Dr.Tahir Tamer Kumkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr.Tahir Tamer Kumkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2016 Cuma

YENİ ANAYASADA LAİKLİK OLMAYACAKMIŞ !..




YENİ ANAYASADA LAİKLİK OLMAYACAKMIŞ !..

meclis-baskani-ismail-kahraman
—————————————————————————————————————-


Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar, elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1924)
Türkiye’de yukarıdaki sözü söyleyecek en son kişi TBMM Başkanıdır.
Bu sözün sahibi İsmail Kahraman, Ak Parti İstanbul Milletvekilidir. TBMM’nin 22 Kasım 2015 tarihli 2 nci birleşiminde 26 ncı Dönem TBMM Başkanlığına seçilmiştir.
23 Nisan 1920’de Atatürk’ün kurduğu ve yönettiği TBMM’de Gazi’nin koltuğunun bugünkü sahibi olan İsmail Kahraman’ın “Yeni Anayasada laiklik olmamalıdır. Dine dayalı bir Anayasa olmalıdır. Dindar Anayasa olmalıdır” demeye hakkı ve yetkisi yoktur.
T.C. vatandaşı olarak TBMM Başkanı’nın Anayasaya göre ettiği yemine ters düşen bu talihsiz söylemlerini şiddetle reddediyorum. Ayrıca AKP tarafından hazırlanmakta olduğu duyurulan yeni anayasanın içeriğinin en yetkili ağızdan önceden bu şekilde ortaya konulmasını da bir anayasa suçu olarak değerlendiriyorum.
Bu düşüncenin Türkiye’nin bek’ası için büyük tehlike olduğunu görüyorum. Ve kendisini istifaya davet ederken yetkili yargı makamlarını da acilen göreve çağırıyorum.
Bu açıklamalar, birdenbire oluşan ve o an aklına geldiği için söylenen sıradan sözler değildir. 14 yıldır ülkeyi ve TBMM’ni tek başına yöneten AK Partinin Meclis Başkanı; bu sözleri ile geçen iktidar yıllarında adım adım ülkeyi getirdikleri yeri ve yarın nereye götüreceklerini basın huzurunda dünyaya ilan etmiştir.
Bu sözleri ile tarafsızlığını yitirdiğini ispat eden Sayın Kahraman’ın artık bu makamda oturması Türk milletine yapılmış en büyük hakaret olarak algılanacaktır.
Şurası unutulmamalıdır;
Devletlerin dini olmaz. Din; bir inanç sistemidir: Din duygusu, tüm insanlar için ayrı değer ölçülerinde ve sahip oldukları kültür ögeleri ölçüsünde yaşatılır.
Devletlerin ise bütün yurtaşlarına eşit olarak uyguladıkları kesin kuralları vardır. Kurallara uymayan herkes devlet organlarınca hemen cezalandırılır. Oysa tüm semavi dinlerde insanlar için öngörülen cezaların önemli bir bölümünün öldükten sonra cehennemde çektirileceği kuralı vardır. İnsanların günlük yaşamlarında devletin kurallarına uyma zorunluluğu vardır. Bu sağlanmazsa ülkede kaos ve kargaşa bitmez. Oysa dini kuralların uyma zorunluluğu her insana göre değişir. Bu yüzden inanmayanların dini kurallar ile yönetilmesi imkansızdır.
İşte bunun için her bireyin dini inanışında özgür olduğu laik düzen önemlidir. Bugün tam anlamıyla kaos ve kargaşa ortamı içinde birbirini boğazlayan 56 İslam ülkesi içinde millet kavramını oluşturup birlik ve bütünlüğünü demokrasi kültürü ile birleştirip her alanda kalkınan tek ve örnek ülke Türkiye’dir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş Cumhuriyetini mezhep kavgaları ile asırlardır birbirini yiyen ortaçağ benzeri ülkelere döndürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinin 23 Nisan 1920’de başlayan akıl ve bilime dayalı demokratik yapısını bozabileceğini düşünenler yanılmaktadır.
Türk milleti bir kere daha “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini dikkatle okumalıdır.
Türkiye’nin aydınlık geleceği; demokrasi, sosyal devlet, hukukun üstünlüğü ve laikliğin cumhuriyet sistemi içinde sahiplenilmesinde, yaşatılmasında yatmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da yaptığı konuşmada tarif ettiği Laiklik sistemi de işte tam bu hususu vurgulamaktadır.
Sonuç olarak; TBMM Başkanı’nın parlamento aritmetiğine dayanarak yaptığı değerlendirilen bu konuşma, Atatürk’ü sahiplenmiş milletimizin büyük çoğunluğu tarafından yok hükmünde olarak olarak kabul edilecektir.
Türk milleti, Atasının izinde laik devlet düzenini devam ettirecek, tüm fertleri ile etnik ve dini hiç bir ayrım gözetmeden eşitlik ve kardeşlik içinde bir arada yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Bilinsin ki; laikliğe meydan okuyanlar laikliğin, hoşgörü gücü altında kalarak ezileceklerdir.
Dr.Tahir Tamer Kumkale
http://www.kumkale.net,
http://www.kumkale.wordpress.com

..

