YAKIN TARİH PERSPEKTİFİNDE FİLİSTİN DEVLETİ NASIL KURULDU BÖLÜM 1
Filistin, coğrafi olarak Doğu Akdeniz'de ve Ortadoğu'da tarihi olarak da birçok medeniyet için bereketli topraklar olarak anılan Mezopotamya'da yer almaktadır. Filistin topraklarında, I.Dünya Savaşı'ndan başlayarak günümüze kadar uzanan siyasi sorunlar ekseninde güvenlik çıkmazı ve uluslararası arenada direniş olgusu ele alınacaktır.
YAKIN TARİHİ.,
Filistin'in jeostratejik önemi 1.Dünya Savaşı'nda İngiliz ve Fransızların bölgeye olan ilgisinin artmasıyla ortaya çıkmıştır. 1917 yılında, Llody George'un başbakanlığındaki İngiliz savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Althur Balfour'un girişimiyle başlatılan ve Filistin'de bir Yahudi devletinin -İsrail-kurulmasını öngören bir fikir ortaya atılmıştır. Bu dönemden sonra İngiliz Hükümeti, bölgede ki öteki sakinlerin medeni ve dinsel haklarının ihlal edilmemesi şartını koşarak bölgede bulunan Arapların tepkisini çekmemeye çalışmıştır. Fiilen, 1917’de başlamış olan İngiliz yönetimi 25 Nisan 1920’de yapılan San Remo Konferansı’nda Filistin üzerinde İngiliz Mandası’nın kabul edilmesiyle garanti altına alınmış oldu. İki yıl sonra da Filistin tamamen İngiliz yönetimine bırakıldı ve Siyonist olduğu açıklanan Sir Herbert Samuel Filistin’e ilk İngiliz Yüksek Komiseri olarak gönderildi.
Bu yol ile İsrail'in Siyonizm çerçevesinde devlet olgusunu siyasi ve hukuki bir meşruiyet üzerinde oturtmaya çalışmıştır. Siyonizm ise, Filistin'de Yahudiler için dini bir olgu olarak yeniden bir vatan kurulmasına destek veren uluslararası yahudi siyasi hareketidir. İlk etapta 19.yy'da Siyonizm diasporadaki Yahudilerin durumunun iyileştirilmesi ve ''geri dönüş'' fikrinden ibaretti.
1923-1929 yılları arasında Filistin, nispeten sakin bir dönem geçirdi ancak 1928 yılının ikinci yarısında ekonomik krizin de etkisiyle Filistinliler ve Yahudiler arasındaki düşmanlık yeniden canlanmaya başladı. Bunda hiç şüphesiz manda yönetiminin kuvvetli bir etkisi bulunmaktaydı. Manda, görünürde İngilizlerin Araplara ve Yahudilere karşı yükümlülükleri olduğu anlamına gelse de yönetimin belirlenmesinde Arap tarafın hiçbir dahli olmamış,
İngilizler bu işi Yahudilerle halletme yoluna gitmişti.
Aslında bu tavırla Filistin’deki Müslümanların varlıklarının bile kabul edilmediği açık bir şekilde ifade ediliyordu. 1936'da bir araya gelen Arap liderleri Yahudilere karşı mücadelede önderlik edecek Arap Yüksek Komitesi'ni kurdular ve başlattıkları genel grevi ulusal bir ayaklanmaya dönüştürdüler. Bunun üzerine Filistin'e gelen bir komisyon, Yahudilerle Arapların aynı devlet içinde yer almasının mümkün olamayacağını, Filistin'in bölüştürülmesi gerektiğini öneren Peel Raporu’nu yayınladı. Bu rapor, Filistin toprakları üzerinde Yahudiler lehine olan 2. bildiridir. Bu bildiri Filistinlilerin bağımsızlıklarını gölgeleyecek şekilde topraklarını ikiye böldüğü için Arapların ayaklanmasının daha da şiddetlenmesine neden oldu.
Bu dönemde İngiliz manda yönetiminin Filistinli Araplar lehine Arap egemenlik hakkını öngören bağımsız bir siyaset benimsediğini açıklayan ''Beyaz Belge (White Document)''yi yayınlamıştır. Bu belgenin asıl amacı, yayınlandıktan sonra direniş grupları arasında yol açtığı bölünmeden sonra anlaşılmıştır. Bu belgenin siyasi önemi, Siyonist hareketin tepkisini çekerek hedeflerini siyasi bir bütünlük kazanmakla birlikte aynı zamanda İngiliz manda yönetimine de karşı olduğunu göstermiştir.
2.Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Siyonistler ve İngilizler anlaşmazlığa düştüler. Savaş sırasında Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırmayı amaçlayan Siyonistler, Arapları Almanların yanına itmek istemeyen İngiltere’nin muhalefetiyle karşılaştılar. Bununla birlikte savaş sırasında Yahudi toplumu gelişme fırsatı buldu ancak Almanların Doğu Avrupa'da bulunan Yahudilere uygulamış olduğu soykırım savaş sırasında ve sonrasında Filistin topraklarına yapılan göçün dini yönünü de meşru kıldı. Bu dönemde, ayrıca Filistin’de en önemli problemlerden bir diğeri de manda rejimidir. İngiltere göçe karşı çıkmasına rağmen, ABD Başkanı Truman, savaş sırasında Yahudilerin topraksız kaldığını ve Filistin’e girmelerine izin verilmesini istemişti.
