Dr. Noyan UMRUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Noyan UMRUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Şubat 2021 Cumartesi

ONLAR BİZİ İBRETLE İZLİYOR…

ONLAR BİZİ İBRETLE İZLİYOR… 


Dr. Noyan UMRUK 


Tesadüf mü dersiniz, yoksa tarihin garip cilvesi mi?
 
Her biri kendi alanında çok değerli, pırıl pırıl yurtseverler, vatan evlatlarıydılar…
 
Farklı yıllarda da olsa, ülkenin 12 Eylül askeri cuntası ve Özal ortaklığında küreselleşme rüzgârlarına yelken açtığı günün yıldönümlerinde öldürüldüler 
ya da öldüler… Uğur Mumcu, İsmail Cem, Gaffar Okkan
 
Aslında üçünün de adları tarihin ibret sahifelerine minnet duygularıyla saygınlık ve sevgiyle kazındı; Kuşaklardan, kuşaklara nakledilecek menkıbeler gibi ölmezlik kazandılar…
 
Işıklar hep yoldaşlarıydı… Şimdi onlar gençlere ışık saçıyorlar…
 
Seneler ne çabuk geçiyor… Çeyrek asır oldu Uğur katledileli… Dün gibi anımsıyorum o karlı, karanlık Ankara sabahını ve karlar üstündeki Uğur’un kalemini…
 
“Ben Atatürkçüyüm. Ben Cumhuriyetçiyim. Ben laikim. Ben antiemperyalistim. Ben özgürlükçüyüm. Ben insan hakları savunucusuyum.
Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.
Dün sabaha kadar araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız.
Öyleyse vurun, parçalayın!
Ama, şunu bilin ki; her parçamdan benim gibiler, hatta beni aşanlar çıkacaktır.”
 
Evet, bugün köşem böylesine bir künye tekmili veren Uğur’un… Bakın engin basireti, uzak görüşlülüğü ve sezgisi ile çeyrek asır önceden bizlere günümüzü nasıl anlatmış…
 
Kemalizm Sendromu…

"Kemalizm sendromu adını da verebileceğimiz –kemalizmi aşağılayan-entel hastalığı, gerici tarikat yuvaları, Babıâli yokuşu, ... İkitelli semti, İstanbul barları 
ve siyasete meraklı holding çevrelerinde hızla yayılıyor. Bu "entel ve mental" hastalık, genellikle düşünce tembelliğinden kaynaklanıyor.” 
(Cumhuriyet, 10 Ağustos, 1992,Tembel Savaşçılar...)
 
Son yıllarda en yaygın suçlamalardan biri de “resmi ideoloji sahibi olmak”: "Kemalizm devleti kuran ideolojidir. Bütün Kemalistler resmi ideoloji sahibidir." ... 
“Bugün devlet, Kurtuluş savaşının ideolojisi ile mi yönetiliyor? ... 

Bugünkü resmi ideolojide ne Kuvayı Milliye ruhu, ne Kemalizm var. 

Bugünkü resmi ideoloji her şey serbest piyasa ve Türk-İslam sentezi"... “Ne kadar zaman aşımına uğramış marksist varsa bu resmi ideolojiye sımsıkı sarılıyor. 
Bunlar, Amerika'nın Yeni Dünya Düzeni ile bölgeye getirmek istediği siyasal coğrafyayı da görmezden geliyorlar…” 
(Cumhuriyet, 18 Ağustos 1992, Resmi İdeoloji...)
 
Uğur bunlar için şöyle demişti: “Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe dönerler; fırıldak olurlar.”
 
Pax-Amerikano
 
“Amerika, ... Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'in siyasal haritasını yeniden çiziyor. “ (Cumhuriyet, 26 Temmuz 1992, Mayınlı Tarla...)
 
“Yani Dünya düzeni, tek süper güç ABD'nin, ... cebren ve hile ile bütün dünyaya benimsettiği Pax-Americano’dur.” (Cumhuriyet, 5 Ağustos 1992, Yeni Dünya Düzeni...)
 
“Sovyetler'in dağılması ve Körfez savaşından sonra dünya yeni bir sürece girdi. ... Bu sürecin adı Pax-Amerikano’dur. Bu süreçte Kuzey Irak'ta kurulan Kürt devleti şaşırtıcı değildir.” (Cumhuriyet, 21 Temmuz 1992, Pax-Am...)
 
