgaristan ile birlikte ABD Türkiye üzerinde Montrö Boğazlar Sözlesmesinin yenilenmesi için uluslararası kamuoyu olusturmak isteyebileceği ve hatta bu yönde etkili olabileceği değerlendirilmektedir. 

Sonuç olarak; 

Ukrayna Doğu ile Batı arasında bir sınır ülkesi (borderland) olması nedeni ile hassas bir konumda bulunmaktadır. Ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel açıdan 
Ukrayna’nın içinde bulunduğu ikiye bölünmüslük, Kiev Yönetimini ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumakta zorlanmasına ve hatta bu yetkisini bir noktada alıkoymaktadır. Ukrayna’nın içinde bulunduğu bu istikrarsızlık Avrasya enerji güvenliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. 

Bu sorunun çözümü Ukrayna’yı Batı (AB ve NATO) ile Rusya arasında seçim yapmaya zorlamaktan daha çok ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ve egemenliğine saygı gösterilmesidir. Ukrayna kendi egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruyan istikrarlı ve güçlü bir ülke olmalıdır. Kısa vadede ne Rusya ne de Batı ile bir ittifak içerisine girmemeli, ekonomik ve siyasi istikrarı sağlama ve gelistirme konusunda kararlılık göstermelidir. Ukrayna’nın kendine has özel durumu ve konumu O’nu Avrasya coğrafyasının önemli bir ülkesi yapmaktadır. Bu nedenle Ukrayna diğer aktörlerle iliskilerini ulusal çıkar üzerinden tanımlamalı, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı ilkesinden hareketle kalıcı ve tutarlı politikalar gelistirmelidir. 

DİPNOTLAR;

1 Prof.Dr., Kocaeli Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
2 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, “Karadeniz’deki Gelismeler ve Türkiye, Rapor No:62, İstanbul, 2014, s.1, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014090344karadeniz1.pdf, (Erisim 08.10.2014). 
3 Olesya Aldushenko, “Russia Interested In The Russian Diaspora Living Abroad”, 
http://rbth.com/articles/2012/10/01/russia_interested_in_the_russian_diaspora_living_abroad_ 18739.html, (Erisim 08.10.2014). 
4 “EU Borderland Deals Will Not End Russia's Challenge”, http://www.stratfor.com/analysis/eu-borderlanddeals-
will-not-end-russias-challenge#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 10.10.2014). 
5 Ali Faik Demir, Türk Dıs Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Bağlam Yayıncılık, Dstanbul, 2003, ss. 181,192. 
6 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, Dstanbul, 2014, s.11-14, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
7 “Amid Crisis, Belarus Re-examines its Political and Security Situation”, 
http://www.stratfor.com/analysis/amid-crisis-belarus-re-examines-its-political-and-security-situation#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 08.10.2014). 
8 “The Eurasian Union: The Other EU”, http://www.economist.com/news/europe/21613319-why-russia-backseurasian-union-other-eu, (Erisim 23 August 2014). 
9 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Yelda Türedi, Dnkilâp Yayınları, Dstanbul, 2005, s. 133. 
10 Serhy Yekelchyk, Ukraine: Birth of a Modern Nation, Oxford University Press, Oxford, 2007, ss. 193-197. 
11 “Russian Troops Storm Ukrainian Bases In Crimea”, http://www.bbc.com/news/world-europe-26698754, (Erisim 22.03.2014). 
12 Max Fisher, “What is the Ukraine Crisis?”, http://www.vox.com/cards/ukraine-everything-you-need-toknow/what-is-the-ukraine-crisis, (Erisim 03.09.2014). 
13 Hasan Selim Özertem, “Ukrayna’daki Krizin Avrupa Enerji Güvenliğine Etkisi”, USAK Analist Dergisi, Ankara, Temmuz 2014, s.80-81. 
14 “Ukraine: Putin Calls For Talks On East Ukraine”, http://www.stratfor.com/situation-report/ukraine-putin-
calls-talks-east-ukraine#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 08.10.2014). 
15 “Ukrayna’da Ateskes Dçin Dmzalar Atıldı”, http://www.euractiv.com.tr/politika-000110/article/ukraynada-ateskes-icin-imzalar-atildi-030220, (Erisim 06.09.2014). 
16 BP Statistical Review of World Energy, June 2013, http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/statistical-review/statistical_review_of_world_energy_2013.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
17 Jan Frederick Braun, “EU Energy Policy Under the Treaty of Lisbon Rules: Between a New Policy and Business as Usual”, EPIN Working Paper No:31, 2011, 
http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2001357, (Erisim 25.09.2014). 
18 “A Possible Nord Stream Expansion”, 
http://www.stratfor.com/analysis/possible-nord-stream-expansion#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 04.05.2014). 
19 Richard Martin, “Russia-China Gas Deal Narrows Window for U.S. Exports”, 
http://www.forbes.com/sites/pikeresearch/2014/05/30/russia-china-gas-deal-narrows-window-for-u-s-exports/, (Erisim 09.09.2014). 
20 Anna Shiryaevskaya, Marek Strzelecki, “Europe Seen Paying Twice as Much to Replace Russian Gas”, 
http://www.bloomberg.com/news/2014-03-28/europe-seen-paying-twice-as-much-to-replace-russian-gas.html , (Erisim 30.03.2014). 
21 “Ukrayna ile Rusya Arasındaki Anlasmazlık Yeni Doğalgaz Krizine Yol Açtı”, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-odeme-anlasmazligi-yeni-dogalgaz-krizi-
beklentisine-yol-acti-029672, (Erisim 03.09.2014). 
22 Lauren Goodrich, Marc Lanthemann, “The Past, Present and Future of Russian Energy Strategy”, 
http://www.stratfor.com/weekly/past-present-and-future-russian-energy-strategy#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 02.03.2014). 
23 “Energy Production and Imports”, 
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Energy_production_and_imports ,(Erisim 08.10.2014) 