ÜLKEMİZDE EMPERYALİZMİN SON ZAFERİ VODAFONE ARENA’DIR



ÜLKEMİZDE EMPERYALİZMİN SON ZAFERİ VODAFONE ARENA’DIR,



     Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır. -Mustafa Kemal Atatürk -1920

1947’de açılışında adı İnönü Stadyumu iken 1952’de siyasi nedenlerle adı Mithatpaşa Stadyumu’na çevrilip 1974’te tekrar İnönü Stadyumu olan tarihi stadyumda benim gibi her İstanbullu’nun unutulmaz anıları vardır.

69 yıllık bir tarihi yok sayıp bu stada VODAFONE ARENA gibi Küresel İngiliz emperyalizmini vurgulayan bir ismin verilmesini hazmetmek mümkün değildir..

İddia ediyorum ki 1918 işgal yıllarında dahi İngiliz Askeri Yönetimi halkın tepkisinden çekinir ve böyle bir davranışa cür’et edemezdi.

Sporcu birlik dayanışmasının ülkemizdeki en güçlü örneklerinden olan ÇARŞI GRUBU’na şimdi tarihi bir görev düşmektedir.

Stadın tavanındaki VODAFONE ARENA isminin sökülerek yerine İNÖNÜ ismi gelene kadar bu stadyumda yapılan tüm Beşiktaş maçları boykot edilerek maçların seyircisiz oynanması sağlanmalıdır.

Peki ÇARŞI bunu yapabilir mi?

GAZİ direnişindeki dayanışması dikkate alındığında ÇARŞI’nın bunu yapabilecek güçte olduğu görülmüştür.

İnanıyorum ki VODAFONE ARENA isminin stadın tavanından sökülmesi, emperyalizmin ülkemizdeki kazanımlarının teker teker sökülüp geriye alınması için bir dönüm noktası olacaktır.

HAYDİ ÇARŞI’LILAR. VATAN HİZMETİNE….

..

25 Aralık 2015 Cuma

PUTİN’İN ORDUSUNUN SAVAŞ GÜCÜ VAR MI?



PUTİN’İN ORDUSUNUN SAVAŞ GÜCÜ VAR MI?