“Hep aynı çıkar, hep aynı oyun! ... tek süper güçlü dünyaya geçişin kaçınılmaz sancıları... İdeolojiler değişiyor, devletler, sınırlar değişiyor... 
Değişmeyen bir tek gerçek var o da emperyalizmin ta kendisi! ...” (Cumhuriyet, 11 Ağustos 1992, Değişmeyen Gerçek...)
 
Sonuç :
 
Vardığı sonuç da çok güncel: “ Bazı ülkelerde bazı kimseler, devleti soymak için politikacı kılığına girerler. Partilerde, parlamentolarda boy gösterirler. 
İhracat, ithalat, banka soygunu gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütürler. 

Bunlar da çetedir. Çetelerin en aşağılığı bunlardır. 
Bunlar yüzlerine devlet adamı maskesi takıp halkı soyarlar. 
Allaha şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur!..”
 
Eveeet Uğur bizi öfke ile izliyor…
Ve ne zaman akıllanacaksınız siz diyor…
 
Vasiyeti ise halkının kendisini unutmaması idi:


“Dağ gibi, karayağız delikanlılardık.

Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi ekmeğimizi, aşımızı
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
Bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yasayan binlerce yoksulun yüreğini
Yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık,
Vurulduk ey halkım unutma bizi...”
 
Bizler için sizleri unutmak ne mümkün… Tam tersine sizleri öylesine özlüyoruz ki… 
Her zamanki gibi ı​şıklar içinde olun… 
Yılların ardından sönmeyen ışıklarınız genç kuşakları da aydınlatsın …​
 
[https://ipmcdn.avast.com/images/icons/icon-envelope-tick-green-avg-v1.png]

http://www.avg.com/email-signatureutm_medium=email&utm_source=link&utm_campaign=sig-email&utm_content=webmail

www.avg.com
http://www.avg.com/email-signature?utm_medium=email&utm_source=link&utm_campaign=sig-email&utm_content=webmail

Virüs bulunmuyor. 

[VATAN ve EMEK Cephesi] aydinlik-gelecek-hareketi@googlegroups.com 
adlı grubun özeti - 2 Konu konuda 2 Güncelleme ileti.,

***

24 Aralık 2020 Perşembe

KEMALİST DEVRİMİN YILMAZ SAVUNUCUSU: ALPASLAN IŞIKLI HOCA NIN ANISINA…


KEMALİST DEVRİMİN YILMAZ SAVUNUCUSU: ALPASLAN IŞIKLI HOCA NIN ANISINA…




Dr. Noyan UMRUK
noyanumruk@hotmail.com
Dec 16 11:07AM

Dr. Noyan UMRUK

7 yıl önce bu gün buluşmuştuk, Hocanın başucunda… O’nun ışığı ile aydınlanmış yüzlerce aydın, emekçi dostları, öğrencileri, gönüldaşları O’nunla buluşup, konuştuk. Onu gönlümüze, yüreğimize, beynimize daha bir iyice kazımıştık….
İnsanlar vardır kem küm eder, iki kelimeyi yan yana getiremez. O, son yıllarda yurdun dört bir yanını dolaşıp, doğruyu, gerçeği, güzeli anlattı tadına doyulmaz üslubu ile içinden çıktığı halkına. Yunus gibi…
Hoca o devirlerde yaşasaydı herhalde dervişandan olurdu, arif ve bilge…
Ne bir kompleksi ne de bir kuşkusu vardı yurdundan ve milletinden yana…
Aydınlanmacı, antiemperyalist, emekten yana, işçi dostu.
Tüm ömrü mücadele, cesaret, özgüven ve özveri örneği.
Ağabey, dost, öğretmen.
Övgüye ne hacet… Tüm övgülere karşın içtenlik, tevazu ve hoşgörünün adı idi: Alpaslan Işıklı
İşte O’nun en güzel tanımı: “KEMALİST DEVRİMİN SOSYALİZME AÇILAN UFKUNDA KOSKOCAMAN BİR IŞIK”…
 
Küçük bir ilave; Bu koskocaman Işık, kadim dostum Atilla Özsever’ in köşesinde altını çizdiği gibi “sınıfsız ve sömürüsüz bir başka dünyanın mümkün olduğunun” arayışında idi.
 