KAYNAKÇA 

Bilge Adamlar Kurulu Raporu, “Karadeniz’deki Gelismeler ve Türkiye, Rapor No:62, Dstanbul, 2014, s.1, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014090344karadeniz1.pdf, (Erisim 08.10.2014). 

Olesya Aldushenko, “Russia Interested In The Russian Diaspora Living Abroad”, 
http://rbth.com/articles/2012/10/01/russia_interested_in_the_russian_diaspora_living_abroad_ 18739.html, (Erisim 08.10.2014). 

“EU Borderland Deals Will Not End Russia's Challenge”, 
http://www.stratfor.com/analysis/eu-borderland-deals-will-not-end-russias-challenge#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 10.10.2014). 

Ali Faik Demir, Türk Dıs Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Bağlam Yayıncılık, Dstanbul, 2003, ss. 181,192. 

Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, Dstanbul, 2014, s.11-14, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf, (Erisim 25.09.2014). 

“Amid Crisis, Belarus Re-examines its Political and Security Situation”, 
http://www.stratfor.com/analysis/amid-crisis-belarus-re-examines-its-political-and-security-situation#axzz3FlI aIUhX, (Erisim 08.10.2014). 

“The Eurasian Union: The Other EU”, 
http://www.economist.com/news/europe/21613319-why-russia-backs-eurasian-union-other-eu, (Erisim 23 August 2014). 

Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Yelda Türedi, İnkilâp Yayınları, İstanbul, 2005, s. 133. 

Serhy Yekelchyk, Ukraine: Birth of a Modern Nation, Oxford University Press, Oxford, 2007, ss. 193-197. 

“Russian Troops Storm Ukrainian Bases In Crimea”, 
http://www.bbc.com/news/world-europe-26698754, (Erisim 22.03.2014). 

Max Fisher, “What is the Ukraine Crisis?”, 
http://www.vox.com/cards/ukraine-everything-you-need-to-know/what-is-the-ukraine-crisis, (Erisim 03.09.2014). 

Hasan Selim Özertem, “Ukrayna’daki Krizin Avrupa Enerji Güvenliğine Etkisi”, USAK Analist Dergisi, Ankara, Temmuz 2014, s.80-81. 

“Ukraine: Putin Calls For Talks On East Ukraine”, 
http://www.stratfor.com/situation-report/ukraine-putin-calls-talks-east-ukraine#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 08.10.2014). 

“Ukrayna’da Ateşkes İçin İmzalar Atıldı”, 
http://www.euractiv.com.tr/politika-000110/article/ukraynada-ateskes-icin-imzalar-atildi-030220, (Erisim 06.09.2014). 

BP Statistical Review of World Energy, June 2013, 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/statistical-review/statistical_review_of_world_energy_2013.pdf, (Erisim 25.09.2014). 

Jan Frederick Braun, “EU Energy Policy Under the Treaty of Lisbon Rules: Between a New Policy and Business as Usual”, EPIN Working Paper No:31, 2011, 
http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2001357, (Erisim 25.09.2014). 

“A Possible Nord Stream Expansion”, 
http://www.stratfor.com/analysis/possible-nord-stream-expansion#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 04.05.2014). 

Richard Martin, “Russia-China Gas Deal Narrows Window for U.S. Exports”, 
http://www.forbes.com/sites/pikeresearch/2014/05/30/russia-china-gas-deal-narrows-window-for-u-s-exports/, (Erisim 09.09.2014). 

Anna Shiryaevskaya, Marek Strzelecki, “Europe Seen Paying Twice as Much to 
Replace Russian Gas”, 
http://www.bloomberg.com/news/2014-03-28/europe-seen-paying-twice-as-much-to-replace-russian-gas.html , (Erisim 30.03.2014). 

“Ukrayna ile Rusya Arasındaki Anlasmazlık Yeni Doğalgaz Krizine Yol Açtı”, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-odeme-anlasmazligi-yeni-dogalgaz-krizi-beklentisine-yol-acti-029672, (Erisim 03.09.2014). 

Lauren Goodrich, Marc Lanthemann, “The Past, Present and Future of Russian 
Energy Strategy”, http://www.stratfor.com/weekly/past-present-and-future-russian-energy-strategy#axzz3FlIaIUhX, (Erisim 02.03.2014). 

“Energy Production and Imports”, 
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Energy_production_and_imports ,(Erisim 08.10.2014) 


***