41jhzpzdOWL._SX331_BO1,204,203,200_














Bir ordunun değeri, subay ve komuta heyetinin değeriyle ölçülür. ( Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Türk Fantomlarının Rus uçağını düşürmesi ile başlayan gerginlik giderek artıyor. Kamuoyunda muhtemel bir Türk-Rus Savaşı dillendirilmeye başlandı. Savaş söylemlerinde hep askeri bir sıcak çatışma konu edilmektedir. Oysa savaş; sadece orduların muharebe alanlarında birbiri ile çatışmalarını değil, hasım ülkelerin veya ülke gruplarının milli çıkarlarını elde etmek veya çıkarlarını korumak amacıyla tüm milli güç unsurlarıyla her alanda topyekün yaptıkları mücadeleyi ifade etmektedir.
Fiilen ilan edilmemesine rağmen Türkiye ile Rusya’nın çıkarları Suriye’de çatışmıştır ve fiili savaş hali başlamıştır. Türkiye; her ne kadar anlaşmazlığı büyütmeden zamana yayıp en az zararla işin içinden sıyrılmayı düşünmekte ise de ortam bizim kontrol edemeyeceğimiz kadar kaygan ve kaypaktır. Her an her şey olma ihtimali vardır ve buna göre Türk milletinin ve ülkemizin tüm milli güç unsurlarının süratle savaş için hazırlanması gerekir.
Peki hasım Rusya’nın durumu nasıldır?
1991 Devrimi ile SSCB’ 5 milyon Km.kare toprak kaybetmiştir. 294 milyon nüfusun 150 milyonunu 15 yeni bağımsız ülkeye terk etmiştir. Bununla da kalmamıştır. Lideri olduğu Varşova Paktının dağılması ile Bulgaristan, Romanya, Polonya, Macaristan, Çekoslavakya, Doğu Almanya, Arnavutluk, Yugoslavya’nın silahlı kuvvetlerinin dahil olduğu 6.5 milyon kişilik ordunun silah, teçhizat ile bakım ve eğitim desteğini de kaybetmiştir. Komünist ekonomi yapısı her alanda çöküp darmadağın olurken Sovyet savunma sanayi ile birlikte muhteşem kızılordu da dağılma durumuna gelmiştir. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerine ait pek çok birliği ve askeri üretimin yapıldığı devasa ağır sanayi fabrikaları yeni kurulan cumhuriyetlerde kalmıştır. Ayrıca Varşova Paktı ülkeleri dışında NATO’ya karşı kendisine yakın gördüğü komünist rejim uygulayan üçüncü dünya ülkelerine verdiği ticari askeri desteği de kaybetmiştir. O büyük ve muhteşem kızılordunun içi oldukça boşalmıştır..
Soğuk savaş döneminde dünyanın en disiplinli ordularından biri olan eski SSCB Kızılordusu bugün yoktur. Afganistan’da, Çeçenistan’da, Gürcistan’da ve Ukrayna’daki operasyonlarda Rus askerleri başarılı bir görünüm sergileyememiştir. Hele asimetrik savaşı sürdürüldüğü kitlesel terör olaylarında çok başarısızdır. Buna rağmen bugün 1 milyon kadar askeri ile Kızılordu yine dünyanın en büyük askeri güçlerinden biridir. Ve bu ordunun asıl gücü sahip olduğu Nükleer silahlarından gelmektedir. ABD’leri başkanından sona NBC silahlarını kullanma yetkisi olan ikinci dünya lideri Putin’dir. Sadece bu imkan ve kabiliyeti Rus ordusunu güçlü kılmakta ve küresel savaşta ön saflarda rol almasını kolaylaştırmaktadır.
Türk milleti Rusları ve Rus askerlerini Rus Çarı III. Ivan’ın 1492’de Osmanlı Padişahına gönderdiği tarihi mektup ile kurduğu ilk irtibattan beri iyi tanımaktadır. 500 yıl boyunca ortalama her 30 yılda bir Türk-Rus Savaşı yapılmıştır. Yenmişiz, yenilmişiz. Ama birbirimizi her alanda çok iyi tanımışız. Nitekim Soğuk savaşın son 40 senesi boyunca SSCB ile doğrudan sınır teması olan tek NATO ülkesi Türkiye olmuştur.
Yani Rusya yabancımız değildir. Eğer işler arzu edilmeyen şekilde tırmanıp ve bir sıcak savaş vuku bulduğu takdirde bizim için Nükleer gücü dışında korkulacak bir rakip değildir. Rusyayı güneyden Türk Cumhuriyetleri kuşatmakta olup bu ülke içinde yaşayan Türk kökenlilerin sayısı da 30 milyon kadardır. Türkiye’nin milli güç unsurları bazı gafillerin dillendirdiği gibi zafiyet içinde değildir. Asla küçümsenecek ve kolayca yutulacak bir lokma olmadığımızı dünya milletleri çok iyi bilmektedir. Bizim gücümüzü bugünkü fiili yönetim zafiyetlerine bakarak küçümseyenler çok yanılırlar.
Bugünkü Rus Silahlı Kuvvetlerinin en güçlü yanı Putin gibi güçlü ve tecrübeli bir lidere sahip olmasıdır. Putin bugün tartışmasız dünyanın en güçlü lideridir. 15 yıldır ülkesini Cumhurbaşkanı ve başbakan olarak yönetmektedir. 2024 yılına kadar rakipsiz tek adam olarak ülkesinin başında kalacağı düşünülmektedir. Muhalefeti sindirmiş, Rus parlamentosu ve Rus bürokrasisini tamamen kendi güvendiği yakın adamlarından oluşturmuştur. Ve bugünün Rusya’sının Savunma Bakanlığını yakın arkadaşı Sergey Şoygu’ya teslim etmiştir. Yani muhtemel bir Türk-Rus savaşı olursa Rus ordusunun başında da bir Tuvalı bir Türk bulunacaktır.
Son sözümü önceden söyleyeyim.
Savaş uçağının düşürülmesini takiben Rusya’nın uzlaşmaz tutumunda israrını müteakip Kıbrıs Adasının doğusu ve Suriye kıyıları arası adeta bir savaş gemisi tarlasına dönmüştür. Ve bugün güney sahillerimizde bir araya gelen silah gücü dengesi muhtemel bir sıcak çatışma riskini asgariye indirmiştir.
Dünyayı yöneten küresel patronların bu büyük gücü birbiriyle çatıştıracak kadar maceraperest olmadıkları bilinmektedir. Bu hasım güçler yığınağı karşılıklı caydırmayı sağlar ve yararlıdır. Buna rağmen en kötü senaryoyu düşünerek çok itidalli ve azami temkinli davranmakta yarar vardır.