Yatık satırlarda O konuşuyor…
 
Bu arayışı zorunlu kılan temel çelişki “Bütün dünyada ve Türkiye’de her şey emperyalizmin çok geniş müdahalesi ve etkisi altında olması, Atatürk’ün işaret ettiği gibi mazlum milletler – emperyalizm zıtlığıdır”. Bu zıtlığa karşı önermesi ise aşağıdan yukarıya gelişen, tabandan gelen, örgütlü toplumla serpilip gelişen, katılımcı, yeni egemen zümreler yaratmayan gerçek bir demokrasi ve sosyalizm… “Kuramlar Boyunca Özyönetim” böyle bir arayışın kitabıdır.
 
Aslında Hoca’nın yaşamı ve kitapları böylesine bir arayışın mücadelesidir.
 
Örneğin, başyapıtı ve doçentlik tezi “Sendikacılık ve Siyaset” te örgütlü toplumun emekçilerden hareketle inşa edilebileceğini tarihsel ve nesnel bir üslupla ortaya koyar.

“Doçentlik jürimin üyelerinden birisi Muammer Aksoy’du. O olmasaydı, belki üniversitede kalamayacaktım. Zira Sendikacılık ve Siyaset konusundaki doçentlik çalışmam diğer bazı jüri üyeleri tarafından okunmadan reddedilmişti. Çünkü onlar, böyle bir konunun üniversite çatısı altında işlenemeyeceği görüşündeydiler. Aksoy Hoca, çoğunluğu lehe çevirebilmek için çetin bir mücadele vermek zorunda kalmıştı.”
 
“Emek ve Ücret”, “Bir Başka İktisat” la devam edip, eşitsiz bölüşüme kafa tutar.
 
“Sosyalizm, Kemalizm ve Din “de toplumun maruz kaldığı sosyal, kültürel, siyasal tsunamiyi, değerlerin çökertilmesini, amneziye( bellek kaybı) uğratılan toplumu uyarır.
 
“Küreselleşme ve Demokratikleşme”, “Yeni Dünya Düzeni ve Özelleştirme” “Küresel Saldırı, Ulusal Devlet ve Sendikalar”, “Kumarhane Kapitalizmi” neoliberalizm ve küreselleşmeye meydan okumadır.
 
Türkiye’nin üzerine çöken karabulutları, “Devlet ve Demokrasi” ve “Said Nursi, Fethullah Gülen ve “Laik” Sempatizanları”nda nesnel bir üslupla, neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde zaman-zemin-mekân boyutlarında açıklar bizlere...
 
“Gün Doğmadan” ise neler doğabileceğine dair umutlarının, başından geçenlerin, başına gelenlerin muhteşem öyküsüdür.
 
“Bir şeyin hayalini sürekli olarak yaşamaktayım: dünyanın, insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alan ufuk açıcı, sıradan olmayan bir kitap yazmak; umarım yaşım elverir de yazarım. Bugünlerde henüz onun birikimi ve hazırlığı içinde görmüyorum kendimi. Bu birikim ve hazırlığa sahip olduğumda, umarım hayatta olurum. Sağlığım iyi ama yaşım yetmiş.”
İlahi hocam sen yazacağını yazdın. Tabii anlamak isteyenlere… Ama üzülme anlamak isteyenler, anlayanlar giderek çoğalıyor, dünyanın her tarafında hele bu korona günlerinde…
Sen, artık huzur içinde adın gibi ışıklar içinde ol… Ve de hala yine adın gibi ışıklar saçıyorsun bizlere ve de genç kuşaklara… Arada bir bizlere kendini o sıcacık gülümseyişlerin, tatlı şakalarınla anımsatırsan o da yeter bizlere…


***

BÜTÇE HAKKI…

BÜTÇE HAKKI…

Dr. Noyan UMRUK

Ve nihayet beklenilen iki haftalık bütçe maratonu başladı TBMM’de…
Bütçe, devletin gelecek belirli bir dönem içindeki tüm gelir-giderlerini tahmin eden ve tüm kamu harcamalarının, bütçe yasasında ?belirtilen esaslar çerçevesinde yürütülüp, uygulanmasına ve denetimine izin veren temel yasa…
Temsilcileri diğer bir deyişle yasama organı-TBMM’nin hükmi şahsiyetinde kurumlaşan millet egemenliği altında demokratik düzende bütçe hakkının tam anlamıyla, eksiksiz yaşama geçirilmesi için temel ilke ise “Bütçenin tek ve genel olması”, muhtelif fonlar vb. dahil tüm kamu gelirlerinin ve giderlerinin eksiksiz- muafiyetsiz bütçede yer almasıdır.