ABD ve İngiltere temsilcilerinden oluşturulan komisyon, Nisan 1946 tarihinde manda yönetiminin devamı, 100.000 göçmenin kabulü ve mevcudu 65.000 olarak tahmin edilen İsrail Gizli Ordusu'nun silahsızlandırılması hususlarında karar almışsa da, bu girişim de başarısızlıkla sonuçlanmış ve konu 1947 yılında İngiltere tarafından BM’ye götürülmüştür. Kurulan Filistin Özel Komisyonu, Filistin’in Yahudi ve Araplar arasında ikiye bölünmesini, Kudüs’ün ise uluslararası bir statüye kavuşturulmasını önerdi. Alınan bu kararın Filistin'de ev sahibi olan Arapların bölgede bulunan toprakların %31'ine sahip olması ve esas büyük kısmının Yahudilere verilmiş olması sorunun temel kaynağıdır.
FİLİSTİN'İN İÇ MESELELERİ
Filistinliler arasındaki örgütlenmeler, Filistin topraklarına Yahudi göçünün ciddi boyutlara ulaşarak bir Yahudi devleti kurulma ihtimalinin belirmesiyle başladı. Başlangıçta, Yahudi göçmenlerin silahlı tecavüzlerine karşı koymak için oluşturulan gerilla türü örgütler, belirli bir teşkilâta ve etkin bir lidere sahip olmadan 1948 savaşı öncesindeki yerel çatışmalara girmişlerse de, Yahudilere karşı herhangi bir üstünlük elde edemediler. Savaş sırasında meydana gelen göç hareketleri ve 1948 savaşında Arap ordularının yenilmesiyle bu örgütler dağıldı.
Askerî alandaki bu başarısızlığa rağmen, Filistin Millî Konseyi İsrail’in bağımsızlık ilanından kısa bir süre sonra Gazze’de toplanarak uluslar arası kamuoyu tarafından tanınan sınırlar içinde Filistin’in bağımsızlığını ve Filistin hükümetinin kurulduğunu ilân etti. Ürdün haricindeki Arap ülkeleri de bu ilânı tanıdı ve Filistin Arap Birliğine davet edildi. Uzun bir süre Filistinliler kendi kurtuluşlarının çaresini diğer Arap ülkelerinin İsrail ile savaşmalarında aradılar. Özellikle Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın Arap milliyetçisi söylemleri Filistinlilerin bu umutlarının canlı tutulmasını sağladı. Ancak, Arap ülkelerinin kendi aralarındaki iç çekişmeleri ve Arap liderlerinin Filistin davasını kendi çıkarlarına kullanmak istemeleri üzerine, Filistinliler inisiyatifi kendilerinin ele almaları gerektiğine karar verdiler. Ve bundan sonra çeşitli direniş örgütleri kurmaya başladılar.
EL-FETİH
Yaser Arafat'ın önderliğinde 1959'da kurulan Filistin kökenli direniş örgütüdür. El Fetih, Filistinliliği ön plâna çıkaran ve kendisine tek amaç olarak silâhlı mücadele yoluyla Filistin’in kurtuluşunu hedef alan, dönemin tüm siyasal hareketlerinin militanlarını kabul eden bir harekettir. Filistin kökenli direniş örgütleri fikrinin ilk somut örneğidir. 1968 yılındaki Karameh Direnişi ile öne çıkan ve Filistin Kurtuluş Örgütü içinde etkin olan örgüttür. Milliyetçilik ve Arap sosyalizmi fikirlerine sahiptir. El Fetih’e ilk destek Cezayir’den geldi ve örgütün ilk bürosu 1963 yılında bu ülkede açıldı. Bununla da kalmayarak, El Fetih liderliği gerilla savaşının ilk bilgilerini yine bu ülkede irtibata geçtikleri Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalı gerilla liderlerinden aldılar.
Bu ilişkiler sayesinde Cezayir, Çin, Vietnam ve Kore’den eğitim ve silah yardımı gördüler.
Arap birliğinin 1964 yılındaki zirvesinde Filistinlilerin kendi topraklarının kurtuluşu ve kendi kaderlerini tayin haklarını kullanmaları için örgütlenmelerine ve o zamana kadar Filistinlilerin sözcülüğünü yapan Ahmet Şükeyri’nin Filistinlilerin temsilcisi olarak kabul edilmesine karar verildi.
Bundan birkaç ay sonra Kudüs’te tüm Filistin topluluklarının temsilcilerinin katılımı ile toplanan Filistin Konferansı sonucunda Filistin Halkının Sözleşmesi (Miktad el-Kawmee el Falasten ) ilân edildi. Sözleşme hükümlerinde dikkat çeken noktalar; Arap Milliyetçiliği ile Arap Birliği ve dayanışmasının ön plâna çıkarılarak Filistin’in bağımsızlığının kazanılması ve işgâl edilen toprakların yeniden ele geçirilmesine kadar silahlı mücadeleye Cihad yoluyla devam edileceği; Filistin sınırlarının İngiliz manda yönetimi esnasında çizilen sınırlar olduğu ve Filistin topraklarının bölünmesine dair her türlü anlaşma, deklarasyon ve plânın reddedildiği; Siyonizm’in emperyalist, saldırgan, ırkçı ve faşist bir hareket olduğu, İsrail’in ise Ortadoğu’daki gerginlik ve kargaşanın baş sorumlusu olduğunun ilân edilmesidir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***