2 Aralık 2015 Çarşamba

RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ




RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ


Snapshot 2013-11-18 20-08-11







     


  

 _    Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)
———————————


Türkiye 24 Kasım sabahına Hatay toprakları güneyinde Suriye Türkmenlerinin yaşadığı bölgeye saldıran bir Rus Savaş uçağının düşürülmesi olayı ile başlamıştır. Konu Türkiye ve Rusya ile birlikte dünyanın gündemine bomba gibi düşmüştür.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in ve sıralı Rus yöneticilerin verdikleri çok sert tepkiler dünya kamuoyunda ve diplomasi dilinde “Türkiye’ye ağır bir ültimatom” olarak anlaşılmıştır.
Hukuken ve askeri angajman kuralları çerçevesinde Türk pilotlarının davranışı doğrudur ve alkışlanacak bir başarıdır. Türk kartalları görevlerini en üst düzeyde ifa etmişler, emanet aldıkları Türk hava sahasını kararlılıkla korumuşlar ve topraklarına yapılan ihlali en uygun tarzda cezalandırmışlardır. Bunda herkes hemfikirdir. Zaten başka türlü düşünmekte mümkün değildir.
Burada yanlış olan husus siyaset makamının askerleri böyle bir çatışma durumu ile karşı karşıya getiren zayıf, öngörüsüz ve basiretsiz tutumlarıdır.
Suriye’de dört yılı aşkın bir süredir sonu belli olmayan ve bizimde içinde yer aldığımız çok kanlı bir asimetrik savaş yürütülmektedir. Esad’sız bölünmüş bir Suriye’yi yaratmaya çalışan ABD, Türkiye ve diğer NATO ülkelerini kapsayan blokun karşısında; Suriye’yi ve Esad rejimini doğrudan destekleyen Rusya, Çin, İran’ı içine alan bir blok vardır. Bu ülkelerin toplam askeri gücü dünya askeri gücünün yarısından fazlasını içermektedir. Dolayısıyla burada atılacak yanlış adımlar her zaman bir üçüncü dünya savaşının tetikleyicisi olmaya yetecektir.
Bugün gelinen durum Türkiye için çok ciddi bir kriz yönetimini gerektirmektedir.
Türkiye’nin Suriye için Rusyayı karşısına almasının ve özellikle Rusya ile savaşmasının hiçbir mantıki açıklaması olamaz. Olmamalıdır.
Aksine Rusya ile her alanda ciddi bir diyalog ve işbirliğine dayanan, en üst düzeyde karşılıklı güvenin sergilendiği dostluk ve hoşgörü yaratan koordineli çalışmaya ihtiyacı vardır. Yani Rusya ile savaş lüksümüz yoktur..
Sonuç olarak; konunun fiili çözümü de yanlış politikaları ile bugünkü ortamı yaratan AK Parti iktidarının inisiyatifine bırakılamaz. Muhalefet partilerinin tamamı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ile Türkiye’nin milli politikalarını yürütecek AK Parti hükumeti ile el ele verilerek devletin ve 78 milyon Türk’ün güç birliği sağlanmalıdır.
Türkiye’nin milli politikası; tüm komşularının toprak bütünlüğünün sağlanması ve bu ülkelerin daha fazla demokrasi ile yönetilmelerine yardımcı olunmasını gerektirmektedir. Bölgenin çok zengin doğal enerji kaynakları üzerindeki emperyalist emelleri olan küresel güçlere karşı aynen Atatürk’ün BAĞDAT PAKTI misali birliktelikler ile karşı konulması sağlanmalıdır.
Sonuç olarak;
AK Parti hükumetini akl-ı selime ve dikkatli davranmaya davet ediyorum.
Rusya Federasyonu ile olan diyalog asla koparılmamalıdır. Sorunun çözümü için başka güçlerin ara bulucu v.s gibi görevlerle araya girmesi kabul edilmemelidir.
Sabırla ve sakin bir şekilde durum değerlendirilmeli, fevri ve sonu sıcak savaşa götürecek oldu-bittiye dayalı davranışlardan mutlaka kaçınılmalıdır.
Burada halkın doğrudan desteği çok önemlidir. Türk halkı ilk elden ve doğru bilgilerle muhtemel gelişmelere karşı hazırlanmalıdır.
Bunun için devlet eliyle hazırlanacak Psikolojik Savaş planları devreye konulmalıdır.
Umuyor ve inanıyorum ki düşürülen Rus uçağı; kan gölüne döndürülen acı ve ızdırap içindeki bölge halkının gerçek barış ve huzura kavuşmalarında ilk adım olacaktır.,
Dr.Tahir Tamer Kumkale
..