Tarihsel Gelişim

Tarihte bütçe hakkını monarşilere karşı resmen belirleyen ilk düzenleme "Magna Carta = Büyük Şart olmuş, Kral John yaşadığımız günlerden 800 yıl önce, 1215 yılında ülkede Magna Carta ile, toprak sahibi soyluların rızası olmadıkça vergi alınamayacağını kabullenmiştir.
Osmanlı maliye tarihinde ise, II.Mahmut döneminde 1808 yılında Ayan, beyler ve devlet ileri gelenlerinin katılımıyla hazırlanan ve "Senedî İttifak" da Osmanlı’nın Magna Carta’sı olmuştur.

Bugünkü anlamıyla bütçe hakkını resmen ifade eden ilk anayasa ise 1876 Anayasası idi…

Demokrasinin tarihsel gelişim sürecinde, demokrasiyi ve sosyal adaleti özümsemiş hukuk devletlerinde, bütçe hakkı, milletin temsilcilerinden oluşan yasama organının millet adına, halk adına, kamu gelirlerini toplanmasına izin vererek, toplatıp yine millet için, halk için bu gelirleri harcanmasına yetki veren ", aynı zamanda tarihsel olarak millet egemenliğinin temel direği diğer bir deyişle amentüsü olmuştur…

Millet egemenliği çerçevesinde ortaya çıkacak bütçenin işlevleri:
Bütçe hakkı esas itibariyle "millete” aittir. Bütçe hakkının millete ait olması, bütçenin mahiyetinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten ekonomik, siyasi ve hukuki yönleriyle değerlendirildiğinde bütçe, kamu faaliyetlerinin gerçekleştirilmesine imkân ve izin veren bir tasarruftur... Bütçenin bu niteliği, onun milletçe temsilcileri aracılığı ile hazırlanması, kabulü, uygulanması ve denetime tabi tutulması, bütçe hakkının millete ait olması prensibinin etkin bir şekilde gerçekleşmesine imkân vermektedir.

Bütçenin Klasik İşlevleri
Bilindiği gibi klâsik devlet fonksiyonları, liberal doktrine ve klâsik iktisadi düşünceye uygun olarak devletin, ekonomik ve sosyal hayatın dışında tutulduğu ve "bekçi veya jandarma devlet" olarak üslenmesi gereken işlevlerdir.

1- Mali İşlev

Bu işlev, kamu harcamalarını karşılayacak yeterli ölçüde gelir temin edilerek bütçede mümkün olduğu ölçüde denklik, gelir-gider eşitliğinin sağlanmasıdır.

2- Siyasi İşlev

Bu işlev kısaca, millet meclisine, izlenecek sosyoekonomik politikalar için hükümete yol gösterme, hükümete ise bütçeyi denetime açık ve şeffaf bir şekilde yönetme hak ve imkanını vermektedir. Hükümet de yürütme organı olarak kamu+ kurumları eliyle kamu faaliyetlerinin temelini teşkil eden kamusal ihtiyaçlar ve hizmetler ile bu hizmetlerin görülmesi sürecinde ortaya çıkan kamu gider ve gelirlerinin akış ve teknikleri, kamu karar alma ve yürütme birimleri, yani siyasi otorite tarafından belirlenir ve uygulamaya sokulur.

3- Hukuki İşlev

Bütçenin bu fonksiyonu, esas itibariyle, kamu faaliyetinin yerine getirilmesi sürecinde ortaya çıkan kamu ihtiyaç ve hizmetleri ile kamu gider ve gelirlerinin oluşumunda, bu olayın tarafları durumunda olan devlet ile vatandaşlar arasındaki karşılıklı hak, hukuk ve sorumlulukların belirlenmesini ifade eder,
Klasik iktisadi düşünceye bağlı olarak kendisini gösteren klasik devlet fonksiyonu, devleti ekonomik ve sosyal hayatın dışında tutan; sadece güvenlik,asayiş, adalet ve diplomasi gibi temel kamu hizmetleri ile sınırlayan devlet anlayışı bile hukuki çerçeve içinde kalmak zorundadır. Bu anlayış içinde, doğal olarak, devletin kendisine yüklenmiş bu temel görevleri en etkili bir şekilde yerine getirmesinin temel şartı, bu hizmetlerin yerine getirilmesini sağlayan kamu gider ve gelirlerinin katı hukuki kurallara bağlanmasıdır. Buna kamu maliyesinde "hukuki yaklaşım'' denilmektedir.

