ELİT VE YABANCILAŞMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ELİT VE YABANCILAŞMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2016 Pazar

ELİT VE YABANCILAŞMA



 ELİT VE YABANCILAŞMA


Prof. Dr. EROL MANİSALI
MART 2004 SAYI 67   

 Türkiye’de “ Elit ” kendi toplumuna, halkına dayanarak gelişemiyor. Ne demek gelişemiyor? Beklentilerine ulaşamıyor, ayakta kalamıyor. İçerde darboğazlar var.

 Halk ile elit arasında uçurum var. Gelir, ortak dil, kültür mesafesi fazla. Türk eliti çoğunlukla Avrupa elitinin özentisi içinde ve onun güdümünde. Hatta bir kısmı onların ayrılmaz bir parçası. Bir kısmı da yavaş yavaş Amerika’ya bağlanıyor.

 Uluslararası nitelik kazanmış “ Yerli Sermaye Çevreleri ”, bir kısım bürokrasi ve siyaset çevreleri, 

• hem içerde aralarında bütünleşmişler,

• hem de dışarıdakilerle bütünleşmişler.

 Avrupa’da “ İç bütünleşme ” esastır. Fransa’da, Almanya’da, İspanya’da, İngiltere’de işin ağırlık merkezini iç bütünleşme meydana getirir. Fransız hükümeti için sanayicisini ve çiftçisini gözetmek “kutsal bir siyasal görevdir”! Alman sanayicileri ve büyük sermaye çevreleri, “önce kendi hükümet ve bürokrasi çevreleri ile anlaşıp sonra Brüksel dekilerle pazarlığı yaparlar”.

Peki, Türkiye de “niye bazı büyük sermaye çevreleri, önce Brüksel’dekilerle veya” Schröder ile görüşüp sonra Ankara da pazarlıklarına başlarlar? Ulusal bütünleşme derken bunu kastediyorum. Neden “bazı büyük sermaye çevreleri için öncelik dış odaklardır”? Brüksel dir, Vaşington dur?

 Gelişmişlik ile azgelişmişlik arasındaki esas ayırım galiba burada; Batı kapitalizminde, yani iktisaden gelişmiş dünyada; ABD de olsun, Kanada’da, Fransa’da veya Almanya’da olsun kritik konular “#içerde” belirlenir. Çünkü içerdeki halkın, toplumun iktisadi ve sosyal çıkarları için bu gerekir. Hatta, demokrasinin de kaçınılmaz bir sonucudur bu.

 Türkiye de ise, at ile arabanın yeri değişmiştir. Bazı büyük sermaye çevreleri, “dışardakilerle daha yakındırlar”. Önce dışarıda anlaşırlar, sonra da bu anlaşmaları içerde uygularlar.

 Yalnız sermaye çevreleri değil, sermaye çevreleri kadar olmasa bile bazı siyasi ve bürokratik çevreler de, önce dışarısı ile bazı konularda anlaşıp sonra içeriye dönmeye başladılar.

 Çözülmenin başlaması...

İşte çözülme burada başlar. Ülke, ulusal insiyatif alamaz hale gelir.

 Ülkenin bir dış politikası yoktur: Çünkü iktisadı, siyaseti, bürokrasisi, “içeride bütünleşemeden, parça, parça dışarıdakilerle bağlantılara girerler”. Bunlar ya ABD veya Batı Avrupa ülkeleridir. Ancak, Batı’dakiler bizim gibi hareket etmeyip, “#önce kendi çıkarları doğrultusunda ulusal karar mekanizmalarını çalıştırabildikleri için” hep onlar kazanır, Türkiye ise kaybeder.

 Pamukta, tütünde, şekerde, ulusal sanayide, dış ticarette, istihdamda, teknolojik gelişmede, Kıbrıs’ta, Ege’de, Kuzey Irak’ta saymakla bitmeyen birçok şeyde...

 20-30 yıl önce tanıdığım arkadaşlarım akademisyen, gazeteci, işadamı vs. “sınıf atlamak için” ya Brüksel’e, ya Vaşington’a, ya bir çokuluslu şirkete gidip sırtlarını onlara dayayarak “yükseldiler”.

Kendi halkı, insanı, toplumu ile değil “dış odaklar ile bütünleşip onlara hizmet vermeye başladılar”. Birkaç örnek:

 1) Bazıları Vaşington veya Brüksel çevrelerinin “muteber kişisi” oldu. Daha 10, 20 yıl veya 30 yıl önce idealizminden, kendi insanına hizmetinden kuşkum olmayan yakın arkadaşlarımın bazıları dış çevrelerin sözcüsü durumuna bu bazı eski dostlarımla konuşamıyoruz, dünyaya çok ayrı yerlerden bakıyoruz.

 2) Bazıları “dışa bağımlı büyük sermayenin bir parçası oldu”; akademisyen, gazeteci, bürokrat kökenli eski dostlar bunlar. Bunlar için artık Türkiye yok; toplum, işçi, çiftçi, hak, hukuk diye bir şey yok. 

 Bunlar dünyaya, Bush yönetiminin baktığı gibi bakıyorlar. Madem güçlüyüz, her istediğimizi elde ederiz diyorlar. Veya Schröder’in gözlüğü ile görüyorlar.

 3) Bazıları da medya, eğitim, hukuk, iktisat gibi alanlarda yabancı dev tekellere hizmet sunuyorlar. Ve bu dev tekeller de Türkiye’yi sömürüyorlar.

 Örnekleri çok uzatabilirim. Sonuçta şu resim çıkıyor: Elit ya da değil, iyi eğitim gören insanımız “ ancak, Türkiye aleyhine çalışan bir sistemde (ve işte) yükselebilir hale geliyor”.

Bu çelişkinin tersine çevrilmesi, azgelişmişlikten kurtulmak anlamına geliyor. Yolu da ulusal politikalardan geçiyor.


-Çiftçimizi, tarımımızı geliştirecek politikalar,

-Ulusal sanayimizi, işçi sendikalarımızı geliştirecek  politikalar,

- İktisadi ve siyasi hayatımızın, “ Yabancı tekelinden çıkarılarak, ulusallaştırılmasına yönelik politikalar ”,

Eğitim sisteminde Ulusal Politikalar,

 Ve başarabilirsek, bunlar üzerine oturtulmuş bir toplumsal demokrasi.

‘ EIit’imizin, elin uşağı, elin sözcüsü durumuna düşmeden, kendi halkı ile yükselebileceği bir düzenin rüyası bu. O kadar zor mu? 70 milyon insanın yararına olan bir düzeni 70 milyon insan neden başaramasın? 

Karşısındaki sadece küçük bir azınlık; 70 milyonun nefesi bile bunları silip süpürmeye yeter.


http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/mart04_05.htm

..