4- Denetim

Bu fonksiyon, genellikle kamu yönetiminin tüm işlemlerinin denetlenmesini öngörmektedir.

Demek ki XVIII ve XIX’ncu yy. ların klasik devlet anlayışında bile bütçe uygulamaları açısından en azından ilkesel ve işlevsel olarak durum budur..
Bütçe uygulamalarında çağdaş gelişme ve işlevler

19.Yüzyılda kendini gösteren, 20. yüzyılda ise giderek ağırlaşan ekonomik, sosyal, mali ve siyasi sorunlar karşısında, zaman içinde nitelik ve sorumluluklarında köklü değişikliklerin ortaya çıkması ile devletin bu sorunların çözümünde aktif rol alması ile ortaya çıkan işlevler demetidir. Ortak kabul gören bu işlevler: Kalkınma, istikrar, gelir dağılımı ve kaynak kullanımı vb alanlara uzanır. Bu işlevler devletleri “ekonomik ve sosyal refah devleti" olma yolculuğuna çıkarmıştır.
Böylece devletin ekonomik ve sosyal alanlarda boy göstermesi işlevlerini de artırmış, buna bağlı olarak bu döneme ilişkin kamu maliyesi de ”İşlevsel Maliye olarak nitelendirilmiştir.

Bu çağdaş işlevler şöyle sıralanabilir:

1- Konjonktürel İşlev

Bütçenin bu fonksiyonu, Keynesyen tahlile göre ekonomide mevcut konjonktüre! dalgalanmalara karşı bütçeyi düzenleyici bir araç kullanmayı ifade eder. Böylece, bütçe politikası içinde bütçe, enflasyona karşı mücadelede "bütçe fazlası"; deflasyona karşı mücadelede ise "bütçe açığı'" yoluyla ekonomik dengeyi temine çalışmaktadır.

2- Ekonomik Büyüme ve Kalkınmayı uyarıcı işlev

Bütçenin bu fonksiyonu, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme ve kalkınma hedefine ulaşmada bütçenin bir araç olarak kullanılmasını ifade eder. Kalkınmanın mahiyeti dikkate alındığında bu bütçe fonksiyonu daha iyi anlaşılır. Bu işlev, bütçenin reel üretimi, ileri teknoloji tercihli seçilmiş sektörlerde kamu yatırmlarını ya da özel yatırımları destekleyecek biçimde işlev görmesini öngörür.

3- Gelir dağılımında adalet işlevi

Bu fonksiyon, bütçe ile farklı gelir gruplarından vergilerin toplanıp yine farklı gelir gruplarına yönelik harcama yapılarak gelirin yeniden dağılıma(redistribution) tabi tutulmasıdır. Bu işlev özellikle, gelişmişlik farkının giderek açıldığı, toplumsal kesimler arası gelir dağılımının uçurumlaştığı, ekonomik sosyal sorunların ağırlaşma eğilimi gösterdiği günümüz geri kalmış ülkeleri için özel bir önem taşımaktadır.

4-Sosyoekonomik İstikrar işlevi

Modern iktisat teorisinde dinamik bir süreç olarak ele alınan ve sosyal refah devleti kavramıyla bütünleştirilen yeni istikrar anlayışı, her düzeyde ve her alanda sosyoekonomik sarsıntı ve sapmalardan arınmış bir ekonomik ve sosyal yapı içinde gerçekleşen bir ekonomik işleyişi öngörmektedir.

Ekonomik olarak bu istikrar, statik değil fakat dinamik bir durum olarak tam istihdam ve fiyat istikrarının bir arada gerçekleşmesi şeklinde ifade edilmektedir. İşte bütçeden de bu nitelikteki bir ekonomik ve sosyal ortama ulaşılması hedeflenmektedir.

Evet bizden emekli bir maliyeci olarak beklenen herhalde bütçenin ve bütçe hakkının ne olup, ne olmadığını belirlemek ve yazmak… Takdir ve de yaşadığımız günlerin değerlendirilmesi ise okurlarımıza ait bir keyfiyet kuşkusuz…

27 Ekim 2016 Perşembe

YAR BANA “TEZE PARA” MEDET…



YAR BANA “TEZE PARA” MEDET…



Dr. Noyan UMRUK


Sıcak para muslukları tıkanmaya başlayınca birinci vitese düştü Türkiye; gürültü çok, sür’at yok… Bulutlar üzerinden inip, ekonomiye bakma zamanı geldi artık.

Ekonomik yapı ve gidişat:

O dönemin teknolojik koşullarında iyi kötü uçağını yapan, yurdun dört bir yanını demir ağlarla örüp, üç beyazlar (şeker, un, pamuk ) ve üç siyahlar ( kömür, demir, petrol-kimya ) fabrikalarıyla donatan üretim seferberliği Marshall yardımlarıyla 1934’de ilk adımı atılmış olan planlı kalkınma anlayışı ise 1960-1980 arası yeniden benimsense de zaman içinde yavaş yavaş söndürüldü. Günümüzde ise bu süreç, küresel sermaye ve yerli temsilcilerinin istek ve iştahları doğrultusunda reel üretimi zayıf, finans oyunları,  arazi rant ve spekülasyonları ile ne varsa haraç mezat satılarak, bilgi ve bilişim devriminden uzak, helikopterlerle gökyüzünden alınan kararlarla yönetilen bir garip “inşaat ekonomisi” anlayışına vardı. U.arası düzeyde markamız yok denecek kadar az…

Mucize-i iktisat: 

Gelin birlikte bakalım şu sözü edilen, lakin sırçaları dökülmeye başlayan “iktisadi mucizeye”…

 12 yıldır ülkeyi keyiflerince yönetenlerin sözünü ettikleri iktisadi mucize, ülkede 5-6 milyon kişiyi içine alan borsa-faiz-döviz üçgeni “mutluluk zinciri” için gerçekten geçerli…  Her türlü melanetin başı olarak suçlanan “faiz lobisi” de, dolar 3TL’ını aşınca keşfedilen “döviz lobisi” de tam işte bu…  Üretmeden paradan para kazananlar…

 Düşük kur, yüksek faiz…

*Mısırından samanına, pırlantasından biber gazına kadar ithalatçılar,

*Arazi, kent, yeşil alan yağmalarıyla beslenen rantiyeler,

*AVM, “Mega Projeler” ve gökdelenleri ile anlı, şanlı, imtiyazlı ve de “milletin anasına meraklı” inşaat yamyamları için ülke gerçekten bir “cennet-ül tayyip”ti.

Amaaa…

*Üretim tabanı, teknolojisi zayıf, reeksporta, ara malları ithalatına bağımlı, derleme toplama sanayi ve ihracat kesimi,

*“Ananı da al git” denilen tarım kesimi, can çekişen hayvancılık…

*Her türlü manipülasyona rağmen %10’un altına düşmeyen işsizler ordusu, her dördünden biri işsiz olan gençler…

*Dünyanın en adaletsiz gelir dağılım düzeyi ile bir bölümü gözü dönmüş kar hırsının yolaçtığı iş cinayetleri ile katledilen emekçiler ve emekliler için ise bir cehennem…

 10-15 yıldır, Okyanus ötesinden şırıl şırıl sıcak para akıtan  muslukların kısılması sürecine, çok bilmiş bir ekonomi dehasının! “Düşürün yahu şu faizleri” yaygarası...

 Citibank’ın Akbank’taki %80 hissesini satışa çıkarmasından sonra, HSBC'de Türkiye piyasasından yavaş yavaş çıkmakta…

Babacan ve Davutoğlu'nun finans sektörü ve yatırımcılarla yaptıkları yurtdışı toplantılar bir işe yaramadı. Yabancıların birer birer Türkiye piyasasını terk etmesi ve doların önünün alınamaması ekonomiyle ilgili kaygıları arttırdı. 3 günde 5defa boşuna mı toplanıp, toplanıp dağılıyorlar…

Yeni bir Reza, meza, Katar, matar; milyarlarca dolar, net hata noksan falan bu defada devreye girer mi? Kim bilir? Ona Rufailer karışır…

 Lakin, 1Dolar eşit 1Türk Lirası olacak denilirken, 1dolar  3 Türk Lirasını taban yaptı… 2002 krizinde dolar 1,2 Türk lirası idi…

 Eeeee, ne oldu şimdi “Düşük kur-yüksek faiz”iniz… Emme basma tulumda gibidir bu iş hemşerim. Ya “Düşük kur-Yüksek Faiz”, ya “Yüksek kur- Düşük faiz”… 

Üretemeyenin, sıcak parayla yan gelip yatanın kısır döngüsü…

 “Düşük kur-Yüksek Faiz”de global merkezlerde faiz oranları çok düşükse, bizim gibi yüksek faizle para satın alan çevre ülkelere “mal bulmuş mağribiler üşüşür”, sıcak para akar, yabancı mallar ucuzlar, ithalatçılar bayram yapar, ürettikleri malların fiatı yüksek kalan yurtiçi üreticiler ise üretimden vazgeçerek, paralarını faizde değerlendirip, yan gelir yatar…

 “ Yüksek kur-Düşük faiz ”de ise yurtiçi üreticiler şöyle bir silkinip ayağa kalkar, ihracatçılar bayram yapar… Bu arada çoğu havuz takımından müteahhitler peynir ekmek gibi daire satar. Düşük faizle kredi alıp apartman dikecekler, halk da konut kredisi ve daire alacak ki yandaş müteahhit takımı mutlu olsun…Yoksa beraber yürüyüp,  yürütemeyecekler bu yollarda…

Ne var ki; bir üretim stratejiniz yoksa, ne yaptığınızın farkında değilseniz 
“ Yüksek kur-Düşük faiz ” de bir işe yaramaz; Teksas usulü süratle köşe dönmeye yönelik çarpık çurpuk bir model çıkar ortaya…

 Financial Times şöyle diyordu:“Kibirli tavrının yarattığı korku arttıkça, kendisine özgü yeni ekonomi kuramını Erdoğan’la tartışabilecek kişi sayısı süratle azalıyor…” Babacan yanıtlıyor:” Para politikası konusunda sadece TCMB’nın söylediklerine itibar edin, diğer kurumlarda bu konuyu bilen yoktur ki…”

Petrol fiyatları düştü. Türkiye’nin yararına oldu. Cari açık indi. Önceki yıl (2014) 46.5 milyar dolardı .Geçen yıl (2015) 31.7 milyar dolara düşecek. Bu yıl daha da inecek… Bu, siyasi ve ekonomik nedenlerle dünya petrol piyasalarındaki gelişmelerden kaynaklanan  bir fırsat… Bu arada ekonomik büyüme yavaşladığından ithalat  geriledi…

Ancak fert başına milli gelir dolar bazında 9800-9900 dolar düştü.  Bu arada “sıfır düşmanın, sırf düşmana dönüşmesi” inden kaynaklanan siyasi nedenlerle ciddi ölçüde gerileyen ihracat ve genişleyemeyen iç talep üretimi zorluyor…

İşte tam bu sırada FED de faiz oranlarını yükseltme sürecini başlatınca fatura üzerine yıkılan Davutoğlu aldı yanına uluslararası sermaye çevrelerinin gözdesi Babacan’ı, işadamlarını Londra’ya, Davos’a para aramaya, “etmeyen gitmeyin, getirin paracıklarınızı Türkiye’ye…” demeye gitti.

Türkiye’nin dış borcu:405 milyar dolar.
2016’da vadesi gelen:120. 8 milyar dolar.
Geçmişten biriken borç:35 milyar dolar.
2016’da cari açık:28.6 miyar dolar.
Toplam kısa vadeli yük: 184.4 milyar dolar.

Davutoğlu’nun buralardan bir şeyler getirmesi bu şartlarda çok zor görünüyor… Saray Katar’dan, matardan yine bir şeyler koparabilir mi? Bilinmez…

Sonuç:

Teze para ” bulunamazsa ülke ekonomisinde, siyasetinde yıllarca yenilen hurmalar, ülkeyi yönettiklerini sananları bayağı tırmalar…. 
Ama ağır Fatura yine vatandaşa çıkar…


https://groups.google.com/forum/#!topic/aydinlik-gelecek-hareketi/iU2_bIsE4K8

..